25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 ARALIK 1999 PAZAR HABERLER DUNYADA BUGUN AÜ StRMEN Zaman ve Değişim Sevgili, Haftanın ilk gününü Isviçre'de Leman Gölü kıyı- sındaki asude Cenevre kentinde geçirdim. Isviç- re, Avrupa içinde bir vaha, bambaşka telden ça- lan birada. Cenevre çarpıcı güzelliğine karşın, san- ki bir Avrupa kenti değil. Temizliğine temiz, düz- günlüğüne düzgün, gelişmişliğine gelişmiş, lüksü- ne ise diyecek yok. Orneğin pazartesi akşamı Le- man kıyısına bakan le Lion d'Or'da yemek yediği- miz sırada, arka masada Iran'ın eski Kraliçesi Fa- rah Diba oturuyordu ahbaplarıyta. Ama diyeceğim o ki, Avrupa metropollerinde gördüğün her şeye sahip olmasına karşın asude Cenevre onlardan çok daha değişik. Kendini başka bir zamanda ve mekânda gibi hissediyorsun. Bu kent, kent olma- sına kent de aynı zamanda da değil gibi. " SankiCenevre'de zaman daha yavaşakıyor, her şey, hiçbir müdahale olmadan tabii seyri içinde akıyor gibi. Son zamanlarda az yerde böylesine de- ğişik ve çelişkili duyguları, huzur ile sıkıntıyı bir ara- da yaşadım. ••• Oysa, özellikle Batılılann çok sevdiği "Vakit na- kittir" deyişini orada elle tutulur biçimde yaşıyor- sun. Evet, Cenevre dünyanın saat merkezi. Za- manı, mümkün olan en büyük kesinlikle ölçme sa- natı, orada birtutku. Dünyaca ünlü markalann mer- kezi Cenevre. Ben de zaten oraya, dostum AJi E- sat Göksel'in çok ünlü Vacheron Consantin firma- sı için, Osmanlı'nın 700. yıldönümü için dizayn et- tiği, üzerinde Kanuni'nin tuğrası bulunan enfes özel saati görmek için gittim kendisiyle birlikte. Bu modelden yalnızca 100 küsur tane yapılacakmış. Onu izleyecek olan ve fiyatının çok daha yüksek olacağı söylenen Iznik modelinden ise birkaç dü- zine yapılacak. Vacheron Consantin, saatçiliğin doruk fimnala- nndan biri. Doruğa nicelik ile değil, nitelik sayesin- de ulaşmış. Yoksa adını herkesin bildiği bu firma, şaşılacak kadar az mal üretiyor. Yılda topu topu , her türden 12 bin saat. Ama hepsi de elle monte edilen bu saatlerin içinde, tanesi 1 milyon dolara satılanlan bile var. En basit, komplikasyona hiç yer vermeyen modellerin en ucuzuna ulaşabilmek için bile 8-10 bin dolar ödemek gerekiyor. Bütün bunları görünce anladım ki vakit gerçekten nakit- miş. Özellikle de vakti ölçmeyi hüner haline getir- mişfirmalann sahipleri ve çalışanlan açısından... Saatçilik, küçük yaşlardan öğrenilmeye başla- nan bir meslek. Bu hemen hemen 250 yıllık kurum- da çalışanlann hepsi saatçilik okulundan mezun ol- muşlar, sonra kimiieri öğrenimi sürdürerek, mü- hendislik unvanı alarak yükselmişler. Jura Vadi- si'ndeki yeni üretim merkezine gittiğimizde, karlar arasındaki kasabada, inanılmaz birsabırla, büyük bjr sessizlik içinde çalışan insanları izlerken duy- dum huzuru ve sıkıntıyı aynı anda Sonra düşüRr . dürrı, "Acaba isivçre'de de 'saatleri ayarlama ens- titüsü' varm/?" diye. Ne garip değil mi Sevgili, saatlere ve zamana bu denli düşkün olan Ahmet Hamdi Tanpınar'ın ro- manlanndan birinin adı da "Huzur". • • • Pazartesi akşamı Leman Gölü'ne bakan lüks restoranda yemek yerken, firmanın Ortadoğu tem- silcisi Bay Boven, çok gezmiş görmüş ve bunlan içine sindirmiş, bilge tavnyla, değişen yeni zaman- lann ne kadar güzel olduğunu anlatıyordu. O, kü- reselleşmenin nimetlerine inanıyor. Eskiden dün- yanın çeşitli bölgelerinde, hiç diyalog kuramadığı insanlann, şimdilerde Ronaldo, Romario gibi fut- bol yıldızları, Hollyvvood filmlerinin kahramanlan veya fast food ürünlerinden olsun söz ettiklerini, böylelikle aralannda bir ilişki oluştuğunu söylüyor ve bundan hoşnutluğunu dile getiriyor. Bir gece önce, Galatasaray üsesi'nin Tevfik Fik- ret Salonu'nda geleneksel 50. yıl mezunlan gece- sinde konuşan Fransa'nın eski başbakanlanndan ve önde gelen iktisatçılanndan. sağ kanatta yer alan Raymond Barre ise bu yeni ortak dünyanın bizi kültür açısından yoksullaştırmasından pek Noşnut olmadığını şu sözlerle dile getiriyordu: "Kü- feselleşmeden ve onun bütün kültürieri yerte bir eden, önüne geçilemez, tek kitle kültüründen çok sözediliyor. Bu, kültürünü, kimliğini koruyabilecek, araçlara ve kurumlara sahip olamayan ülkeleriçin doğnıdur. Ama Galatasaray gibi kurumlan olanla- nn bu yıkıcı akıma direnebileceklerine inanıyo- rvm." Işte, değişen zamana, ikı değişik ve zıt bakış... Iskenderun Polis ifadesiyle mahkumiyet AHNBODUR ISKENDERUN - Ada- ria DGM'de yargılanan NCS (16), Fatma Deniz Polattas. (18). Abdülcab- bar Karabağ. Mehmet Şi- rin Kaplan ile Özgür Ya- şar, Yüsuf Öntaş ve Müs- lüm Doğan'a verilen top- lam 80 yıl 1 ay 2 günlük mahkumiyet karanna, avukatlan itiraz etti. Yargıtay Ceza Dairesi Başkanlığı'na ileülmek ûzere Iskenderun Ağır Ce- za Mahkemesi'ne karara itiraz dilekçesi veren ve Yargıtay'da duruşmah gö- rûşme talep eden Avukat Bülent Akbay, dilekçesin- de, yerel mahkeme karan- nın sadece polis ifadesıne dayandığını savundu. Sanıklann mahkemede işkence gördüklerine ıliş- kin ifadeleri ile TTB Mer- kez Konseyi'nin hazırladı- ğı yorum raporunun da dikkate alınmadığını savu- nan Akbay, gözaltında iş- kence yapıldığı doğrultu- snnda ifade verecek bir görgü tamğının dinlenme- dığıne de dikkat çektı. Akbay. Iskenderun Em- nıyet Müdürlüğü'nde 6 Mart 1999 tarihinde teca- vüze uğradığını öne süren Fatma Deniz Polattaş ile işkence ve cinsel tacize uğradığını belirten NCS'nin (16), 24 Kasım 1999'da Adli Tıp Kunı- mu'nda yapüan muayene- sinde işkencenin izlerini taşıdığına dikkat çekti. 