Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21 ŞUBAT1996ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
ALLEGRO EVtN İLYASOĞLU
Zehra Yıfchz Heidelberg'deYurtdışındaki sanatçılanmız, dış
ülkelerdeki konserlerinın ya da
yabancı opera sahnelerindeki
oyunlanrun yankısını yurtiçinde de
duyurmak isterler. Bu çok haklı bir
istektir Çünkü büyük sanat
merkezlerinin sahnelerine
tırmanabilmek, maddı manevi çabalara
dayalıdır. Uzun yıllann birikiminin ve
gûven kazanmanın kanıtıdır. Onlann
kazandığı ödûlleri, aldıklan eleştirileri.
övgüleri yansıtmak da bizlerin,
yazarlann görevidir. Ancak ben,
elimde belgeler olmadan tanık
olmadığımız konserlerin haberini
vermekten yana değilim. Hemen ertesi
gün bizim gazetelerimizde yer alan
"Tiirk kemancısı salonu büyüiedi,
piyanistimiz bümem kim dakikalarca
ayakta alkışlandı" ya da "Sopranomuz
bilnıem hangi şehri sarsü" gibi
haberlerin sanatçıya da zararlı olduğu
kanısındayım.
Öte yanda nice sanatçımız gerçekten
büyük başanlar elde ediyor, ödüller
derleyip önemli sahnelerde kendilerini
gösterebiliyorlar.
Elimize en son ulaşan bilgiler, soprano
Zehra Yüdız'a ait. Heidelberg
Operası'nda I8Ocak 1996 gecesi
"L'çan HoUandalı"nın prömiyerinde
Senta'yı oynayan Zehra Yıldız, müthiş
bir maraton içinde. Bir gün sabah
erken uçakla Almanya'ya uçuyor, o
gece Senta'yı oynuyor, ertesi gece
Istanbul'a uçup Salome'ye yetişiyor!
Son birkaç haftadır bu tempodaki
sanatçı, Heıdelberg'in dört
gazetesinden övgü dolu eleştiriler
almış; Heidelberg Morgan,
Heilbronner Stimme, RNZ ve
Allgemeine Zeitung Mains. "Senta
roiündeki soprano Zehra Vıldız, bu
oyun icin yeni ve şaşırtıcı bir keşif.
Pİarlak sesi ve gösterişli oyuncuJuğu ile
çok etküeyiciydi" (Heide Seele). Bazı
eieştıriler oyunun rejisini
beğenmezken Zehra Yıldız'ı büyûk
övgiilerle anıyorlar. "Oyunun en
önemJi birimi Zehra YıJdız'dı.
Şenta'nın baladında nefes keski idL
ÖzelljkJe tizJerdeki pianissimolan çok
etkfleyici"(StefanKoch) -Zehra
Vıidız güzel sesi ve oyunculuk yönii ağır
bir Senta sergüiyor'' (Teopfîl
Hammer). "Zehra Yıldız, karşmızda
detıiz izlenimlerinj yansıtan pariak
sesiyle gerek bel canto, gerek dramatik
soprano yorumunda aynı derecede
başanlı idi. Çok uzun alkışiar aJdL*
(ChristofLudevvig).Bütün bu
AJexander Spemann, Zehra Yddız
belgelerle seçkin sopranomuz Zehra
Yıldız'ı kısa bir gelecekte daha önemli
sanat merkezlerindekı sahneierde
görmeyi diliyoruz.
fstanbul Devlet Opera ve Balesi, bir
miizikli oyun sahnelemeye baçladı:
Kral ve Ben. Birbirinden farklı
kültürlerin konu alındığı, kadtn
haklanna dikkat çekilen, Dogu ve Batı
arasında henüz iletişimin gelişmediği
birdönemde, 1950'li yıllarda ortaya
çıkmış. Bugüne dek opera sahnesinde
oynanan diğermüzikallerden oldukça
farklı. Müziksiz konuşmalann
müzikten daha ağırlıklı olduğu, akılda
kalıcı melodilerin yer almadığı, bır-iki
kişi çevresinde dönen ve opera
sahnesinden çok tiyatro sahnesine
yakışan bir oyun. 1977'de YuIBrynner
ve Constance T<mers ile öne kavuşan
T" T"eidelberg
f—/ Operası'nda 18
JL ± Ocakl996
gecesi "Uçan
Hollandalı"nın
prömiyerinde Senta'yı
oynayan Zehra Yıldız,
müthiş bir maraton
içinde. Bir gün sabah
erken uçakla
Almanya'ya uçuyor, o
gece Senta'yı oynuyor,
ertesi gece ıstanbul'a
uçup Salome'ye
yetişiyor!
/
stanbul Devlet
Opera ve Balesi, bir
müzikli oyun
sahnelemeye başladı:
"Kral ve Ben."
Birbirinden farklı
kültürlerin konu
alındığı, kadın
haklanna dikkat
çekilen, Doğu ve Batı
arasında henüz
iletişimin gelişmediği
birdönemde, 1950'li
yıllarda ortaya çıkmış.
Bugüne dek opera
sahnesinde oynanan
diğer müzikallerden
oldukça farklı.
bu oyunun başansı, reji kadar baş
oyunculann becerisi ile doğru orantılı.
RuhsarÖcaJm sevimli oyunu, güzel
ses rengi, Bergüzar Çeiebi'nin usta
sanatçılığı ve dengeli oyunu; Zuhal
Yıınga'nın bilge ve usta sanatçılığı,
ama yine de her birinin olaya bir opera
sanatçısı olarak yaklaşımı, Kral
roiündeki CahitŞaher'in ise ne
müzikalci ne operacı ne de tiyatrocu
olarak niteleyebileceğimiz kendine
özgü(!) oyunu, bu temsili çerçeveleyen
etkenlerdi.
Kjsa zamanda hazırlanan oyunun
orkestrası da rejisi de biraz aceleye
gelmişti ilk gecede. Deneyimli
tiyatrocu HaMun Dormen ve dınamik
şefimiz Serdar Yalçuı zamanla müziği
de rejiyi de daha yerleşik hale
getireceklerdir. Ancak bu müzikali
Haldun Dormen Tiyatrosu'nda
izleseydik mutlaka değişik izlenimlerle
değerlendirirdik. O zaman Siyamlının
Ingilizceyi bozuk konuşmasının
benzeri "Var ben yapmak bir dans"
gibi Türkçe'nin çarpıtılmasını da daha
hoşgörüyle karşılayacaktık. Mikrofon
olayını da her seferkinden daha az
yadırgayacaktık. Opera sahnesindeki
temsilleri nedense izleyici biraz daha
ince eliyor, sık dokuyor.
İDSO'nun eUinci yıl coşkusu
Istanbul Devlet Senfoni Orkestrasrnın
ellinci kuruluş yılında, elli yıl önce yer
almış kişilerin aynı sandalyeierde
oturup çaldıklannı izlemek bir baska
coşkuydu. Şef Strugata yönetimindeki
Egmont Uvertürü'nde ilk kuşağın
kıvılcımı son kuşağı da geçti. Yıllardır
sahneye çıkmamış ama sahne
coşkusunu hiç elden bırakmamış
sanatçılardı bunlar. Bizlere de kendi
coşkulannı, ilk günün ateşini
aktanyorlardı.
Egmont Uvertürii'nü Beettooven'in
biçemine yakışır bir ustalıkla sergıledi
topluluk. Ancak neden hep bir aksilik
olur şu Cemal ReşkJ Bey'in
Enstantaneler'inde? Toplam 8 dakıka
süren eserin yine ıjk ikı bölümü
seslendirilebildi: Âmâ Dilenci Kadın
(TRT spikerlerince anons edilen
'fakat' anlamındaki 'ama' değil, 'kör'
anlamındaki, a harflen uzatılmış
âmâ') ve piyanist Ayşe Nil Menteş'in
çaldıgı Boş Cami Avlusu. Orkestra'nın
kurucusu Cemal Reşit Rey'e saygı
göstermek ve ondan bir yapıt çalmak
çok anlamlıydı, ancak Enstantaneler'i
teker teker aytrmak, yapıtın bütününü
bozuyor.
Türk müziğıne sunulmuş, müzıkle
resim yapan ilk programlı eser olması
da bu yapıtın tarihsel özelliği.
Konserin ikinci bölümünde. korosu,
solistleri ve orkestrası ile daha çok
sayıda prova ve daha rafine bir
sonorite gerektıren 9. Senfoni yerine
bu anma konserine daha çok yakışacak
bir başka eser seçilebilirdı.
Michael Tippett'in
'YazDönümü
Duğunu
sahneleniyor
• Günümüzün yaşayan en
önemli bestecileri arasında
sayılan Michael Tippett'ın ilk
önemli operası "Yaz Dönümü
Düğünü", Londra'da büyük
ilgi gördü.
IŞIL MUHTEStP
LONDRA- Günümüzün en önemli
yaşayan bestecilerinden Sir Michael
Tippett'in 90. doğum yıldönümü geçen
yıl önemli etkinliklerle kutlandı. Bu
kutiamalann devamı olarak bugünlerde
Royal Opera House'da bestecinin ilk
önemli operası "The Midsummer
Marriage" (Yaz Dönümü Düğünü)
sahnelenmekte.
Tippett, operayı planlamaya 1946
yılında, savaşın bitiminden hemen
sonra başlamış. Savaş yıllannda
pasifist. banş yanlısı düşünceleri
nedeniyle bir ara gözaltına bile ahnan
Tippett'in amacı o günlerin hâlâ baskılı
ve karanlık dünyasına bir nebze bile
olsa ışık ve gülümseme gerirmek.
Öykü, genç bir çiftin düğun günlerinde
birbirlerinden ayn simgesel bir
yolculuğa çıkarak kendj benliklerüıi
bulmalan. Bu yolculuk sonunda
gençler kendileri ve birbirleri
hakkındaki bilgi yoksunlugu ve yanlış
yargjlardan annarak bundan sonraki
ortak yaşamlanna daha bilinçli ve daha
zengin bir ruh haliyle başlıyorlar.
Tippett, bu yapıtında çeşitli
kaynaklardan yararlanmış. Mozart'ın
Sihirli Flüt'ü bunlann en
önemlilerinden. Aynca TS. EBot ve
ShaVun yapıtlanndan ahntılar, Yunan
tragedya unsurlan ve Jung sembolizmi
büyük ölçüde kullanılmış.
Müzik yönünden Tippett'in daha
sonraki atonal yapıtlanndan ilk anda
kulağa farklı gelmesine karşın,
bestecinin müzik dilinin daha o
günlerde bile kendine özgü anJatımını
bulduğunu görüyoruz. Bu operada daha
çok Ingiliz Madrigal ritimleri ve 20.
yüzyıl başında kullanılan
harmonilerden yararlanan besteci, bu
ögeleri geniş soluklu, senfonik. adeta
'Wagnerian' bir biçimde kullanmış.
Yapıtı, Royal Opera House'un müzik
direktörü Bernard Haitink her zamanki
duyarlılığı ve ustalığıyla, özellikle
senfonik detaylan vurgulayarak
yönetiyor. Genç sanatçılann oldukça
başanyla yorumladıklan rollerde
özellikle baba KJugfisher rolünde
günümüzün en iyi Wagner baslanndan
John Tomlinson dikkat: çekıyor.
rippett'in bu özgün operası, daha uzun
»'îllar sahnelenip izleyicinin beger
;
sini
cazanmaya devam etmeye gerçekten
ıak kazanan bir yapıt.
DUŞUNCEYE SAYGI
Gençler, eleştirmenlervegüzel bir dinleti
ÖNDER KÜTAHYALI
Büyüklerin gençlen kıyasıya eleştır-
mesı, Sokrates çagından bu yana sürüp gı-
der. Onlar da sporda, bilimde ve sanatta
gösterdiklen başanlarla yetişkinlen şa-
şırtırlar; bir bakıma eleştıriyi eleştiriyle
yanıtlamış olurlar. Bana bu satırlan yaz-
dıran iki mutlu olaydan söz etmek istiyo-
rum.
Genç besteci ve piyanist Fazıl Say, kon-
servatuvaröğrencisı olarak gösterdiğı bü-
yük başandan sonra her iki dalda Alman-
ya'da yoğun bir eğitım yaptı. Sanatçı ge-
çen yıl, ABD'nin 'YoungConcert .Artists
Organisation' ödülünü kazanmıştı; bu ne-
denle içinde bulunduğumuz sanat mevsi-
mini, ABD'nin önde gelen merkezlenn-
de çok sayıda dinleti ve resital vererek
geçirmektedir; ardından CD çalışmalan
gelecektir.
Elime geçen yazıda, Washıngton
Post'un eleştirmenı Joseph McLellan,
Say'ın 22 Ocak 1995 akşamı, Washing-
ton'ın Kennedy Center'ındaki Terrace
Theatre'da verdıği pıyano resıtalinı anlat-
maktadır. Say, programın başında 'Nas-
reddin Hoca'nm Oanslan" adlı yapıtını
çalmış. Yazar, 'Türk Danslan' olarak nı-
telendırdığı yapıttan, "Ulusal özellikleri
befirieyen enetji yükiii, firünalu sürükle-
yici ve karmaşık ritimierin müziği" dıve
söz ediyor. Yapıhn ıkıncı ve üçüncü bö-
lümlerinde Devri Kebir ve Devn Hindı
usullerinden yararlanılmış olması bu öv-
günün kaynağıdır.
Eleştirmen, Liszt'ın si minör sonatına
değınırken "Sa>,tekniksorunJarvokmuç-
çasmaçaldı" dıyor. VVagner'ın Lıszt tara-
fından yapılmış 'Liebestod' uyarlamasıy-
la Alban Berg'ın sonatınm programa alın-
masını ise tonallilde atonallik arasındakı
kesişme noktasının başanyla belirtilme-
si olarak değerlendıriyor.
Şu var ki McLellan, Say'ın seslendir-
dığı Haydn sonatı dınlerken, önemli bir
noktayı gözden kaçırmış olmalıdır. Say,
Haydn'ı ve Mozart'ı, o dönemin Avustur-
ya piyanolannaözgü, ıncelık dolu bir ton-
la yorumlamaktadır. Bu son dönemdeki
piyanistlenn özenle kullandığı bir teknik-
tir ve sanatçı, söz konusu tekniğı iyı
özümsemıştır. Kendısının ya da Liszt'ın
yapıtlannda ise ton bakımından dınleye-
ne hayranlık veren bir dolgunluğa ulaşır.
Karmaşanın, belirsizliğin ve umutsuz-
luğun yol açtığı karamsar ortamda böy-
lesi yazılar ve haberler, çöldeki vahalar gi-
bidir; yüreklere ferahlık verir. Işte genç-
lık ile ılgıli ikinci olay:
DEÜ Devlet Konservatuvan'ndanyir-
mı kadaröğrencı bir araya gelerek oda or-
kestrası oluştururlar; içlerinden biri şef-
lıği üstlenır. Solocular da orkestradan çı-
kar. Çalışılan yapıtlar; Vivaldi'nin ıkı
obua ıçin re minör konçertosu ile 'Dört
Mevsün'den 'Yaz',Dittersdorfrun \ı>o-
yana Müzik Akademısı 'nde Karl Oester-
raiher ile şeflik a/anında 'master' yaptı.
Azerbaycan Devlet Orkestrası'nın birin-
cı şefi olan Adıgüzel, benlığini bütünüy-
le müzığe veren etkileyici bir sanatçıdır.
Programın ilk yapıtı olan VVagner'in
'Tristan und Isoide'sınden Prelüt ile 'Li-
ebestod' heryönden başanlıydı. Besteci-
nin bakır üfleme çalgılarla olusturduğu
donıklar etkıli bir biçimde ortaya kondu.
Benim açımdan söylenmesi gereken tek
şey, 'Liebestod'da sık duyulan süslemeh
motifin, hıçbir genişletme yapılmadan
metronom bağlılığında çahnmasıydı.
Jkincı yapıt olan E.Grieg'in PeerGynt sü-
ıtlenndeki seslendırme de Iirik, renklı ve
coşturucuydu.
Orkestra, bu dinletide artık olgunluk
G
eçen yıl Amerika'da 'Young Concert Artists
Organization' ödülünü kazanan genç besteci ve
piyanist Fazıl Say, içinde bulunduğumuz sanat
mevsimini yine bu ülkede çok sayıda dinleti vererek
geçirdi. Şimdi sıra CD çalışmalannda...
la ve kontrbas için Sinfonia Concertan-
te'si ve Bach'ın üçüncü orkestra süıtinden
Arya'dır. Son aşama olarak okul müdü-
ründen dinleti içın izın istenır.
Bu dinletıyi 12 şubat pazartesi akşamı,
DEÜ Devlet Konservatuvan Sabancı
Kültür Merkezi 'nde iziedik. Müdür Saym
Doç. Hazar Alapınar, yaptığı kısa konuş-
mada, okul tarihinde ilk kez görülen bu
girişimin önemini belırtti. Coşkuyla al-
kışlanan birdinletiydi ve öğrencılerle gu-
rurduyduk. Sanırım karamsarlığı bir ya-
na bırakıp gençlenmize güvenmemiz ge-
rek.
Herkesi büyüleyen bir dinleti
Gençliğın coşkusu, İDSO'nun 16-17
şubat günlenndekı dinletide de vardı.
Haftanın konuk şefı olan Yalçuı AdjgüzeL
Bakü doğumludur. St. Petersburg Devlet
Konservatuvan'nı bıtirdıkten sonra Vi-
aşamasına ulaştığını bir kez daha kanıt-
iadı. Sanatçı dostlanmız, tahta üfleme çal-
gılarda ses temizlıği yönünden ortaya çı-
kabılen kararsızlığı da giderirlerse, ku-
sursuzluğa doğru yenı bir adım daha atıl-
mış olacaktır.
Dinletmin ilk yansında, trombon sa-
natçısı Saym Hikmet Singi'ye, emekljli-
ğe aynlması nedeniyleplaket verildi. Ül-
kemızın müzik yaşamına kırk yıl hizmet
etmiş olan sanatçı, bunun yansını Iz-
mir'de geçirmiş, kentimizde orkestra ku-
rulması içın Ankara'dan yapılan sekiz ki-
şilik kadro atamasının içinde yer almış ve
ilk yıllann çilesinı çekmiştir. Kendisine
emeklılik yaşamında sağlıkh yıllar dile-
riz.
Dinletinin ikinci yansında, RtlyiçÇay-
kovski'nın Op. 35 re majör ketnan konçer-
tosu vardı: solocu, Sergei Stadler'di.
1962 'de St. Petersburg'da doğmuş olan
Stadler, küçük yaşta kemana ve pıyano-
ya başladı. 1980'de St. Petersburg Kon-
servatuvan "nı bıtirdi: sonrakı yıllarda ay-
nı kurumda öğreönenlik yaptı. Çocuklu-
gunda, DavkJ Oistrakh'tan özel ders alan
Stadler, yırmi yaşına gehnceye değin bır-
çok ödülün sahibi oldu. Uluslararası dü-
zeydekı sanat kariyeri oldukça parlaktır.
Stadler'in keman tonunda, Oistrakh ile
doruklaşan Rus okulunun dolgunluğu ve
ciddıyetı ile Batı Avrupa'nın sıcaklığı ve
coşkusu birleşmiş gibıdır. Teknik yönden
kusursuz bir kemancı; yanlış ya da pis
nota çalmıyor.
Konçertonun, 'VTvacissimo' yönerge-
siyle belirtilen son bölümünde baş dön-
dürücü bir tempo aldı. Birinci bölüm,
özellilde de kadans, teknik yönden soluk
kesiciydi. Buna karşıhk, 'Conzonetta'da
ve yapıtın lirikliği öne çıkaran öbür ke-
simlerinde, dinleyeni mutlu kjlan bir mü-
zik vardı. Orkestranın eşliği de genelde
başanlıydı; tuttiler padaktı.
Stadler kemana kesinlikle egemen;
onu, özellikle de yayı, bedeninın bir par-
çası yapmış. Yorumunu çeşitli jestlerle
süslemesı. kendisine duyulan hayranlığı
arrtınyor.
Çaykovski'nin bu güzel konçertosunu
ne zaman dinlesem, Viyanalı eleştirmen
E. HansKck'i anımsamaktan kendimi ala-
mam. Yazar. 1881 'de Viyana'da yapılan
ilk seslendirme sırasmda konçertoyu ye-
rin dıbine batırmış, Rus meyhanelerin-
den yayılan ıspırto kokulanna dek her tür-
lü çirkinliği onun içenğinde bulmuş ve
yapıtı çalan kemancı Brodsky'ye acımış-
tı. Hanslick'in yazısını bıtirdiği şu tüm-
celer hâlâ belleklerdedir:
"Friedrich Wischer, bir kezinde kok-
tuklan görülerı resımler' olduğunu iddia
etmişti. Çaykovski'nin keman konçertosu
bize, koktuldan işitiJen müzik parçaian-
nın da oiabileceği düşüncesini veriyor."
Bu konçerto, günümüzde özellikle
genç kuşaklann sevgilisidir. Hanslick, Iz-
mır'de kapılara kadar dolu olan salonaa
dakikalarca süren alkışları görmehydı.
Dogrusu şu ki, dünya hizla değişiyor.
MEMET FUAT
Seçme Yapıtları
Yazarlann bütün yapıtlannı bir arada yaytmlamak,
sığıyorsa bir kitapta toplamak, sığmıyorsa birdizi o\uş-
turmak, yaranna inandığım bir uygulama. Yayınevle-
rimiz yıllardır bu konuya önem veriyor, aramızdan ay-
rılmış olanlann "Bütün Yapıtiarı"n\, yaşayanlann ise
"Toplu Yapıtlan"nı yayımlıyorfar.
"Bütün Yapıtlan" denince, işin noktalandığı anlaşı-
lıyor. Hepsi bu kadar, arkası yok. "Toplu Yapıtlan" de-
nince, yazar yaşıyor, arkası gelebilir.
Aslında yaşayan bir yazann da o güne kadar yaz-
dığı herşeyi bir araya getirirseniz "Bütün Yapıtlan"nı
yayımlamış olursunuz. Ama bir süre sonra bir dergi-
de yeni bir şiiri, öyküsü ya da yazısı çıkarsa... "Bütün
Yapıtlan" sözü, bir çırpıda aldatıcı bir başlığa dönü-
şür. Yayırncı yalan söylemiş olur. "Toplu Yapıtlan" de-
nince, gelecekte böyle yalancı durumuna düşmekten
kurtulunuyor.
Ben yıllarca "Bütün Yapıtlan", "Toplu Yapıtlan" işi-
ne çok önem verdim. Yayımcılığımızda bu anlayışın
gelişmesine elimden geldiğimce katkıda bulundum.
Ama sanınm yarariılığı bakımından önemi daha az ol-
mayan başka birşeyin üzerinde yeterince durmadım.
Geçenlerde Arif Damar'ın Yapı Kredı Yayınlan ara-
sında basılan Eski Yağmurtan Dinlıyordum adlı kita-
bını şöyle bir kanştırayım derken günlerce elimden bı-
rakamadığımı görunce, "Seçme Yapıtlan" anlayışının
da arkaya itilmemesi gerektiğini düşünmeye başla-
dım.
Arif Damar, eski krtaplanndan seçmeler yaparak ye-
ni kitaplar oluşturmayı sever. 1975'te Cem Yayıne-
vi'nin bastığı Seslehn Ayak Seslerl öyleydı. Sonradan
Yazko'da, De Yayınevi'nde, değıştıre değiştire iki kez
daha yayımladı o krtabı. Adam'da yayımladığı Acı Er-
telenirken de öyleydi: 1943-1983 yıllan arasında yaz-
dığı şiirlerden kendi yaptığı seçmeler.
1990'da ise Can Yayınlan, Arif Damar'ın "Toplu Şi-
irleri"n\ Alıcı Kuşu Kardeşliğin ile Ay Kar Toplamaz ki
adlannı taşıyan iki kitapta bir araya getirdi.
Nasıl o/muşsa bu iki krtap bende yok, onun ıçin de
Arif Damar 1990'a kadar yazdığı bütün şiirferini o ki-
taplara aldı mı, yoksa beğenmedıklenni ayıkladı mı, bil-
mıyorum. Ama ayıkladığını sanmam, çunku Günden
Güne'nin ilk basımına almadığı, Arif Barikat adıyla ya-
yımlanmış eski şiirlerinı de sonraki kıtaplarına almıştı.
Herhalde Varfık Yayınları'nın 1992de bastığı Ona-
nn\en Kendini adlı kitaptakiler dışında, önceki dokuz
kitabındaki her şey "Toplu Şiirleri"ne girmiştir.
Yapı Kredi Yayınlan arasında çıkan Eski Yağmuria-
n Dinlıyordum ise oldukça kalın, tam 337 sayfalık bir
seçmeler krtabı. Bu kez Arif Damar, şiırlerının yanı sı-
ra yazılanndan, soyleşilerinden de seçmeler yapmış.
Aynca araya 1993'te yazdığı yeni bir şıinnı katmış.
insanlık değerlerine sonuna kadar bağlı, ışıne say-
gılı, çok titiz bir şairi bütün yönleriyle yansıtan Eski Yağ-
murtan Dinlıyordum'u, kaç gündur elimden bırakamı-
yorum. Yalnız şiirlennı değil, incelıklerte dolu düzyazı-
lannı, söyleşilerini de sevenek okuyorum. Görüşlerini
savunurken karşısındakileri kırmamaya buyük özen
gösteriyor Onda her şey dönüp dolaşıp mutlu birge-
leceğe yönelik düşüncelere, insanoğlunun en büyük
ülküsü'ne gelip dayanıyor.
Şoyle demiş bir söyleşisinde:
"Sanıklığımızın üstüne titremeliyiz. Yaşadığımız
dünya düzeni suçludur. Bilimde olsun, sanatta o/sun
değıştıren insanlar sanıktır. Baudelaire, Rimbaud,
Darvvin bile sanıktır" (S. 334)
Cumhuriyet döneminde yazınımızın buyük bir biri-
kimi oldu. Krtaplıklarda başköşelere konacak kalıcı
yapıtlar üretildi. Saklanacak, korunacak, tekrartekrar
okunacak, örnek alınacak yaprtlar. Bunları bir yandan
"Bütün Yapıtlan" anlayışıyla korurken bir yandan da
"Seçme Yapıtlan" anlayışıyla daha kolay ulaşılacak
yerfere getrrmeliyiz.
Namık Kemal, Tevfik Fikret, Yunus Emre, Kara-
caoğlan, Yahya Kemal, Ahmet Haşim gibi yazarla-
n yeni okurlara yaklaştırmak için hazırlanan "yaşamı,
sanatı, yapıtlanndan seçmeler" türünden kitaplann
çağdaş yazarlar içın de hazırlanması gerekıyor.
Asım Bezirci, hem bireysel çabalanyla eleştirmen
olarak hem de Altın Kitaplar'da yayımcı olarak böyle
bir çalışmaya başlamıştı. Yapı Kredi Yayınlan'nın da
kapsamlı seçmelerle bir dizi oluşturmaya yöneldiği
görulüyor.
Hiçbir şey yitmemeli anlayışı ne kadar önemliyse en
güzel olanları seçıp kolayca görüleceklerı yerlere koy-
mak da o kadar önemli...
Asyalı yönetmenlerin dünya
çıkarması
Kültür Servisi- Asyalı yönetmenler, uluslararası ve
bölgesel film festival ve yanşmalannda aldıklan
ödüllerle dünyaya açılıyorlar. Uzakdoğu'nun sınema
pazanndaki büyümenın yavaşlamasının da etkisiyie
Asyalı yönetmenler uluslararası büyük bütçeli
filmfere imza 2tmayı yeğliyorlar. Hareketlı. macera
türü sinema filmlerinin Hong Konglu yönetmeni John
Woo, son beş yıldır Hollywood projelerinde çalışıyor.
Woo'nun Amenkan desetğiyle yaptığı ıkmci filmi
olan, John Travuua'nm başrolünü oynadığı, "Broken
Arrow' (Kmk Ok), ABD'de 9 şubatta jösterime girdi.
Tayvanh yönetmen Ang Lee'nin, 1993 yapımı The
VVedding Banquet' (Düğun Yen-ıeği) filmı.nden sonra
şimdi de Akaderni ödüllü oyımcu Emma Thompson'ın
senaryo yazımını ve başrolünü üstlendiği 'Sense and
Sensibility' uluslararası alanda büyük ilgi görüyor.
Jackson'uı konserine büyük ilgi
LONDRA (Reuter) - Ünlü pop yıldızı Michael
Jackson uzun bir aradan sonra ilk kez Londra'da,
müziğin Oscarlan sayılan Brit Awards pop müzik
ödülü töreninde hayraniannın karşısına çıktı Pazartesi
gecesi verdıği konser öncesinde hayranlan, Jackson'm
kalmakta olduğu Londra Oteli'nin önünde ızdiham
yarattılar. Konserde son hiti 'Earth Song' adlı parçayı
çocuklarla birlikte seslendiren sanatçıya Bob Geldof
tarafindan 'Ömür Boyu Başan Ödülü' venldi.
Geldof'un 'Jackson'm küçücük bir hareketinde bile
sanki Tann önünüzde dans ediyor hissine
kapılıyorsunuz' dedigi Jackson'm sahne şo\ u,
istenmeyen görüntülere de sahne oldu. Ingiliz pop
grubu Pulp'ın solisti Jarvis Cooker, Michael Jackson
şarkı söylerken sahneye patlayıcı bir madde atarak
sahnede bulunan 3 çocuğun hafif yaralanmasına
neden oldu. Cooker, polis tarafindan hizla sahneden
uzaklaştırarak gözaltına alındı. *
Mtoody Allen'ın Avrupa tur >1
sürüyor
Költür Servisi- Ünlü film yönetmeni Woody
Allen'ın, profesyonel caz müzisyenlerinden oluşan
'Nevv Orleans Funeral and Ragtime Orchestra' adlı
grubu ile çıktığı Avrupa turnesı başanyla sürüyor
Gelecek hafta Londra'da çalacak olan Allen ve grubu
gittikleri pek çok yerde müzik eleştirmenlerinın
övgüsüyle karşılaşıyor. 25 yıldır her cuma gecesi Nevv
York 55. caddedeki Michael Pub'ta grubuyîa birlikte
klarnet çalan VVoody Allen, yaptıklan müzığı
'geleneksel New Orleans cazı' olarak tanımlıyor.
1920'lerin caz müziginden esintiler taşıyan
parçalanyla Allen ve grubu büyük beğeni topluyor.