Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 6 NİSAN1994 ÇARŞAMBA
12 DIZIYAZI
Cumhuriyet Türki>esfnin
halkçılığa, laıkliğe ve "kamu
yarannı" esas alan "hukuknn
üstünlüğu" ilkesıne bağlı bir ye-
ni de\let düzeni kurma çabala-
nnda, özellıkle "demokrasi"
kavramının gelışmesı açısın-
dan, betedıyelerle ilgili yasal
düzenlemelerin önemlı bır yeri
olmuştur. Denebilir ki Tür-
kıye'de demokrasi bilinci,
"halkçılık" ilkesiyle de bü-
tünleşen bir içerikte. yine bele-
diyelere ilişkin hukukun
tartışılması ve belirlenmesi sü-
recınde ilk güçlü \e kalıcı ku-
rallanru yaratmaya baş-
lamıştır.
Bu gelışmenın, özellıkle gü-
nümüzde yeniden anımsan-
ması ve "ders alınması" gere-
ken çarpıcı bir örneğine, dizi-
mizın dünkü bölümünde yer
vermıştık. 3 Nisan 1930'da yû-
riirlüğe gıren ve halen vürür-
lükte olan 1580 sayılı Belediye
Kanunu'nun o > ıllardaki
TBMM görüşmelen sırasında,
Belediye Başkanrnın meclis
üyelerini "emirle" değil, ancak
"davetle" toplantıya çağırabi-
leceğinin nasıl sa\ unulduğunu
tutanaklardan izlemiştik.
Çünkü meclis üyelen de. tıpkı
bdşkan gibi "seçimle" geliyor-
lardı ve yine tıpkı başkan gibi
"halkı temsil edhorlardı" O
halde. halkın seçılmiş temsilci-
lerine hiç kimse -ki o, aynı
anda meclısin de başı olan be-
lediye başkanı bile olsa- asla
"emir" veremezdi...
İlk 'vesayet' tartışmaları
1930'lu yıllann, üstelık "tek
parti dönemindeki" bu bılınç,
daha doğrusu "demokrasi" ile
"halkçılık" arasındaki ev rensel
bağlılığı hukukun cn ince
aynntılanna dek \ansitmaya
özen gösteren bu kararblık,
özellıkle "vesayet" konusunda
daavnıiçtenlık vecoşkuylasa-
vunulmuştu.
Örneğin. yine aynı yasanın
1930 yılının mart avındaki
TBMM görüşmelen sırasında.
en çok tartışılan maddelerden
bın de hcnüz taslak halındey-
kenaynen şöyleydı:
"Beledhe reisleri. icabında
meclis tarafından kızağa çeki-
lir. Ademi itimat (gusensızlik
o> u) verildiği takdirde Dahiüye
Vekili'nin tasdikinden sonra be-
lediye reislerine işten el çektiri-
lir..."
Bu taslâktaki karşı çıkılan
ve tepkı toplayan hüküm. bele-
diye meclisinin başkanla ilgili
alijığı karann ancak "Dahiliye
Vekîli" (tçişlcri Bakahı)"onay-
larşa" geçerli olabileceğinc yö-
nelik kuraldı.
1930"un TBMM'sindc. yani
ülkenin yeni ve bağımsız bir
devlet düzeni kurma çabalan
ıçensındeyken "merkeziyetçili-
ğe" en çok gereksmım duyula-
bıleceğı bır dönemde. İçışleri
Bakam'na tanmmak ıstenen
"onay" yelkısıne karşı çıkılmış
olması, demokrabiye ve "hal-
ka" karşı göstenlen o dönem-
deki saygı veduyarlılığın "diize-
yini" göstermesi açısından da
son derece çarpıcıdır.
Bu maddenin taslağına da
karşı çıkan Ağaoğlu Ahmet
Bey, cumhuriyet dönemi bele-
diyecilik tanhine geçen konuş-
masında. şunfan sö\lemekte-
dir:
"Bu hüküm doğru olamaz.
Bir taraftan bu bak (belediye
başkanlannın düşurülmesi)
meclise *erilirken, diğer taraf-
tan nihai karar hakkının Dahi-
liye Vekili'ne verilmesi doğnı
değildir. \ a madde büsbütün
kaldırılsın. vahut da bu hak be-
lediye meclisine \erilsin..."
Tartışmalann sonucunda,
daha sonra >asanın 76.
maddesinde yer alacak olan
kural şöyle belirlenir Belediye
Meclisi. Belediye Başkanı'nın
sunduğu yıllık çalışma raporu-
mı 2/3 çoğunluğu ile yeterli
görmezse. gerekçeleriyle bir-
likte Valı've göndenr Valı de
kendi göriişünü ekleyerek,
meclısin karannı Danıştay'a
sunar. Danıştay"ın alacağı ka-
rara göre de Belediye Başkanı
görevden düşer ya da devam
eder.
64 yıl öncesinm bu hukuk an-
layışı, görüldüğû gibi hem ''se-
çilmiş organın", >anı belediye
meclisinin karanna saygı
duyarak "demokrasiden ödûn
vermiyor"; ama hem de bir
başka seçılmiş jonetıcı olan
Beiedıye Başkanı'nın da "keyfi
Yerelve merkezl yetkllerde 'cıkarçatısmasr
B,
Şehremaneti'nden Büyükşehir
Belediyelerine... (1854-1994)
OKTAY EKINCI
1
elediyelerin yetkileri sorunu, hemen
her dönem merkezi ve yerel çekişmenin
odağında yer aldı. 1950'lerden sonraki
'liberal' dönemlerde ise kentsel
hizmetlerde işbölümü yerine, 'rantın
paylaşılmasını' önemseyenpolitakalar
egemen olmaya başladı...
197O'li yıüar sağ merkezi hukümetievsolyerel yönetimler arasında yetki tartışmalannın tırmandığı yıllar oldu. O dönemin 'devrimci'
bdediye başkanı V'edat Daiokay, merkezi yöoetimin vesayetine karşı sürdürdüğü 'demokratik belediyecilik' savaştmıyla dikkat çekti.
Sumhmyetkilevbekctiyeye
rantınkararlanhükümeteve hukuka aykın bir meclis ka-
rarryla" görevden alınma tehli-
kesine karşı, yine "merkezi ve-
sayetten" anndınlmış huku-
kun üstüniüğüne dayalı bır gü-
vence getıriyor.
Kuşkusuz, burada Danıştay
eliyle önlem alınmak ıstenen
"tehüke", seçilmiş organJann
kendilenne tanınan demokra-
tik haklan. "kamu ve beide ya-
ranna aykın'''' olarak kullana-
bilmeleri dunımudur.
Yine, 1930"da kabul edilen
"Vali'nin göriişünü eklemesi"
knralını da bir "vesayet" ola-
rak değil. "Cumhuriyet ilkeleri-
ni korumakla görevli" bır mül-
ki amirin, Danıştay'ın alacağı
karara yardımcı olacak bir"hu-
kuksal incelemesi" olarak yo-
rumlamak doğru olur. Çünkü,
yinelemek gerekirse. taslaktan
çıkartılan hüküm. meclis kara-
nnın merkezi hükümetçe
onaylanmaması durumunda
"geçersiz" sayılacağidır ve Va-
li'nin görüşü de zaten bır
"onay ya da ret yetkisi'" değil-
dir.
fşte, cumhuriyelin kuruluş
yıllannda belediye mevzuatına
da yansıyan böylesi bır de-
mokrasi aniayışı, özeilikle
1970'li yıllardan sonra yapılan
yeni düzenlemelerle ve dahası
"hukuka aykm" tutum ve dav-
ranışlarla, yerini tam tersi bir
politikanın egemenliğıne
bıraktı. "Tek parti' dönemınin
seçilmiş mecüse ve danıştay
kararlanna olan bağlılığı,
1980'li yıllarda yoğunlaşan
kimi uygulamalardan da anı-
msanacağı gibi giderek unutul-
du. Türkiye, yüksek yargının
verdiği "yürütmeyi durdurma
kararlannın" bile uygulanmaz
olduğu, bir "devlet büyüğüne"
karşı "ayağa kalkmadığı için"
tçişleri Bakanhğı'nca görevin-
den alınan belediye baş-
kanının, yargı karanna rağ-
men görevine yine de başlatı-
lmadığı bir süreci yaşamaya
başladı...
1580 sayıh Belediye Ka-
nunu'nun 1. maddesinde, bele-
diyelerin görevlen ve niteliği
bir tek cümlede özetlenmiştır:
"BeJediye, beldenin ve belde
sakinlerinûı mabaJü mahherte
müşterek ve medeni ihtiyaç-
larmı tanziın \e tes\iye ile mü-
kelief hükmi bir sahsi\etrir."
Yasanın 3. maddesinde ise
bu "hükmi şahsiyeti" oluştu-
len bu saygınlık. acaba yeterli
bir "güven ortamı" ile de des-
teklenmiş midir?
Yasanın 1. maddesinde
özetlenen "beldenin ve belde sa-
kinlerinin yerel anlamda ortak
gereksinmeleri düzenlemek ve
karşılamakla" yükümlü bele-
diyelere, bu zorlu görevı ve hız-
meti "güçlü'' ve "özerk koşul-
larda" yerine getirebilmeleri
ıçın yeterince yetki verihniş mi-
dir?
Bu sorulannyanıünı ise yine
cumhuriyet döneminin geneli-
ne baktığımızda "evet" şeklin-
1970'lerde Ankara'nın ve tüm kentlerin
Nazım Plan yetkisi Bayındırlık
Bakanlığı'nda, 'imar sorumluluğu' ise
belediyedeydi. Bu çelişki, belediyelerle
hükümet arasındaki erk çatışmasının
odaklanndan birini oluşturdu.
ran organlar belirlenmiştır:
"Belediye meclisi, belediye
encümeni, belediye reisi ve mua-
vinleri, belediye şubeleri, varsa
şube müdürleri >e şube heyetle-
ri..."
Görüldüğü gibi organlann
yetki ve sonımluluklan açısın-
dan taşıdıklan önem sırasına
göre en üst organ "belediye
medisi'' olarak yer almakta,
belediye başkaru ise ancak
encümenden sonra, "üçüncü
sırada" bulunmaktadır. Yani,
meclisin ve meclis üyeleri arasj-
ndan seçilerek oluşan encüme-
nin alacağı kararlara göre ha-
reket etmek durumunda olan
bır statüye sahip olmaktadır.
Belediye meclisine. yani "hal-
kın seçilmiş temsilcüerinin"
oluşturdugu bu karar orgaru-
na tarunan bu yetki ve gösten-
de yarutlamak olası değil.
1930"lardan bugünlere dek.
ülke yönetiminde egemen olan
sıyasi erkin "demokrasi anlayı-
şına" göre, beledıvelenn yetki-
leri de kimı zaman arttınlmış:
kimi zaman da kısıtlanmıştır.
Ancak bu da. 1580 sayılı yasa-
da kökiü değişiklikler yapıla-
rak değil, bakanlık genelgelen.
yönetmelik düzenlemelen ya
da değişik konularda çıkartı-
lan "başka yasalara" konulan
hükümlerle gercekleştirilmiş-
tir.
İlhan Tekeli, merkezi hükü-
metlerle yerel yönetimler ara-
sındaki "yetki üleşnninde"göz-
lenen bu tür çatışmalann,
aslında merkezi kararlara da-
yalı çıkarlarla. yöresel çıkarlar
arasındaki bır "işbölümü"
arayışının ürünü olduğunu ya-
zar. Tekeli. belediyelerin bir
"sivil topium kurumu" olup ol-
madığı konusunu ırdelediği bir
araştırmasında, 1930'lardan
70'lere dek geçen süreçte bu iş-
bölümünün ilginç dalgalan-
masınj sergiliyor.
Bu araşürmaya göre
cumhuriyet döneminde baş-
langıçtaki temel sorun, "1930'-
lann kendisine çok geniş bir iş-
lev alanı tanımlanmış. çağdaş-
laşma ile görevli tutubnuş" yeni
beledıyecilık modelı ile, Os-
manlı döneminin bir mirası
olarak varlığını sürdüren ve
"esnaf türü gelenekçi güçlerle
ilişkisi >üksek, tutucu olarak
görülen küçük girişimci tabana
dayalı" belediye örgütlenmesi
arasındaki çelişki ve hatta çatı-
şmaydı. Cumhunyet hüküme-
tınin öncelikh' hedefı, bu "tutu-
cu" sayılan kesimin, yani yöre-
sel gırişımcının, kent yönetimı
üzenndeki geleneksel politika-
lannı etkisiz kılmak ve beledi-
yeler kanalıyla bu kesımleri de
"ülkedeki yeni kalkınma süre-
cine" katabilmekti.
1950'lerin "UberaT hükü-
metleri ise önemli ölçüde "oy
tabanlanm" oluşturan ve kitle-
sel destek aldıklan esnaf ve
küçük üreticilerin, "belediyeler
üzenndeki etkinliklerini" de ye-
niden arttırmalanna ortam
sağladılaı. Dahası, doğrudan
belediyekr eliyle sağlanan ola-
naklarla, bu sınıflar "ekono-
mik beklentileri de karşılanmış
olarak", 1950"li yıllann hükü-
metlerine ve DPye sıkı sıkıya
bağlandılar...
Işte. böylesi bir gelişme
sonucunda, merkezi yönetimJe
beledileyeler arasındaki "yetki
üJeşiminin" ülkedeki büyük
sermaye çevreleri ile yöresel
girişimciler arasındaki bir 'İş-
bölümü" sonucunda ortava
çıktığını saptayan İlhan Teke-
li, 1950'lerden 70'lere doğru
akan süreci de şöyle özetliyor:
"Türkije'nin gelişen burjuva-
zisinin çıkarları merkezi düzey-
de savunuluyor, ihşkiler bu dü-
zeyde kuruluyor: küciik bur-
juvazinin çıkarları belediyeler-
de gerçekleştiriliyordu. Bu iş-
bölümünün büyük ölçüde
1973'lere kadar. hatta daha
sonra da sürdüğu söylenebi-
lir..."
70'kr de yetki tartışması
Yerel yönetimlerle merkezi
yönetimler arasındaki yetki
üleşiminde, 1970'lerle birlikte
en çok tarüşılmaya başlanan
konulardan biri. "imar hak-
lan" olmuştur.
Başta üniversitelervemeslek
odalan olmak üzere, mimarbk
ve şehircilik alarunda duyarh
olan kesimlerin büyük bir ço-
ğunluğu, bu haklann ve özei-
likle planlamaya ilişkin yetki-
lerin belediyelerde olması ge-
rektiğini savunmuşlardır.
1950'li yıllarda yürürlüğe giren
6785 saydı İmar Kanunu ile
Türkiye'deki tüm kent plan-
lannın "onay yetkisini" elinde
bulunduran Ankara bürokra-
sisi ise bu görüşe karşı çıkmış
ve Bayındırlık Bakanlığı'nın
yerel yönetimler üzenndeki
"imar vesayetinin" hep sürme-
sınden yana tutum takınmıştır.
1977 yıhndaki bir yerel
yönetimler sempozyumunda,
dönemin Ankara Belediye
Başkanı Vedat Daiokay şöyle
yakınıyordu:
"Ben, Ankara'da Belediye
Başkanı olarak, Fen fşleri Mü-
dür Muavini'ni bile tayin yetkisi
buiunmayan bir kişiyim. Lond-
ra vahut Paris beledi>e başkanı
ise o kentteki üniversite rektö-
rünün biie tayininde söz hakkı-
na sahip..."
İmar ve planlama konu-
lanndaki "yetkisizliğiııe" karşı
tepkisinı ise şöyle dile getiri-
yordu:
"Ankara'nın pianmı yapan
Nazım Plan Bürosu, bize bağiı
değil İmar İskan Bakanlığı'na
bağlı. Gidip planı istiyorum, 7
vıldır çalışıyorsunuz ne oldu bu
plan diyonım vermiyorlar, ba-
kanlığa vereceğiz diyorlar (...)
egemen güçlerin iktidarı, be-
lediyeleri adamakıllı kontrolleri
altına alarak, kentteki somiirü
vurgun düzenini, özellıkle arsa-
dan kazanılan milvonlan
maksimize edebilmek için, imar
yetkilerini bize tesiim etmiyor."
Sajcı iktidar, solcu
belediye
Dalokay'ın bu konuşmasın-
daki "biz" sözcüğü, aslında
salt belediye yöneücilerini
tanımlamıyordu. Daiokay
daha çok, 1973 secimlerinde
ilk kez büyük kentlerin yöne-
timlerine seçilen sosyaJ demok-
rat belediye başkanlan için
kullanıyordu "biz" sözcüğü-
nü.
Onlara imar yetkilerini "tes-
lim etmeyenter" ise salt bakan-
lık bürokrasisi değil, sağ ve
liberal görüşe sahip hükümet
çevreleriydi.
1977 secimlerinde de sosyal
demokratlar belediyelerdekı
"yerel ikridarlannT korudu-
lar. Hükumette ise yine muha-
lefette kaldılar. Böylece 70'li
yıllar farklı siyasi yapılara sa-
hip yerel ve merkezi yönetim-
ler arasında, oldukça çekışmeli
geçen bir "yetki paylaşnnı"
tartışmalannın, ancak "kuram-
sal birikimini" sağlayabildi.
Ne var ki bu birikim yasala-
ra yansıyamadan. imar ve di-
ğer alanlardaki yetkileri bele-
diyelere verecek bir "demokra-
tik hukuk düzeni" yerel yöne-
timlere getirilemeden. "nierke-
ziyetçilikte direnenlerin"
yardımına 12 Eylül 1980 Aske-
ri Darbesi yetişti. Böylece,
artık siyasi yelpazenin sağ kesı-
mınde de destek bulma\a baş-
la>an "belediyelerin güçlendi-
rilmesi" programı, 12 Eylül'ü
besleyen ve destekleyen "de-
mokrasi yerine ranta bağumlı"
anlayışlann egemenliğinde yü-
rürlüğe konuldu.
Bunun sonucu da, kaçınıl-
maz olarak, "yerd demokrasi"
söylemlerinin arkasına gizleni-
lerek başlatılan "kentsel mo-
oarşi" düzeniydi...
Yarın:Verel
krallara
'monarslk' yetki
ÇALIŞANLARINSORULARl/SORUIVLARI \TLMAZ ŞİPAL
41 Yıl 10 Ay Hizmet Etmiş Bir Öğretmenim
Ben, 41 yıl 10 ay hizmet etmiş bir öğretme-
nim.
1) 1994 yılı ilk yartsında uygulanacak aylık ve ta-
ban aylık katsavılan nedir?
2) 1994 için belirlenen Eğitim ve Öğretim Hizmet-
leri sınıfı ile ilgili ek gösterge rakamları nedir?
3) Özel tazminat hesabına esas alınan gösterge ve oran ne ka-
dardır?
4) 1. derecenin 4. kademesinden 41 yıl 10 ay hizmet üzerinden
emeldi olan bir öğretmenin aylık oranı ile alması gereken emekK
aylığı ne olacaktır?
İ.E. ve F.E.
YANTT: 1) 1994 >ılı 1 ocak - 31 mart arası uygulanan genel
aylık katsaynsı 980. taban aylık katsayısı 2.275,1 nisan - 30 ha-
ziran dönemi için. genel aylık katsayısı 1.100 ve taban aylık
katsayısı ise2.57O'tır.
2) 418 sayılı yasa hükmünde kararname ile 1994 yılında, Eği-
tim ve Öğretim Hızmetleri sınıfının 1. derecesinden emekli
olanlara 2.600 ek gösterge, 2. dereceden emek:ı olanlara 1.900
ek gösterge. 3. dereceden emekli olanlara 1.350 ve 4. dereceden
emekli olanlara ise 900 ek gösterge uygulanması öngörülmüş-
tür. 4. derecenin altındaki derecelerden emekli olanlara ek gös-
terge uygulaması >oktur.
3) Özel tazminat hesabında en yüksek devlet memurunun
genel aylık göstergesi 1.500 ile ek göstergesi 7.000'in toplamın-
dan oluşan 8.500 gösterge sayısı esas alınır. Özel tazminat ora-
nı % 10 olarak saptanmıştır.
4) 1. derecenin 4. kademesinden emekli olan devlet memur-
lan, % 91.83 orandan emekli aylığı alırlar.
1. derece 4. kademeden, 41 yıl 10 ay hizmet gördükten sonra
emekli olan bir öğretmenin 1994 yılı 1. yanyıl (1 ocak - 30 hazı-
ran) için alacağı aynntılı emekli aylığı hesabı:
I. yanyıl 1. dönem için (1 Ocak - 31 Mart 1994):
Genel aylık göstergesi
Ek gösterge 1994
Kıdem aylık göstergesi
Taban aylık göstergesi
Genel aylık katsayısı
Kıdem aylık katsayısı
Taban aylık katsayısı
1500
2600
375
1000
980
980
2275
Kıdemi 41 yıl 10 ay Toplam
Aylık oranı % 91 % 0.83 % 91.83
Genel emekli aylığı 3.656.380 33.483 3.689.863
Kıdem emekli aylığı 334.425 3.062 337.487
Taban emekli aylığı 2.070.249 18.958 2.089.207
% 10 hizmet tazminatı 758.030 6.941 764.971
Toplam emekli aylığı 6.819.084 62 444 6.881.528
1. yanyıl 2. dönem için (1 Nisan - 30 Haziran 1994):
Genel aylık göstergesi 1500
Ek gösterge 1994 2600
Kıdem aylık göstergesi 375
Taban aylık göstergesi 1000
Genel aylık katsayısı 1100
Kıdem aylık katsayısı 1100
Taban aylık katsayısı 2570
Ktdemi 41 yıl 10 ay
Aylık Oranı % 91 % 0.83
Genel emekli aylığı 4.104.099 37 583
Kıdem emekli aylığı 375.375 3.437
Taban emekli aylığı 2.338.700 21.416
% 10 hizmet tazminatı 850 850 7 791
Toplam emekli aylığı 7.669.024 70.227
toplam
% 91.83
4.141 682
378.812
2.360.116
858 641
7.739.251
POLTITKA VE OTESI
MEHMED KEMAL
Yıllann Eskitemedîği...
Belediye secimlerinde Istanbul'un çarpıcı yerlerini RP
(Refah Partisi) aldı. Beyoğlu da bunlar arasındadır. Be-
yoğlu deyince akla zevk ve eğlence gelir. Kadın, içki,
kumar da vardır. RP birçok yeri alsa da Beyoğlu'nu al-
masaydı; doğrusu içim götürmüyor. Resmine bakıyo-
rum yeni başkan Cadde-i Kebir'de gezmeye çıkmış gibi
şık!..
Elimde Sermet Muhtar Alus'un İstanbul Belediyesi
Kültür İşleri Daıresı Başkanlığı yayınlanndan "İstanbul
Yazıları'var, okurken nasıl sevdim, nasıl sevindim. Is-
tanbul'u anlatan böyle bir yaprt ötekilerin yanında kay-
nayıpgitmemiş. "İstanbul Yazılan"n\nseçilmesi düşün-
cesi Hilmi Yavuz dostumuza aitmiş.
İstanbul büyük bir kültürbeldesidir, herşeyi hem bilin-
meli, hem de saklanmalıdır.
Sermet Muhtar Alus.Semih Mümtaz S., Ulunay, Reflk
Halit, Burhan Felek bir anlamda İstanbul yazarlarıdır,
yazdıkları da "İstanbul Yazıları"d\r. Belediyenin böyle
bir kitabı yayımlaması belediyeye ters mi düşer, düz mü
gelir?.. Bilemeyeceğim. Beyoğlu üstüne yazılmış birkt-
tapelimizdedir.
Üstat Sermet Muhtar Alus, Tünel'den başlıyor Galata-
saray'a kadar olan caddeyi anlatıyor. Bir Beyoğlu özeti
vermek isterim.
Meydan, yamru yumru. Yağmurdan ortalık göl gibi.
AsmalımescitSokağı'nın başında hurda iki kupa. Timoni
Sokağı'ndan sıtma görmemiş bir ses:
"KahvecH.. Kabzımal Ferhad Beyime kıyak bir nargile
donatıpgetir!.."
Bağıran, genelevci anlı sanlı Ayı Zabel'dir.
Oyun başladığından önü tenha. Yalnız, arada bir ta-
bakları tepsiye dizmiş bir garson seğirtiyor.
Konkordiya'nın avlusunda, dışarda bir bölge. Kalın
sopasına dayanmış, sırtında gocuk yavaşça mırıldanır:
"Körpe körpe bıldırcınlarım var."
Muhabbettellalı Tüysüz Haçik:
"Çeyrekten fazla istemem, cığerim."
O taraklarda bezimiz yok, yola revan olalım.
Yeniçeri Sokağı 85 numaraya kadar genelev dolu.
Yüksek gradolu pansiyoncu Madam Hanriya, Emma
Finks de aradalar.
Bundan sonra alıntıladıklarırnız Galatasaray'dan Tak-
sim'e doğrudur.
Yaya kaldırımının ışık vurmayan tarafından kısacık bir
gölge kımıldanıyor. Başına, kulaklarına kadar kasketi
geçirmiş, boynunu yırtık pırtık atkıyla sarmış pantolonu
diz kapaklarında bir ıslık sıçanı. Usulca sokuiarak fısıl-
dadı: "İsterseniz ekstra bir koriça. Piyasa da yeni çık-
mış."
Muhabbet tellalı Topal Panyot; kuytuda bir gölge:
"Yeleyim mi? Banami yoz ettiniz?"
Bu da Hasköylü Rafael.
"Uuuşt!... Şincek mereti inerim fıa!.."
önde Tüysüz Haçik, arkasında yakaları enseye kaldır-
mış, fesleri yana yakmış, iki yağlı kuyruk. Gidecekleri
yere gidiyorlar.
Solda Serkl Doryan Klübü. Bir tarihin Mısır kapı kah-
yası, sonra Ayandan, daha sonra Şurayı Devlet azası
misal-i Karun Abraham Paşa'nm anlı şanlı konağı...
Yıl uğursuzun. On kırmızı liramız olsa da şurada bir
kostüm diktirsek.. Ne gezer...
Beyoğlu'nun göktırmalayan Rumeli Hanı'nın kapısına
bitişik muhallebici dükkanında kart bir dudu, at hırsızı kı-
lıklı bir herif. Tüfengiyandan ve namlı kabadayılardan
Gani Toptani Bey'in dört yıl önce vurulduğu köşe. Delik-
ler var, tabancadan çıkan kurşunların izleri.
"Bu da bir zamanlann Beyoğlusu"
Ah Beyoğlu / Vah Beyoğlu...
Tarih içinde Beyoğlu çeşitlı kılıklarda yerini almışfir.
Şimdi de RP'nin elinde yerini alacaktır. Herşeyi kendine
benzeyecektir. Beyoğlu'nun üstüne varırsanız, Beyoğlu
üstünüze yıkılabilir.
Geçende dostum Doğan Kabrcıoğlu telefon etti. Saat
23.00 sularında birkaç arkadaşıyla birlikte Cadde-i Ke-
bir'den geçiyorlarmış (seçimden sonra), büyük bir kala-
balıkla karşılaşmışlar Kalabalık kendi halinde disiplinli,
sokak neşeliymiş Sankı iktidara RP gelmemiş gibi...
Beyoğlu geleneğine sahip çıkıyormuş. Efendi, kibar, ha-
fif meşrep...
Sermet Muhtar Alus üstadımızın gününden bu yana
Beyoğlu'na bakarsak, neler gelmiş, neler geçmiş... Şai-
rin şu dizelerini alalım:
"Vardım baktım şıkır şıkır Balıkpazarı,
Üç tek attım ayak uzeri
Avucumda badem şekeri
Aman badem şekeri"
RP'nin gelmesinden önce Yeşilçam'da kaldırılmış
heykelin hesabı da RP'den soruluyor.
Yavaş yavaş uyanıyor muyuz?
•••
Zam paketi açıklanmıştı; gazeteden içeri girdim, ak-
şamcılardan bir arkadaş, "Yüz on beş olmuş."
"Nedir olan?"
"BirBuyük Yeni."
Üzüldüm; ben bu Büyük Yeni'yi yüz on kuruşta yakala-
mıştım. Şimdi binle ölçülüyor. 115 bin...
Ülkeyi ne de güzel yönetiyorlar, bir de bunun adını öz-
veri koyuyorlar. Ne özveri değil mi?
"Sana üç ay verin, sonra hesap sorun!"
Kimden hesap sorulmuş ki!..
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Havuçla yapılan, loku-
ma benzer geleneksel bir
tatlı. 2/ Halk dilinde so-
ğuk algınlığına verilen
ad... Koruyucu, kayıncı.
3/ Bir tüketim kooperati-
finin, yıl sonunda üyeleri-
ne yaptığı ödeme. 4/
Ürenin kanda birikmesi
sonucu ortaya çıkan has-
talık... Lıste başı olmuş
hafıf müzik parçası. 5/
Kuruyarak ya da çürüye-
rek içi boşalmış olan...
Nazi partisinin askeri polis örgü-
tü... Uzaklık işareti. 6/ Adale...
Buyurucu. 7/Akdeniz'de. hapis-
hanesiyle ünlü küçük bir Fransız
adası... Bir tür pamuklu kumaş. 8/
Safrayı bağırsağa veren kanal. 9/
Kastamonu'nun bir ilçesi... Bilen-
miş kesici bir aracın yûzünde ka-
lan ve bileğitaşıyla giderilen metal
capağı.
YLKARIDAN AŞAĞIYA:
1/Soğanın en iç bölümü... Yapma,
etme. 2/ Hayat arkadaşı... Bir peynir cinsi. 3/ Zarif, kibar kim-
seler... Bır nota. 4/ Bır ay adı... Genellikle güldürü türiinde kısa
oyun. 5/ Tevfik Fikret'in, İstanbul'a lanetleryağdırdığı ünlü şii-
ri... Peygamberleri Hud'u dinlemedikleri için Tann tarafından
yok edilen kavim. 6/ Özel gezınti gemisi... "Salak" anlamında
argo sözcük. 7/ Siirt'in bir ilçesi... Yapraklar durumunda ayn-
labılen parlak bir mineral. 8/ Eleştiri. 9/ Hekimlikte kullanılan,
san çiçekli ve aa köklü otsu bır bıtki.