16 yaşındaki NCS'nin 18 yaşındanküçükolması- na rağmen 7 gece 8 gün boyunca poliste ifadesinin alınmasının da kanuna ve usule aykın olduğunu vur- gulayan Akbay, sanıklar hakkında Adana DGM'- nin verdiği mahkumiyet karanmn bozulmasını ve Yargıtay'da yapılacak in- celemenin duruşmah ol- masını talep etti. TBB, Şanlıurfa Ticaret ve Sanayi Odası'nın 'Güneydoğu Raporu'nu açıkladı dehşet saçıybr' ÖZCANGÜNEŞ ŞANLIURFA - Türkiye Barolar Birliği (TBB), Güneydoğu'daki olaganüstü hal uygulamasınm ülke ve bölge genelinde ikili hukuk sıstemi yarattığını, idare tarzı nedeniyle yurttaşla devlet arasmda güven bunalımı yaşandığmı öne sürdü. Başta Anayasa olmak üzere birçok yasamn çok kültürlü toplum yapısı dikkate alınarak yeniden düzenlenmesi gerektigini savunan TBB, resmi dılde ilköğretim zorunluluğu saklı kalmak koşuluyla etnik kökenli yurttaşlara kendi kültür, dil ve kimliklerini ifade ile eğitim, öğretim ve özel kitle ileşım araçlanndan yararlanma olanağı verilmesini istedi. TBB Başkanı Eralp Özgen, Şanlıurfa Ticaret ve Sanayi Odası'nda düzenlediği basın toplantısı ile hazırladıklan 16 sayfalık "Güneydoğu Raporu"nu açıİdadı. Güneydoğu sorununun kimilerince terör, kimileri tarafından Güneydoğu, kimilerince ise Kürt sorunu diye adlandınldığını belirten Özgen, ülke kaynaklannı tüketen sorunun ağırlığı gibi çözümünün de çok zor olduğunu söyledi. Bugüne dek soruna sadece güvenlik boyutuyla bakıldığmı, siyasal, sosyal ve ekonomık boyutlannın yeterince değerlendirilmediğini kaydeden Özgen şöyle konuştu: "Güneydoğu sorununu tartışan kişi ve kurumlar hakkında genelde soruştunna açıimakU ve karşüanna TCY 312. ve Terörie Mücadele Yasasf nın 8'hıci maddesi çıkmaktadır. Düşünceyi açıklama özgürlüğü önündeki engeDer nedeniyle sorunun tarrjşuması ve çözûm önerüeri sunulması da güçleşmektedir. TBB, sorunu uluslararası sözteşmeter, insan haklan ve toplumsal yapunız ve devlctimizin üniter bürünlüğü açısından değeriendirmeye özen gösterdL Türkiye bu sorunu çözdüğü takdirde demokrasi daha da sağlam temellere oturmuş, önü açık ve geleceği avdınhk bir ülke olacaknr." PKK'nin terör örgütü olarak anıldığı raporda, bölgede güvenlik ve terör nedeniyle 1997 yıh rakamlanyla 3 bin 428 köyün boşaltıldığı ve devletin yerleşime kapattığı köylerle ilgili hiçbir hukuki sorumluluk üstlenmediği öne sürüldü. İşkencenin bölgede yaygın olarak görüldüğü ve kurumlann bunun önüne geçilmesi için görevlerini yapmadıklan ıddia edilen raporda, bölgede 1000'i aşkın faili meçhul cinayet olduğuna da dikkat çekildi. Ağahk, şeyhlik ve aşiretsel yapuıın devam ettıği bölgede koruculann devletten aldıklan silahlarla çevreye dehşet saçtığı anlatılan raporda, bölgede GAP dışında devletin ekonomik yatınmlannm yok denecek kadar az olduğu öne sürüldü. Sonuç bölümü TBB tarafmdan hazırlanan "Güneydoğu Sorunu" raporunun sonuç bölümünde ise şu görüşlere yer verildi: "Atatürk, Türkiye Cumhuri\etini kurarken Batüüaşmayı ve çağdaşlaşmayı hedef göstermiş ve sorunlann çağdaş Baü demokrasisindeki yöntemlerie çözühnesini öngörmüştür. Bu demokrasilerde bireyin devletle bağmı ohışturan vatandaşhk kavTamı yeniden düzenlenmiş ve yeni boyut getirümiştir. Ancak ülkemizde uygulanan yönetim anlayışı çağdaş demokrasilerin gerisindedir." 