Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 EYLÜL 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
UYGARLIKLAR İZİNDE OKTAY EKİNCİ
Kültür Bakanı Talay ile Çevre Bakanı Aykut'un Tarsus doğumlu olmalan bir rastlantı mı?
Tarsus'ta kültür, çevre ve 'hemşeriler'"Anadotu'da, geçmişi tari-
hin dkçağbtrmm başlangıcına
kadar ulaşan birçok kent var-
dır. Ancak bunlardan çok aa
günümüzde hâiâ yaşamını
sürdürmektedir. Tarsus, hem
adıyla, hem de kurulduğu ve
geliştiği yeriyie, yaşamında
hiçbir kesinti olmadan günü-
müze ulaşan kentfcrin başın-
da getirve onun bu zengin geç-
mişinin ve kültürel birikuni-
nin asıi kaynağı da kurulduğu
yer ve çevresidir.J'
Bu paragraf. Prof. Dr. Le-
ventZoroğJu'nun -tüm gelıri-
nı Cumhuriyet Alanı'ndaki
'antik caddeyf gün ışığına çı-
karan arkeolojik kazılara ba-
ğışladığı- 'Tarsus' kitabında
yer alıyor. Zoroğlu, yaklaşık
'7900 yıkhr' kesintisiz yerle-
şım bölgesı olan bu kültür ve
doğa cennetinin 'anıtsalyapı-
lannı' tamtmadan önce, ken-
te bu zenginliği sunan tarih-
sel koBumuna' dikkat çekerek
şunu vurguluyor: "Berdan
Çayı'mn suladığı verimli bir
ovanın kıyısında kuruimuş
olan Tarsus, aynı zamanda
ana yoDann kavşak noktasmı
oluşturmaktaydı. Doğuda Su-
riye üzerinden geüp Çtıkuro-
va'yıkateden 'Doğu Yolu' ile
Mersin üzerinden gelen 'Batı
Yolu' Tarsus'ta buluşarakbu-
radan Toros geçitlerine uza-
nırdı_"
Berdan Çayı, binlerce yıl-
dır yaşattığı bu 'bereketini' bir
bakıma günumüzde de sürdü-
rüyor. Mersin'i ve Çukuro-
va'yı Toroslar üzerinden Ana-
dolu'ya bağlayan yollar da
bugün yine Tarsus'tan geçi-
yor.
Ne var ki Tarsus. sahip ol-
duğu 'uygarkk birikimini' de
sürdürebilmek için, bu zenginli-
ğin kaynaklannı koruma konu-
sunda tarihine yakışır' bir imar
düzeni içerisinde görünmüyor.
Daha doğrusu, Tarsus'u yöneten-
ler, nasıl bir kente hizmet ettikle-
nnin, ne denli köklü biryerleşme
merkezinde yerel yönetim göre-
vr°yap1ıkJannın ya farkında tie-
ğiller ya da bS görkerfiti tarihe ve
doğaya 'dost' değiller...
Tarsus'un 'şanslan'
Geçen mayıs ayında, henüz da-
ha 'REFAHYOL' iktidan tüm ge-
rilimiyle sürerken Tarsus'taki
dostlan ziyaret ettiğimde, yakın-
da bu 'kâbusun' biteceği, dahası,
böylesi birtarihi kentte 'doğmuş'
olan iki politikacırun da bu ülke-
nin 'çevre' ve 'kültür' bakanlık-
lannı paylaşacağı, aklımızın
ucundan bile geçmiyordu.
Derken, geçen temmuz aym-
da gazetelerde; "Tarsus'taki Ro-
ma Yolu kazılan tanıüm koktey-
*mmm
4 <k
r
line Kültür Bakanı İstemihan Ta-
lay'ın da kankiığınr okuyunca.
aynı kazılardaki görüşmemiz sı-
rasında arkeolog Hüseyin Adıbd-
li'nın yakmmasmı anımsadınr
"Tam 4 yü oMu, bu kazüann ba-
şındayız" diyordu Adibelli ve he-
men ekliyordu: "Sanlrîdeviet yok,
hükümet yok, burada bir tarjh
gün ışığına çıku,sahiplenen yoİ_"
'Tarsuslu' yenı Kültür Bakanı
İstemihan Talay'ın bu tarihi kent
için ne denli büyük bir şans oldu-
ğunu düşünürken, yine 'Tarsuslu'
olan yeni Çevre Bakanı İmren
Aykut'un da benzer şekilde 55.
hükümetin bu doğa cennetine en
büyük 'annağanı' olduğunu dü-
şünmeden edemedim. Gerçi tm-
ren Aykut, Bergama örneğınde
siyanüre karşı 'icraa' olmak ye-
rine 'ricacT kalmayı yeğleyerek
başlangıçta kendisınden bekle-
nen duyarlılık konusunda hemen
'umut kuTCi" bir tutum sergile-
mişti. Ama öyle bile olsa. hiç de-
ğılse 'doğduğu yerin' çevTe de-
ğerlerını korumak ısteyenlere
destek olmak ve onlarla kol kola
girip mücadele etmek. en azın-
dan bızim 'hemşerilik geleneğj-
mizin' bir gereğıydi...
Aslmda Tarsus, Kültür ve Çev-
re bakanlanyla olan bu yakınlı-
ğından daha da önce, kültür ve
çevre değerlerine sahip çıkan du-
yarlı bir hemşeri grubunun varlı-
ğıyla da yine şanslı bir kent.
Kısa adı ÇEKSAM olan Tar-
sus Çevre Koruma Kültür ve Sa-
nat Merkezi Demeği, kentte yaşa-
nan tüm olumsuzluklara karşı
yetkilileri uyarmak, yanhşlan
durdurmak ve kent halkında ko-
ruma bilincini yaygınlaştırmak
içm yoğun bir çaba içerisinde.
Eğer tstemıhan Talay ve tmren
Aykut da kendı memleketlerine
bu yönde bir 'hükümet hizmeti'
vermek istiyorlarsa güç birliği
yapabilecekleri kişi ve kurumlar
arasında bu 'gönüDü' kuruluşun
yeri bir başka olmalı...
ÇEKSAM'ın Tarsus için ive-
• Tarih ve
doğanın 7000
yıllık
birlikteliğini
taşıyan Tarsus,
bu
kucaklaşmanın
'taraflannı'
korumakla
görevli yeni
Kültür ve
Çevre
bakanlannın
daaynı
zamanda
doğüm yerleri.
Bakalım
bu en yetkili
hemşeriler,
dünyaya
geldikleri
kentin
kendilerine de
yaşam coşkusu
veren
değerlerini
korumada
'evlatlık'
görevlerini de
yapacaklar
mı?..
di olarak ele alınmasını istediği
kimi sorunlara geçmeden önce,
bu çahşkan birlikteliğin önder
kadrolannı da anmak istiyorum.
Dernek kuruculan, 'her dö-
nem yenibir üyenin başkan olma-
sT şeklinde Türkiye'ye örnek bir
gelenek yerleştirmişler. Bu yıl ise
bAşkanljğı.Tjülaj Seygican yyıür.
tüyor ve çok da başanlı oluyor.
Mimar Ramazan Carus ve ec-
zacı eşi Zehra Carus, sevimli kız-
lan Yağmur ve Öykü ile birlikte
denebilir ki, ailece ÇEKSAM'ın
neferleri gibiler. Sebze ve meyve
toptancısı Nryaa Azimet hem der-
nek için koşturuyor, hem de Tar-
sus'taki 'bereketü topraklann'
konınması ıçm savaşıyor. ÇEK-
SAM'ın esnaf üyelerinden Necmi
Ekşi de çahşkan eşi Hürya Ekşi
ile birlikte yaşamlannı kentleri-
nin tarihine ve doğasına adamış-
lar. Bu güzel insanlann arasında
gazetecilik yapan Uğur Pişman-
hk ise Tarsus'un kültürünü koru-
manın yanı sıra tanıtmak* ama-
Kanalizasyonlu antik yol
Tarsus'un Cumhuriyet Meydanı'nı gi-
derek bir "uygarhk müzesine" dönüstü-
ren "Roma Yolu" kazısınm başmdayız.
Selçuk Üniversitesi'nden Prof. Dr. Le-
ventZoroğlu'nun denetiminde 3.5 yıldır
süren kazmın ilginç bir "başlanpç öykü-
sü" var. Arkeolog Hüseyin AdıbeBi bu
öyküyü şöyle özetliyor "1993te beledi-
ye buraya dev bir otopark >« çarşı binası
yapmak istevince, hafriyat sırasında ka-
hnnlar çıkn. Buntın üzerine kalıntüan da
sözde koruyan bir proje yapürdılar: ama
tepkiler üzerine vazgeçtiler. Aynı yıhn
sonlannda başladığmıız arkeolojik kazı-
larla da işte bu gördüğünüz antik yolu
gün ışığına kavuşturduk-."
Kentin 7000 yıllık yerleşme tarihin-
de zengin bir dönemi belgeleyen 7 met-
re genişliğindeki bu siyah bazaltla dö-
şenmiş taş yolun bir örneğine sadece ltal-
ya'daki Pompei'de rastlanabiliyor. Heri-
ki kenannda "yağmur ve kanalizasyon
kanallan" da bulunan (şimdıki Tar-
sus'tan daha çağdaş) bu antik Roma yo-
lu 100 yıl önceye dek mezarlık altında
kalmış. 1990'lara kadar da üzerinde pa-
zar yeri varmış.
Hüseyin Adıbelli, sürmekte olan ça-
hşmanın hâlâ "kurtarma kazısı'' karany-
la yapıldığını, "2300 yü önceld Tarsus"
anlamına gelen bu alanda "arkeolojik
StT sınırlannın" ise 3.5 yıldır belirlen-
mediğını söylüyor. Antik yolun devam
ettiği yöndeki "ünar adalarmı" görünce,
doğrusu bu kararsızlığa hiç şaşırmıyo-
rum. Kazılann "ödenek yokluğu" nede-
niyle durması ve ancak Berdan Tekstü'in
desteğiyle yeniden devam edebilmesi de
aynı imar adalanndakı "kaygının" yan-
sıması olsa gerekli...
Tarsus'a gittiğinizde Roma yolunu
görün. Sonra da kentin ortasına dikilen
bir "mushık" heykeline bakıp bu kenti
kuranlarla şimdiki yöneticıleri arasında
bir kültür ve uygarhk kıyaslaması
yapm...
cıyla da sürekli bir çaba içerisin-
de...
Sorunlar, göziemler.»
O gün işte böylesi bir dostlar
topluluğuyla kent kütüphanesin-
de söyleştikten sonra başlıca so-
runlan yerinde gözlemlemek
üzgre ÜMBus.u yıne birlikte 4o-
laştık.
Mımar Merih Karaarslan'ın
tasanmı olan çağdaş "Kültür
Merkezi" binası neredeyse 2 yıl-
dır yüzde 95 oranında tamamlan-
mış olmasına rağmen, "ödenek
yokluğundan" (!) bitirilmiyor ve
hizmete açılmıyor. 1996 yılı bo-
yunca önce ANAYOL, sonra da
REFAHYOL dönemi Kültür ba-
kanlannın deyim yerindeyse "ga-
zabma" uğrayan binaya MHP'li
Belediye Başkanı Borfaanettin
Kocaman da hiç ilgi göstermedı-
ğinden, "metruk" durumdaki in-
şaatta çürümeler bile başlamış.
Neyse ki bu yanyı yazarken
öğrendiğim son bilgilere göre Is-
temihan Talay yeniden bakanlık
kaynaklannı devreye sokarak
Kültür Merkezi ile Tarsus'u 29
Ekim 1997 günü Cumhuriyet
Bayramı 'nda buluşturmaya karar
vermiş. Böylece tarihi kente ilk
"hemşeri" desteği de önemli bir
projenin tamamlanmasıyla ger-
Yıldız Sarayı'ndaki kullanımla ilgili mahkeme karannı "temyiz" etmiyor
Man ımmarlara4
hukıık jesti'Talay• Kültür Bakanı istemihan
Talay, Türkiye'nin uygarlık
mirasmı savunan Mimarlar
Odası gibi "hükümet dışı
kuruluslarla" yeniden ve
güçlü bir işbirliği sürecini de
başlatabilirse 1995'tebu
anlayış içinde mimarlara
tahsis edilen Yıldız
Sarayı'ndaki tarihi Dış
Karakol Binası sadece bir
kültür kurumuna değil, daha
da önemlisi ülkenin evrensel
değerlerinin korunmasmda
devlet ve sivil toplum
dayanışmasının "demokratik
kalesi" olarak da tarihe
geçecek...
Kültür Bakanı İstemihan Ta-
lay, eski Bakan tsmail Kahraman
döneminde Yıldız Sarayı'ndaki
tarihi Dış Karakol Binası'ndan
polis gücü kullanılarak hukuk dı-
şı yöntemlerle çıkanlan Mimar-
lar Odası'na beklenen "jesti"
yaptı ve odanın idare mahkeme-
sinde kazandığı davayı temyiz et-
mekten vazgeçti.
Bakan Talay'ın bu yönde
"ohır" verdigi 10 Eylül 1997 ta-
nhlı Hukuk Müşavirligi önerisin-
de; Kültür Bakanlığı ile Mimar-
lar Odası arasında 1995 yılında
imzalanan bina kullanım proto-
kolünün "huknka uygun" oldu-
ğu yönündekı 1996 tarihli kendi
görüşlerine rağmen buna aykın
olarak tahliye işleminin gerçek-
leştırildiğı açıklanarak, mahkeme
karannı bozmak için kanun yolu-
na gıdilmesınde "'hukukibirfay-
da hnhınmaıhgı" belirtiliyor. ts-
temıhan Talay'ın bu değerlendir-
me> ı "onayfaunası'' sonucunda da
bakanhğın Mimarlar Odası'na
karşı bina kullanımıyla ilgili ya-
sa dışı davranışlan "resmen" so-
Kültür Bakanlığı Dış Karakol Binası'nı polis gücüyle boşalüp işgal ettiğinde mimarlar eDerindeki
'uygulanmayan' mahkeme karan ile dışardan toplanarak hukuk devletiru beldemişlerdi.
naermiş oluyor...
Aslmda bu davTanış, REFAH-
YOL'un RP'li Kültür Bakanı ts-
mail Kahraman döneminde de-
ğil, ondan da önce ANAYOL'un
ANAP'h Kültür Bakanı Agâh
Oktay Güner'le başlamıştı.
Aynı dönemde "Koruma Ge-
nel Müdürü" olarak devreye gi-
ren Altan Akafla birlikte genel-
de tüm "korumacılara" karşı ra-
dikal bir tavır alan Agâh Oktay
Güner, kültür ve doğa mirasını
yağmalayan güçlerin sürekli tep-
kisini çeken Mimarlar Odası'nı
da "etkisiz bırakmak" için ba-
kanhğın tüm olanaklannı sefer-
beretti.
1995'te 10 yıllığına Mimarlar
Odası kullanımına verilen ve ts-
tanbul'un tarihsel ve kentsel de-
ğerlerinin korunmasında bakan-
lıkla mimarlann "güç birüğine"
girmeleri hedefinin de sımgesi
olan Dış Karakol Binası'yla ilgi-
li protokolün "tek tarafh" iptal
edilmesi bunun ilk büyük adı-
mıydı.
Ardından, Mimarlar Odası'nın
koruma çabalanna da katkı ko-
yan Koruma Kurulu üyelerinin
görevlerine son verilmesi, bunun-
la da yetinilmeyerek Koruma Ku-
rulu'na sunulan mimari projele-
rin Mimarlar Odası denetimınden
geçirilmesi yönündeki "dayanış-
ma ilketerinin" ortadan kaldınl-
ması... Koruma Genel Müdürü
Altan Akat ile Bakan Agâh Ok-
tay Güner "fldHsmm" en hızlı "ic-
raaüan" oldular...
Bu süreç ve bu "ikfli icraat",
REFAHYOL'la birlikte kmail
Kahraman'ın döneminde de
"kapsamı ve dozu yükselerek"
devam ettı.
Agâh Oktay Güner'in imzala-
dığı tahliye yazısının "gereğiııi
yapmak" Ismail Kahraman'a
kalmıştı. Mahkemenin bu yazı
hakkında daha Kasım (1996)
ayında verdiği yürütmeyi durdur-
ma karanna rağmen, Altan
Akat'm Ankara'dan gelerek yö-
nettiği bir "hafta sonu operasyo-
nuyla" mimarlann binadan "çe-
vikkuvvetkullamlarak" dışan çı-
kanlması, aynı mahkeme kara-
nndan üç gün sonra da yine
Akat'ın adamlannın polis koru-
ması altında ve "gece yansı'' bi-
naya girerek işgal etmeleri.. dö-
nemin sadece hukuk anlayışını
değil, daha da önemlisi "küHür
anlayışuu" ve "küHür kurumla-
nna bakışaçısını" belgekyordu...
Şımdi, o günler neyse ki geri-
de kaldı. Altan Akat hâlâ Koru-
ma Genel Müdürü olsa bile, tste-
mihan Talay mahkeme karannı
temyiz etmeyerek Kültür Bakan-
lığı'nın "tüzeUdşfliğme" indirilen
hukuk dışı gölgeyı kaldırmış olu-
yor. Bujest, "digersonııılarr da
aşmak yönünde umut verici bir
sürecin kapısını açıyor...
Mimarlar Odası'nın tstanbul
yöneticileri diyoriar ki: "O bas-
km sırasmda binanuzı korumak
isteyen başkanımız Prof. Dr. Cen-
giz Eruzun ve yanındald mimar-
lar polis tarafindan coplanıp tar-
takİannuşlardL Şimdi İstemihan
Talay, Prof. Semavi Eyice'yeyap-
oğı gibi başkammızdan, odadan
ve mimarlardan da devlet aduıa
özürdflemelL.''
Bu istek belki anlamlı. ama
çokdaönemli değü. Önemli olan,
Türkiye'nin tarih, kültür ve uy-
garlık birikimini savunan Mimar-
larOdası gibi "hükümet dışı" ku-
ruluslarla, bu birikimin korunma-
sından sorumlu Kültür Bakanlı-
ğı'nın yeniden "güçlü bir daya-
nışma" içerisine girmeleridir. İs-
temihan Talay, buna engel olan
politikalan, güçleri ve "bürok-
ratlan" aşabilirse, Yıldız Sara-
yı'ndaki tarihi Dış Karakol Bina-
sı sadece mimarlara değil, Istan-
bul'un ve ülkenin evrensel değer-
lerine de hizmet etmenin
"demokratik kalesi" olarak tari-
he geçecektir...
Belediye Başkanı Kocaman,
Tarsus gibi bir tarih kentinde kül-
tür merkezine bile kayıtsız kalır-
ken, aynı binanın yanındaki bü-
yük kent parkında en az 100 ya-
şmdaki çınar, çam ve sedir ağaç-
lannı keserek eşsiz güzellikteki
bir yaya yolunu "otoyola" dönüş-
türmekle meşgul. Bu otoyol için
yok edilen ağaç dizisinde sırajan-
darma binası önündekılere gelin-
ce komutanlar "Kestirmeyiz" de-
mişler ve dozerlen durdurmuşlar.
Böylece yeşil düşmanı bir proje
yanm kahrken, olanlar Tarsus
Parkı'nın tarihi ağaçlanna ol-
muş...
Tarsus'ta doğayı gözden çıka-
ran projelerin en başında ise kuş-
kusuz "Beyazkum" denilen sahil
şeridini ve bunun gerisindeki ta-
nm alanlannı imara açmayı he-
defleyen "turizm planlamaa" ge-
liyor. Yine beledıyenin ve kimi
yerli politikacılann destekledik-
leri bu proje, halk arasında "Ka-
rabucak ormanlan" da denilen
ve 1930'larda bataklıklan kurut-
mak için oluşturulan "okaliptus
ormanlanm" tehdit ederken, Tür-
kiye'nin "sebze deposu" olarak
yılın her ayında ülkeyi besleyen
verimli arazileri de betonlaştır-
maya niyetli.
İşte bu büyük tehlikeye karşı
da ÇEKSAM üyeleri Çevre Ba-
kanı İmren Aykut'u yanlannda
görmek istiyorlar. Bakan'ra bü-
yük olasılıkla "çocukluk andan-
nın" da bulunduğu kıyı kuşağı-
nın korunabilmesi için REFAH-
YOL döneminde hızlandınlan bu
projenin durdurulmasını istiyor-
lar.
Kentteki tarihsel dokuya ve bu-
nu oluşturan eski evlere, eski so-
kaklara gelince. "MiDiyetçi" be-
lediye, bu zengin tarihi durmadan
kemiren "apartman istüasma"
gösterdiği destek ve teşviğin rant
sarhoşluğu içinde SlT alanlannı
sanki tümüyle kaderine terk et-
miş durumda. Kimi anıtsal ve
dinsel binalann dışında özellikle
"srvfl mimarhkörnekleri" olan ta-
rihi yapılar tam bir "hnar kuşat-
ması" altındalar. Bu konuda da
görev yine İstemihan Talay'a dü-
şüyor ve Tarsus'un kültürel kent
dokusunu kurtarmak için SlT
alanlannı daraltmak yerine "ge-
nişletmeyi" savunacak kadrolan
iş başına getirmesi gerekiyor.
İki günlük bu kısa ziyaretten
sonra Tarsus'tan aynlırken, ÇEK-
SAM1ı dostlara bir kez daha "ryi
Id sizler varsmız" demıştim.
Umanm şimdi Tarsuslu Kültür
ve Çevre bakanlan da onlann var-
lığınm ne denli önemli olduğunu
fark ederler ve bu tarih ve doğa
cennetini korumak için şu özle-
mini çektiğimız "HABITAT da-
yamşmasını" hiç değılse doğduk-
lan kentte uygulamış olurlar.
ODAK NOKTASI
AHMETCEMAL
Demokrasi Kültürümüz
Açısından 12 Eylül Bilançosu
Demokrasi kültürümüz açısından 12 Eylül dar-
besinin 17. yıldönümünde çıkanlacak gerçekçi bir
bilanço, ancak Türkiye'nin demokrasiden henüz
ne kadar uzak olduğunun ve bugünün bütün si-
yasilerinin -üstelik bilerek!- kendilerini ne ölçüde
acınası bir göstermelik demokrasiye kaptırdıkla-
nnın belgesi olabilir.
Bunun böyle olduğunu anlamak için derin ve
kapsamlı araştırmalara girmeye hiç gerek yoktur.
Sıralanacak birkaç olgu, "bütün kurum ve kural-
lanyla" işlediği söylenegelen, ama yalnızca bize
özgü bir demokrasinin (!) kimliğini çıkartmaya ye-
terlidır.
Türkiye, on yedi yıldır darbecilerin yaptıklan bir
anayasa ile yönetilmektedir. Bu savı çürütmek için
hep ileri sürülen gerekçe, bu anayasanın halk oyu-
na sunulmuş olduğudur. Gelgelelim hem demokra-
sinin özü, hem de anayasa hukuku gereği, anaya-
salann kimlerin oyuna sunulduğu kadar, kimler ta-
rafından oya sunulduğu da temel önem taşır. Ana-
yasalara yasal nitelik kazandıran tek kaynak, onla-
nn oylanması değildin anayasalann hazırlanış btçi-
mi bağlamındaki kurallara uymamak da anayasa-
lan yasal zemınden yoksun kılar. Özetlersek, her
önüne gelenin halk oyuna sunduğu taslak, halk oyu-
na sunuldu diye anayasa niteliğini kazanamaz!
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bu yana
anayasalan hazıhayabilecek ve var olan anayasa-
larda değişiklik yapabilecek tek yetkili organ, hal-
kın özgür iradesiyle, yani seçimle oluşan Türkiye
Büyük Millet Meclisi'dir. Bu organın dışındaki ki-
şi, kurum ya da topluluklarca hazırlanacak taslak-
lann halk oylamasıyla hukuken anayasa niteliğini
kazanabilmesi, kesinlikle olanaksızdır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin bugünkü anayasası,
Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ve bütün siyasi
partileri kapatmış, ülkede bütün siyasi çalışmala-
n yasaklamış olan darbeci beş general ve onlann
atadıklan bir danışmanlar meclisince hazırlanıp
halk oyuna sunulmuş, üstelik aynı anayasanın bir
maddesi ile bu generallerden birin cumhurbaşka-
nı olması sağlanmıştır. Başka deyişle, Türkiye
Cumhuriyeti'nin bugün yürüriükte bulunan anaya-
sası, anayasa hukukunun öngördüğü kurallann
hiçbirine uymaksızın, o kurallann tümü açık bi-
çimde çiğnenerek oluşturulmuş bir metindir.
Böyle bir metne "anayasa" niteliğini kazandıra-
bilecek tek yol, darbecilerin ardından çalışmaya
başlayan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bu met-
ni görüşmesi, madde madde onaylanması ve on-
dan sonra halk oyuna sunması olabilirdi. Ama bi-
lindiği üzere, darbeden bu yana geçen onyedi yıl
boyunca böyle bir anayasa, hiçbir iktidan ve siya-
siyi rahatsız etmemiştir. Yapılan anayasa değişik-
liklerinin ardından "en kapsamlı değişiklik" diye
övünülmüş, ama bu anayasada darbecilerden mi-
ras kalante^cbir maddenin bile anayasa hukuku
açısından anayasayı zedeleyeceği düşünülme-
miş, daha doğrusu düşünülmek istenmemiştir.
Darbeden bu yana gelen cumhurbaşkanlan,
böyle bir anayasaya göre yemin etmekte bir sa-
kınca görmemişlerdir.
Darbeden bu yana seçilenler, böyle bir anaya-
sayı koruma yemini etmekte bir sakınca görme-
mişlerdir.
Darbeden bu yana Türkiye'nin anayasa hukuk-
çulannın tamamına yakın bölümü, böyle bir ana-
yasa ile çalışmaktan ve onu öğretmekten rahat-
sızlık duymamıştır.
Bugüne gelince...
Bugünün Türkiyesi'nde 12 Eylül ile ilgili olarak
estirilmek istenen genel hava, bir hoşgörü ve unut-
turma havasıdır. Ve bu hava, demokrasinin bir
hoşgörü ve uzlaşma rejimi olduğu gerçeğiyle ilin-
tili olarak estirilmek istenmektedir.
Yine bu bağlamda, "Dünde yaşanamaz" denil-
mektedir.
Demokrasinin hoşgörü ve uzlaşmaya dayandı-
ğı da doğrudur, dünde yaşanamayacağı da. Ama
bu, ne demokrasinin yıkıcılannın hoş görülmesi
gerektiği, ne de dünden ders çıkarmadan yaşa-
nabileceği anlamına gelebilir.
Bütün bunlann yanlış kullanımı sonucunda Tür-
kiye'de asıl unutulan ve unutturulan, gerçek de-
njokrasinin ve anayasal yönetim biçiminin ne ol-
duğu olmuştur...
Meclis ve siyasi parti kapatmış darbe liderieri-
nin Çankaya'da ve zengin sofralannda "onur ko-
nuğu" diye ağırlandıklan, darbecilerin elinden çık-
ma anayasalann "hoşgörüldüğü" ortamlar için
demokrasi sözcüğünü kullanmak, ancak gerçek
demokrasıyi yadsımakla ve onunla alay etmekle
eşanlamlı olabilir.
Sayın Cumhurbaşkanı, birkaç gün önce 12 Ey-
lül ile ilgili olarak kendisine yöneltilen sorulara:
"Vatan sağ olsun, millet sağ olsun..." diye karşı-
lık verdi.
Demokrasi kültürü adına biz de ekleyelim:
Demokrasinin de başı sağ olsun!
Piyanist Özgür Aydın'm başarısı
• ANKARA
(Cumhuriyet Bürosu) -
Türk piyanist Özgür
Ayduı, ARD Uluslararası
Müzik Yanşması'nda
ikincilik ödülünü
kazandı. Piyano dalında
birincilik ödülünün
verilmediği yanşmada
"en iyi konçerto
yorumu" ödülü de genç
p_iyaniste verildi. ,
Uçüncülük ödülü ise bir Koreli ve Japon tarafindan
paylaşıldı. Yanşma oıganizasyonu, çeşitli konserler
vermesini sağlayacağı genç piyanist için bir de
konser turnesi düzenleyecek. Ozgür Aydm'ın babası
Prof. Dr. Zekeriya Aydın, "Genç sanatçılan
desteklemeyen Türkiye, onlann kendi başlanna
yurtdışında yarattiklan başanlarla yıne de gururlansın
istenz" dedı. Her yıl Münih'te düzenlenen ARD
Uluslararası Müzik Yanşmasrnın 46'ncısı, piyano,
viyola, trompet ve oda müziği dallannda yapıldı.
Yanşmada piyano dalında ikincilik ödülü verilen
Özgür Aydın, piyano, viyola ve trompet
yanşmalannın finallerinde en iyi konçerto yorumu
için konan ödüle de değer göriildü. Yanşmanm
kapanış konseri, Münih'te Herkules Saal'da yapıldı.
Ödül kazananlann konçertolannı çaldıklan kapanış
konserinde genç piyanist, Brahms'm 1. Piyano
Konçertosu'nu yorumladı. ARD radyosundan canlı
yayımlanacak olan konser daha sonra ARD 1. TV
kanalında da gösterilecek.