Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
5 M A R T 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
17
Çevpeciler
Hükümet üstüne düşen
görevi yerine getirdi ve
Akkuyu'da nükleer
santral yapımına onay
verdi; bir hafta içinde
nükleer santrala talip
ü ç konsorsiyum
arasından tercih
yapılacak. Çokuluslu
ü ç konsorsiyumda da
Türkiye'den bazı
şirketler yeralıyor. Yerli,
yabancı,
çokuluslu
nükleercllere
sözümüz yok;
onlar işlerini
yapıyor, onlann işi para
kazanmak. Sözümüz
çevrecilere! Türkiye'de
ilkokul krtaplanna
kadar sokulan ve en
büyük çevreci kuruluş
olarak tanıtılan TEMA
Vakfı'nın önde gelen
üyeleri arasında
nükleer santrala talip
şirketlerin hepsi
bulunuyor! TEMA,
kamuoyunun yoğun
baskısı sonucu ancak
bir cümleyle nükleer
santrala karşı çıktı ve
bir daha konunun
üstüne gitmedi.
Nükleere bugüne dek
bir cümleyle de olsa
tepki göstermeyen bir
başka çevreci kuruluş
daha var.
Kamuoyunda saygın
çevreci bir vakrf olarak
tanınıyor. llginçtir, bu
vakfın başkanı da
nükleer santral
yapımına talip
şirketlerden birinin
televizyonunda çevre
programı yapıyor!
Eiektronik posta: someposta.cumhwiyetcom.tr Tet: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97
- Ingiftere, Pinochet'i
serbest bırakmış...
"Türkiye'ye gelsin:
Marmariste villa verelim!"
ünyanın önde gelen otomobil üreticileri
teknolojinin sınırtannı zortuyor. Otomobil-
lerde bir yandan sürüş güvenliği bir yan-
dan da konfor baş döndürücü hızla artıyor.
Lastiğinden kaportasına kadar otomobilde her ay-
nntının üzerinde tek tek duruluyor. Çok ince hesap-
lar yapılıyor. Her gün bir yenilik getiriliyor. Son mo-
del otomobiller, bilgisayar sistemleriyle neredeyse
uçaklarla yanşıyor.
Lüks otomobiller göz kamaştınyor.
Otomobillerin belli markalann belli modellerinde
fiyat, sıradan bir insan için servete ulaşıyor.
En lüks otomobilleri, dünyanın her yerinde çok zen-
ginler alıp kullanıyor; bu otomobiller çok özel üreti-
liyor; içleri "saray" gibi oluyor...
En lüks otomobillerin sahipleri, seçim ortamı gibi
zamanlarda dünyanın her yerinde otomobillerini po-
litikacılara tahsis ediyor.
Hemen hemen bütün ülkelerde iktidardaki politi-
Kafa
kacıla da lüks otomobil kullanıyor; ancak bazı ül-
kelere politikacılar iktidara geldiğinde ülke borç
batağndayken devletin kesesinden dünyanın en
lüks ctomobillerinin en yeni modellerini alıp bin-
mekteı ayn bir zevk duyuyor.
Otonobillerin görkemi iktidann gücünü kanıtlı-
yor; ikidan paylaşanlann kendi aralanndaki hiyerar-
şisi lüis otomobillerin paylaşımında kendini göste-
riyor. in üstteki en lüksüne biniyor. Bazı ülkelerde
iktidadakilerin kullandığı lüks otomobillerin sayısı
bile binmiyor. Bazı ülkelerde iktidarın gücünü ka-
nıtlarrak için her yeni model otomobil, birönceki mo-
delin teğişitirilmesine neden oluyor. Bazen otomo-
bil üreicilerine özel siparişler veriliyor.
Baz ülkelerde de, iktidardakiler devlet olanakla-
rıyla en lüks otomobil tercihinden vazgeçtiklerini
bildirip fakat eşdeğer modelleriyle hemen hemen ay-
nı fiyata gelen başka markaları yine devletin kasa-
sından kendileri için aldırarak halkın gönlünde yer
edinmeye çalışıyor.
Politikacılann lüks otomobil kullanımı üzerine po-
litikalar genellikle otomobil üretiminde söz sahibi
olmayan geri kalmış ülkelerde yapılıyor. Ancak so-
nuçta, dünyanın en gelişmiş ülkesindeki politikacı
ile en geri kalmış ülkesindeki politikacı aynı lüks
otomobilde buluşuyor. Fark, kullanımda ortaya çı-
kıyor. Otomobil teknolojisinde söz sahibi ülkelerin
politikacılan, otomobillerine kendi başlanna inip bi-
nebiliyor. Otomobil teknolojisinde söz sahibi olma-
yan bazı ülkelerde ise iktidardaki politikacılar inip bi-
nerken başını çarpmasın diye bir "görevli" otomo-
bilin tavanının alt kısmını eliyle tutuyor.
"Kafa" sorunu üreticiden mi, kullanıcıdan mı kay-
naklanıyor?
Yüksek Yerilim Hattı
Erdinç UTKU
5+5'lik değil 4,4'lük demokrasi istiyoruz!
Pasinli'nin telaşı, Talay'ın imzası
Fıkra bu ya, bizim politikacılar
Isviçre'ye gittiklerinde "Denizcilik
Bakanlığı"nı görünce "Isviçre'de
deniz mi var?" diye hayret
ettiklerinde:
"Sizde de Kültür Bakanlığı var!"
cevabını almışlar.
Türkiye'de bakanlığı olan "küttür"
galiba "intikam kültürü"ne dönüştü!
Istanbul'da Arkeoloji Müzeleri
Müdürü iken, Kültür-Sen yönetici ve
üyelerini il içinde sürgüne gönderen,
insanlann sicilleri ile oynayan ve
fakat her eylemi yargıdan dönen
Alpay Pasin'li, Ânkara'ya Anıtlar ve
Müzeler Genel Müdürü yapıldıktan
sonra eyleminin boyutlannı
genişletmeye başladı.
Ayasofya Müzesi Müdürü Ali
Kılıçkaya'yı Trabzon'a
gönderen Pasinli şimdi de
Istanbul Rölöve ve Anıtlar
Müdürlüğü'nde eiektronik mühendisi
olarak görev yapan Kültür-Sen
Istanbul Şubesi Başkanı Irfan
Kuruüzüm'ün tayinini geçici görevle
ve müdür yardımcısı kadrosuyla
Kayseri'ye çıkarttı. Fakat Pasinli,
Bakanlığın Personel Dairesi Başkanı
Ali Elgin'e öylesıne bir telaş içinde
görevlendirme yazısı hazırlatmış ki,
Kültür Bakanı Istemihan Talay bile
imzaladığı yazıda il dışına yolluksuz
ve harcırahsız görevlendirme
yaptığını, süresi belli olmayan geçici
görevlendirme sırasında terfi
verdiğini fark etmemiş ve dolayısıyla
yargıdan dönecek yasadışı bir işlem
yaptığının ayırdına varamamış.
ÇED KOŞESI
OKTAY EKİNCt
Avcılar neden yıkıldı?..
Istanbul'u ınceleyen Amerikan
Jeoloji Servisi uzmanları, 17
Ağustos 1999 depreminde neden
sadece Avcılar'ın yıkıldığını özet-
le şöyle açıklıyorlar: "Hem ze-
min yoğun yerleşime müsait de-
ğil hem de arazideki eğim bu tür
zeminlerde depremm şiddetini
daha da arttınyor..."
Aynı şekilde ITÜ'den Prof. Dr.
Aral Okay da, zayıf zeminin me-
yilli arazilerde riski çoğalttığına
dikkat çekerek şu "uyarıda" bu-
lunuyor: "Marmara kökenli ola-
sı bir deprem Avcılar'da daha da
büyük hasar yaratacak... Bu ne-
denle belediye ve devlet tehdit al-
tındaki binâları satın alarak is-
kân yoğunluğu azaltılmalı..."
(Mılliyet,27Şubat20O0).
Peki, Avcılar'daki yıkımın "asü
nedeni" çürük ve eğimli arazi ya-
pısı mıdır; yoksa bu tür bir arazi-
nin sakıncalan yıllar önceden de
"bilindiğj" halde, aynı zemin ve
topoğrafya üzerinde dev bir
"apartman-kent" yaratıhnış ol-
ması mıdır?..
Bu sorudaki "bilindiği halde"
vurgulaması, ABD'lı uzmanlann
da büyük olasılıkla kavrayama-
dıklan "ulusal imar gerçeğimi-
zi" yansıtıyor. Çünkü Avcılar, ya-
ğı "ranta dönüştürme" operas-
yonunu gerçekleştiren diğer "be-
lediyeciler" ve "valilik" geliyor.
Avcılar henüz Küçükçekmece
Belediyesi'ne bağlıyken, yine
Özal-Dalan ikilisinin "şehircilik
sınırlamalanna uvulmadan imar
uyguteması vapıiabilmesi için"
Türkiye'nin başına bela ettikleri
"Islah İmar Planı" oyunlan bu
bölge için de devreye sokuldu.
Böylece "gecekondu tehlikesi
var, plansız kalmasın" gerekçe-
siyle Avcılar yoğun yapılaşmaya
açıldı...
1989'da Avcılar "ilçe" olarak
kendi belediyesine kavuşunca, o
yıllann "çiçeği burnundaki" be-
lediye meclısı daha önce Küçük-
çekmece Belediyesi'nce yürürlü-
ğe konulan Islah İmar Planı'm
"biz betonlaşma istemiyonız"
diyerek 1992 yıhnda iptal etti.
Ne var ki bu kez de dönemin Is-
tanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu
devreye girerek, aynı planı "11 ida-
re kurulu karanyla onaylayıp"
yenıden işlerlik sağladı...
Valinin bu "yasa dışı" müda-
halesıne karşı Mimarlar Oda-
sı'nca açılan davada ise mahke-
me, Kozakçıoğlu'nun onay işle-
mini 1994'te iptal edince, Avcılar
SA.TiLi*
SÜPER-LUKS-DUB^
Bu fotoğraf Avcılar'dan... 1980'de Nâzım Plan'daki jeolojik sa-
kıncalar nedeniyle imar kısıtlaması getirilen "yamaçlar"dan..
pılaşma konusunda taşıdığı risk
hemen hiç önemsenmeden alınan
bilim dışı imar kararlanyla
1980'lerden bu yana sözde "kent-
sel gelişme" (!) sürecini yaşıyor.
Bu imar kararlannda sadece arsa
rantının yükseltilmesini gözeten,
"yetkili ama sorumsuz" yöneti-
ciler ise şimdi Avcılar'da ortalık-
ta bile görünmüyorlar...
Bunlar "kimler" midir?..
••*
Birincisi; ABD'li uzmanlann
belirttiği zemin özelliğini daha
1970'lerde dikkate alarak Avcı-
lar'a "imar kısıtlaması" getiren,
1980 yüı Temmuz aymda onay-
lanmış tstanbul Nâzım Planı'm
1984'ten sonra "rafa kaldıran"
dönemin yerel yöneticileri...
Bedrettin Dalan, bu bilim dışı
yetkisini Turgut Özal'ın sağladı-
ğı yasal dayanaklarlakullanmış, da-
hası. aynı nâzım planı üreten yak-
laşık 100 uzmanın çahştığı Nâ-
zım Plan Bürosu'nu da "lağvede-
rek" tstanbul'un imannı "bellek-
siz ve beyinsiz" bırakmıştı. Izle-
yen yıllarda da koca kenti "plan
benim kafamda" diyerek yöne-
ten Dalan'ın yarattığı "imar öz-
gürlüğü" ortammda ilk yapılaş-
maya açılan bölgelerin başında da
Avctlar geliyordu...
İldnci sırada, işte bu plansızh-
betonlaşma planından kurtuldu;
ancak artık yerel yöneticiler pek
de "çiçeği burnunda" degülerdi...
Üçüncü sırada ise işte bu 1994
sonrası imar sürecinin sorumlula-
n geliyor. 1984'te Dalan'ın "işlev-
siz" kıldığı Nâzım Plan'daki imar
kısıtlamalanna aykın yapılaşma-
yı durdurmak yerine daha da yo-
ğunlaştu^rak devam ettirenler, 17
Ağustos 1999'daki yıkımın "asd
sorumluları" olarak (mahkeme
kayıtlarma geçmeseler bile), "ta-
rihiıı sayfalanna" adlanyla, san-
lanylayazılıyorlar...
...Ve sıra mimarlarda
İşte tüm bu aymazhklarakarşı yıl-
lardır bıkmadan usanmadan dıre-
nen meslek odalannın seçimlerin-
de ise şimdi sıra Mimarlar Oda-
sı'nda. Odanın Istanbul, Ankara,
tzmir ve Kayseri şubelerine yeni
yöneticiler "bugün" seçüiyorlar...
Mimarlarbu seçimlere ne kadar
çok ilgi gösterirlerse, sadece ken-
ti korumak için değil, aynı zaman-
da "onurlu bir mimarbk yapa-
bilmenin" de zorunlu koşulu olan
bilime, çevreye ve toplum yaran-
na saygılı bir "imar ve mimarhk
düzeni" için Mimarlar Odası'nda
sürdürülen mücadele o kadar da-
ha güçlenecek...
KİM KtME DUVI DUMA BEHIÇAK behicak(n turk.net
ÇİZGİLİK KÂMti MASARACI
HARBt SEMİH PCROY semihporoy@yahoo.com
TARtHTE BUCÜN MÜMTAZ ARIKAN SMart
SADARETTE DORT SAATL
1656'DA BUGÜN,OSMAULI PADİŞAHI J2.M£tf*t£T
(AVCO/ ZURNAZEH MüSTAFA PAŞA'YI SAORAZAM
YAPJl. YEDi YAŞlNDA TAKTA ÇftMlf OLAN ÇOCUK
PADİfAH, OeVLET İŞLE&İHİN SİR SİİREDİR «ö-
7TJY£ GfDİpMİ PUSDUIZACAK HALÛB PEĞİLDİ.
SARAY KAOINLARI VE AĞALA£.,yöNeTİMİ SLIE-
Ü.İKİE GEÇİZMİÇrİ. 1£ YAÇfNPAfCİ PADlfAHIH
MÜHHÜNQ(MÜHfl-İ HÛMAruN) VEfiERBK. SAOA-
RETe GEri/ZDtĞİ ZU&JAZBN MUSTAf* PAÇA PAj
TÜKEUMEYeU HtZStYLA SuAJU BAŞA£M/Şrf.
ANCAK, O SIRADA SAfK£fjn KASrP KAVU-
RAM 8i£ AYAKLANMAfl (VAKA-İ \ZAKVAKİYE}
ONUN KÖR.ÛKLBDİ&I SÖYVENTİSİ', 4SAATSoHRA
GÖREYDEN AUUMASIUA NEDEN OLMUÇTV. BU.
SADARET MAKAMlNPAia EN K.ISA SüREY
TÜRKKALPVAKFI
"Çocuk Kardiyolojisi"
Türk Kalp Vakfı kalitesi ve titizliğiyle
hizmetinizde
19 Vfeyrs Cd. No: 8 Şişlı/İSTANBUL
Tel: (0 272)2)2 07 07 (pbx) Faks: (0 212) 212 68 35
Kirlenen Dünyamızı
Fidan Dikerek Arıtalım
ORMAN BAKANLIĞI
AĞAÇLANDIRMA VE EROZYON KONTROLÜ
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
PANO
DENtZ KAVUKÇUOGLU
Bir Felsefeci Üzerine
Karışık Notiar
Tübingen'deki öğrencilik yıllanmda en sevdiğim ho-
calanmın başında Prof. Ernst Bloch gelirdi. 80'ine
merdiven dayamış, ama bir delikanlı kadar dinç olan
hocamız o yıllarda yaşayan en büyük Marksist filozof",
aynı zamanda da Alman felsefejjeleneğinin son tem-
silcisi olarak kabul ediliyordu. "Utopya Ruhu Üzerine"
adını taşıyan ilk kitabını 1918 yıhnda 33 yaşındayken
yayımlayan Ernst Bloch, "Marksizm"\ daha sonraki yıl-
larda, 1930'lara doğru benimsemişti. 1933 yıhnda Hit-
ler'in iktidara gelmesi üzerine önce Isviçre'ye, oradan
da Amerika Btıieşik Devletleri'ne gitmiş, başyapıtı sa-
yılan üç ciltlik "Umut ///fes;"nin (Prinzip Hoffnung) bü-
yük böiümünü orada yazmıştı.
II. Dünya Savaşı sonrası Almanya'nın Sovyet Işgal
Bölgesi'nde başlatılan sosyalist bir devlet kurma ça-
hşmalanna ilgi duyan Ernst Bloch, 1948 yıhnda köklü
bir geçmişe sahip Leipzig Üniversitesi'ne felsefe pro-
fesörü olarak atanmış, beş yıl sonra da ünlü "Alman
Felsefe Dergisi"r\\r\ başına getirilmişti. 1955 yıhnda Al-
man Demokratik Cumhuriyeti'nin en büyük ödülü olan
"Ulusal ödü/"ü alan hocamız, çok geçmeyecek, gide-
rek otoriterlesen "reel sosyalizm "le ters düşmeye baş-
layacaktı. Marksist düşüncenin yaşama uygulanmasın-
da düşüjen yanlışları göstermesi, parti bürokrasisine
yönelttiği eteştiriler hoş karşılanmıyordu. "Ulusal Ödül'ü
aldıktan iki yıl sonra, 1957 yıhnda Komünist Partisi ta-
rafından "revizyonıst" ilan edildi, yapıtlan yasaklandı ve
yönettiği dergi kapatıldı.
"Beriin Duvan"nın inşa edildiği 1961 yıhnda Batı Al-
manya'ya göç etti Ernst Bloch. Konuk profesör olarak
dersvermeye başladığı Tübingen Üniversitesi'nde adı-
na ertesi yıl özel bir kürsü kuruldu. Tüm yapıtlan 16 cilt
tutan büyük filozof, Marksist anlayışını yaşamının so-
nuna kadar korumuş olmasına karşın ne Batı'da, ne
de Doğu'da "doğru" anlaşılabilmişti. Onun, Marksiz-
min gerçeklik anlayışını tümleme düşüncesi "umut' kav-
ramından yola çıkıyordu. Amaçlanan "sınıfsız toplum"
var olan bir gerçeklik değildi. Gelecekte ortaya çıkma-
sı, yaratılması bekleniyor, "umut" ediliyordu. O halde
Marksist teorinin öngördüğü bu durum, devrimci ey-
lemin de son amacı olmalıydı. Dolayısıyla var olan, ya-
şanan gerçek durumdan, henüz olmayan, ancak ge-
lecek için "umut" edilen duruma yönelen yaklaşımın,
bu süreci gerçekleştirecek olan teori-pratik ilişkisini
de yeniden ele alması gerekiyordu.
1961 yıhnda kaleme aldığı, "Henüz CHmayanın Var-
lıkbilimi Üzerine Felsefi Temel Sorun/ar" adlı yapıtında
"henüz olmayan" (Noch-Nicht-Sein) kavramını orta-
ya atmıştı. "Henüzolmayan" bir "umut nesnesi", ama
aynı zamanda da "eylemin amacı"ydı. Ona göre, insan-
lann eylemi ve tarihsel sonuçlan açısından böylesine
önemli bir nesne ve amaç, kısıtlı bir gerçekçilik anla-
yışıyla ele alınamazdı. Nitekim son çözümlemede bu
"gerçeklik" anlayışı Vee/sosya/izm"in sonunu hazırla-
dı. Kendi özüne yabancılaşan sistem 1980'li yıllann
sonunda çöktü. 1977 yıhnda ölen hocamız, düşünce-
lerinin hayat tarafından doğrulandığını göremedi.
1963 sonbahannda bir akşamüstü uzun uzun konuş-
muştu benimle. Çalışma odasının koyu kahverengi de-
ri kaplı geniş koltuklanndan birine ilişir gibi oturmuş,
hayranlıkla dinlemiştim anlattıklannı. Üniversitedeki
Katolik ilahiyatçılann Vatikan'a bayrak açtıklan günler-
di. Hıristiyanhğın, "aydınlanmacılık"\a biriikte bireylerin
özel ve toplumsal yaşamlannı düzenleyen bir "dünya
görüşü" olmaktan çıktığını, siyasal-ideolojik işlevini
çoktan yitirdigini anlatmış, sonra sözü bana, "Islam'a
getirip, "Sizin işiniz zor!" demişti. Ben, "Yani umutyok
mu" diye sorunca gülmüş, "Umut hep var..." demişti,
"hep de varolacak..." Ona göre dogmatik bir dünya
görüşünün, kendini yenileyebilen, yeniden üretebilen
bir dünya görüşü karşısında uzun erimde bir şansı yok-
tu. Bir dünya görüşüne karşı ancak başka bir dünya
görüşüyle mücadele edilebileceği gerçegi hiç gözden
kaçınlmamalıydı. Her dünya görüşü sonuçta kendi
amacını, kendi düzenini, kendi yaşam biçimini, kendi
iktidannı hedeflediğine göre dünya görüşleri arasında
bir "uzlaşma" da söz konusu olamazdı. Bir gerçeğin
iki doğrusu olması mümkün değildi. Hocamın anlat-
tıklanndan, kendisini Tanndan kaynaklanan "mutlak
doğrylarbütünü" olarak kabul eden teokratik bir dün-
ya görüşüyle sağlanmaya çahşılacak her uzlaşma ze-
mininin önünde sonunda o dünya görüşünün zemini-
ne dönüşeceği sonucunu çıkarmıştım. O zaman yinni
yaşındaydım... Aradan geçen yıllar içinde yaşadıkla-
nm, tanık olduklanm bu sonucu doğruladı.
Siyasal Islam Türkiye'de de salt kendi dinamikleriy-
legüçlenmiyordu. "Demokratik uzlaşmalar" adına, "de-
mokratik biraradalıklar" adına ideolojik meyzilerini ter-
kedenlerin, dünya görüşlennden dönenlerin yarattık-
lan zeminlerle yaygınlaşıyordu. Son günlerde Sayın
Bülent Ecevit'in "Fethullah Gülen ö^gü/en'"ni her
duyduğumdahocam Emst Bloch'u anımsıyorum. "Öz-
nede umut olarak ortaya çıkan, nesnedeki açlıkla ha-
rekete geçen"' demişti. Doğruydu. Yoksa, bir zaman-
lar bu ülkede "umut" olan bir insanı, bugün durduğu
noktada, "açlık" dışında hangi kavramla açıklayabilir-
dik felsefede? Iktidar da bir "açlık" değil miydi sonuç-
ta?
Faks:0216-723 84 97
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Dengelilik, .
kararhhk. 2/n
Elazığ'mbiril- 2
çesi... Boyutlar.
3/ Asya'da bir
ırmak... Orto-
dokslarda tah-
ta pano üzerme
yapılmış her
türlü dinsel res-
me verilen ad.
4/ Bir nota...
Eski dilde ateş. 9
5/ Öksürüko-
tu da denilen ve kuru-
tulmuş yapraklan halk
hekımliğinde kullanı- 2
lan otsu bitki. 6/ Özel- 3
likle hicivleriyle tanm- 4
nıış XVII. yüzyıl divan 5
şairi... Akıl. 7/Aynı ahır
adına koşan yanş atla-
1 2 3 4
nna verilen ad... Oy-
lumlu. 8/ Çanakkale
Boğazı'nda, pek çok
deniz kazasırun meydana geldiği bir burun... Inatçı.
9/ Cinsel soğukluk.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Manisa ilinde, ulusal park kapsammdaki dağ... Es-
ki dilde burun. II Islam dininde evliliğin sona erme-
si... "Pencereden —- geliyor / Gurbet bana zor geli-
yor" (Türkü). 3/ Dört Halife'nin sonuncusu... Tıp di-
linde idrar salgısımn azahnasına verilen ad. 4/ Bir
gösterme sıfatı... "Sayı farkı" anlamında kullamlan
spor terimi. 5/ Göreceli. 6/ Üzerinde lekeler bulunan...
Şöhret. II Anadolu'nun Kapadokya bölgesinde antik
bir kent... Küçük erkek kardeş. 8/ " — Oral": Çize-
rimiz... Kurututmuş süt ürünü. 9/Ispanya'daBaskböl-
gesinin bağımsızlığı için savaşım veren gizli örgüt...
Kent devleti.