Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
22ŞUBAT1994SALI CUMHURİYET2 SAYFA
KULTUR
TannHollyvvood'ucezalandırdı!
F ransız yapımcı Daniel
Toscan Du Plantier, Los
Angeles'ı sarsan depremden
sonra, basına sızabileceğini hiç
düşünmeden talihsiz bir şaka
yapmıştı: "Höllywood'da
meydana gelen deprem,
Tann'nın kimin yanında yer
aldığını göstermiştir: Tann
kültürel istisnanın yanındadır!"
Olayın büyümesi sonucu,
Toscan Du Plantier Amerikalı
film yapımcılanndan özür
dilemek zorunda kaldı.
MEHMET BASUTÇU
PARİS - Amerikahlar Tann'ya galiba Av-
rupalılardan daha çok inanmaktadırlar. Devlet
başkanlannın ağpnda bile, "Tann Amerika'yı
kutsasm" lafı eksik olmaz... Bırakın Katolikle-
rin, Ortodokslann ya da Yahudilerin Atlantik
ötesinde güçlü birer din grubu oluşturmalanru,
Kuzey Amerika toplumu irili ufaklı bir dizi za-
mane peygamberi türetmekte de çok becerikli-
dir... Hele hele geleneksel değerler çatiamaya,
yerleşik inançlar yıkılmaya pembe düşler kara-
basana dönüşmeye, ülküler çözülmeye ve en
önemlisi, ekonomik bunalım giderek derinleş-
meye başladığında; güç ve iktidar tutkulanyla
yanıp tutuşarak ahkam kesen yeni peygamber-
ler giderek çoğalır... Ve her yeni bunalım tann-
nın bu sevgili kullanrun ekmeklerine bol bol yağ
sürer, banka hesaplannı kutsal dolarla şişirdikçe
şişirir...
Böyiesine oynak bir toplumsal zeminde, Holl-
ywood sineması da biraz yakından bakacak
olursak, tıpkı bir mezhep gibi derinlere kök
salmış olmasın sakın? Bazılanna göre, hiç kuşku
yok, öyledir durum... Aslında Hollywood tepesi
sakinleri, tannlan, tannçalan, putlan, şeytanlan
ve melekleriyle, çok dinli bir topluluk oluşturur-
lar... Kaldı kj "Hollywood
w
adı da (çobanpüskü-
lü denilen bitkinin bol yetiştiği bir korulukmuş
bu tepe zamanında herhalde) ufak bir yaalım
yanlışıyla, bu tezi kat kat da doğrular: Bir L har-
fı eksik yazıldığında, "Holywood"da yani 'Kut-
salkonı' sinemasında buluveririz kendimizi!..
Bu durumda ne yapmalı? Nasıl baş etmeli
"Made in HoUywood" damgalı sinemanın bu
saygısız ve arsız papazlanyla? Filmleri sıradan
bir tüketim maddesi gıbi pazarlayan, sanatı ve
yaratıcıhğı ikind plana iten, her şeyi cebindeki
kredi kartının ahş gücüyle ölçerek, en kutsal de-
ğerlerinin bile anasını satan bu anlayışa karşı
nasıl direnmeli? Kültürel istisnayı nasıl savun-
mah?
almış ve geçtiği haber birkaç saat içinde dünya-
daki belli başb basın organlannın eline ulaşıver-
miştir! Tann tanımaz bir insan olduğunu açıkça
söyleyen Fransız yapımcı, Tann'nın mı şeytanın
mı riddi olan ile şaka olaru birbirine kanştıran
basının mı yoksa kendi gevezeliğinin mi kurbanı
olmuştur? Orası belli değil...
Kaldı ki Daniel Toscan Plantier gibi konuş-
kan ve kışkirtıcı bir kişinin yaptığı bu tatsız şaka
kendisine bir Amerikan filmi tarafından fısıl-
danmıştı bile. Hem de Amerikan sinemasının
yaratıcı adlanndan Robert Altman'ın son Vene-
dik Festivali'nde Altın Aslan Ödülü'nü kazanan
"Short Cırts" adlı filmi tarafindan... Öyle ya ya-
zar Raymond Carver'ın kaleminden çıkan bir
dizi öyküyü yeniden yoğurarak, birbirlerini ta-
nıyan ya da tanımayan ama zaman zaman yolla-
n kesişen bir grup insanın iç içe geçmiş yaşam
öyküleri biçiminde görüntülerken. Amerikan
toplumunun değişik kesitlerinden olağanüstü
insan manzaralan sunan "Short Cırts" da bir
doğal afetle başlayıp bir başka doğal afetle hem
de büyük bir depremle son bulmaktaydı...
Robert Altman'ın yönettiği "Short Cuts'"filmi.kısa bir süre sonra Türkiye sinemalannda da gös-
terüne girecek. Raymond Carver'ın \ apıtından uj arlanan filmde, Andie MacEKmell. Madeleine
Stowe, Anne Arcner ve Tim Robbins başlıca rolleri paylaşıyorlar.
Bana kalırsa tek yol, Amerikan sineması için-
de kültürel istisnanın güzel bir tanımlamasını ve-
ren fılrnlere hak ettikleri ilgiyi göstermekten ge-
çiyor. Örneğin, Robert Alönanın "Short Cuts"
(Kısa Parçalar) ya da Clint Eastwoodun "A Per-
fect WorM" (Kusursuz Dünya) adlı son fılmleri-
ne, Amerika'dan gelerek sinemalanmızı istila
eden sıradan polisiye öykülerden ve hep aynı ya-
vanlığı değişik soslar içinde pazarlamaya çalışan
vurdulu kırdılı macera fılmlerinden çok daha
fazla ilgi göstermenin; biz seyircileri kültür deni-
len olgunun K'sından yoksun, zavallı. film obu-
ru aptal tüketiciler olarak gören o Tann tanımaz
Hollyvvood peygamberlerinin tapınaklannı toz-
lanmaya bırakmanın en güzel yolu olduğuna
inanıyorum...
Yoksa, Daniel Toscan Du Plantier'nin birkaç
hafta önce yaptığı kaba saba şakada olduğu gi-
bi, sinema sanatını ve kültürel istisna kavramıru
kurtarma işini Tann'ya bırakırsak eğer, yandık
demektir!
Daniel Toscan Du Plantier, Fransız sinema
dünyasının çok renkli kişiliklerinden biridir.
Opera fılmlerine olan tutkusuyla tanman bir ya-
pımcıdır. Fransız sinemasını her yerde, özellikle
de Kuzey Amerika kıtasının dört bir köşesinde
tanıtmayı amaçlayan girişimlerin adamı. Unif-
rance kuruluşunun yorulmak bilmeyen başka-
nıdır...
Ocak ayı içinde. Fransız Alpleri'ndeki Avori-
az tatil köyünde yapılan ve Fransız sinemasını
tanıtmayı amaçlayan bir festival sırasında Los
Angeles kentini sarsan ve büyük hasara yol açan
deprem konusunda yaptığı kabaca bir şaka ne-
deniyle, Plantier'nın başı belaya girmıştir... Bir
TV programı öncesinde çevresindekılerle sohbet
eden Plantier"nin. o anda gevezeliğı ve hınzırlığı
tutmuş olacak ki dört duvann dışına çıkmaya-
cağını sandığı deli dolu bir şaka yapmaktan ken-
dini alamamıştır: "HoUywood'da meydana gelen
deprem, Tanrı'nın kimin yanında yer aldığını gös-
termiştir: Tanrı kültürel istisnanın \anındadır!"
Bu sözler adamın ağzından bir kez çıkmıştır ya
gerisi çorap söküğü gibi gider. Orada bulunan
ve büyük bir haber ajansında çalışan gazeteci,
herkesi kahkahalara boğan bu şakayı ciddiye
lantier'nin şakası, bir
Amerikan filmi tarafından
fisıldanmıştı bile... Hem de
Amerikan sinemasının yaratıcı
adlanndan Robert Altman'ın
Altın Aslan ödüllü "Short Cuts"
filmi tarafından...
"Short Cuts"ın başında ekolojik bir afet söz-
konusudur. Los Angeles kentinin böcek istilası
altında kalmasıyla başlayan film kehtte ağır y ı-
kıma yol açan büyük bir depremle noktalanır!..
Demek ki tann, Hollywood sinemasını nasıl
cezalandıracağını. Raymond Carver ile Robert
Altman'ın kulaklanna çok daha önceden fısıl-
damıştı bile. Daniel Toscan Du Plantier'nin
yaptığı bu aşa yeniden tuz biberekmek olmuştu.
Geçen hafta. Amerikan Yapımcılar Demeği
Başkanı Jack Valenti'ye özür mektubu yazmak
zorunda kalan Toscan Du Plantier. bana kalırsa
bu^ersiz şakayı yapmakla aslında çok iyi etmiş-
ti. Oyle ya son aylarda oturup dünyanın gerçek-
lerine dikkatle baktıysa eğer Tann'nın da canı
sıkılmıştır gördükleri karşısında: o kızgmlıkla
da dünyanın tüm günahını Amerikan sineması-
nın ve televizyon dizilerinin üzerine yıkıvermiş
olmasından daha doğal ne olabilır ki? Bosna-
Hersek vahşetinden dolar spekülasyonuna ka-
dardünyamızda oynanan bütün bu çirkin oyun-
lan biz daha önce kötü Amerikan fılmlerinde ve
sevimsiz televizyon dizilerinde görmemişmiydik
zaten? "Ağzına sağlık Daniel Toscan Du Planti-
er!" demek geliyor içimden...
Geriye kalıyor bir gözlem: Hollywood sine-
masına karşı kendini savunmak zorunda kalan
Avrupa fılmlerinin yardımına tann koşmasaydı
eğer, kimbilir ne kötü olacaktı durum!
Ince'nin
yapıtlan
Şiir Seçkisınde
Kültür Servisj - Fransa'da üç ayda bir
yayımlanan Şiir Seçkisi'ne, şair-yazar
Ozdemir tnce'nin Fransızca'ya çevrilen
şiirleri de alındı. Seçki, Paris'te kamu
yaranna hizmet veren "La Maison de
Poesie-Şiir Evi" adb kuruluş tarafından
hazırlanıyor. Nitebkb, çağdaş bir şiirin
yayılmasına yardımcı olabilmek
amacıyla bazı çalışmalaryapan kuruluş
düzenli olarak yaptığı listelerde yeni
yayımlanmışdeğerü ve büyük bir
çoğunluğu ilgilendirecek yapıtlan
öneriyor. Üç ayda bir yayımladığı
seçkilerde; kapsamlı yapıtlardan az bası-
lan
kitaplara
kadar
çeşitii
eserleri
tanıtıyor.
Bu liste
şiir tutku-
nlanna.
bu
kitaplan
okurlara
tanıtma
Ozdemir Incc sorumlul-
uğu yüklenmiş tüm ilgili kişilere; yayınla-
nn çokluğu, dağıtımın sınırlıhğı,
eleştirinin yetersizliği
nedeniyle güçleşen seçimlerini
kolaylaştırmak amaayla
yapıhyor. La Maisonde Poesie,
yayunlanmış tüm şiir kitaplanna yer
vermek iddiasıyla yola çıkmıyor ve
yayımlanan tüm kitaplara da yer
veremiyor doğal olarak.
Fakat seçkisinde yayımladığı listede yer
alan tüm kitaplar, şiirsel yetkinlik ve
okunabibrlik bakımından tüm
okuyuculanna güvence veriyor. Yeni
yayımlanan şiir kitaplannın yanı sıra
listede eski kitaplann yeni baskılan da
yer abyor (Pierre de Ronsard, Paul
Veriaine, Rainer-Maria Rilke'nin eserleri
gibi). Şiir kitaplann yanı sıra bu listede
sözlükler, dergiler, incelemeler de yer ah-
yor.
Ekim ayında yayımlanan listenin çeviri
bölümünde Ozdemir İnce'nin "On
Meurt a Moins" adb kitabının çevirisi de
altı şiir kitabın çevirisiyle birbkte seçkiye
abndı.
Fransızca'ya Ismet Birkan'ın çevirdiği bu
kitap Le Cherche-Midi yayınevinde
yayımlandı. Bu bölümde Ozdemir
Ince'nin kitabının yanı sıra Jean Le
Pîchon'un İncil'in "Neşideler Neşidesi"
çevirisi. Claire Malrou\, Benoit Lavaud,
Marc B. de Launay, Yves Bfchet nin
çevirileri bulunuyor.
Şehir Tiyatrolan'nın oyunu 'İstanbul'un Gözleri Mahmur' Üsküdar Musahipzade'de
Biryaşamdanötekine Istanbul
H.Altıner'in yönettiği oyunda başlıca rolleri Hümeyra, Ayla Algan, Serra Yılmaz. Berrin Koper,Toron Karacaoğlu ve Mehmet Gürhanpaylaşıvor.
DÎKMEN GÜRÜN UÇARER
Üsküdar Musahipzade Celaj Sah-
nesi'nde oynanmakta olan "İstan-
bul'un Gözleri Mahmur"da Melisa
Gürpuıar'ın güzel Türkçesiyle çizdi-
ği yaşamlar, bizim kuşağın en aa-
ndan bir kısmını yakaladığımız ya-
şamlar. Bir dönemi anlatıyor "İstan-
bul'un Gözleri Mahmur". 19001er-
den başlayarak günümüze uzanan
sıcak bir yolculuk. Bu yolculukta
köklü bir Istanbul ailesinin yaşamı
konu ediürken aynı zamanda kentin
uğradığı hızlı değişimler de gözlem-
leniyor. Değişimlerin bir bölümünü.
salona girdiğinizde duvarlan süsle-
yen Markiz veya Degütasyon'dan
başlayarak McDonalds'a lahma-
cunlara uzanan ilanlarda görmek
mümkün.
Değişimler, bu değişimlerin
sarstığı düzenler, yeni bir dünyada
yeni değer yargılan sessizce yok olup
gitmekte olan gelenekler-görenek-
ler, bunlann yerini alan yeni yaşam
biçimleri... Melisa Gürpınar'ın da
değindiği gibi "tüy gibi hafir' bir
konu çevresinde gelişiyor "İstanbul'-
un Gözleri Mahmur". Tüy gibi hafıf
M elisa Gürpınar'ın yapıtından tiyatroya
uyarlanan "İstanbul'un Gözleri Mahmur" köklü
bir Istanbul ailesinin öyküsünü anlatırken,
değişen İstanbul'a da değiniyor...
ve biraz buruk, ama keyifli. Yönet-
men Hakan Altıner. yazann "Yeni
Zaman Eski Hayat" adlı oyunu ile
şiirsel öykülerini içeren "İstanbul'un
Gözleri Mahmur" adlı kitabından
küçük bölümleri kaynaştırarak
o>una daha canlı bir bütünlük ka-
zandırmış. Bu canblıkta Esin En-
gin'in müziklerinin payı yadsına-
maz. İncesaz ise yolda-sokakta, tak-
si de-minibüste, radyoda-televiz-
yonda arabeskle dolan kulaklara
zarif birsesleniş.
Hakan Altıner"in metin üstünde
yaptığı çabşmalarla tekdüzelik
sınırlannı zorlayabilecek bir yapıya
sahip olan ilişkiler, seyirciyi sıkma-
yan bir çizgide gelişiyor. Oyunun
baş kişıleri, "zamanm dışmda kal-
nuş, cağın kendi hayatlarına ve ya-
şadıklan kente taşıdığı değişimlere
ayak uyduramamış insanlar." Meli-
sa Gürpınann sözünü ettiği bu "so-
luk JTÎZIÛ" insanlann yüzünde "spot-
ları gezdiren" kişi ise yaşam dolu bir
anlatıcı (Hümeyra). Sanki onca sol-
gunluğa dayanamazcasına renkli,
canlı, hareketb'. sıcak. Anlatıanın
zaman içinde gidip gelmeleri, oyu-
nun kısır bir döngü içine sıkışabile-
cek boyutunu genişletiyor.
Anlatıanın satır başlannı açüğı
olaylan, "hayatın onu getirip
bıraktığı yeri sevmeyen" Büyük
Hanım ve ailenin diğer bireylerin-
den yine zaman içinde gidiş gelişlerle
izliyor seyirci. Bu değişimlerde Ayla
Algan Büyük Hanım'ın gençbk
>illanru, orta yaş dönemini ve
yaşbhğıru ince ince işliyor. Kedisi
Tarzan'la arkadaşhk ettiği, Tarzan'-
ın yerini Baytar Bey'in aldığı ya da
köşedeki koltuğuna gömülüp eski-
lere daldığı. kızlanyla rastık çek-
mek, koca bulmak gibi önemli ko-
nularda tartışmalara girdiği sahne-
lerde öylesine rahat, öylesine akıcı
oynuyor ve güldürü unsurunu öyle-
sine dozunda tutturuyor ki... Serra
Yılmaz ve Berrin Koper büyük ve
küçük kız rollennde büyüğün tem-
belliğini, diğerinin hırçınbğını
küçük oyunlarla veriyorlar.
Beybaba (Toron Karacaoğlu) ve
Hanımefendi (Hümeyra) ise "batan
saltanat kayığı"ndan yeni bir yaşam
biçimine atlamanın şaşkınbğını
onuria yaşayan iki yaşlı insanda
artık nesilleri tükenmiş tipler olarak
çıkıyorlar karşımıza. "Hala Arap
harfleriyle düşünüriiz, ama kafamız
aydmlıktır" diyen oğul (Mehmet
Gürhan) ise döneme uyamayanlar
arasında yitip gidiveriyor.
"İstanbul'un Gözleri Mahmur" bir
yaşam biçimini, bu yaşam bicimin-
den bir diğerine geçişi anlatıyor. Bu
değişimi anlatırken de, bırakıyor iz-
leyiciyi bu insanlann dünyasında
dilediğince dolansın.
TRT'de Bir Belgesel Dizi
Simurg ve Felsefe
ARSLAN KAYNARDAĞ
"Simurg", Iran mitolojisinde ulu bir kuştur. Eski Jran
metinlerinde bu kuştan oldukça sık söz edilir. Bunlar
arasında en bilineni Mantık-AI Tayr adındaki kitapta yer
alan öyküdür.
Bu eski öykünün, felsefecilerimizin hoşuna gittiği an-
laşılıyor. Türkiye Felsefe Kurumu 1988'de "Simurg"
başlığı altında bir dizi kitap yayımlamaya başladı. Kültür
Bakanlığı ile Yapı ve Kredi Bankasf nın hazırladığı bel-
gesel diziye de, bir felsefecimizin isteği üzerine yine bu
ad verildi.
Belgeselde Türk aydınlanmasına emeği geçen değer-
li 15 insan tanıtılıyor. Düşünceleri, dünya görüşlen, akıl-
cı ilkeleri anlatılıyor. Bunlar cumhuriyetin ilk yıllarında
mesleklerine başlayarak toplum için çalışmış insanlar-
dır. içlerinde bir de felsefeci var. Mactt Gökberk.
Belgesel altı haftadır TRT'de gösteriliyor. Yeni ve eski
kuşaklardan birçok kimse zevkle ve çok şey öğrenerek
seyrediyor bu diziyi.
Olayı böyle ortaya koyduktan sonra "S/mu/'g'öyküsü-
ne ve ondaki felsefeye geçiyorum.
Kuşlar bir gün bir araya gelerek "Hiçbir toplum başsız
değil, başsız ülkede düzen olmaz, biz de kendimize bir
baş seçelim" derler. Bunu duyan "Hüthüt" kuşu, "Sizin
bir padişahınız var. O size sizden yakın, ama siz ondan
uzaksınız. Gelin de onu arayıp bulalım" öer.
"Hüthüf'ün kılavuzluğunda yola çıkarlar. Uçup ilerle-
dikçe bitkin ve yorgun düşerler. Darıa fazla gitmek iste-
mezler. "Hüthüt" her yorgun düşene moral verir, yolu
sürdürmek gerektiğini söyler. önlerindeki yedi vadiyi de
aştılar mı, amaçlarına ulaşacaklardır.
Yola çıkan yüzlerce kuştan yalnız otuzu vadileri aşabi-
lir. Yolun sonuna gelince "Simurg"u görmek isterler.
önlerine bir kâğıt konur. Kuşlar başlarmdan geçen her
şeyin o kâğıttayazılı olduğunu görerek şaşırırlar. Ve "Si-
murg"\an ses gelir: "Buraya otuz kuş geldiniz, otuz kuş
göründünüz. Ne kadar gelirseniz o kadar görünür-
sünüz."
"Hüthüf'ün başta söylediği şeyin ne anlama geldiği
şimdi anlaşılır: Yol sonunda ulaşıp buldukları "Simurg"
kendileridir, kendi varlıklarıdır. Aradıkları uzakta değil
yakınlarındadır. Onu ancak böyle bulabilmişlerdir.
Oykü budur. Bildiğim kadarıyla başka anlatılışına
rastlanmamıştır.
Burada "Kendini bilen Tannsını bilir" hadisinin yoru-
mu karşımıza çıkmaktadır. Öyküde tasavvufla (gizemci-
likle) ilgili anlam açıktır. Kitabı yazan Attar, kuşların
başından geçenleri anlatırken başka öyküler de anlatır,
benzetmeler yapar. Bunlar hep tasavvufu (gizemciliği)
övmek içindir.
Attar kitabında felsefeye ısrarla karşı çıkmaktadır ().
Şöyle der' "Tasavvufun yüceliğini Yunan felsefesinde
bulamazsınız. O felsefenın adını ananlar kitabımı anla-
yamazlar. Felsefe akla zarar verir. Dine inananlara pir-
lerinin felsefesi yeter.''
Ayrıntılar bilinmezse, kuşların aradıkları gerçeğin,
ulaşmak istedikleri şeyin felsefeyle ilgili olduğu sanıla-
bilir. Oysa başkadır aranan; dinselliktir, gizemciliktir.
Yanlış anlaşılmaması için hemen söyleyeyim: Tasav-
vuftaki insancılığa, özellikle panteizme her zaman saygı
duymuşumdur. Ancak felsefenin akılcı, aydınlanmacı in-
san anlayışını yeğlerim.
öykü ne denli güzel olursa olsun, aydınlanmadan, fel-
sefeden yana olan kimselerin tanıtıldığı böyle bir diziye
onun adı verilmeseydi daha iyi olurdu diye düşünüyo-
rum. Nitekim, Macit Gökberk tanıtılırken daha doğru bir
saptama yapılarak, 'aydınlanma yolunda' denılmiştir.
Bütün diziye bu ad verilebilırdi ve daha iyi olurdu.
Birkaç noktaya daha değineceğim: Dizideki onbeş ay-
dının her biriyle en aşağı ikişer saat söyleşi yapıldığını
biliyorum. Bunlar filme alınmıştır. TRT'de ise ne yazık ki,
15-20 dakikalık bir parça gösterilebiliyor. Konuşmalar-
daki önemli şeylerden çoğunu, seyirci görüp dinleyemi-
yor, habersiz kalıyor onlardan, bilgi edinemiyor.
Örneğin Macit Gökberk gibi aydınlanma ve eğitim yo-
lunda ömrünü geçirmiş bir felsefecinin söylediği daha
pek çok şey vardı. Bunlar bir bölüme sığdırılamadığına
göre iki bölümde verilemez miydi?
Bir de şu yapılabilirdi* Bu önemli dizinin gösterimine
başlanmadan önce bir panel düzenlenerek, belgeselin
hangi düşüncelerle, nasıl ve hangi koşullarda hazırlan-
dığı yine TRT'de anlatılmalıydı. Başarıda katkısı bulu-
nanların söyleyeceği şeyler, konuyu daha çok değerlen-
dirmiş olurdu.
15 kişiyi kapsayan belgeselin TRT'de gosterilmesi sü-
rüyor. Aydınlanma yolundaki 15 yolcunun daha diziye
eklenmesini bekliyoruz. Aydınlanmacılar bitmez bu ka-
fileye her an yeni yolcular ekleniyor. llerde onlar için de
belgeseller yapılacaktır.
Beklediğimiz bir şey daha var: Söyleşilerin tamamı-
nın kitap haline getirileceğinden söz edilmişti. Bu kita-
bın gecikmeden yayımlanması çok iyi olacaktır. Bir dö-
nemin kurucusu ve tanığı olan 15 aydının anlattığı şey-
ler, yazıya geçirmeye değer. Böyle bir kitap yeni kuşak-
ların bilinçlenmesine yardım edecektir.
() Ferideddin-i Attar, Mantık Al-Tayr cilt 2, sayfa 212
Istanbul 1945, (Çev.: Abdülbaki Gölpınarlı)
PEN'inprotestosu
Kültür Servisi - PEN Yazarfar Derneği Başkanı Şükran
Kurdakul, tıvatro saatçısı Ayşe EmerMeşci'ye bir yazı
göndererek, Adalet Ağaoğlu'nun "Kendini Yazan Şarkı" '
adlı oyununun kurgusu ve özü değiştirilerek Avrupa'nın
çeşitii kentlerinde "Nevvroz Çiçekleri" adıyla sahneye
konulmasını kınadı. Kurdakul'un gönderdiği yazı şöyle:
"Üyemiz Adalet Ağaoğlu, 'Kendini \ azan ŞarkV adlı
o>unıınun Ayşe Emel Mesci >e Mahmut Baksı tarafından.
kendisinden izin alınmadan değiştiriUp \eniden > azılarak
yurtdışında sahne> e konulduğunu bildirmiş: bunun kanıtı
olarak "Halk Oj-uncuları" dergisinin ilgili sayfalarının
fotokopisini de eklemişrir. Adı geçen dergide 'Kendini Yazan
Şarkı'da... yanlış kurguvu ve özü değiştirmeve karar \erdik'
denilmekte. o> unda bu doğrultuda değişiklik > apılarak
'Newroz Çiçekleri' adıvla Avrupa'nın çeşitii kentlerinde
sahneye konulan oyunun nastl oluştunılduğu
anlatılmaktadır,. Bunun maddi-manevi haklann
çiğnenmesinden de öte yazarlık onuruna \e kişiliğine çok ağır
bir saldırı niteliği taşıdığı açıktır. Saldın\ ı şiddetie kınıyoruz."
"Türkiye'dekiİtalyan
Arkeolonk Kavlan "
ANKARA (AA) - İtalyan bibm adamlan. başta Arslantepe,
Hierapolis. Jasos ve Kyme olmak üzere Türki) e'de
yaptıklan kaalann toplandığı "Türkiye'deki îtaiyan
Arkeoloji Kazılan" adlı kitabı tanıtacak. Anadolu
Uygarlıklan M üzesfnde 24 şubat tarihinde
gerçekleştirilecek toplanüda, Jasos Kazı Heyetı Başkanı
Dott Fede Berti. Hierapoiis Kazı Heyeti Başkanı Prof.
Daria de Bernardi. Aslantepe-Malatya Kazı Heyeti
Başkanı Prof. Marcella Frangipane, Kyme Kazı Heyeti
Başkanı Prof. Sebastiana Lagona ile Başkan Ord. Prof.
Sedat AIp, kazıiarla ilgili bilgi verecekler. İtalyancası
Marsilio Editore. Türkçe baskısı ise Ankara ftalyan
Kültür Heyeti tarafından yayımlanan kitabı, Tü'rkçe'ye
Erdeniz Özbayoğlu çevirdi. Kitabın İtaiyanca baskısını.
Fede Berti ,Daria de Bernardi Ferrero. Marcella
Frangipane ve Sebastiana Lagona haarladı.