Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 18 EYLÜL 1997 PERŞEMBE
OLAYLAR VE GORUŞLER
Yönlendirmö Eğitimi ve Yöntem
PAKİZE TÜRKOĞLU
A
ylardır dillerden düşme-
yen 8 yıihk zorunhı eğiti-
minyasalaşması ülkemiz
için önemli bir kazanım-
dır. Bu başanda, hükü-
metın ve parlamenterle-
rin tutarlı tutumlan yanında, kamuoyu
desteğinin de büyük payı oldu. Kişiler-
den. çeşitli kurum ve kuruluşlardan bu iş
için akan ekonomik yardım, Kurtuluş Sa-
vaşı dayanışmamızı anımsatıyor. Tutucu
mılletvekıllerinin Meclis"te kurşun asker
gibi kürsüye firlayıp durmadan yinele-
^ dikleri ka\Tam karmaşasına yol açıcı sav-
• lan, çoğunhığu yanıltamadı.
Karşı olanlann. "5+3 kademeü", "ke-
sintili ve yönlendirmeü"' gibi adlarla ge-
lenekçi kesimin kafasını kanştırdıklan
önceki yapılaşma, onlann dayattığı gibi,
halk çocuklannın yaranna bir düzenleme
değildi. Tersine, yoksullann en yetenek-
lilerini bile küçük yaşlarda din eğitimine,
çırak okullanna bağlayarak, devletin eği-
tim olanaklannın sosyo-ekonomik duru-
mu daha iyi kesimlere akmasına yarayan
eleyici bir düzenlemedir. Böyle bir eği-
tim yapılasması, koşullan değişmiş. olan
günümüz için oldukça antidemokratiktir.
8 yılın kesintisiz olması nedenlerinden
başta geleni bu haksızlığı ortadan kaldır-
mak, yoksul ve kırsal kesımler lehine
oyunu bozmaktır. Eğer bu düzenleme
1973'te başjatıldığında ya da daha önce-
leri tam olarak uygulanabilseydi. bugün
sokaklara dökülenler, adalet bakanını
kendi beldesinde taşlayanlar, yetenekle-
rine uygun daha başka işlerin başında.
içinde olabilirlerdi.
Günümüz düne göre daha karmaşıktır.
Bilgiler, meslekler çoğalıyor, teknoloji
hızla değişiyor. Öğrencinin hangi alana
ve mesleğe yöneleceğinı. anababanın se-
çimıyadaçocuklann
u
PoBsolmak, imam
olmak istiyonım''diye kafadan attıklan
vaşlardakı hayalleri değil. sekiz yıllık çok
yönlü bir programdan geçerken ortaya
koyacaklan yeteneklerin saptanıp değer-
lendirılmesi belirleyecek. Böyle olması.
toplum kesimleri arasında sosyo-ekono-
mik ve kültürel yönden büyük farklılık-
lar bulunan bizim gibi toplumlar için da-
ha yaşamsaldır. Devlet, yoksul kesim ço-
cuklanna aile ocağında götüremediği
ekonomik ve sosyal gönenci. ilköğretim
süresüıi uzatarak eğitimde yarattığı de-
mokratikleşme ile sağlayarak, kitlelere
olan borcunu bu yolla biraz olsun ödeye-
cektir (1). Tüm çocuklar. 8 yıl boyunca
kesintisiz ve ortak programla eğitim gö-
rürken. yoksul kesim çocuklannın ola-
naksızlıktan ileri gelen farklılıklan, kül-
tür eleksikleri, yoksunluklan azalınca,
kendi yeteneklerinin aynmına varan
gençlerin eğitimden beklentileri artacak;
"Biz de isteriz mühendislik, subajiık" di-
yerek başlara güreşeceklerdır. Aynca
yoksulun, zenginin, köylünün, işçinin,
dindarm, gelenekçinin çocuğu benzer bir
eğitimden geçerken, ortak yurttaşlık bil-
gileri ve bilinç içinde, uçlar arasındaki
açıklık azalacak, iletişimleri artacak. bu
demokrat ilişkiler ülkede esenlik yarata-
caktır. DYP Başkanı'nın "kurşunasker"
benzetmesi, RP Başkanı'nın "Bunlann
akkndan zoru var" demesi, okumamış
dindar kesimleri yanlanna çekmek için
başvurduklan, yanıltıcı bir sapma idi. On-
lara göre kendi çocuklan her zaman bü-
yük asker, köylüler yoksullar küçük erier
olacaktır; herkes aynı programı alırsa
•*kurşun asker" olunur. Ekonomik gücü
olanlann özel derslerden. dershanelerden
geçerek, devlet parasıyla dönen, yabancı
dille eğitim yapan seçkinci okullan kap-
ması, elenenlerin umarsızlıktan küçük
yaşta imam-hatiplere, Kuran kurslanna
gitmek zorunda kalması nasıl bir yönlen-
dirmedir, bunun açıklamasını yapabilir-
ler mi? Onlar halkı dün de böyle yanılt-
mışlardı. Ama bugün çoğunluk konuyu
anlamıştır.
Program ve yöntem
8 yıllık zorunlu eğitim programı, bu-
günkü "koleje hazırlama kursu"na dö-
nüşen ilkokulla, ezberci ortaokul progra-
mının, ya da 25 yıl önce hazırlanıp test
edilmemiş olan yürürlükteki ilköğretim
okulu programının birbirine yamanması
olmamahdır. Yeni programı. öncelikle ül-
kenin içinde bulunduğu "eğitiınsizlik"
gerçeğinin gösterdiği çağdaş gereksin-
meler ve eğitim biliminin ölçüleri belir-
lemelidir. Ulkemizin durumuna baktığı-
mızda, bir yandan yaşamın işlerine, bir
yandan ileri öğrenime hazırlayan 8 yıllık
temel eğitimde öncelikli ve önemli olan,
din eğitimi ya da yabancı dille eğitim de-
ğildir. Imam-hatipler ve Kuran kurslan ile
yabancı dille eğitim veren okullar dahil,
yapıhnakta olan ezberci eğitim, eli kolu,
hatta kafası çalışamaz, sorun çözmeye
yönelemez. iş ve üretim yapamayan. dü-
şünce de üretemeyen, kıvraklığı olma-
yan, motor makine kullanamayan, bu ne-
denle uçurumlardan ölûme atlayan; gü-
zellikten, sanattan anlamayan, sıkışınca
saldıran, maç kazanmaya sevinirken
adam öldüren kitleler yetiştirmektedir.
Toplumun gereksinimi ve eğitimden bek-
lentisi bu değildir.
8 yıllık temel eğitim aşamasında öğ-
rencilere, gerekli bilgiler yanında beceri
kazandıncı, sanatın estetiğin, "hE"ın kül-
türünü, bilgisini, alışkanhklannı verecek
çalışmalar programın belirleyici yanlan
olmak zorundadır. Önemli olan, dersle-
rin ezberci yöntemle değiL, iş içinde uy-
gulama içinde özgürlük içinde; akılcı,
araştırmacı ve tüm öğrencilerin etkinle-
şeceği bir yöntemle yapılabilmesidir.
Bu nedenle ilköğretim okullan birçok
işlik, laboratuvar bilgisayar, kitaplık, te-
levizyon, vıdeo, müzik-resim odalan ve
araç gereçleriyle donanmış olmalıdır.
Kırsal kesimlerde kümesler, ağıllar,
okul çitlikleri olabilmelidir. Yapılacak iş-
lerden biri, program ve yöntemin belirle-
nip ona göre öğrermen yetiştirme ve el-
deki öğretmenlerin hizmet içi eğitim yo-
luyla yeni programa uyumlannın sağlan-
masıdır.
Konunun bir uzmanı, önsözünü Sayın
Mümtaz Soysal'ın yazdığı yapıtında şu
yaklaşımı getinyor bu konuda: Türki-
ye'de her şeyden önce ve özellikle ilköğ-
retimde program, öğretim ve öğrenme
yöntemleri, çalışma teknikleri baştan aşa-
ğı değişmelidir. Bedensel çalışmayla zi-
hinsel çalışmayı birbirinden ayıran gele-
neksel görüşten dönülmelidir. En geçer-
li ve bilimsel öğretim yöntemi bu iki ku-
tuplaşmayı bireşime (senteze) götüren
çok yönlü öğretime geçilmelidrr.
Çok yönlü öğretime ilköğretimin bi-
rinci sınıftndan başlanmalıdır. ilköğretim
geniş anlamıyla bedensel ve zihinsel yön
demektir. Çok yönlü öğretim genel bir
öğretim, genel bir eğitimdir. Yalnız be-
densel ya da yalnız zihinsel yönü ele al-
madığı için geneldir. Bu öğretim, öğren-
cinin yeteneklerinin gelişmesini sağlaya-
cak bir ortam hazırlar. Oğrenciyi kendi-
ne en uygun düşen ve topluma en çok ya-
rarlı kılacak mesleğe yöneltir. Kimileri
zihinsel çalışmaya, kimileri bedensel ça-
lışmaya yatkın olarak gelen öğrencilerbu
ortamda kökenlerinden ileri gelen alış-
kanlıklann dışında yeteneklerini geliştir-
me olanağı bulacaklar. Bu çok yönlü or-
tamda eğitim görürken her yıl öğretmen-
lerince izlenecekler, kendilerine ve top-
luma uygun mesleklere becerilere yönel-
tilecekler. Toplum ilerledikçe, yeni mes-
leklere, yeni işlere uğraşlara, yeni dersle-
re geriksinim duyulacaktır...
Öğretim ile üretici işin birleştirihnesı
demek olan üretici eğitim, öğretimin çok
önemli bir öğesidir. İş dersleri çok yönlü
eğitimin kaçınıhnaz koşuludur. Önemli
olan en iyi öğrenmeye doğru yönelmek-
tir. En iyi öğrenme öğrencinin kendine en
uygun düşeni öğrenmesidir. Çok yönlü
öğretim her şeyden önce bir yönlendirme
öğredmidir, yönlendirmedir. Ilk ve orta-
okul (temel eğitim) ortamı, yetenekleri
geliştirmenin, saptamamn, böyle biryön-
lendirmenin ortamıdır. Çok yönlü öğre-
tim, insanı kendine en uygun düşen bir
yöne yönlendirme ortamıdır. Bu yolla
eğitimde firsat eşitliği sağlanır. yönlen-
dirmede 11-15 yaş arası evrensel bir or-
talamadır. 11. yaştan önce yönlendirme
düşünülmemektedir vb (2).
Böylece öğrenciler kendi ilgi alanlan-
nın aynmına vanp ana babalar çocukla-
nnın yeteneklerini tanıyınca, bugünkü
kördövüşü biçimindeki zorla yöneltme
yönlendirme çabalanna gerek kalmaya-
cak; haksızlıklar, yanlışlar en aza inecek.
Kimin hangi liseye. mesleğe yöneleceği
kolayca anlaşılacak.
Dahası, liselerde yeniden ortaya çıkan
yetenekler için yatay geçişler sağlanabi-
lecek; öğrenciler, ana-babalarokulla, eği-
timle banşacak.
Liseye gitmeyenler için açılacak yay-
gın eğitim meslek kurslan ile onlara mes-
lek adamlığı niteliği kazandınlacak. Bü-
yükler, politikacılar ne derlerse desinler,
çocuklanmız ve gençlerimiz böyle bir uy-
gulama özlüyor. Türkiye'de çocuklar, kü-
çük yaşta kendilerine dayatılan ve örse-
lenmelerine yol açan "iki kurs"tan çok
çektiler.
Kuşkusuz eğitun politikalan toplumu
yöneten düzenin bir uzantısıdır. Ama bu-
nun yanında iktidar olan politikalann sö-
küp atamayacağı, ya da yok sayamayaca-
ğı, devletin vazgeçilmez sağlam dayanak-
lan, eğitimin temel ilkeleri vardır. Hangi
parti iktıdarda olursa olsun, eğitim prog-
ramlannı anayasada yeT alan bu temel il-
kelere aykın düzenleyemez. Bunlardan
biri cumhuriyetin getirdiği laik ilkedir.
Öbürü de çağdaş gelişmelerin ve büimin
verileri doğrultusunda herkesin temel
eğitimden geçmesi zorunluluğu ve çağ-
dışı eğitim yapılamayacağıdır. Bunun ter-
si eğitimde firsat eşitliğini ve demokrat-
laşmayı, engeller zedeler. En başta hu-
kuk devletini zedeler. Bugüne kadar ha-'
fıfe aluıdığı ve geçmişte çok yanlış yapıl-
dığından eğitimimiz verimli olmamakta,
beklenen sonuç alınamamaktadır.
Çarpıcı bir yanhşı yine Sayın Doğan
Ergımsaptıyor adı geçen yapıtında: Ilko-
kullarda ön koşul ohııası gereken resim-
iş derslerinin, 1936'da haftada 6 saat iken
(TCöy Enstitüleri dönemi atlanıyor), 1948
programında 4 saate indirildiği görülüyor.
Amerikan örneği olarak geliştirilen, ün-
lü 1968 programında adı geçen dersler
4'ten 3'e iniyornedense. Daha ilgjnç olan
1973'te, resim-iş derslerinin haftada bir
saate indirihnesi, yerine din ve ahlak ders-
lerinin koyulmasıdır. Oysa bu dönemin
hükümeti olan iki partiden büyüğü (CHP)
düzen değiştirme, küçüğü (MSP) büyük
sanayi kurma savıyla oy alıp iktidar ol-
muşlardı.
Buna karşın, düzen değiştirmede ve sa-
nayi yaratmada programın belirleyicile-
rinden biri ohnası gereken iş derslerinin
sayısını azaltarak, yerine küçük ortağın
kendi tutucu ideolojisine uygun ahlak
dersi koydurtması. eğitimden kendi ide-
olojisini yürütmekten başka bir beklenti-
si ohnadığını gösteriyordu. Dahası, ilköğ-
retim okullannda da iş dersleri 4. sınıfta
başlatılıyordu vb. (s. 106).
(1) P. Türkoğlu: Tonguç ve Enstitüle-
ri, YKY. 1997, lstanbul
(2) Doğan Ergun: Sosyoloji ve Eği-
tim, VYayını, 1987 Ankara, s. 92
ARADABİR
AHMET ARPAD
Dolarla Yazanlar
., plinçli ve kültürlü tetevizyon yönetici ve yapımcı-
larVtöplumu crtumlu etkiler. Ülke kültür ve sanatına
karşı yükümlüdürler, dolayısıyla da bir sorumluluk
taştmaktadırlar. Ancak yanlış yön verişler, gerçek-
dışı değerlendirmelerle toplum küttürüne "ihanet"
de edebilirler.
Türkiye özel televizyonlan, eğitim ve kültür prog-
ramlan ile belgesellere kapalı. Sahiplerinin siyasal
tercihine göre magazin türünde habercilik yapanlar
da var. Geçen yıl haber spikeri bir bayanın 1.5 mil-
yon dolara kanal değiştirmesi. yapımcılann habere
verdiği "değer"'m belirtisi değil mi? 20 dakikaya sığ-
dmlması mümkün bir saatlik akşam haberieri bıktı-
nyor, sabaha karşı sona eren "açıkoturumlar" izle-
yiciyi usandırdı ızlemekten vazgeçtiler.
Günlük toplam yayın saatinin yüzde 10'unu rek-
lama ayıran özel kanallar, reklam aralannı, panayır
tiyatrosunu andıran yerii ve yabancı dizilerte doldur-
makta birbirleri ile yanş ediyor. Özel TV ler sayesin-
de çok sayıda değerli yazar, senarist ve oyuncu ye-
tiştiğine inanan Sayın Süleyman Demirel'e göre
"sanat olayı" dizilerimiz de var.
Günümüz Türkiyesi'nde son 10 yıldır sık sık kul-
lanılmaya başlanan "medya" sözü, televizyon ve
basının artık holdingleşmiş olduğunun kanıtıdır. De-
ğişik alanlarda başanya ulaşmış ünlü işadamlan ga-
zete çıkanp televizyon kanalı kurarken ülke politi-
kasında etkili olmayı planlamakta. Babıâli'den Iki-
telli'nin "cenfer'ierine gidenler, gazetecilikten uzak-
laştılar, basını tekelleştirdiler. Babıâli, Osmanh'nın
son döneminden başlayarak ülkenin politika yaşa-
mını yönlendiren düşün merkezi idi. Kıraathaneler,
kitap ve yayınevleri, Gazeteciler Cemiyeti aydınla-
nn ve gazetecilerin buluştuğu, söyleştiği, tartıştığı
yerierdi. Babıâli'nin düşünce yapısını buralar bes-
lerdi.
Günümüzün iyice semirmış büyük sermaye grup-
lan basını yönlendirirken gazetecilik kisvesi attında
da partileri etkilemeyi, siyasal iktidarlan saptamaya
yöneldiler. Medya, kamuoyunu aydınlatmak, bilinç-
lendiımek yerine onu yönlendirmeye kalkıştığı an-
da tehlikeli bir aşamaya gelinmiş demektir.
Gazeteleri holdinglerin kurması artık olağan kar-
şılanıyor. Fakat geçenlerde bir gazete köşe yazan-
nın dev sanayi şirketine mityariarca ortak girmesi-
ne ne demeli? Bu gazeteciden "gazetecilik" bekle-
nebilır mi? Ünlü Amerikalı yazar Upton Sincler "Do-
lar Yazdınyor" kitabı ile büyük para babalannın med-
yada ne denli etkili olabildiği korkunç gerçeğini göz-
ler önüne serer. Sincler'in eleştirdiği sermaye grup-
ları ile basına devlet kaynaklanndan yüzlerce milyon
dolar dağıtan. kendi çıkarlanna uyduğu sürece med-
ya tekelleşmesine göz yuman günümüz üst düzey
politikacılan arasında hiç fark yok. Her ikisi de pa-
ra silahı aracılığı ile "besleme" medyayı, toplum
üzerinde etkili olmak için kullanıyor. Gazetelerin ve
televizyonlann tarafsızlığını yitirdiği, gerçekamacın-
dan saptınldığı ülkelerde demokratik yaşamın da
tehlikeye girmesi çok kolaydır.
Tekelleşen medyanın sendikasız gazetecileri, ba-
sn ve düşünce özgürlüğünü yitirir. Çok değerli bu
iki özgürlüğün kalmadığı ülkede demokrasiden söz
eden, gerçeklere kör gözlüğü ile bakıyor demektir.
Ulusal çaptakı basın tekelinin çokuluslu ortaklıkla-
ra dönüşmesi de toplumlann bağımsızlığını ve kül-
tûrel kimliğini etkiler. Çokuluslu ortaklıklann Türki-
ye'deki gazete gruplannı ve TV istasyonlannı ele
çeçirmesi yasal düzenlemelerte bir an önce önlen-
nelidir.
Ne de olsa dolaryazdırıyor. Para silahını kullanan
sermaye gruplan acımasız kapitalist de olabilir, ılım-
I Islamcı da...
Ye^ıldırek Spor
Kulübü"ndc olan lısansımı
kaybettim Hukümsüzdür.
BAYFL4MASLAN
Yeşildırek Spor
FCulübü'nde olan lisansımı
kaybettım. Hukümsüzdür.
MVSTAFA TEPE
HALXMÜZKİ:EOİPAKBAYRAM-S£LDA
YOfiUMCU: YAVUZ B1KGOL
GAZETECİ YAZAR: ORALÇAUaAfl
?*$** M»V0 TEL (0.212) 231 41 31, 32
PENCERE
Hüzünle Yunmak...Bu haftanın başında, bizim gazetenin ikinci sayfa-
sında bu köşenin hemen yanı başında, bir ölümün
duyurusu yayımlandı:
"Dr. Nuran Bozer Akşit'/ kaybettik."
"Yaşamın derinlığinden hoşgörü ve sevecenlikle
geleceğe baktın. Cesaretle kalıplan kırdın, 'insanV
kırmadın. Sevdin, sevildin, tartıştın, tartışmalara hoş-
luklar kattın. Her zaman dünya insanı oldun; sevgili
Nuran Bozer Akşit, daima birlikteyiz."
•
Yıl 1951...
Sirkeci'de, Osmanlı'dan kalmagörkemli 'YeniPos-
tahane' binasının üst katı, lstanbul Adliyesi'ne aynl-
mıştı. Nuran Bozer'in ölümünü gazetede okuyunca,
bu taş yapının mermer basamaklannı tırmanmaya
başladım, üst kata çıkınca yürüdüm, boş koridoria-
nn dibindeki Ağır Ceza Mahkemesi'nin duvarian bo-
yunca koyu kahverengi lambriyle kuşatılmış salonu-
na girdim, avukat stajyerlerine aynlan sıraya iliştim;
tam karşımda yargıçlar kurulunun oturduğu kürsü,
solda savcının köşesi, altta tutanak görevlisinin ma-
sası vardı; sanık sıralarına kızlı erkekli gençler dizil-
mişlerdi.
"Laleli Çiçek Palas Davası" görülüyordu.
Solcu gençler, o sırada cezaevinde yatan Nâzım
Hikmet için Laleli Çiçek Palas Salonu'nda toplant
düzenlemişler, sağcılar saldırmışlar; polis, karakol,
savcı derken ağır cezada dava açılmış...
Nuran Akşit sanıklara aynlan sıralarda oturan bir-
kaç genç kızdan biriydi...
Dava gizli görülüyordu.
•
Avukatlık stajı yaptığım için duruşmalara girebiliyor-
dum; bu ayrıcalıktan yararlanarak davayı izlemeye
başladım; yaşanan olayda, beni çeken bir şey vardı...
Sanıklann içinde değildim...
Yanlannda mıydım?..
Ağır Ceza Reisi Nefi Bey, saygın bir Cumhuriyet
yargıcıydı; yansızlığını korumak isterken zorlanıyordu.
Türkiye çok partili rejime geçmişti; ama, Demokrat
Parti, iktidara gelir gelmez, sola karşı ceza yaptinrrh
lannı ağırtaştırmıştı. Bir süre, her duruşmadan önce
Yeni Postahane'nin üst katındaki koridorlarda volta
atıp durdum. Yerine oturtamadığım bir şey vardı ki bir
duruşmada çözülüverdi. Savcı, sanıklardan bir genç
kıza başkanın izniyle şu soruyu yöneltti:
- Siz Nâzım Hikmet'in şiirierini bilir misiniz?..
- Evet...
- Bir şiirini okuyabilir misiniz?..
Savcıya göre Nâzım "azılı komünist ve vatan ha-
ini" değil miydi?.. Sanık şimdi köşeye sıkışmıştı. Bir
sessizlik oldu. Boş salonda çıt çıkmıyordu. Genç kız
-adı Şehnaz- sol ayağını öne attı, şu şiiri okudu:
Dört nala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim
Bilekler kan içinde ;
dişler kenetli
ayaklar çıplak
ve bir ipek halıya benzeyen toprak
bu cehennem bu cennet bizim.
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
ıj<ı ,(,>' <••• buhasrotbizim...
Şiiri önceden biliyordum, kimbilir kaç kez okumuş-
tum, ama, içinde bulundumuz zaman, uzam ve ko-
numda dinleyince çarpıldım. Nefi Bey savcıya dönüp
sordu:
- Başka bir şey var mı?.. !
Hiç unutmayacağım, savcının "Teşekkür ederim]
efendim" deyıp sandalyesine çöküşü, bugünkü gibi|
gözlerimin önündedir. ;
• ;
Laleli Çiçek Palas Davası'nın anılanna ekleyeceğim!
çok şey var; bu şiirin öyküsü yıllar sonra Paris'te can-.
landı. Nuran Bozer'i ise o yıllardan sonra ancak bir-!
kaç kez gördüm; ölümünü gazetede okuyunca Ga-;
lip Paşa Camisi'nde cenaze törenine katıldım. ;
Insan üç zamanda birden yaşayabilen tek yaratık-;
tır. Geçmişi, bugünü ve geleceği bir anda duyumsa-'
yabilmek yetisi başka hangi hayvanda var?.. Tabut
musallataşındayken, hava rüzgârlıydı; ama, hüzün-!
le yunan zaman durulup saydamlaşmıştı. Çevremde'
ömrünü sömürüsüz bir dünya için insanlığa adamış
nice değerli insan vardı. Nihat Sargın'a sordum:
- Sizin içinizden dönek çıktı mı?..
Yanıtladı:
- HayırL
Yaz'a Ege'de
Veda
Her öğün baiık
1 kişi (T.P.) 2.850.000
Bektaş Köyiı Sütlüce Koyu
">v Ttel.: (0.286) 723 40 42-43 .
TEMA
TÜRKİYE^İ SEVENLERE DUYURU
TEMA VAKFI DOĞA VE EROZYON EĞİTİM GEZİSİ
Vakfımız 27-28 Eyiül tanhlerinde, lstanbul çıkışlı olarak Bolu, Seben, Ye-
digöllef güzergâhmda "Doğa ve Erozyon Eğitm Gezisf gerçekleştirecektır.
Gezı ücret; ulaşım, kahvaltı. konaklama ve rehbertik dahil. yanm pansiyon,
kışı başı 10.000.000 TL olarak belırienmştır.
. Katılımcı sayısı sınırtı olduğundan başvuru sırastna gore öncelik venlecek-
tır.
Not Gezı bedelı Ufuk Sayan ya da Fatoş Çelik ile görüşüldûkten sonra
aşağıdakı hesaba "Gezi Bedeli" açtklaması ile yatınlacaktır.
Banka Numarası: 201 Vakrfbank Levent Şubesı 2017256
TÜRKİYE ÇÖLOLMASIN!
Tel . 0512 283 7816 - 0.212 281 10 27 • dahılı 169-129-148
Faks 0.212 2811132
Adres ÇayrÇtmerıSoi(akBrtakKredıBk3WanA-2BlokOaıre10Levent-lstanbU
ELEMAN
Kitap konusunda deneyimli, en az lise
mezunu, 25 yaşmı aşmamış, ofis
makineleri kullanabilen bayan satış
elemanlan aranmaktadır.
- Tel: 514 01 95 - 96
TEŞEKKUR
Tiyatromuzun sergilediği
"MEMLEKET HtKAYELERÎ"
adlı oyunun 38 il ve ilçede yasa dışı uygulamalarla
yasaklanmasındaki hak arayışımızda bize destek olan,
Anayasa Mahkemesi Başkanı
Sayın YEKIA GÜNGÖR ÖZDEN e
Başbakan Yardımcısı
Sayın ÎSMET SEZGİN'e
TBMM Başkanvekili
Sayın ULUÇ GÜRKAN'a
CHP Milletvekilleri Sn. ATİLASAV, Sn. FİKRİ
SAĞLAR, Sn.MUSTAFA YILDIZ, ANAP
Milletvekili Sn. YÜKSEL YALOVA'ya, Ayancık Bel.
Bşk. Sn.RIFAT ÖRNEK'e, Altınoluk Bel. Bşk. Sn.
tSMAİL AY'NUR'a, Eğit-DerGen. Bşk. Sn.
MUSTAFA GAZALCI'ya, Hukukçu Sn. HALİT
ÇELElVK'e, ADD Gn. Bşk. Yrd. Sn. TEVFİK
KIZGINKAYA'ya, tHD'ye, AST'a, Tiyatro
Sütüdyosu'na, Tiyatro Eleştirmenleri Birliği'ne,
TOBAV'a, Ankara Kültür Sanat Platformu'na, ÖDP
Ankara II Başkanlığı'na, TGS Ankara Şube
Başkanlığı'na, Ankara ve Antalya Cumhuriyet
Okurlan'na (CTJMOK), basm kuruluşlanna, sanat
dostlanna ve cumhuriyetirnizin yürekli ve bağımsız
yargıçlanna içten teşekkûr ederiz
Sevgi ve dostlukla
ANKARA EKİN TtYATROSU
Beyoğlu'nda sahibinden satılık
restorasyonlu apartman dairesi.
Tel.: 225 71 98
224 14 39
BASİIKURULUŞUNA
S/mŞBfllMIİAMIİYOR
• Ünivefsıte Istatistik / Pazartama Bölümü veya AÖf öğrencisi,
• Seyahate engel hali olmayan,
• Tercıhen Excel / Word kullanabilen,
• lletişimde başanlı.
Adaylann mesaı günlennde saat 10.00-12.00 arası
aşağıdakı adrese şahsen başvurulan nca olunur.
Türkocağı Caddesı 39-41 Cağaloğlu/İSTANBUL
Nüfus cüzdanırru kaybettim. Hukümsüzdür.
GÜRBÜZ EMELGEN
TEŞEKKÛR
Şeker ve kalp hastası 84 yaşındaki
bir ihtiyarı başarılı bağırsak amelıyatı ile ölümden
kurfarıp saglığına kavuşturan
International HospitaTda Cerrahi Bölüm Başkanı
Sayın Prof. Op. Dr.
İLTER BİLGİN'e,
Sayın Uzman Op. Dr.
İSMET AKKAYA'ya,
Sayın Uzman Op. Dr.
MEHMET TEKİNEL'e,
Sayın Uzman Op. Dr.
BÜLENT KOÇ'a,
Sayın Uzman Anesteziolog
GÖKHAN NOKAY'a
şükranlarımı sunarım.
Hastanede kaldığım süre içinde
bana çok iyi bakan, yetenekli, iyi kalpli,
üçüncü kat hemşireleri;
GÜLSER DİLBAZ'a, YASEMİN ASLAN a, AYNUR
KAYNAR a, NESRİN CANSU'ya, SAADET
IŞILAY'a, LEYLA ÇELİK'e,
YASEMİN YILMAZ'a, ŞEHER ŞENEL'e,
SEMRA GÖKÇE ye, ÖNSEL GÖKER'e
ve FATMA BASKIN'a
ayn ayrı teşekkûr ederim.
İBRAHİM GÜRSEL