04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 MART 1996 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI Bir ayının düşündürdükleri tsviçrede björn (biyörn okunuyor) ayı demek. Oldukça gözde bir erkek adı. Ünlü tenisci Bjöm Borg'yu anımsayacaksınız. Yani burada birine "Ayı!" diye seslenmek. kavga çıkmasma yol açmıyor. Sanınm bu hayvanı insan adı olarak düşünmelerinin nedeni, güçlü doğa koşullanna uyum göstere- bilmesine, akıllı hayvanlar arasında olmasına verebili- riz. Bu hafta, lsveç em- niyetinin genel müdürü Björn Eriksson görevinden aynldı. Aynlmadan önce, ortaya ayı kaynaklı küçük bir sorun çıktı. Eriksson'un odasında gcrçek bir ayı vardı çünkü. 1872'de Kral II. Oskar tarafından vurul- duktan sonra doldurulmuş bir ayı. Bu hayvan, Eriks- son daha önce gümrük genel müdürlüğü görevin- den aynlırken özelükle nes- li tükenmeye yüztutmuş hayvaniann kaçak olarak sınırdan geçirilmesine karşı verdiği uğraşa teşekkür olarak devlet müzesi tarafından kendisine armagan edilmişti. Björn "Ayı" Eriksson'un polis mûdürlügünden aynlacağı ögrenilince müze devreye girdi ve armağanın, yalnızca görev süresince Eriksson'un olduğunu. yok- sa tarihsel özeiliği bakınundan gerçek yerinin müzede bulunduğu bclirril- di. Perşembe günü Stock- holmdekı Emniyet Sarayı'nın önünden geçen- ler, iki polis tarafından zor- lukla götürülen, ikı ayağı üzerinde duran bir ayı gördüler. Eriksson'a iş arkadaşlan, ayısız kalmasın diye kocaman bir ayıbebek armagan ettiler. Genellikle adlan söyleriz de anlamlannı pek düşün- meyiz. Düşününce komik çağnşımlar ortaya çıkıyor çünkü. Banş, burada da bir STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAJN erkek adı: Fred. Ne varki burada Savaş diye bir ad yok. Sanınz bizimki kadar savaşçı bir ulus olma- malanndan kaynaklanıyor- dur. Doğa kaynaklı önadlar ve soyadlar çok ama, Yıldının adı yok. Soyadlar- da burada da "—oğlu'" türii çok yaygın. Zaten sokakta- ki İsveçli için "Svensson" denilir. Eğertelefon re- hberinde herhangi bir Svensson'u, Andersson'u. Nilsson'u arayacak olur- sanız. işiniz iştir. Öte yan- dan, Türkiye dışında sanınz bırçok ülkenin telefon re- hberinde ise Korkmaz, Sön- mez gibi soyadlara sık olarak ra.stlanır. Vatandaşjanmız arasında bu iki soyadı çok yaygın çünkü. fsveç'ta buna, Kulu- lu vatandaşlann çok yaygın olan soyadlannı, Küçükgöl'ü, Celepli'yi ekleyebiliriz. Isveç'te yaşayan tzlandalılar'da ise farklı bir dunım \ar. Her nedense onlarda, fılanca oğlu olmak kadar, kızı da olmak yaygın; zaten kadın devlet bas,kanının soyadı da *...dottir"le bitiyor. Demek ki kadın-erkek eşitliği o ülkenin geleneğinde var, sonradan kazanılmışbir meziyet degil. İsveç'te evlenince kansının soyadını alan erkeklcr ve kocasının soyadını kendi soyadına ekleyen kadınlara da sık rastlanıyor; ikincisi daha yaygın. Ozellikle yük- sek öğrenım görmüş