25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 KASIM1993 ÇARŞAMBA 12 DIZIYAZI -5- Dinbilgisi dersleriyle Ahlak Bügisi derslerinin birleştiriltnesinde gûdülen amaç. Türkiye insanın- da dıne dayalı bır ahlak geliştirmektir. Çünkü ki- taplarda dınsel ınanç ahlak için bir "telkin" aracı olarak kullanılmıştır. Çağdaş bir ahlak anlayışı yenne dinsel bır ahlak anlayışı ömeklendirilmiştir hep. Bize göre bir ahlak dersinin amacı, evrensel ah- lak kavram ve nitelikleri ömekleyip bireyi. insansı .doğrularla beslemektir. Aynca bırey, uslamla- mayla bu doğrulan kavramahdır ki, davranışla- nnda da kahcı değışimler gerçekleştirebilsin. Eğer birey. salt "gûnah", salt "Böyle buynıl- muş" diyereîc inanmada ussallık yerine. buyrultu zorlamasıyla davranışlanna ahlaksal yön verirse. bu yöndmede ya kopmalar olacak. ya da her za- man, her yerde ve herkese karşı aynı olmayan bir ahlaksal yapı gelıştirecektir. ÖTneğın sık sık yine- lenen "Müslüman Müslümanın kardeşidir" yargısı ve yönsemesınin, tersı de düşunülebıleceğindan. Müslûman olmayanlara düşman gözüyle bakıla- bılecektır. Halbu'ki "Burûn insanlar kardeştir" di- yebilmeli ınsan. Çünkü ahlakın bir evrensel amaa vardır Toplumsal yaşamı kolaylaşürmak. düzen- lemek; kin, nefret. düşmanlık.. gibi ınsanın erinci- R— ostluklar. doğruluk üzerine; arkadaşlık, sevgi temeline; banş, savaşsızlık ortamına; eğlenti, birlikteliğe; sayılma, saygıya: sevinç, kavuşmaya; ortakhk, uyumluluğa; varlık, çalışkanlığa dayanır çağdaş insanın çağdaş ahlakında... f nun , laik okullarda okutulan Ahlak Dersi'nde; insanlann "meleklerin kendilerini koruduklanna, iyi ve kötü davranışlannı yazdıklanna" inanması istenmekte ve gelişme çağındaki beyinlere korku saçılmaktadır. Türkiye'de, dine dayalı bir ahlak anlayışı geliştirilmek isteniyor. Oysa din; "günah" ve "buyruklar"a dayanır. Çağdaş ahlak ıse '^vrenseF'dir. Müslümanlarm karaeş olduklannı savunmakyerine BütünİNSANLARkardeştir" diyebilmeyi amaçlar... Beııiııı Kabemiıısaııdır!ni bozan, toplumsal birliktehğı zayıflatan. yıkan her türlü kötülüğü ınsan tininden söküp atmaktır. Bunlar da bir ulus ve dıne göre değişmez. çünkü evrenseldirler. Dünyanın her yennde de iki aşağı, ûç yukan avnıdırlar. Çağdaş ahlak ve ilkelerinin amaa da evrenseli kurmak. evrenseli yakalamak- ür. Yazık ki ders kitaplannda bunlan bulmak olası değildir. "Uygun" ahlak değerleri ^ J imdi hep birliktebakalımçocuklanmıza uy- rt gun görülen ahlaki değerlere: y l-Ahlaklı olmada gösterilenyol: " Allah ve onun bildirdiği her şeyi dili> \e\e kalbiy- le doğrulatnak imandır. Allah'a inanan insan. Ö'- IUID her yerde. her şeyi. her öngördüğüne de inan- maktadır. Buna inanan insan açıkta vev a gizli verde ahlaksızlık y apmaktan sakınır. Hiç kimse görmese bile Allah'ın mutlaka gördüğünü düşünerek kötülük işlemekteıı \azgecer. lşte ahlak inancının ahlaki davnunşlanmıza etkisi." (19) Sozdizimi bakımın- dan bozuk bu tümcelerde ahlak. bir korkuyla öz- deşleştirilmiştir. Bireyin ahlaksızhktan kendini koruması, kurtarması. sakınması. ussal olmaktan kurtanlmış. Allah'a olan bir korkuya bağlanmış- tır. Yani bırey bu korkuyu taşıdıkça kötülükler- den sakınmış olacak. Bır başka açıdan bakıldığjn- da Allah'ın'bir ahlaklılık gercksemesi varmış gibi düşünülebilir. Bövle olunca da Allah küçültülerek yaratılmışlar düzeyine indırilmiş olunuyor. Öte yandan Allah'a bir tür bekçilik, gözetleyicilik de yüklenmiş olunuyor. Yine ahlakın imana dayan- dınlmasıyla. İslam dininden olmaydnm. ya da dini olmayaıun ahlaki da olmaz sonucuna \anlıyor ki böyle bîr düşünüşün ne ahlakçı felsefelerle, ne de toplumbiüm. etikbilimlerle bağlaşır bır yanı yok- tur. _ toplumsal yaşam için yakaladığ doğnılardır. Bu doğrular da ahiakı oluşturur. Bu nedenle ahlaklı- lık için bir dinsel koşul konulamaz. 3- Soyut bir ahlak anlayışı sergilenerek '^elkin" ön plana çıkanlmıştır. Açıkça ahlak ya da ahlaklı- lığa hemen hiçbir örnek verilmeden salt soyut ta- nımlamalarla ahlak belirlenmeye çalışılmış. Ger- çekte ahlak nedir. belli değıldır. Kimi ahlaksal ıl- keler verilirken de ahlakla ilişkisı olmayan. tü- müyle dinsel görevlerden oluşan ınanışlar ve ge- rekleri sayılıp dökülmüştür. Böylece din ve ahlak ıç içe girmiş. neyin din. neyin ahlak olduğu belir- sizleşmiştir. Ömeğin: "Ahlaki görevlerimizden ba- zdan" (23) başlığı altında. Allah'a. Peygamber'e ve Kur'an'ı Kenm'e karşı görevler. biçiminde sa- yılmıştır. "Güzel ahlak" üzennde durulurken de aynı so- yutluk sürdürülmüştür. Getirilen tanımlamalar- dan "Güzel ahlakm ne olduğunu çıkarmak ola- naklı değildir. "Güzel ahlak. bütün ilahi dinlerin ortak arnacı- dır. Buyruk >e yasaklan güzel ahlaka vönelik olma- yan bir din gösterilemez. OzeUikle güzel ahlak isla- miyetle eşanlamlıdır." (24) ulusunkinden üstün saymak. insanı. ırkçı bir dü- şünceye gölürür Üstelik böyle bir anlayış, top- lumbi'lımin ölçü ve saptamalanvla da bağdaşa- maz. Kaldı kı. banşçı veyaklaşımcıevrenselilkele- n vargılamış Cumhuriyetimizin nitelikleriyle de bağdaşmaz böyle bir üstün sayma. Aynca böyle bır yaklaşım. öyle bir övünme duygusu geliştirir ki bu, caedaş insanın kışılığıne sığmaz. "Türk milletini'nin ahlaki, Türk'e hastır ve mflli- dir." (28) "Gerçekten dikkat edilirse Türklerin aşağı vuka- n ahlaklan birbirine benzer. Bu yüksek ahlak hiçbir milletin ahlakına benzemez.. ahlak.. ancak milli olabilir." (29) Bu ikı ornekte de göriildüğü gibi venlmek iste- nen. Türk milletinin. her rnilletten üstün bir ahla- ka iye olduğudur. Böyle bir övme, ıçinde yaşadığı- mız dünyanın banşçı ortam va anlayışmı zedeler. Çünkü sonuçta "üstün ulus" düşüncesini geliştinr ki. böyle bır düşünce gelişimi de ırkçılığa götürür. "Türklerin milli ahlakının cok derin milli ve dini temelleri > ardır. tslam'dan önce de ahlak. gücümi \e ka>nağmt dinden alıyordu. Bu köklü >e millileşmiş ahlakın kendine has özellikleri >ardır. Milli ahlakın lkel olan, dinle hiçbir ilgisi olmayan ahlak olgusuna dinsellik boyutunun kazandınlmaya çahşılması: daha da ürkütücü yanı ise bu bojoıtun ahlaki bir "kırbaç" olarak kullanımıyla "zorlayarak" kazandınlmak istenmesidir. "Vslında bizi gözeten >alnız Allah değildir. O'- nun >azifeli koruma melekleri de bizi gözermekte- dirler. Çünkü meleklerin kendrsini komduğuna, iyi ve kötü hareketlerini > a/dıklanna inanan insan da- ha kolay kendisini kontrol eder.1 ' 120) Bura'da da ahlaksızlıklardan sakınma fızikdışı. usdışı varlıklann gözetıminden çıkma. onlardan utanarak kötü davranışlarda bulunmama düşün- cesı verilmiştır. Halbuki ahlak. bireyin kendisı içındir. toplumsal yaşama uyum sağlayabılmesi içındir. Bireyin toplumsal \ aşamdaki çıkarlan. za- rarlan ahlaklı ya da ahlaksız dav ranışlanna bağ- lanmalıydı. Ancak bu bıçimde ahlak olgusu so- mutluk kazanır. ussallaşırdı 2- Ahlak, bütünüyle dine dayandınlmış. dini ol- mayanın ahlaklı oİamayacağı. ahlaklı olmanın ancak dinli olmakla kazanılabileceği düşüncesi egemenleştinlmiştir. Ömeğin: "İnanan insan Allah sevgisiıle. ADah'm cezasm- dan korkarak, ahirettc muTİuluk umarak hareket eder. Dolayısıyla dini olmayan ahlak nazariyeleri toplumlarda etkili ohnamışlardır. Bu bakundan din ve ahlak sosyal hayatta bütünleşmişlerdir." (21) Görüldüğü gibi dinsellikle hiçbir ilgisi bu- lunmayan toplumsal bir olgu. ancak dinle oluşa- bilir temeline dayandınlmıştır. Böyle bir düşünüş pldukçâ yanlış. hatta ilkel bir düşünüştür. Çünkü çağdaş ahlak anlayışının temeli, ınsansal ilişkiler- deki doğrulardır. Bu doğrulan bulmak. yakala- mak, özümsemek de mutlaka bir dinden olmayı gerektirmez Dınü de dinsız de bulunup özümse- nebilir bu doğrular Yalan söylemek, insanlan al- datmak, dostluk ve arkadaşlıklan yıkmak.. vb davTanışlann kötü olduğuna ermek için bir dine gereksınim olmasa gerektir. Çünkü bunlar inanç- la değıl. usla bulunan. usla erilen sonuçlardır. Daha önce değındığimiz gibi kitaplar, belli bir İ7İence\e dayandınlmadığından ve denetimden de geçirilmediğınden her yazar kendince yorumlar gethrniş aynı kavramlara. Örneğin bir başka ya- zar daha ussal, daha bilimsel yaİdaşmıştır ahlaklı olabilmeye: "Din yaşayışının dışında ahlakhlığın olamayaca- ğını sövlemek doğm değildir. Din varlığının temeli nasıLinsan \arlığında bulunmaktaysa, ahlakın da temeli insanın variığındadır." (22) Doğrusu da budur. Çunkü dini yaratan da in- san, ahlaki yaratan ve yaratacak olan da insandır. Bu. bütünüyle insanın yaşam deneyimleri sonucu Dinsel dogmalann ahlaki günah, tabu ve korku üçlemesi üzerine jerleştirme eği- limi insan unsurunun ve çağdaş ahlakın gözardı edilmesi tehlikesini doğrunır. lükler bu tanımlan |öyle yapıyor: tstenç özgüriüğü: insanın istemlerini kendınden başkasının engellememiş olması. ya da başka bır şeyce zorlanmamış olmasıdır. Düşünce özgürlüğü: İnsanın dış etkilerden kur- tularak düşünme ozerkliği kazanabilmesıdir. Her türlü baskıdan. özellikte de dinsel inançlardan ba- ğımsız olarak düşünebılmesidır. Eylera özgüriüğü: Kjşinin eylemleriru kendi do- ğasınca sürdürmesidir. Kjsacası sözünü ettiğimiz bu özgürlüklerde de- vinım odağı, kışinin kendi kendisini belirleyebilme özgürlüğüdür. Eğer kişı kendisini beiirlemekte herhangi bir fızık. ya da koşullandırmanın etkisi içinde buluyorsa. böyle bir belirlemede kişıye öz- gülük yoktur. Belırlemeyı yapan. fizik baskı ya da koşullandırmadır. Bir de şu örneğe bakalım: "tnsanı içten kontrol edecek olan gizli kuvvet, vicdandır. Ama >icdanın kendisi sağlam bir terbiye gönnezse iyi-kötüyü her zaman a> ırt edemez... Vk- dan. dinin rehberliğinden. aydınlatmasından mah- rum kalırsa. kolavca kötülükleri hoş karşdamava başlar: hatta onları haklı gösterecek gerekçeleri de kola>cabulur/'(?2) Hep sö> lediğimiz gibi bu ve buna benzer örnek- lemelerde temel amaç. bireyi koşullandırarak din- sel ideolojiye yöneltmek. b'ağlatmaktır. Bu alıntı- Dinsel ahlak yoluyla ulusalcılığı etkileme çabalannın altında yatan amaç. olsa olsa ırkçılığa yönelmektir. Bunuh sonucu da diğer uluslan küçük görmektir. Irkçılığın, diğer ulus ve ırklardan olan insanları görmezden gelme özelliği. insancılhktan uzaklaşmak değil de nedir? lara bakmca dınli olmay anı. daha dofrusu Müslû- man olmayanı vicdanlı sayma olanağı yoktur. Halbuki vicdanın temel ışlevı iyı-kötü değerlendir- mesini yapmaktır. Kısacası insanın kendi kendisi- ni yargılamasıdır. Bunu yapabılmek için de dinsel bilgıye gereksinim olmasa gerektir. Çünkü yaşam- sal deneyimler. ya da usavurma yoluyla iyi-kötü belirlenebilir, aynralan yapılarak doğrultu. doğ- ruya çevrilebilır. Eğer kötü davranışlann ka>nak aktanmı yapılırsa görülecektir ki din. vicdanlı ol- maya tümden elverişsizdir Kanıtlan da tarihin. insanlık tarihınin içinde bütün çıplaklığıyia orta- dadır: İnsanlara üzüntü veren, sıkıntı yaralan. kan ve gözyaşı döktüren. ölüm yağdıran şu savaşlann kaynağı ya doğrudan. ya da dolaylı olarak dindır. din adamlandır. dinsel düşünüdür. "Bizi ahlaklı olmay a, ahlak kurallanna uymaya zorlayan güç, ahlaki > aptıncı güctür. Ahlak kural- lanna uymadığımız takdirde hem kamuoyu. hem kendi ahlak şuurumtız çıkar. Yani içerden >e dışar- dan bizi zorlayan iki ku>~vetle karşılaşırız. Bu iki ku>vetin de bir iyi-kötü a>nmında birleşmeleri gere- kir. Bunun da gercek kaynağı dindir. Din ancak on- lan birteştirebilir." (33)' İdeoloji zıncın "Kaldı ki meleklere inanmak bir iyiliktir, yani bir ahlak olayıdır." (25) Bu yazının bicemini bozmamak ıçın alıntılann yorumunu siz okuyuculara bırakıyorum. 4- Ahlaklılık. sürekli olarak tapınmalarla (iba- detlerle) ilişkilendirilmiş. tapınmalann eksiksizli- ğiyle ahlaklılık özdeşleştirilmiştir. inanma derece ve ölçütü. ahlakhlığın da derece ve ölçütü yapıl- mıştır. Örneğin: "İslam ahlakının ilk şarti iman etmekrir." (26) "Demek ki İslam. imana da>anan. gücünü iman- dan alan bir ahlak geliştirmiştir... Çünkü iman, ah- laki davrantşa günah-se>ap. haram-helal kavramla- nnı da katmıştır." (27) Görüldüğü gibi yapılan tek şey, dinsel ilkelen ahlaksal ilkeler olarak sunmaktır. 5- Ahlakın ulusallaşünlması: Sürekli olarak ulusal bir ahlaktan söz edilerek Türk'ün ahlak anlayışının üstünlüğü öne çıkanl- mıştır. Daha önce de söylediğimiz gibi ahlaksal kavram ve değerlen bir ulusa iyelemek, ya da bir ulusun ahlaksal değerlerini ve davranışlannı her özellikleri Türk milletinin ortak malıdır. Bunlann bazılarını şöyle sıralay abiliriz: Vatanı, milleti, bay- rağı se>ip saymak, özü sözü bir olmak. sözünün eri obnak, yiğituk, diğergamlık..." (30) Ulusalcılığın bu kadan. olsa olsa ırkçılıktır. Sanki başka ulustan olanlar. kendi ülkesini, halkı- nı va bayraklannı sevmezler de. yalnızca biz sevi- yoruz. Ahlak konusundaki us. bilim ve çağdışılık, vic- dan konusunda da sürdürülmüştür. Vıcdan nedir, nerededir. nasıldır pek belli değildir. Yapılan tek şey, vicdanın dinden beslenerek oluştuğunu vur- gulamaktır. Sürekli olarak vicdanın dinsel duygu ve düşüncelerden oluştuğu yönünde örnekler ve- rilmiştir. Vicdan özgürlüğüne gelince hep, isteni- len dine gırme, ya da istenilen tapınmayı özgürce yapabilrne olarak göstenlmıştır. Gerçekte ise vıc- dan özgürlüğünü, istenc özgürlüğü, eylem özgüriü- ğü ve düşünce özgüriüğünden aynmsamak olanak- sızdır. Çünkü özgur olmayan. ya da koşullandınl- mış bır istenç veya benzer koşullanmadaki bir dü- şünce yapısıyla özgür bir vicdan oluşamaz. Söz- B u sözlerde de öne çıkanlan. doğrulan en ıyı belirleyenin din olduğu düşüncesidır. Boy- lece dinsel olan her düşüncenin, her sapta- manın salt doğnılar olduğu düşüncesini bireyin kafasına yerleştirmektir yapılanlar. Bu yaklaşı- mlanyla da din dersi kıtaplan dinsel ideoloji kitap- lan durumuna gelmiş oluyor. "Bilgi \ermek. vicdanlara müdahale efmek anla- mına gebnez. Vatandaşbilecek >c seçimini ona göre yapacaktır." (34) Vicdanın bilgilendirilmesine bız de karşı değiliz. Elbette kı bılgi verilecektır. Ama hangi bilgi? Çün- kü vicdan. alınan bilginin türüne göre biçimlenir. "Vicdan, insanın içindeki iyi ile kötüyü ayıran duyguv a verilen addır. \ icdan, aynı zamanda din ve inanç anlamlanna geur. Doğuştan sahip olunan bir değerdir." (35) "Kuran'ı Rerim'de Allah. kendi katında doğnı iVe eğrinin, iyi ile kötümin ne olduğunu bütün açıklığı ile ortaya koyar." Kısacası ahlak kavram ve olaylan verilırken de. vicdan kavram ve olaylan verilirken de dayanak. din ve dinsel bilgıdir. Böyle bir veriliş de çocuklan- mızı ahlak ve vicdan konusunda yanlış yönlendir- miş oluyor. Bu yönelim de doğrudan dine. dinsel ideolojiye doğru gidıyor. Yarın: Devlet, dinin emrinde!.. ÇALIŞANLAREV SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL "Eşime nıahıl raporu verildi" Ora: fc^un, 1983 vüından* 1992 yüınm Şubat ayuıa ka- dar, Bağ-Kur'lu olarak kendi adıha bir işyeri açarâk çalıştı. Daha sonra işverini kapayarak, bir başkasının işyerinde, Şubat 1992'den \ğu>>tos 1992">e kadar sigortalı olarak hizmet verdi. Ancak. bu çaltsmasına rahatsızlığı nedeniyle de>am edemedi. Onu, E\lül 1992'den itibaren Sosyal Sigorialar kummu'na is- teğe bağlı sigortalı yaptık. Halen sigortasını ödemekteviz. Bu arada rahatsızhğı giderek arttı. Biz de bujunduğumuz ildeki SSK hastanesine muayeneye götürdük. Kendisine sol gözünün tamamen gormediği, sağ gözünde ise retina yırülması olduğu teşhisi kondu. Sonuçta, işgücünün ücte ikisini kaybettiği an- laşıldı ve esune malul raporu verildi. Bu rapor üzerine, aylık bağlanması için müracaat ettik. Ancak, yaptığunız başvuruya, "rapor ve ekleri 506 sayılı kanunun maİullük sigortasının 53. maddesi ile ilgili 53/a fıkrasına göre malul durumda sav ümış ise de: adı gecenin, işyerine maluli>etini gerektiren arıza ile girdi- ğinden sigorta yardımlanndan fa> dalanması mümkün görülme- mektedir" cevabı geldi. Kendisine malullük maaşı bağlanmadı. Bundan sonra biz ne yapabiliriz? (M.E.) YANIT: Sosyal Sigortalar Kurumu'nca. "toplam olarak 1800 gün veya en az 5 yıkUn beri sigortalı bulunup, sigortalüık suresjnin ber yılı için ortalama olarak 180 gün malullük, vaşldık re ölüm primi" ödeyen sigor- talılarıı. mdlul sa)ilmalan kojulu ile a>Iık bağlanmaktadır? Sosyal Sigortalar Yasasf nın 53 maddesınde "kimlerin malul sayıla- cağı" belirlenmiştir. Bu belirleme ile' a) Çalışma gücünün üçle ikisini yitiren, b) Yapılan tedavi sonucu calıs^mayacak durumda olduğu saptanan. cl İş kazası ya da meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün yüzde altmışını (%60) yitiren sigortalılar. malul sayılır Ancak. yine aynı maddeye göre. "sigortalı olarak ilk defa çalış- maya başladığı tarihte malul saydmayı gerektirecek derecede hastalık veya arızası bulunduğu, önceden veya sonradan yeterli belgeierle tespit edilen sigortalı. bu hastalık veya arızası sebe- biyle malullük sigortası vardımlanndan varaıianamaz." SSK'ca malullük avbğı bağlanabılmesı için SSK sıgortalılanndan. ilk kez çalışmaya başladığı tanhte malul sayılmavı gerektirecek derecede hastabk veya arızası bulunanlann, aylık bağlanması için yeterli koşullara sahıp olsalar dahi malullük aylığı alamazlar Ancak. sigortalı olduktan sonra çalışma gücünün üçte ikisini yıürenlere. (diğer koşullar da u>gun- sa) malullük aylığı bağlanır. Eşinize yaşlılık aylığı bağlanabılmesı ıçın, kadın sigortalı olarak. 50 yaşını doldurması, 15 yıllık sigortalılık süresi içinde en az 3.600 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalan pnmi ödeme- si gerekir. Kısaca eşinız, Bağ-Kur sigortalısı olduğu 1983 yılının üzerin- den 15 tam yıbn geçüği 1988 yılında. 50 vaşını da doldurursa ve Bağ- Kur'la birlikte 3.600 gün malullük. yaşlılık ve sigortası primı de ödemiş durumda olursa. (son 3 yıl 6 ayı Sosyal Sigortalar Kummu'na pnm ode- mesi koşuluyla) kendisine yaşlılık aylığı bağlanır POLTTIKA VE OTESI MEHMED KEMAL •••AtatüPk lcin ŞiiPler. Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda bazı şairler Anadolu'ya aeçmek istemiş; bunların kimine izin verilmiş, kimi de Inebolu'dan yüzgeri edilmiştir. Nâzım Hikmet ve Vâlâ NuretHn'in geçmesine izin verilmiş, Faruk Nafiz ile Yu- sufZiya'nıngeçmesine izin verilmemişti. Herikişairde Inebolu'dan geri dönmüşlerdir. O yıllarda Anadolu'ya geçiş, İstanbul-lnebolu. İnebolu-Ankara'dır. Faruk Nafiz ile Yusuf Ziya daha önce padişah için övgü yazdıkların- dan izin verilmemiş. Bir yazımda Anadolu'ya geçemeyen şairler arasında Ortıan Seyfi'yi de yazmıştım. Bostancı'dan Nuri Bey te- lefon ederek yanlışımı düzeltmişti. Nuri Beyin ağır bir hastalık geçirmesi dostlarını ve bizi üzmüştür. Kendisi- ne ivedi sağlıklar, acıl şifalar diliyoruz. Bizim divan şiirinden Tanrı, Peygamber, devlet büyükle- ri için şiırler yaznıa geleneği vardır. Şair bir divan dü- zenleyecekse başa bir münacaat, naat, kaside koyar. Bunlar olmazsa divan eksiktir. Birdivanda bunlar ille de bulunacaktır. Aynca övgü (methiye) yazan şairler de vardır Şair övgüyü yazar, bunun karşılığında birkaç ke- se altın alır. Bu birkaç kese altın padişahın övgüsü sayı- lır. Padişahların tahta çıkışında da övgülü şiirler yazma geleneği vardır. Padişah değiştıkce övgü de değişir. Nâzım Hikmet'leVâlâNurettin, Inebolu'dan Ankara'ya geçmişler, sonra da Moskova'nın yolunu tutmuşlar. Yu- suf Ziya CHP döneminde, Faruk Nafiz Çamlıbel de DP (Demokratik Parti) döneminde milletvekili olmuşlar on yıl milletvekillıği etmişlerdir. Faruk Nafiz, Inebolu'dan yuzgeri edilişini bir türlü içi- nesindirememiştir. Atatürk döneminde, Atatûrk için de birçok şiir yazıl- mıştır. Bu şiirlerde egemen olan öğe sevgidir. Bir döne- • mi değiştirmiş, cumhuriyeti getirmiş, ülkeye çağ atlat- mış bir insan için yazılacak şiirlerde elbette sevgi egemen olacaktı. Biraz ölçü, biraz uyak brlenler şiir dö- şenmişler. Ama bunlar arasında memleketin en büyük şairlerı de yer alır. Yahya Kemal gibi Atatürk'ün millet- vekilliğini yapmış bir şairin şiir yazmaması da dikkat çekicidir. Atatürk için başından beri en çok şiir yazan Behçet Kemal Çağlar'dır Birçok şiir arasında iyisi, şi- şirme yazılmışı da olacaktır. Ama bugün baktığımızda Behçet Kemal'in yazdıkları en içtenlikli olanlarıdır. Onu dalkavuklukla karalamak isteyenler çıkmışsa da zaman onların yanıldığını göstermiştir. 1950'lerden sonra Ata- türkçülüğü yozlaştırmak isteyenlere karşı tek başına savaşan Behçet Kemal olmuştur. Bu da onun sürekli iç- tenliğini gösterir. Behçet Kemal Çağlar'ın yazdıkları her zaman için içten olmuştur. Zaman geçtikçe daha da de- ğerlenmiştir. Behçet Kemal Çağlar'a Atatürkçülük yo- lundaki savaşta bır ad yetmemiş, Âşık örrer takma adıyla halk şiirleri biçiminde şiirler de kaleme almıştır. Atatürk'ten sonra inönü dönemi başlamışsa da bu dö- nemde Milli Şef için şiir yazanlar. geçmiş dönem dalka- vukları olmuştur. ismet Paşa için, Bir dağ başısın ak saçın alnında bulutlar diye şiirler döktürenler. eski dönemin adamları değil midir? Şurasını da açıklamalı, İsmet Paşa da kendisi için şiirler yazılmasını pek istememiştir. Paşa hevesli olma- yınca, düzmece şairler de cesaret edememişlerdir. Cumhuriyet, "Atatürk için Şiirler"\ okurlarına sunu- yor. Dikkat ederseniz bu şiirler cumhuriyete bağlanmış olan şairlerin ürünüdür. Çoğu da Atatürk döneminde de- ğil, onun ölümünden sonra sevgjyJeyazılmısolanterdiF.ı Hepsi de cumhuriyet içinde yetişmiş genç şaırlerdir. Yahya Kemal'in şiiri yoktur, ama Nâzım Hikmet'in var- dır. Bunlar, Atatürk sevgisininşiirle beslendiğini gösteren örneklerdir. Atatürk anlaşıldıkça hep sevilecektir. BULMACA 1 2 3 4 5 6 7 8 9SOLDAN SAĞA: 1/ Birfilmkonusunun or- talama on sayfa uzunlu- ğundaki yaah özeti. 2/ Bir ticaret senedinin üze- rine yazılan kefillik... Bir ilimiz. 3/ İstek. amaç... Arapçada "ben"'. 4/ Pey- gamberleri Hud'u dınle- medikleri için Tann tara- 6 fından yok edilen ka- j vim... Böbrek ıltihabı. 5/ Yapraklar durumunda 8 aynlabilen parlak bir mi- g neral... Kadın seslennin en pesi. 6/ Işığı yansıtmaya yara- yan araç 7/ İlişkin, değgin... Ma- caristan'da üretilen unlü bır şarap. 8/ Paltoya benzer bır tür üstlük.. Bir nota. 9/ Hintli kadınlann ulu- sa! giysisi... Kişınin öz benlıği. YUKARIDAN AŞAĞIYA^ 1/ Genellikle beyaz saçlı. keçı sa- kallı, silindir şapkah bir erkek ola- rak betimlenen ABD'nın simgesi. 2/ Acele. tez... Türk müziğinde "usul" anlamında kullanılan söz- cük. 3/ Bir meyve... Asya'da bir ülke. 4/ İmkân... Bizmut ele- mentinin simgesi. 5/ Eylemleri olumsuz yapmakta kullanılan ek... Verme. ödeme. 6/ Bir nota... Çözgü ya da atkının kumaş yüzeyi üzerinde kendiliğindcn bir desen oluşturduğu her tür ku- maş. 7/ Yanındakılerden daha geride bulunan. 8/ Hamur tah- tası... Telefon sözü. 9/ Avrupa'da bir ülke. İLAN T.C. İSTANBUL10. ASLÎYE HUKUK HÂKtMLtĞİ'NDEN 1992 386 Davacı Gülhanım Aslan tarafından. davalı Kemal Aslan aleyhi- ne açılan boşanma davasmda: Istanbul, Maltepe. Tugay Yolu Ayhan Sok. No: 54adresinde bu- lunan davalı Kemal Aslan'a çıkartılan tebligatlann bila tebliğ iade edildiği ve zabıtaca da adresınin tespit edilemediğinden. mahkeme- mızce adına ılanen tebligat yapılmasına karar venlmiş olup, mahke- memızin 1992 386 esas sayılı dosyasının duruşmasırun 8.12.1993 günü saar 10.00da olduğu dava dılekçesi ve duruşma günü yerine geçerü olmak uzere ve aynca yukanda belirtılen duruşma gününde duruşmaya gelmesi. gelmedığı takdirde yargılamaya yokluğunda de- vam edıleceği ve hüküm verileceği hususu ilanen tebhğ olunur. 5.11. 1 9 9 3 Basın: 11422 ILAN KÜÇÜKÇEKMECE 2. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞFNDEN Esas No: 1992 1485 Davacı Maliye Hazınesi vekilı Av. Tülin Şenyücel tarafından davalı Yusuf Aşkın aleyhıne açılan tescil davası nedeniyle: Şirinev ler Menekşe Sok. No: 18 İstanbul Ve Selimpaşa Sok. No: 25 Lalelı İST. adreslerinde ıkamet ettıği bildırilen davalıya mahkeme- mızce duruşma günunü bildinr dava dılekçesi ile birlikte tebligat göndenlmiş, tebligat mahkememıze bila ikmal iade edilmiş. yapılan zabita tahkikatı sonucunda da davalının açık adresi tespit edileme- mıştir. Mahkememizde yapılacak olan 24.11 1993 günü saat 9.00'daki duruşmada, davaanın bizzat hazır buiunması veya kendisini bir vekil ile temsıl ettirmesi, aksi takdirde yokluğunda davaya devam olunaca- ğı ve karar venleceği hususu. HÜMK'nın 377 ve müteakipmaddeleri gereğınce ilan olunur. 4.10.1993 Basın 44168
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle