Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURtYET 2
15MART1994SALI
Çocuğuönyargısızyetiştirmek eünizde
ELITE Servlce
RICHARDA.MARINÎ
Barbara Lewis, henüz genç bir
kızken bir gün yeğenlerini çocuk
parkına götürmüştü. Parkta değişik
etnik gruplara ait çocuklar birlikte
oynuyorlar, anneler ise kendi grup-
lanndaki kişilerle sohbet ediyorlar-
dı. Bir süre sonra, anneler oyun
alanına girdiler ve çocuklannı kendi
ırklanndan çocuklarla birlikte oy-
namaya adeta mecbur ettiler.
Bu olay, bugün Susquehanna
Üniversitesi'nde gelişim psikoloğu
olan Lewis"in ırksal önyargılann na-
sd etkili olduğuna ilk şahit oluşuy-
du.
Irkçıbk birçok ülkede hala bir so-
run oluşturuyor ve alevlenmesi için
genellikle ufak kıvılcımlar yetiyor.
Irklann yasalar karşısında eşit ol-
masına rağmen ırklara özgü olduğu
kabul edilen stereotipler hala kabul
görüyor.
Amerika'da 1992 yıhnda tam
1730 anti-semitik olayın gerçekleş-
mış olması olayın boyutlanru az da
olsa açıklarken sadece 1991 yıhnda
4558 nefret cinayetinin işlenmiş ol-
duğu da rapor ediliyor.
Daha gizli ve daha kapalı yapılan
sınıflandırmalar ise tek kelimeyle yı-
kıa olabiliyor.
Bir öğretmenin, sadece yabancı
olduğu ve yaşadığı ülkenin dilini de-
ğişik bir aksanla konuştuğu için bir
çocuğu "yavaş" veya "geri" olarak
damgaladığını düşünün. Uzmanla-
ra göre bir süre sonra bu çocuklar
bu sınıflandırmaya göre davranıyor
ve olaya kendileri de inanarak "geri-
kşjyorlar".
Irkçılık bütün çocuklara
zarar verir
Irkçılık sadece kurbanlara zarar
vermez. Irkçı görüşleri benimseyen
bir kişi kendi değeri hakkında da
yanlış kanılar geliştirir.
Boston'daki Massachusetts Ge-
neral Hospital'da çocuk psikolojisi
şefı olan Dr. Michael JeUinek'e göre
"Irkçılar kendilerini kendi başanla-
rma göre değjU başkalan üzerindeki
güçlerine göre değerlendirirler.
Onemli olan ne y aptıklan değil, han-
gi gruba ait olduklandır.
Bir öğretmenin, sadece yabancı olduğu ve yaşadığı ülkenin dilini
değişik bir aksanla konuştuğu için bir çocuğu "yavaş" veya "geri"
olarak damgaladığını düşünün. Uzmanlara göre bir süre sonra bu
çocuklar olaya kendileri de inanarak "gerileşiyorlar".
Çocuk, yetiskinliğe doğru gittJkçe,
değişik ırk ve dinden kişikrie birlikte
olmasırun önemi artar. Aynca ABD'-
de söz konusu olduğu gibi, bugün
azınlıkta olanlann, yann çoğunluğa
yükselebilecekleri, geleceğin iş, eko-
nomi dünyası ve hatta hükümet lider-
lerinin değişik etnik gruplara ait kişi-
lerden çıkabileceği umıtulmamalı-
dır."
Irkçılığın kökleri
Uzmanlara göre çocuklar 3 yaşın-
dan başlayarak derinin rengi, cinsi-
yet ve diğer fıziksel özelliklerdeki
değişiklikleri farketmeye başlarlar.
Bu durum, kişinin kendisini bir gru-
bun üyesi olarak görme eğiliminin
doğal sürecinin başlangıcıdır.
JeUinek'e göre; genç bir çocuk,
gruba ait olma işgüdüsünü bir fut-
bol (basketbol vs.) takımının taraf-
tan olarak tatmin edebilir. Öyle ki
diğer takımlan tutanlar nefret edi-
len düşmanlara dönüşürler. Iowa'-
da, ilkokul çocuklan arasmda yapı-
lan bir araşürma. çocuklann sınıf-
landırmalan ne kadar çabuk benim-
sediklerine iyi bir örnekur.
Bir öğretmen, bir gün sınıfını,
"mavi gözlü çalışkanlar" ve "kahve-
rengi gözlü tembeUer" diye ikiyi ayı-
nr. Mavi gözlüler ön sıralarda otur-
tulur ve istedikleri zaman su içme
hakkını elde ederler. Öğretmen sını-
fa, mavi gözlülerin daha akıllı ol-
duklannı söyler. Bu arada kahve-
rengi gözlü çocuklann diğerleri ile
oynamalan yasaklanır. Ertesi gün
roller değiştirilir. Sonuçta, kendi iç-
sel yetenekleri ne olursa olsun. "iyi-
ler" grubuna koyulan çocuklann
daha başanlı olduklan ve kendileri-
ni daha iyi hissettikleri görülmüştür.
Daha da ilginci, gruplara aynlinca
"iyiler", "kötülere" gerçekten kötü
davranmaya başlamış ve hatta sınıf-
ta kavgalar çıkmışür.
Hangi ırka ya da etnik gruba ait
olursanız olun, sizin de cocuğunuz
bir gün, bütün çocuklann birbirleri-
ne benzemediklerini. aynı dili ko-
nuşmadıklannı ve aynı şekilde dua
etmediklerini farkedecektir.
Çocuğunuzun, büyüdüğü zaman
diğer bütün insanlara aynı saygılı
davranışı sürdürmesini sağlamak
elinizdedir. İsterseniz önyargısız bir
çocuğu nasıl yetiştırebileceğinizı
şöyle bir görelım:
• Kendi inançlarınız »e önyargıları-
nızı gözden geçirin. Onları yok var-
saymak yerine yenmeyi öğrenin, aksi
halde ne kadar "ben açık fikirliyim"
deseniz de, cocuğunuz davranışlaruu-
ztn arkasındaki önyargıları sezecek-
tir.
- İyi örnek olun. Din ve ırklar
hakkında değişik ve karmaşık fıkir-
ler duyan cocuğunuz en güvendiği
kaynağa, yani size başvuracaktır.
Bu yüzden, önyargılı yorumlar yap-
mamak önemlidir. Bir aile ya da
dost toplantısında bir yakınınız size
ters gelen saldırgan bir yorumda bu-
lunursa bunu tartışmaktan çekin-
meyin.
- "Olumlu" sınıflandırma bile yap-
mayın. Zenciler iyi koşar, Museviler
iyi işadamıdır gibi tanımlamalar in-
sanlan etnik gruplanna ya da ırkla-
nna göre sınıflandırmak iyi bir şey-
miş gibi bir etki bırakır.
- Çocuğunuzun empati geliştir-
mesine, yani olaylan bir başkasının
gözünden de görebilmesine >ardım-
cı olun. Bir kitap okurken >a da TV
izlerken, değişik karakterlerin görüş
açılannı anlamasına çalışın. Bir ar-
kadaşıyla kavga ettiği zaman, ken-
dini bir de onun yerine koyabilmesi
için cesaretlendirin.
- Çocuklarınızın kitaplarını ve
oyuiKaklarını gözden geçirin ve bun-
ların toplumun hemen her kesimini
yansıtıp yansıtnıadığına bakın. Ona,
Türk
denizdliği
doğru rotada
ADANA(AA)-Türk
denizciliğinin. devlet, üniversite
ve özel sektörde hizmet verenler
arasmda sürekli işbirliği
sağlanması halinde en geç 10 yıl
içinde çağdaş ülkeler düzeyini
yakalayabileceği ve dünyada bu
alanda rekabet eden 5 ülke
arasında yer alabileceği belırtildi.
Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz
İşletmeciîiği ve Yönetimi Yüksek
Okulu Müdürü Prof. Dr. ömer
BaybarsTek, Mersin Deniz
. Tıcaret Odasf nın yayın
organında yer alan
açıklamasında, Türk denizcilik
sektörünün, bilim adamı
eksikliğinin yaratüğı boşluğu
dolduran ve 'kendini yetiştirmiş'
denizciler tarafından
yönlendirildiğini bildirdi.
Tüm olumsuzluklara rağmen,
sektörtin içinde bulunduğu
durumu takdiretmek gerektiğjnı
ifade eden Prof. Dr. Tek. şunlan
kavdetti:
"Öncelikle denizcilik okullannm
savısını arrtırmak. donantmlarını
sağlamak ve belirli sayıda genci
yurtdışına göndererek
uzraanlaşmalannı sağlamak
gereklidir."
Bir program çerçevesinde,
hedefler belirlenerek hareket
edilmesi gerektiğini de kaydeden
Prof. Dr. Tek. "Bu, hükümetlerin
üniversitelerle sıkı ve sürekli bir
işbirliğine gitmesini zorunlu kdar.
Devlet v önetimi anlaytşındaki bu
eksikük giderilmeli ve bu yönde
yeni bir yapılanmaya gidilmelidir"
dıye konuşlu.
"Bazı şartlann yerine getirilmesi
halinde en geç 7 ile 10yıl içinde
çağdaş ülkeler düzeyine ulaşabilir
ve dünyada bu alanda rekabet
eden 3-5 ülkeden biri olabiliriz"
diyen Prof. Dr. Tek, bunun
sağlanabilmesi için yapılması
gerekenleri şö\ le özetledi:
"Filonuzu gençleştirirsîmz,
nionuzu daha eğitimli kaptanlarla
doldunırsunuz, gerekirse kaptan
ihracatı için iyi kaptanlar
yetiştirirsiniz.
Ayrıca denizcilikle ilgili eğitim
kurumlan ve kadrolannızı
geliştirirsini/, yatırım planlannı,
gemi ve tersane planlannı ona göre
yaparsınız."
A.Ü.Hahcılık
Merkezi 5 bin
dokumaustası
yetiştirdi
ERZURUM (AA) - Atatürk
Üniversitesi Halıcılık
Merkezi'nde bugüne kadar 5
bin dokuma ustası yetişüği
bildirildi.
A.Ü. Hahahk Eğkirn Merkezi
Şefı Mirza Kurtoğlu, yaptığı
açıklamada, A.Ü. bünyesinde
1962 yıhnda 22 tezgahla
kurulan atölyede bugün 232
tezgah bulunduğunu. eğjtilen 5
bin gençle de hahcılık sektörü
altyapısına katkı sağlandığını
söyledi.
Osmanh ve Selçuklular'dan
günümüze kadar devam eden
Türk-lslam kültürünün renk ve
moüflerinin yaşaülmaya
çalışıldığmı belirten Kurtoğlu,
" Yetiştirdiğimiz kalifiye
elemanlardan birçoğu kendi
dokuma atölyelerini kurdular.
Atölyemizde, halılann yanı su-a,
talebi az olmasına karşm
dokunan 20 metrekarelik
kiümler de şark köşelerini
süslüyor. Aynca yöresel
kıyafetimiz olan ehramlar da
yerli ve j abancı turistler
tarafından adeta kapışılıyor"
diyekonuştu.
Restorasyonda tarihesaygı
OKTAY EKtNCt
"Giderek yaygınlaşan yağmacdı-
ğın sonucunda, kimi çevreİer, Kültür
ve Tabiat V'arhklarını Konıma Ku-
rullan'nı imar komisy onları gibi gör-
meye başladılar. Oysa, birim kurul-
lanmızın görevi, adı üzerinde koru-
maktır; imar hakkı dağıtmak de-
Aynı zamanda Kültür ve Tabiat
Varlıklannı Koruma Yüksek Kuru-
lu Başkanı da olan Prof. Emre Kon-
gar, son dönemlerde kaüldığı he-
men her toplantıda yukandaki vur-
gulamayı yapma gereğini duyuyor.
Çünkü, koruma kurullanyla ilgili
olarak bakanlığa yansıyan hemen
her "şjkâyetin" kökeninde. ya bir
"imar hakkı ihlali", ya da > ine "imar
ve rant adına konımadan verilen
ödünler" yatıyor.
pcnebilir İci. gerçekten de atfık
koruma kurullan, ülkemizdeki kül-
tür ve doğa değerlerinin "nasıl koru-
nacaklanna" değil. nasıl "ranta açı-
lacağına" yönelik başvurulann ka-
rara bağlandığı "imar heyetleri" gibi
görülüyorlar. Dahası. başanlı olup
olmadıklan da, bu kararlannda
sağladıklan "yapılaşma olanaklany-
la" ölçülebiliyor.
E,'skievlerin
onanm adına
yıkılmalan
anlamınagelen
'
k
3. grup
uygulamalar"
nihayet
kaldınlıyor...
Aslında bu durum, 1980'li yıllar-
da başlatılan; ve "vatandaşm mağ-
duriyetini giderme" gerekçesiyle sa-
\unulan "yağmaya dayalı bir ko-
ruma (!) anlaytşının", bir dizi yasal
ve kurumsal yapılanmaya dönüş-
mesinin sonucunda yaşanmaya baş-
landı.
"Yağmaya dayalı bir koruma" na-
sıl olabilir?
Evet; olabiliyor. Ve elbette sonun-
da ortaya çıkan uygulamalar da
kültür mirasının "tarihsel bir belge"
olarak yaşatılması yerine. "tarihsel
görünümlü bir apartman" haline ge-
tirilmesine yanyor.
Yani. salt görünüşte koruma; ya
da aslında "korumama"...
Konımacılıkta imarcılık...
Bu sürenin ilk önemli adımı, hiç
kuşkusuz "eski" Anıtiar Yüksek Ku-
rulu'nun dağıtılıp, korumayı "yay-
gmlaştnTna" ve 'işlemleri hızlandır-
ma" adına Bölge Kurullan'nın oluş-
turulmasıyla atıldı.
Asbnda, "ana ffldr" doğruydu.
On binlerce eski eser binası, binlerce
ören yeri ve antik kentleri, yüzlerce
SİT'i olan; dünyanın en zengin "do-
ğa ve uygarlıklar müzesi" olarak
övündüğümüz ve hemen her kenti-
nin yıne yüzlerce ve binlerce yıllık
geçmişi bulunan Türkiye'de, tüm bu
değerlerin korunmalanna yönelik
uygulamalann "bir tek kurulda alı-
nan karariarla" sürebilmesi arük
olanaksızdı.
Ne var ki, 21.7.1983 tarihinde yü-
rürlüğe giren, 2863 sayıh "yeni"
Kültür ve Tabiat Varhklannı Koru-
ma Yasası'yla, bir yandan ülkenin
değişik kentlerinde "Bölge Kunılla-
n" oluşturulurken, öbür yandan bu
kurullann "koruma görevlerini"
spekülatif ve polıtik baskılardan
uzak olarak yerine getirebilmeleri
için gerekli "hukuksal güvenceler' ih-
mal edildi.
cü grup yapılar ise arük "tümüyle
gözden çıkartüan" eski eserleri içen-
>or. Bu gruba alınan yapılar hemen
yok ediliyor: sadece "rölöveleri...
(yanı, tıpkı çizimleri) ve fotoğraflan
birer belge olarak arşıvlere alınıyor;
vapıdan "anndmlan" arsaya dikile-
cek yeni bına ıçın de olağan imar
koşullan geçerli kılınıyor...
İlke kararı değişiyor
Eski eser niteliğindeki binalann
korunmalanv la ilgili genel kurallan,
taşıdıklan kültür, sanat \e kente
kimliğini veren değerlerinin vaşatıl-
ması \erine. "yıküarak imara açıl-
ması" sürecine oturtan; o nedenle de
korumavı "göstermelik bir cephe
süslemeciliğine" dönüştüren anla-
vışlar. neyse ki artık terkedıli^or.
Koruma Yüksek Kurulu'nun aldığı
22.12.1993 gün ve 349 savılı kararla.
süregelen olumsuzluğun en önemli
dayanaklanndan olan 14 no.lu ilke
karan yeniden düzenlenı\or ve içe-
riğı de tümü>le değiştinlıvor.
Bu konuda görevlendirilen bir
komisyon. eski eser olan \apılann
korunmalanna ilişkin yeni kurallan
belirlemek üzere. çalışmalannı son
aşamaya getırdı.
Komisyonun geliştırdiğı ilke ka-
Tarih yerine rantı koruyan imar haklan, kültür variıklannın "modem katlarla" yükseltildiği "altı eski, üstü
yeni" mimari çözümler yaratmaya başladı...(Fotoğraf:GARBİS ÖZATAY)
Buna, özellikle Yüksek Kurul'un gün ve 14 no.lu İlke Karan'na göre, kalmak koşuluyla, istenilen iç dü-
kültür varhğı olarak tescil edilen ya-yine 80'li yıllardaki kimi "ilke karar-
lanna" da yansıyan, "imarcılığa da-
yalı bir koruma" anlayışı eklenince,
Bölge Kurullan gerçekten -Emre
Kongar'ın vurgulamasıyla- bir tür
'imar komisyonu" gibi çalışır oldu-
lar...
Yıkmaya dayalı sımflama
Korumada "rant bekkntUerinin"
belirleyici olmaya başlamasırun en
çarpıcı sonuçlanndan biri, eski eser
yapılann "koruma gruptannm" sap-
tanmasındaki "gözden çıkarma" an-
layışı olsa gerek.
Halen yürürlükte bulunan, Koru-
ma Yüksek Kurulu'nun 4.8.1988
pılar "dört gnıpta" toplaruyor.
Birinci grup yapılar; tüm özellik-
leriyle korunmalan gereken, "aıut-
sal" nitelikte önemli eserleri kapsı-
yor.
Tarihsel camiler, diğer dinsel
yapılar. eski çarşılar. hanlar, ha-
mamlar, saraylar, görkemli yalılar.
köşkler, konaklar, üstün özellikler
taşıyan diğer mimarlık ürünleri gibi.
Bu eserler, ancak "olduğu gibi" res-
tore edilebiliyorlar.
İkinci grup yapılar ise yine önemli
kültür varlığı özelüği taşımalanna
karşın, özellikle iç mekânlannın
-"yıkılabileceği"-, hatta gerekirse
"tümüyle" yıkılıp, dış görünüşü aynı
zenlemelere göre yeniden inşa edile-
bilecek eski eserleri tanımlıyorlar.
Bu "yıkma ve değiştirme" olanağı.
"üçüncü grup yapdarda" daha da "öz-
gür" kılınıyor. Dahası. bu gruba so-
kulan eski eserlerin üzerlerine "kat
çıkmak", (bu olamayacağı için tü-
müyle yıkıp, yerine "cephesi eskiye
benzer" bir apartman dikmek) ya da
binayı arsa içinde tutup başka bir
köşeye "taşıyarak", (yani. yine yı-
karak) boşalan alana yeni bir yük-
sek bina yapmak... Bütün bunlar. 3.
grup uygulamalann artık olağan
karşılanan ve "vatandaşm mağduri-
yetini giderici" sonuçlan olarak de-
ğerlendirilivor.
Aynı ilke karanna göre. dördün-
Bır yapının
koruma grubu,
"yıkılabilme
koşullanna" göre
değil, sahip olduğu
ve çevresine kattığı
kültür değerlerinin
düzeyi açısından
belirlenecek.
ran önerileri arasında. artık eski eser
>apılann 'vıkılmadan" restorc edıl-
mesının "temel kural" olarak be-
nımsenmesi de yer alnor.
Böylece. bir vapının koruma gru-
bu. "\ikilabilme koşullarına" göre
değil. sahıp olduğu \e çevresine kat-
tığı kültür değerlerinin düzevi açı-
Mndan belirlenecek. Dolayısıyla.
>ine bir kültür varlığının. restoras-
\onu sırasında yıkılıp >ıkılma\aca-
ğı, salt "fîziksel durumuna" göre be-
lirlenecek; onu "eser" \apan özellik-
lerinin değerlendınlmesine aöre de-
ğil...
Yeni sonımluluklar...
Kültür Bakanlığı Kültür \e Tabi-
ai Varlıklannı Koruma Genel Mü-
dürlüğü'nde çalışmalannı tamamla-
yan komisvonun bu yaklaşımlan-
nın "ilke karan" olarak da benim-
senmesi durumunda. öncelikle mi-
marlara ve Koruma Kurullan'na da
yeni sonımluluklar düşecek. Daha
bir "mimarca" ve daha bir "koru-
macı" süreç başlamış olacak.
Örneğin mimarlanmız bundan
böyle. "ait katlan tarihi, üst katlan
modern" apartmanlar tasarlamak
gibi. dünyadaki diğer meslektaşlan-
na açıklamakta zorluk çektikleri bir
dayatmadan kurtulurlarken. Koru-
ma Kurullan da arük "imar hakkı"
için değil, gerçekten korumak için
geliştirilen projelerle ilgilenecekler.
Benzer şekilde, aslında "sağlam"
olan kimi eski eser vapılar. salt daha
fazla kullarum alanı elde etme adına
"tarihten silinme" tehlikesmden de
kurtanlırken; yanı sıra yine ayakta
tutulmalan mümkün olan kültür
varlıklan, "üzerine yeni katlar ekle-
mek" ya da "yerini değiştirmek" gibi
gerekçelerle artık yok edilmeyecek-
ler...
Elbette. "rant çevreleri", bu olum-
lu adımlara taş ko> up, son anda bir
"operasyona" yeltenmezkrse...
içinde değişik ırklardan insanlar
olan kitapları alın ya da en sevdiği
kitaplardaki yüzleri değişik renkle-
re boyayın.
- Değişik etnik gruplara ait insan-
larla birlikte olun.
Medya imajlanvla
mücadele etmek
Medyadaki imajlar etnik smı-
flandırmalan pekiştirir. Araştı-
rmalar. çok TV izleyenlerin cinsi-
yet ve ırk hakkındaki önyargı-
lannın az TV izleyenlerden daha
güçlü olduğunu göstermiştir.
Yıne de televizyonu çocuğunu-
zun dünya hakkında daha sağlıkh
bir görüş edinmesi için kullanabi-
lirsiniz.
Teloizyonun önemi
Kansı Dorothy Singer'la birlik-
te Yale Üniversitesi Televizyon
Araştırma ve Danışma Merkezi'ni
yöneten Joreme L. Singer'ın be-
lirttiğıne göre. "Aşılacak uzun bir
yol olmasına karşın televizyon di-
ğer külrürel kaynaklardan daha bü-
tünleştiricidir."
Ana-babalar televizyonu ço-
cuklanyla birlikte izleyerek ve on-
larla izledikleri programlan tartı-
şarak bu araçtan yararlanabilirler.
Bütün çabalannıza rağmen ya
cocuğunuz başka kaynaklardan
önvargılı fıkirler edinirse, örneğin
başka dinden bir arkadaşı için bu
farkını hedef alan kötü sözler
kullanırsa ne vapmalısınız?
Aşın tepki işe
yaramayacaktır
Jellınek'e göre eğer cocuğunuz
çok küçükse ve sadece onun arka-
daşlanndan duyduklannı tekrarlı-
yorsa en iyisi duymamazlıktan
gelmektir. Aşın tepkıniz. onun
aynı sözleri yinelemesinden başka
bir işe yaramayacaktır. çünkü ço-
cuk için olumlu ya da olumsuz si-
zin tepkinizi çekmek önemlidir.
Daha büvük çocukta ise bu
davranışlara ve sözlere izin verme-
mek. mesela: "Bu evde bu kelimele-
ri kullanma" demek gerekir.
Eğer çocuk aynı sözlen kul-
lanmaya devam ederse. bunu
tartışmanın zamanı gelmiştir.
Onun anlayacağı kelimelerle ço-
cuğa söylediklerinin ne anlama
geldiği anlatılmahdır.
Kelimelerin tam etkisini
anlayamazlar
Çocuklar genellikle sözcüklerin
tam etkisini anlamazlar. Eğer keli-
menin anlamını bilerek kullanı-
yorsa aynı kelimeler kendine söy-
İense ne hissedeceği sorulmalıdır.
Cocuğunuz büyüdükçe. bir baş-
kasının ırkçı bir tutum izlediğini
gördüğü ya da du\duğu zaman
tepki vermesini cesaretlendirmelı-
siniz.
Tüm önyargılann ortadan
kalktığı bir gün hiç gelmeyebilir.
Fakat çocuğunuza başkalanna
saygılı olmasını öğretebilirsiniz;
dünya üzerinde ve ülkenizde yaşa-
yan tüm etnik gruplann birbırine
bir parça olsun yaklaşmalanna
faydanız dokunabilir.
UMCEFten
yoksulluk ve
çevre için
7öneri
DİYARBAKIR(AA)-
Birleşmış MiUetler Çocuklara
Yardım Fonu.dünvadakı
> oksulluk. nüfus artışı v e çev re
sorunu ile ilgili"? öneride
bulundu.
Yardım fonu tarafından
hazırlanan raporda,
çocuklann sağlık ve
mutluluğunavönelik
çalışmalann çok az bir malivet
karşılığında. dünv adaki tüm
ailelerin hizmetine
sunulmasının mümkün
olduğu belirtilerek ülkeler v e
uluslararası topluluklann.
dünya çocuklannın büv ük bir
bölümünün yaşamında.
sağlvğında, beslenmesinde çok
önemli gelişmeler
sağlayabilecekleri kaydedildi.
Dünyadaki yoksulluk. nüfus
artışı ve çev re sorununun
önemli boyutta olduğuna
işaret edilen raporda, şu
görüşlereyerverildi:
"Tüm bu sorunlar, 7 yolla
çözümlenebilir. Bunlar, başlıca
çocukluk dönemi hastalıklann
kontrol altına alınması,
çocuklann bedensel, zihinsel
gelişinıini engelleyen
hastalıklann azaltılması, 5 yaş
altı çocuk ölüm oranlaruım iiçte
bir azaltılması, anne ölüm
oranlannın yarı yarıya
azaltılması, bütün topluluklara
temiz su unkanı sağlanması,
bütün çocuklara temel eğitim
sağlanması ve aile planlaması
bilgi ve hizmetlerinin herkese
ulaştırümasıdır."