'thlalkr azakh' DtYARBAKIR (Cumhuriyet Burosu) - İHD Genel Başkan Yardımcısı Avukat Osman Baydemir. Güneydoğu'da ınsan haklan ihlallerinde son zamanlarda azalma yaşandığmı söyledi. Osman Baydemir, bölgede yoğun bir şekilde gündeme gelen gözaltında işkence vakalannda 1993-98 yıllanna oranla düşüş yaşandığmı v-urgulayarak, bu durumun sevindirici olduğunu kaydetti. Ağustostan bu yana kırsal alanda meydana gelen sılahlı çatışmalarda büyük bir düşüş gözlendiğini vurgulayan Baydemir şöyle devam etti: "Ağustos aymda başlayan düşüşten sonra ekün ve kasım aytarmda nispeten bir yüksehne oidu. Bu da hukuk dışı örgütienmelerden kaynaklamyor. Böigede devlet dışı örgütknmeler. oluşan banş iklimi ve olüğan yaşamtn önünde engelteşldlediyDif ÎĞNELÎ nRÇA ZAFERTEMOÇİN feK N Oft*t« PUKMUŞ cOmtejıyle gü(viemdek:ı yermi *1AVW BfiKHCA O ?U baftad büinnalamlannm faylarla ilgilı tartişmalan Sürdii Avrupa Birliği adaylığının ilk gününde azınlıklarla ilgili sorunlar gündeme getirildi Dink: Eıiııeııileıiıı kökü kazmdıtstanbul Haber Servisi - Türki- ye'de yajımlanan Ermeni Agos Gazetesi Genel Yaym Yönetmeni Hrant Dink, Ermenilere bugüne dek aynmcılık uygulandığını öne sürerek Türk devletinin Ermeni azmlığı yalnızca din konusunda serbest bıraktığını ve 1915'te Er- menilenn "kökünün kazmdığmı" iddia etti. Avrupa Konseyi'nin katkılany- la İnsan Haklan İçin Uluslararası Helsinki Yurtaşlar Federasyonu ta- rafından Armada Oteli'nde düzen- lenen "Avrupa Konseyi ve AGİT'in Cyesi Oiarak Türki- ye'nio Benimsediği tnsan Haklan Standartiaruun Lygulanrjıası" konulu konferansın dünkü bölü- münde azınlıklann kültürel hakla- n konusunda devlet eleştirildi. Konferansta konuşan Agos Gaze- tesi Genel Yaym Yönetmeni Hrant Dink, 1915 öncesinde 2 milyon 200 bin olan Türkiye'deki Ermeni nüfusun 1915'te "kökunünkazuv dtğnu" ve günümüzde 8 bine düş- tüğünü savundu. Atalarmın Tür- kiye'ye kültürel zenginlik kattık- lanru belirten Dink, "Ama bu in- sanlar. kültürelzen^nlikleriyk bir- Bkte harcanddar" dedi. Türkiye'ye AB'ye aday ülke statüsünün verilmesinin Türki- ye'deki Ermeniler için bu anlam- "AVKUrV ,.w.: — - İNSAH HAKURISTANDARTUR N-UYGUUNMASI 10-11 Aralık 1999 Istanbul Helsinki Citiıeos Intematîonal HelsmKi Federatıon " c Assembly For Humart Righst AVRUPA KONSEYİ'NİN nM,'i(ILAHIYLA Agos Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, Tflrkiye'deki Ermeni nüfusun 8 bine dûştfiğfinü sasımdu. da sevindirici olduğunu belirten Dink, toplumun Ermeni azınhğa hoşgörülü olmasma karşın devle- tin din dışında kültürlerini "ayak ojnnlanyia" asimile ettiğini ileri sürdü. Hrant Dink, "Bize alay edercesine, 'gidin Allahınıza ya- kann' dercesine sadece kinseyibı- rak&iar" diye konuştu. Tarihten husumet çıkarmadığı- nı, bugünden husumet çıkanlma- ması gerektigini savunan Dink, Ermenılenn l. Dünya Savaşı sıra- sında "kadedfldiğini"' öne sürdü. Dink, "Bazen kendimi, ayıpor söy- lemesi Tûrk hissediyorunr dedi. 'Azmbklar reddediüyor' Demokratik Uzlaşma ve Kürt Sorununa Uzlaşma Girişimi (DE- MOS) adına konuşan Hasip Kap- lan ise Türkiye'de farklı etnük azın- lıklann yasalarla reddedildiğini savunarak devletin etnık azınlık- larla ilgili söylem geliştirilmesini yasaklayıp cezalandırdığını, bu yaklaşımın Kopenhag kriterlenne aykın olduğunu söyledi. Azınlık- lann tarihsel ve kültürel gerçeklik olduğunu belirten Kaplan, 21. yüzyılda insan haklannın hiçbir ülkenın iç işi olmadığını savuna- rak Türkiye'de Kürtler ve diğer azmlıklara yönelik tutumun da Türkiye'nin iç sorunu ohnadığım ileri sürdü. Kaplan, Kürtlerin rad- yo, televizyon, Kürtçe öğretilen okul açması ve devletin bunlan desteklemesini istedi. Kaplan, "Kürtler azmlık değilse, grup de- ğüse, uhıs değilse nedir" diye ko- nuştu. Yunan Helsinki Gözlemcisi Pa- nayote Elias Dimitras da Türki- ye'nin birAGlT ülkesi olarak baş- ka bazı AGlT ülkeleri gibi insan haklan sorunlan yaşadığını savu- narak "İnsanlan oMuklangibi ka- buletmh'orvetstediğiniz gibi otana- ya zoriuyorsanız bu yanhştjr" de- di. Dimitras, Türkiye'nin de, Yu- nanistan'ın da azınlıklann kültürel haklan tanımasmı istedi. Dimit- ras. her Kürt'ün PKK'li görülme- mesi gerektigini de söyledi. Helsinki Yurttaşlar Derneği adı- na konuşan Murat Betge ise 21. yüzyılda azınlıklar üzerinde cema- atlerin içinden gelen baskılann da, devletten gelen baskılann da kal- dınlması gerektigini söyledi. Danimarka Helsinki Komite- si'nden Erik Siesby de Türki- ye'nin kuruluşunda ulus devlet ol- mak için genel Avrupa eğilimini izlediğini belirterek AB'ye giri- şiyle birhkte tüm üye ülke halkla- nnın azınlık durumuna düşeceğı- ni söyledi. Siesby, Türk devletinin Kürt azınlıkla arasındaki sorunla- n çözmesi gerektigini savıındu. KİDOC Kadına yönelik şiddet iurtişütyor Istanbul Haber Servisi - 164 ülkenin taraf olduğu BM Kadınlara Karşı Her Türlü Aynmcıhğm Onlen- mesi Sözîeşmesi'ni, imza- ladığı halde onaylamayan •iki ülkeden birinin ABD, diğerinin ise Afganistan ol- duğu belirtildi. Amacuıı kadının yaşam kalitesini yükseltmek ola- rak tanımlayan ve çalışma alanlannı eğitim, sağlık ve yasal haklar olarak belirle- yen Kadın tçin Destek Oluşturma Grubu (Kl- DOG), kadının insan hak- lannı ve kadına yönelik şiddeti 10 Aralık Dünya İn- san Haklan Günü çerçeve- sinde bir kez daha tarüşma- ya açtı. 1995 yılında kurulan ve 20 sivil toplum kuruluşun- dan oluşan KtDOG'un Le- vent Kültür Merkezi'nde düzenlediği panelde konu- şan tstanbul Barosu Kadın Haklan Komisyonu Başka- nı avukat Nazan Moroğlu, vazgeçilemez, de\Tedile- mez nitelikteki insan hakla- nmn, herkes için geçerli ol- ması gerektigini kaydede- rek "Tarihe, istatistiklere baktığunızda kadınlann in- san haklanndan daha az yarariandığını görüyoruz. 948 milyon okuryazar ol- mayan insarun 600 milyonu kadın" dedi. Aile içinde demokrasi oluşmadan, top- lumdaki demokrasinin sağ- lanamayacağını vurgula- yan Moroğlu, BM Kadınla- ra Karşı Her Türlü Aynm- cılığın Önlenmesi Sözleş- mesi'ne 1999'da 164 ülke- nin taraf olduğunu kaydet- ti. Moroğlu, 1980'debuan- laşmayı imzaladığı halde onaylamayan iki ülkeden birinin ABD olduğuna dik- kat çekti. İnsan haklan alanında çalışmalar yapan örgütlen- melerin en genış katılımlı- sımn BM olduğunu söyle- yen Moroğlu, BM taraftnT 1 dan önceden bir denetmr mekanizması olmayan Ka- dınlara Karşı Aynmcüığm Önlenmesi Komıtesi'ne (SEDAV), Avrupa İnsan Haklan Mahkemesı statü- sünde bir yetki verildiğini, komitenin denetim organı olarak görevlendirildiğini kaydetti. Bakırköy Ruh ve Sınir Eğitim ve Araştırma Has- tanesi'nde görev yapan Doç. Dr. Peykan G. Gökalp da kadın erkek eşitliğine aıt en can alıcı ve can acıtıcı konunun şiddet ve kadının ruh sağlığı üzerindeki etki- leri olduğuna değinerek şiddeti. insanın kendini ger- çekleştirme olanaklanmn kısıtlanması olarak tanım- ladı. Dünya çapında yapı- lan çalışmalara bakıldığin- da şiddete en çok maruz ka- lanlann kadınlar olduğunu kaydeden Gökalp, "Kadm- lara, tehlikeye maruz kal- mamalan için bir erkeğin himayesinde bulunmalan ve evden uzaklaşmamaları öğütleniyor. Oysa ki yapdan çalışmalar, kaduüann en fazla aile içinde şiddete uğ- radıklannı gösteriyor. 1994'te ABD'de şiddet kur- banı olan kadınlann yüzde 62'si yakmlan tarafından şiddete maruz kalrıuş" dedi. Gökalp, aile içi şiddette toplumun, kamuoyununbu konuda bilinçli olmaması- nın etkili olduğunu kayde- derek çatışma-çözme bece- rilerinin eksik, kalabalık, çevresinden soyutlanmış ailelerin şiddete daha yat- km olduğuna dikkat çekti. tlFIR NOKTASIIORAL ÇALIŞLAR [email protected] Beyoğlu Muammer Karaca Tiyat- rosu'nun sahnesinde saçlan dağınık adam, nefeslerini kesmiş oyunu izle- yen seyircilere, 27 yıl öncesinden, bir askeri darbenin cezaevinden sesle- niyon "Bugün Ondokuz Mayıs I Ma- yıs'ın ondokuzu! I Sen ey Türk istik- lalinin koruyucusu, I Sen ey ülkemi- zin geleceği, I Ulusumuzun gözbe-. beği, I Sen ey demirparmaklıklarda barfiks yapan, I Ranzalarda paren- de atan I Sportmen ve kahraman Türk Gençliği, I Önünde senin bütün Kilit-bahirier açık, /Ama her zaman Samsun'a çıkılmaz a, I Bu sabah da avluda volta atmaya çık!" Gözyaşlannı silen, ardından kah- kahalar atan duygu yüklü seyirciler, Koca Şair'in dizeleriyle, Türkiye'nin son 30 yıllık kaderini izliyoriar. Şiirden oyun olur mu? Merak edenler, cuma Can Yücel Şöleni 20.30, cumartesi 18.00 ve pazar günleri de 15.00'te Muammer Kara- ca'da oynanan bu şiir dolu oyunu mutlaka izlesinler. "Can" isimli oyun, bir koca şairle bir büyük tiyatro oyuncusunun bu- luşması. Can Yücel ve Genco Er- kal el ele vermişler, bir şiir pınan ola- rak akıp gidiyoriar. Can Yücel'in şiir- lerinden Genco Erkal öylesine etkili ve güçlü bir senaryo çıkarmış ki se- yirciye yalnızca hayranhkla izlemek kalıyor. Can Yücel'in doğumundan ölüm- le yüz yüze geldiği Datça'ya uzanan 70 yıllık yolculuğu, sanki hepimizin yolculuğu olarak sahnede yerini alı- yor. Can Yücel, "En son teftişine çı- kana değin I Koştunırken ardından o uçmaktaki devin, I Daha başka tür aşklar, geniş sevdalariçin /Açıldı ne- fesim, fikrim, canevim I Hayatta ben en çok babamı sevdim... I derken, babası Cumhuriyet'in büyük eğitim- cisi Hasan Âli Yücel'i anlatıyordu. Genco Erkal, yıllann deneyiminden süzülen yeteneğiyle Can Yücel'i öy- lesine güzel anlatıyor ki, Can Ağa- bey'in kızı Su'ya, "Bu sahneleri Can Ağabey görse ne güzel olurdu" de- yiverdim. Su Yücel'in, günebakan çi- çekleriyle süslediği dekor, Sıvas Kat- liamı'nı simgeleyen kınmızı alevli per- deler, tam Can Ağabey'e layıktı. "Görseydı" dedim kızı Güzel'e. Gör- seydi, dedik hep beraber. Güler (Yücel) Abla'ya sordum; "Datça'ya kadar olanı bıliyoruz, oyu- nun Datça bölümünü nasıl buldun?" Cevabı yerindeydi: "Genco'ya Dat- ça'dan güller getirdim. Bahçemizin güllerinden, Can 'ın güllen'nden." Şi- irlerin Datça bölümü de çok etkileyi- ci. O koca adam, o deli adam, o şi- irin, sevdanın dehası büyük adam; Datça'yı, 70'inde Özgürlük ve Daya- nışma Partisi'nden (ODP) milletveki- li adayı oluşunu, boğazına yapışan kanser illetini, ölüme direnişini öyle güzel anlatmış ki! Nükleer santral, siyanürlü altın, Bergama köylüleri, Susurluk, Güney- doğu sorunu bir şiir olup akıp gidiyor. Genco Erkal'a, Su Yücel'e ancak eli- nize, dilinize, yüreğinize sağlık de- mekten başka bir şey demek müm- kün değil. Bize bir Can Yücel şöleni sundular. Can Yücel'in ölümü alaya alan şi- iri, o koca çılgını, o büyük ozanı ne güzel anlatıyor: "Ölüm bu ara çokol- dun sen I Ortalığı kırıp geçirdin I Dostlara taktın, gençlere taktın kan- cayı... I Kendim için söylemiyorum, yanlış anlama bak! I Nasıl olsa benim miyadım doldu, I Ama sen de boku- nu çıkarma işin! I Birsüre ara verbu işgüzarlığa! I Tek dur biraz! I Ne der- sin tam maaş emekliliğe? I Işsizliksi- gortası da veririm istersen..." Ne Can Yücel'in şiirlerini, ne de Genco Erkal'ın şiir gibi oyununu an- latmak mümkün değil. Siz en iyisi, gidip kendintz izleyin "Can"oyunu- nu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle