Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 ARALIK 1999 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
17
Akkuyu'ya
direnmek
Gökova'daki termik
santrala karşı
yılmadan savaşım
veren ve hatta ölüm
orucu başlatan
Bodrumlu çevre
gönüllüsü Saynur
Gelendost, yılbaşına
kadar ihalesi
planlanan
Akkuyu'daki
nükleer santrala
karşı topfumsal eylem
çağrısı yapıyor
"Akkuyu'daki tehlike
Gökova'daki gibi bir
bölgeyi değil bütün
ülkeyi hatta bütün
dünyayı tehdit ediyor.
Sendikalar, meslek
örgütleri, demokratik
kitle örgütleri, gönüllü
kuruluşlar, Türkiye'ye
sahip çıkacak siyasi
partiler, yurttaşlar;
gün toplumsal direniş
günüdür. Alanlarda
gücümüzü ortaya
koyalım. Batılı
ülkelerin dayattığı
santrala karşı
Akkuyu'yu
kurtarmanın tek yolu
göstereceğimiz
direnişin gücü ve
kararlıiığı olacaktır.
Geç kalmayalım, ihale
bitirilmeden önce
diyeceklerimizi
diyelim,
yapacaklarımızı
yapalım. Çernobil'i
unutmayalım, yöre
halkını yalnız
bırakmayalım."
Gelendost'la iletişim
için: 0.522. 826 53 80.
Bektronik posta: someposta.ctmihuriyetconi.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97
- Elektriğe özel hukuk
uygulanacakmış...
"Özel olarak cammak icin!"
aşımız göğe erdi; gözümüz aydın, kulak-
lanmız Helsinki oldu; Avrupa Birliği'ne üye-
lık başvurumuz kabul edildi. Gümrük Bir-
lıği'ni nazmetmeye çalışırken Kıbrıs ve Ege
koşullarını da içimize sindirip Amerikan'ın arkadan
itelemesi ile 40 yıldır kapısında beklediğimiz Avru-
pa'nın bu kez bekleme odasına girdik.
Helsinki'de üyelik başvurumuzun kabul edildiği gün
Ankara'da dünyaya gelen bebekler 2017 yılında 18
yaşını bitirip, eskilerin deyimi ie rüştünü ispat ettiği
zaman Türkiye henüz rüştünü ispat etmiş olmaya-
cak. Bekleme odasının kapısı en iyi varsayımla2020
yılında açılacak. Allah uzun ömürler versin bizi bu-
günlere taşıyan Bülent Ecevit ve Süleyman Demi-
rel, "dalya" derken biz de Avrupalı olacağız...
40 yıl önce Avrupa Birliği yoktu. Fransa, Alman-
ya, Italya, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Ingilte-
re, Irlanda, Danimarka'nın Avrupa Ekonomik Top-
luluğu vardı. Avrupa Ekonomik Topluluğu sonradan
Norveçli
Avrupa Birliği'ne dönüştü. Aralarına Yunanistan, Is-
panya, Portekiz, Avusturya, Isveç, Finlandiya katıl-
dı. Şimdilerde Letonya, Litvanya, Slovakya, Roman-
ya, Bulgaristan, Malta sırada bekliyor. Estonya, Po-
lonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovak Cum-
huriyeti ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti ise aday ada-
yı. 20 yıl sonra Türkiye tam üye olduğunda umanz
Avrupa Birliği adını değiştirmiş olmaz!
Bu arada "Avrupalılar" çok istediği halde Norveç-
liler, Avrupa Birliği'ne girmeyi kabul etmedi...
Keşke Türkiye'de de en az Ingiltere'deki kadar de-
mokrasi, Fransa'daki kadar düşünceyi ifadeözgür-
lüğü, Isveç'teki kadar insan hakları, Finlandiya'da-
ki kadar sosyal devlet, Ispanya'daki kadar enflas-
yon, Yunanistan'daki kadar ulusal gelir, Almanya'da-
ki kadar sanayileşme, Italya'daki kadar kültür-sanat,
Portekiz'deki kadar okur-yazar, Belçika'daki kadar
hukukun üstünlüğü, Avusturya'daki kadar bilim,
Lüksemburg'daki kadar işsizlik, Irlanda'daki kadar
fırsateşitlıği, Hollanda'daki kadar ortalama ömür ol-
saydı da, Norveç gibi Avrupa Birliği'ni elimizin ter-
siyle geri çevirebilseydik.
Oysa, 20. yüzyılın başında Türkiye'de cumhuriye-
ti kuranlann hedefi çağdaş uygarlık düzeyini yaka-
lamaktı ve bu konuda öylesine kararlıydılar ki bazı
alanlarda o günkü "Avrupalılar"ın önüne bile geç-
miştik. Türkiye'deki "devrirn"i karşı devrim süreci iz-
leyince bugünlere geldik. Üstüne bir de 20. yüzyı-
lın sonuna doğru 20 yıl süren ayrılıkçı terörü yaşa-
dık. Sevr hesaplannı gördük. Şimdi, kurallarını baş-
kalannın koyduğu bir "oyun"un içindeyiz. Ama oy-
namaya da hevesliyiz. O halde başkafarına muhtaç
olmadan oynamak durumundayız. Norveç de ola-
biliriz, "piyon" da!
TEKEL'in yüzde 44 'lük son
zammından sonra çok sayıda
tetefon geldi...
Anlatılanlar aynı doğruttudaydı:
2 Aralık Perşembe ve 3 Aralık
Cuma günleri TEKEL'in
Istanbul'daki depolanndan
dağıtım şirketleri tarafından
olağanüstû miktarda mal
çekilmişti... öyle
ki, depolarda mal
bitmiş ve bu kez
Cevizli Sigara Fabrikası'ndan
sıcağı sıcağına çtkan mallar
alınmıştı. Mal çekme işi mesai
saatinin sonuna taşmış, cuma
günü saat 20.30'a dek sûrmüştü.
Neredeyse 100 trilyon liralık mal
alınmıştı.
Bu operasyon için dağıtım
şirketleri başmüdürtüklerdeki
teminatlannı yûkseltmişti. ÇekHen
malın parası iki hafta sonra
Cigaramn dumanı
ödenecekti. Mal çekme telaşının
nedeni 4 Aralık Cumartesi günü
TEKEL ürünlerine yapılan yüzde
44'lük büyük zamdı! Hesaplar
incelendiğinde birilerinin "mal'ı
götürdüğü görülecektı...
Anlatılanlan TEKEL Genel
Müdüriı Mehmet Akbay'a
aktardık... Zam açıklamasından iki
gün önce
Kutlanmasım isteyen türbanlı doktor
depolardan
çekilen malda bir
hareketlenme olduğunu ancak
söylendiği gibi 100 trilyonluk
olmadığını bildirdi. Zamdan
önceki gün Türkiye
genelinde 4-4.5 trilyon liralık
biryüklenme gözlendiğini
söyledi. Mesai saatinden sonra
depolann çalışmasına ise bir
anlam veremedi. Araştnp
açıklayacağını belirtti. Fazla mesai
yaptınlan işçilere duyurulur!
17. Vakıf Haftası kutlamalannda se-
miner veren türbanlı bir doktor vardı:
Gülsen Ataseven...
Vakıf Gureba Hastanesi'ni başhe-
kimliği döneminde "şeriatçı yuvası" ha-
line getiren Dr. Asaf Ataseven'in eşi
Gülsen Ataseven'in askeri öğrenci
iken türbana bürünüp Türk Silahlı Kuv-
vetleri'yle ilişiğinin kesildiğini yazmış-
tık. Tıp fakültesinde askeri öğrenci
olarak okurken 1961 yılında dördün-
cü sınıfa geldiğinde, Genelkurmay
Başkanhğı'nın "bayan hekim subay'a
gereksinim duyulmadığı yolundakı ka-
rarı ile tüm kız öğrencilerle birlikte ili-
şiği kesilmiş. Türbana bürünmesi ise
bu olaydan iki yıl sonra olmuş.
Gülsen Ataseven bunları telefonda
açıkladıktan sonra siyasette ilgisi ol-
madığını belirtip uzun uzun vakıf ça-
lışmalarını anlattı ve çalışmalarından
dolayı bizden ısrarla kendisini kutla-
mamızı istedi.
Israıiı kutlanma istemine doğ-
rusu bir anlam veremedik...
Siyasetle ilgisi olmadığını söy-"
lemesine de anlam veremedik.
Çünkü kurgulanmış bir biçimde tele-
fonda konuşurken biz de onun eski
bir demecini okuyorduk:
"Başörtüsü davasının geidiği nok-
ta sabnn taşınlmak istendiği noktadır...
Bir Sırp nefretiyie ağzı kapatılan ve sa-
çından sürüklenen kızımızın edepli
tavn, taş atana gül verme inceliğinde-
dir... Gerçek Müslüman'ın davranış
biçimini net olarak tanıtmak isteyen-
lere gerçek saldırganın kim olduğunu
göstermesi bakımından ibret vericidir."
Yine yanlışlık yapmışız... Türkiye'de-
ki kimi yöneticileri Sırplara benzetmiş
olması nedeniyle Gülseven Atase-
ven'in ilgi alanı için "uluslararası siya-
set" demeliydik!
ÇED KÖŞESİ
OKTAY EKtNCl
Bilirkişilerden 'Ders Kitabı'
Özellıkle 1980"lerden sonra
•'turistik yatak sayısını çoğalt-
raak" amacıyla özel ve "ayrıca-
lıklı" yapılaşma haklan verilen
"gökdelen" şekJındeki otel bi-
nalannda. konakJama dışında "iş
hrerkezi", ''ofis katlari'*, âlış-
\ eriş için büyük "çarşı" bölüm-
leri ve hatta "bağımsız konut"
(daire) vb. gibi kullanımlann da
"kiralık" ya da "satüık" olarak
yer alması. yasalara ve "turiz-
mi teşvik" ilkelerine uygun mu-
dur?..
Çoğunluğu İstanbul'da olmak
üzere son yıliarda ülke düzeyin-
de yaygınlaşan "turizm vetica-
ret kompleksi" adı altındaki
"oter ruhsatlı "iş" binalan için
gündeme gelen bu soruya, Da-
nıştay'da sürmekte olan "Gök-
kafes" davasının Bilirkişi Rapo-
ru'nda açıklık getirildi.
ve kentsel değerlerle "uyumlu"
belirlenmesinin de yine "yasal
zorunluluklar" arasında yer al-
dığı vurgulanıyor.
Bilirkişi Raporu'nun, "dava
konusu" Gökkafes hakkındaki
ayhnttH irdeletnelerinde ise bu-
güne dek çoğunlukla "siluet"
açısından süregelen tartışmalara
yeni başhkJarekJeniyor. Ömegin;
-6500 m2'lik bir yeşil alanı yok
ettiği gibi, 14.000 m2'lik de ye-
ni yeşil alan gereksinimi yarat-
mıştır" denılen Gökkafes için
özetle şu saptamalar yapılıyor:
• Yapının sadece "yüzde
37.8'i" otel ve baglı tesislerine
aynlmış, yüzde 24.5'lik apart-
otel (bağımsız daireler) ve yüz-
de 37.7'lik ofis/bankacıhk bö-
lümleri ise "pazarlanabilir" şe-
kilde tasarlanmıştır. Oysa bu ye-
şil alana 1983 yılında sadece
Boğaziçi'nde tankerler, yamaçlarında gökdelenler...
İstanbulun bu görüntüsünü "hukuk"da istemiyor, ama
rantçılar baskın çıkıyor... (Fotoğraf: OKTAY EKtNCl)
1982 yılında yürürlüğe giren
2634 saydı Turizmi Teşvik Ya-
sası'na dayanılarak ilan edilmiş
"Turizm Merkezi" kapsamın-
daki arsa ve arazilerde belirlenen
"imar haklarının" sadece yine
turizme yönelik "sürekli döviz
getirici" tesisler için kullanıla-
bileceği vurgulanan Bilirkişi Ra-
poru'nda. "özel ofîsler", "ba-
ğımsız çarşı ve mağazalar" ve
"mesken" türü fonksiyonlann
da aynı bınalar içinde inşa edi-
lerek "emlak pazarlaması" ile
elde edilen "imar rantlarına"
kaynak oluşturmasının, söz ko-
nusu yasaya ve "teşvik gerekçe-
lerine" de aykın olduğu belirti-
liyor.
• • •
Istanbul Büyükşehir Beledi-
yesi'nce Danıştay'da açılan ve
Dolmabahçe'de "ruhsatsız" ola-
rak ınşaatını tamamlamış Gök-
kafes'e "yasallık" kazandırmak
amacıyla* 10. 9.1998 tarihinde
Turizm Bakanlığı 'nca onaylanan
ımar planının "iptali" istenen
davadaki bilirkişi raporu, Prof. Dr.
Ali Türel, Doç. Dr. Özcan Al-
taban ve Doç. Dr. Baykan Gü-
nay'ın imzalannı taşıyor. Yasa-
lardaki ımaryetkilerinin "sınır-
sız" olmadığı bilimsel ve hukuk-
sal dayanaklanyla açıklanan ra-
porda, Gökkafes ve ona benzer
yapılar için düzenlenen imar plan-
lan koşullannın da ("turizmi
teşvik" adına bile olsa) nâzım
plan kararlan. şehircilik ilkeleri
"otel" için özel imar izni veril-
miştir.
• Aynı bölgedeki Hyatt Otel
ile Swiss Otel'e imar izni veri-
lirken "silueti bozmama" gerek-
çesiyle yükseklıği 24.50 m'de (8
kat) sınırlayan Turizm Bakanlı-
ğı, Gökkafes için de 1983'te ay-
nı kural getirildiği halde "son-
radan" gökdelen olanağı sağ-
layarak, imarplaru onamayetki-
sini kamu ve kent yaranna değil
"yatırımcı çıkarına" kullan-
mıştır.
• Yapı ile kentte (mimari açı-
dan da "kaba" bir konum taşı-
yan) yeni bir "simge" yaratıl-
rruştır. Ancak kentin "asıl sim-
gesi" olan ve korunması gereken
"tarihsel ve doğal peyzaj" yok
edilmiştir.
• Kentin en yoğun "yol kav-
şaklan" arasında (hatta "için-
de") yükselen yapı, yaklaşık
2000 kişilik kullanımla, sıkışık
trafigi daha da kilitleyecektir...
• Yapı, bu nitelikleriyle, ilk
imar izni gerekçesi olan "döviz
katkısını" da yapmayacak, sa-
dece sahiplerine rant sağlarken,
kente de "aynı rantla bile gide-
rilemeyecek" düzeyde yeni so-
runlar yükleyecektir...
•••
Gökkafes davasının "51 say-
falık" Bilirkişi Raporu mahke-
me dosyalannda kalmamalı; hu-
kuk. şehircilik ve mimarlık etiği
alanında "ders kitabı" olarak
yayımlanmalı...
HAYVANLAR ÎSMAÎL GÜLGEÇ
KIM KIME DUM DLMA BEHIÇAK
••....., • • / H ^
[email protected]
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI
HARBİ SEMİH POROY
TARtHTE BUGÜN MLMTAZ ARIKAN 12 Aralık
DAKtUS'UN
MUATTAN ÖNCE 486'PA gu6ÖN,gÛYÜK PSRS iMPfif&TO-
KU I.DAKtU£(PARA DA DEMİK) 64 YAŞINDA ÖLMÛfTÛ.
KBNDİNDEN ÖNCEKİ KJ&UH ÖLÜMÜYLE SAfLAYAAl
KAHlÇIKLIK SH&İSIUDA, ZOJZ KULLANA&UC TAHT»
GEÇMIÇ OLAN PAJiİUS, BıK. SATKAfHN'^oSuJYDU..
ÇIKAN iSyANCARl OA BASng/>Kı<ltC OÜ2ENİ JO/BA4UŞ,
KISA SÛB£ İÇJNDE, HİNPlSTAN'OAN EGEYE PE6İU
UZANAU TOP&UUABA ET6EMEAJ OLMUŞTU. AMCAK,
ÖNCE İSriTl£-g'l£.SONGA DA yuNANLILAe'LA >VKP-
TIĞt SAVAÇlARt YnieMEICrŞ6EC/KM£Mİfri. SÛTÛK
0EVLET AOAAM OLAA/ OARİUS, YÖNETIMDE SATKAP^
LIK SİSTEMİNİ GÜÇLENDİRMİ<?, Ç£f/TL/ PİNL£&U
BAÇKANUCIM ûsnsueBEK OUBUUUNU SH&IAMIAÇ-
İBAM ONUN ZU4ANINDA BU BAYINPIR WL-
Qf-)£o+raplık.: Eyo/ef y&ntHmr
PANO
DENİZ KAVUKÇUOGLU
işkencede Bir
Tecavüz Öyküsü1
Asiye Zeybek Güzel şimdi nerede; hâlâ ceza-
evinde mi? Bilmiyorum. Yollanmız hiç kesişme-
di, hiç karşılaşmadık onunla. Kitabının arka ka-.
pağında birfotoğrafı var, iki jandarmanın arasın-5
da. Uzun siyah saçlı, narin yüzlü, genç, güzel bir»
kadın... Yazdıklarından çocukluğunun ilk yıllarK
nın Kasımpaşa-Dolapdere dolaylannda geçtiği-^
ni, "hırsızlar", "hayatkadınlan" ve kentin "dışlan-
mışlan" ile aynı sokaklan paylaştığını; sonra Ak»'
saray'a taşındıklarını; lisede, üniversitede iyi bir
öğrenci olduğunu, ailesinin ve eşinin onu çoR.1
sevdiğini öğreniyorum. Hangisi olduğunu bilme,>.
diğim bir "örgüt" ile ilişkisi olduğu savıyla iki bup-
çuk yıl önce gözaltına alıyorlar onu. Işkencederv
geçiriyorlar... y^
Işkencecileri soruyorlar: "Kendin mi soyunur^
sun, biz mi soyalım?" Asiye anlatıyor. "...Kendinp
soyunuyorum, bedenime onlan dokundurtmaya-
cağıml Hırkamı, kazağımı, atletjmi çıkarttım. Birsan:
dalyeye oturttular. Daha önce hiç askıya alınmaf
mıştım. (...) Kollanmı kütükgibibirşeyebağlama-t
ya çalışıyoriar. (...) İnsan ilkanda hiç acı hissetmh
yor... Odaya biri girdi. Ayak seslerinden, kapınıir
açılıp kapanmasesinden anlayabiliyorum. 'Utarn
mıyor musun, bu kadar erkeğin içinde soyunma-^
ya?' Utanıyorüm. Ama bunu belli etmemeye ça-
lışıyorum. Bana dokunmasınlaryeter! (...) Biraz za-
man geçince, koltuk altlanmdan keskin ağrılar,
gelmeye başlıyor. Kollanm uyuşmuş durumda.
Uyuşukluğu gidermek için iki kişi kollanmı sallı-
yor. Bu arada üzerimde kalan diğer çamaşıriar
da; pantolonum, çoraplanm, iç çamaşırianm da
çıkartılıyor. (...) Kollanm arkadan sıkıca bağlandt.
Kalas gibi bir şeyden geçiriyoriar. Yine havada-
yım. Bu kez acı çok daha keskin... Tekraryerde-
yim. Kollanm artık hissetmiyor. Çıplağım. Çıplak-
lığım hem korkutuyor. Utanıyorüm. Eteğimin bo-
yu biraz kısa olsa tedirgin olan ben onca erkeğin
önünde çıplağım. (...) Eşim geliyor bir an aklı-
ma..."
Aralık ayı için "soğuk" denemeyecek bir gece...
Gökyüzü bulutsuz. Yıldızlar ışıl ışıl. Diskçalarda
Sergej Prokofieff'in Romeo ve Jülyet bale su-
itini dinliyorum. Avusturya Radyo Senfoni Or-
kestrası çalıyor. Son bölüm. Romeo, sevgilisinin '
mezarı başında, ağlıyor... Şef Milan Horvat ın
yaylı sazlara dönüp, "Daha derinden!" dercesi-
ne bir hareket yaptığını görür gibi oluyorum... Fi-
nale doğru obualar, comolar, kemanları, çellola-
rı bastırıyor. Hüzün ve görkem birbirine kanşıyor.
Balkona çıkıyorum. Karşımda Marmara... Deprem
pususuna yatmış. Kapkara ve sessiz... Asiye'nin •
kitabına geri dönüyorum... "İşkencede Bir Teca-
vüz öyküsü"
"... Kapı gürültüsü duydum. Odaya yeni biri gir-
di galiba. 'Daha bitmedi mi? Ne uğraşıyorsunuz?
Indirin, yatınn yere orospuyu!' (...) Biranda askı-
dan indirildim. Korkunç bir acı var. Yere fıriattılar..
Başım yere çarptıktan sonra buz gibi betonu his-'
settim. Terden sınlsıklam olmuşum. Kollanmı kul-
lanıp ayağa kalkmaya çaJışıyorum. Kahkaha ses-
lerini, küfürierini duyuyorum. Çıplaklığımı örtme-
ye çalışıyorum. Yapamıyorum. (...) Bacaklarımı
toplamaya çalışıyonjm. Tekmeyle engelliyoriar...
(...) Üzerimde bir ağıriık hissediyorum. Duydu-
ğum acıdan dişlerim birbirine geçiyor. Karşı ko-
yamıyor, kıpırdayamıyorum. Kafamı bile oynata--
mıyorum. Boğazım bağırmaktan yırtılacakmış gi-
bi. Kendi haykınşlanm, çığlıklanm, sesim bana
yabancı gibi geliyor. Kahkaha sesleri ve küfürier
kesilmiyor. Iğrenç şeyler söylüyoriar. 'Kocan bile
böyle becerememiştir' diyorbirisi. Üzerimdeki o
iğrenç ağıriık işini bitirdiğinde, su nasıl buza dö-
nerse öylece dondum kaldım... ölümû isteyecek^
gücü bile alıp götürdüler benden..."
Bu genç kadının anlattıklan beni düşünmeye zor-'
luyor. Cesaretine, direncine, kararlılığına benzer-
siz bir saygı duyuyorum. "Dünyanın dört birkö-
şesinde acı çeken insanlar var..." diyor Asiye, "sa-
vaşan, öldürülen, işkence gören, tecavüze uğra-
yan insanlar..." Onun da, ayağa kalkmaktan baş-
ka "insani" bir seçeneği yok. "Insanlığın acılan be-
ni ayağa kaldıracak. Bunu hissediyorum. Yarala-
nmı sarmalıyım bir an önce. Kendi acılanmı unuty
malıyım..." Karannı veriyor...
Asiye Zeybek Güzel'in Ceylan Yayınları'ndan çb' •
kan kitabı, yaşanmış derin acıların berrak bir bi-
lince dönüşmesinin öyküsü... Bu kitabı okuyun^
Umudu ve insani yeniden bulacaksınız...
1)
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDA.NSAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8
l/Soğuktanile- 1
ri gelen her çe- '
şit hastalığa tıp 2
dilinde verilen
ad. II Yassı ve 3
dar biçimlı me-
tal parça... Ol-
muş. gerçekleş-
miş iş, vakıa. 3/
"Kjmine bir —
- vermez giyesi
/ Kiminin atına
atlas çul eyler"
(YunusEmre)...
Bir kimsenin,
bir topluluk içındeki du-
rumu ya da kazandığı -|
saygıniık. 4/ Bir nota... _
Kuzey Hindistan köken-
li bir dil. 5/ Istanbul'un 3
eski adlanndan biri. 6/ 4
Asya'da bir ülke... Ru- 5
bidyum elementinin sim-
gesi. II Kavut ve un ka-
nşımından yapılan yol
azığı... Tanntanımaz. 8/ 8
'"Tank — " : Sinema g
oyuncumuz... Incirağaç-
lannda döllenmeyi sağlayan sinek. 9/ Hazırlıksız ve dü- •
şünmeden, içıne doğduğiı gibi söyleme. ' •
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Üstün yetenekli, üstün nitelikli... Kuran'da bir sure. 2/ '_
Halide Edip Adıvar'ın "Sinekli Bakkal" adlı romanı- •
nın baş kişisi... Yankj. 3/ Üstü kapalı olarak anlatma.,.
Tedavide kullanrlmak üzere içine belırli miktarda ilaç,;
katılan etkjsiz madde. 4/ Şaşma belirten bir ünlem... Ya-
ğı alındıktan sonra zeytinin kalan posası. 5/ Osmanhlar^ •
da çeşitli eşya satılan çarşı, pazar gibi yerlere verilen ad.
6/ Deve yavrusu... Vilayet. 7/ " — Delon'": Fransız si- '
nema oyuncusu... Kanşık renldi. 8/ Adıyaman'ın bir il- •
çesi... Söz ve davranışta herkesin beğendigi yollar. 9/ Is-
tanbul'daki bir üniversitenin kısayazılışı... Kalıcılık, ÖT--,
mezlik. '"'