15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 MART 2001 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Abone Zaman'ı Zaman gazetesi her ne kadar yağlayıp yıkamaktan kendini alamasa da irtica dosyalannın açılıp soruşturmalann başladığı zamanlarda Fethullah Gülen'le ve Fethullahçılann okul ve dersaneleriyle ilgisi ve herhangi bir ilişkisi olmadığını yazar... Milli Eğitim Bakanlığı müfettişleri de buna inanırlar... Fakat, mum yatsıya kadar yanarl Adıyaman'da bir dershane... HÜGEM Dershanesi... Fethullahçılann dersanesindeki öğretmenlerden Cuma Say trafik kazasında ölmüş... Zaman gazetesinde, Zaman Gazetesi Adıyaman Temsilciliği'nin "taziye" ilanı yayımlanıyor "Gazetemizin tirajının arbnlmasında gösterdiğin gayreüe herkese örnek olmuştun sen. Bir bayram günü ansızın aynldın aramızdan bizleri gözyaşlanna boğarak... Cuma Say Hocamız, biz seni unutsak da adın yaptığın Zaman aboneleriyle yaşayacak. Ruhun şad olsun." Bektronik posta: denizsomOcumhuriyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Ecevit, sıkıntılı günlerinde şiire sığınıyormuş... -Umut fakirin ekmeâi.. Ye Memed ve...." Y eni Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başka- nı Deniz Baykal'ın yakın çevresinden ve Par- ti Meclisi üyelerinden besteci, şarkıcı, film yönetmeni, edebiyatçı Zülfü Ltvaneli, hor- tumlanmış bankadan yaralı gazetenin köşesinde "muharrir" sıfatıyla açıklryor ki "Dante Aligihieri"nin "llahi Komedi'sini "hasta adam" Osmanlı yasakla- mış; onun yerine kurulan cumhuriyetin de "hasta de- likanlı" haline gelişinin nedenlerinden biri bu ya- saklarmış... Neyse ki İlahi Komedi",1998 yılında üç cirt ola- rak yayımlanmış; yüzyıllann biriktirdiği açığı ka- patmak isteyenlere tavsiye edermiş... YCHP yöneticisi böyle diyor! Uğur Mumcu ne güzel demiş: "Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz!" Bir kere Dante'nin ikinci adı "Aligihieri" değil AJig- hieri'dir; bir harf eklediniz mi "LJvaneili" gibi anlam- sız olur! Ikincisi, llahi Komedi, yüzyıllar sonra 1998'de de- ğil, ilk kez "Kemalist Cumhuriyet" döneminde 1938 yılında Ibrahim Hilmi'nin "Hilmi Krtabevi" tarafın- dan basılıpyayımlanmıştır... "llahi Komedi"nin 1938 basımı "metin harici 20 resim havidir" ve fiyatı 175 kuruş, ciltlisi 200 kuruştur. llahi Komedi'yi Türkçe'ye Hamdi Varoğlu çevir- miştir. Varoğlu, "Başlarken" bölümünde "Ustadım" dediği M. Turnan Tan'a "Kıymetli teşvikinin naçiz semeresi" notunu düşmüş ve "Kusurlanm, hüsnü ni- yetime bağışlanırsa, Dante AJighieri'yi yurddaşlan- ma tanıtmak gayesile sarfettiğim emeklerin mükâ- fatını bol bol almış olacağım" yazmıştır. 511 sayfalık llahi Komedi'nin yayımından biryıl son- ra yaşama veda edecek Cumhuriyet gazetesi yazar- lanndan Samih Fethi yani M. Turhan Tan da kita- bın Takriz" bölümünde şöyle demiştir: "Altı yüz yıldan beri bütün dünya bu esere hay- randır. Her milletin kitaphanesinde Komedi Divin var- dır. Abdülhak Hamid de onun bedii tantanasına meclup olarak ve o tantanadan ilham alarak Tayf- lar Geçidi'ni yazmıştır. Fakat Dante'nin eseri bugü- ne kadar dilimize çevrilmemiştir. Bu noksanı şimdi aziz dostum Hamdi varoğlu gideriyor... Bunun ne müş- kil bir iş olduğunu eserin ilmi, bedii ve lisani kıyme- tini bilenler bilir. Komedi Divin'in şimdiye kadar di- limize geçirilmemesi de zaten bu yüzdendi, her yi- ğitin onu tercemeye muktedir olamamasındandı... Var olsun Hamdi Varoğlu!" Ibrahim Hilmi Çığıraçan da kitabın girişindeki 20 sayfalık bölümde Dante Alighieri'nin yaşamını ve eserlerini anlatmıştır. Çığıraçan'ın yazısı 12 Ha- ziran 1938 tarihlidir. Dante'yi yeni keşfedenlere duyurulur! SESSİZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE Yüksek Yerilim Hattı erdincutkudyahoo.com Baba ben Dervişmiyem... Krizin sımna ermişmiyem! Istanbul'un güllepi; güler misin. Eski Cumhuriyet Halk Partisi Istan- bul ll Başkanı Mehmet Bölük'ün, "Fazilefin Istanbul Asalaklan BlTler" kitabından söz etmiştik geçen haf- ta... Bölük, belediyeortaklığı ile kurulan şirketlere ihalesiz iş verildiğini anlatı- yor, belediye yatınmlannın bir kısmı- nın gizli kapaklı pazariıklaria parti yan- daşlanna peşkeş çekildiğini öne sü- rüyordu... Belediyenin son isi de bir BİT eliy- le 1.5 trilyon liraya Istanbul'a 1 mil- yon gül dikmekti... Üstelik güller yurtdışından getirile- cekti... Doların 1 milyon lira olduğu sırada tahtırevana binmiş giderken bir dos- tumuz Içişleri Bakanlığı Mahalli Ida- reler Genel Müdürlüğü'nün 19.12. 2000 tarih ve Müsteşar Yardımcısı Ahmet Karabilgin imzalı yazı- sını faksladı: "2886 sayılı Devlet Ihale Ka- nunu'nun 7. maddesinde ön- görülen kamu kurumlannın ihti- yaçlannın birbirlerinden ihaleye tabi olmaksızın karşılayabilme imkânı be- lediye şirketleri için geçerli değildir. Çünkü belediye şirketleri kamu kuru- mu olmayıp Ticaret Kanunu'na tabi özel hukuk tüzel kişileridir. Buna gö- re ihtiyaçlann ihale yapılmaksızın be- lediye şirketlerinden karşılanması ya- salarımıza aykırıdır." Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtu- na, güllerle övünüyor; güler misin, ağlar mısın! • • •• Uç Mezar, Uç Vasiyet... NEBİ CEYLAN Yasal bir bağlayıcılık yoksa, mezann da taşının da vasiyetin de önemi size; kültürünüze, inancı- nıza, değer yargılannıza kalmış- tır... Bunları da yasal, etik ya da insani bir yaptınmı olmadığı için önemsemiyorsanız, yazımı oku- mayın. Boşuna zahmet. Namık Kemal'i bilirsiniz: "Va- tan ve özgüriük" şairi. 1840 Tekir- dağ dogumlu. Babası tarafından Konyah Türk, anası tarafmdan Kösiceli Arnavut. Hangi ırktan ol- duğunun pek bir anlamı yok. Önemli olan düşüncelen ve yaprt- lan... Ama, baştakilerhiç sevme- mişler onun düşüncelerini. Sür- günden sürgüne, hapisten hap- se... Sadece48yıl yaşayabilmiş. "Halkımda umduğum gelişmeyi görmeden ölürsem, mezartaşıma: 'Vatan da üzgün, ben de iizgü- nüm' yazın." anlamında dizeleri var. Bu bir vasiyet, bence. Şimdi Bolayır'da yatıyor. Mezar taşını merak ediyorum. Şair Eşref de Abdülhamit dö- nemi şairlerindendir. Malmüdürü ve kaymakamdır. "Birsoğan so- yuluyoryaşanyor gözler/Birhazi- ne soyuluyor aldırmıyoröküzler." diyen şair odur. Aklını, devleti so- yanlara takmış! Yurtiçinde sürül- mediği yer kalmayınca yurtdışına kaçmış: Mısır, Kıbns, Avrupa... "Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah içinlöz kardeşim bilegelme- sinl Gözlerim insan oğlundan o denliyıldı ki/Fatiha filan istemem, yeterki çalmasınlarmezartaşımı" anlamında bir vasiyeti vardır. Kırkağaç'taki mezan ne durum- dadır? Taşı var mı, ya üstünde bu dizeler? Namık Kemal'i de Eşref'i de sürgünlerde inleten, aynı padi- şahtır. Onun da yaşamı sürgün- lerde "mapuslukta" bitmiş! De- mek, birileri de onun düşüncele- rini beğenmemiş. Bir mapus ve sürgün şair de Nâ- zım Hikmet'tir. SoyundaAlman- lık var, Polonyalılık var, Türklük var; mavi gözlü ve sanşın! Deniz Harp Okulu'nda okumuş. Ora- dan Necip Fazıl Kısakürek'le (o da Türkçenin büyük bir şairidir) ve 6. Cumhurbaşkanı Fahri Koru- tûrk'le sınıf arkadaşıdır. Paşa to- runudur; el bebek gül bebek ço- cukluk günlerinden sonra genç- lik dönemi: Işgal, zulüm, ihanet; Kuvayı Milliye, Kurtuluş Savaşı, kan kıyamet... Sonra Rusya'da öğrenim. Sonra II. Dünya Sava- şı'nı getiren ve yaşatan koşullar. Üzun uzun hapis yatmış, aftan çıkıncada, öldürüleceğinden kor- kup Rusya'ya kaçmış. Kendisini Stalin'in yarattığını söylemiş... "Komünist"tir; şiirlerinde filan ya- zar; saklamaz. Yani birileri gibidir; veya birilennin can düşmanı gi- bi. Öldürülme korkusu filan yok- tu, vatan hainliğine merakı ve ka- nı bozukluğu yüzünden kaçtı git- ti diyelim... Peki, neden: "Beni Anadolu'da bir köye gömün. Ba- şıma da bir çınar..." diye yazdı, "Memleketim" diye inledi? Buna mecbur muydu? Bu da bir vasi- yettir. Ve onu "hain ilan edipyurt- taşlıktan atanlar" da iplerde... O da ayn bir acı öyküdür. Hangi köyümüzün muhtanna Nâzım Hikmet'in mezanndan ve baştndaki çınardan haber soralım? Taş maş da istememiş zaten. Kimseyi ırkıyla, kökeniyle, diniy- le, mezhebiyle ve düşünceleriy- le suçlamasak; yargılamasak! Bir tek bizim düşüncelerimiz doğ- ruysa, bir tek biz degerliysek.. Buda heykellerine saldıranlara dönmez miyiz? Yurdumuzun top- rağında yatan herkes aynı ırktan mıdır, aynı dinden midir, aynı dü- şünceden midir? Ve bu şart mı- dır? Hak hukuk; parmak hesa- bıyla belirienmez, çoğunluk hak- lıdır diye bir kural da yoktur! Gün gelecek hepimiz hakka, hukuka, insanlığa ye sevgiye sığınacağız: Ağızsız, dilsiz ve yapayalnız... "Bunlar bir zamanlar bey idi- ler; kapılannda kapıcılar... Bak şu mezartara; bey hangisi, kvl han- gisi?" Beylik, bu dünyada. O da, in- sanı ve düşünceyi sayabilene. [email protected] B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN SOLDAIN SAĞA: 1/ Belli bir özelliği olan. 2/ De- ve yavrusu... Uçurum. 3/ "Ra- iner Maria — ": Ünlü Avus- turyalı şair. 4/ Parola... Judo ve karatede hareketlen çabuklaş- tırmak için yapılan bir dizi eg- zersize verilen ad. 5/ Hile, dü- 4 zen... Bir nota. 6/ Veba hastalı- ğına verilen bir başka ad... Bir işi gerçekleştirirken uyulması 6 tasarlanan ilkeler bütünü. 7/ j Notada durak işareti... Uzaklık işareti... Kanşık renkli. 8/ 8 Mürekkebi kurutmakta kulla- q rulan çok ince kum... Kaldınla- cak bir şeyin üzerine geçirmek için ha- lattan yapılrmş çember. 9/ Yüksek dev- -| let görevlileri ve elçiler için aynlmış konut. YUKAR1DAN AŞAĞIYA: 3 1/ Atletizmde kısa mesafe koşucusu. II 4 îtalyada bir ova... Çağdaş. 3/ Ispan- 5 ya'da Bask bölgesinin bağunsızlığı için 5 savaşun veren gizli örgüt... Eski dilde tüy, kıl... Helyum elementinin simgesi. 4/ "Akıyordu — / Gösterip aynasında ° söğüt ağaçlarını" (Nâzım Hikmet).. 9 Şeker ve limonla içilen sıcak su. 5/ Sakla- mayarak söyleme... Hatay ilinde bir ınnak. 6/ Paylama... Şöhret. 7/ " - - Kutlu": Yazanmız... Nişastalı tanelerin suyla kaynatılarak bulamaç kı- vamma getirilmiş durumu. 8/ Cilacılıkta kullanılan bir tür reçine... In- ce, narin, zarif. 9/ Fizikte, düzgün itmelerin etkisiyle bir salınım gen- liğinin artışı. HAYVANLAR ISMAIL GÜLGEÇ igulgeciayahoo.com ÇtZGtLtK KÂMttlHASARACl HARBİ SEMİH POROY [email protected] KEDt LEVO APTVLİKA TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN UMort OKSİJEMBULAN KIMYACI 1*$3'TEBU6ÜN, ÜNLÜ AC/MWtCf JCKEPH PHESnEY, İUGk-TEZE'DE POSûU. GENÇJJĞİNDE OİN ÖĞHE- NİMİ GÖRECEK, GİDBZEK DİNÎ YAZILAK YA2A- CAK, YAPfTtAR VEKECEHT/K. BUA/SADA, DUR- MADAN MEZHEP DeSİŞTİKEIZEK EUEŞrieiLE- RE HEDBF OlACAmR. ANCAK.PttlESrtEY'fN ASfL ÖNEMİ İYİ BİR KİMYACl OLU$UNOAN 6BL MEKTEDİR.. ÖZELUtO-E GAZLA/Z ÜZER/AI- DEKİ AGAŞ77IZMA VE PBNEYLEfSLE BİR- ~OK BULUŞ YAPM/fn.. BUNLAZAgAStNDA EN ÖNEMÜSİ, /J*?*'7E) C/l/A OKSİbİ AY&Ş- TteASAK OKSİJSMi SülMASlYDl. GERÇİ, KENl>İ£İ NESULDuğuNU ANUYAMA- »7/fT7 AMA, KAKİBİ LAVOlSIEÇ BUNU TA NIMLAMAKTA 6ÜCLÜK. çetCMrYECEKTİ. KAŞ ASLÎYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo: 1994/172 Davacı Hazine vekili Av. Betül Koçak tarafından davalı Kadem Çelik ve 16 arkadjş aleyhine açılan Kaş ilçesi Gelemiş köyû birliğinde kain 457 parselin 2/B maddesi kapsamına giren bölümünün davalılar adına olan ta^Kaydının iptali ile bu bölümün tapuda ayn bir parsel mımarası ile maliye hazinesi adına tesciline. Tapu kütüğünün beyanlar hanesine korunrnası gerekli kültür ve tabiat varlığıdır şerhinin konul- ması istemli davanın yapılan yargılamasında verilen ara karan uyannca; Davalılar Ali Doğan, llhan Acar, Selim Sevinç Ergin adreslerine çı- kaıtılan tebligatlann bila tebliğ gelip C. Savcılıgınca yapılan araştırmada da adresleri tespit edilemediğinden dava dilekçesi ve duruşma gû- nünün ilanen tebliğine karar verilmekle adı geçen davalılar Ali Doğan, llhan Acar ve Selim Sevinç'in mahkememizde yapılacak olan 04.04.2001 günü saat 09.05'te Kaş Adliyesi duruşma salonunda hazır bulunmalan veya kendilerini bir vekil ile temsil ettirmeleri gerektiği HUMK.nun 213. 337 maddeleri gereğince Tebligat Kanunu'nun 28 ve devamı madd|len uyannca ilan olunur. Basın: 11479 DEĞİŞEN DUNYADAN HUSEYİN BAŞ Bina Okumak.. IMF'nin "kurtancı" görülen ve öyle gösterilmek istenen ünlü "reçeteleri" yüzünden birbiri ardın- dan derin ekonomik ve siyasal krizlerin kaosuna atılan ülkelerin Türkiye ne ilki ne de sonuncusu- dur. Uzakdoğu'dan Latin Amerika'ya uzanan çok sayıda ülke, kimi işbirlikçi sermayenin daha da semirmesine karşın IMF reçetelerini uygulama- nın faturasını ağır biçimde ödemiştir. Hadi alın- ması yaşamsal önemde olan bu dersleri görmez- likten geldik ya da bu yönde yapılan uyanlara ku- lak tıkadık diyelim. Bizzat, bir değil tamı tamına on yedi kez başımıza gelen ve her defasında eko- nomide derin yaralar açan ve halkı canından bez- diren aynı kaynaklı "reçeteler" karşısındaki artık geleneksel hale gelen duyarsızlığımıza ne deme- li? Eskiden başarısızlık, reçetelerin herhangi bir sapma olmadan, "harfiyen" uygulanmamasına bağlanırdı. Son kez, bunun tam aksi oldu. Ece- vit ve ortaklan giderek yoksullaşan halklannın feryatlarına aldırmadan bu kez "reçeteyi" harfi- yen uyguladılar. Ama sonuç daha öncekilerden yine de farklı olmadı. Dahası, bu kez artık başa- rısızlık değil, düpedüz felaket söz konusuydu. Kı- saca görünen o ki IMF reçetelerini harfiyen uy- gulamak ya da tam uymayıp biraz yan çizmek ay- nı kapıya, kaçınılmaz biçimde felakete çıkıyordu. Son krizle, işin bu yönü, sanınz, artık herkesin ka- fasına dank etmiş olsa gerektir. Güngör Uras ne güzel özetlemiş: "Herreçete halktan bir şeyler alıp götürûyor. On yedincisi de halktan çok şey götürdü. Halkı, -Sabancı dahil- yüzdeotuz-kırkfakirieştirdi. Piyasayı öldürdü. Hal- kı işsiz güçsüz bıraktı. Hepsinden daha önemlisi, halkın ümitlerini sildi süpürdü." Düşünün, tam on yedi kez IMF ilacı yutulmuş, ama halkı daha da yoksullaştınp onulmaz sıkıntılara spkmaktan öte bir işe yaramadığı, hele "çağdışı" olduğu, hem de bir gün arayla yüz seksen derece çark edilerek anlaşılmış! On sekizinci reçete için yine aynı ka- pıya yüz sürüldüğüne bakılırsa hâlâ da anlaşıldı- ğı söylenemez. Aslında "çağdışı" olan ne IMF ne de onun dayattığı reçetelerdir. IMF ve el açtığı- mız Dünya Bankası, kutsamak için üstümüzü ba- şımızı paraladığımız küreselleşme çağının son derece çağdaş ve iyi dizayn edilmiş araçları, ku- rumlarıdır. Başansızlıklannı kişilerde vehmetmek, gerçeklerden acınacak ölçüde habersizliğin gös- tergesidir. Çünkü başarısızlık, ilacı hap diye yu- tanla ilgilidir. Sizin başansızlığınız IMF ve Dünya Bankası'nın başansıdır. Söz konusu kurumlann temel amacı, kimsenin saklısı değildir. Amaç, diş geçirebildiği ülkelerde çalışanların sosyal kaza- nımlarını sıfırlamak, halkın vannı yoğunu, tüm do- ğal zenginliklerini açgözlü biravuç işbiriikçi vah- şi kapitalistle özelleştirme yoluyla ortaklaşa talan etmek, ulusal direnci kırmak, ekonomilerini, po- litikalannı ve kültürierini kaosa sürükleyip her za- man ele güne muhtaç durumda tutarak ABD'nin dümen suyunda "vasallaştınlmasını" sağlamak- tır. Çağdışı olan, bu açık seçik gerçeği görme- mekte direnmektir. Oysa, aşılması güç engellere karşın yine de ulusal politikalar üretmek pekâlâ mümkündür. Buna Kanada ya da içinde yer al- ma çabasında olduğumuz çoğu Avrupa ülkesi örnek gösterilebilir. Yeryüzünde hiçbir ülke, hal- kını bir avuç dolar için etiyle kemiğiyle, gemisini yürütmekten öte zerre kaygısı bulunmayan IMF ya da Dünya Bankası'na böylesine hoyratça tes- lim etmemiştir. Sonucu balçıkla sıvamak olası değildir. Halk daha da yoksullaşmış, ekonomi ka- osa sürüklenmiş, hükümete güven kalmamış, ulusal onurumuz ayaklar altına alınmıştır. Ama reçetelerin on yedincisini eskitip şu sıralar kurtu- luşu, sanki başka alternatiflerin suyu çıkmış gibi her yani sıntan sözde ulusal program mavalıyla bir kez daha aynı kapıya yüz süren bu hükümet- ten beklemek, "abesle iştigaldir". Ama korkutucu olan, Güngör Uras'ın vurgula- dığı "halkın ümitlehnin silinip süpürüldüğü" ger- çeğidir. Hükümet halk nezdinde inandıncılığını bütünüyle yitirmiştir. Umutsuzluk o denli yaygın- laşmıştır ki yurttaşlar demokrasiye ters düşmek pahasına askere davetiye çıkarma durumuna gel- mişlerdir. Sayın politikacı, bunu söyleyen yurtta- şa demokrasi fırçası çekeceğine, onu bu duru- ma getiren nedenler üzerine düşünse, kuşkusuz çok daha isabetli davranmış olurdu. Peki, ama ne yapmalı sorusunun, hiçbir zaman bugünkü kadar yanıta gereksinimi olmamıştır. Bu soruyu ulusça yanıtlamak zorundayız. Üstelik bütün bu olup bi- tenlerden ve hele olması beklenenlerden sonra, toprak, ulusallığı yakalayacak yeni bir oluşum için bu kadar elverişli olmamıştır. Işte, sanıyoruz umutsuzluk, aynı zamanda bu nokta için de ge- Çeriidir. Dümen, kırk yıllık koca partiyi, tarihinde ilk kez Meclis dışında bırakarak yeniden "karaya oturtan" kaptanın eline teslim edilmiştir. Bu açı- dan bakıldığında, bu gidişle bırakınız umut olma- yı, aşağı çekilmesi düşünülen barajı bile aşması kuşkuludur. CHP'li delegeler, Baykal'ı yeniden baş- kanlığa getirmekle, seçimlerde onu barajın altın- da bırakarak seçim öncesi politikalarını cezalan- dıran seçmeninin iradesine karşı gelmiştir. Bunun faturasını ödemesi kaçınılmazdır. CHP dışında yeni oluşum arayışında olanlara gelince, bir an ön- ce çay partilerini bırakıp kolları sıvamalıdırlar. Sanki birden fazla sosyalizm varmış gibi bölük pör- çük olmayı sürdüren sol partilerin ise toparlanıp, CHP'nin yerini alacak yeni oluşum girişimlerinden çıkması olası, sendikalar, sivil örgütler, çevreci- lerle, Ecevit sonrası yeniden yuvaya dönecek de- mokratik sol unsuriarın da katılacaklan gerçek bir sosyal demokrat partinin yanında yer alarak, Fran- sa'da başanlı sonuçlar veren ve solun tümünü içe- ren "çoğulsol" birlikteliğini gerçekleştirmeyi ba- şarmaları, tek çıkar yol olarak görünmektedir. Yaşam, kalbin iki vuruşu arasındaki zamandır Kalbinizi koruyun TÜRK KALP VAKFI 19 Mayıs Cd. No: 8 Şişli/İSTANBUL Tel: (0 212) 212 07 07 (pbx) 10 Hat Faks:(0 212)212 68 35
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle