Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 KASIM1993 ÇARŞAMBA CUMHURİYET2 SAYFA
KULTUR
İstanbul geçen hafta üç kuşaktan üç ünlü Rus sanatçısını konuk etti
Richterı dinlemek tarihi birolaydı
EVİN İLYASOĞLU
tstanbul geçen hafta üç kuşak-
tan üç ünlü Rus sanatçısını ko-
nuk etti. Piyanonun tarihi virtü-
özlerinden Sviatoslav Richter, ke-
manın harika çocuklanndan Vic-
toria Muüo>a ve yine usta bir ke-
mancı, Oleh Krysa.
Richter
Karanhk sahnede küçük san
bir ışık piyanonun tuşlannı an-
cak aydınlatıyor. Önünde nota-
sıyla. piyano kapağnın yanm
aralığında Sviatoslav Rıchter'-
den J. S. Bach dinliyoruz. Alı-
şagelmediğimiz bir yorum: Piya-
nonun sesi bazen bir klavsene ba-
zen bir orga dönüşüyor. Yüzün-
de hiçbir anlatım yok. Ne çalar-
ken. ne selamlarken. Bir büst gibı
sessiz ve donuk. Salonda bir
tüsımlı esinti, bir büyülenmiş ses-
sızlik var. Sanki piyanodan değil,
bedeninden yükselen bir sonori-
te. Seksenine merdiven dayamış
bir koca çınar, tam altmış yıldır,
I934'ten bu yana çağımızın piya-
nizmine ışık tutmuş bir önder. Bir
zamanlann dünyayı sarsan Rich-
ter'i değil doğal İci. Yıllar yıh çahp
kendiyle özleştirdiği yapıtlarda
tempo değiştinneye. kendine
özgü yorum getirmeye bestecisi
gibi hak tanıyor, bir filozof edası-
nda. Beetnoven'in Pathetique So-
nan'nda ağır tempolu bir rondo
dinliyoruz, ama artık o Richter'-
in olmuş, Beethoven'in olduğu
kadar. Hatta yanlış bastığı akor-
lar bile onu bu yönden temize çı-
kanyor.
Schubert'in Gezgin'inde ka-
natlanıp uçuyor sanki. Ve bis ola-
rak bir sonraki gecenin prog-
ramından ödünç ahp Grieg'in Li-
rik Parçalan'ndan ikisini çalışı-
yor. Pek çok söylenti geziniyor
salonda:
"Artık iyke yaşlanmtş, parmak
b'trcmesi var! Nasıl bir Bach jora-
mu bu böyle! Ne de oLsa \ıllardır
ruhsal sonınlan var, baksamza
son Füg'ü geri gelip baştan çaldı,
esti aklına. Artık çok ender çıkı-
yormıış sahneye. Orkestra ile hiç
çalmıyormuş. Hiçbir gazete)e
TVye fılan konuşmak, resitaJ so-
nunda kutlanmak, kimseyi gör-
mek istetniyormuş."
Richter yıllardır kimseyi gör-
mek istemiyor. Ne söyleşi yapı-
yor, ne kutlama ahyor ne de onu-
runa verilen çağnlara kablıyor.
Kendi dünyasında insanlardan
uzak, piyanosuyla baş başa yaşa-
mayı yeg tutuyor. Hatta onun bu
tutumuna kızan bir gazeteci.
"Adı gibi Rus, soyadı gibi Alman,
Ukeierindefi ödün vermeyen kas-
katı bir adım" olarak söz etmiş.
Rıchter'e biz de ulaşamadık. An-
cak birlikte onunla her yere giden
bir emprezaryosu var: Bayan Mi-
lena. Bu ttalyan hanım onun hep
yanında. Tüm programlan dü-
zenliyor. isteklerini ilgililere ileti-
yor ve onun adına basından gelen
sorulan yanıtlıyor. Istanbul'dakı
resitalleri ile ilgili sorulanmızı
yanıtlarken. Richter hakkında
pek çok yanlış şey biküğimizi de
belirtti. örneğin Amerika'da
oturmadığını. Amerika'yı hiç
sevmediğinı söyledi. Moskova'-
da hep ayru eşi ile yaşadığını, sü-
rekli turneler yapüğını öğrendik.
Hatta geçen yıl I20 konser verdi-
ğini duyunca şaşırdık. Evet artık
orkestra ile çalmıyor. Çünkü
ünlü orkestralann programlan
çok önceden belli. Richter ise
önümüzdeki marttan sonrası ıçin
bir plan yapmak istemiyor. Ya-
kın yıllarda gecirdiği by-pass
ameliyatı ile 6 daman değişmiş.
Sağlığına özen göstermesi gerek.
yalnız mûziğı ile yaşamasına or-
tam sağlıyor. "Ne gazete okur ne
de TV izler. Toplumdaki kargaşa-
dan. politikadan, sa\aşlardan nef-
ret ediyor. Piyanosunun dçında
onu ilgilendiren hiçbir şey yok
gibi. Kitap okur, ama gazete asla.
Sanki gazetenin boyası eUerini
kirletecek gibi tiksinir. Dolayısıy-
la toplumsal hiçbir şeve katdmak
istemiyor. Parriler. kokteyUer,
hepsinde konuşulan boş boş şeyler
onun için. Boş konuşmaya zoruniu
olmaktan nefret ediyor. Bir 'clavi-
nova'sı var, piyano benzeri bir
füg. oysa bir roman gibi kapsamlı.
tçinden öyle geimiş, sanki doya-
mamış çaİmaya. bir kez daha yi-
nelemiş."
Genç pıyanistierle ilgilenır mi
diyoruz. Yeni yetişenlerden kim-
leri beğenir?
"Gavrilov'u çok beğeniyordu,
ama artık fa/lasıvla popüİer ol-
duğunu, pi)ano dünyasında je-
terince yoğunlaşmadığını söylü-
yor. Şimdilerde \lelikofu >e sizin
Cemal Reşit Re\ Salonu'nda
mayısta çalacak olan Dezsö Ran-
ki'yi çok beğeoiyor."
Kemancı Vlullova CRR'de bir
resital verdi. Leyla Pamir'in ye-
ni kitabı 'Skyrabin' yaymlandı.
seslendırdi. Sohst Oleh Krysa,
Çaykovski'nın ölüm yıldönü-
münde tam 6 Kasım I893'ten
yüzyıl sonra, aynı gün, onun ke-
man konçertosunu romantik bir
bütürîlük içinde yorumladı. Sa-
natçının bis olarak Sdırittke'den
çaldığı Paganini çeşitlemesi de
programın bütününe hoş bir den-
ge sağladı. Çünkü konserin başı-
nda çağdaş bestecimiz Mete
Sakpmar'ın (1954) ilk kez yorum-
lanan Proton'unu dinlemiştık.
Bir Bosna türküsü üstürte cağın
dizisel, elektronik, minimal yön-
ichter yıllardır kimseyi görmek istemiyor. Ne
söyleşi yapıyor. ne kutlama ahyor ne de onuruna verilen
çağnlara katılıyor. Kendi dünyasında insanlardan uzak,
piyanosuyla baş başa yaşamayı yeğ tutuyor.
Richter'e biz de ulaşamadık. Ancak onunla
birlikte her yere giden, her dakikasını birlikte yaşayan
emprezaryosu Bayan Milena'dan onunla ilgili
sorulanmızayanıt aldık.
Orkestra ile çalmanın gerilimini
ve de şefleri sevmiyor. Son yıllar-
da anlaştığı tek şef Esnenbach ol-
muş. Aynı zamanda çok iyi bir
ressammış Richter. Hatta Ko-
koschka onun için "Eger piyano
çalmasaydı çağımızın önde gelen
ressamlanndan biri oJuntu" de-
mış. Kendi resimlennin yanı sıra
tüm dünyadan topladığı büyük
bir sanat koleksiyonuna sahip.
Şu sıralarda Moskova'da açıla-
cak olan Puşkin Müzesi'nin bir
bülümü Richter'e ve koleksiyo-
nuna aynlacakmış.
Bayan Milena onun her daki-
kasını birlikte yaşıyor. İnsanlar-
dan uzak tutmaya. dilediği gibi
klavye. Her gün saatferce onunla
çahşır. Sessizce çabnaya. kimşeyi
rahatsız etmemeye özen göstertr.
Nerede) se üç a> da bir hâlâ yeni bir
eser katar programlarma. tstan-
bul'da çaldığı Bach1ar yepyeniy-
di. Griegler de bu yıl katıldı da-
ğarcığına. Cemal Reşit Re> Salo-
nu'ndaki piyanoların ikisini de be-
ğenmedi. Çok yeni ve henüz açı-
lmamış olduğunu sö> kdi. Yamaha
ona çoğu yerde piy ano taşıyor. Bu
kez de adamlarını gönderdi akort
için.''
Füg'ü neden yineledi. soru-
muzu şöyle yanıtlıyor Bayan Mi-
lena: "Doğrusu ben de şaşırdnn.
Kendisi şöyle açıkladı: kısacak bir
Richter, her şeyin özünden.
saflığın^an şaşmasına , ^aQi,
Yaldızİara, suslemelere. yapay
davranışlara, sıradan şeylere yer
yok onun dünyasında. Bu neden-
leolacak. İstanbul'un.lOyılönce-
kı halini, o gizemlı tadını bula-
madıjândan yakınmış. Richter'i
İstanbul'da dinlemek bızım ku-
şaklar için bir tarihi olaydı.
İDSO-Sakpınarlar ve
Oleh Krysa
İstanbul Devlet Senfoni Or-
kestrası, şef Ender Sakpınar yö-
netiminde Prokofief, Çaykovski
ve Mete Sakpmar'ın yapıtlannı
temlerini kullanan Sakpınar, ge-
an.^ıUa/da dinledjğjrniz Tranş-
fusioa, Focus ve Proton'u bir üçle-
me olarak ele almış. Bu kez elekt-
ronik seslerden kaynaklanan bir
ses bantı yapıtın başmda, ortası-
nda ve sonunda yer alıyor.
Girişte elektronik seslerin ayn
dünyasından geleneksel seslerin
sunduğu akustik dünyaya geçiş
çok etkileyici. Ancak ortada ve
sonda iki ortamın aynı etkileyici
karakterde bağlandığını söyle-
mek biraz zor. Belki yeniden göz-
den geçirip ufak aynntılarla bu
birliktelik sağlanabilir. Bu tür
çalışmalann artmasına, çağdaş-
lannın arasında yer almasına gö-
Ankara'da dört îngiliz grubu Manhattan Bar'da bir dizi konser verecek
Rock, blues, reggae ve newwaveANKARA (Cumhuriyet Bü-
rosu) - Hızh rock. blues, reggae
ve new wave günlerine uzun sü-
redir hazırlanan Ankaralılar, 8
kasım gecesi Manhattan Bar'-
da "Tantrick" grubuyla buluş-
tular. Toplam 4 Îngiliz genç
grubun katılacağı dizi konserin
Ankara'daki bölümü, 28 ara-
lıktasonaerecek.
E>ünya müzik listelerini zor-
layan genç yeteneklerden olu-
şan gruplar, îngiliz Kültür Der-
neğTnin katkıîan ve Stüdyo
EMA'nın organizasyonuyla
Manhattan Bar'da verecekJeri
konserlerde, rock müziğinin
anayurdu İngiltere'den genç bir
soluk getirecekler.
I'Rock'n Roll'un sadık
ve kusursuz temsilcisi
Programın ilk konserini 8 ve
9 kasım günlerinde "Tsuıtrick"
grubu verdi. Eleştirmenler.
rock ve new wave tarzında çah-
şan grubun müziğini, "Extre-
roe" ile "Rage Against The
Madnne" gruplannm birleşimi
olarak betimliyorlar. Tantrick
grubunun kurucusu ise Johraıy
Rotten. Rock tarihine, new wa-
ve müziğinin öncüsü olarak
damgasını vuran "The Sex Pfe-
tob" grubunun sözcüsüyken,
gruptan aynlarak 1989 yıhnda,
"Publk Image Ltd.'"in solo gi-
taristi Ted Chau ile birlikte ça-
hşmaya başlayan Rotten, 1993
yüının başında Tantrick grubu-
nu kurdu. Adı yeni olsa da kö-
keni geçmişe dayanan grup,
Uzakdoğu turnesinin hemen
ardından Ankara'yı ziyaret
edecek. Sadece iki gece Anka-
rah dinleyicilerle birükte olacak
gYup, solo gitar ve vokalde Ted
Chau, gitarda Danny Morrisey,
bateride Achim Grebien ve bas-
ta Kai Lemke olmak üzere 4
müzisyenden oluşuyor.
22 ve 23 kasımda konser ve-
recek ikinci grup, sıradışı sahne
gösterileri ile tanınan "Dead
Romeo" Grubun solistliğini,
televizyondaki müzik program-
lannda sunucu olarak tanınan
Stıaron Anne Foley yapıyor.
1993 yılırun başlannda kurulan
Dead Romeo, îngiliz rock mü-
nği otoritelerince, yakın gelece-
ğin iddialı grubu olarak tanım-
lanıyor. 19 yaşındaki Foley'ın
solistliğini yaptığı grup, solo gi-
tarda Eugene Niemira, bateride
Toby Lloyd, basta Nkk Cottam
olmak üzere 4 kişiden oluşuyor.
Programın üçüncü konuğu
olan "The Rover Boys" ise 13 ve
14 aralık günlerinde iki konser
verecek. 1950'lerin coşkulu
"rock'n roIT müziğinin sadık ve
kusursuz temsilcisi olarak çizgi-
lerini çizen "The Rover Boys", o
dönemin ünlü rockçılan olan
BU1 Haley ve Carl Perkins'e eş-
lik etti ve 1993'de yeni albümle-
ri olan "Rockabilly Blnes"u pi-
yasaya çıkardı. 1984'te kurulan
grup. tngiltere'nin önde gelen
müzik kulüplerine (Sound Cel-
lar-Cambridge, Dingwalls ve
Town and Country Club) ve
fesu'vallerine (Cambridge Folk
Festival) katıldılar.
IFeminist rock
müziğinden örnekkr
Program, "Valky of the
DoUs" grubunun 27 ve 28 aralık
günlerinde vereceği iki konser
ile sona erecek. Rock müziği
yapan grup, birkaç yıl önce beş
kişiyle kurulduktan sonra, bir
kişinin aynlması üzerine dört
kişiyle çahşmalanna devam et-
ti. 4 kadın müzisyenden oluşan
gnıp, feminist rock müziğiyle
Ankara'ya konuk olacaklar.
Ankarahlar, "Valley of the
DoDs" konserinde. vokal ve gi-
tarda JiD'i. gitarda Leila'vı.
basta Bev'i, bateride V«s'ı din-
leyecekler.
Ankarah "rocker"lar için bü-
yük Îngiliz macerası, pazartesi
gecesi Manhattan Bar'da baş-
ladı.
nülden destek vermeliyiz kanısı-
ndayım. Şef Ender Sakpınar,
topluluğa dikkatle önceden yön
veren açık vuruşuyla seçkinleşi-
yor. Bir de Prokofıefin klasik
senfonisinde birinci kemanlann
tiz çığlıklan obnasaydı!
Mullova'nın Barok
kemanı
Viktorya Mullova'nın piyanist
Pkrtr Andreszewski eşbğindeki
keman resitali de geçen hafta Ce-
mal Reşit Rey Salonu'nda yer
aldı. Mullova, son yıllarda adı-
ndan çok söz ettiren bir kemancı.
Özellilde özgün çalgılara, za-
marunm özgün yorumuna me-
rakh.
U
JS. Bach'm sonatlannı ve
partiatianiH 18. yüzyıl çalgdanyia
dinlerseniz artikûlasyon, ctimle
kuruluşu ve tûmüyle müziğin ne
kadar değişik vaşadığını görürsö-
nüz. Işık ve gölge karşırlığı daha
güclü ordarda. özgün yonımlan
dinledikçe kendimi eğiti>onım.
Aynca kemanımda Barok za-
manm özelliklerini yansıtmak için
sürekli Bach çalma> ı. Bach ile eği-
tilmeyi çok doğnı buluyorum.
Yalniz Bach çalmak için değil. da-
ğarcığımdaki diğer bestecfleri de
Bach çalarak daha iyi tanıyonan.
Bach her devrin çalgısında, Bach
gibi tmlamalı. Bugün yeni çahjı-
laria yeni bir Bach yaratamayız."
Bütün bu söylediklerini yalnız
Bach çalarken değil, gerçekten
her besteciye kendi değerini vere-
rek yorumladığı programda
Brahms. Beethoven ve Debussy'-
in yapıtlannda da duyurdu Mul-
lova. Birde keman çalmak, hatta
güzel keman çalmak çok kolay
bir şeymiş gibi bir izJenim verdi
dinleyicilere. Belki de bu nedenk
gösterişsiz ve biraz donuk imgesi-
ni de birükte sundu. Mayıs 1993'-
te piyanist Bruno CanİDo ile dol-
durduğu Bach sonatlannın plağı
bütün sanat çevrelerinde büyük
yanküar uyandırmıştı. Biz de
Mullova'yı Canino gibi seçkin bir
piyanisün eşliğinde dinleyebilme-
yi isterdik.
Pamir'den Skryabin'in
piyano yapıtları
Leyla Pamir'in yeni kitabı.
"Skryabin-Piyano YapttJanndaki
Evrim ve Düşünce Dünyası'"
başhğını taşıyor. Daha önce
Inci'nrn Müzik Kitabı, Çağdaş Pi-
yano Eghhni, Ayşe'nin Müzik Ki-
tabı ve Mnzikte Geniş Sohıklar
başlıklı çalışmalanyla tanı-
dığımız araştırmaa, bu kez tek
bir bestecinin yalnız piyano ya-
pıtlannı incelemiş. Aynntılı,
karşılaştırmab, kendi çağı içinde
olduğu kadar çağının öncesin-
den, Chopin'den kaynaklanan
öğeleri de inceleyen, 235 nota ör-
neği ile 350 sayfalılc akademik bir
çahşma. Kendisi. "Yüksek sevi-
yedeki piyanist, müzikolog ve bes-
tecüerimizin tümüne sesJeniyor"
demiş bu çalışma için. Kuru bir
teknik bilgi yığılmasından öte ge-
niş bir bakış açısı taşıyan bu ki-
tabı iki yönlü düşünmek gerekir:
Hem üstün düzeyde müzikbilim-
le uğraşmış kişilere hem de nota-
lann ardındaki derin felsefeyı
arayanlara sesleniyor. Piyaniste
biçimsel açıdan armonik analiz-
leri yakalaması, kolay ezberleme,
yorum getirme sürecinde haar
bir tablo.
Müzik eğitimimizde her za-
man yakındığımız bir boşluk söz
konusudur. Yorumculuğa veya
besteciliğe aday her müzik öğren-
cisi, yalnız teknik donanımı ta-
mamlayıp konservatuvarlardan
mezun olmakta. Çahştığı yapıtın
bestecisine, içinde yaşadığı döne-
me, o dönemin özelliklerine eğil-
meden, notalann ardındaki dün-
yayı araştırmadan, daha doğrusu
elindeki notadan başka hiçbir
kaynağa gereksinim duymadan
mezun olmakta. Ne yazık ki nice
orkestra üyesi. nice solist, bu bo-
yutu önemsemiyor. fşte önlerin-
de nota, tempolar, dinamikler be-
lirli. Ha Barok çalmış, ha roman-
tik ne fark eder! Ne var ki araştı-
rmaya kalkan müzisyenin
karşısına da zengin bir kitaplık
çıkrnıyor. Yabana dil bilmesi,
kültür derneklerinin ya da ya-
bana dil ile eğitim yapan üniver-
sitelerin kitaplıklanna başvur-
ması gerekir. fşte Leyla Pamir'in
kitabı böylesi bir boşluğu doldu-
racak dizilerin belki de ilki. Ya-
şamıyla, dönemleriyle. felsefesiy-
le, biçemiyle, teker teker piyano
yapıtlan ele alınmış Skryabin'in.
Şimdilik yalnız Skryabin.
Umanz başka besteciler üstüne
yapılacak benzer araştırmalann
ilk adımı olur.
"20. yüzyüın piyano tutkunlan
Skryabin'i düşsel bir tını ozanı, eş-
siz bir minyatür ustası olarak nite-
ler. Mözik tarihçileri ise Chopin'-
den kaynaklanan ve atonaMtenin
sımrlannı aşan müzik dflini, gi-
zemh" armonfleriıri çoğunhıkla sah
yenifikçiHğe imürgerler. Kimileri
de düşünür yönüne eğihp, febefesi-
ıri, gizemh' inançlannı, Hinduizm
ey lemlerini haddinden fazla vnrgu-
lariar. Çünkü Alexander NikoTo-
jeviç Skryabin. 1871 ile 1915
arasındaki kısa yaşammuı somına
doğru, sanatsal gücüyk dünyayı
değiştirme istemine yöaebniş, dün-
yayı kurtarabilecek bir peygam-
ber IdmhgM benfmsemişti" diye
başhyor Leyla Pamir kitabına gi-
rişte. Bu çalışma uluslararası
vayınalık dünyasında duyurulsa,
başka dillere çevrilse, Skryabin
araştırmacılanna başka yöreler-
de de ışık tutsa!
DUSUNCEYE SAYGI
MEMETFUAT
Demokrasi Kültürü
Demokrasi kültürü deyince ne anlaşılıyor?
"Kültür" sözcüğüne verilen anlama göre değişir.
"Kültür"ün toplumbilimsel anlamı söz konusuysa,
"Demokrasi kültürü", demokrasiyle yönetilen bir ülke-
deki yaşam biçimi demektir.
"Kültür"ün düşünsel anlamı söz konusuysa, "Demok-
rasi kültürü", demokrasi düzenine uygun bilgi, düşünce,
duyarlık, ahlak, sanat anlayışı demektir.
Birinci anlam doğallıkla ikinciyi de içeriyor, daha ge-
niş, kapsayıcı; ama biz sözcüğün bu çağdaş anlamına
pek alışık olmadığımız için, genellikle ikincisinin çerçe-
vesinde kalıyor, demokrasiyle yaşamın bütün yönleri
arasında kurulması gereken bağın önemini gözden ka-
çırıyoruz. Demokrasiyi söz özgürlüğü, seçimler, hukuk-
sal haklarla sınırlamak, en iyisi diye değerlendirilen bir
yönetim biçimini bir "aldatmaca" durumunadüşürüyor.
Gereksinimlerini karşılama olanağı bulamayan in-
sanlara. "Düşünce özgürlüğünüz var, yönetimi hiç çe-
kinmeden eleştirin, gerekirse örgütlenip eylem yapın;
demokrasiye güvenin, herkonuda tam anlamlyla özgür-
sünüz; seçimlerde beğendiğiniz partiye oy verin, kimi
isterseniz onu başa geçirin; adaletkarşısmda da herkes
eşittir, haklarınızı sonuna kadar arayın; bu ülke sizin,"
derseniz, kendileriyle alay ettiğinizi düşünmeleri dogal-
dır. Çalışacak iş bulamayan, geçimini sağlamakta bin
bir güçlükle karşılaşan bir insana, "Özgürsün, karde-
şim, ister Moda'da otur, ister Ataköy'de," diye özgürlük
söylevi verirseniz, alacağınız yanıt, şairin dediği gibi,
"Bu özgürlük bize çok," olacaktır. Eh, artanını da alıp siz
kullanırsınız...
Demokrasi bir yaşam biçimi, toplumbilimsel anlamıy-
la bir kültür olarak görüldüğünde, başka bir söyleyişle,
yaşamı bütün yönleriyle kavradığında, yani insanların
gereksinimlerinin karşılanması anlayışını da ıçerdiğin-
de, evet, ancak o zaman "aldatmaca" durumuna düş-
mekten kurtulur.
Peki, demokrasi gerçekten "en iyi" yönetim biçimi
mi?
Bu soruya olumsuz yanıt verecek olanlar, çağdaş
dünyada, sanırım, yalnızca dinsel yönetimlere dönme
özlemi içinde olanlardır. "Egemenlik ulusundur" sözü-
ne karşı "Egemenlik Tannnındır" görüşünü savunanla-
rın demokrasiye katlanmaları beklenemez. Bunun dı-
şında herkesin, kendine göre, iyi kötü bir demokrasi
anlayışı var. Ulusçular bile denetimleri altında tutacak-
ları göstermelik bir demokrasiden yanalar.
Ortaklamacılarla toplumsalcılara gelince. Onlar ku-
ramsal olarak kısa süreli geçici bir baskı döneminin ar-
kasından sınıfsız bir topluma, çok ileri aşamada bir
demokrasiye ulaşmayı düşlediler. Ne var ki uygulama-
larda bu baskı döneminin nasıl sona erdirileceği, de-
mokrasiye nasıl geçileceği bir türlü çözümlenemedi.
Oylesine ki sonunda ortaklamacılıkla demokrasi iki kar-
şıt yönetim biçimi gibi görülmeye başlandı.
Kurtuluş Savaşı ertesinde Osmanlı Imparatorluğu-
ndan uzaklaşmak isteyen Türkiye Cumhuriyeti de yaptı-
ğı büyük atılımları önce gerçekleştirebilmek, sonra da
korumak için bir baskı dönemi yaşamak zorunda kaldı.
Bu baskı döneminin uzayıp gitmemesi, yirmi yılda de-
mokrasiye geçilebilmesi, üzerinde önemle durulup dü-
şünülmesi gereken bir olgudur.
Demokrasi ta baştan beri yöneticilerce özlenen bir yö-
netim biçrmi miydi? "
!
:
;
"
Atatürk düşünülürse, "Öyleydi," denebilir. Atatürk
çağdaşlığı kovalayan, halkı için her şeyin en iyisini özle-
yen bir insandı. Ama bütün yöneticilerde aynı özlemin,
güvenin de diyebiliriz, bulunduğu söylenemez. Demok-
rasiye görece bu kadar kısa birsürede gecebilmemizde
uluslararası ilişkılerin, İkinci Dünya Savaşı sonunda ku-
rulan yeni dünya düzeninin de önemli etkileri oldu.
Türkiye'nin, ilk demokratik seçimleri diye anılabilecek
1946 seçimlerinde kimi yöneticilerin ne kadar tedirgin
olduklarını çok iyi anımsıyorum. Değil aydınlanma, okur
yazarlık savaşımını bile kazanamamış bir ülkede de-
mokrasiye geçmenin olumlu sonuç verip vermeyeceği
konusunda büyük tedirginlikyaşıyorlardı.
Bu tedirginliğin ne kadar güçlü olduğunu, elli yıl sonra
bile "aldatmaca"lıktan bütünüyle arınmış bir demokra-
siye ulaşma pazarlıklan içinde yaşamamız çok güzel
açıklıyor.
Metis Yayınlan'ndonyenikitaplar
ANKARA (AA) - Metis Yayınlan, tanınmış Amerikalı
romana Paul Auster'in "Cam Kent-Hayalgtler-Kilitli
Oda" adlı kitaplardan oluşan "New York Üçlemesi" serisi
ile E.M. Cioran'ın "Burukluk" adlı eserini pivasaya
çıkardı. Amerikalı romana Paul Auster'i 80"h yıllann
ikinci yansında, yayımlanarak üne kavuşturan "New
York Üçlemesi": "Cam Kent-Hayaletler-Kibtli Oda" adlı
eserlerden oluşuyor. E. M. Cioran'ın "Burukluk" adlı eseri
ise bir düşünce derlemesi çahşması. Yazar eserinde kimi
zaman ciddi, kimi zaman gülünç düşüncelere \ er verirken,
hem kaygı hern gülümseme dolu bir şüpheyi eser boyunca
muhafaza ediyor. Fransızca yazan Rumen deneme yazan
veahlakçısı Emil Michel Cioran'ın "Aynşmanın Kitabı",
" Varolma Eğilimi", "Tarih ve Ütopya"A
"Zamanda -"
Düşüş". "Doğmuş Olmarun Mahzuru Üzerine" ve
"İtirazlar ve Aforozlar" adlı eserleri bulunuy or.
Borchert'in
i
KapüannDmnda
f
oyunu İstanbulD Tde
Kültür Senisi - Savaş sonrası Alman edebıyatı ve
tiyatrosunun ünlü adı "Wolfgang Borchert'in 'Kapılann
Dışında' adlı oyunu İstanbul Devlet Tiyatrosu, AKM Oda
Tiyatrosu'nda 16 kasım günü prömiyeryapacak.
"Kapılann Dışında". ülkemizde ilk İcez profesyonel
sahnede seyirci karşısına çıkacak. Oyunu. Özgür Erkekli
yönetiyor. "Kapılann Dışında" (Draussen vor Der Tür),
savaşa sürülen ve acımasızca elden çıkarılan gençlerin,
savaş bittikten sonra da bu ynkıa izleri yaşamasını,
kapılann yüzlerine kapatılrnasınıişliypr. Behçet
Necatigirin dilimize kazandırdığı ve Özgür Erkekli rejisiyle
seyirci karşısına çıkacak olan "Kapılann Dışında"nın
müziklerini Server Adm, sahne tasanmını Orhan
Alpaslan, giysi tasanmını Mihriban Oran, ışık tasanmını
Ayhan Güldağlan gerçekleştirdi. "Kapılann Dışında"nın
oyunculan ise şunlar: Cengiz Daner, Nişa.n Şirinyan,
Oktay Korunan, Erdoğan Ersever, EsenÖzman, Gökalp
Kulan, Sevinç A. Çetinok, Tunç Günbay.
Pulkoleksiyonculuğunda açık
arttırtna rekoru
CENEVRE (AA) - İsvıçre'nin Zürih kentinde önceki gün
düzenlenen pul koleksiyonculuğu alanında bugüne dek
gerçekleştirilmiş en büyük açıkarttırmalardan birinde,
1847 yılına ait Mauritius zarfı ve iki pul. 5.75 rnilyon İsviçre
Frangı'na (3.83 milyon dolar-50 milyar 500 milyon lira)
satıldı. Pul koleksiyonu uzmanlannca "Filatelinin saray
mücevheri" diye anılan zarf ile üstündeki "kırmızı" "mavi"
serilerden 1 penny ve 2 penny'lik dünyanın en nadide
pullan, ismi açıklanmayan bir kadın tarafından satın
alındı. Güç inanılır bir rekoru yakalayan zarf, fılatelı
dünyasında "Bordeaux Zarfı" adıyla da ünlü.
Mauntius'un başkenti Port Louis'deki bir şarap
tüccanndan Fransa'nın Bordeaux kentindeki şarap
ihracatçısına postalanmış, orijınal mektubu da içinde.