04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3MART1996PA2AR OLAYLAR VE GORUŞLER 1923 Devrimi'nin 'Devrim Yasalan' MERIÇ VELIDEDEOGLU 7 2 yıl önce bugün, TBMM,kabul ettiği ûç yasa ıle. 29 Ekim 1923'te ilan edilen Cumhuri- yet'ın laik nıtelığım apaçık bir biçimde ortaya koyuyordu.Bi- lındiğı gibı bu üç yasa: "Şertye ve Evkaf\ekâktinin Kaldınlması". "Öğre- timin Birleştirilmcsi" ve "HalifeUğin Kal- dınlmasr adları ıle tanınır: 3 Mart 1924'ün bu üçlü yasası ve bun- dan sonra çıkanlan, örneğin. "Türk Mede- ni Kanunu", "Türk Harflerinin Kabulü" gibi bır dizi yasa, 1923 Devrimi'nin laik, çağdaş yapısının temel taşlannı oluşturan DevTİm Yasalan'dır. (*) Bu yazıda, 72 yıl öncesinın 3 martgün- kü üçlü Devrim Yasası'nın sonuncusundan. daha doğrusu. bu yasa ile tarihe bırakılan Halifeiik Kurumu'ndan söz etmek istiyo- ruz. Çünkü, son yıllarda gerek ıçerde ge- rek dışarda halifeiik konusu türlü yollardan kamuoyugündeminegetiriliroldu. Halife- liğin yapısının, doğasının dışına çıkılarak yapılan zorlamalarla yenıden diriltilmek is- tenmesinın, Atatiirk'ün deyımiyle "gü- lünç"lüğünü bir kez daha anımsamanın, anımsatmanın gereğine inanıyoruz. Devrinin yasalannın en önemlilerinı çı- karmış olan Ikinci Medis'ın 72 yıl önceki bu karannın anlammı tüm boyutlanyla kav- rayabilmek için Islam dininin başlangıç yıl- larına dönmelıyız. 609/622"ye dek süren Mekke Dönemi'nde. Islamın daha çok tin- sel boyutta. yanı "inanç"alanında oluşup geliştığı, 622/632 tarihlen arasindaki Medi- ne Dönemi'nde ıse Islam dınıne "dünyasaT bir yan eklendıği biiinir. Demek ki ılkin dınsel bır önderolan pey- gamber, daha sonralan bırbaşkan kimliğıy- le, tslam toplumunun hem dinsel hem dün- yasal ışlerın: yönetmeyı üstlenir. Işte bu ikı ayn görevden birının ötekine üstünlüğü- nün. o dönemde düşünülmedığı, söz konu- su edilmediği belirtilir. Çünkü, peygam- benn Tann'nın sözcüsü olarak görevlendı- rilmesi ya da toplumun dinsel yaşamının önderi olması, O'na "insanüsfü" bir variık olma özellığı kazandırmıyordu. Peygam- ber de olsa ınsanın kutsallastınlması gibı bir inanışa Islamiyette yer yoktu. Bu ba- kımdan peygamberin dinsel görevinı öne çıkararak dünyasal görevıne bir üstünlük sağladığı ne tslamın ilk günlerinde ne de sonrakı günlennde görülmüşrür. Yine bu iki görevden birının bır güç, bır otorite durumuna gelerek öbüründen aynl- ması, kendi başma buyruk olması peygam- beri izleyen "Dört Halife" dönemmde de görülmez. Çünkü "pevgamber ardıh" de- nıek olan "halife"ye, bu ardıllığın hangi anlamıyla, yani dünyasal mı yoksa dinsel anlamı ile mı geçtiğı konusunda ilk Müs- lümanlann bir ayrım gözetmediği ileri sü- rülür. Dört Halife Dönemi'nde başlayan siya- sal bır gücün oluşması ve örgütlenmesı, Emevi Devleti'nin kuruluşu ile tam biçımı- nı alır. Emev ı döneminde artık bu gücün üs- tünlüğüapaçıktır. Dinlebaşıpekhoşolma- yan Emevılenn kurduklan devlet tam an- lamıyla dünyasaldır. Gerek Islam gerekse Batı kaynaklannın belirttıği gibı, Emevi devleti ile saltanat, hilafetin önünegeçmış- tir. Emevılen izleyen Islam devleti, bılındi- ğı gibi, Abbasi Devleri'dır Abbasi sultanla- n "halife" sanını kullanmaya özen göster- mışlerdir. Ne var kı halifeiik, Abbasi sul- tanlanna en üstün dın otoritesi sanını \er- mıyordu. Halife. Hınstiyanlığın en yüksek dinsel orununda (makamında) oturan "pa- pa" gibı insanüstü bır kutsallık taşıyamaz. bır ayın yönetmez. dinsel bir dogma orta- ya koyamazdı. Nitekım, en ünlü Abbasi ha- lıfelenndenolanHanınReşit'i.BağdatKa- dısı mahkemeyeçağınp yargılamış ve ken- disini haksız bulmuştu. Demek ki Abbasi hükümdarlarının taşı- dıklan "halife" sanından da dinsel kaynak- lı birotonte olarak söz edilemezdi. Başka bir anlatımla. sıyasal erkten, yanı "devlet başkaalığTndan anndırılmış bir "halife" sanının bir variık gösteremeyeceğı ortaday- dı. Dolayısıylahalıfenm, tüm Müslümanla- rın başı olamayacağı daha o yüzyıllarda apaçık bıçımde belırmıştı. Bunun somut kanıtı. dönemm tslam dünyasında üç ayrı halifenın aynı zamanda hüküm sürmesiy- di. Bağdat'ta Abbasi, Endülüs'te Emevi. Mısır'da Fatımı halıfelennin aynı anda var- lıklannı sürdürebilmelerı, sıyasal (yanı dünyasal) gücü temsil etmelenyle müm- kün olmuştu. "Halife" sanını işte bu güç- lenne "haklılık"kazandırmak içın kullan- dıkları belirtilir: çünkü bunlann hepsı bı- rer "devlet başkanı"dır. Nitekim, 14. yüzıyılın ünlü Islam bilginlerınden tbni Haidun da, Hilafet'ın dinsel değil siyasal bır kurum, halifenın de devlet başkanı ol- duğunuönesürer. Osmanlı Devleti'ndede. YavuzSultan Selim'den sonra padışahlann taşıdığı "halife" sanının anlamı ve ıçenğı de böyledır. Dahası, kımı Osmanlı padi- şahlan bu sanı, "peygamber ardılı" olarak değil de, "Tann'nın yeryfizünde göjgesj" olarak kullanırlarken bile amaçlarının kut- sallık kazanmak değil, sahip olduklan dün- yasal gücü arttırmak, ona sahip olmanın haklılığına destek sağlamak olduğu apa- çıktır. Ne var kı bu durum, ımparatorluğun çöküş, dönemıne gırmesıyle değişır. 18. yüzyılın sonlarına doğru devietın bütün ku- rumlannda olduğu gibı, "Hilafet kunı- mu"nda da yozlaşma, yanı çağm gıdışıne ters yönde bır yapılanma kendini gösterir. Bu yeni anlayışa göre halifenın tüm dünya Müslümanlan üzerınde geçerlı olabılecek bir "ruhani yetki"ye sahip olduğu kabul edılir. Halifeye yüklenen bu yapay yetkının so- mut olarak ılkkezkullanılışı, I774tarıhin- de Ruslarla yapılan "KüçükKaynarcaAnt- Iaşması" ile bunu izleyen ve sonunda Kı- rım'ın Rusya'ya bağlanmasını sağlayan antlaşmalarda görülür. Gerçekten bu ant- laşmalarda "Kutsal Rus Çan"nın, Orto- doks dın koruyuculuğu yetkısıne karşılık, "Kutsal Osmanlı Sultanlan"mn da Kınm Müslümanlan üzennde ruhani bırönderlı- ğı.etkısiolacağınayervenlmıştır. Halifeye dolayısıyla hılafete böyle bır ıçenk yükle- menın Osmanlı Dev letı'nın gücünüarttıra- cağı, parçalanmasını önleyeceğı düşünül- müşse de bu görüşün ne kertede temelsız olduğu ılende apaçık bır biçimde ortaya çı- kacaktır. Öte yandan bu durumu değerlendiren Batılı ülkeler hemen harekete geçip, bu "Evrensel Ruhani Yetki"ye dayanarak ha- lifeyıkendıçıkarları doğrultusunda kullan- ma ginşımine gırerler. Ingıltere, Hindıs- tan'ı sömürgeleştınrken Hınt Müslümanla- nnın olası bir karşı koymalannı engelleye- cek belgeyı "İslam Halifesi" sıfatıyla Ab- dülmecit'ten almakta gecıkmeyecek; Ame- nka, Ispanya ıle savaşırken Filipin Müslü- manlannın kendı tarafını tutmalan ıçin. yi- ne "Islam llalifesi" sanıyla Andülhamiften aldığı fermandan yararlanacaktır Hele 1876 Anayasası'na "İslam âlcminin başı. bütün dünya Müslümanlannın koruyucu- su olan bir halife" sanının yerleştınlmesi, bu yararlanmalann sayısını arttırır, içerigı- ni genişletir. Buna karşı. Bınncı Dünya Sa- vaşı'nakatılan Osmanlı Devleti'ni gereken cephelerde desteklemelerı ıçın, halifenın yaptığı çağnyı (cihad) dünya Müslümanla- rı.Hınstiyanlannyanındayeralarakyanıt- larlar. Örneğin, FilıstınÇephesı'nde Arap- lar, Islam Halifesf nin yardım çağnsını In- gilizlerle birleşip halifenin ordusuna karşı savaşarak yerine getirirler. Halifenin asker- lerine bu Müslümanlann yaptığı -Ingilizle- nn bıle dayanamadığı- insanlık dışı davra- nışlar tüm belgeleriyle tarihe geçmiştir. Bu durum, e\ rensel bir halife ve sözümo- na evrensel bır ruhani yetkının ne kertede yapay ve zorlama olduğunun ete kemığe bürünmüş bır göstergesıdir. Bütün bu tanh- sel oluşumu ve Hilafetin yapısını çok ıyı bı- lıp değerlendiren Atatürk, 1924'te "Müslü- man halkı bir halife korkuluğu ile uğraşbr- ma>i ve kandırmayı sürdürenler. yalnız ve ancak Müslümanlann ve özellikle Türki- ye'nin düşmanlandır" dıyerek, gerçeğı açıkça saptamıştı. Günümüzün Hilafet tasarımı ıçın, tüm Müslümanlan bır"ümmet"toplumunadö- nüştürme çabasının karşısına dıkılen en- gellerdenbiri. laikulustoplumudur. Buba- kımdan laik Türkiye Cumhunyetı'nın baş saldın ereği (hedefı) olması kolayca anla- şılır. Böyle bır Hilafet oyununa katılmak, Atatürk'ün dedıgı gibı "kapılmak" bılısiz- liğin dışında elbette hainliktir... (*) Devrim Yasalan 'nın uygulama yö- nünden süreklilik gerektirenleri "Inkılap Yasalan " adı allında, 1961 ve 1982 ana- yasalannda ver almıştır. Demokrasi ve Sivil Toplum M. TEVFİK KIZGINKAYA Atatürkç 2 500 yıl önce (MÖ 5. yy) Heredot tarihi- nin 3. cildinde demokrasi "Halkın yöne- timi, yasalarönündeeşitlik, bütün sorun- lann açık tartışmaya sunulması, yönetici- lerin niakamlanndan hareketfe sonımlu tutulmalan" diye tanımlanıyor. Sözcük anlamı "halkiktidan" olan demokrasi, ta- rih boyunca toplumlann sosyal, ekonomik, kültü- rül vb. yapılan ile dünyadaki teknolojik ve siyasal değişim ve geiişmelen karşısında değişik biçimler kazanmıştır. Temsili (otoriter, hukuki, çoğulcu) ve doğrudan (güçlü, birlikçi) demokrasi biçimleri, uluslann ve toplumlann yapılanndaki siyasal tarz, değer, kurumsal eğitim, yurttaşlık hali, yönetim ha- li ve bağımsız temelin o dönemde gösterdiğı özel- liklenn bir bileşkesı olarak biçimlenmiştir. (B. Bar- ber: Güçlü Demokrasi s. 184) Hangi biçimde olursa olsun insanı temel değer olarak alan demokrasi için yapılan tanımlatnalarda, yaşanılan dönemin ve toplumun sorunlannı çöze- bilme doğrultusunda değişik özellikler öne çıkanl- mıştır. Perikks, soyluluğa karşı yetenekli insanı, ka- tılırru ve tartıs.mayı, Sokrates de yönetimlerde bil- gili ve erdcmli insanın var olmasını savunmuştur. Aristo ise eşıtlikçi düşünce temelınde çoğunluğun azınlıklardan daha iyı sonuçlara ulaşacağını vurgu- lamıştır. 22 yy sonra Thedore RooseveJt de "Sade insanlann çoğunluğu kendilerini yönetirken. daha küçiik herhangi bir grubun onlan vönetirken vap- tığından sürekli daha az hata yapacaklardır" söy le- mi ile aynı sonuca ulaşmıştır. 18 yy'da Montesqu- ieu, demokrasinin yaşayabilmesı ıçın yasama. yü- riitme ve yargı'nın toplumsal güçlere paylaştırma- sı gerekliliğini öne sürmüştür. Jean-Jacques Rous- seau ise özgürlüklerin güvencede olabilmesi için her alanda eşitl iği savunarak. u l!lusun vekilleri onun temsilcileri değil, olsa olsa memurlan olabilir" savı ile ulusal egemenlik kavramının devredilemez bir hak olduğunu ve halkın denetleme yetkisine sahip ü Düşünce Derneği Genel Başkan Yardımcısı olması gerekliliğini vurgulamıştır. AlexisdeTocqu- eviDe de özgürlüklerin korunabilmesi için, yerin- den yönetimin ve kitle örgütlerinin var olması şar- tını ortaya koymuştur. Sonuçta, demokraside "ka- tılımcıhğın" temel koşul olduğunu görüyoruz. Dünyada bu süreç yaşanırken, bizler 76 yıl önce TBMM'ninaçılması sonucu demokrasi iletanıştık. Üstelik, bugün demokrasinin ve insan haklarının savunuculuğunu kendi ülkelen dışında da üstlenen Almanya, Ispanya, ttalya, Avusturya-Macaristan gi- bi Avrupa ülkelerinın tek liderli, faşist yönetimler- le yönetildiği yıllarda, M. K. Atatürk gibi bir lide- re sahip olmanın şansı sonucu demokrasi ile tanış- tık. Bu noktada M. K. Atatürk'ün demokrasiyi Me- deniBilgilerkıtabındanasıl tanımladığınabakalım: "Demokrasi (halkçılık): Demokrasi temeline da- yanan hükümetlerde egemenlilv, halka. halkın ço- ğunluğuna aittir. Demokrasi ilkesi egemenliğin ulus- ta olduğunu, başka bir yerde olamayacağını gerekli kılar. Bu yolla demokrasi ilkesi, siyasal gücün, ege- menligin kavnagına ve meşruluğuna dayanmakta- dır." "Demokrasi ilkesi,egemenligi kullanan aracı kim olursa olsun. temel olarak ulusun ejjenıenligine sa- hip olmasını ve sahip kalmasını gerektirir. - Demokrasi temelde siyasi niteliktedir... Onun amacı ulusun, yönetenler üzerindeki denetimiyle,si- yasal ö/güriüğü sağlamaktır. - DemokrasL düşünceve dayanır; bir kafa sorunu- dur. Yönetim ilkesi de adalete bağlılığı ve erdem, ah- lak sahibi olmayı gerektirir. - Demokrasi temelde birevcidir; bu nitelik. vurt- taşın, egemenliğe insan sıfatıyla katüması şeklinde kendini gösterir. - Demokrasi eşitlikçidir.. Bütün bireyler aynı si- yasal haklara sahip olmalıdır. Bu niteliiderden, ge- nel ve eşit oy ilkesi çıkar." (Atatürkçü Düşünce Sis- teminde demokrasi okunun olmadığını söyleyen 2. cumhuriyetçi ve yeni solculann dikkatine sunanm.) Cumhuriyetimizin temel ilkelerini ve devrimlen irdelediğimizde de demokrasinin kurum ve kural- lannın oluşacağı ve yaşayacağı değişimlerle karşı- laşıyoruz. M. K. Atatürk'ün ulus yaratma yolunda önce kul durumundaki insanı temel aldığını ve yurt- taş olabilmesi için de eğitime ve kültüre öncelik verdiğini görmekteyiz. Köy Enstitüleri. halkevleri, halk odalan. Tarih Kurumu vc Dil Kurumu gibı cumhunyet kurumlan. çağdaş, demokratik cumhu- riyet hedefinin temel taşlan idi. Ama ne acıdır ki, bukurumlanmıztekertekerkapatıldı. Özellikle eğı- tim alanında oynanan oyunlarla bugün geldığımiz nokta ortadadır 50 yıldır adım adım geriye götürü- lerek ulaşılan eğitimsiz ve örgütsüz toplum yapımı- zın dini ve ulusal duygulannın sömürülmesine da- yalı siyaset anlayışı (24 Aralık 1995 seçim sonuç- lan bu siyaset anlayışının kimin işinc yaradığını da ortaya koymuştur) ile dört veya beş yılda bir defa oy kullanmakla da demokrasiyi yaşıyoruz sanıyo- ruz. Ve biz yönetilenler, yurttaş olma sorumluluk ve bilinci ile demokrasinin temel koşulu olan katılım- cılığı, örgütlü katılımcılığı yerine getırmediğimiz sürece daha da olumsuz koşullarda yaşamayı kabul ctmişolacağız." Demokrasiyi parti rekabeti,çoğun- luk yönt'timi ve hukuk devleti ilesmırlı görcnlerin ba- şuıı kunıa gömmüş hallerini reddedivorum"dıyen İohn Keane'e katılmamak olası değil. Ve devam ediyor: "Demokrasiyi savunmak, tamamlanmamış ve fazlasıyla korunmasız bir durumda bulunan ve çeşit çeşit eski ve yeni anti-demokratik eğilimlerin ci- rit attığı bir dünyanın tehdidi altında olan modern demokratikleşme sürecinin siirdürülmesi ihtiyacını kabul etmek demektir." John Keane'nin yukandakı sözünü demokratik-laik cumhuriyetimiz için aynen kullanabiliriz. Bilmemiz gereken gerçek, bugünkü devlet yapı- mızın ve yönetim anlayışının cumhuriyetimizin ku- ruluş felsefesi olan Atatürkçü Düşünce^istemi ile ilgisinin kalmadığıdır. Biz yönetilenlere düşen gö- rev, durdurulan aydınlanma devrimimize sahip çı- karak. sürecin yeniden işlemesini sağlamaktır. Bu doğrultuda, önce doğru vekiller seçen ve de- netleyen, kamusal doğrular ve iyıler doğrultusunda ikaz eden sivil toplum örgütlerinin gelişmeleri ve demokratik ışlevlerini yerine getirmeleri zorunlu- dur. Ülkemizde sivil toplum örgütlenmelen, demok- ratık-laik cumhuriyetımızi bizler adına savunduk- ları için öldürülen Muammer Aksoy ve L'ğurMum- cu'nun ardından başlayan ve 27 Mart 1994 yerel se- çim sonuçlan ile de hızlanan bir oluşum süreci ya- şamaktadır. Demokrasinin sigortası olan sivil toplum örgüt- lerinin sağlıklı gelişebılmelerı isekuruluşneden ve amaçlan doğrultusunda bilinçli üyelere sahip ola- rak, ilgı alanlan doğrultusunda baskı grubu haline gelmelen ile olanaklıdır. A. T. Kışlalı'nın tanımı ile "Baskı gnıplan (siyasi partilerin tersine) iktidan doğrudan ele ge^irmek amacını taşımazlar. Siyasal iktidan dısandan etkileyerek, kendi çıkarian ya da göriişleri doğrultusunda karariar almmasını ve uy- gulamalar yapılmasını sağlamav^a çalışırlar." Ülke- mizde geçmışi bu kadar yeni olan sivil toplum ör- gütlerinin öncesinde. toplum için bir şeyler yapmak isteyenler siyasal partilere üye olurlardı. Bu alışkanlik, bugün sivil toplum örgütlerine ta- şınabilır bir sorun olarak görüîmektedir. Siyasetin denetçisi olmasının yanı sıra siyasete hazırlık oku- lu daolabilecek bu yapılarda siyaset çarkı, sivil top- lum yapısından siyasete doğru çalışırsa demokrasi yolunda doğru kazanımlar elde edilecektir. Çark tersine çalışırsa, demokrasinin sigortası sivil toplum yapısı siyasal yelpazedeki parti sayısı kadar parça- lara bölünecektir. Böyle bir sonucu yaratmak ıse demokrasiye ve cumhuriyete ihanet etmek demektir. Bilelim ki si- yasal toplum ile sivil toplum aynmını doğru yaptı- ğımız ve ilişkilerini sağlıklı bir yapıya kavuştur- duğumuz zaman, demokrasi tüm kurum ve kural- lan ile yaşayacaktır ve bir daha askıya ya da dola- ba kaldınlamavacaktır. PENCERE Rantiyeci!.. Erbakan Hoca, son günlerde, herağzını açtığın- da saçıp savuruyor: - Rantiyeciler!.. Ne demek rantiyeci?.. "Rantiye" Frenkçe bir sözcük, çalışmadan para kazanan kişiyi vurguluyor. Ya rantiyeci?.. Uydurma bir laf!.. Ancak unutulmasın ki bütün laflar uydurmadır, sözcüklerın tümünü insan türetti. Türetilen laf tutuyor mu?.. Senonabak!.. Hoca birkaç kez daha televizyonda "rantiyeci"y\ yinelerselaf tutacak... • Türkiye'de havadan para kazanma zenaatı gün geçtikçe gelişiyor; rantiyecilik, tefecilik, dızdızcılık, köşe dönmecilik, faizcilik, soygunculuk, dolandırı- cılık, üçkâğıtçıhk, vurgunculuk en gözde meslekler- den sayılmaya başlandı. Emekçilik?.. Haydi canım sen de!.. Erbakan Hoca'nın "rantiyecilik"sözcüğünü han- gi amaçla kullandığını tam bilemiyorum; ama, kimi zaman laf tutuyor; (sözgelımi "maganda" nasıl tut- tu?..) "Rantiyeci" de tutacak gibi görünüyor. Sözcüklerın tümü uydurmadır, gereksınmeye gö- re türetilir, ağızdan ağıza yayılır; alınterinin horlan- dığı, aşağılandığı, emekçinin adamdan sayılmadı- ğı bir döneme girdik; tefeciliğın, dızdızcılığın, faiz- cıliğin, üçkâğıtçılığın saltanatını yaşıyoruz... Toplumda yeni tipler türedi: Maganda... Zonta... • Rantiyeci... Topluma yapılan yatırım, bir toprağa tohum at- maya benzer; ne ekersen, onu biçersin!.. Köyden kente göçle kondulaşmanın cangıllaşması, ürünle- rini maganda ve zontayla verdi; çalışmadan para kazanmanın göklere çıkarılması rantiyeciyi ortaya çıkardı; ülkenin en büyük partisinin liderı de bu olumsuz gelişmeyle türeyen tipi yeriyor... Fena mı ediyor?.. Yok canım... Rantiyeci, çalışmadan haram parayla küpünü dolduran kişı demek... Ülke öyle bır noktaya geldi kı, devlet hizmetleri- ni görmek isteyen hükümetler, piyasadan faızle pa- ra topluyorlar; ancak siyasal iktıdarlar, varlıklıdan vergi alacaklarına yüksek faizle borç almaya baş- ladıkları zaman, devletin çivısı çıkar; toplum düze- nı çürüyüp kokuşma sürecine girer; "paradan pa- ra kazanmak" meslegının çekimine baglanan insan- lar çoğalır; alınteri horlanır... "Rantiyeci" lafı düzenın bu aşamasında ortaya çı- kıyor, toplumsal çürümeyı vurguluyor. • Ensesi kalın kesimden vergi alamayan ve de aşı- rı kazançlara vergi salamayan siyasal iktidarların tefeci faizine katlanarak piyasadan borç toplamaya çalışması, tepetaklak gidişatın göstergesidır. Enflasyon bu gidişatın üstüne tüy dikıyor. Çünkü piyasadan borç, enflasyon oranı üstünde faız oranıyla toplanır; parasal gel git, emme basma tulumba gibı toplumsal dengesızliği hızlandırır. Paradan para kazanmak zenaatınin devlet eliyle körüklendiği toplumun vay haline!.. Erbakan "Ey rantiyeciler" diye haramzadelere s- eslenmekte haksız mı?.. Siz Neredesiniz? \\\erey Hay >TAMEK MEAFİuBAT FAZABLAMA VE NC A Ş . PEPSI COLA INTERNATiONAL JTANITIM LTO FRUKO-TAMEK MEYVA SULAHI SAN A Ş PEPS' COLA SERVIS VE DAĞIT1M A Ş AİANSTEK A Ş ve RPG A Ş •ar ' sc^ ;»*-*- ta-ı-.' 5 Maj s '996 i - taShlüer20Şubal1996laı*iı&»ah 1996 iarif* HiJnyel ve 20 Nısan 1996 ""• »t gazeteienn* dan ı '" ' - Turkıye ıngıltere de! PeKisız nereoesınız Televizyonunuzun başında mı. yoksa maçlarda mı? Evet. yanlış okumadınız! Avrupa Futbol Şampiyonası Finalleri'ni İngiltere'de izleyebilirsiniz! Pepsi, Şubat ^ ^ ve Mart çekilişlerinde kazanacak 44 kişiyi ) ^ Türkiye'nin Final Grubu maçlarını, Nisan çekilişinde kazanacak 22 kişiyi ise Çeyrek ve Yan Final maçlarından birini ve Final maçını seyretmeye götürüyor. Yani hem Finalleri izleyecek, hem de bir " haftalık biringiltere tatili yapacaksınız. Ayrıca 600 futbol forması ve 60^Qft^iUiMsJ to Pu PEPSI azanabilirsiniz! Üstelik cam şışeıerın meta kapaklarının altında da milyonlarca şişe bedava içecek sizi bekliyor. Katılmak için ürünlerimizden herhangi birini içmeniz yeterli. Pepsi, Diet PepsK" Pepsi Max, 7Up, Fruko ve Yedigün şişelerinden herhangi 6 kapak ya da Pepsi bardaklarından kesilmiş 3 top gönderin, çekilişlere katılın. Şubat*ia kazanamazsanız Mart'ta bir şansınız daha olacak, Mart'ta da kazanamazsanız Nisan'da bir şans daha!. Çok gönderin, şansınızı artırın. Haydi bayraklatjiva.ll hazırlayın. Haziran'da Pepsi'yle İngiltere'yegıdiyoıuz. Son katılma tarihi: 30 Mart 1996
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle