18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 ARALIK 1999 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Akkuyu'ya direnmek Gökova'daki termik santrala karşı yılmadan savaşım veren ve hatta ölüm orucu başlatan Bodrumlu çevre gönüllüsü Saynur Gelendost, yılbaşına kadar ihalesi planlanan Akkuyu'daki nükleer santrala karşı topfumsal eylem çağrısı yapıyor "Akkuyu'daki tehlike Gökova'daki gibi bir bölgeyi değil bütün ülkeyi hatta bütün dünyayı tehdit ediyor. Sendikalar, meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri, gönüllü kuruluşlar, Türkiye'ye sahip çıkacak siyasi partiler, yurttaşlar; gün toplumsal direniş günüdür. Alanlarda gücümüzü ortaya koyalım. Batılı ülkelerin dayattığı santrala karşı Akkuyu'yu kurtarmanın tek yolu göstereceğimiz direnişin gücü ve kararlıiığı olacaktır. Geç kalmayalım, ihale bitirilmeden önce diyeceklerimizi diyelim, yapacaklarımızı yapalım. Çernobil'i unutmayalım, yöre halkını yalnız bırakmayalım." Gelendost'la iletişim için: 0.522. 826 53 80. Bektronik posta: someposta.ctmihuriyetconi.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Elektriğe özel hukuk uygulanacakmış... "Özel olarak cammak icin!" aşımız göğe erdi; gözümüz aydın, kulak- lanmız Helsinki oldu; Avrupa Birliği'ne üye- lık başvurumuz kabul edildi. Gümrük Bir- lıği'ni nazmetmeye çalışırken Kıbrıs ve Ege koşullarını da içimize sindirip Amerikan'ın arkadan itelemesi ile 40 yıldır kapısında beklediğimiz Avru- pa'nın bu kez bekleme odasına girdik. Helsinki'de üyelik başvurumuzun kabul edildiği gün Ankara'da dünyaya gelen bebekler 2017 yılında 18 yaşını bitirip, eskilerin deyimi ie rüştünü ispat ettiği zaman Türkiye henüz rüştünü ispat etmiş olmaya- cak. Bekleme odasının kapısı en iyi varsayımla2020 yılında açılacak. Allah uzun ömürler versin bizi bu- günlere taşıyan Bülent Ecevit ve Süleyman Demi- rel, "dalya" derken biz de Avrupalı olacağız... 40 yıl önce Avrupa Birliği yoktu. Fransa, Alman- ya, Italya, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Ingilte- re, Irlanda, Danimarka'nın Avrupa Ekonomik Top- luluğu vardı. Avrupa Ekonomik Topluluğu sonradan Norveçli Avrupa Birliği'ne dönüştü. Aralarına Yunanistan, Is- panya, Portekiz, Avusturya, Isveç, Finlandiya katıl- dı. Şimdilerde Letonya, Litvanya, Slovakya, Roman- ya, Bulgaristan, Malta sırada bekliyor. Estonya, Po- lonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovak Cum- huriyeti ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti ise aday ada- yı. 20 yıl sonra Türkiye tam üye olduğunda umanz Avrupa Birliği adını değiştirmiş olmaz! Bu arada "Avrupalılar" çok istediği halde Norveç- liler, Avrupa Birliği'ne girmeyi kabul etmedi... Keşke Türkiye'de de en az Ingiltere'deki kadar de- mokrasi, Fransa'daki kadar düşünceyi ifadeözgür- lüğü, Isveç'teki kadar insan hakları, Finlandiya'da- ki kadar sosyal devlet, Ispanya'daki kadar enflas- yon, Yunanistan'daki kadar ulusal gelir, Almanya'da- ki kadar sanayileşme, Italya'daki kadar kültür-sanat, Portekiz'deki kadar okur-yazar, Belçika'daki kadar hukukun üstünlüğü, Avusturya'daki kadar bilim, Lüksemburg'daki kadar işsizlik, Irlanda'daki kadar fırsateşitlıği, Hollanda'daki kadar ortalama ömür ol- saydı da, Norveç gibi Avrupa Birliği'ni elimizin ter- siyle geri çevirebilseydik. Oysa, 20. yüzyılın başında Türkiye'de cumhuriye- ti kuranlann hedefi çağdaş uygarlık düzeyini yaka- lamaktı ve bu konuda öylesine kararlıydılar ki bazı alanlarda o günkü "Avrupalılar"ın önüne bile geç- miştik. Türkiye'deki "devrirn"i karşı devrim süreci iz- leyince bugünlere geldik. Üstüne bir de 20. yüzyı- lın sonuna doğru 20 yıl süren ayrılıkçı terörü yaşa- dık. Sevr hesaplannı gördük. Şimdi, kurallarını baş- kalannın koyduğu bir "oyun"un içindeyiz. Ama oy- namaya da hevesliyiz. O halde başkafarına muhtaç olmadan oynamak durumundayız. Norveç de ola- biliriz, "piyon" da! TEKEL'in yüzde 44 'lük son zammından sonra çok sayıda tetefon geldi... Anlatılanlar aynı doğruttudaydı: 2 Aralık Perşembe ve 3 Aralık Cuma günleri TEKEL'in Istanbul'daki depolanndan dağıtım şirketleri tarafından olağanüstû miktarda mal çekilmişti... öyle ki, depolarda mal bitmiş ve bu kez Cevizli Sigara Fabrikası'ndan sıcağı sıcağına çtkan mallar alınmıştı. Mal çekme işi mesai saatinin sonuna taşmış, cuma günü saat 20.30'a dek sûrmüştü. Neredeyse 100 trilyon liralık mal alınmıştı. Bu operasyon için dağıtım şirketleri başmüdürtüklerdeki teminatlannı yûkseltmişti. ÇekHen malın parası iki hafta sonra Cigaramn dumanı ödenecekti. Mal çekme telaşının nedeni 4 Aralık Cumartesi günü TEKEL ürünlerine yapılan yüzde 44'lük büyük zamdı! Hesaplar incelendiğinde birilerinin "mal'ı götürdüğü görülecektı... Anlatılanlan TEKEL Genel Müdüriı Mehmet Akbay'a aktardık... Zam açıklamasından iki gün önce Kutlanmasım isteyen türbanlı doktor depolardan çekilen malda bir hareketlenme olduğunu ancak söylendiği gibi 100 trilyonluk olmadığını bildirdi. Zamdan önceki gün Türkiye genelinde 4-4.5 trilyon liralık biryüklenme gözlendiğini söyledi. Mesai saatinden sonra depolann çalışmasına ise bir anlam veremedi. Araştnp açıklayacağını belirtti. Fazla mesai yaptınlan işçilere duyurulur! 17. Vakıf Haftası kutlamalannda se- miner veren türbanlı bir doktor vardı: Gülsen Ataseven... Vakıf Gureba Hastanesi'ni başhe- kimliği döneminde "şeriatçı yuvası" ha- line getiren Dr. Asaf Ataseven'in eşi Gülsen Ataseven'in askeri öğrenci iken türbana bürünüp Türk Silahlı Kuv- vetleri'yle ilişiğinin kesildiğini yazmış- tık. Tıp fakültesinde askeri öğrenci olarak okurken 1961 yılında dördün- cü sınıfa geldiğinde, Genelkurmay Başkanhğı'nın "bayan hekim subay'a gereksinim duyulmadığı yolundakı ka- rarı ile tüm kız öğrencilerle birlikte ili- şiği kesilmiş. Türbana bürünmesi ise bu olaydan iki yıl sonra olmuş. Gülsen Ataseven bunları telefonda açıkladıktan sonra siyasette ilgisi ol- madığını belirtip uzun uzun vakıf ça- lışmalarını anlattı ve çalışmalarından dolayı bizden ısrarla kendisini kutla- mamızı istedi. Israıiı kutlanma istemine doğ- rusu bir anlam veremedik... Siyasetle ilgisi olmadığını söy-" lemesine de anlam veremedik. Çünkü kurgulanmış bir biçimde tele- fonda konuşurken biz de onun eski bir demecini okuyorduk: "Başörtüsü davasının geidiği nok- ta sabnn taşınlmak istendiği noktadır... Bir Sırp nefretiyie ağzı kapatılan ve sa- çından sürüklenen kızımızın edepli tavn, taş atana gül verme inceliğinde- dir... Gerçek Müslüman'ın davranış biçimini net olarak tanıtmak isteyen- lere gerçek saldırganın kim olduğunu göstermesi bakımından ibret vericidir." Yine yanlışlık yapmışız... Türkiye'de- ki kimi yöneticileri Sırplara benzetmiş olması nedeniyle Gülseven Atase- ven'in ilgi alanı için "uluslararası siya- set" demeliydik! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKtNCl Bilirkişilerden 'Ders Kitabı' Özellıkle 1980"lerden sonra •'turistik yatak sayısını çoğalt- raak" amacıyla özel ve "ayrıca- lıklı" yapılaşma haklan verilen "gökdelen" şekJındeki otel bi- nalannda. konakJama dışında "iş hrerkezi", ''ofis katlari'*, âlış- \ eriş için büyük "çarşı" bölüm- leri ve hatta "bağımsız konut" (daire) vb. gibi kullanımlann da "kiralık" ya da "satüık" olarak yer alması. yasalara ve "turiz- mi teşvik" ilkelerine uygun mu- dur?.. Çoğunluğu İstanbul'da olmak üzere son yıliarda ülke düzeyin- de yaygınlaşan "turizm vetica- ret kompleksi" adı altındaki "oter ruhsatlı "iş" binalan için gündeme gelen bu soruya, Da- nıştay'da sürmekte olan "Gök- kafes" davasının Bilirkişi Rapo- ru'nda açıklık getirildi. ve kentsel değerlerle "uyumlu" belirlenmesinin de yine "yasal zorunluluklar" arasında yer al- dığı vurgulanıyor. Bilirkişi Raporu'nun, "dava konusu" Gökkafes hakkındaki ayhnttH irdeletnelerinde ise bu- güne dek çoğunlukla "siluet" açısından süregelen tartışmalara yeni başhkJarekJeniyor. Ömegin; -6500 m2'lik bir yeşil alanı yok ettiği gibi, 14.000 m2'lik de ye- ni yeşil alan gereksinimi yarat- mıştır" denılen Gökkafes için özetle şu saptamalar yapılıyor: • Yapının sadece "yüzde 37.8'i" otel ve baglı tesislerine aynlmış, yüzde 24.5'lik apart- otel (bağımsız daireler) ve yüz- de 37.7'lik ofis/bankacıhk bö- lümleri ise "pazarlanabilir" şe- kilde tasarlanmıştır. Oysa bu ye- şil alana 1983 yılında sadece Boğaziçi'nde tankerler, yamaçlarında gökdelenler... İstanbulun bu görüntüsünü "hukuk"da istemiyor, ama rantçılar baskın çıkıyor... (Fotoğraf: OKTAY EKtNCl) 1982 yılında yürürlüğe giren 2634 saydı Turizmi Teşvik Ya- sası'na dayanılarak ilan edilmiş "Turizm Merkezi" kapsamın- daki arsa ve arazilerde belirlenen "imar haklarının" sadece yine turizme yönelik "sürekli döviz getirici" tesisler için kullanıla- bileceği vurgulanan Bilirkişi Ra- poru'nda. "özel ofîsler", "ba- ğımsız çarşı ve mağazalar" ve "mesken" türü fonksiyonlann da aynı bınalar içinde inşa edi- lerek "emlak pazarlaması" ile elde edilen "imar rantlarına" kaynak oluşturmasının, söz ko- nusu yasaya ve "teşvik gerekçe- lerine" de aykın olduğu belirti- liyor. • • • Istanbul Büyükşehir Beledi- yesi'nce Danıştay'da açılan ve Dolmabahçe'de "ruhsatsız" ola- rak ınşaatını tamamlamış Gök- kafes'e "yasallık" kazandırmak amacıyla* 10. 9.1998 tarihinde Turizm Bakanlığı 'nca onaylanan ımar planının "iptali" istenen davadaki bilirkişi raporu, Prof. Dr. Ali Türel, Doç. Dr. Özcan Al- taban ve Doç. Dr. Baykan Gü- nay'ın imzalannı taşıyor. Yasa- lardaki ımaryetkilerinin "sınır- sız" olmadığı bilimsel ve hukuk- sal dayanaklanyla açıklanan ra- porda, Gökkafes ve ona benzer yapılar için düzenlenen imar plan- lan koşullannın da ("turizmi teşvik" adına bile olsa) nâzım plan kararlan. şehircilik ilkeleri "otel" için özel imar izni veril- miştir. • Aynı bölgedeki Hyatt Otel ile Swiss Otel'e imar izni veri- lirken "silueti bozmama" gerek- çesiyle yükseklıği 24.50 m'de (8 kat) sınırlayan Turizm Bakanlı- ğı, Gökkafes için de 1983'te ay- nı kural getirildiği halde "son- radan" gökdelen olanağı sağ- layarak, imarplaru onamayetki- sini kamu ve kent yaranna değil "yatırımcı çıkarına" kullan- mıştır. • Yapı ile kentte (mimari açı- dan da "kaba" bir konum taşı- yan) yeni bir "simge" yaratıl- rruştır. Ancak kentin "asıl sim- gesi" olan ve korunması gereken "tarihsel ve doğal peyzaj" yok edilmiştir. • Kentin en yoğun "yol kav- şaklan" arasında (hatta "için- de") yükselen yapı, yaklaşık 2000 kişilik kullanımla, sıkışık trafigi daha da kilitleyecektir... • Yapı, bu nitelikleriyle, ilk imar izni gerekçesi olan "döviz katkısını" da yapmayacak, sa- dece sahiplerine rant sağlarken, kente de "aynı rantla bile gide- rilemeyecek" düzeyde yeni so- runlar yükleyecektir... ••• Gökkafes davasının "51 say- falık" Bilirkişi Raporu mahke- me dosyalannda kalmamalı; hu- kuk. şehircilik ve mimarlık etiği alanında "ders kitabı" olarak yayımlanmalı... HAYVANLAR ÎSMAÎL GÜLGEÇ KIM KIME DUM DLMA BEHIÇAK ••....., • • / H ^ [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI HARBİ SEMİH POROY TARtHTE BUGÜN MLMTAZ ARIKAN 12 Aralık DAKtUS'UN MUATTAN ÖNCE 486'PA gu6ÖN,gÛYÜK PSRS iMPfif&TO- KU I.DAKtU£(PARA DA DEMİK) 64 YAŞINDA ÖLMÛfTÛ. KBNDİNDEN ÖNCEKİ KJ&UH ÖLÜMÜYLE SAfLAYAAl KAHlÇIKLIK SH&İSIUDA, ZOJZ KULLANA&UC TAHT» GEÇMIÇ OLAN PAJiİUS, BıK. SATKAfHN'^oSuJYDU.. ÇIKAN iSyANCARl OA BASng/>Kı<ltC OÜ2ENİ JO/BA4UŞ, KISA SÛB£ İÇJNDE, HİNPlSTAN'OAN EGEYE PE6İU UZANAU TOP&UUABA ET6EMEAJ OLMUŞTU. AMCAK, ÖNCE İSriTl£-g'l£.SONGA DA yuNANLILAe'LA >VKP- TIĞt SAVAÇlARt YnieMEICrŞ6EC/KM£Mİfri. SÛTÛK 0EVLET AOAAM OLAA/ OARİUS, YÖNETIMDE SATKAP^ LIK SİSTEMİNİ GÜÇLENDİRMİ<?, Ç£f/TL/ PİNL£&U BAÇKANUCIM ûsnsueBEK OUBUUUNU SH&IAMIAÇ- İBAM ONUN ZU4ANINDA BU BAYINPIR WL- Qf-)£o+raplık.: Eyo/ef y&ntHmr PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU işkencede Bir Tecavüz Öyküsü1 Asiye Zeybek Güzel şimdi nerede; hâlâ ceza- evinde mi? Bilmiyorum. Yollanmız hiç kesişme- di, hiç karşılaşmadık onunla. Kitabının arka ka-. pağında birfotoğrafı var, iki jandarmanın arasın-5 da. Uzun siyah saçlı, narin yüzlü, genç, güzel bir» kadın... Yazdıklarından çocukluğunun ilk yıllarK nın Kasımpaşa-Dolapdere dolaylannda geçtiği-^ ni, "hırsızlar", "hayatkadınlan" ve kentin "dışlan- mışlan" ile aynı sokaklan paylaştığını; sonra Ak»' saray'a taşındıklarını; lisede, üniversitede iyi bir öğrenci olduğunu, ailesinin ve eşinin onu çoR.1 sevdiğini öğreniyorum. Hangisi olduğunu bilme,>. diğim bir "örgüt" ile ilişkisi olduğu savıyla iki bup- çuk yıl önce gözaltına alıyorlar onu. Işkencederv geçiriyorlar... y^ Işkencecileri soruyorlar: "Kendin mi soyunur^ sun, biz mi soyalım?" Asiye anlatıyor. "...Kendinp soyunuyorum, bedenime onlan dokundurtmaya- cağıml Hırkamı, kazağımı, atletjmi çıkarttım. Birsan: dalyeye oturttular. Daha önce hiç askıya alınmaf mıştım. (...) Kollanmı kütükgibibirşeyebağlama-t ya çalışıyoriar. (...) İnsan ilkanda hiç acı hissetmh yor... Odaya biri girdi. Ayak seslerinden, kapınıir açılıp kapanmasesinden anlayabiliyorum. 'Utarn mıyor musun, bu kadar erkeğin içinde soyunma-^ ya?' Utanıyorüm. Ama bunu belli etmemeye ça- lışıyorum. Bana dokunmasınlaryeter! (...) Biraz za- man geçince, koltuk altlanmdan keskin ağrılar, gelmeye başlıyor. Kollanm uyuşmuş durumda. Uyuşukluğu gidermek için iki kişi kollanmı sallı- yor. Bu arada üzerimde kalan diğer çamaşıriar da; pantolonum, çoraplanm, iç çamaşırianm da çıkartılıyor. (...) Kollanm arkadan sıkıca bağlandt. Kalas gibi bir şeyden geçiriyoriar. Yine havada- yım. Bu kez acı çok daha keskin... Tekraryerde- yim. Kollanm artık hissetmiyor. Çıplağım. Çıplak- lığım hem korkutuyor. Utanıyorüm. Eteğimin bo- yu biraz kısa olsa tedirgin olan ben onca erkeğin önünde çıplağım. (...) Eşim geliyor bir an aklı- ma..." Aralık ayı için "soğuk" denemeyecek bir gece... Gökyüzü bulutsuz. Yıldızlar ışıl ışıl. Diskçalarda Sergej Prokofieff'in Romeo ve Jülyet bale su- itini dinliyorum. Avusturya Radyo Senfoni Or- kestrası çalıyor. Son bölüm. Romeo, sevgilisinin ' mezarı başında, ağlıyor... Şef Milan Horvat ın yaylı sazlara dönüp, "Daha derinden!" dercesi- ne bir hareket yaptığını görür gibi oluyorum... Fi- nale doğru obualar, comolar, kemanları, çellola- rı bastırıyor. Hüzün ve görkem birbirine kanşıyor. Balkona çıkıyorum. Karşımda Marmara... Deprem pususuna yatmış. Kapkara ve sessiz... Asiye'nin • kitabına geri dönüyorum... "İşkencede Bir Teca- vüz öyküsü" "... Kapı gürültüsü duydum. Odaya yeni biri gir- di galiba. 'Daha bitmedi mi? Ne uğraşıyorsunuz? Indirin, yatınn yere orospuyu!' (...) Biranda askı- dan indirildim. Korkunç bir acı var. Yere fıriattılar.. Başım yere çarptıktan sonra buz gibi betonu his-' settim. Terden sınlsıklam olmuşum. Kollanmı kul- lanıp ayağa kalkmaya çaJışıyorum. Kahkaha ses- lerini, küfürierini duyuyorum. Çıplaklığımı örtme- ye çalışıyorum. Yapamıyorum. (...) Bacaklarımı toplamaya çalışıyonjm. Tekmeyle engelliyoriar... (...) Üzerimde bir ağıriık hissediyorum. Duydu- ğum acıdan dişlerim birbirine geçiyor. Karşı ko- yamıyor, kıpırdayamıyorum. Kafamı bile oynata-- mıyorum. Boğazım bağırmaktan yırtılacakmış gi- bi. Kendi haykınşlanm, çığlıklanm, sesim bana yabancı gibi geliyor. Kahkaha sesleri ve küfürier kesilmiyor. Iğrenç şeyler söylüyoriar. 'Kocan bile böyle becerememiştir' diyorbirisi. Üzerimdeki o iğrenç ağıriık işini bitirdiğinde, su nasıl buza dö- nerse öylece dondum kaldım... ölümû isteyecek^ gücü bile alıp götürdüler benden..." Bu genç kadının anlattıklan beni düşünmeye zor-' luyor. Cesaretine, direncine, kararlılığına benzer- siz bir saygı duyuyorum. "Dünyanın dört birkö- şesinde acı çeken insanlar var..." diyor Asiye, "sa- vaşan, öldürülen, işkence gören, tecavüze uğra- yan insanlar..." Onun da, ayağa kalkmaktan baş- ka "insani" bir seçeneği yok. "Insanlığın acılan be- ni ayağa kaldıracak. Bunu hissediyorum. Yarala- nmı sarmalıyım bir an önce. Kendi acılanmı unuty malıyım..." Karannı veriyor... Asiye Zeybek Güzel'in Ceylan Yayınları'ndan çb' • kan kitabı, yaşanmış derin acıların berrak bir bi- lince dönüşmesinin öyküsü... Bu kitabı okuyun^ Umudu ve insani yeniden bulacaksınız... 1) BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDA.NSAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 l/Soğuktanile- 1 ri gelen her çe- ' şit hastalığa tıp 2 dilinde verilen ad. II Yassı ve 3 dar biçimlı me- tal parça... Ol- muş. gerçekleş- miş iş, vakıa. 3/ "Kjmine bir — - vermez giyesi / Kiminin atına atlas çul eyler" (YunusEmre)... Bir kimsenin, bir topluluk içındeki du- rumu ya da kazandığı -| saygıniık. 4/ Bir nota... _ Kuzey Hindistan köken- li bir dil. 5/ Istanbul'un 3 eski adlanndan biri. 6/ 4 Asya'da bir ülke... Ru- 5 bidyum elementinin sim- gesi. II Kavut ve un ka- nşımından yapılan yol azığı... Tanntanımaz. 8/ 8 '"Tank — " : Sinema g oyuncumuz... Incirağaç- lannda döllenmeyi sağlayan sinek. 9/ Hazırlıksız ve dü- • şünmeden, içıne doğduğiı gibi söyleme. ' • YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Üstün yetenekli, üstün nitelikli... Kuran'da bir sure. 2/ '_ Halide Edip Adıvar'ın "Sinekli Bakkal" adlı romanı- • nın baş kişisi... Yankj. 3/ Üstü kapalı olarak anlatma.,. Tedavide kullanrlmak üzere içine belırli miktarda ilaç,; katılan etkjsiz madde. 4/ Şaşma belirten bir ünlem... Ya- ğı alındıktan sonra zeytinin kalan posası. 5/ Osmanhlar^ • da çeşitli eşya satılan çarşı, pazar gibi yerlere verilen ad. 6/ Deve yavrusu... Vilayet. 7/ " — Delon'": Fransız si- ' nema oyuncusu... Kanşık renldi. 8/ Adıyaman'ın bir il- • çesi... Söz ve davranışta herkesin beğendigi yollar. 9/ Is- tanbul'daki bir üniversitenin kısayazılışı... Kalıcılık, ÖT--, mezlik. '"'
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle