Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3 MART 1996 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
15KULTUR
Llk gençlik
yıllanmdaki felsefe
merakımın bütün
ömrüm boyunca
faydasını gördüm.
Beraber çalıştığım
arkadaşlanmın, ya da
seçmenlerimin bana
sevgi ve saygı
göstermelerinde,
sanıyorum, karakter
yapımla birlikte,
felsefe merakımdan
kaynaklanan bir
insancıl yaklaşım
önemli bir rol
oynamıştır. Beni
insafsızca eleştiren
siyasal rakiplerime,
ya da parti içindeki
muhaliflerime karşı
tepkilerimin hep
ılımlı kalması da
gene felsefi bir
yaklaşımın
sonucudur.
JL asaşamında da, anılannı,
düşüncelerini yazarken bile
önem ve önceliğin sırasmı
gözeriyor. "Siyasetçiler
genellikle bunu bildiMeri
halde, kullanmıyorlar.
Dolayısıyla bu konuda daha
büyük bir algılama olsa
kamuoyunda ve
köşeyazarlanmızda, o zaman
boş birtakım tartışmalardan
kurtuluruz. Yoksa her gün
başka bir şeye atlarsanız
perişan olursunuz."
Fırbnah denizde bilge bir kaptan
HANDANŞENKÖKEN
Yıllarca kımi zaman şaşkınlıkla, kımı za-
man hayranlıkla ama hep keyifle ızlemıştik
onu. Alışılmış sıyasetçi görüntüsünün dı-
şinda, bılge kışılıgı, sadelıği, hoşgörüsü, ne-
zaketi en çok da müthiş espri yetenegi etki-
lemıştı bızı. Özelhkle seçim dönemlerinde
ii, ilçe. köy. kasaba. gece-gündüz saatlerce
dolaşırken; yasamını bırdenbire degıştınp
neden böyle bir özveriye katlandığını, na-
sıl bu denlı dırençli olabıldıgıni düşünmüş-
tük. Bu dönemlerde daha yakından gö7İe-
dığımız, genış kıtlelen hemen saran. onlar-
la kaynaşabılen, büyük. küçük herkese se\ -
gi ve saygıyla yaklaşan, yorumlanyla. yap-
tığı esprilerle mıting atanlannı coşkuyla ter-
keden. aslında mütevazi görünümlü ama
kanzmatık bir lıder. gerçek bir filozoftu o.
Belki de 'fîlozofluğu' Türk sıyasetine fark-
lı ya da fazla gelmıştı.
Erdallnönü. yıne farklılığını gösterdı ve
anılannı, yaşamının degişık bölümlennden
alınmış bazı olaylan. onda bıraktığı izle-
nimJeri, düşüncelerinı yazdj, Pört cijtten
oluşacak "Anıhır\et>üşiiııcder''kîtabıhın
birinci cildinde Erdal lnönü"nün kişilıgtne
dair birçok aynntı \e ipucu var. Bu kitap.
Erdal beyı tanımak ıçın bır başlangıç. Gö-
TÜştnemızın başındaönce bunu belırttıgım-
de, içtenlıkle gülüyor: "Ö>lemi?Güzel,b»-
zılan hiçbir şey yok diyoriar. Bravo— Tanı-
dtğuuz için btıİdunuz herfaaMe-."
Kitabını büyük ölçüde belleğınde kalan-
lara dayanarak yazmış. Amacı, bir tarih yaz-
mak değil, başından geçen ilginç olaylan
anımsayarak, onlan anlatırken de çeşitli
olaylar arasında benzerlikler bulmak. Üste-
lik ilginç bir yöntem izleyerek yapıyor bu-
nu. "BiMmle uğraşügım için hayanmın bü-
yük bolümünde insan ister istemez olayla-
nn nedeıuerini düşünmeye başlıyor. Bir ki-
şiyle mücadele ederken bile, o kişi neden
böyle davranıyor diye düşünmek hoşuma
gidiyor. O şekilde yaklaşnm; dolayısıyla de-
diködunun az olması da biraz bundan kay-
naklanıyor. Çünkü orada gerekli olan, han-
gi kişinin olduğu değjL, fakat hangi ortam-
da nastl ve niye öyle davrandığı. Bu, daha ön-
ce bilimle uğraşmamdan gelen bir arayışsa-
nıyorum." Bazı bölümlerı, örnegın Il.Dün-
ya Savaşı bölümünü, gazetelerden, arşıv-
lerden. ansiklopedilerden. çocukluguyla, si-
yasetegirme, birleşme dönemi ıle ilgili bö-
İümleri de gazetelerden, Meclıs kütüphane-
smden yararlanarak yazmış.
"Hatırlarsınız, ben siyasetteyken güncel
olaylar biro'ğinde, "babanızla ılgılı daha anı-
lannızvarmı? 'diye sorariardı. Ben de,ma-
dem Id sonıyorlar. akhmda kalan varsa on-
lan yazmaja çalışayım dedim."
İsroet İnöniTnün evdeki yaşamı
Bunu yaparkende baştan başlıyor, yanı
çocukluğundan. Önce başbakan sonra da
cumhurbaşkanı olan babası İsmet !nö-
nü'nün evınde geçen çocukluk ve gençlik
döneminden söz ederken, İsmet tnönü ve
onunla ilgili anılar gündeme gelıyor.
"Babamın evdeki hayatını anlaüyorum.
Bizi yanına çağınp. bunu böyle yapüm, şu-
nu şöyle yapam diye tızun boylu anlatmayi
sevme/di. Oyle. -çocuklaruıa bile, yabancı-
lara da- kendini övmek gibi bir huyu yoktu.
Amasofralardaki konuşmalarçokdeğerliy-
dL Her gün öğle sofrasında biraraya gelir-
dik. Konuşmalar biraz güncel olay lar üze-
rinde ohırdu, undan sonra aklına birşey ge-
lir, o zaman bir anısını aktanrdı. Dolayısıv-
la babamın anlattığı birtakım anılar aklun-
dakalmış."
Aklında kalanlar büyük ölçüde onda ız
bırakanlar. babasının birkaç kez aniattığı
aru lan ya da tkinci Dûnya Savaşf yla, o gün-
kü olaylarla ılgılı söyledikleri... Bunlan ya-
zarken, daha anlaşılır bir hava vermek için,
îkinci Dünya Savaşı'yla ilintili bölümler
eklemiş. fkinci Dünya Savaşı, Erdal tnö-
nü'nün yaşamında da önemli bır dönem.
"Bir defa Türkiye'nin savaşa girmeınesi
en önemli amaçu. O zamanki potitik hükü-
metier bunu başardı. Aynı zamanda Türki-
ye'debilhassa külriir ve miüi eğitim alanın-
da. çağuı sonuna doğru dcmokratik düzen-
de geüşmeler oluyordu."
İsmet Inönü, arulanndaçocuklanyla 'ar-
kadas.gibiyasadığfnıbelırtıyor. "Bunuyap-
mak ısıedıgı doğnı. Yalnız etrafimızda herke-
sın babama, Başbakanya da Cumhurbaşka-
nı olamk gösterdığı büyüksaygı havası ıçın-
de bu arkadaşlığı gerçekleştirmek o kadar
kolaydeğildi:\Ssyfâ 58)
Erdallnönü de bu kıtabında evdeki İsmet
tnönü'yüanlatıyorbize. "Bizevdeöğrendi-
ğimiz kadar, siz de burada göreceksiniz."
Bunlan yazarken, unuttuğunu sandığı bır-
çok şeyi anımsıyor. Babasının söyledikle-
ri, davranışian, bazı farkında olmadan ver-
dıği örnekler. sonradan benzerolaylarla kar-
şılaşınca hep aklına gelıyor.
Felsefe yerinc fiak
Erdal Inönü, 1995'te Nor\eçlı felsefeöğ-
retmenı Jostein Gaarder'ın "Sophie'nin
DünyasT adlı. felsefe tanhını öyküler ha-
lınde anlatan kıtabının dünyada en çok sa-
tılan kitaplararasmagırmesını şaşırtıcı bul-
madığını belırtıyor.(Sayfa 165) Rastlantı.
bugünlerde de f ürkıye'de en çok satan kı-
taplann üst sıralarında hem Erdal Inö-
nü'nün hem de Jostein Gaarderın kıtapla-
n yer alıyor.
1943 Hazıran'ında Gazı Lısesı'nı bıtın-
\or Erdal Inönü. Son sınıfa dek, sakın gö-
rünüşlü yapısı, süreklı okuması. ınsanlan
yardım etmeye ve sorunlannı anlamaya ça-
İışan tavn nedenıy le hukuk ya da siyasal bıl-
gıler fakültesıne gıdeceğıne yönelık kanı
yaygın. Ancak lıse sonda bılım ya da felse-
fe gıbı bır fıkır ugraşını meslek edınmeye
karar venyor. Fızık olursa eğıtımını Istan-
bul'da sürdürmek zorunda olması düşün-
,djirüyor aileyı. Ankara'da bır fakülteye gıt-
mesi yeğlenince felsefeyı tercrh edıyor. An-
cak babasının "felscfeyeömür verilmez' gö-
rüşü baskın çıkıyor, çok kısa sürede Anka-
ra'da Fen Fakültesı kuruluyor ve Erdal Inö-
nü. Rıza anıeasının ıstedığı gıbı 'geieceğjn
Cumhurba$kanı' olmak ıçın sıyaset yerine
fızık dalında öğrenım yapmaya başlıyor.
Zaten bu dilek karşısında yanıtı da kesın:
nın anlanıı olmadığım hep düşünmüşümdur.
Kıtlelen' karşı yaptığım sıyasel konuşmala-
rında da <, ok de/a lelsefe kuaplaıından edın-
dığım vaktaşımlardan varurlandım. Sıvasel-
le ınsan çok defa, bılmedığı. aynntılanna aşı-
na olmadığı konulania ırtıcalen komışmak
zorunda kalıyor. Bıranlamı olan. amayanlış
olnıman bır şeyler sövlemek gereken bu hal-
lerde neyapacağımı dıişümirken lelsefe kiil-
tüıii ımdadıma y elıştı Genel olamk doğnı
olan şırler \ıhle\vn'k bu durunılanlan kıır-
tuldunı Tabıı bunun bır vıkıncusı da olnıu-
vor değıldı Sozlenmtn anlaşılmadığı eleştı-
n sme ıığnıdını. Inıa herhalde anlm anlarda
olııvonlıı "(Sayfa 176)
Andre Gide'ın "külriir. herşeyi okuyup
unuttuktansonraakhnızda kalanlardır'gö-
rüşünü bcnınısemış Erdal bev. Okumayı
çok sc\en bırısı olarak. "hiç bir şekilde ya-
zartann esiri olmama\r>cğlı>or. Bıraz da
bılımadamlığından gelen vaklaşımla soru-
yor: "Aklımda ne, neden kalmış?" Fransız,
Ingılız. Rus edebıvatından okudugu bırçok
kıtaptan ne anımsıyor? Bazılanndan hıçbır
sey. Proustun "GeçmisZaman r\şmde"s\-
rrm başlangıanı >a da "Savas w Bcmş "'tan
bırsürüşe>...Sofradakıkonuşmalanıse,tı-
yatroya benzedığı ıçın anımsadığını düşü-
nüyor. Shakespeare'ın oyunlanndan da bır-
çok sey anımsıyor, tıradlannın ötesmde. Tı-
yatro onun tçın. romandan daha akılda ka-
İıcı.
Günümüz sanat dünyasından söz etmek
değışmıştı. Cemal Süreva'nın dediği gibi.
"Demokrasimizin utangaç jokeri / Gerçek
anlamdacesaretşahibrydı. Ünıversıte ya-
şamında. ODTÜ'de dekanlıgı sırasında
"Bura>a nasıl gekUm?" diye kendi kendıne
sormuştu (Saş'fa 334) Sıyasi yaşamında hıç
bu noktaya gelmış mıydı?
"Siyasette pek aklımdan geçmedi. Çün-
kü siyasetin ne oMuğunu girerkcn biliyor-
dum. Zaman zaman şö>le şe> ler aklımdan
fjcçti: Bü> ük bir kalabalık sizi bekiiyor ora-
\a gideceksiniz (kahkahalar)onlara bir
şeyler sö\le>eceksini/ vani bcn gitmc«em,
o kalabalık boşa yiHmiş. gitmiş olacak. Ba-
zan ö> le tuhaflıklar gö/ümün önünden gel-
di,geçti."
Ünıversıte hocalığının sıvası yaşamda,
özelhkle genış kıtlelere seslenırken hcrhan-
gı bır katkısı oldu mu?
"Oiabilir kuşkusuz. Siyasetçiler arasın-
da öğretmenler \ar. Ögretmenlik, tabii bir
kitlcvf hitap etme alıskanlıgını \e tepkisini
takip etıne dikkatini getiriyor. Bazı Taydala-
n var. Öte yandan birtakım kurallar \a da
alışkanlıklar da getirnor. Onlar ba/en o ka-
dar faydalı olma>abilir. Örncgin. çoctıklan
kandırmak diye bir şe> aklınızdan geçmez,
ayıpbr. Çocukİara öğreteceksiniz. Siyasette
her/aman bu kadaröğreoci vedidaktikko-
nuşmak pek hoşolmayabilivor. Si>asette.in-
sanlann o günkü duygulanna hitap ederek,
onlann kızgınlıgmu üzüntüsünü. heyecanı-
nı paytaşmanı/ gerekli. Bunlar öğretmen-
Çok üretken bir dönemdiBu kitapta o günlenn havasmı vermeye çalıştım. Çünkü
zamanla çok değişıvor kultürel vaşam. ınsanlann birikimi
artnkça esh durumu unutuyorlar. Ama o zamanlar. çok üretken
ve ilensı ıçın bırıbm sağlayan dönemlerdı. Babam Memduh
Şevket Esendal'a sormuştu "Nasıl edebiyat alanında
gelişme oluyor mu?"dıye. Esendal "Büyük bir hazırlık,
öğrenme, inceleme; adeta bir kaynama dönemiyaşıyoruz
Pasam. Inanıyorum kiyakında patlama
olacak "demıştı. Dedığı gibi de oldu. Şımdi
bahyorum da. Millı Eğitim Bakanlığı 'nın
çeviri dizisinden, benim yaşımdakiler ve
daha genç. mesela Zülfii Livaneli söz
edıyor. bunlan okuduk dıyor. O dönem
balıdan ve doğudan çevınler vapılıyordu
ama ben daha çok batıdan okuyordum.
tlkokula gittığımde Ankara ya tstanbul Şehir
Tıyatrosu turneye gehrdı, biıyük bir zevkle
izlerdık. Y'asfiRıza, Hazım, Behzat,
Seyyire !Seyir, Gatip An:an, Bedia
Muvahhit, bunlar çok takdir ettiğimiz
sanatçılardı. çok da zevkle izlerdik. Bızim
için tiyatro. tstanbıd Şehir Tıyatrosu 'vdu.
Shakespeare ıle başlardı her sene
Konservatııann Tatbikat sahnesimn
açılışında ıh pıyes seyrettık, Maeteriinck 'in
"Evin Içi" ve Motiere 'in "Gülünç
Kibariar "/. Oldukça hoşumuza gitti. biraz
dafarklı oynuyotiardı Şehir
Tiyatrolan 'ndan. Daha kilabi belki daha okul havası vardı.
Fakat gördük kı, daha farklı. daha cıddı bir vaklaşım vardı.
Tatbikat Sahnesi 'nde Sophokles'ın "Kral Oidipus " oyununun
ilk temsilınde hepimiz çok ethlenmıştık. O zaman bütün de\let
erkanı, başta Cumhurbaşkanı, Meelis Başkanı. Başbakan.
bakanlar hm varsa hepsi gelırrfı ılk temsillere. Mesela
unutmuşum. gazetelerdegörünce farkettim. babam vedevlet
erkanı ilk operaya frak gıyerek gitmiş. Arkadan bir. iki komedı.
"Anasının Kuzu.su " diye bir Rus komedısi oynadılar. çok
gülnnışnik. Anlaşdmıştı kı. her türlıi pivesi oynayabılır Devlet
Tıyatrosu da. Bır süre sahnesızlık sorunlan oldu. Sergi binası
opera bmasına çevrılınce bırdenbire Büyük Tıyatrv \v kazandı
•\nkaru ve opera da orada yapıldı. büyük eserler oynandı. Sonra
süratleyenı tıyatrolar açıldı ve bugünkü hale
. geldl. Ama tıvatro çokcanlandı oyıllarda. Ben
BI1Lİ1İİ IE DUŞUMCELEB \\ tıyatmyu çok severdım. Hatta arkadaşlanm
tablıriardı: 'Yahu, yalnız sen mi
destekleyeceksin tiyatroyu?' diye. Çünkü
gıtmedığımpıyesyoktu Ankamda...Amerika da
dagittim. Arihur MUler'ın ovunlarına da
giderdim Paris len de her geçlığimde gıderdım.
Arkadan da opera geldi tabii. Babam çok
severdi operayı. Iler operaya birkaç kez giderdi,
Cumhurbaşkanı ıken. Sonradan demokratik
sıyaset gelışince. odaaz gider oldu. Ama çok
ze\kalırdı. bizidegötüriirdü. TabiiAnkarahlar
da bunu vavaşyavaş öğrendder. Mesela
Mozart'ın "Figaro'nun Düğünü "oynadı,
gi'ızel şarhlar ama çok uzun. buna dayandmaz.
offoff' diyenler oluyordu. Fakat sonra herkes
çok se\di. Bale lemsillerı henüz başlamamıştı.
Ama müzik, konserier... Mesela ilk kez
TüHaye'de 9.Senfoni çalındı. büyük başanydı.
Savaş esnasında tarafsız olduğumuz için.
Avnıpa'dakıpekçoktanmmış vinüöz Türhye vegelipkonserier
wrdi. Resimde ise. ikinci ciltteyazacağım; Helikon dıvebir
denıek kundmuştu Ankara da. Sayın Biilent Ecevit 'le öyle
lanışmıştık. Helikon; resim. tiyatro, müzik, heykel. mımarlık...
edebiyat dışındaJa güzelsanatlaria ilgilenen bir dernektı. O
zaman ümversite asistandım. orada çok şey öğrendım
"Benbilim alanındabaşkan olrnayı. Cumhur-
başkanı olmaya tercıh ederim."(Sayfa 159)
Ama felsefeyı hıç bırakmıyor Erdal bey.
On beş-onaltı yaşlanndayken babasının kü-
tüphanesındeelıne geçen Platon'un iMkhes
adlı dıyalogunu bır çırpıda okuyarak başla-
>an felsefeye ilgısi. Sokrates. Descartes,
PascaL Vbitaire. Erasmus,Sophokks, Spino-
za, Kant, Bergson, Betrand Russcll ve baş-
ka bır çok ünlü jazann yapıtlanyla artıyor
ve 'düşünceözgüıiüğünetam bağhhk' ılke-
si bu kitaplarla oluşuyor.
Fen Fakültesfne gırdığı sırada, Ankara
Halke\ fnın düzenledigi bir kitap özetleme
yanşmasında. Ernst Mach'ın "Bilgi ve ffa-
ta " adlı felsefe yapıtıyla yanşmayı kazanı-
yor. Yıne Fen Fakültesfne devam ederken
firsat buldukça Dil Tarih Cografya Fakül-
tesı'nde NusretHızır'ın derslennı izlıyor. O
yıllarda aklından geçıriyor özgün bir felse-
fe sıstemı kurmayı.
"...İlk gençlikyıllanmdah felsefe merakı-
mın tnitün ömrüm boyuncajaydasımgöırhim
Beraberçalıştığımarkadaşlanmın,ya daseç-
menlenmin bana sevgi ve saygı göstermele-
rinde, sanıyorum. karakteryapımla birlikte,
felsefemerahmdan kaynakİanan bırinsancıl
yaklaşım önemli bır rol oynamıştır. Benı in-
safsızca eleştiren siyasal rakiplerime, ya da
partı içindeki muhaliflerime karşı teplalen-
min hep ılımlı kalması dagenefelsefi biryak-
laşımın sonucudur. Ölümlü bir kaderipayla-
şan ınsanlann birbirlermefazla hzmalan-
ıçin bir yıl beklememız gerekecek. Çünkü
Erdal Bey. "gercekten, benim kültürüm es-
ki küfrür' savıyla. şimdıkı romancılanmızı
daha yeni yeni okumaya başladığını. herşey
gibi kültürün de çağdaş gelişmelerden etkı-
lendiğını, ömegın postmodernızm'ı bıraz
ögrenmesı gerektiğinı söylüyor gülerek.
Bu, tabıı ışın şakası. asıl "mesele, sizin ho-
şunuza giden bir şey varsa, onu gormek,on-
dan zevk almak."
Şımdıye dek hep başka görev dolayısıy-
la istedigı kadar sanat olaylannı ızlemedı-
ğinden de yakınıyor. "Siyasetegirince- Ma-
alesef babamın zamanındaki sivasetten bi-
raz farklı şimdiki sıyaset, o zaman akşam-
lan gene büyük ölçüde kendilerine ait ola-
biliyordu. Ama zamanla o ilcrledi. Başlan-
gıçta demokratik mücadele bu kadar haya-
0 kaplamıyordu. Gene de gidiyordum ama
genellikle şimdi siyasetçilerin yaptığı, ak-
şamlan bir yemeğe gitmek. Bir gece oluyor,
tabii ilimiz çok masallah. ilçelerimiz de var.
Hepsinin bir gecesi var. Gitmemezlik edile-
miyor. Dolayısıylatiyatrova.sinemaya,cunıa
akşamlan konseıiere gitmek pek oîmuyor."
Platon'un dıyalogundaki Sokrates'ın ce-
saretı. "neden korkulup, neden korkulmaya-
cağını bilmek "olarak mantıksal yaklaşım-
la tanımlaması, bır anlamda Erdal inö-
nü'nün gözünü açmış, filozoflann değışık
yorumlanyla yaşama yeni anlamlar katabı-
lecegıni göstermışti.
Siyasete atılmakla da, bırdenbire yaşamı
likte yok. İnsan. bir yerde ahşkanlıklannı
değiştirip, başka yeni alışkanlıklar ediniyor.
Onun için öğretmenliğin bazı faydalan var
ama başka bir şey.
rlatırlıyorum, ilk genel başkan olduğum,
muhalefet yaptığımız dönemde bır yaban-
cımuhabir, muhalefetlıdennın Inönüoldu-
ğunu duyunca, "Ooo. he ıs a teacher' demiş,
yani öğrctmen muhalefet yapama/anlamın-
da. Böyle bir yaklaşım da var. Çünkü,ögret-
mek başka bir şey, insanlan beraber, sava-
şa, mücadeieyc götürmek başka bir şey."
Bilimle uğraşan daha gerçekçi
Siyasete gırmeyı kabul etmesınde başlı-
ca etkenler, babasının büyük esen olan çok
partilı demokratik düzeni tehlıkeden kurtar-
maya çalışmak, ünıversıtelerin o günkü ara
rejım elinde düştügü duruma tepkı göster-
mek ve ODTfj rektör vekillıgı ve rektörlü-
gü sırasında haksız yere suçlanması, şımdı
de kendısınden böyle bır hızmet beklenme-
sinin, bu hatanın itirafı olarak degerlendır-
mesı.
Acımasız, günlük ve anlık çıkarlara da-
yalı siyasette, her zaman 'ilkeli davra-
nan'Erdal Inönü, basınada hiç ödün verme-
dı. medyayla_yakın ılışkıler kurmayı düşün-
medı bile. Ustelik bunu çekinmeden de
eleştırdi: "Gazeteciler, hem gazetecilik. hem
sivasetçilikyapıwriar."(Sayfa 370)
"Dikkat edilecek nokta bence, olgun de-
mokrasilerde bu, nasıl vürüyor? Tabii, ba-
sının önemi birinci derecede. Demokrasi o(-
tnası için halkın haber alması ve yorum da
yapması lazım. Doğrusu köşeyazaıian da
bunu çok güzel yapıyorlar, hiçbir itirayjm
yt)k.Amageneo demokrasilerde bir soru m-
luluk anlayışı da var. Kim yonetiyor? Kinv
den hesap soracağı/? Onun belli olması la-
zım. Vönetenin sonımluluğunu dikkatle gö-
rürmesi gcrekiyor. tşte, o ikisini ay ırmak la-
nm. Köşeya/an yönetici değil. \a/arukyap-
Oğı esnada yaptığı yorum kendi fikri ve yö-
netkiden bağımsı/ olmalı. Benim sakıncalı
gördüğum. yöneticilerin yapmayı düşün-
dükleri girişimlerin önceden ögrenilip, bu
bflgiye dayanan bir taruşmanın basında ya-
püması. "'
Bilimle ugraşanın siyasette daha gerçek-
cı oldugunun somut bir kanıtı Erdal Bey.
Bılgı alma işlemının ıncelenen olayı nasıl
degıştırebıldıgını bılım yaşamındakı dene-
yımle ögrendıgınden, siyasette de hep tem-
kınlı davranıyor. Seçımler, aslında bılımde-
ki dcncylenn bir ölçüde karşılığı ona göre
Işte bu yüzden. birdurum saptaması yapar-
ken, sıyasetçılenn genellikle gözlemleri ye-
rine özlemlerine baglı kalma hatasına düş-
tüklcnni görebilıyor.
Önem başka, öncelik başka!
Kıtabındaöncelıkleönemın farkı uzenn-
de duruyor. Bu. onun ıçın çok önemli. Ya-
şamında da, anılannı, düşüncelenni yazar-
ken bile önem ve önceligın sırasmı gözeti-
yor. "Siyasetçiler genellikle bunu bildikleri
halde. kullanmıyorlar. Dolayısıyla bu konu-
da daha büyük bir algılama olsa kamuoyun-
da ve köşeya/arianmızda, o zaman boş bir-
takım tartışmalardan kurtuluru/. Çünkü
oimayacak şeyleri tartışmanın bir anlamı
yok. Âma bu önemlidir diye. tarbşmaya gi-
riliyor, özellikle televizyonda. Her gün baş-
ka bir konuy u ele alıp, anlatıvor tek-\ i/yon-
culanmız. Bunlan nasıl çö/eceksiniz? Her
gün başka bir konuy la uğraşamazsınız. Bir
sıraya kov up. çözcrseniz bir ileneme ohır.
Yoksa her gün başka bir şeye atlarsanız pe-
rişan olursunuz."
Küçüklügünde 'doğrucu çocuk' olan
Erdal Inönü'nün gerçeklen söyleme huyu
hiç degışmemış. bu kez dogrudan dogruya
söylemenin yennı dolaylı bir şekilde. dın-
leyenleri incıtmeyecek, ya da mümkün ol-
dufu kadaraz mcıtecek bır üslup almış. Bu
dolaylı ifade biçimi, zaman zaman espn
olarak algılanınca, bunun nerden kaynak-
landığını aramaya çalışmış. çocukluğundan
başlayarak. ODTÜ'de Prof.Şerif Mar-
din'in Erdafizmaadını takarak, özel bırgüf-
mece kategonsıne koyduğu bu espnlerin
özelligine gelince: kelıme oyunlanna da-
yanmıyor, ya somut gerçeklere, ya da man-
tık usavurmalara dayanıyor, ınsanlan etki-
lemesı dinleyenlerin o andaki nıhsal du-
rumlannı yakalamasına bağlı. Yakalabılı-
yorsa etkili oluyor, aksı halde hıç bır etkısı
yok. Gözleme dayanan bır şey söyleyecek-
senız, o andaki ruhsal durumu iyi algılamak
şart. Sözün espn karakten ancak o ortam-
da meydana çıkar. Başka yerde. başka za-
manda tekrar edıldığınde o sözde hiç bir
gülmece tarafı gözükmeyecek. Mantığa da-
yalı ilginç. çarpıcı sözler ıse, söylendıklen
ortamda etkili olmakla biriıkte, bu ortam dı-
şında da espn karakterinı koruyor.
Erdal Bey. kitabmda espri konusuna da
bır bölüm ayırarak kuram açısından ıncele-
miş. Hatta bırarkadaşı sormuş: "Espriyide
çokciddiye almışsın, uzunboylu esprinin te-
orisini yapmışsın. Ciddi mi yapOn? Şaka
mı?"
Insanın kendini analiz etmesının güç ol-
dugundan söz etse de, esprinin ikılı yapısı-
nı. anti-esprileri, iltifatlan, gaflan, potlan.
çamdev irmeleri anektodlarla örneklıyor kı-
tabında. SODEP kuruculannı Kral Arthur
destanındakı Yuvarlak Masa şövalyelenne
benzetmesi, Sanşo Pança'nın sofra protoko-
lü ile sözünü anımsatması... Bu ömeklerde
geneldeolumsuzlan seçmeyı yeglemış, an-
cak bunlar okura, Erdal Inönü'nün karak-
terine ilışkın ıpuçlan veriyor. Daha sonra-
kı ciltlerde de umanz bizim de keyifle ta-
nık olduğumuz olaylara yer venr.
Siyası yaşamında da kitlelerce hemen se-
vilmesınin ve etkilemesınin nedenı de ya-
şama böyle bakması olsa gerek.
Hiç degişmemiş. Sanki sıyaset onu hiç
yıpratmamış gibi, daha dinç, dahaespnh ve
huzurlu görünüyor. Insanlann ıçınde, ya-
şamlan boyunca hepsinı kullanamadıklan
yetenekleri ve potansiyelın olduguna ınanı-
yor. Bu, büyük bir güç. Siyasete giren kışı
de görevi üstlendığinde de sonuna dek gö-
türüyor. Erdal Inönü de, görevını yapmanın
rahatlıgı ıçınde. Onu. geç de olsa. daha iyi
tanıyabılmek, keşfedebılmek, gızemini çö-
zebilmek ıçın kıtabının yeni cıltlerini
merakla beklıyoruz.
PENALTI
MEMET BAYDUR
Eleştirel İroni
"Filozoflaratlet olsaydı, ya da atletler filozof... du-
rumun fazla değişeceğıni sanmıyorum. Ben de efen-
dimiz. Yazık. Tarzan 'ın bize anlatacak ne kadar şeyi
birikmiştir. Kimbilir? Tarzan gıbı çok yazar var efen-
dimiz. Eşsiz maceralarını sürükleyıci bir biçimde yaz-
mışlar. Bu kıtaplan bile, mıdesi sağlam olmayan in-
sanlar okuyor Olric. Tarzan ne derdi bunlan okusay-
dı?Sıkılırdı herhalde efendimiz. Doğru: Aydınlardan
başka hiçbir kalabalık kendi hakkında yazılan eser-
leri okuyacak sabn göstermez. Aman bizi ne de gü-
zel anlatmış, ne kadar da böyleyiz demezler herhal-
de. Derier efendimiz derler. Demesinler o halde Ol-
ric. Insanlan artık olmalan gerektiği gibi düşünmek
istiyorum. insanlar, artık aydınlara verdikleri umumi
vekâletnameyi gerı alsınlar istiyorum. Bütün bunlar
çok söylendi efendimiz."
Yukandaki satırlar Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar
adlı yapıtının 536. sayfasından. Tutunamayanlar,
Türkçe edebiyatın doruk noktalarından biridir. Ortıan
Pamuk'un Beyaz Kale'si gibi.
Sayın Memet Fuat'ın Yapı Kredı Yayınlan'nda çı-
kan İki Yönlü Yozlaşma adlı enfes deneme kıtabının
114. sayfasında Atay ve yapıtı üzerine çok doğru
saptamalar var. Şöyle diyor Sayın Fuat: "Tutunama-
yanlar'ın yazan dünya romanmın büyük bir okuru ol~
duğunu, kitabının her sayfasında ortaya koyar. Üs-
tün teknik kolaylıklara ulaşmış, buyük bır rahatlıkla
her istediğini anlatabilen biryazardır. 1950-1970 ara-
sı ülkemizde yaşayan, ülkemızin gelışmesi üstünde
etkili olan, ama modaya uygun düşmediği için ro-
man dışı bırakılmış aydın kesim insanlarımızı, başka
bir söyleyişle, edebiyat dünyamızın tanımadığı yep-
yeni bir içeriği, başına buyruk bir biçimle işlemiştir.
(...) Tutunamayanlar her şeyden önce bır sanat ya-
pıtı, bir başyapıttır, ama bunun ötesmde, Türk roma-
nmın ele aldığı konulan sınırlayan, görüş açılannı da-
raltan birmodanm baskısını kınşıyla da aynca önem-
lidir. "
Sayın Memet Fuat'a tümüyle katılıyorum. Oğuz
Atay'ın yapıtı, bir sevgıli dostumun da yıllarca önce
söyiediği gibi "Ancak Turkçe yazan bir insanm kale-
me alabileceği" bır yapıttır. Atay, Tutunamayanlar'la
kanıtladığı ustalığını (bir ilk kitaptır bu) ikinci romanı
olan Tehlikeli Oyunlar'\a bir başka doruğa taşır. Teh-
likeli Oyunlar'ı bir
başka yazıya bı-
rakıp Tutunama-
yanlar hakkında
okumaya devam
edelim şımdi.
Yeni Dergfnin
99. sayısında,
1972yılının Araltk
ayında Murat
Belge'nin Tutu-
namayanlar üs-
tüne bir yazısı çı-
kar. 24 yıl olmuş!
O yıl doğan ço-
cuklar şimdi yırmı
dört yaşındalar.
Murat Belge ya-
zısını, Sağmalcı-
lar Cezaevi'nde
yazmış. Değerli
herkes hapistey-
dioyıüTümülke-
nin büyük bir ha-
pishaneye dönüştüğü yıllardan biri. Sayın Belge'nin
Tutunamayanlar üstüne Sağmalcılar'dan kaleme al-
dığı yazı, Edebiyat Üstüne Yazılar adlı kıtabında var.
Bu kitap da Yapı Kredi Yayınlan'ndan.
İlginç bir yaklaşımı var Murat Belge'nin bu roma-
na. "Sevdimama beğenmedim" anahtarıylaaçıkla-
nacak birtavır. Bu tavnn temelinde, eleştıri kavramıy-
la, Tutunamayanlar'ın başlıca yapısal özelliği olan
ironi kavramını birbirinden ayrı tutmamızı öneren yak-
laşım yatıyor. Bana göre son derece yanlış bir öne-
riyle başlıyor Murat Belge: "İki kavram (eleştih ve iro-
ni) aslında hayata karşı birbirine tamamen karşıt iki
tavn temsil eder. İroni, alaycı ve hatta nihilist bir ta-
vırdtr. Yanlışlarla alay eder ama yanlışı bir doğruyla
karşıtlamak gereğinı duymaz. Doğruya zaten pek
inanmaz. Belli bir değerin üstüne çıkar, ötedeki bir
değerı alaya alır; sonra bır başka değere oturur, az
önce üstünde durduğu değerıyerin dibine batınr. (...)
Eleştiri birsistematığin sonucu, ironi ıse bir sistema-
tiğin yokluğudur."
Yanılıyor Sevgili Murat Belge. İroni ne edılgendir,
ne de durağan, ne de her şeyın her zaman alaya alın-
masını öngörür. Paylaştığımız dünya görüşü ve ya-
zıyı kaleme aldığı dönemin özel koşullan nedenıyle
mi yanlış okuyor o yazısında Tutunamayanlar'ı? işin
bence güzel, ilginç ve gülümseticı tarafıysa, o da ay-
nmında bu yanlışın. Bu eleştirinin üç beş satır son-
rasında, aynı yazıda aynı roman için "Toplum eleşti-
risi (evet! Toplum eleştirisi!) Acı, mizahi, genellikle
başarılı, birçok yerde çokbaşanlı" dıyor. Belge, na-
muslu bir aydın olduğu için: "Bu da benı tedirgm edi-
yor, çünkü kitap aleyhine bu kadar uzun konuştuğum
halde gerçekten övülmesı gereken yanlarına yerayı-
ramadım"diyoryazısının sonunda. Keşkeayırsaydı.
Belge'nin bu yapıt üzerine yazdığı tek yazıdan öğre-
nemiyoruz bu başyapıtın övülmesi gereken yaniarı-
nın neler olduğunu.
•
Oğuz Atay biliyordu, bir çoğumuz da sonre keş-
fetti: İroni hem insancıl, hem eleştirel, hem devrim-
ci, hem de açıklayıcı olabilir. ironi iyidir. Elzemdir.
Woody Allen'dan başarılı konser
VİYANA (AA) - Tanmmış film yönetmeni. yazar,
oyuncu \e caz klarnetçisi Woody Allen, New Orleans
Jazz Band adlı grubuyla birlikte çıktığı turnenın ilk
durağı olan Viyana'da başanlı bir konser verdı. Allen,
konserde. iki saat boyunca Nev\ Orleans cazının güzel
örneklerini sundu. Yaklaşık 25 yıldır Manhattan'daki
küçük bir barda çalan ünlü sanatçı Allen'ın turnesinın
ikinci durağı Roma. Allen, gelın geçen günlerde
yanan La Fenice operasının onanmında kullanılmak
üzere Venedik'te de bir konser verecek.
Ömer Seyfettin Hikâye Yarışması
sonuçlandı
BANDIRMA (AA) - Türk Edebiyatı Vakfı ile
Balıkesir'in Gönen ilçesi belediye başkanlığı
tarafından düzenlenen "Ömer Seyfettin Hikâye
Yanşması" sonuçlandı. Yanşmaya katılan 234 eser
arasında birinciliği Asuman Şenel'in "Çeşmeler" adlı
hikâyesi, ikinciliği Timur Kocaoğlu'nun "Şapkalar"
adlı hikâyesi, üçüncülüğü de Zafer Altunkozaoğlu'nun
"Korkut Hoca" adlı hikâyesi aldı. Jüri, aynca yedi
hikâyeye özendirme, beş hikâyeye dejüri özel ödülü
verdi.