Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 3 MART 1996 PAZAR
10 PAZAR YAZILARI
Bir ayının
düşündürdükleri
tsviçrede björn (biyörn
okunuyor) ayı demek.
Oldukça gözde bir erkek
adı. Ünlü tenisci Bjöm
Borg'yu anımsayacaksınız.
Yani burada birine "Ayı!"
diye seslenmek. kavga
çıkmasma yol açmıyor.
Sanınm bu hayvanı insan
adı olarak düşünmelerinin
nedeni, güçlü doğa
koşullanna uyum göstere-
bilmesine, akıllı hayvanlar
arasında olmasına verebili-
riz. Bu hafta, lsveç em-
niyetinin genel müdürü
Björn Eriksson görevinden
aynldı. Aynlmadan önce,
ortaya ayı kaynaklı küçük
bir sorun çıktı. Eriksson'un
odasında gcrçek bir ayı
vardı çünkü. 1872'de Kral
II. Oskar tarafından vurul-
duktan sonra doldurulmuş
bir ayı. Bu hayvan, Eriks-
son daha önce gümrük
genel müdürlüğü görevin-
den aynlırken özelükle nes-
li tükenmeye yüztutmuş
hayvaniann kaçak olarak
sınırdan geçirilmesine karşı
verdiği uğraşa teşekkür
olarak devlet müzesi
tarafından kendisine
armagan edilmişti. Björn
"Ayı" Eriksson'un polis
mûdürlügünden aynlacağı
ögrenilince müze devreye
girdi ve armağanın,
yalnızca görev süresince
Eriksson'un olduğunu. yok-
sa tarihsel özeiliği
bakınundan gerçek yerinin
müzede bulunduğu bclirril-
di. Perşembe günü Stock-
holmdekı Emniyet
Sarayı'nın önünden geçen-
ler, iki polis tarafından zor-
lukla götürülen, ikı ayağı
üzerinde duran bir ayı
gördüler. Eriksson'a iş
arkadaşlan, ayısız kalmasın
diye kocaman bir ayıbebek
armagan ettiler.
Genellikle adlan söyleriz
de anlamlannı pek düşün-
meyiz. Düşününce komik
çağnşımlar ortaya çıkıyor
çünkü. Banş, burada da bir
STOCKHOLM
GÜRHAN
UÇKAJN
erkek adı: Fred. Ne varki
burada Savaş diye bir ad
yok. Sanınz bizimki kadar
savaşçı bir ulus olma-
malanndan kaynaklanıyor-
dur. Doğa kaynaklı önadlar
ve soyadlar çok ama,
Yıldının adı yok. Soyadlar-
da burada da "—oğlu'" türii
çok yaygın. Zaten sokakta-
ki İsveçli için "Svensson"
denilir. Eğertelefon re-
hberinde herhangi bir
Svensson'u, Andersson'u.
Nilsson'u arayacak olur-
sanız. işiniz iştir. Öte yan-
dan, Türkiye dışında sanınz
bırçok ülkenin telefon re-
hberinde ise Korkmaz, Sön-
mez gibi soyadlara sık
olarak ra.stlanır.
Vatandaşjanmız arasında
bu iki soyadı çok yaygın
çünkü. fsveç'ta buna, Kulu-
lu vatandaşlann çok yaygın
olan soyadlannı,
Küçükgöl'ü, Celepli'yi
ekleyebiliriz. Isveç'te
yaşayan tzlandalılar'da ise
farklı bir dunım \ar. Her
nedense onlarda, fılanca
oğlu olmak kadar, kızı da
olmak yaygın; zaten kadın
devlet bas,kanının soyadı da
*...dottir"le bitiyor. Demek
ki kadın-erkek eşitliği o
ülkenin geleneğinde var,
sonradan kazanılmışbir
meziyet degil.
İsveç'te evlenince kansının
soyadını alan erkeklcr ve
kocasının soyadını kendi
soyadına ekleyen kadınlara
da sık rastlanıyor; ikincisi
daha yaygın. Ozellikle yük-
sek öğrenım görmüş
kadınlar bu ikinci yolu
yeğliyorlar. Bizde de bıliy-
orsunuz bir koca ilk yolu
yeğledi, ama pir yeğledi...
Lokanta casuslan
yıldız dağıtıyorHıkâye malum. Nasrettin
Hoca'ya sormuşlar, eski
aylan ne yaparlar diye.
Kırpıp kjrpıp yıldız yaparlar.
diye yanıtlamış. Peki, ya
eski yıldızian ne yaparlar?
Sorunun hocaya yöneltilip
yöneltilmediğini
bilemiyoruz. Fakat, şu
sıralar yıldızlar gündemde.
Yani, aşçılık ve lokanta
çevrelerinde. Birinin
diğeriyle ilgisı nedir, diye
soracak olursanız bilin ki
konu, ünlü lokantalan,
müfettişleri hiç dikkat
çekmeden sınayan bir
yemek kılavuzu. Adı "Gııide
MkbeiiıTolan bu kitabı, her
yıl güncelleştiren bu
kılavuzun "damaktadı
uzmanlarTgecc gündüz
demeden, ülkenin dört
kösesine yollara dökülüyor.
Ve başlıyor belirli düzeydeki
lokantalan sınamaya. Tabii
ki müfettiş olduklannı belli
etmemeye özen göstererek.
Bunlann lokantalara verdiği
notlar "yıMız" sayısı ile
belirtiliyor. Işte, zamanı
geldiğinde, bir başka deyışle
hazırladıklan "yemek
lalavTizu?
'nun satışa
çıkanlacağı günlerde bir
telaş, bir telaş... Çünkü her
şeyden önce bir prestij
sorunu bu. Düşünün. ünü
dünyaya yayılmış Fransız
mutfağının önde gelen
temsilcileri olmak kolay rru?
En iyisi, kuşkusuz, 3
yıldızın tepesine oturup
doruktaki yerini korumak.
Ama her zaman mümkün
olmuyor elbette. Birileri
yeni bir yıldıza sahip
olurken diğerleri statükoyu
korumakla yetiniyor. Ya
yıldız yitirmek? fşte,
lokantanın sahibini de
aşçıbaşisını da (şeO diğer
çalışanlan da gerçekten
kahreden bir durum.
Hoş, "Michefin yemek
laUvuzu^nun bu yılki
sonuçlan içeren baskısı
henüz satışa çıkmadıysa da
dünyanın dört köşesinde
tanınan "La Tour
d'Argenfın şimdiye dek
sahip olduğu 3 yıldızdan
birini yitirdiğini, kuruluşun
sahibi Claude Terrail
şimdiden biliyormuş. La
Tour d'Argent'm yıldız
yitirmesi ne demek! 1933
yılından beri 3 yıldızlık nota
sahip bu lokanta, şimdiye
dek sadece bir kez, 1952'de,
bir yıldız kaybedip ertesi yıl
derhal yeniden elde etmişri
onu.
Michelin'in prestijli dev
yemek kılavuzunun bu kezki
değerlendirmesi Claude
Terreil'i sarsmadığını öne
sürmek, gerçeği saptırmak
PARİS
MİŞEL
PERLMAN
olur doğrusu. 50 yıldır.
Fransız mutfagının önde
gelen isimlerinden Terrail,
arkasında bıraktığı yanm
yüzyıllık süre içinde
dünyamızın, sadece en ünlü
değil, fakat aynı zamanda en
kudretli şahsiyetlerini
lokantasında gururla
ağırlamış. Claude Terrail'ın
lokantasına, önceden yer
ayırtmadan. kapıyı itip içeri
girmenin olanaksızlığinı
anlarsınız herhalde. Şimdi,
denecek kı, diğer üst düzey
lokantalarda rezervasyon
şart değıl mi? Doğru
olmasına doğru. fakat arada
yine de bir fark var.
Genelde, aylar önce aynlıyor
masalar. Bunun yani sıra,
"La Tour d'Argenfın özel
bir yemeği de "kanlı ördek."
Bu ördekler de tüketildigi
zamanın tarihini taşıyor. J
Aynca "La Tour d'Argent"
Paris'in tam göbeğinde her
yana egemen bir yerde. Işte.
yavaş yavaş akan ve
hakkinda yüzlerce şarkının
bestelendiği Seine nehri.
Ötede, görkemli haliyle
herkese meydan
okuyormuşcasına yükselen
Notre-dame-de-Paris
Katedrali. Hep bunlann
arasında Claude Terrail'ın
lokantası. Bunun yani sıra,
masalann tercihi de önemli
bir etken. Bunu da gayet iyi
bılmek gerek. Şöyle
oturursanız böyle olur. yok
burasmı istiyorsanız, görüş
açınız şurasını kapsar,
türünden değerlendirmelerin
de payı var "LaTour
d'Arğenf"ın salonunda.
Şimdi hazırlanın bakalım
faturayı ödemeye. Fiyat.
akşam veya öğle yemeğine
göre değişiyor elbette.
Bakalım, Fıyatlar
beklentinize uygun mu?
Çünkü öğle mönüsü, şarap
dahil. adam başına ortalama
600 frank. Akşamlan ise
hesap. şarap dahil, adam
başına ortalama bin 200
frank tutannda.
Bu satırlann yazıldığı sırada
Michelin yemek kılavuzu
satışa çıkmamıştı daha.
Ancak, durumdan, daha
önce haberdar olduğu
söylenen Claude Terrail. 3.
yıldızına vcnidcn kavuşmak
üzere gereken çalışmalara
başlamıştı bile...
Sıra masalın ikinci bölümündeHaberin patladığı akşamüstü, herkesi bir
telaş sarmıştı. Nasıl verilecekti? Bu
insanlar hakkında yazılmamış,
çizilmemiş, söylenmemiş bir şey kalmış
mıydı ? Yaptıklan ettikleri zaten
bilinmiyor muydu? Özel hayata girmek
sayılır mıydı, sayılmaz mıydı? tşte
bütün bu sorulann yanıtı, dönüp dolaşıp
tek bir noktada düğümleniyordu: Bu
insanlar sadece bu ülkenin degil. tüm
dünyanın merak ettiği. hatta tüm
dünyanın pek çok politikacıdan.
sanatçıdan, sporcudan daha çok tanıdığı
iki kişiydi. Adlan Charles ve
Diana'ydı.. O halde özel hayaı filan
değildi ve birinci sayfadan, en iyi
şekilde göstenmek gerekiyordu. Üstelik
aynı gün. ülkenin siyası gündemindeki
en önemli olaylardan birinde, dönüm
noktası niteliğindeki bir gelişme
yaşanmış olsa bile.. Çarşamba gecesi
haber merkezlerine bir bomba gibi
düşen haber, Kensington Sarayı'ndan.
yani Prenses Diana'nın ikametgâhından •
ulaştığında, ciddi gazcteleri, işte böyle
bir telaş almıştı. Ozellikle. bugüne kadar
Kraliyet ailesi ile ilgili haberleri bilinçlı
bir şekilde girmeyen ve çok
gerektiğinde kısacageçiştiriveren
Independent'in haber merkezini. Ama
dünyaya gözlerini kapamak, ne olursa
olsun, kım olursa olsun, bir olayın haber
değeri bulunup bulunmadığını iyi
saptamadan, ben o konuya gırmem
demek mümkün değildi. Arşivler allak
bullak edildi, kronolojiler hazırlandı,
demeçler alındı. foto muhabirlen taze
fotoğraf için seferberoldu ve sonunda
LONDRA
ZAFER
ARAPKİRLİ
"haber" layık olduğu biçimde birinci
sayfada yerini aldı. Bundan 15 yıl önce,
masallardaki gibi birdüğünle evlenen
ve genç kızların hayallerini süsleyen
mahçup prenses fırtınalı geçen bir
evlilik sonunda boşanmayı kabul
etmişti. Eşi ile belki de uzun bir süreden
sonra ilk kez baş başa kalmışlar. işin
muhasebesini yapmışlar ve bütün
ülkenin, hatta bütün dünyanın merakla
beklediği habcri açıklamışlardı: "Bu iş
arnk resmen bttecek_" O noktadan
sonra, koskoca tngiltere Kraliyet
ailesinın geleceği, tahtm varisinin nasıl
davranacağı, prens ve prensesin
çocuklannın durumunun ne olacağı,
büyüdüklennde ve onlardan biri tahta
geçmek durumunda kaldığında, annenin
durumunun ne olacağı, prensesin yasal
konumunun nasıl saptanacağı, Kraliyet
ailesinın uzaktan da olsa bir ferdi olarak
sayılıp sayılmayacağı, Ingiliz vergi
mükelleflerinin parasmı hâlâ 15 yıldır
olduğu gibi harcamaya devam edip
etmeyeceği, Kraliyet ailesinin tüm
işlerine ve ilişkilerine kanşma hakkına
sahip Anglikan Kilisesi'nın bu işlere ne
diyeceği, hep haberdi.. Orada artık özel
yaşam vb. tartışmalann anlamı yoktu.
Bu nitelikteki kışiler artık özel kişiler
değildi. Çünkü zaten kendileri, özel bir
şeylerinin kalmaması, her şeyin herkes
tarafından bilinmesi için ellerinden
geleni yapmışlar, basını yönlendirmek
için her fırsatı kullanmışlardı. Rakip
televızyon istasyonlanndaki, rakip
gazetelerdeki tanıdık gazetecilere
içlerindeki tüm cevherleri açık etmiş,
ifşaatta bulunmuş, hatta zaman zaman
da ölçüyü kaçınp "hayli sjcak"
malzemeler sunmuşlardı. Onlannki
artık sıradan bir boşanma öyküsü değil,
belki de 15 yıldır yasanan bir filmin ilk
episodundan çıkıp ikinci episodun , yani
*RS." (Boşanma Sonrası) episodunun
başlangıcıydı.. Bundan sonra belki de
daha bir haber olacaklardı...
'Ne
olacak
bizim
halimiz?'
Dış Haberier
Servisi - Amerika
kıtası yerlileri
vüzyıllardır
varoluş savaşı
veriyor. Kanadalı
yerliler,
hükümetin
yerlilere aynlan
sağlık fonlannda
kesintiye gitme
tasansını tepkiyle
kar>ıladılar.
AMasıylakatıldığı
protesto
gösterisinde
elinde "Benim
için getecek var
mı?" yazüı bir
pankart taydıgını
bilmeden
çe> resine
gitfümst yı n iki
yaşındaki .lordan.
aslında sadece
yerlilerin değil
tüm dünya
çocuklannın
ortak kaygısını
dile getiriyor.
Zirveden sonrası hüzün
Yaşamın iki dönemi var: Zirve öncesi
ve zirve sonrası. Zirve öncesi
dönemının duygusu olan tutku,
zirveden sonra yerini hüzüne bırakıyor.
Bir yazarın tutkulanntn en fazla
yoğunlaştığı an. zirveye ulaşmasından
az öncesine rastlıyor. Zirveye çıktığında
artık yalnızca iniş var. Bu açıdan zirve
noktası bir boşluga açılıyor. Tıpkı
geceli gündüzlü hazırlanılan bir sınavın
başany la venlmesinden sonra yaşanan
beklenmedık kayıtsızhk gibi.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu en
beğenilen romanı Yaban'ı 1932'de, 43
yaşındayken yazdı. Ömrünün daha
sonraki 42 yılı boyunca yazdıklan aynı
başanya ulaşamadı.
67 yaşında ölcn Reşat Nuri Güntckin'ın
zirvesi olan "Çabkuşu" ise yazann 33
yaşında yayımladığı ilk romanıyd!.
Daha sonraki bütün uğraşlan. onu aynı
düzeye ulastıramadı.
Bazen sanatçının bir yapıtı, öteki
yapıtlannı kat kat aşıyor; giderek tek
başına sanatçıyı simgeliyor. Cervantes
deyince akla "Don Kişot" geliyor;
kimse yazann "Gabtea". "örnek
abnacak hikâ>cler" ve "Ptrsiks \e
Sigismunda'mn tşleri" adlı yapıtlannı
anımsaınıyor. Goya'nın bütün öteki
resimleri, 1814'te yarattığı "3 mayıs"
adlı şaheserin yanında sönük kalıyor.
Bir zirvesi var sanatçının Bazen aynı
zirveye ikinci kez ulaşmak ıstiyor
sanatçı, ama başaramıyor.
Müzığımizın değerli adı Cem karaca,
7()'lı yıllann ortalannda yarattığı ünlü
•"Tanürci Çırağı''nı uzun süre sonra
"Kahya Yahya"ile yinelemek istiyor,
ama olmuyor.
Gerçek sanatçı başkasını kıskanarak
geçirmiyor günlerini, kendisiyle ve
zamanla yanşıyor. Her sefennde başan
spiralişu^bir üstkıvrımına ulasarak
yükseltyşr. Işte bu açıdan o, kendi
kendisinin düşmanı: Bir gün sonradan
ne kadar çaba harcarsa harcasın bir
daha asla kıramayacağı bir rekora
ulaşıyor.
Zirvenin artık geride kaldığını
duyumsamak hüzün veriyor. tnsan, bir
anlamda kendine ve yaşama yenik
MOSKOVA
HAKAN
AKSAY
düştüğünü görüyor. Kımtsı
kabullenmiyor, hırçınlaşıyor, henüz
kendi düzeyine ulaşamamış bile olsa
yükseliş halindeki başkalanna diş
biliyor.
Zirveler, yalnız sanatta yaşanmıyor ve
yalnız sanatçılara özgü değil. Günlük
yaşam, zirvelere yükselen ve
zirvelerden inen yollarla dolu. Kimisi
gidiyor, kimisi geliyor.
Bir insanın yalnızca bir zirvesi yok.
Belki yaşamının zirvesi olarak
gösterebileceği bir döncm var. Ama
çeşitli konularda farklı yükseklikleri
çoğu kez aynı anda yaşıyor insan.
Ahlaki gücümüzün ve olanaklanmızın
arttığı. her türlü kahramanlıga ve
özvenye hazır olduğumuz bir aşama
var; sonra kimımızin ufku daralıyor,
gidcrek yalnızca kendi gemimizi
yüzdürmekle uğraşıyoruz.
Aklımızın bir zirvesi var. Zirve
sonrasında, deneyimlerimizle ve
alışkanlıklanmızla durumu idare
etmeye çalışıyoruz.
Sağlığımızın, fıziksel yeteneklerimizin
ve cinselliğimizin cesaretimizin, açık
yüreklilıgimizin vc direnme
gücümüzün zirveleri var.
Arkadaşlıklanmızın daöyle: llişki
içinde olduğumuz insanla birlikte
gelişirken her şey güzel, ama
yinelemelerin ve gerilemelerin
başladıgı anda çöküşün kokusu
yayılıyor.
Dağcılık sporuna meraklı olanlar, en
büyük heyecanı ve keyfı, zirveye
vardıklannda değil, türlü engellerle
dolu tırmanış sırasında yaşadıklannı
anlatıyorlar.Belki de en mutlu insanlar,
zirveye ulaştıktan sonra rahat bir nefes
alma mutluluğuna erişmemiş olanlardır.
'Irinis ke Filias' yanic
Dostluk ve Banş'Yunanca "Dosihık ve Bans", işte
başlıkta okuduğunuz kelimelerin
Türkçe anlamı.
Gerçekten güzel, anlamlı ve
ikibınli yı1lara yaklaştığımız bu
dönemde, dünyanın özlediği
kelimeler. Telafuz ediyoruz, ancak
bir türlü uygulayamıyoruz, ya da
uygulamak istemiyoruz.
Aslında başlıkta kullandığım bu
iki kelimeyi son iki ay içinde en
çok iki ülkenin kullanması
gerekiyor. Türk ve Yunan
haiklannın ihtiyacı olan dostluk ve
banş kelimeleri, sadece
Yunanistan'ın başkenti Atina'da
bulunan kapalı bir spor salonunun
ismi olarak anılıyor. Temenni
etmiyorum, ancak böyle giderse
Bugün 3 Mart 1996
ATINA
MURAT
İLEM
sadece söz konusu kapalı salonun
ismi olarak kalmaya mahkum. Her
gün önünden geçtığım bu nefis
yapıyı seyTederden düşünüyorum,
stada bu ismi verenler acaba
komşulanyla nasıl geçiniyorlar.
Türkiye ile ilişkiler malum,
Arnavutluk ile malum,
Makedonya ile malum,
Bulgaristan ile ne olacağı
kestırilmemıyor. Geriye bir tek
ülkenin güncyini kaplayan
Akdeniz kalıyor, ellerinden gelse,
denızc dc savaş açacaklar. Belki
de, yaz aylannda yüzerken
kulaçlannı kavga eder gibi suya
sert vurup bu duygulannı tatmin
etmeye çalışıyor olabilirler.
9 yıldan bu yana gazeteci olarak
görev yaptığım Yunanistan'da
gördüğüm o ki. Yunanlı önce
kendi kendinle banşmalı. Sürekli
stres isteyen bir ulus, komşulan ile
iyi olsa. kendinle kavga eder hale
gelmış. -Gcrginük w stres"
günlük hayatlannın adeta bir
parçası. Politikacılar susuyor,
basın başlıyor. basın susuyor, halk
başlıyor. onlar susuyor kilise
başlıyor. sonuçta problemler bir
türlü bitmiyor. Geçen günlerde,
Yunanıstan Basın Yayın Bakanlığı
tarafından uyanldım. Kibarca,
kendisine gerçekten saygı
duyduğum bir hanım görevli
evinıe telefon edcrek bu ricasını
dile getirdi. Türk-Yunan
ilişkilenni konu alan yazılanmın
dostluk yolunda biraz daha
yumuşak olması rica edildi. Ancak
kendileri de çok iyi biliyorlar ki,
yazılanm kesinlikle Yunan basın
organlanndan yapılan alıntılardır.
Türkiye karşıtı, düşmanlık dolu,
çoğunlukla küfürlü olan yazılan
yumuşatıp gazeteme geçebilmek
için uzun süre daktilomun başında
otururum. Çevirisini yaptığım
haberleri olduğu gibi geçmeye
kalksam, gazete yönetimi kafayı
üşüttüğümü sanır. Genellikle
Türkçe olarak sütunlanna, ya da
manşetlerine döküp tatmin olmaya
çalışırlar. Bir Türk gazetecisi
olarak bugüne kadar Türkiye'de
bir basın organının, Yunanistan'a
karşı küfürlü bir başlık
kullandığım ya da haber yaptığım
görmedim. Aslında uzun
zamandır kafamda şekıllenen bir
önerim var. Pcki kardeşim gelin o
zaman Türk-Yunan ılişkilerinı
germemek için banş ve dostluk
yolunda basın organlan olarak
karşılıklı centilmenlik anlaşması
yapalım. Yunanistan'a karşı küfur
İlk Pevrim Yasası'nın 72. Yılı
4 3 0 Sayılı Yasa:
MadrJe 1- Tıirkıye'deki bütün egitim vc bilim kurumları Milli Eyitinı Bakanlığfna bağlıdır.
bütün2-
medrpsp ve
Eöilım Batan
rcdilmışlir
Yac
j3 Madde
ye lıalkının
serpıışıj sap
karçı olan bir
c
;iır(tıınıl(iM!
oıılrr 6 7 7
Madrlel -( l
lerte sehlik.
mıırülık
yillık, çclebi
fimıılık. halı
72 yıl önce bugön:
• Türk toplumu "değlşmez dinssl hükümlerle"
yönstilmek yerine, çağın gerektorine Myaıt
değlşebilir yasaiarla yönetilmeyi seçmistir.
• Bu seçlmin gereği, iki türlü insan yetistiren
eğitime son verilerek, oğrenim birllği
sağlanmıştır.
• Türlü iç re dış göçlerin eiinde bir kukla
durumuna getirilen Haltfelik, kaldırılmıştır.
• Sırasryla 429,430,431 sayılı bn yasalar,
1923 Devrimfnin ilk mühürleridir.
• Bu mfihürleri parçalamak Isteyenleriı
karşısına halkımız bütünleşerek
dikilmelidlr...
ükııllar Milli
lığına dev-
6 7 1 sayth
da ortaklaşa
ka olup buna
alışkanlığın
sini Hiikümet
sayılı Yasa
Tüm tarikat-
dervişlik.
dedelik, se
lik. babalık,
lelik. lalcılık.
büvucıjiiık. ulufiiltçıjliık. f..) yapırak bu ünvanlan kullanmak yasaklır... 7 4 3 sayılı Yasa
M<<dde 108 tvlerune. eıgin ikı taınk karşıstfida Beledıye dairesinde Belediye Başka
ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME
DERNEĞİ GENEL MERKEZ
ve Tüm ŞUBELERİ
J _ıS J 112]
DEMOKRASİNİN
AYAKBAĞI DARBELER
12 MART MUHTIRASININ 25. YILINDA
ARADAN BİR YIL GEÇMESİNE RAĞMEN
GAZİ MAHALLESİ YANGINI SÖNMEDİ
TÜRKİYE'DE VE DÜNYADA İSLAM,
DEVLET VE YÖNETİM
1996 YILINDA TÜRKİYE'DE
KADININ ADI VAR Ml?
KANA DOYMAYAN SADDAM, KİMLERİ,
NASIL ÖLDÜRTTÜ?
VEHBİ KOÇ'UN TÜRKİYE'NİN
EKONOMİSİNE VE SİYASİ
HAYATINA ETKİLERİ
• SORUN ÇOZMEK tÇtN VAROLAN
YASA1AJUN KENDİSİ SORUN OLUYOR
• SAĞUK MESLEK USESINDE NELER OLLTOR
• GUMRUK BtRLİGl'NDE 6 MART BELGESt
• KİT.^PLARIN NEFES ALDlGl YER
• HAFIZ ESADTN İNCE HESAPIAR1
kullanmayan, buna karşılık her
gün küfür yiyen bir ulusun basın
mensubu olarak bu çağnmın
dikkate alınmasını istemek en
tabii hakkım. Çentilmenliğimden
değil. iki ülke halklannı bıldiğim
için, bu halklan düşündüğüm,
saygı duyduğum için. bu çağnyı
yapıyonun. Spekülasyon
olmaması için iki ülke sınırlan
dışında, Davos gibi bir zirve.
Masada politikacılar değil,
gazeteciler oturuyor. Karşılıklı
olarak ilişkileri yumuşatmayı,
dostluğu ve banşı hedefleyen
maddeler hazırlanıp, hayata
geçirilmesi için elden gelen her
şeyin yapılması yönünde
anlaşmalar imzalanıyor. Gazete
patronlan ve yönetim
kadrolan tarafından
imzalanacak böyle bir
anlaşmayı önermekle çok mu
safiık ediyorum, yoksa
hayalperest miy ım,
bilmiyorum. İki ülkenin basın
yayın bakanlığı düzeyindeki
kuruluşlar, bu organizasyonu
pekala yapabilir. Yunanistan
tarafından basın bakanı
Dimitris Reppas ile,
Türkiye"de kurulacak
hükümetin basmdan sorumlu
devlet bakanı isterlerse bu
organizasyonu en kısa
zamanda gerçekleştirebilirler.
Türkiye tarafından büyük ilgi
göreceğini sandığım bu
önenme, Yunanıstan tarafının
nasıl yaklaşacağından
şüpheliyim. Çünkü, Türkiye
karşıtı yazılar yazmalarsa tiraj
kaybına uğrayacaklanna
inanan Yunan basın organlan
böyle bir öneriyi görmezden
gelebilir. Tabii kı, Basın
Bakanı Dimitris Reppas
faktörü ile bu sorun
çözümlenebilir, yeter ki
istensın. Iğneyi kendilerine
batıımadan, çuvaldızı Türk
gazetecilenne sokmak
isteyenlere bilmem bu banş
çağnm nasıl etki yapar, bunu
önümüzdeki günlerde inşallah
göreceğim. Eğer bu konuda
ses çıkmazsa. o zaman , Türk-
Yunan ilişkilerinin
düzelmesinı, basından çok
politikacılar istiyor imajı
oluşacak ki, bu durumda
Yunanlı yöneticilerin beni
uyarmalan durumunda
cevabım hazır olacak, bu da
biline...