Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3EYLUL1995PAZAR CUMHURİYET SA
KULTUR
Tiyatro antropolojisi ve kültürlerarası tiyatro anlayışının önde gelen isimlerinden ve Odin Tiyatrosu'nun kurucusu Eugenio Barba:
Tîyatrocunun üd pasaportu vardır
EMRE KOYUNCUOĞLU
Geçen hafia boyunca lstanbul Belediyesi
Şehir Ttyatmlârı Muhsin Ertuğrul
Sahnesi 'ne ve Askeri Müze de
dûzenlenmiş bir teatnü alana birgrup
tiyatrocu ve tiyatro meraklısı taşınıp
durdu. Ttyatro antropolojisi ve
kültürlerarası tiyatro anlayışının önde
gelen isimlerinden ve bir ekol olan Odin
Tıyatrosu 'nun kurucusu, aynı zamanda
'Ûçüncü Ttyatro' kavramından yola
çıkarak 'Avrasya Tıyatrosu' olgusuna
öncülük eden Eugenio Barba,
lstanbul 'da bir dizi etkinlik
gerçekleştırdi.
Şehir Tîyatmlan Tiyatro Amstırma
Laboratuvan 'nın (TAL) konuğu yalnızca
Barba değildi. Odm Tıyatrosu 'nun ünlü
oyunadanndan Jıdia Varley, tstanbuî'da
iki gösteri sundu. Bunlardan biri,
'Sessizliğin Yanlası' adı altında
gerçekleştirdiği çalışmasıydı. hleyicilere
sesini kullanmayı nasıl öğrendiğini ve ne
tür çalışmalaryaptığım tek tek örnekler
vererek anlatırken. her oyuncunun kendi
sesini kesfetmesi gerektiğini, herkese
yarayan bir ses eğitiminin olmadtğım ve
oyuncunun kendı yolunu kendisinin
bulması gerektiğini açıklıyordu.
tkinci gösteri vine aynı mekânda 'Ölü
ErkekKardeş' baslığı altında toplanmış,
Odin Tıyatrosu nun oyunya da gösteri
çıkarırken hdlandığı metodu detaylı bir
şeküde sergileyen, aynı zamanda da bir
çalışmanın, bir gösteriye dönüşümünün
safhalarmı açıklayan bir tür performans.
Varley, vazılı metin olarak Nâzım
Hikmet, Ahmed Arif, Octavio Paz ve G
Johannessen 'in şüHerinden ahntılar
kullandı. Ve hepsinde vakaladığı temel
duyguyu, aynı zamanda bu duygunun
ıslenmesineyönelik çalışmalannda
kullandığı ait metinleri açıkladı.
Sahnede uygulama aşamasındafarklı
kültürlerden farklı sanat dallanndan
nasılyararlandığını gösterdi. Oldukça
çarpıcı bır performanstı. Barba 'nın
kummsal olarak savunduğu birçok
düşüncenin pmtikte uygulanıs
biçimlerini görme olanağı sağlıvordu.
Eugenio Barba 'nın herkese açık yapılan
etkinhklerinden biri de 'Bölgesellik ve
Evrensellik, Odin Tıyatrosu, Tiyatro
Antropolojisi' üzerine verdigi
konferansü. llginin oldukça yüksek
olduğunu, heryaştan tiyatro
meraklısmm ve sanatçısmın saatler
süren bu konferansı dikkatle dinlediği,
sorulaıia da pekiştirdiğini özellikie
eklemek istiyorum. Barba, "Ttyatro
vapmak için önce oyuncuya ihtiyacım
olduğunufark ettim " diye başlayarak,
Odin Tıyatrosu nu kurana dek
yaşadıklan zorluklan tek tek anlattı.
Grotowski nin yanında üç yıl yalnızca
yaptığı çalışmalan izlediğini anlatan
Barba, biryönetmenin önce görmeyi
öğrenmesi gerektiğini savundu.
Çalısacak mekân bile bulamazken, bir
gün Danimarka 'dan "Gelin burada
çalısm " teklifi aldıklannı, ancak oraya
gittıklennde dil problemivle birlikte,
metni kullanmadan karşısındaki
izleyiciye nasıl ulaşabileceklerini
araştırmaya basladığuu ve evrensel dili
ya da 'evrenselliği'yakalamakla ilgili ilk
çalışmalanna böyle basladığuu söyledi.
Bir oyuncunun herfiziksel hareketinin
izleyiciye etlti olarak geçmesi gerektiğini
ve izleyidnin de buna tepM vermesi
gerektiğini, bumm tıph bir boks maçına
benzediğini, oyuncunun
karşısındakinden gelecek herhangi bir
hareketi, enerjiyi önceden sezebilecek
reflekslere sahip olması gerektiğini
anlatan Barba, çalısmalarda oyuncunun
reflekslerini güçlendirecek egzersizler
yaptıkiannı da ekJedi. Beden ve zihinsel
bûgilenmenin oyuncularda beraber
geliştiğini ve bunlann seviyeleri
olduğunu. bir üst düzeye ulaşmak için
çok çalıştıklannı anlatan ünlü yönetmen,
ilginç bir ekip olduklannı, yılın hergünü
çalışıp, 9 ayı ülkeden ülkeye dolaşarak,
kültürel takaslar vaptıklannı. Odin
Tıyatrosu 'nun devamı olmadığını ve
eİdbiyle birlikteyok olacağım, yalnızca
bir efsane olarak anılacaklarım dile
getirdi.
Oyuncuda aranan 'yetediük'Barba'nın TAL yönetimince seçilen
yalnızca 24 tiyatrocuyla gerçekleşen bir
başka etkinliği de bir atölye çalışmasıy-
dı (ya da açıklandığı biçimde Works-
hop). Bu çalısmalarda ağırlıklı olarak
yönetmenin oyuncuda arayacağı 'yeter-
Bliğinin' ne olduğu, buna ulaşmanm yol-
lan, Barba'run oyuncusu aracılığıyla iz-
leyici yakalamada kullandığı metotlar-
dan uygulamalı örnekler gösterildi.
Oyun sahneye konurken ortada tekst ya-
ni bir üst metin oluyor. bir de bu metin-
deki duyguyu, enerjiyi bedensel olarak
ortaya koyabilmek için oyuncunun ken-
disine ait bir altmetin oluşturması gere-
kiyor. Çalışma sırasında oyuncuya belli
bir tema veriyor. Oyuncu bu temayla il-
gili kendisine bir altmetin oluşturuyor
ve bu altmetin oyuncunun doğaçlama
yoluyla kendi fiziksel hareketlerini be-
lirlemesini sağlıyor. Bu konuyla ilgili
Barba'nın atölye çalışmasında yaptığı
bir açıklamadan alıntı yapacağım.
- Oyuncunun kullandığı alünetnin fi-
ziksel hareketlerie izleyiciye aktanlması
nasıl oluyor?
BARBA - Oyuncunun altmetni ile se-
yircinin altmetni arasında farklılıklar
vardır, bunlan birbirlerine kanştırma-
mak lazım. Seyirci oyunu izlediği zaman
bir dizi nesnel elementleri takip eder. tz-
leyici mekânı, dekoru görür, belli bir me-
tin vardır ortada. Farklı oyuncular vardır.
Onlann yapılan vardır. Bunlar çok nes-
nel gerçeklerdir. Bir zaman sonra oyun-
cuyu, oyuncu olarak görmemeye başlar.
Birhalüsinasyonun başlangıcıdır. Tiyat-
ro, izleyicisinde halüsinasyonlaryaratır.
Nesnel göstergeler görünmez olur. Ve
nesnel bir yapısı olan tekst ile izleyici-
nin halüsinasyonu arasında bır şey durur.
O da izleyicinın öznel geçmişi ile yarat-
tığı hikâyesidır
Eğer yalnızca sahnedekini görüyor ol-
saydık, tiyatronun yalnızca teknik tara-
fını görûyor olurduk. lyi bir oyunda
oyuncunun tekniği okunmamah. Oyun-
cunun aksiyonu ya da duyguyu yarat-
makta kullandığı altmetni izleyicinın an-
laması gerekmıyor. Oyuncu temelde
çağnşımlan kullanır. Kendi dünyasında
yakaladığı çağnşımlan. Öyle bir izJeyi-
cimız olabılir ki, bırakın ortak bir geç-
mişi, kültürü ve dili hiçbir ortak yanımız
yok gibi gözûkebilir. Ancak oyuncunun
parçacıklarhalinde kullandığı çağnşım-
lar metodu aslında evrensel duygulan
yakalamak üzeredir.
Peki, evrensellik ne demektir? Nelen
paylaşabiliriz? Bir anne tarafından dün-
ya> a getirildik ve bu anne yüksek bir ola-
sılıkla sizi korumaya çalıştı, bu kişiyı bo-
ğazlamaya kalkarsanızbirtüracıduygu-
sunu her insanoğlu yaşar. Bu evrensel
duygulan kanalize etmek de oyuncunun
kendi hikâyesinde bulup çıkardığı duy-
guyu sizin o hikâyeyi bilmeden başka
türlü bir hikâye içinde yakalamanız ge-
rekir. Bu çok dolaylı bir yol gibi gözûk-
mekte. Eğer böyle olmasaydı, sahnede
bir tür günah çıkarma ya da kendini ara-
yan bir insana şahit oturdunuz, bu da se-
yircıyi ilgilendirmez.
Burada tekstin önemi işin içine giriyor.
Tekst oyuncunun öznelliğiyle oyun ara-
sında bir duvar görevi görür. Bire bir
teksti kullanmıyorsanız da temeldekı an-
latım, bunu eşdeğerdir. 'Le Prince Cons-
tant'da Ryszard Cieslak, tüm zorluklara.
yapılan işkencelere rağmen, direnen ve
aslında bir kurban olan prensi oynar.
Grotovvski'den ve sonradan yazılan ki-
taplardan öğrendiğimize göre, Cieslak
oyunculuğunda altmetin olarak ilk ero-
tik aşkını ve deneyimini kullanır. Yü-
zünden ve bedeninden acı mı çektiği
yoksa zevk mi aldığı belli olmaz. Izleyi-
ci şunu okur:
Ben acı çekiyorum, çünkü işkence gö-
rüyorum ve zayıf bir insanım, ama aynı
zamanda zevk duyuyorum, çünkü halen
direnebiliyorum. Birtürzaferkazanmış-
tır, ancak bir anlamda da kurbandır. Bu
noktada izleyicinin, oyuncunun 15 ya-
şında yasadığı bir aşk deneyimini altme-
tin olarak kullandığını bilmesi, gereksiz
ve anlamsızdır. Ancak oyuncunun alt-
metni ne olursa olsun, teksteki anlatıma
doğru hizmet ediyorsa, izleyici kim olur-
sa olsun, oyuncunun yasadığı şeyi (oy-
nadığı değil) yasayacaktır (anlayacak de-
ğil).
Birinin cimnastik yapmasıyla bir
oyuncunun bedenini çahştırması arasın-
daki fark, oyuncunun aynı zamanda zi-
hinsel bir çalışma yapıyor olmasıdır. Bu
tür çalışma 'başka türlü düşünme", 'baş-
ka türlü gönne'yi öğretir. Oyuncunun
kendisınde yakaladığı bu zihinsel zen-
ginlikleri bedeninde kuilanması da yö-
netmenin yoğurabileceği 'yeterli oyun-
cu'yu ortaya çıkanr.
YÖNETMEN GÖRÜŞLERİ
Üç gün süren Eugenio Barba'nın ve
Odin Tıyatro oyuncusu Julıa Varley" in ko-
' nuk olduğu 'Biçem veAnlaümf başlığı al-
ünda gerçekleşen 'Wbrkshop'a katılan 24
tiyatrocudan bazılanna etkinlik hakkında
görüşjenni sorduk:
HUSEYİN KATIRCIOĞLU (Yönet-
men): Uzun yıllar yurtdışında çalıştım.
Türkiye'ye döndüğûmde oyuncu!ukla ilgi-
li çok farklı yaklaşımlarla karşılaştım. Gör-
düğüm, alıştığım bu tür bır anlayışı yeni-
den görmek çok hoş. Dünya tıyatrosu bu.
Pek çok kişi ilk defa yoğunluğun ve deta-
yın farkına vardı. Halen provayı saatinde
. başlatmanın güç olduğu bır ortamdabudi-
siplini nasıl yakalanz bılemıyorum.
AYŞtN CANDAN (Eğitmen, Elestir-
men). Onun varlığını bir kez daha keşfet-
tim. Tiyatronun geleceğı açısmdan düsün-
celerinı önemlı buluyorum. Tiyatro bulun-
duğumuz yüzyılın içerisinde tehlikedey-
miş gibi gözüküyor, ancak bu ınsanlann
varhğını görmek umut verici. Danımar-
- ka'datanngibıdır. Onunla karşılaşmak çok
zordur. Oralara kadar gıdip Barba'yı göre-
memıştim, onu lstanbul'da bulmak çok gü-
zel oldu.
MLSTAFAAVKIRAN (Yönetmen): Be-
raber yaptığımız çalışmalann sonunda
söylediğı söz çok önemli. "Bflginle, ıısta-
m öldüreceksiar lnsan, büyüklerinden da-
ha iyı şeyler yapmak için çabalamalı. Al-
, ternatif yaratmamn tek yolu Barba'nın
söylediğı gibi bilgiden geçiyor. Tiyatroda
bilgilenme ise ancak oyunun, yazann için-
den geçen yönetmenle mümkün. Öğrenim
sürecinın insanın kendi çalışma ve öğren-
me süreciyle ilgili olduğunu düşünüyo-
rum. Herhalde biz de gerçek anlamda bil-
gilenmeyı öğrenmeliyiz.
CÜNE\T TÜREL (Profesyonel oyun-
cu): lster dünya tıyatrosu söz konusu olsun,
ıster Türk tiyatrosu 'Idme', 'ne için' tiyat-
ro yapıyoruz sorulannı sormak \e cevap-
lannı alraak durumundayız. Barba, bir kez
daha bunu hatırlattı sanıyorum.
KEREM KARABOĞA (Amatör Oyun-
cu, Mimesis DergisiyazanJ.Barba'nm ya-
zılanndakı teonk bilgileri somut ömekle-
riyle gözlemleyebilnıemizın onu gerçek
anlamda tanımamıza yardımcı olduğunu
düşünüyorum. Bu nrsatı tanıdığı için TAL
çahşanlanna teşekkûr etmeliyız, Ancak,
•Svorkshop"un üretken bır ortamda ger-
çekleşrnediğini söyleyebilirim. Bence,
Barba turistik bir gezı yaptı, bız de ona
' Türk mısafırperverliğini gösterdik.
R\ŞMET ZEYBEK (Yönetmen): Çok
güzel birkarşılaşma oldu. Barba'nın tiyat-
rosu hakkında zaten bilgi sahibiydik ama
kendısmden dınlemek, uygulamalan ör-
nelderle görmek, karşüaştırma açısından
bence hoştu. 19W)'larda bu tür denemeler
yapıldı. Tıyatroya bakış açılanmız yön-
temlerimiz farki da olsa özde benzerliği
yakalamak kaçınıhnaz.
BURÇtN ORALOĞLV(Pm/esyonel
oyuncu): Barba, kültürü tanımlafken, ikı
farklı açıdan ele aldı. Bin, annemin, baba-
mırı, yakın çevremin verdigi kültür. diğe-
n ise dünyayı algılama biçimi. 360 dere-
celık bir açıdan bakabılmeyi görmek, ya-
ni evrensel gözlerle bakmayı öğrenmek
çok önenıli. Çalışma biçimlenni anlattı,
sanatı algılayış biçimlerini anlattı.
PENALTI
En iyi çalışma, görmeyi öğrenmektir
Barba'nın oyunculuk üzerine düşünce-
lenni, basm toplantısmda aktardıği genel
anlamda tiyatroyla ilgili düşünceleriyle
bağlamak istiyorum.
- Yılın dokuz ayı dünyayı gezen, kültür
takaslan gerçekleştiren bir tiyatro gnıbu-
sunuz. Farklı kültürlerden edindiğiniz bu
bilgiier, >üzevsel ohnu\or mu?
BARBA -Ben farklı kültürlerin bilgi-
len peşınde değılım. Bız külrürel takaslar
yapıyoruz. Bırbinmızebirseyöğretmiyo-
ruz. Ancak bır tür ıletişım ağı kuruyoruz.
Bu da belli sevıyelerde karşılaşılan zihin-
lerle olur. Tiyatroculann iki pasaportu
vardır. Bunlardan bın, bir ülkeye ait bir
pasaporttur. Sızin Türk pasaportunuz var-
dır, benım de Danimarka. Ancak bir baş-
ka pasaport da mesleğimizin pasaportu-
dur. Dünyanın her yerinde geçerli bir pa-
saporttur. Tiyatrocu olarak nereye gider-
seniz gidin, başka bır tiyatrocuyla ya da
sanatçıyla da diyebilırim, ortak bir dil ya-
kaladığınızı fark edeceksiniz. Bu göre-
rek, görmeyi öğrenerek. bilgilenerek ya-
kalanan bir dil. Bu bilgıvle, farklı sevıye-
lerde ilışkı kurabiliyorsunuz.
Ve yeryüzünün düz olmadığını, yuvar-
lak olduğunu fark edıyorsunuz; sezginiz-
le fark ettiğıniz bu kavramı. yani dünya-
nın yuvarlak olduğu fıknni kendi çaba-
nızla kavnyorsunuz. artık başka bır bı-
lınçle çalışmanın zamanı gelmiştir. Ki-
taplan da farklı okumaya başlıyorsunuz.
Sahnede bir oyuncuya baktığınızda ona
başka açıdan bakmaya başlamışsınızdır.
Sanınm en iyi çalışma görmeyi öğren-
mektir. Çırak bir yönetmenken yaptığım
tek şey sürekli izlemektı.
- Istanbul'da Türk yönetmenlerle bir
atölye çalışması yapbıuz. fzlenimleriniz
neter?
BARBA - Sessizliğin dilinı pek çöze-
medim. Bir grup yönetmen yalnızca izle-
yip hiçbır şey söylemedı. Tartışmadılar.
Bazılan ise, hem uygulamalara katıldı,
bem de sorularla gösterilenlen kavrama-
ya çalıştılar. Herkesın kendı yöntemı var-
dır. biz de kendi yöntemimizı gösterdik.
Bir tür takas yasandı sanıyorum. Ben hep
bu tür ilışkileri tohum atmaya benzetirim.
Tohumlar atıldı. sanıyorum.
-Söylediginiz}»ibi,tohumlanattınız.bü-
yümeterini izle\ecek misiniz? İlerde sizi
Istanbul'da görecek miyiz?
BARBA - Yapmanız gereken şeyi ya-
parsınız, gerisinı sormazsınız. Tohum at-
mak basit bir şekilde bir şeyler göstermek
değıldir. Aslında bıreyde bir tür karanlık-
ta kalmış zihinsel bir geçıdı açarsınız. Ve
bunun sonucunun ne olacağıyla ilgili bir
beklentiniz olmamalı. Aşağı yukan bır ay
önce, Odin Tiyatrosu'nun aktörlen Danı-
marka'ya sığınan Bosnalı'larla bir takas
yapmak üzere bır palyaço gösterisi hazır-
ladılar. Bosnalılar da karşılığında kendi
kültürlerini yansıtan şarkılar söyleyecek-
ti. Tam bizim palyaço gösterisi sona erdi
ve Bosnalılar'a sıra geldi, bazılan şarkı
söyleyecekti kı, bir anda durdular, garip
biradam içeri girdı, elinde birkaç teli kal-
mış gitan vardı. Çalmaya başladı, sonra
da bir şarkı söyledi. Kımseden çıt çıkmı-
Julia Varley
vordu. Şarkı bitince de gitti. Bosnalılar
da ardından dağıldılar. Diğer Bosnalılar
korkmuş gibiydi. Sonradan öğrendiğimi-
ze göre bir buçuk yıldır Danimarka'daki
kamptaymış, ailesini savaşta kaybetmiş
ve işkence görmüş. Hiç konuşmazmış. İlk
kez böyle bir şey yapmış.
Bız yalnızca iyi bır gösteri hazırlamak
için uğraştık, bu gösterileri takasa dönüş-
türürken böyle bır şey bekleyebılır miy-
dik? Tohumlan atarken sonucu düşünebi-
lır miydik? Istanbul'da çok samimi dost-
lanmız var. Çok güçlü bır bırlikteliğimiz
var, Beklan'la (Algan), Ayla'yla (Algan)
ve de Erol'la (Keskın). Ve bunlan laf ol-
sun diye söylemiyorum. Onlarla uzun yıl-
lar öncesine dayanan ılişkilerimiz var, 16
yıldır sürekli bir diyalog halindeyiz.
- Odin Tiyatrosu'nun 30. yılında Sta-
nislavski \e Brecht'e nasıl bakıyorsunuz?
BARBA - Ben Stanislavski'ye çok
bağlıyımdır. Çünkü yüzyılımızda
mesleğini sorgulayan en önemli ti-
yatroculardandır. Yalnızca estetik
açısmdan değil, aynı zamanda etnik
açıdan incelemıştır. Bence tiyatro
Stanislavskı'yle başl?r. Antık Yunan
Tıyatrosu'yla ya da Avrupa'da pro-
fesyonel nyatronun başlangıcı sayı-
lan Comedia D'elle Arte ile değil.
Stanıslavskı, her oyuncuda mevcut
olan yaratıcıhğı ve o potansiyelin na-
sıl kulianışlı duruma getirilebilece-
ğını araştırmıştır ve onun sayesinde
başlangıçta çok yararlı olmuş diya-
bıleceğımiz, ama şu anda halen öy-
le mı bilemedığim tiyatro okullannı
açmıştır. Benim için bır potemdir.
Brecht'e gelince, Brecht'i sevenm.
Bunun bir kaç sebebi var tabii.
Brecht. benım ıçın ıdeal bır ıdareci-
dir. Bütçesinı ayarlamasını iyi bılır.
Kabul görmüş ıstikrarh bırhayatgö-
rüşü vardır. Almanya'da kalmayı
reddedip sürgüne gitmesi gibi karşı
Juruşlanna inanılmaz saygı duyu-
yorum. Tabiı aslında burada soru,
- Bir sanatçi) ı, özel hayarryla mı yok-
sa sanatsalİığıy la mı değeriendirinek
uerekir?"dir. Bu önemli bır sorudur.
Bence çok başanlı bir yönetmendir
de. Berliner Ensemble'dayken tuttu-
ğu günlükleri okursanız, son derece zekı
olduğunu görürsünüz. Stanislavski'nin ya
da Brecht'in estetik anlayışı benim este-
tik anlayışımla uyuşmuyor. Öte yandan
meslek ahlakları açısından baktığımda
aynı genlerden oluştuğumuzu bilıyorum.
- Yazar ağırlıklı tiyatro döneminden
sonra yönetmen th atrosu ya da ovuncu-
luk ağürtaktı tiyatroyıı görüyoruz. Vazara
bağlı tivatmya tepki gösterilirken, acaba
bu sefer yazar çok dıslanmadı mı?
BARBA - Tekst tiyatro tanhinde bır is-
tısnadır. Romalmparatorluğu'naClaudi-
us döneminden sonra bakarsanız, yüzyıl
kadar hiçbır tiyatro metnine rastlamazsı-
nız. Ancak yine o dönemde Romahlar 40-
50 bin kışilık tiyatrolar ınşa edıyorlar ve
oyunlar sahneye koyuyorlardı. Metin fa-
lan yoktu. Yazar yoktu. Bu imparatorlu-
ğun sonuna kadar devam etti. Ortaçağda
da tekst yoktu. Tiyatro dediğımiz bu ko-
ca âlemdeki tarihsel gelişmelere bakar-
sak tiyatro metni yalnızca tek bir dönem-
de önem kazanmıştır. Geleneksel olarak
aktörler kendi metinlerini kendileri yaz-
dılar.
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra tica-
ri Bulvar Tiyatrosu ortaya çıkmıştu, bir de
komünizm, Nazizm ve faşizm gibi ıdeolo-
jiler şimdiye kadar tiyatro tarihinde görül-
memış bir şeyi icat ettı. Devlet Tiyatrola-
n kavramını. Bu tarihe kadar bır tek 14.
Loius'nin Comedie Française fıkri dışın-
da böyle bir kavram yokiu. Devlet tiyat-
rosu anlayışı tiyatro sanatının doğasına
aykın bir şeydi. Birinci Dünya Sava-
şı'ndan sonra birçok yazar ortaya çıktı.
Çünkü bu kişiler tiyatroya yeni bır anlam
getirmeyi amaçlıyorlardı. Fütüristler, Sür-
realistler... gibi. 1950'lerin sonlannda Av-
rupa'da tiyatronun bır tür dönüşümünü
sağlayan yazarlar çıktı. Ionesco, Beckett
Adamov, absurd tiyatronun yazarlan. Bu
yazarlar. oyunculan ve yönetmenleri ti-
yatroya çoîc başka açılardan yaklaşmaya
zorladılar. Grotowski gibi yönetmenler
PirandeUo ya da Ionesco gibi yazarlann
eserlenni sahneleyerek başladılar. Tiyat-
roda bazı zamanlarda oyuncular bazı
zamanlarda yazarlar, bazı zamanlarda da
yönetmenler tarafından değişimler yaşan-
mıştır.
MEMET BAYDUR
Parmak Uçlarıyla
"örneğin parmak uçlarıyla satın alınan birpu
Yol aldıkça büyürdü geçtiği ülkelerde"
Edip Cansever'in dızeleri. Edip Cansever'i ya
ken özlerdim. öldükten sonra daha çok özler olc
Adam Sanat'ın ağustos sayısında Fethi Nac
Cansever'e ilişkin anılarını okuyunca yine arttı c
mim. Ben Afrika'daydım, Edip Cansever Istanbu
Yıllarca mektuplaştık. Eşi benzeri olmayan bir in;
dı. Eriyen kar tadında bir insandı. Bir can eriç;
bardaktaki buza, bir güneyliye benzerdi aynı zarr
da. Bir şiir beyefendisi. Dalgalann üyesi.
Görünen bir şeyle görünmeyen bir şeyin pazj
üstüne düşüp kalkıyorsanız; göirdüğünüz herhanç
şey, görülecek bir başka şeyi gösteriyorsa, Edip C
sever okuyun bugün. Büyük bir şairle (belki yeni(
tanışacaksınız.
• • •
Duke Ellington un ölümü, yirminci yüzyılır
önemli ölümlerinden biriydi. Bu cümleyi yazdıl
sonra, burada kalmayıp "açıklayıcı" bir iki söz d
etmek gerekebılir. Ölümün önemlisi, önemsizi oln
saçmalama diyor aklımın bir tarafı. Öte yandan
ci çoğunluk için kimi polrtik kimliklerin ölümü d
önemlidir kuşkusuz. Duke Ellington'un vefatını öı
ğin Turgut Özal, Winston Churchill ya da Aye
lah Humeyni ile karşjlaştırmak mümkün değildir
insanların ölümü, müziği ciddiye alan bazı azı
üyeleri için "büyük kayıp" olmayabilir. Öyleyse
paragrafın ilk cümlesini yeniden yazmak gereki
Duke Ellington'un ölümü, bazı insanlar için, yirr
ci yüzyılın en önemli ölümlerinden biridir.
• • •
"Diktatörieri, polis devletlerini nefretie karşıla
hep. Bütün baskı yöntemlerini de. Bu inançlan
yazariığımı etkileyip etkilemediğiyse, beni ilgilen
miyor. Bir yazann nelerie ilgilendiği, nelerle ilgiı
mediği önemli bir meseledir. Herkes için değil eh
okuyanlar ve yazanlar için yalnızca."
Vladimir Nabokov söylemiş bunlan. Geçen
zarki yazımda bu büyük yazann söyleşilerinden
etmiştim. Nabokov nefret ettıği şeylerin listesin
kanyordu. Beş durumdan söz ediyor.
Aptallık
Baskı
Suç
İşkence
Hafıf Müzik
•••
Aptallık meselesini sevgili Aziz Nesin bir kısrr
çözümlemişti. Baskı, suç. işkence ise giderek g
lük hayatımızın temel öğeleri haline geldı nerede;
Okuması yazması olmayan bir insan bile, Na
kov'dan daha iyi bılir ülkemizde bu üç olguyu. Bı
sa listenin "hafif müzik" maddesı düşündürdü b
Aslında hafif müzik demiyor Vladimir Nabokov.!
music demiş. Yumuşak müzik. Ben sert müziğir
yumuşağı olduğunu düşündüğüm için, hafif müzil
ye çevirdim Türkçeye. Bu sefer de bir başka sc
çıktı yoluma. Hafif müziğin karşrtı "ağır müzik"
Sert, yumuşak, hafif, ağır, unutun bütün bunlan.
bokov'un listesindeki (aptallık, baskı, suç, işker
hafif müzik) müzik, kötü müzıktir.
lyi müzik ile kötü müzik arasındaki fark ise, M
lüm Gürses ve Pavarotti'yi Bach ve Coltraru
kanştırmakta güzel bır taraf bulan insanın binbir |
ça kimliğinde saklıdır.
• • •
Afrikalı birdostum "ırkçılık"üstüne nedüşündt
mü sordu. Ben ırkç/yım dedim. Almanlan ve MH
leri sevmiyorum. Kıkır kıkır güldük karşılıklı. Sonra
birimize bakıp sustuk. Afrikalı dostumun elind
ginç bır belge vardı. Almanya ile ilgili bir belge.
5 Mart 1934: Yahudilerin tiyatrolarda rol alması
saklanmış. Heıtıalde kanun kuvvetinde bir karaı
meyle. Yahudiysenız hiçbir oyunda rol alamıyoı
nuz! Derken...
22 Mart 1938'de bir başka kanun çıkıyor: Yah
ler sebze, meyve yetiştiremezler. Domates, bi
dereotu, maydanoz... Hiçbir şey.
3 Aralık 1938'de çıkarılan kanunsa şunu bildiri
Yahudiler kamuya açık yerlerde yüzemezler. G
nehire, yüzme havuzlarına giremezler.
15 Mayıs 1942 'de yenı bir kararname: Yahudik
hayvanı edinemezler. Kedi, köpek, kanarya, ti
yasak. Faşizmin mantığı nasıl işliyor görüyor mı
nuz? Oynamayacaksın, bir şey yetiştirmeyecek
bir şeyleri sevmeyeceksin. Derken 10 Temr
1942 de bir emır daha geliyor: Yahudiler süt satın
mazlar. Süt? Böyle bir kanun çıkmış gerçekten.
Sonra kent parklarında "Yahudiler yalnızca sa
boyanmış banklarda oturabilirler" levhalan boy ç
termiş.
Geçmişi, yakın geçmişi, bütün geçmişi "süslet
den'düşünüp anlamak gerekiyor. Ha bir de bu
nuyla ilgisi yokmuş gibi görünen bir şeyi daha î
lemek gerekir Antonio Carlos Jobim'in ölümi
olağanüstü bir işi durdurmuştur, Astor Piazzola
gidişi gibi.
TYS, Turan Dursun'u anıyor
Kültür Servisi - Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS),
katledilişinin 5. yildönümünde yazar Turan Dursun
anacak. Anma programında TYS Genel Sekreteri
Emin Karaca, Cemal Şener, Erol Sever ve Turan
Dursun'un oğlu Abit Dursun birer konuşma
yapacaklar. Turan Dursun'un kitaplannın yayıncısı
Ilhan Kınt'm da konusacaği Turan Dursun'u anma
toplantısmda saydam \e dia gösterisine de yer
verilecek. Anma toplantısı, yann saat 18.00'da
TYS'nin Kabataş, Setüstü'ndeki genel merkezinde
yapılacak.
TÜRSAK Vakfı sinema kursları
Kültür Servisi - TÜRSAK.. kuruluş amaçlanndan b
olan eğitim ve bilimsel araştırmaya yönelik çalışnu
gerçekleştinnek hedefı doğrultusunda Ekim I995't
itibaren temel sinema kurslan başiatacak. Bu kursh
ikişer saatlik 10 ana dersten oluşacak ve her hafta b
ders işlenecek. Sinema alanında denevimli ve uzrra
bir kadronun sunacağı program, şu konulardan
oluşacak: Objektif özellikleri ve kadraj, mekanik
kameralar, elektronik kameralar, aydınlatma tekniğ
ışık bilgisi, çekim planlan ve kamera hareketleri,
senaryo yazma tekniği, kurgu tekniği ve mantığı, fi
yönetimi. film çözümlemesi ve dünya sinemasına
genel bakış. Kayıtlar ve aynntılı bilgi için 0 212 25
67 70 ve 0 212 244 52 51 no'lu telefonlar aranabiliı
Fotoğralevi'nin Nepal yolculuğu
İSTANBUL(AA)- Fotoğrafevı tarafından Nepal'e
düzenlenecek foto safari, 8 eylül cuma akşamı
Istanbul'da başlayacak. Toplam 16 kişinin katıldığı
birmidibüs ile gerçekleştirilecek foto safaride, Iran
Pakıstan, Hindistan'ın çok sayıda kenti önemli
duraklan oluşturacak. 15 ekimde Istanbul'da sona
erecek foto safaride yapılacak fotoğraf ve video
çekimleri ile daha sonra çeşitli gösteriler ve sergileı
gerçekleştirilecek.