kadınlar bu ikinci yolu yeğliyorlar. Bizde de bıliy- orsunuz bir koca ilk yolu yeğledi, ama pir yeğledi... Lokanta casuslan yıldız dağıtıyorHıkâye malum. Nasrettin Hoca'ya sormuşlar, eski aylan ne yaparlar diye. Kırpıp kjrpıp yıldız yaparlar. diye yanıtlamış. Peki, ya eski yıldızian ne yaparlar? Sorunun hocaya yöneltilip yöneltilmediğini bilemiyoruz. Fakat, şu sıralar yıldızlar gündemde. Yani, aşçılık ve lokanta çevrelerinde. Birinin diğeriyle ilgisı nedir, diye soracak olursanız bilin ki konu, ünlü lokantalan, müfettişleri hiç dikkat çekmeden sınayan bir yemek kılavuzu. Adı "Gııide MkbeiiıTolan bu kitabı, her yıl güncelleştiren bu kılavuzun "damaktadı uzmanlarTgecc gündüz demeden, ülkenin dört kösesine yollara dökülüyor. Ve başlıyor belirli düzeydeki lokantalan sınamaya. Tabii ki müfettiş olduklannı belli etmemeye özen göstererek. Bunlann lokantalara verdiği notlar "yıMız" sayısı ile belirtiliyor. Işte, zamanı geldiğinde, bir başka deyışle hazırladıklan "yemek lalavTizu? 'nun satışa çıkanlacağı günlerde bir telaş, bir telaş... Çünkü her şeyden önce bir prestij sorunu bu. Düşünün. ünü dünyaya yayılmış Fransız mutfağının önde gelen temsilcileri olmak kolay rru? En iyisi, kuşkusuz, 3 yıldızın tepesine oturup doruktaki yerini korumak. Ama her zaman mümkün olmuyor elbette. Birileri yeni bir yıldıza sahip olurken diğerleri statükoyu korumakla yetiniyor. Ya yıldız yitirmek? fşte, lokantanın sahibini de aşçıbaşisını da (şeO diğer çalışanlan da gerçekten kahreden bir durum. Hoş, "Michefin yemek laUvuzu^nun bu yılki sonuçlan içeren baskısı henüz satışa çıkmadıysa da dünyanın dört köşesinde tanınan "La Tour d'Argenfın şimdiye dek sahip olduğu 3 yıldızdan birini yitirdiğini, kuruluşun sahibi Claude Terrail şimdiden biliyormuş. La Tour d'Argent'm yıldız yitirmesi ne demek! 1933 yılından beri 3 yıldızlık nota sahip bu lokanta, şimdiye dek sadece bir kez, 1952'de, bir yıldız kaybedip ertesi yıl derhal yeniden elde etmişri onu. Michelin'in prestijli dev yemek kılavuzunun bu kezki değerlendirmesi Claude Terreil'i sarsmadığını öne sürmek, gerçeği saptırmak PARİS MİŞEL PERLMAN olur doğrusu. 50 yıldır. Fransız mutfagının önde gelen isimlerinden Terrail, arkasında bıraktığı yanm yüzyıllık süre içinde dünyamızın, sadece en ünlü değil, fakat aynı zamanda en kudretli şahsiyetlerini lokantasında gururla ağırlamış. Claude Terrail'ın lokantasına, önceden yer ayırtmadan. kapıyı itip içeri girmenin olanaksızlığinı anlarsınız herhalde. Şimdi, denecek kı, diğer üst düzey lokantalarda rezervasyon şart değıl mi? Doğru olmasına doğru. fakat arada yine de bir fark var. Genelde, aylar önce aynlıyor masalar. Bunun yani sıra, "La Tour d'Argenfın özel bir yemeği de "kanlı ördek." Bu ördekler de tüketildigi zamanın tarihini taşıyor. J Aynca "La Tour d'Argent" Paris'in tam göbeğinde her yana egemen bir yerde. Işte. yavaş yavaş akan ve hakkinda yüzlerce şarkının bestelendiği Seine nehri. Ötede, görkemli haliyle herkese meydan okuyormuşcasına yükselen Notre-dame-de-Paris Katedrali. Hep bunlann arasında Claude Terrail'ın lokantası. Bunun yani sıra, masalann tercihi de önemli bir etken. Bunu da gayet iyi bılmek gerek. Şöyle oturursanız böyle olur. yok burasmı istiyorsanız, görüş açınız şurasını kapsar, türünden değerlendirmelerin de payı var "LaTour d'Arğenf"ın salonunda. Şimdi hazırlanın bakalım faturayı ödemeye. Fiyat. akşam veya öğle yemeğine göre değişiyor elbette. Bakalım, Fıyatlar beklentinize uygun mu? Çünkü öğle mönüsü, şarap dahil. adam başına ortalama 600 frank. Akşamlan ise hesap. şarap dahil, adam başına ortalama bin 200 frank tutannda. Bu satırlann yazıldığı sırada Michelin yemek kılavuzu satışa çıkmamıştı daha. Ancak, durumdan, daha önce haberdar olduğu söylenen Claude Terrail. 3. yıldızına vcnidcn kavuşmak üzere gereken çalışmalara başlamıştı bile... Sıra masalın ikinci bölümündeHaberin patladığı akşamüstü, herkesi bir telaş sarmıştı. Nasıl verilecekti? Bu insanlar hakkında yazılmamış, çizilmemiş, söylenmemiş bir şey kalmış mıydı ? Yaptıklan ettikleri zaten bilinmiyor muydu? Özel hayata girmek sayılır mıydı, sayılmaz mıydı? tşte bütün bu sorulann yanıtı, dönüp dolaşıp tek bir noktada düğümleniyordu: Bu insanlar sadece bu ülkenin degil. tüm dünyanın merak ettiği. hatta tüm dünyanın pek çok politikacıdan. sanatçıdan, sporcudan daha çok tanıdığı iki kişiydi. Adlan Charles ve Diana'ydı.. O halde özel hayaı filan değildi ve birinci sayfadan, en iyi şekilde göstenmek gerekiyordu. Üstelik aynı gün. ülkenin siyası gündemindeki en önemli olaylardan birinde, dönüm noktası niteliğindeki bir gelişme yaşanmış olsa bile.. Çarşamba gecesi haber merkezlerine bir bomba gibi düşen haber, Kensington Sarayı'ndan. yani Prenses Diana'nın ikametgâhından • ulaştığında, ciddi gazcteleri, işte böyle bir telaş almıştı. Ozellikle. bugüne kadar Kraliyet ailesi ile ilgili haberleri bilinçlı bir şekilde girmeyen ve çok gerektiğinde kısacageçiştiriveren Independent'in haber merkezini. Ama dünyaya gözlerini kapamak, ne olursa olsun, kım olursa olsun, bir olayın haber değeri bulunup bulunmadığını iyi saptamadan, ben o konuya gırmem demek mümkün değildi. Arşivler allak bullak edildi, kronolojiler hazırlandı, demeçler alındı. foto muhabirlen taze fotoğraf için seferberoldu ve sonunda LONDRA ZAFER ARAPKİRLİ "haber" layık olduğu biçimde birinci sayfada yerini aldı. Bundan 15 yıl önce, masallardaki gibi birdüğünle evlenen ve genç kızların hayallerini süsleyen mahçup prenses fırtınalı geçen bir evlilik sonunda boşanmayı kabul etmişti. Eşi ile belki de uzun bir süreden sonra ilk kez baş başa kalmışlar. işin muhasebesini yapmışlar ve bütün ülkenin, hatta bütün dünyanın merakla beklediği habcri açıklamışlardı: "Bu iş arnk resmen bttecek_" O noktadan sonra, koskoca tngiltere Kraliyet ailesinın geleceği, tahtm varisinin nasıl davranacağı, prens ve prensesin çocuklannın durumunun ne olacağı, büyüdüklennde ve onlardan biri tahta geçmek durumunda kaldığında, annenin durumunun ne olacağı, prensesin yasal konumunun nasıl saptanacağı, Kraliyet ailesinın uzaktan da olsa bir ferdi olarak sayılıp sayılmayacağı, Ingiliz vergi mükelleflerinin parasmı hâlâ 15 yıldır olduğu gibi harcamaya devam edip etmeyeceği, Kraliyet ailesinin tüm işlerine ve ilişkilerine kanşma hakkına sahip Anglikan Kilisesi'nın bu işlere ne diyeceği, hep haberdi.. Orada artık özel yaşam vb. tartışmalann anlamı yoktu. Bu nitelikteki kışiler artık özel kişiler değildi. Çünkü zaten kendileri, özel bir şeylerinin kalmaması, her şeyin herkes tarafından bilinmesi için ellerinden geleni yapmışlar, basını yönlendirmek için her fırsatı kullanmışlardı. Rakip televızyon istasyonlanndaki, rakip gazetelerdeki tanıdık gazetecilere içlerindeki tüm cevherleri açık etmiş, ifşaatta bulunmuş, hatta zaman zaman da ölçüyü kaçınp "hayli sjcak" malzemeler sunmuşlardı. Onlannki artık sıradan bir boşanma öyküsü değil, belki de 15 yıldır yasanan bir filmin ilk episodundan çıkıp ikinci episodun , yani *RS." (Boşanma Sonrası) episodunun başlangıcıydı.. Bundan sonra belki de daha bir haber olacaklardı... 'Ne olacak bizim halimiz?' Dış Haberier Servisi - Amerika kıtası yerlileri vüzyıllardır varoluş savaşı veriyor. Kanadalı yerliler, hükümetin yerlilere aynlan sağlık fonlannda kesintiye gitme tasansını tepkiyle kar>ıladılar. AMasıylakatıldığı protesto gösterisinde elinde "Benim için getecek var mı?" yazüı bir pankart taydıgını bilmeden çe> resine gitfümst yı n iki yaşındaki .lordan. aslında sadece yerlilerin değil tüm dünya çocuklannın ortak kaygısını dile getiriyor. Zirveden sonrası hüzün Yaşamın iki dönemi var: Zirve öncesi ve zirve sonrası. Zirve öncesi dönemının duygusu olan tutku, zirveden sonra yerini hüzüne bırakıyor. Bir yazarın tutkulanntn en fazla yoğunlaştığı an. zirveye ulaşmasından az öncesine rastlıyor. Zirveye çıktığında artık yalnızca iniş var. Bu açıdan zirve noktası bir boşluga açılıyor. Tıpkı geceli gündüzlü hazırlanılan bir sınavın başany la venlmesinden sonra yaşanan beklenmedık kayıtsızhk gibi. Yakup Kadri Karaosmanoğlu en beğenilen romanı Yaban'ı 1932'de, 43 yaşındayken yazdı. Ömrünün daha sonraki 42 yılı boyunca yazdıklan aynı başanya ulaşamadı. 67 yaşında ölcn Reşat Nuri Güntckin'ın zirvesi olan "Çabkuşu" ise yazann 33 yaşında yayımladığı ilk romanıyd!. Daha sonraki bütün uğraşlan. onu aynı düzeye ulastıramadı. Bazen sanatçının bir yapıtı, öteki yapıtlannı kat kat aşıyor; giderek tek başına sanatçıyı simgeliyor. Cervantes deyince akla "Don Kişot" geliyor; kimse yazann "Gabtea". "örnek abnacak hikâ>cler" ve "Ptrsiks \e Sigismunda'mn tşleri" adlı yapıtlannı anımsaınıyor. Goya'nın bütün öteki resimleri, 1814'te yarattığı "3 mayıs" adlı şaheserin yanında sönük kalıyor. Bir zirvesi var sanatçının Bazen aynı zirveye ikinci kez ulaşmak ıstiyor sanatçı, ama başaramıyor. Müzığımizın değerli adı Cem karaca, 7()'lı yıllann ortalannda yarattığı ünlü •"Tanürci Çırağı''nı uzun süre sonra "Kahya Yahya"ile yinelemek istiyor, ama olmuyor. Gerçek sanatçı başkasını kıskanarak geçirmiyor günlerini, kendisiyle ve zamanla yanşıyor. Her sefennde başan spiralişu^bir üstkıvrımına ulasarak yükseltyşr. Işte bu açıdan o, kendi kendisinin düşmanı: Bir gün sonradan ne kadar çaba harcarsa harcasın bir daha asla kıramayacağı bir rekora ulaşıyor. Zirvenin artık geride kaldığını duyumsamak hüzün veriyor. tnsan, bir anlamda kendine ve yaşama yenik MOSKOVA HAKAN AKSAY düştüğünü görüyor. Kımtsı kabullenmiyor, hırçınlaşıyor, henüz kendi düzeyine ulaşamamış bile olsa yükseliş halindeki başkalanna diş biliyor. Zirveler, yalnız sanatta yaşanmıyor ve yalnız sanatçılara özgü değil. Günlük yaşam, zirvelere yükselen ve zirvelerden inen yollarla dolu. Kimisi gidiyor, kimisi geliyor. Bir insanın yalnızca bir zirvesi yok. Belki yaşamının zirvesi olarak gösterebileceği bir döncm var. Ama çeşitli konularda farklı yükseklikleri çoğu kez aynı anda yaşıyor insan. Ahlaki gücümüzün ve olanaklanmızın arttığı. her türlü kahramanlıga ve özvenye hazır olduğumuz bir aşama var; sonra kimımızin ufku daralıyor, gidcrek yalnızca kendi gemimizi yüzdürmekle uğraşıyoruz. Aklımızın bir zirvesi var. Zirve sonrasında, deneyimlerimizle ve alışkanlıklanmızla durumu idare etmeye çalışıyoruz. Sağlığımızın, fıziksel yeteneklerimizin ve cinselliğimizin cesaretimizin, açık yüreklilıgimizin vc direnme gücümüzün zirveleri var. Arkadaşlıklanmızın daöyle: llişki içinde olduğumuz insanla birlikte gelişirken her şey güzel, ama yinelemelerin ve gerilemelerin başladıgı anda çöküşün kokusu yayılıyor. Dağcılık sporuna meraklı olanlar, en büyük heyecanı ve keyfı, zirveye vardıklannda değil, türlü engellerle dolu tırmanış sırasında yaşadıklannı anlatıyorlar.Belki de en mutlu insanlar, zirveye ulaştıktan sonra rahat bir nefes alma mutluluğuna erişmemiş olanlardır. 'Irinis ke Filias' yanic Dostluk ve Banş'Yunanca "Dosihık ve Bans", işte başlıkta okuduğunuz kelimelerin Türkçe anlamı. Gerçekten güzel, anlamlı ve ikibınli yı1lara yaklaştığımız bu dönemde, dünyanın özlediği kelimeler. Telafuz ediyoruz, ancak bir türlü uygulayamıyoruz, ya da uygulamak istemiyoruz. Aslında başlıkta kullandığım bu iki kelimeyi son iki ay içinde en çok iki ülkenin kullanması gerekiyor. Türk ve Yunan haiklannın ihtiyacı olan dostluk ve banş kelimeleri, sadece Yunanistan'ın başkenti Atina'da bulunan kapalı bir spor salonunun ismi olarak anılıyor. Temenni etmiyorum, ancak böyle giderse Bugün 3 Mart 1996 ATINA MURAT İLEM sadece söz konusu kapalı salonun ismi olarak kalmaya mahkum. Her gün önünden geçtığım bu nefis yapıyı seyTederden düşünüyorum, stada bu ismi verenler acaba komşulanyla nasıl geçiniyorlar. Türkiye ile ilişkiler malum, Arnavutluk ile malum, Makedonya ile malum, Bulgaristan ile ne olacağı kestırilmemıyor. Geriye bir tek ülkenin güncyini kaplayan Akdeniz kalıyor, ellerinden gelse, denızc dc savaş açacaklar. Belki de, yaz aylannda yüzerken kulaçlannı kavga eder gibi suya sert vurup bu duygulannı tatmin etmeye çalışıyor olabilirler. 9 yıldan bu yana gazeteci olarak görev yaptığım Yunanistan'da gördüğüm o ki. Yunanlı önce kendi kendinle banşmalı. Sürekli stres isteyen bir ulus, komşulan ile iyi olsa. kendinle kavga eder hale gelmış. -Gcrginük w stres" günlük hayatlannın adeta bir parçası. Politikacılar susuyor, basın başlıyor. basın susuyor, halk başlıyor. onlar susuyor kilise başlıyor. sonuçta problemler bir türlü bitmiyor. Geçen günlerde, Yunanıstan Basın Yayın Bakanlığı tarafından uyanldım. Kibarca, kendisine gerçekten saygı duyduğum bir hanım görevli evinıe telefon edcrek bu ricasını dile getirdi. Türk-Yunan ilişkilenni konu alan yazılanmın dostluk yolunda biraz daha yumuşak olması rica edildi. Ancak kendileri de çok iyi biliyorlar ki, yazılanm kesinlikle Yunan basın organlanndan yapılan alıntılardır. Türkiye karşıtı, düşmanlık dolu, çoğunlukla küfürlü olan yazılan yumuşatıp gazeteme geçebilmek için uzun süre daktilomun başında otururum. Çevirisini yaptığım haberleri olduğu gibi geçmeye kalksam, gazete yönetimi kafayı üşüttüğümü sanır. Genellikle Türkçe olarak sütunlanna, ya da manşetlerine döküp tatmin olmaya çalışırlar. Bir Türk gazetecisi olarak bugüne kadar Türkiye'de bir basın organının, Yunanistan'a karşı küfürlü bir başlık kullandığım ya da haber yaptığım görmedim. Aslında uzun zamandır kafamda şekıllenen bir önerim var. Pcki kardeşim gelin o zaman Türk-Yunan ılişkilerinı germemek için banş ve dostluk yolunda basın organlan olarak karşılıklı centilmenlik anlaşması yapalım. Yunanistan'a karşı küfur İlk Pevrim Yasası'nın 72. Yılı 4 3 0 Sayılı Yasa: MadrJe 1- Tıirkıye'deki bütün egitim vc bilim kurumları Milli Eyitinı Bakanlığfna bağlıdır. bütün2- medrpsp ve Eöilım Batan rcdilmışlir Yac j3 Madde ye lıalkının serpıışıj sap karçı olan bir c ;iır(tıınıl(iM! oıılrr 6 7 7 Madrlel -( l lerte sehlik. mıırülık yillık, çclebi fimıılık. halı 72 yıl önce bugön: • Türk toplumu "değlşmez dinssl hükümlerle" yönstilmek yerine, çağın gerektorine Myaıt değlşebilir yasaiarla yönetilmeyi seçmistir. • Bu seçlmin gereği, iki türlü insan yetistiren eğitime son verilerek, oğrenim birllği sağlanmıştır. • Türlü iç re dış göçlerin eiinde bir kukla durumuna getirilen Haltfelik, kaldırılmıştır. • Sırasryla 429,430,431 sayılı bn yasalar, 1923 Devrimfnin ilk mühürleridir. • Bu mfihürleri parçalamak Isteyenleriı karşısına halkımız bütünleşerek dikilmelidlr... ükııllar Milli lığına dev- 6 7 1 sayth da ortaklaşa ka olup buna alışkanlığın sini Hiikümet sayılı Yasa Tüm tarikat- dervişlik. dedelik, se lik. babalık, lelik. lalcılık. büvucıjiiık. ulufiiltçıjliık. f..) yapırak bu ünvanlan kullanmak yasaklır... 7 4 3 sayılı Yasa M<<dde 108 tvlerune. eıgin ikı taınk karşıstfida Beledıye dairesinde Belediye Başka ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME DERNEĞİ GENEL MERKEZ ve Tüm ŞUBELERİ J _ıS J 112] DEMOKRASİNİN AYAKBAĞI DARBELER 12 MART MUHTIRASININ 25. YILINDA ARADAN BİR YIL GEÇMESİNE RAĞMEN GAZİ MAHALLESİ YANGINI SÖNMEDİ TÜRKİYE'DE VE DÜNYADA İSLAM, DEVLET VE YÖNETİM 1996 YILINDA TÜRKİYE'DE KADININ ADI VAR Ml? KANA DOYMAYAN SADDAM, KİMLERİ, NASIL ÖLDÜRTTÜ? VEHBİ KOÇ'UN TÜRKİYE'NİN EKONOMİSİNE VE SİYASİ HAYATINA ETKİLERİ • SORUN ÇOZMEK tÇtN VAROLAN YASA1AJUN KENDİSİ SORUN OLUYOR • SAĞUK MESLEK USESINDE NELER OLLTOR • GUMRUK BtRLİGl'NDE 6 MART BELGESt • KİT.^PLARIN NEFES ALDlGl YER • HAFIZ ESADTN İNCE HESAPIAR1 kullanmayan, buna karşılık her gün küfür yiyen bir ulusun basın mensubu olarak bu çağnmın dikkate alınmasını istemek en tabii hakkım. Çentilmenliğimden değil. iki ülke halklannı bıldiğim için, bu halklan düşündüğüm, saygı duyduğum için. bu çağnyı yapıyonun. Spekülasyon olmaması için iki ülke sınırlan dışında, Davos gibi bir zirve. Masada politikacılar değil, gazeteciler oturuyor. Karşılıklı olarak ilişkileri yumuşatmayı, dostluğu ve banşı hedefleyen maddeler hazırlanıp, hayata geçirilmesi için elden gelen her şeyin yapılması yönünde anlaşmalar imzalanıyor. Gazete patronlan ve yönetim kadrolan tarafından imzalanacak böyle bir anlaşmayı önermekle çok mu safiık ediyorum, yoksa hayalperest miy ım, bilmiyorum. İki ülkenin basın yayın bakanlığı düzeyindeki kuruluşlar, bu organizasyonu pekala yapabilir. Yunanistan tarafından basın bakanı Dimitris Reppas ile, Türkiye"de kurulacak hükümetin basmdan sorumlu devlet bakanı isterlerse bu organizasyonu en kısa zamanda gerçekleştirebilirler. Türkiye tarafından büyük ilgi göreceğini sandığım bu önenme, Yunanıstan tarafının nasıl yaklaşacağından şüpheliyim. Çünkü, Türkiye karşıtı yazılar yazmalarsa tiraj kaybına uğrayacaklanna inanan Yunan basın organlan böyle bir öneriyi görmezden gelebilir. Tabii kı, Basın Bakanı Dimitris Reppas faktörü ile bu sorun çözümlenebilir, yeter ki istensın. Iğneyi kendilerine batıımadan, çuvaldızı Türk gazetecilenne sokmak isteyenlere bilmem bu banş çağnm nasıl etki yapar, bunu önümüzdeki günlerde inşallah göreceğim. Eğer bu konuda ses çıkmazsa. o zaman , Türk- Yunan ilişkilerinin düzelmesinı, basından çok politikacılar istiyor imajı oluşacak ki, bu durumda Yunanlı yöneticilerin beni uyarmalan durumunda cevabım hazır olacak, bu da biline...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle