Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 3MART1996PA2AR
OLAYLAR VE GORUŞLER
1923 Devrimi'nin 'Devrim Yasalan'
MERIÇ VELIDEDEOGLU
7
2 yıl önce bugün, TBMM,kabul
ettiği ûç yasa ıle. 29 Ekim
1923'te ilan edilen Cumhuri-
yet'ın laik nıtelığım apaçık bir
biçimde ortaya koyuyordu.Bi-
lındiğı gibı bu üç yasa: "Şertye
ve Evkaf\ekâktinin Kaldınlması". "Öğre-
timin Birleştirilmcsi" ve "HalifeUğin Kal-
dınlmasr adları ıle tanınır:
3 Mart 1924'ün bu üçlü yasası ve bun-
dan sonra çıkanlan, örneğin. "Türk Mede-
ni Kanunu", "Türk Harflerinin Kabulü"
gibi bır dizi yasa, 1923 Devrimi'nin laik,
çağdaş yapısının temel taşlannı oluşturan
DevTİm Yasalan'dır. (*)
Bu yazıda, 72 yıl öncesinın 3 martgün-
kü üçlü Devrim Yasası'nın sonuncusundan.
daha doğrusu. bu yasa ile tarihe bırakılan
Halifeiik Kurumu'ndan söz etmek istiyo-
ruz. Çünkü, son yıllarda gerek ıçerde ge-
rek dışarda halifeiik konusu türlü yollardan
kamuoyugündeminegetiriliroldu. Halife-
liğin yapısının, doğasının dışına çıkılarak
yapılan zorlamalarla yenıden diriltilmek is-
tenmesinın, Atatiirk'ün deyımiyle "gü-
lünç"lüğünü bir kez daha anımsamanın,
anımsatmanın gereğine inanıyoruz.
Devrinin yasalannın en önemlilerinı çı-
karmış olan Ikinci Medis'ın 72 yıl önceki
bu karannın anlammı tüm boyutlanyla kav-
rayabilmek için Islam dininin başlangıç yıl-
larına dönmelıyız. 609/622"ye dek süren
Mekke Dönemi'nde. Islamın daha çok tin-
sel boyutta. yanı "inanç"alanında oluşup
geliştığı, 622/632 tarihlen arasindaki Medi-
ne Dönemi'nde ıse Islam dınıne "dünyasaT
bir yan eklendıği biiinir.
Demek ki ılkin dınsel bır önderolan pey-
gamber, daha sonralan bırbaşkan kimliğıy-
le, tslam toplumunun hem dinsel hem dün-
yasal ışlerın: yönetmeyı üstlenir. Işte bu ikı
ayn görevden birının ötekine üstünlüğü-
nün. o dönemde düşünülmedığı, söz konu-
su edilmediği belirtilir. Çünkü, peygam-
benn Tann'nın sözcüsü olarak görevlendı-
rilmesi ya da toplumun dinsel yaşamının
önderi olması, O'na "insanüsfü" bir variık
olma özellığı kazandırmıyordu. Peygam-
ber de olsa ınsanın kutsallastınlması gibı
bir inanışa Islamiyette yer yoktu. Bu ba-
kımdan peygamberin dinsel görevinı öne
çıkararak dünyasal görevıne bir üstünlük
sağladığı ne tslamın ilk günlerinde ne de
sonrakı günlennde görülmüşrür.
Yine bu iki görevden birının bır güç, bır
otorite durumuna gelerek öbüründen aynl-
ması, kendi başma buyruk olması peygam-
beri izleyen "Dört Halife" dönemmde de
görülmez. Çünkü "pevgamber ardıh" de-
nıek olan "halife"ye, bu ardıllığın hangi
anlamıyla, yani dünyasal mı yoksa dinsel
anlamı ile mı geçtiğı konusunda ilk Müs-
lümanlann bir ayrım gözetmediği ileri sü-
rülür.
Dört Halife Dönemi'nde başlayan siya-
sal bır gücün oluşması ve örgütlenmesı,
Emevi Devleti'nin kuruluşu ile tam biçımı-
nı alır. Emev ı döneminde artık bu gücün üs-
tünlüğüapaçıktır. Dinlebaşıpekhoşolma-
yan Emevılenn kurduklan devlet tam an-
lamıyla dünyasaldır. Gerek Islam gerekse
Batı kaynaklannın belirttıği gibı, Emevi
devleti ile saltanat, hilafetin önünegeçmış-
tir.
Emevılen izleyen Islam devleti, bılındi-
ğı gibi, Abbasi Devleri'dır Abbasi sultanla-
n "halife" sanını kullanmaya özen göster-
mışlerdir. Ne var kı halifeiik, Abbasi sul-
tanlanna en üstün dın otoritesi sanını \er-
mıyordu. Halife. Hınstiyanlığın en yüksek
dinsel orununda (makamında) oturan "pa-
pa" gibı insanüstü bır kutsallık taşıyamaz.
bır ayın yönetmez. dinsel bir dogma orta-
ya koyamazdı. Nitekım, en ünlü Abbasi ha-
lıfelenndenolanHanınReşit'i.BağdatKa-
dısı mahkemeyeçağınp yargılamış ve ken-
disini haksız bulmuştu.
Demek ki Abbasi hükümdarlarının taşı-
dıklan "halife" sanından da dinsel kaynak-
lı birotonte olarak söz edilemezdi. Başka
bir anlatımla. sıyasal erkten, yanı "devlet
başkaalığTndan anndırılmış bir "halife"
sanının bir variık gösteremeyeceğı ortaday-
dı.
Dolayısıylahalıfenm, tüm Müslümanla-
rın başı olamayacağı daha o yüzyıllarda
apaçık bıçımde belırmıştı. Bunun somut
kanıtı. dönemm tslam dünyasında üç ayrı
halifenın aynı zamanda hüküm sürmesiy-
di. Bağdat'ta Abbasi, Endülüs'te Emevi.
Mısır'da Fatımı halıfelennin aynı anda var-
lıklannı sürdürebilmelerı, sıyasal (yanı
dünyasal) gücü temsil etmelenyle müm-
kün olmuştu. "Halife" sanını işte bu güç-
lenne "haklılık"kazandırmak içın kullan-
dıkları belirtilir: çünkü bunlann hepsı bı-
rer "devlet başkanı"dır. Nitekim, 14.
yüzıyılın ünlü Islam bilginlerınden tbni
Haidun da, Hilafet'ın dinsel değil siyasal
bır kurum, halifenın de devlet başkanı ol-
duğunuönesürer. Osmanlı Devleti'ndede.
YavuzSultan Selim'den sonra padışahlann
taşıdığı "halife" sanının anlamı ve ıçenğı
de böyledır. Dahası, kımı Osmanlı padi-
şahlan bu sanı, "peygamber ardılı" olarak
değil de, "Tann'nın yeryfizünde göjgesj"
olarak kullanırlarken bile amaçlarının kut-
sallık kazanmak değil, sahip olduklan dün-
yasal gücü arttırmak, ona sahip olmanın
haklılığına destek sağlamak olduğu apa-
çıktır. Ne var kı bu durum, ımparatorluğun
çöküş, dönemıne gırmesıyle değişır. 18.
yüzyılın sonlarına doğru devietın bütün ku-
rumlannda olduğu gibı, "Hilafet kunı-
mu"nda da yozlaşma, yanı çağm gıdışıne
ters yönde bır yapılanma kendini gösterir.
Bu yeni anlayışa göre halifenın tüm dünya
Müslümanlan üzerınde geçerlı olabılecek
bir "ruhani yetki"ye sahip olduğu kabul
edılir.
Halifeye yüklenen bu yapay yetkının so-
mut olarak ılkkezkullanılışı, I774tarıhin-
de Ruslarla yapılan "KüçükKaynarcaAnt-
Iaşması" ile bunu izleyen ve sonunda Kı-
rım'ın Rusya'ya bağlanmasını sağlayan
antlaşmalarda görülür. Gerçekten bu ant-
laşmalarda "Kutsal Rus Çan"nın, Orto-
doks dın koruyuculuğu yetkısıne karşılık,
"Kutsal Osmanlı Sultanlan"mn da Kınm
Müslümanlan üzennde ruhani bırönderlı-
ğı.etkısiolacağınayervenlmıştır. Halifeye
dolayısıyla hılafete böyle bır ıçenk yükle-
menın Osmanlı Dev letı'nın gücünüarttıra-
cağı, parçalanmasını önleyeceğı düşünül-
müşse de bu görüşün ne kertede temelsız
olduğu ılende apaçık bır biçimde ortaya çı-
kacaktır.
Öte yandan bu durumu değerlendiren
Batılı ülkeler hemen harekete geçip, bu
"Evrensel Ruhani Yetki"ye dayanarak ha-
lifeyıkendıçıkarları doğrultusunda kullan-
ma ginşımine gırerler. Ingıltere, Hindıs-
tan'ı sömürgeleştınrken Hınt Müslümanla-
nnın olası bir karşı koymalannı engelleye-
cek belgeyı "İslam Halifesi" sıfatıyla Ab-
dülmecit'ten almakta gecıkmeyecek; Ame-
nka, Ispanya ıle savaşırken Filipin Müslü-
manlannın kendı tarafını tutmalan ıçin. yi-
ne "Islam llalifesi" sanıyla Andülhamiften
aldığı fermandan yararlanacaktır Hele
1876 Anayasası'na "İslam âlcminin başı.
bütün dünya Müslümanlannın koruyucu-
su olan bir halife" sanının yerleştınlmesi,
bu yararlanmalann sayısını arttırır, içerigı-
ni genişletir. Buna karşı. Bınncı Dünya Sa-
vaşı'nakatılan Osmanlı Devleti'ni gereken
cephelerde desteklemelerı ıçın, halifenın
yaptığı çağnyı (cihad) dünya Müslümanla-
rı.Hınstiyanlannyanındayeralarakyanıt-
larlar. Örneğin, FilıstınÇephesı'nde Arap-
lar, Islam Halifesf nin yardım çağnsını In-
gilizlerle birleşip halifenin ordusuna karşı
savaşarak yerine getirirler. Halifenin asker-
lerine bu Müslümanlann yaptığı -Ingilizle-
nn bıle dayanamadığı- insanlık dışı davra-
nışlar tüm belgeleriyle tarihe geçmiştir.
Bu durum, e\ rensel bir halife ve sözümo-
na evrensel bır ruhani yetkının ne kertede
yapay ve zorlama olduğunun ete kemığe
bürünmüş bır göstergesıdir. Bütün bu tanh-
sel oluşumu ve Hilafetin yapısını çok ıyı bı-
lıp değerlendiren Atatürk, 1924'te "Müslü-
man halkı bir halife korkuluğu ile uğraşbr-
ma>i ve kandırmayı sürdürenler. yalnız ve
ancak Müslümanlann ve özellikle Türki-
ye'nin düşmanlandır" dıyerek, gerçeğı
açıkça saptamıştı.
Günümüzün Hilafet tasarımı ıçın, tüm
Müslümanlan bır"ümmet"toplumunadö-
nüştürme çabasının karşısına dıkılen en-
gellerdenbiri. laikulustoplumudur. Buba-
kımdan laik Türkiye Cumhunyetı'nın baş
saldın ereği (hedefı) olması kolayca anla-
şılır. Böyle bır Hilafet oyununa katılmak,
Atatürk'ün dedıgı gibı "kapılmak" bılısiz-
liğin dışında elbette hainliktir...
(*) Devrim Yasalan 'nın uygulama yö-
nünden süreklilik gerektirenleri "Inkılap
Yasalan " adı allında, 1961 ve 1982 ana-
yasalannda ver almıştır.
Demokrasi ve Sivil Toplum
M. TEVFİK KIZGINKAYA Atatürkç
2
500 yıl önce (MÖ 5. yy) Heredot tarihi-
nin 3. cildinde demokrasi "Halkın yöne-
timi, yasalarönündeeşitlik, bütün sorun-
lann açık tartışmaya sunulması, yönetici-
lerin niakamlanndan hareketfe sonımlu
tutulmalan" diye tanımlanıyor.
Sözcük anlamı "halkiktidan" olan demokrasi, ta-
rih boyunca toplumlann sosyal, ekonomik, kültü-
rül vb. yapılan ile dünyadaki teknolojik ve siyasal
değişim ve geiişmelen karşısında değişik biçimler
kazanmıştır. Temsili (otoriter, hukuki, çoğulcu) ve
doğrudan (güçlü, birlikçi) demokrasi biçimleri,
uluslann ve toplumlann yapılanndaki siyasal tarz,
değer, kurumsal eğitim, yurttaşlık hali, yönetim ha-
li ve bağımsız temelin o dönemde gösterdiğı özel-
liklenn bir bileşkesı olarak biçimlenmiştir. (B. Bar-
ber: Güçlü Demokrasi s. 184)
Hangi biçimde olursa olsun insanı temel değer
olarak alan demokrasi için yapılan tanımlatnalarda,
yaşanılan dönemin ve toplumun sorunlannı çöze-
bilme doğrultusunda değişik özellikler öne çıkanl-
mıştır. Perikks, soyluluğa karşı yetenekli insanı, ka-
tılırru ve tartıs.mayı, Sokrates de yönetimlerde bil-
gili ve erdcmli insanın var olmasını savunmuştur.
Aristo ise eşıtlikçi düşünce temelınde çoğunluğun
azınlıklardan daha iyı sonuçlara ulaşacağını vurgu-
lamıştır. 22 yy sonra Thedore RooseveJt de "Sade
insanlann çoğunluğu kendilerini yönetirken. daha
küçiik herhangi bir grubun onlan vönetirken vap-
tığından sürekli daha az hata yapacaklardır" söy le-
mi ile aynı sonuca ulaşmıştır. 18 yy'da Montesqu-
ieu, demokrasinin yaşayabilmesı ıçın yasama. yü-
riitme ve yargı'nın toplumsal güçlere paylaştırma-
sı gerekliliğini öne sürmüştür. Jean-Jacques Rous-
seau ise özgürlüklerin güvencede olabilmesi için
her alanda eşitl iği savunarak. u
l!lusun vekilleri onun
temsilcileri değil, olsa olsa memurlan olabilir" savı
ile ulusal egemenlik kavramının devredilemez bir
hak olduğunu ve halkın denetleme yetkisine sahip
ü Düşünce Derneği Genel Başkan Yardımcısı
olması gerekliliğini vurgulamıştır. AlexisdeTocqu-
eviDe de özgürlüklerin korunabilmesi için, yerin-
den yönetimin ve kitle örgütlerinin var olması şar-
tını ortaya koymuştur. Sonuçta, demokraside "ka-
tılımcıhğın" temel koşul olduğunu görüyoruz.
Dünyada bu süreç yaşanırken, bizler 76 yıl önce
TBMM'ninaçılması sonucu demokrasi iletanıştık.
Üstelik, bugün demokrasinin ve insan haklarının
savunuculuğunu kendi ülkelen dışında da üstlenen
Almanya, Ispanya, ttalya, Avusturya-Macaristan gi-
bi Avrupa ülkelerinın tek liderli, faşist yönetimler-
le yönetildiği yıllarda, M. K. Atatürk gibi bir lide-
re sahip olmanın şansı sonucu demokrasi ile tanış-
tık. Bu noktada M. K. Atatürk'ün demokrasiyi Me-
deniBilgilerkıtabındanasıl tanımladığınabakalım:
"Demokrasi (halkçılık): Demokrasi temeline da-
yanan hükümetlerde egemenlilv, halka. halkın ço-
ğunluğuna aittir. Demokrasi ilkesi egemenliğin ulus-
ta olduğunu, başka bir yerde olamayacağını gerekli
kılar. Bu yolla demokrasi ilkesi, siyasal gücün, ege-
menligin kavnagına ve meşruluğuna dayanmakta-
dır."
"Demokrasi ilkesi,egemenligi kullanan aracı kim
olursa olsun. temel olarak ulusun ejjenıenligine sa-
hip olmasını ve sahip kalmasını gerektirir.
- Demokrasi temelde siyasi niteliktedir... Onun
amacı ulusun, yönetenler üzerindeki denetimiyle,si-
yasal ö/güriüğü sağlamaktır.
- DemokrasL düşünceve dayanır; bir kafa sorunu-
dur. Yönetim ilkesi de adalete bağlılığı ve erdem, ah-
lak sahibi olmayı gerektirir.
- Demokrasi temelde birevcidir; bu nitelik. vurt-
taşın, egemenliğe insan sıfatıyla katüması şeklinde
kendini gösterir.
- Demokrasi eşitlikçidir.. Bütün bireyler aynı si-
yasal haklara sahip olmalıdır. Bu niteliiderden, ge-
nel ve eşit oy ilkesi çıkar." (Atatürkçü Düşünce Sis-
teminde demokrasi okunun olmadığını söyleyen 2.
cumhuriyetçi ve yeni solculann dikkatine sunanm.)
Cumhuriyetimizin temel ilkelerini ve devrimlen
irdelediğimizde de demokrasinin kurum ve kural-
lannın oluşacağı ve yaşayacağı değişimlerle karşı-
laşıyoruz. M. K. Atatürk'ün ulus yaratma yolunda
önce kul durumundaki insanı temel aldığını ve yurt-
taş olabilmesi için de eğitime ve kültüre öncelik
verdiğini görmekteyiz. Köy Enstitüleri. halkevleri,
halk odalan. Tarih Kurumu vc Dil Kurumu gibı
cumhunyet kurumlan. çağdaş, demokratik cumhu-
riyet hedefinin temel taşlan idi. Ama ne acıdır ki,
bukurumlanmıztekertekerkapatıldı. Özellikle eğı-
tim alanında oynanan oyunlarla bugün geldığımiz
nokta ortadadır 50 yıldır adım adım geriye götürü-
lerek ulaşılan eğitimsiz ve örgütsüz toplum yapımı-
zın dini ve ulusal duygulannın sömürülmesine da-
yalı siyaset anlayışı (24 Aralık 1995 seçim sonuç-
lan bu siyaset anlayışının kimin işinc yaradığını da
ortaya koymuştur) ile dört veya beş yılda bir defa
oy kullanmakla da demokrasiyi yaşıyoruz sanıyo-
ruz.
Ve biz yönetilenler, yurttaş olma sorumluluk ve
bilinci ile demokrasinin temel koşulu olan katılım-
cılığı, örgütlü katılımcılığı yerine getırmediğimiz
sürece daha da olumsuz koşullarda yaşamayı kabul
ctmişolacağız." Demokrasiyi parti rekabeti,çoğun-
luk yönt'timi ve hukuk devleti ilesmırlı görcnlerin ba-
şuıı kunıa gömmüş hallerini reddedivorum"dıyen
İohn Keane'e katılmamak olası değil. Ve devam
ediyor: "Demokrasiyi savunmak, tamamlanmamış
ve fazlasıyla korunmasız bir durumda bulunan ve
çeşit çeşit eski ve yeni anti-demokratik eğilimlerin ci-
rit attığı bir dünyanın tehdidi altında olan modern
demokratikleşme sürecinin siirdürülmesi ihtiyacını
kabul etmek demektir." John Keane'nin yukandakı
sözünü demokratik-laik cumhuriyetimiz için aynen
kullanabiliriz.
Bilmemiz gereken gerçek, bugünkü devlet yapı-
mızın ve yönetim anlayışının cumhuriyetimizin ku-
ruluş felsefesi olan Atatürkçü Düşünce^istemi ile
ilgisinin kalmadığıdır. Biz yönetilenlere düşen gö-
rev, durdurulan aydınlanma devrimimize sahip çı-
karak. sürecin yeniden işlemesini sağlamaktır.
Bu doğrultuda, önce doğru vekiller seçen ve de-
netleyen, kamusal doğrular ve iyıler doğrultusunda
ikaz eden sivil toplum örgütlerinin gelişmeleri ve
demokratik ışlevlerini yerine getirmeleri zorunlu-
dur.
Ülkemizde sivil toplum örgütlenmelen, demok-
ratık-laik cumhuriyetımızi bizler adına savunduk-
ları için öldürülen Muammer Aksoy ve L'ğurMum-
cu'nun ardından başlayan ve 27 Mart 1994 yerel se-
çim sonuçlan ile de hızlanan bir oluşum süreci ya-
şamaktadır.
Demokrasinin sigortası olan sivil toplum örgüt-
lerinin sağlıklı gelişebılmelerı isekuruluşneden ve
amaçlan doğrultusunda bilinçli üyelere sahip ola-
rak, ilgı alanlan doğrultusunda baskı grubu haline
gelmelen ile olanaklıdır. A. T. Kışlalı'nın tanımı ile
"Baskı gnıplan (siyasi partilerin tersine) iktidan
doğrudan ele ge^irmek amacını taşımazlar. Siyasal
iktidan dısandan etkileyerek, kendi çıkarian ya da
göriişleri doğrultusunda karariar almmasını ve uy-
gulamalar yapılmasını sağlamav^a çalışırlar." Ülke-
mizde geçmışi bu kadar yeni olan sivil toplum ör-
gütlerinin öncesinde. toplum için bir şeyler yapmak
isteyenler siyasal partilere üye olurlardı.
Bu alışkanlik, bugün sivil toplum örgütlerine ta-
şınabilır bir sorun olarak görüîmektedir. Siyasetin
denetçisi olmasının yanı sıra siyasete hazırlık oku-
lu daolabilecek bu yapılarda siyaset çarkı, sivil top-
lum yapısından siyasete doğru çalışırsa demokrasi
yolunda doğru kazanımlar elde edilecektir. Çark
tersine çalışırsa, demokrasinin sigortası sivil toplum
yapısı siyasal yelpazedeki parti sayısı kadar parça-
lara bölünecektir.
Böyle bir sonucu yaratmak ıse demokrasiye ve
cumhuriyete ihanet etmek demektir. Bilelim ki si-
yasal toplum ile sivil toplum aynmını doğru yaptı-
ğımız ve ilişkilerini sağlıklı bir yapıya kavuştur-
duğumuz zaman, demokrasi tüm kurum ve kural-
lan ile yaşayacaktır ve bir daha askıya ya da dola-
ba kaldınlamavacaktır.
PENCERE
Rantiyeci!..
Erbakan Hoca, son günlerde, herağzını açtığın-
da saçıp savuruyor:
- Rantiyeciler!..
Ne demek rantiyeci?..
"Rantiye" Frenkçe bir sözcük, çalışmadan para
kazanan kişiyi vurguluyor.
Ya rantiyeci?..
Uydurma bir laf!..
Ancak unutulmasın ki bütün laflar uydurmadır,
sözcüklerın tümünü insan türetti.
Türetilen laf tutuyor mu?..
Senonabak!..
Hoca birkaç kez daha televizyonda "rantiyeci"y\
yinelerselaf tutacak...
•
Türkiye'de havadan para kazanma zenaatı gün
geçtikçe gelişiyor; rantiyecilik, tefecilik, dızdızcılık,
köşe dönmecilik, faizcilik, soygunculuk, dolandırı-
cılık, üçkâğıtçıhk, vurgunculuk en gözde meslekler-
den sayılmaya başlandı.
Emekçilik?..
Haydi canım sen de!..
Erbakan Hoca'nın "rantiyecilik"sözcüğünü han-
gi amaçla kullandığını tam bilemiyorum; ama, kimi
zaman laf tutuyor; (sözgelımi "maganda" nasıl tut-
tu?..) "Rantiyeci" de tutacak gibi görünüyor.
Sözcüklerın tümü uydurmadır, gereksınmeye gö-
re türetilir, ağızdan ağıza yayılır; alınterinin horlan-
dığı, aşağılandığı, emekçinin adamdan sayılmadı-
ğı bir döneme girdik; tefeciliğın, dızdızcılığın, faiz-
cıliğin, üçkâğıtçılığın saltanatını yaşıyoruz...
Toplumda yeni tipler türedi:
Maganda...
Zonta... •
Rantiyeci...
Topluma yapılan yatırım, bir toprağa tohum at-
maya benzer; ne ekersen, onu biçersin!.. Köyden
kente göçle kondulaşmanın cangıllaşması, ürünle-
rini maganda ve zontayla verdi; çalışmadan para
kazanmanın göklere çıkarılması rantiyeciyi ortaya
çıkardı; ülkenin en büyük partisinin liderı de bu
olumsuz gelişmeyle türeyen tipi yeriyor...
Fena mı ediyor?..
Yok canım...
Rantiyeci, çalışmadan haram parayla küpünü
dolduran kişı demek...
Ülke öyle bır noktaya geldi kı, devlet hizmetleri-
ni görmek isteyen hükümetler, piyasadan faızle pa-
ra topluyorlar; ancak siyasal iktıdarlar, varlıklıdan
vergi alacaklarına yüksek faizle borç almaya baş-
ladıkları zaman, devletin çivısı çıkar; toplum düze-
nı çürüyüp kokuşma sürecine girer; "paradan pa-
ra kazanmak" meslegının çekimine baglanan insan-
lar çoğalır; alınteri horlanır...
"Rantiyeci" lafı düzenın bu aşamasında ortaya çı-
kıyor, toplumsal çürümeyı vurguluyor.
•
Ensesi kalın kesimden vergi alamayan ve de aşı-
rı kazançlara vergi salamayan siyasal iktidarların
tefeci faizine katlanarak piyasadan borç toplamaya
çalışması, tepetaklak gidişatın göstergesidır.
Enflasyon bu gidişatın üstüne tüy dikıyor.
Çünkü piyasadan borç, enflasyon oranı üstünde
faız oranıyla toplanır; parasal gel git, emme basma
tulumba gibı toplumsal dengesızliği hızlandırır.
Paradan para kazanmak zenaatınin devlet eliyle
körüklendiği toplumun vay haline!..
Erbakan "Ey rantiyeciler" diye haramzadelere s-
eslenmekte haksız mı?..
Siz Neredesiniz? \\\erey
Hay
>TAMEK MEAFİuBAT FAZABLAMA VE
NC A Ş . PEPSI COLA INTERNATiONAL
JTANITIM LTO FRUKO-TAMEK MEYVA
SULAHI SAN A Ş PEPS' COLA SERVIS VE
DAĞIT1M A Ş AİANSTEK A Ş ve RPG A Ş
•ar ' sc^ ;»*-*- ta-ı-.' 5 Maj s '996 i -
taShlüer20Şubal1996laı*iı&»ah
1996 iarif* HiJnyel ve 20 Nısan 1996
""• »t gazeteienn* dan ı '" ' -
Turkıye ıngıltere de! PeKisız nereoesınız
Televizyonunuzun başında mı. yoksa maçlarda mı?
Evet. yanlış okumadınız! Avrupa Futbol Şampiyonası
Finalleri'ni İngiltere'de izleyebilirsiniz! Pepsi, Şubat
^ ^ ve Mart çekilişlerinde kazanacak 44 kişiyi
) ^ Türkiye'nin Final Grubu maçlarını, Nisan
çekilişinde kazanacak 22 kişiyi ise Çeyrek
ve Yan Final maçlarından birini ve Final
maçını seyretmeye götürüyor. Yani
hem Finalleri izleyecek, hem de bir
" haftalık biringiltere tatili yapacaksınız. Ayrıca
600 futbol forması ve 60^Qft^iUiMsJ to
Pu
PEPSI
azanabilirsiniz! Üstelik cam şışeıerın meta
kapaklarının altında da milyonlarca şişe bedava
içecek sizi bekliyor. Katılmak için ürünlerimizden
herhangi birini içmeniz yeterli. Pepsi, Diet PepsK"
Pepsi Max, 7Up, Fruko ve Yedigün şişelerinden
herhangi 6 kapak ya da Pepsi bardaklarından kesilmiş
3 top gönderin, çekilişlere katılın. Şubat*ia
kazanamazsanız Mart'ta bir şansınız daha olacak,
Mart'ta da kazanamazsanız Nisan'da bir şans daha!.
Çok gönderin, şansınızı artırın. Haydi bayraklatjiva.ll
hazırlayın. Haziran'da Pepsi'yle İngiltere'yegıdiyoıuz.
Son katılma tarihi: 30 Mart 1996