23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 EYLÜL 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 UYGARLIKLAR İZİNDE OKTAY EKİNCİ Kültür Bakanı Talay ile Çevre Bakanı Aykut'un Tarsus doğumlu olmalan bir rastlantı mı? Tarsus'ta kültür, çevre ve 'hemşeriler'"Anadotu'da, geçmişi tari- hin dkçağbtrmm başlangıcına kadar ulaşan birçok kent var- dır. Ancak bunlardan çok aa günümüzde hâiâ yaşamını sürdürmektedir. Tarsus, hem adıyla, hem de kurulduğu ve geliştiği yeriyie, yaşamında hiçbir kesinti olmadan günü- müze ulaşan kentfcrin başın- da getirve onun bu zengin geç- mişinin ve kültürel birikuni- nin asıi kaynağı da kurulduğu yer ve çevresidir.J' Bu paragraf. Prof. Dr. Le- ventZoroğJu'nun -tüm gelıri- nı Cumhuriyet Alanı'ndaki 'antik caddeyf gün ışığına çı- karan arkeolojik kazılara ba- ğışladığı- 'Tarsus' kitabında yer alıyor. Zoroğlu, yaklaşık '7900 yıkhr' kesintisiz yerle- şım bölgesı olan bu kültür ve doğa cennetinin 'anıtsalyapı- lannı' tamtmadan önce, ken- te bu zenginliği sunan tarih- sel koBumuna' dikkat çekerek şunu vurguluyor: "Berdan Çayı'mn suladığı verimli bir ovanın kıyısında kuruimuş olan Tarsus, aynı zamanda ana yoDann kavşak noktasmı oluşturmaktaydı. Doğuda Su- riye üzerinden geüp Çtıkuro- va'yıkateden 'Doğu Yolu' ile Mersin üzerinden gelen 'Batı Yolu' Tarsus'ta buluşarakbu- radan Toros geçitlerine uza- nırdı_" Berdan Çayı, binlerce yıl- dır yaşattığı bu 'bereketini' bir bakıma günumüzde de sürdü- rüyor. Mersin'i ve Çukuro- va'yı Toroslar üzerinden Ana- dolu'ya bağlayan yollar da bugün yine Tarsus'tan geçi- yor. Ne var ki Tarsus. sahip ol- duğu 'uygarkk birikimini' de sürdürebilmek için, bu zenginli- ğin kaynaklannı koruma konu- sunda tarihine yakışır' bir imar düzeni içerisinde görünmüyor. Daha doğrusu, Tarsus'u yöneten- ler, nasıl bir kente hizmet ettikle- nnin, ne denli köklü biryerleşme merkezinde yerel yönetim göre- vr°yap1ıkJannın ya farkında tie- ğiller ya da bS görkerfiti tarihe ve doğaya 'dost' değiller... Tarsus'un 'şanslan' Geçen mayıs ayında, henüz da- ha 'REFAHYOL' iktidan tüm ge- rilimiyle sürerken Tarsus'taki dostlan ziyaret ettiğimde, yakın- da bu 'kâbusun' biteceği, dahası, böylesi birtarihi kentte 'doğmuş' olan iki politikacırun da bu ülke- nin 'çevre' ve 'kültür' bakanlık- lannı paylaşacağı, aklımızın ucundan bile geçmiyordu. Derken, geçen temmuz aym- da gazetelerde; "Tarsus'taki Ro- ma Yolu kazılan tanıüm koktey- *mmm 4 <k r line Kültür Bakanı İstemihan Ta- lay'ın da kankiığınr okuyunca. aynı kazılardaki görüşmemiz sı- rasında arkeolog Hüseyin Adıbd- li'nın yakmmasmı anımsadınr "Tam 4 yü oMu, bu kazüann ba- şındayız" diyordu Adibelli ve he- men ekliyordu: "Sanlrîdeviet yok, hükümet yok, burada bir tarjh gün ışığına çıku,sahiplenen yoİ_" 'Tarsuslu' yenı Kültür Bakanı İstemihan Talay'ın bu tarihi kent için ne denli büyük bir şans oldu- ğunu düşünürken, yine 'Tarsuslu' olan yeni Çevre Bakanı İmren Aykut'un da benzer şekilde 55. hükümetin bu doğa cennetine en büyük 'annağanı' olduğunu dü- şünmeden edemedim. Gerçi tm- ren Aykut, Bergama örneğınde siyanüre karşı 'icraa' olmak ye- rine 'ricacT kalmayı yeğleyerek başlangıçta kendisınden bekle- nen duyarlılık konusunda hemen 'umut kuTCi" bir tutum sergile- mişti. Ama öyle bile olsa. hiç de- ğılse 'doğduğu yerin' çevTe de- ğerlerını korumak ısteyenlere destek olmak ve onlarla kol kola girip mücadele etmek. en azın- dan bızim 'hemşerilik geleneğj- mizin' bir gereğıydi... Aslmda Tarsus, Kültür ve Çev- re bakanlanyla olan bu yakınlı- ğından daha da önce, kültür ve çevre değerlerine sahip çıkan du- yarlı bir hemşeri grubunun varlı- ğıyla da yine şanslı bir kent. Kısa adı ÇEKSAM olan Tar- sus Çevre Koruma Kültür ve Sa- nat Merkezi Demeği, kentte yaşa- nan tüm olumsuzluklara karşı yetkilileri uyarmak, yanhşlan durdurmak ve kent halkında ko- ruma bilincini yaygınlaştırmak içm yoğun bir çaba içerisinde. Eğer tstemıhan Talay ve tmren Aykut da kendı memleketlerine bu yönde bir 'hükümet hizmeti' vermek istiyorlarsa güç birliği yapabilecekleri kişi ve kurumlar arasında bu 'gönüDü' kuruluşun yeri bir başka olmalı... ÇEKSAM'ın Tarsus için ive- • Tarih ve doğanın 7000 yıllık birlikteliğini taşıyan Tarsus, bu kucaklaşmanın 'taraflannı' korumakla görevli yeni Kültür ve Çevre bakanlannın daaynı zamanda doğüm yerleri. Bakalım bu en yetkili hemşeriler, dünyaya geldikleri kentin kendilerine de yaşam coşkusu veren değerlerini korumada 'evlatlık' görevlerini de yapacaklar mı?.. di olarak ele alınmasını istediği kimi sorunlara geçmeden önce, bu çahşkan birlikteliğin önder kadrolannı da anmak istiyorum. Dernek kuruculan, 'her dö- nem yenibir üyenin başkan olma- sT şeklinde Türkiye'ye örnek bir gelenek yerleştirmişler. Bu yıl ise bAşkanljğı.Tjülaj Seygican yyıür. tüyor ve çok da başanlı oluyor. Mimar Ramazan Carus ve ec- zacı eşi Zehra Carus, sevimli kız- lan Yağmur ve Öykü ile birlikte denebilir ki, ailece ÇEKSAM'ın neferleri gibiler. Sebze ve meyve toptancısı Nryaa Azimet hem der- nek için koşturuyor, hem de Tar- sus'taki 'bereketü topraklann' konınması ıçm savaşıyor. ÇEK- SAM'ın esnaf üyelerinden Necmi Ekşi de çahşkan eşi Hürya Ekşi ile birlikte yaşamlannı kentleri- nin tarihine ve doğasına adamış- lar. Bu güzel insanlann arasında gazetecilik yapan Uğur Pişman- hk ise Tarsus'un kültürünü koru- manın yanı sıra tanıtmak* ama- Kanalizasyonlu antik yol Tarsus'un Cumhuriyet Meydanı'nı gi- derek bir "uygarhk müzesine" dönüstü- ren "Roma Yolu" kazısınm başmdayız. Selçuk Üniversitesi'nden Prof. Dr. Le- ventZoroğlu'nun denetiminde 3.5 yıldır süren kazmın ilginç bir "başlanpç öykü- sü" var. Arkeolog Hüseyin AdıbeBi bu öyküyü şöyle özetliyor "1993te beledi- ye buraya dev bir otopark >« çarşı binası yapmak istevince, hafriyat sırasında ka- hnnlar çıkn. Buntın üzerine kalıntüan da sözde koruyan bir proje yapürdılar: ama tepkiler üzerine vazgeçtiler. Aynı yıhn sonlannda başladığmıız arkeolojik kazı- larla da işte bu gördüğünüz antik yolu gün ışığına kavuşturduk-." Kentin 7000 yıllık yerleşme tarihin- de zengin bir dönemi belgeleyen 7 met- re genişliğindeki bu siyah bazaltla dö- şenmiş taş yolun bir örneğine sadece ltal- ya'daki Pompei'de rastlanabiliyor. Heri- ki kenannda "yağmur ve kanalizasyon kanallan" da bulunan (şimdıki Tar- sus'tan daha çağdaş) bu antik Roma yo- lu 100 yıl önceye dek mezarlık altında kalmış. 1990'lara kadar da üzerinde pa- zar yeri varmış. Hüseyin Adıbelli, sürmekte olan ça- hşmanın hâlâ "kurtarma kazısı'' karany- la yapıldığını, "2300 yü önceld Tarsus" anlamına gelen bu alanda "arkeolojik StT sınırlannın" ise 3.5 yıldır belirlen- mediğını söylüyor. Antik yolun devam ettiği yöndeki "ünar adalarmı" görünce, doğrusu bu kararsızlığa hiç şaşırmıyo- rum. Kazılann "ödenek yokluğu" nede- niyle durması ve ancak Berdan Tekstü'in desteğiyle yeniden devam edebilmesi de aynı imar adalanndakı "kaygının" yan- sıması olsa gerekli... Tarsus'a gittiğinizde Roma yolunu görün. Sonra da kentin ortasına dikilen bir "mushık" heykeline bakıp bu kenti kuranlarla şimdiki yöneticıleri arasında bir kültür ve uygarhk kıyaslaması yapm... cıyla da sürekli bir çaba içerisin- de... Sorunlar, göziemler.» O gün işte böylesi bir dostlar topluluğuyla kent kütüphanesin- de söyleştikten sonra başlıca so- runlan yerinde gözlemlemek üzgre ÜMBus.u yıne birlikte 4o- laştık. Mımar Merih Karaarslan'ın tasanmı olan çağdaş "Kültür Merkezi" binası neredeyse 2 yıl- dır yüzde 95 oranında tamamlan- mış olmasına rağmen, "ödenek yokluğundan" (!) bitirilmiyor ve hizmete açılmıyor. 1996 yılı bo- yunca önce ANAYOL, sonra da REFAHYOL dönemi Kültür ba- kanlannın deyim yerindeyse "ga- zabma" uğrayan binaya MHP'li Belediye Başkanı Borfaanettin Kocaman da hiç ilgi göstermedı- ğinden, "metruk" durumdaki in- şaatta çürümeler bile başlamış. Neyse ki bu yanyı yazarken öğrendiğim son bilgilere göre Is- temihan Talay yeniden bakanlık kaynaklannı devreye sokarak Kültür Merkezi ile Tarsus'u 29 Ekim 1997 günü Cumhuriyet Bayramı 'nda buluşturmaya karar vermiş. Böylece tarihi kente ilk "hemşeri" desteği de önemli bir projenin tamamlanmasıyla ger- Yıldız Sarayı'ndaki kullanımla ilgili mahkeme karannı "temyiz" etmiyor Man ımmarlara4 hukıık jesti'Talay• Kültür Bakanı istemihan Talay, Türkiye'nin uygarlık mirasmı savunan Mimarlar Odası gibi "hükümet dışı kuruluslarla" yeniden ve güçlü bir işbirliği sürecini de başlatabilirse 1995'tebu anlayış içinde mimarlara tahsis edilen Yıldız Sarayı'ndaki tarihi Dış Karakol Binası sadece bir kültür kurumuna değil, daha da önemlisi ülkenin evrensel değerlerinin korunmasmda devlet ve sivil toplum dayanışmasının "demokratik kalesi" olarak da tarihe geçecek... Kültür Bakanı İstemihan Ta- lay, eski Bakan tsmail Kahraman döneminde Yıldız Sarayı'ndaki tarihi Dış Karakol Binası'ndan polis gücü kullanılarak hukuk dı- şı yöntemlerle çıkanlan Mimar- lar Odası'na beklenen "jesti" yaptı ve odanın idare mahkeme- sinde kazandığı davayı temyiz et- mekten vazgeçti. Bakan Talay'ın bu yönde "ohır" verdigi 10 Eylül 1997 ta- nhlı Hukuk Müşavirligi önerisin- de; Kültür Bakanlığı ile Mimar- lar Odası arasında 1995 yılında imzalanan bina kullanım proto- kolünün "huknka uygun" oldu- ğu yönündekı 1996 tarihli kendi görüşlerine rağmen buna aykın olarak tahliye işleminin gerçek- leştırildiğı açıklanarak, mahkeme karannı bozmak için kanun yolu- na gıdilmesınde "'hukukibirfay- da hnhınmaıhgı" belirtiliyor. ts- temıhan Talay'ın bu değerlendir- me> ı "onayfaunası'' sonucunda da bakanhğın Mimarlar Odası'na karşı bina kullanımıyla ilgili ya- sa dışı davranışlan "resmen" so- Kültür Bakanlığı Dış Karakol Binası'nı polis gücüyle boşalüp işgal ettiğinde mimarlar eDerindeki 'uygulanmayan' mahkeme karan ile dışardan toplanarak hukuk devletiru beldemişlerdi. naermiş oluyor... Aslmda bu davTanış, REFAH- YOL'un RP'li Kültür Bakanı ts- mail Kahraman döneminde de- ğil, ondan da önce ANAYOL'un ANAP'h Kültür Bakanı Agâh Oktay Güner'le başlamıştı. Aynı dönemde "Koruma Ge- nel Müdürü" olarak devreye gi- ren Altan Akafla birlikte genel- de tüm "korumacılara" karşı ra- dikal bir tavır alan Agâh Oktay Güner, kültür ve doğa mirasını yağmalayan güçlerin sürekli tep- kisini çeken Mimarlar Odası'nı da "etkisiz bırakmak" için ba- kanhğın tüm olanaklannı sefer- beretti. 1995'te 10 yıllığına Mimarlar Odası kullanımına verilen ve ts- tanbul'un tarihsel ve kentsel de- ğerlerinin korunmasında bakan- lıkla mimarlann "güç birüğine" girmeleri hedefinin de sımgesi olan Dış Karakol Binası'yla ilgi- li protokolün "tek tarafh" iptal edilmesi bunun ilk büyük adı- mıydı. Ardından, Mimarlar Odası'nın koruma çabalanna da katkı ko- yan Koruma Kurulu üyelerinin görevlerine son verilmesi, bunun- la da yetinilmeyerek Koruma Ku- rulu'na sunulan mimari projele- rin Mimarlar Odası denetimınden geçirilmesi yönündeki "dayanış- ma ilketerinin" ortadan kaldınl- ması... Koruma Genel Müdürü Altan Akat ile Bakan Agâh Ok- tay Güner "fldHsmm" en hızlı "ic- raaüan" oldular... Bu süreç ve bu "ikfli icraat", REFAHYOL'la birlikte kmail Kahraman'ın döneminde de "kapsamı ve dozu yükselerek" devam ettı. Agâh Oktay Güner'in imzala- dığı tahliye yazısının "gereğiııi yapmak" Ismail Kahraman'a kalmıştı. Mahkemenin bu yazı hakkında daha Kasım (1996) ayında verdiği yürütmeyi durdur- ma karanna rağmen, Altan Akat'm Ankara'dan gelerek yö- nettiği bir "hafta sonu operasyo- nuyla" mimarlann binadan "çe- vikkuvvetkullamlarak" dışan çı- kanlması, aynı mahkeme kara- nndan üç gün sonra da yine Akat'ın adamlannın polis koru- ması altında ve "gece yansı'' bi- naya girerek işgal etmeleri.. dö- nemin sadece hukuk anlayışını değil, daha da önemlisi "küHür anlayışuu" ve "küHür kurumla- nna bakışaçısını" belgekyordu... Şımdi, o günler neyse ki geri- de kaldı. Altan Akat hâlâ Koru- ma Genel Müdürü olsa bile, tste- mihan Talay mahkeme karannı temyiz etmeyerek Kültür Bakan- lığı'nın "tüzeUdşfliğme" indirilen hukuk dışı gölgeyı kaldırmış olu- yor. Bujest, "digersonııılarr da aşmak yönünde umut verici bir sürecin kapısını açıyor... Mimarlar Odası'nın tstanbul yöneticileri diyoriar ki: "O bas- km sırasmda binanuzı korumak isteyen başkanımız Prof. Dr. Cen- giz Eruzun ve yanındald mimar- lar polis tarafindan coplanıp tar- takİannuşlardL Şimdi İstemihan Talay, Prof. Semavi Eyice'yeyap- oğı gibi başkammızdan, odadan ve mimarlardan da devlet aduıa özürdflemelL.'' Bu istek belki anlamlı. ama çokdaönemli değü. Önemli olan, Türkiye'nin tarih, kültür ve uy- garlık birikimini savunan Mimar- larOdası gibi "hükümet dışı" ku- ruluslarla, bu birikimin korunma- sından sorumlu Kültür Bakanlı- ğı'nın yeniden "güçlü bir daya- nışma" içerisine girmeleridir. İs- temihan Talay, buna engel olan politikalan, güçleri ve "bürok- ratlan" aşabilirse, Yıldız Sara- yı'ndaki tarihi Dış Karakol Bina- sı sadece mimarlara değil, Istan- bul'un ve ülkenin evrensel değer- lerine de hizmet etmenin "demokratik kalesi" olarak tari- he geçecektir... Belediye Başkanı Kocaman, Tarsus gibi bir tarih kentinde kül- tür merkezine bile kayıtsız kalır- ken, aynı binanın yanındaki bü- yük kent parkında en az 100 ya- şmdaki çınar, çam ve sedir ağaç- lannı keserek eşsiz güzellikteki bir yaya yolunu "otoyola" dönüş- türmekle meşgul. Bu otoyol için yok edilen ağaç dizisinde sırajan- darma binası önündekılere gelin- ce komutanlar "Kestirmeyiz" de- mişler ve dozerlen durdurmuşlar. Böylece yeşil düşmanı bir proje yanm kahrken, olanlar Tarsus Parkı'nın tarihi ağaçlanna ol- muş... Tarsus'ta doğayı gözden çıka- ran projelerin en başında ise kuş- kusuz "Beyazkum" denilen sahil şeridini ve bunun gerisindeki ta- nm alanlannı imara açmayı he- defleyen "turizm planlamaa" ge- liyor. Yine beledıyenin ve kimi yerli politikacılann destekledik- leri bu proje, halk arasında "Ka- rabucak ormanlan" da denilen ve 1930'larda bataklıklan kurut- mak için oluşturulan "okaliptus ormanlanm" tehdit ederken, Tür- kiye'nin "sebze deposu" olarak yılın her ayında ülkeyi besleyen verimli arazileri de betonlaştır- maya niyetli. İşte bu büyük tehlikeye karşı da ÇEKSAM üyeleri Çevre Ba- kanı İmren Aykut'u yanlannda görmek istiyorlar. Bakan'ra bü- yük olasılıkla "çocukluk andan- nın" da bulunduğu kıyı kuşağı- nın korunabilmesi için REFAH- YOL döneminde hızlandınlan bu projenin durdurulmasını istiyor- lar. Kentteki tarihsel dokuya ve bu- nu oluşturan eski evlere, eski so- kaklara gelince. "MiDiyetçi" be- lediye, bu zengin tarihi durmadan kemiren "apartman istüasma" gösterdiği destek ve teşviğin rant sarhoşluğu içinde SlT alanlannı sanki tümüyle kaderine terk et- miş durumda. Kimi anıtsal ve dinsel binalann dışında özellikle "srvfl mimarhkörnekleri" olan ta- rihi yapılar tam bir "hnar kuşat- ması" altındalar. Bu konuda da görev yine İstemihan Talay'a dü- şüyor ve Tarsus'un kültürel kent dokusunu kurtarmak için SlT alanlannı daraltmak yerine "ge- nişletmeyi" savunacak kadrolan iş başına getirmesi gerekiyor. İki günlük bu kısa ziyaretten sonra Tarsus'tan aynlırken, ÇEK- SAM1ı dostlara bir kez daha "ryi Id sizler varsmız" demıştim. Umanm şimdi Tarsuslu Kültür ve Çevre bakanlan da onlann var- lığınm ne denli önemli olduğunu fark ederler ve bu tarih ve doğa cennetini korumak için şu özle- mini çektiğimız "HABITAT da- yamşmasını" hiç değılse doğduk- lan kentte uygulamış olurlar. ODAK NOKTASI AHMETCEMAL Demokrasi Kültürümüz Açısından 12 Eylül Bilançosu Demokrasi kültürümüz açısından 12 Eylül dar- besinin 17. yıldönümünde çıkanlacak gerçekçi bir bilanço, ancak Türkiye'nin demokrasiden henüz ne kadar uzak olduğunun ve bugünün bütün si- yasilerinin -üstelik bilerek!- kendilerini ne ölçüde acınası bir göstermelik demokrasiye kaptırdıkla- nnın belgesi olabilir. Bunun böyle olduğunu anlamak için derin ve kapsamlı araştırmalara girmeye hiç gerek yoktur. Sıralanacak birkaç olgu, "bütün kurum ve kural- lanyla" işlediği söylenegelen, ama yalnızca bize özgü bir demokrasinin (!) kimliğini çıkartmaya ye- terlidır. Türkiye, on yedi yıldır darbecilerin yaptıklan bir anayasa ile yönetilmektedir. Bu savı çürütmek için hep ileri sürülen gerekçe, bu anayasanın halk oyu- na sunulmuş olduğudur. Gelgelelim hem demokra- sinin özü, hem de anayasa hukuku gereği, anaya- salann kimlerin oyuna sunulduğu kadar, kimler ta- rafından oya sunulduğu da temel önem taşır. Ana- yasalara yasal nitelik kazandıran tek kaynak, onla- nn oylanması değildin anayasalann hazırlanış btçi- mi bağlamındaki kurallara uymamak da anayasa- lan yasal zemınden yoksun kılar. Özetlersek, her önüne gelenin halk oyuna sunduğu taslak, halk oyu- na sunuldu diye anayasa niteliğini kazanamaz! Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bu yana anayasalan hazıhayabilecek ve var olan anayasa- larda değişiklik yapabilecek tek yetkili organ, hal- kın özgür iradesiyle, yani seçimle oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Bu organın dışındaki ki- şi, kurum ya da topluluklarca hazırlanacak taslak- lann halk oylamasıyla hukuken anayasa niteliğini kazanabilmesi, kesinlikle olanaksızdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin bugünkü anayasası, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ve bütün siyasi partileri kapatmış, ülkede bütün siyasi çalışmala- n yasaklamış olan darbeci beş general ve onlann atadıklan bir danışmanlar meclisince hazırlanıp halk oyuna sunulmuş, üstelik aynı anayasanın bir maddesi ile bu generallerden birin cumhurbaşka- nı olması sağlanmıştır. Başka deyişle, Türkiye Cumhuriyeti'nin bugün yürüriükte bulunan anaya- sası, anayasa hukukunun öngördüğü kurallann hiçbirine uymaksızın, o kurallann tümü açık bi- çimde çiğnenerek oluşturulmuş bir metindir. Böyle bir metne "anayasa" niteliğini kazandıra- bilecek tek yol, darbecilerin ardından çalışmaya başlayan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bu met- ni görüşmesi, madde madde onaylanması ve on- dan sonra halk oyuna sunması olabilirdi. Ama bi- lindiği üzere, darbeden bu yana geçen onyedi yıl boyunca böyle bir anayasa, hiçbir iktidan ve siya- siyi rahatsız etmemiştir. Yapılan anayasa değişik- liklerinin ardından "en kapsamlı değişiklik" diye övünülmüş, ama bu anayasada darbecilerden mi- ras kalante^cbir maddenin bile anayasa hukuku açısından anayasayı zedeleyeceği düşünülme- miş, daha doğrusu düşünülmek istenmemiştir. Darbeden bu yana gelen cumhurbaşkanlan, böyle bir anayasaya göre yemin etmekte bir sa- kınca görmemişlerdir. Darbeden bu yana seçilenler, böyle bir anaya- sayı koruma yemini etmekte bir sakınca görme- mişlerdir. Darbeden bu yana Türkiye'nin anayasa hukuk- çulannın tamamına yakın bölümü, böyle bir ana- yasa ile çalışmaktan ve onu öğretmekten rahat- sızlık duymamıştır. Bugüne gelince... Bugünün Türkiyesi'nde 12 Eylül ile ilgili olarak estirilmek istenen genel hava, bir hoşgörü ve unut- turma havasıdır. Ve bu hava, demokrasinin bir hoşgörü ve uzlaşma rejimi olduğu gerçeğiyle ilin- tili olarak estirilmek istenmektedir. Yine bu bağlamda, "Dünde yaşanamaz" denil- mektedir. Demokrasinin hoşgörü ve uzlaşmaya dayandı- ğı da doğrudur, dünde yaşanamayacağı da. Ama bu, ne demokrasinin yıkıcılannın hoş görülmesi gerektiği, ne de dünden ders çıkarmadan yaşa- nabileceği anlamına gelebilir. Bütün bunlann yanlış kullanımı sonucunda Tür- kiye'de asıl unutulan ve unutturulan, gerçek de- njokrasinin ve anayasal yönetim biçiminin ne ol- duğu olmuştur... Meclis ve siyasi parti kapatmış darbe liderieri- nin Çankaya'da ve zengin sofralannda "onur ko- nuğu" diye ağırlandıklan, darbecilerin elinden çık- ma anayasalann "hoşgörüldüğü" ortamlar için demokrasi sözcüğünü kullanmak, ancak gerçek demokrasıyi yadsımakla ve onunla alay etmekle eşanlamlı olabilir. Sayın Cumhurbaşkanı, birkaç gün önce 12 Ey- lül ile ilgili olarak kendisine yöneltilen sorulara: "Vatan sağ olsun, millet sağ olsun..." diye karşı- lık verdi. Demokrasi kültürü adına biz de ekleyelim: Demokrasinin de başı sağ olsun! Piyanist Özgür Aydın'm başarısı • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Türk piyanist Özgür Ayduı, ARD Uluslararası Müzik Yanşması'nda ikincilik ödülünü kazandı. Piyano dalında birincilik ödülünün verilmediği yanşmada "en iyi konçerto yorumu" ödülü de genç p_iyaniste verildi. , Uçüncülük ödülü ise bir Koreli ve Japon tarafindan paylaşıldı. Yanşma oıganizasyonu, çeşitli konserler vermesini sağlayacağı genç piyanist için bir de konser turnesi düzenleyecek. Ozgür Aydm'ın babası Prof. Dr. Zekeriya Aydın, "Genç sanatçılan desteklemeyen Türkiye, onlann kendi başlanna yurtdışında yarattiklan başanlarla yıne de gururlansın istenz" dedı. Her yıl Münih'te düzenlenen ARD Uluslararası Müzik Yanşmasrnın 46'ncısı, piyano, viyola, trompet ve oda müziği dallannda yapıldı. Yanşmada piyano dalında ikincilik ödülü verilen Özgür Aydın, piyano, viyola ve trompet yanşmalannın finallerinde en iyi konçerto yorumu için konan ödüle de değer göriildü. Yanşmanm kapanış konseri, Münih'te Herkules Saal'da yapıldı. Ödül kazananlann konçertolannı çaldıklan kapanış konserinde genç piyanist, Brahms'm 1. Piyano Konçertosu'nu yorumladı. ARD radyosundan canlı yayımlanacak olan konser daha sonra ARD 1. TV kanalında da gösterilecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle