07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 NİSAN1994 ÇARŞAMBA 12 DIZIYAZI Cumhuriyet Türki>esfnin halkçılığa, laıkliğe ve "kamu yarannı" esas alan "hukuknn üstünlüğu" ilkesıne bağlı bir ye- ni de\let düzeni kurma çabala- nnda, özellıkle "demokrasi" kavramının gelışmesı açısın- dan, betedıyelerle ilgili yasal düzenlemelerin önemlı bır yeri olmuştur. Denebilir ki Tür- kıye'de demokrasi bilinci, "halkçılık" ilkesiyle de bü- tünleşen bir içerikte. yine bele- diyelere ilişkin hukukun tartışılması ve belirlenmesi sü- recınde ilk güçlü \e kalıcı ku- rallanru yaratmaya baş- lamıştır. Bu gelışmenın, özellıkle gü- nümüzde yeniden anımsan- ması ve "ders alınması" gere- ken çarpıcı bir örneğine, dizi- mizın dünkü bölümünde yer vermıştık. 3 Nisan 1930'da yû- riirlüğe gıren ve halen vürür- lükte olan 1580 sayılı Belediye Kanunu'nun o > ıllardaki TBMM görüşmelen sırasında, Belediye Başkanrnın meclis üyelerini "emirle" değil, ancak "davetle" toplantıya çağırabi- leceğinin nasıl sa\ unulduğunu tutanaklardan izlemiştik. Çünkü meclis üyelen de. tıpkı bdşkan gibi "seçimle" geliyor- lardı ve yine tıpkı başkan gibi "halkı temsil edhorlardı" O halde. halkın seçılmiş temsilci- lerine hiç kimse -ki o, aynı anda meclısin de başı olan be- lediye başkanı bile olsa- asla "emir" veremezdi... İlk 'vesayet' tartışmaları 1930'lu yıllann, üstelık "tek parti dönemindeki" bu bılınç, daha doğrusu "demokrasi" ile "halkçılık" arasındaki ev rensel bağlılığı hukukun cn ince aynntılanna dek \ansitmaya özen gösteren bu kararblık, özellıkle "vesayet" konusunda daavnıiçtenlık vecoşkuylasa- vunulmuştu. Örneğin. yine aynı yasanın 1930 yılının mart avındaki TBMM görüşmelen sırasında. en çok tartışılan maddelerden bın de hcnüz taslak halındey- kenaynen şöyleydı: "Beledhe reisleri. icabında meclis tarafından kızağa çeki- lir. Ademi itimat (gusensızlik o> u) verildiği takdirde Dahiüye Vekili'nin tasdikinden sonra be- lediye reislerine işten el çektiri- lir..." Bu taslâktaki karşı çıkılan ve tepkı toplayan hüküm. bele- diye meclisinin başkanla ilgili alijığı karann ancak "Dahiliye Vekîli" (tçişlcri Bakahı)"onay- larşa" geçerli olabileceğinc yö- nelik kuraldı. 1930"un TBMM'sindc. yani ülkenin yeni ve bağımsız bir devlet düzeni kurma çabalan ıçensındeyken "merkeziyetçili- ğe" en çok gereksmım duyula- bıleceğı bır dönemde. İçışleri Bakam'na tanmmak ıstenen "onay" yelkısıne karşı çıkılmış olması, demokrabiye ve "hal- ka" karşı göstenlen o dönem- deki saygı veduyarlılığın "diize- yini" göstermesi açısından da son derece çarpıcıdır. Bu maddenin taslağına da karşı çıkan Ağaoğlu Ahmet Bey, cumhuriyet dönemi bele- diyecilik tanhine geçen konuş- masında. şunfan sö\lemekte- dir: "Bu hüküm doğru olamaz. Bir taraftan bu bak (belediye başkanlannın düşurülmesi) meclise *erilirken, diğer taraf- tan nihai karar hakkının Dahi- liye Vekili'ne verilmesi doğnı değildir. \ a madde büsbütün kaldırılsın. vahut da bu hak be- lediye meclisine \erilsin..." Tartışmalann sonucunda, daha sonra >asanın 76. maddesinde yer alacak olan kural şöyle belirlenir Belediye Meclisi. Belediye Başkanı'nın sunduğu yıllık çalışma raporu- mı 2/3 çoğunluğu ile yeterli görmezse. gerekçeleriyle bir- likte Valı've göndenr Valı de kendi göriişünü ekleyerek, meclısin karannı Danıştay'a sunar. Danıştay"ın alacağı ka- rara göre de Belediye Başkanı görevden düşer ya da devam eder. 64 yıl öncesinm bu hukuk an- layışı, görüldüğû gibi hem ''se- çilmiş organın", >anı belediye meclisinin karanna saygı duyarak "demokrasiden ödûn vermiyor"; ama hem de bir başka seçılmiş jonetıcı olan Beiedıye Başkanı'nın da "keyfi Yerelve merkezl yetkllerde 'cıkarçatısmasr B, Şehremaneti'nden Büyükşehir Belediyelerine... (1854-1994) OKTAY EKINCI 1 elediyelerin yetkileri sorunu, hemen her dönem merkezi ve yerel çekişmenin odağında yer aldı. 1950'lerden sonraki 'liberal' dönemlerde ise kentsel hizmetlerde işbölümü yerine, 'rantın paylaşılmasını' önemseyenpolitakalar egemen olmaya başladı... 197O'li yıüar sağ merkezi hukümetievsolyerel yönetimler arasında yetki tartışmalannın tırmandığı yıllar oldu. O dönemin 'devrimci' bdediye başkanı V'edat Daiokay, merkezi yöoetimin vesayetine karşı sürdürdüğü 'demokratik belediyecilik' savaştmıyla dikkat çekti. Sumhmyetkilevbekctiyeye rantınkararlanhükümeteve hukuka aykın bir meclis ka- rarryla" görevden alınma tehli- kesine karşı, yine "merkezi ve- sayetten" anndınlmış huku- kun üstüniüğüne dayalı bır gü- vence getıriyor. Kuşkusuz, burada Danıştay eliyle önlem alınmak ıstenen "tehüke", seçilmiş organJann kendilenne tanınan demokra- tik haklan. "kamu ve beide ya- ranna aykın'''' olarak kullana- bilmeleri dunımudur. Yine, 1930"da kabul edilen "Vali'nin göriişünü eklemesi" knralını da bir "vesayet" ola- rak değil. "Cumhuriyet ilkeleri- ni korumakla görevli" bır mül- ki amirin, Danıştay'ın alacağı karara yardımcı olacak bir"hu- kuksal incelemesi" olarak yo- rumlamak doğru olur. Çünkü, yinelemek gerekirse. taslaktan çıkartılan hüküm. meclis kara- nnın merkezi hükümetçe onaylanmaması durumunda "geçersiz" sayılacağidır ve Va- li'nin görüşü de zaten bır "onay ya da ret yetkisi'" değil- dir. fşte, cumhuriyelin kuruluş yıllannda belediye mevzuatına da yansıyan böylesi bır de- mokrasi aniayışı, özeilikle 1970'li yıllardan sonra yapılan yeni düzenlemelerle ve dahası "hukuka aykm" tutum ve dav- ranışlarla, yerini tam tersi bir politikanın egemenliğıne bıraktı. "Tek parti' dönemınin seçilmiş mecüse ve danıştay kararlanna olan bağlılığı, 1980'li yıllarda yoğunlaşan kimi uygulamalardan da anı- msanacağı gibi giderek unutul- du. Türkiye, yüksek yargının verdiği "yürütmeyi durdurma kararlannın" bile uygulanmaz olduğu, bir "devlet büyüğüne" karşı "ayağa kalkmadığı için" tçişleri Bakanhğı'nca görevin- den alınan belediye baş- kanının, yargı karanna rağ- men görevine yine de başlatı- lmadığı bir süreci yaşamaya başladı... 1580 sayıh Belediye Ka- nunu'nun 1. maddesinde, bele- diyelerin görevlen ve niteliği bir tek cümlede özetlenmiştır: "BeJediye, beldenin ve belde sakinlerinûı mabaJü mahherte müşterek ve medeni ihtiyaç- larmı tanziın \e tes\iye ile mü- kelief hükmi bir sahsi\etrir." Yasanın 3. maddesinde ise bu "hükmi şahsiyeti" oluştu- len bu saygınlık. acaba yeterli bir "güven ortamı" ile de des- teklenmiş midir? Yasanın 1. maddesinde özetlenen "beldenin ve belde sa- kinlerinin yerel anlamda ortak gereksinmeleri düzenlemek ve karşılamakla" yükümlü bele- diyelere, bu zorlu görevı ve hız- meti "güçlü'' ve "özerk koşul- larda" yerine getirebilmeleri ıçın yeterince yetki verihniş mi- dir? Bu sorulannyanıünı ise yine cumhuriyet döneminin geneli- ne baktığımızda "evet" şeklin- 1970'lerde Ankara'nın ve tüm kentlerin Nazım Plan yetkisi Bayındırlık Bakanlığı'nda, 'imar sorumluluğu' ise belediyedeydi. Bu çelişki, belediyelerle hükümet arasındaki erk çatışmasının odaklanndan birini oluşturdu. ran organlar belirlenmiştır: "Belediye meclisi, belediye encümeni, belediye reisi ve mua- vinleri, belediye şubeleri, varsa şube müdürleri >e şube heyetle- ri..." Görüldüğü gibi organlann yetki ve sonımluluklan açısın- dan taşıdıklan önem sırasına göre en üst organ "belediye medisi'' olarak yer almakta, belediye başkaru ise ancak encümenden sonra, "üçüncü sırada" bulunmaktadır. Yani, meclisin ve meclis üyeleri arasj- ndan seçilerek oluşan encüme- nin alacağı kararlara göre ha- reket etmek durumunda olan bır statüye sahip olmaktadır. Belediye meclisine. yani "hal- kın seçilmiş temsilcüerinin" oluşturdugu bu karar orgaru- na tarunan bu yetki ve gösten- de yarutlamak olası değil. 1930"lardan bugünlere dek. ülke yönetiminde egemen olan sıyasi erkin "demokrasi anlayı- şına" göre, beledıvelenn yetki- leri de kimı zaman arttınlmış: kimi zaman da kısıtlanmıştır. Ancak bu da. 1580 sayılı yasa- da kökiü değişiklikler yapıla- rak değil, bakanlık genelgelen. yönetmelik düzenlemelen ya da değişik konularda çıkartı- lan "başka yasalara" konulan hükümlerle gercekleştirilmiş- tir. İlhan Tekeli, merkezi hükü- metlerle yerel yönetimler ara- sındaki "yetki üleşnninde"göz- lenen bu tür çatışmalann, aslında merkezi kararlara da- yalı çıkarlarla. yöresel çıkarlar arasındaki bır "işbölümü" arayışının ürünü olduğunu ya- zar. Tekeli. belediyelerin bir "sivil topium kurumu" olup ol- madığı konusunu ırdelediği bir araştırmasında, 1930'lardan 70'lere dek geçen süreçte bu iş- bölümünün ilginç dalgalan- masınj sergiliyor. Bu araşürmaya göre cumhuriyet döneminde baş- langıçtaki temel sorun, "1930'- lann kendisine çok geniş bir iş- lev alanı tanımlanmış. çağdaş- laşma ile görevli tutubnuş" yeni beledıyecilık modelı ile, Os- manlı döneminin bir mirası olarak varlığını sürdüren ve "esnaf türü gelenekçi güçlerle ilişkisi >üksek, tutucu olarak görülen küçük girişimci tabana dayalı" belediye örgütlenmesi arasındaki çelişki ve hatta çatı- şmaydı. Cumhunyet hüküme- tınin öncelikh' hedefı, bu "tutu- cu" sayılan kesimin, yani yöre- sel gırişımcının, kent yönetimı üzenndeki geleneksel politika- lannı etkisiz kılmak ve beledi- yeler kanalıyla bu kesımleri de "ülkedeki yeni kalkınma süre- cine" katabilmekti. 1950'lerin "UberaT hükü- metleri ise önemli ölçüde "oy tabanlanm" oluşturan ve kitle- sel destek aldıklan esnaf ve küçük üreticilerin, "belediyeler üzenndeki etkinliklerini" de ye- niden arttırmalanna ortam sağladılaı. Dahası, doğrudan belediyekr eliyle sağlanan ola- naklarla, bu sınıflar "ekono- mik beklentileri de karşılanmış olarak", 1950"li yıllann hükü- metlerine ve DPye sıkı sıkıya bağlandılar... Işte. böylesi bir gelişme sonucunda, merkezi yönetimJe beledileyeler arasındaki "yetki üJeşiminin" ülkedeki büyük sermaye çevreleri ile yöresel girişimciler arasındaki bir 'İş- bölümü" sonucunda ortava çıktığını saptayan İlhan Teke- li, 1950'lerden 70'lere doğru akan süreci de şöyle özetliyor: "Türkije'nin gelişen burjuva- zisinin çıkarları merkezi düzey- de savunuluyor, ihşkiler bu dü- zeyde kuruluyor: küciik bur- juvazinin çıkarları belediyeler- de gerçekleştiriliyordu. Bu iş- bölümünün büyük ölçüde 1973'lere kadar. hatta daha sonra da sürdüğu söylenebi- lir..." 70'kr de yetki tartışması Yerel yönetimlerle merkezi yönetimler arasındaki yetki üleşiminde, 1970'lerle birlikte en çok tarüşılmaya başlanan konulardan biri. "imar hak- lan" olmuştur. Başta üniversitelervemeslek odalan olmak üzere, mimarbk ve şehircilik alarunda duyarh olan kesimlerin büyük bir ço- ğunluğu, bu haklann ve özei- likle planlamaya ilişkin yetki- lerin belediyelerde olması ge- rektiğini savunmuşlardır. 1950'li yıllarda yürürlüğe giren 6785 saydı İmar Kanunu ile Türkiye'deki tüm kent plan- lannın "onay yetkisini" elinde bulunduran Ankara bürokra- sisi ise bu görüşe karşı çıkmış ve Bayındırlık Bakanlığı'nın yerel yönetimler üzenndeki "imar vesayetinin" hep sürme- sınden yana tutum takınmıştır. 1977 yıhndaki bir yerel yönetimler sempozyumunda, dönemin Ankara Belediye Başkanı Vedat Daiokay şöyle yakınıyordu: "Ben, Ankara'da Belediye Başkanı olarak, Fen fşleri Mü- dür Muavini'ni bile tayin yetkisi buiunmayan bir kişiyim. Lond- ra vahut Paris beledi>e başkanı ise o kentteki üniversite rektö- rünün biie tayininde söz hakkı- na sahip..." İmar ve planlama konu- lanndaki "yetkisizliğiııe" karşı tepkisinı ise şöyle dile getiri- yordu: "Ankara'nın pianmı yapan Nazım Plan Bürosu, bize bağiı değil İmar İskan Bakanlığı'na bağlı. Gidip planı istiyorum, 7 vıldır çalışıyorsunuz ne oldu bu plan diyonım vermiyorlar, ba- kanlığa vereceğiz diyorlar (...) egemen güçlerin iktidarı, be- lediyeleri adamakıllı kontrolleri altına alarak, kentteki somiirü vurgun düzenini, özellıkle arsa- dan kazanılan milvonlan maksimize edebilmek için, imar yetkilerini bize tesiim etmiyor." Sajcı iktidar, solcu belediye Dalokay'ın bu konuşmasın- daki "biz" sözcüğü, aslında salt belediye yöneücilerini tanımlamıyordu. Daiokay daha çok, 1973 secimlerinde ilk kez büyük kentlerin yöne- timlerine seçilen sosyaJ demok- rat belediye başkanlan için kullanıyordu "biz" sözcüğü- nü. Onlara imar yetkilerini "tes- lim etmeyenter" ise salt bakan- lık bürokrasisi değil, sağ ve liberal görüşe sahip hükümet çevreleriydi. 1977 secimlerinde de sosyal demokratlar belediyelerdekı "yerel ikridarlannT korudu- lar. Hükumette ise yine muha- lefette kaldılar. Böylece 70'li yıllar farklı siyasi yapılara sa- hip yerel ve merkezi yönetim- ler arasında, oldukça çekışmeli geçen bir "yetki paylaşnnı" tartışmalannın, ancak "kuram- sal birikimini" sağlayabildi. Ne var ki bu birikim yasala- ra yansıyamadan. imar ve di- ğer alanlardaki yetkileri bele- diyelere verecek bir "demokra- tik hukuk düzeni" yerel yöne- timlere getirilemeden. "nierke- ziyetçilikte direnenlerin" yardımına 12 Eylül 1980 Aske- ri Darbesi yetişti. Böylece, artık siyasi yelpazenin sağ kesı- mınde de destek bulma\a baş- la>an "belediyelerin güçlendi- rilmesi" programı, 12 Eylül'ü besleyen ve destekleyen "de- mokrasi yerine ranta bağumlı" anlayışlann egemenliğinde yü- rürlüğe konuldu. Bunun sonucu da, kaçınıl- maz olarak, "yerd demokrasi" söylemlerinin arkasına gizleni- lerek başlatılan "kentsel mo- oarşi" düzeniydi... Yarın:Verel krallara 'monarslk' yetki ÇALIŞANLARINSORULARl/SORUIVLARI \TLMAZ ŞİPAL 41 Yıl 10 Ay Hizmet Etmiş Bir Öğretmenim Ben, 41 yıl 10 ay hizmet etmiş bir öğretme- nim. 1) 1994 yılı ilk yartsında uygulanacak aylık ve ta- ban aylık katsavılan nedir? 2) 1994 için belirlenen Eğitim ve Öğretim Hizmet- leri sınıfı ile ilgili ek gösterge rakamları nedir? 3) Özel tazminat hesabına esas alınan gösterge ve oran ne ka- dardır? 4) 1. derecenin 4. kademesinden 41 yıl 10 ay hizmet üzerinden emeldi olan bir öğretmenin aylık oranı ile alması gereken emekK aylığı ne olacaktır? İ.E. ve F.E. YANTT: 1) 1994 >ılı 1 ocak - 31 mart arası uygulanan genel aylık katsaynsı 980. taban aylık katsayısı 2.275,1 nisan - 30 ha- ziran dönemi için. genel aylık katsayısı 1.100 ve taban aylık katsayısı ise2.57O'tır. 2) 418 sayılı yasa hükmünde kararname ile 1994 yılında, Eği- tim ve Öğretim Hızmetleri sınıfının 1. derecesinden emekli olanlara 2.600 ek gösterge, 2. dereceden emek:ı olanlara 1.900 ek gösterge. 3. dereceden emekli olanlara 1.350 ve 4. dereceden emekli olanlara ise 900 ek gösterge uygulanması öngörülmüş- tür. 4. derecenin altındaki derecelerden emekli olanlara ek gös- terge uygulaması >oktur. 3) Özel tazminat hesabında en yüksek devlet memurunun genel aylık göstergesi 1.500 ile ek göstergesi 7.000'in toplamın- dan oluşan 8.500 gösterge sayısı esas alınır. Özel tazminat ora- nı % 10 olarak saptanmıştır. 4) 1. derecenin 4. kademesinden emekli olan devlet memur- lan, % 91.83 orandan emekli aylığı alırlar. 1. derece 4. kademeden, 41 yıl 10 ay hizmet gördükten sonra emekli olan bir öğretmenin 1994 yılı 1. yanyıl (1 ocak - 30 hazı- ran) için alacağı aynntılı emekli aylığı hesabı: I. yanyıl 1. dönem için (1 Ocak - 31 Mart 1994): Genel aylık göstergesi Ek gösterge 1994 Kıdem aylık göstergesi Taban aylık göstergesi Genel aylık katsayısı Kıdem aylık katsayısı Taban aylık katsayısı 1500 2600 375 1000 980 980 2275 Kıdemi 41 yıl 10 ay Toplam Aylık oranı % 91 % 0.83 % 91.83 Genel emekli aylığı 3.656.380 33.483 3.689.863 Kıdem emekli aylığı 334.425 3.062 337.487 Taban emekli aylığı 2.070.249 18.958 2.089.207 % 10 hizmet tazminatı 758.030 6.941 764.971 Toplam emekli aylığı 6.819.084 62 444 6.881.528 1. yanyıl 2. dönem için (1 Nisan - 30 Haziran 1994): Genel aylık göstergesi 1500 Ek gösterge 1994 2600 Kıdem aylık göstergesi 375 Taban aylık göstergesi 1000 Genel aylık katsayısı 1100 Kıdem aylık katsayısı 1100 Taban aylık katsayısı 2570 Ktdemi 41 yıl 10 ay Aylık Oranı % 91 % 0.83 Genel emekli aylığı 4.104.099 37 583 Kıdem emekli aylığı 375.375 3.437 Taban emekli aylığı 2.338.700 21.416 % 10 hizmet tazminatı 850 850 7 791 Toplam emekli aylığı 7.669.024 70.227 toplam % 91.83 4.141 682 378.812 2.360.116 858 641 7.739.251 POLTITKA VE OTESI MEHMED KEMAL Yıllann Eskitemedîği... Belediye secimlerinde Istanbul'un çarpıcı yerlerini RP (Refah Partisi) aldı. Beyoğlu da bunlar arasındadır. Be- yoğlu deyince akla zevk ve eğlence gelir. Kadın, içki, kumar da vardır. RP birçok yeri alsa da Beyoğlu'nu al- masaydı; doğrusu içim götürmüyor. Resmine bakıyo- rum yeni başkan Cadde-i Kebir'de gezmeye çıkmış gibi şık!.. Elimde Sermet Muhtar Alus'un İstanbul Belediyesi Kültür İşleri Daıresı Başkanlığı yayınlanndan "İstanbul Yazıları'var, okurken nasıl sevdim, nasıl sevindim. Is- tanbul'u anlatan böyle bir yaprt ötekilerin yanında kay- nayıpgitmemiş. "İstanbul Yazılan"n\nseçilmesi düşün- cesi Hilmi Yavuz dostumuza aitmiş. İstanbul büyük bir kültürbeldesidir, herşeyi hem bilin- meli, hem de saklanmalıdır. Sermet Muhtar Alus.Semih Mümtaz S., Ulunay, Reflk Halit, Burhan Felek bir anlamda İstanbul yazarlarıdır, yazdıkları da "İstanbul Yazıları"d\r. Belediyenin böyle bir kitabı yayımlaması belediyeye ters mi düşer, düz mü gelir?.. Bilemeyeceğim. Beyoğlu üstüne yazılmış birkt- tapelimizdedir. Üstat Sermet Muhtar Alus, Tünel'den başlıyor Galata- saray'a kadar olan caddeyi anlatıyor. Bir Beyoğlu özeti vermek isterim. Meydan, yamru yumru. Yağmurdan ortalık göl gibi. AsmalımescitSokağı'nın başında hurda iki kupa. Timoni Sokağı'ndan sıtma görmemiş bir ses: "KahvecH.. Kabzımal Ferhad Beyime kıyak bir nargile donatıpgetir!.." Bağıran, genelevci anlı sanlı Ayı Zabel'dir. Oyun başladığından önü tenha. Yalnız, arada bir ta- bakları tepsiye dizmiş bir garson seğirtiyor. Konkordiya'nın avlusunda, dışarda bir bölge. Kalın sopasına dayanmış, sırtında gocuk yavaşça mırıldanır: "Körpe körpe bıldırcınlarım var." Muhabbettellalı Tüysüz Haçik: "Çeyrekten fazla istemem, cığerim." O taraklarda bezimiz yok, yola revan olalım. Yeniçeri Sokağı 85 numaraya kadar genelev dolu. Yüksek gradolu pansiyoncu Madam Hanriya, Emma Finks de aradalar. Bundan sonra alıntıladıklarırnız Galatasaray'dan Tak- sim'e doğrudur. Yaya kaldırımının ışık vurmayan tarafından kısacık bir gölge kımıldanıyor. Başına, kulaklarına kadar kasketi geçirmiş, boynunu yırtık pırtık atkıyla sarmış pantolonu diz kapaklarında bir ıslık sıçanı. Usulca sokuiarak fısıl- dadı: "İsterseniz ekstra bir koriça. Piyasa da yeni çık- mış." Muhabbet tellalı Topal Panyot; kuytuda bir gölge: "Yeleyim mi? Banami yoz ettiniz?" Bu da Hasköylü Rafael. "Uuuşt!... Şincek mereti inerim fıa!.." önde Tüysüz Haçik, arkasında yakaları enseye kaldır- mış, fesleri yana yakmış, iki yağlı kuyruk. Gidecekleri yere gidiyorlar. Solda Serkl Doryan Klübü. Bir tarihin Mısır kapı kah- yası, sonra Ayandan, daha sonra Şurayı Devlet azası misal-i Karun Abraham Paşa'nm anlı şanlı konağı... Yıl uğursuzun. On kırmızı liramız olsa da şurada bir kostüm diktirsek.. Ne gezer... Beyoğlu'nun göktırmalayan Rumeli Hanı'nın kapısına bitişik muhallebici dükkanında kart bir dudu, at hırsızı kı- lıklı bir herif. Tüfengiyandan ve namlı kabadayılardan Gani Toptani Bey'in dört yıl önce vurulduğu köşe. Delik- ler var, tabancadan çıkan kurşunların izleri. "Bu da bir zamanlann Beyoğlusu" Ah Beyoğlu / Vah Beyoğlu... Tarih içinde Beyoğlu çeşitlı kılıklarda yerini almışfir. Şimdi de RP'nin elinde yerini alacaktır. Herşeyi kendine benzeyecektir. Beyoğlu'nun üstüne varırsanız, Beyoğlu üstünüze yıkılabilir. Geçende dostum Doğan Kabrcıoğlu telefon etti. Saat 23.00 sularında birkaç arkadaşıyla birlikte Cadde-i Ke- bir'den geçiyorlarmış (seçimden sonra), büyük bir kala- balıkla karşılaşmışlar Kalabalık kendi halinde disiplinli, sokak neşeliymiş Sankı iktidara RP gelmemiş gibi... Beyoğlu geleneğine sahip çıkıyormuş. Efendi, kibar, ha- fif meşrep... Sermet Muhtar Alus üstadımızın gününden bu yana Beyoğlu'na bakarsak, neler gelmiş, neler geçmiş... Şai- rin şu dizelerini alalım: "Vardım baktım şıkır şıkır Balıkpazarı, Üç tek attım ayak uzeri Avucumda badem şekeri Aman badem şekeri" RP'nin gelmesinden önce Yeşilçam'da kaldırılmış heykelin hesabı da RP'den soruluyor. Yavaş yavaş uyanıyor muyuz? ••• Zam paketi açıklanmıştı; gazeteden içeri girdim, ak- şamcılardan bir arkadaş, "Yüz on beş olmuş." "Nedir olan?" "BirBuyük Yeni." Üzüldüm; ben bu Büyük Yeni'yi yüz on kuruşta yakala- mıştım. Şimdi binle ölçülüyor. 115 bin... Ülkeyi ne de güzel yönetiyorlar, bir de bunun adını öz- veri koyuyorlar. Ne özveri değil mi? "Sana üç ay verin, sonra hesap sorun!" Kimden hesap sorulmuş ki!.. BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Havuçla yapılan, loku- ma benzer geleneksel bir tatlı. 2/ Halk dilinde so- ğuk algınlığına verilen ad... Koruyucu, kayıncı. 3/ Bir tüketim kooperati- finin, yıl sonunda üyeleri- ne yaptığı ödeme. 4/ Ürenin kanda birikmesi sonucu ortaya çıkan has- talık... Lıste başı olmuş hafıf müzik parçası. 5/ Kuruyarak ya da çürüye- rek içi boşalmış olan... Nazi partisinin askeri polis örgü- tü... Uzaklık işareti. 6/ Adale... Buyurucu. 7/Akdeniz'de. hapis- hanesiyle ünlü küçük bir Fransız adası... Bir tür pamuklu kumaş. 8/ Safrayı bağırsağa veren kanal. 9/ Kastamonu'nun bir ilçesi... Bilen- miş kesici bir aracın yûzünde ka- lan ve bileğitaşıyla giderilen metal capağı. YLKARIDAN AŞAĞIYA: 1/Soğanın en iç bölümü... Yapma, etme. 2/ Hayat arkadaşı... Bir peynir cinsi. 3/ Zarif, kibar kim- seler... Bır nota. 4/ Bır ay adı... Genellikle güldürü türiinde kısa oyun. 5/ Tevfik Fikret'in, İstanbul'a lanetleryağdırdığı ünlü şii- ri... Peygamberleri Hud'u dinlemedikleri için Tann tarafından yok edilen kavim. 6/ Özel gezınti gemisi... "Salak" anlamında argo sözcük. 7/ Siirt'in bir ilçesi... Yapraklar durumunda ayn- labılen parlak bir mineral. 8/ Eleştiri. 9/ Hekimlikte kullanılan, san çiçekli ve aa köklü otsu bır bıtki.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle