Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21 EYLÜL HABERLERİN DEVAMI CUMHURÎYET/19
Roma imparatoriçesi nasıl uçtu?
{Baştarafı 20. Sayfada)
kanrlar.
1402 adet Roma gümüş sikke-
sini dağılmadan ele geçiren mali
şubesinin yetkililerine ne kadar
ikramiye ödendiğini, daha doğ-
rusu hâlâ ödenip ödenmediğini
bilmiyorum. Bildiğim bir yıldır
ödenmediğiydi. Bundan sonra
niye antika yakalasınlardı. Oy-
sa bunun yerine kaçakçılığa kar-
şı kıllarım kıpırdatmama bede-
li olarak daha çok kazanabilir-
lerdi.
Olayın sanıklanndan Hüseyin
Şahin, öyküsünü anlattıktan
sonra bir bölümünde şöyle ko-
nuşuyor:
"Mustafa Zavlak, 120 adet
sikke getirdi. Kendisine tanesi
40-60 bin lira eder, dedim. İstan-
bul'dan tanıdığım Fuat Aydı-
ner'i aradım. 120 sikkeyi aolat-
üm. Tanesini 40 bin liradan ala-
cağını söyledi.
Bunun üzerine bana Alanya
tş Bankası şubesi aracılığı ile 5
milyon liralık havale gönderdi.
Mustafa'ya 4,5 milyon verdim.
Yarım milyon da kendime ayır-
dım."
Fuat Aydıner bir rakip gru-
bun ihban üzerine tstanbul Mali
Şubesi'nce Kapalıçarşı'da yaka-
landı. Basına "Yüzyüın Define-
a"ni kaçıran antikacı olarak ta-
nıtıldı. Bu fırsattan yararlanarak
kendisiyle bir saate yakın bir sü-
re konuştum.
Lefter gibi kıvrak
Günü gelince Kuçük Fuat ile
olan bu konuşmalanmı yayım-
lamak isterim. Ancak bu arada
Küçük Fuat'ı övmek zorunda-
yım. En ciddi koşullar altında
sempatik espriler yapan, başka-
ları ile çaktırmadan dalgasını
geçen, bıçkın, Türkiye'de bu işi
Lefter'in kıvraklığı ölçüsünde
becerebilen ilk beş kişiden biri
olduğunu rahatlıkla ve övgüyle
söyleyebilirim.
Fuat Aydıner, Elmalı Defınesi
nedeniyle önce Antalya'ya, ora-
dan da Elmah'ya gönderilir.
Şimdiye kadar Türkiye'de eski
eser kaçakçılığından en ağır ce-
zaya çarptınlan kişi olur. Elmalı
Cezaevi'nde şu anda yaklaşık
beş yılhk cezasını çekiyor.
Bu sırada 1402 sikkelik Alan-
ya defınesi olayı patlak verince
hakkındaki suçlamalan şu söz-
lerle yalanlar:
"Hüseyin Şahin'i tanımıyo-
rum. Bu kişiden 1402 adet Ro-
ma sikkesi almadım. Alanya tş
Bankası şubesine 5 milyon lira
havale çıkarmadım." (Alanya
Savcılıgı ile tş Bankası yetkilile-
ri, acaba Fuat Aydıner gerçek-
ten Hüseyin Şahin'e 5 milyon
dolar gönderip göndermediğini
biliyoriar mı?)
Aydıner bağlantıh öteki olay-
l&n arttırmak çok kolay. Ancak
yerimiz sınırlı.
tstanbul havaalanında
bir Demeter
Yeşilköy'deki Atatürk Hava-
alanı'na ilişkin suçlar Bakırköy
Ağır Ceza Mahkemesi'nin so-
rumluluk bölgesine giriyor. Ba-
kırköy 1. Ağır Ceza Mahkeme-
si'nin 1988/349 sayıh kararı ol-
dukça ilginç.
! Bu konulara ilgi duyan okur-
tar Atatürk Havaalanı'nda yurt-
dışına kaçırılmak istenen insan
boyundan büyük, 600 kiloluk
mermer heykel olayını herhalde
anımsarlar. Bereket Tannçası
"Demeter"in kaçırılmaya teşeb-
büs olayı Elmalı Definesi'ni
Cumhuriyet'te açıklamamdan
tam iki gün önce 18 Haziran
1988'de olmuştu.
Havaalanında KLM kargo-
şundaki bir görevli, o gün Ams-
terdam'a gidecek uçağa yükle-
nen kargoya nezaret ediyordu.
Sıra, bir tahta sandığın yüklen-
tnesine gelmişti. Elindeki kâğıt-
(arda ağırhk 200 kilo diyordu ve
içinde oyuncak kalıpları vardı.
Uçağa 200 kiloyu yıiklemek ile
daha fazlasını yüklemek arasın-
da fark vardı. 200 kilo olduğu
söylenen bu sandığın yukleme-
şi sırasında bir sorun çıktı.
Sandık çok, ama çok daha
ağırdı. Bir gariplik vardı. Tartıl-
dı, 600 kilo geldi. Gümrük bel-
geleri ise 200 kilo diyordu. Gö-
revli gümrük yetkilileri yerine
durumu mali polise haber ver-
diler. Sandık açıldığında herkes
şaşırmıştı. Oyuncak kalıplan ye-
rine nefıs bir Demeter heykeli
yatıyordu sandıkta. Polis derhal
soruşturmasını yaptı. Sorumlu-
larını yakalayıp savcılığa sevk
etti.
Belgelerde gönderici olarak
Sun Trans Ticaret AŞ'nin adı
vardı. İsmi var, cismi yok bir şir-
ketçe gönderüen sandık Amster-
dam'dan sonra Münih'te Maxi-
millian Plaza 12 adresine gide-
cekti. Bu adresin kime ait oldu-
ğunu yine zamanı gelince açık-
layacağız.
Tutuklamalar, ifadeler, yargı-
lanmalar, mahkûmiyetler birbi-
rini izledi. Bu arada Kapalıçar-
şı'da Antalya yöresindeki antik
Pamfilya stilindeki bu heykelin
Fuat Aydıner'e ait olduğunu
duymayan kalmamıştı. Ancak
kendisi Elmalı Definesi'nden
dolayı Interpol ve (nezaketen)
Içişleri Bakanlığı'nca da arandı-
ğı için gümrük işlemleri sırasın-
da ön plana çıkamamıştı.
Sun Trans Ticaret AŞ adına
sevkıyatı Sait Aydıner yapmıştı.
Sait hem küçük hem büyük Fu-
at'ın akrabasıydı. Olay üzerine
firar etti. O gün bugündür po-
lis kendisini anyor. Bakırköy Bi-
rinci Ağır Ceza Mahkemesi ka-
rannda Sait Aydıner'den "tstan-
bul'da belli ikâraeti yok, bime-
kân takımından" diye söz edil-
miş olması onunına dokunmuş
olabilir.
Tony mi Sait mi?
Sait Aydıner'in mekânının ne-
rede olduğunu açıklamak bana
düşmez. Ancak yetkililer Kana-
da'nın başkenti Montreal'deki
Türk Büyükelçiliği'ne sorarsa İl-
yas oğlu Behiye*den 1947'de
doğma Sait Aydıner'i babasının
adını taşıyan ithalat ve ihracat
şirketindeki ya da öteki adresle-
rine ya da New York ve Münih
galerilerini gezerken bulabilirler.
Yalnız Kanada'da adı Sait değil
Tony'dir. Firardaki bu Türk ve
Kanada vatandaşının izini elle-
ri ile koymuş gibi bulmalan iş-
ten değildir.
Heykel, havaalamnda yaka-
landığı, ele geçtiği gün basın
"Demeter kurtuldu" başlığını
atmıştı. Gazeteler, olayı özetle-
miş, tüm polis ve adliye muha-
birlerinin geleneksel ifadesi ile
"ilgililer soruşturmayı derinleş-
tirmeye başladılar" sözleri ile
noktalamışlardı. Acaba meslek-
taşlanm "yüzey"deki bu habe-
re geniş yer ayırdıkları halde
"derinlik"te yatan daha büyük
olayları neden izlememişlerdi?
Oysa izleselerdi şu gerçeklerle
karşılaşıp rakiplerini atlatacak-
lardı:
1. Aynı kişilerin 24 Eylül
1987'de ve 29 Nisan 1988'de ay-
nı yöntemlerle iki ayrı sandığı
aynı adrese gönderdiklerini de
öğreneceklerdi.
2. Sevkıyatın Amsterdam üze-
rinden gideceği tüm ortak son
durağın Münih'te Maximilian
Plaza 12'deki Artemis Galerisi-
nin Münih ve Cenevre"deki de-
polanmn varlığını saptayacak-
lardı.
3. Her sevkıyatın Almanya-
daki gümrük komisyoncusunun
Leber Finger ve Frantager (Al-
manca kelimelerin Türkçe oku-
nuşudur) olduğunu görecekler-
di.
4. Bu sevkıyatların birinde
gönderilenlerden biri de yine in-
san boyundan büyük bir Roma
imparatoriçesiydi. Peçesiz, saçk-
başh, ancak hangi imparatoriçe-
ye ait olduğu belli olmayan, gi-
yimli, çenesi ile boynu arasında
kırığı olan mermer heykel kaç-
mıştı.
5. Heykelin orijinal sahibinin
antik Pamfilya içinde kalan (gü-
nümüzdeki Antalya'nın Perge ve
Side kentlerinin bulunduğu yö-
re) bir turistik beldenin kıdemli
bir muhtarına ait olduğunu be-
lirleyeceklerdi.
Özal'ın ziyaret öncesi
Roma imparatoriçesinin bu-
gün nerede olduğu sorulabilir.
Yanbş ammsamıyorsam, bu so-
runun yanıtını bugünkü yazırmn
başmda venniştim. Texas'ın San
Antonio Müzesi'ni önceki yıl
Houston'a uğramadan önce
Cumhurbaşkanı Turgut ÖzaJ
(başbakan) olarak gezmişti. O
zaman Roma imparatoriçesi
müzede değildi. Ama bir başka
dev bronz heykel vardı. özal gel-
meden bir hafta önce sergiden
çekilmişti.
San Antonio Müzesi'nden
New York Metropolitan Sanat
Müzesi yöneticiliğine dört ay
önce geçen Carlos Picon, bu
eseri müzeye kazandırmıştı. Pa-
zarlığını bir antika galerisi ile
bizzat kendisi yapmıştı. Ancak
parasını bir başka kişi ödemiş-
ti. Ödeyen Teksaslı zengin bir
hukukçuydu. Müzeye daha ön-
ce neler bağışlamarruştı ki. Avu-
katlık firmasmm ayrıca petrol
bağlantısı vardı. Haftalık ciro-
su 2 milyon dolardı. Gerek Pi-
con ve gerek hukukçu zengin ki-
şi Amerikalılann "neseli çocuk"
dedikleri cinstendi.
İnsamn aklına bir sonı geli-
yor:
Demeter yakalanmadan önce
iki ayrı .«"ferde uçakla aynı ad-
rese, aynı nitelikte kaçakçılık ya-
pıldığım, Türk gümrük ve tstan-
bul emniyet yetkilileri saptadı-
ğı halde, neden tçişleri, Kültür,
Adalet bakanlıklan ellerindeki
bilgi ve belgeleri Dışişleri Ba-
kanlığı'na aktanp Alman hükü-
metine bir nota verdirmediler?
Neden, "oyuncak kalıbı"
ya da "eşandyon, yedek parça"
diye kaçırılan Türkiye'nin tarih-
sel ve kültürel mirasmm geri ve-
rilmesi için işbirliği yapmadılar?
Neden gidenlerin peşine bik bile
düşmediler?
"Giden gider, kalan sağlar
btrimdir" düşüncesinde olan bu
yetkililerin mannğını anlamak
doğrusu güç. Siz bu yetkililerin
yerinde olsaruz ne yapardınız ya
da verdiğiniz vergilerden maaş-
larmı alan bu ilgisiz yetkililere
ne yapardınız?
Yarın: Herkül'ÖB
13. işi-
Tuzla Piyade Okulu'ndan
aldığım yedek subay öğrencı
kimlik. kartımı ve evci belgemi
kaybettim. Yenisini
çıkaracağımdan hükümsuzdur.
ALÎ RIZA KILIÇ
Teknoloii
ve
Yeni
KalabilmekTeknolojik yenilikleri izliyor musunuz ?..Ne kadar hızlı ye- ev eşyalarındaki her yeniliği Profilo'nun başlattığını-ama
nileniyorlar değil mi ?..Peki bu yenilikler bir yerinden ya- daha da önemlisi- bu yeniliklerin, dünya teknolojisinin en
kalanamaz mı ?..Yani. yıllarca "yeni" kalamaz mı?..Bu son aşamaları olduğunu biliyorsunuzdur!..Ve eğer bir
biraz da, teknolojik yeniliklerden ne anlaşıldığına bağlı ! Profılo sahibi iseniz, gerçekten en son teknolojik yenilikler-
Sözü edilen yenilik, aslında eskimiş bir teknolojinin yeni le donatılan ürünlerin zamana nasıl dayanabildiğine...
bir adla sahneye çıkması mı..yoksa. dünyada gelinen en yani yıllarca, karşısına çıkan diğer "yeni" ürünlerden nasıl
son aşama mı ? Eğer yakından ilgileniyorsanız, dayanıklı daha yeni kalabildiğine de tanık olmuşsunuzdur !..
Dünya teknolojisinin en son yeniliklerini, daima Profilo getirir.
P RO F I L O
U LJ
GOZLEM
UGUR MUMCU
(Baştarafı 1. Sayfada)
fazına karar vermiştı.
O günleri yaşayanlar bilirler; o günlerde Zorlu ve Polat-
kan haklarında çeşitli yolsuzluk söylentileri ortaya atılmış-
tı. Öyle ki bu söylentiler, Zorlu ve Polatkan'ın kabine arka-
daşlarının tuttukları günlüklerde kanıtlanmış gerçeklermiş
gibi kesin yargılara bağlanmıştır.
Ölüm cezalarının oybirliği ile verilmesi ve onanmasında
Zorlu ve Polatkan haklarında arkadaşlarınca oluşturulan bu
yargıların ve değerlendirmelerin büyük payı vardır.
Etem Menderes'in hatıra defterinde 21 Ağustos 1959, eski
TBMM başkanlarından Refik Koraltan'ın 29 Aralık 1959 ve
eski milli savunma bakanlarından Şem'i Ergln'in 28 Kasım
1959 ve eski devlet bakanlarından Nedim Ökmen'in de ha-
tıra deflerlerine Zorlu ve Polatkan haklannda 14 Aralık 1955
tarihli notları, kullandıkları sözcükler ve değer yargılan çok
ama çok acımasızdır.
Ailelerin acılanna saygı duyduğumuz için Zorlu ve Polat-
kan için arkadaşları Koraltan, Menderes, Ergin ve ÖktenV
in Yüce Divan kararından da ağır ve acımasız bu yargıları-
nı ve tuttukları notlarını buraya aktarmıyoruz.
Demokrat Parti hükümetinin öteki bakanları hakkında
ölüm cezaları niçın oy çokluğu ile verildi de Zorlu ve Polat-
kan haklarındaki karar oybirliği ile çıktı?
Bu sorunun yanıtını almak için Polatkan ve Zorlu'nun yar-
gılandıkları öteki davaları da bilmek gerekir:
Eski maliye bakanlarından Hasan Polatkan, "Anayasayı
ihlal suçu" dışında ayrıca "rüşvet almak" eyleminden do-
layı da yargılanmış ve cezalandırılmıştı.
"Vinylex ortakhğı yolsuzluğu'' davası olarak bilinen 960/11
sayılı kararda, Polatkan'ın suni deri üreten Vinylex şirketi-
ne İş Bankası, Yapı Kredi, Garanti, Osmanlı, Vakıflar ve Sı-
nai Kalkınma bankalarından kredi sağlamak için aracı ol-
duğu; aynı şirketin Sümerbank'tan bez alımı için adı geçen
banka genel müdurüne telefon ettiği; şirketin plastik ham-
madde "tahsisi" ile yedek parça sağlanmasmda ilgililerle
konuştuğu, Vinylex şirketinin vergi borçlarını ödeme tarih-
lerini ertelettiği; bu hizmetlerine karşıiık olarak şirketçe ken-
disine Standart Anonim Ortaklığı'ndan şirket pay senetle-
rinin yüzde 22'sıni oluşturan 220 adet pay senedi ayrıldığı,
Vinylex şirketinin yüzde 5 ile kurulacak kimyevi madde fab-
rikasının yüzde 10'unun Pdatkan'a verilmesi konusunda an-
laşma sağlandığı kabul edilmıştir.
Gerekçeli karar, şirket ortaklanndan Ragıp Sipahi'nin ta-
nıklığına, Sipahi'nin Polatkan'a yazdığı bu ilişkileri anlatan
mektuplarına ve ilgili banka genel müdürlerinin ve bakan-
ların tanıklıklarına dayanmıştır.
Fatın Rüştü Zorlu da 960/13'sayılı davada da "ipar Trans-
portŞirketi" sahibi Ali ipar'ın yurtdışında satın aldığı gemi-
ler ile ilgili olarak gemi kotası tahsis koşullarını değiştirmek
için baskılar yaptığı, yaptığı bu baskılar sonucunda İpar'a
210 bin dolar döviz sağlandığı kabul edilmiştir.
Bu her iki dava da "Anayasayı ihlal davası" ile birleştiril-
mıştir.
Yüksek Adalet Divanı yargıçları niçin Zorlu ve Polatkan
haklarındaki kararları oy birıği ile vermişlerdi?
Herhalde bu "Anayasayı ihlal davası" dışmdaki bu dava-
lardan dolayı!
Ve herhalde Zorlu ve Polatkan'ın yakın arkadaşlarınca tu-
tulan "Hatıra Defterleri" ve bu anılarda yazılan satırlar hem
ölüm cezalarının oybirliği ile verilmesinde, hem MBK'nın bu
kararı onamasında etkili olmuştur.
Bugün 27 Mayıs öncesi de sonrası da unutuldu. 26 Ma-
yıs Türkiyesi de unutuldu; 27 Mayıs'ı alkışlayan yazarlar, ih-
tilal protokolları imzalayan general ve albaylar, ihtilalcilere
yol gösterenler, nukuk profesörleri, Yassıada'daki davalar
ve bu davalarda sözü edilen ünlü hatıra defterleri de unu-
tuldu.
Aradan bu kadar zaman geçince infazların yarattığı dram
ister istemez ön plana geçti.
Zorlu ve Polatkan haklannda yakın arkadaşlarının acıma-
sız değer yargılan, inanın, Yüksek Adalet Divaıu'nın
çeli kararlarından da ağırdır!
CUNEYT ARCAYUREK yazıyor
Nereden Nereye...
ANKARA — Körfez bunalı-
mıyla Türkiye'nin Batı indinde
vazgeçilmez yerini aldığı, Er-
meni sorunundan AT'ye değin
akla gelen her pürüzlü konuda
bir iki küçük çabayla düzlüğe
çıkacağımızı TÖ iktidarı günü
birlik demeçlerinde günlerce
kamuoyuna pompaladı.
Körfez bunalımıyla ekonomi-
miz zarar görecekti. Ambargo
kararına her ülkeden önce uy-
mamızdan sonra Batı'nın he-
men her sorunumuza eski ka-
tıiığıyla değil lehimize yaklaşa-
cağına inanır duruma gelmiş-
tik. Başımızp denli yüksekler-
deydi ki TÖ, başta "büyük
dostu" Bush'un yanı sıra Batı
başkentleriyle görüşmelerde,
"zararımızın bağışla kredi
yoluyla" karşılanmasını asla is-
temiyordu.
Ya ne istiyor; zarar karşılığı
hangi olanaklarda direniyordu?
Zaten on yıl sonra Japonya'yı
yakalayacaktık. Sanayimiz öy-
lesine yol almıştı ki TÖ, dış âle-
me "ticareti arttıralım" diye tut-
turmuştu. Resmi demeçlerinde
açıkça söylüyordu. Özetlersek
ianeye karşıydık, el açıp para
dilenen bir ülke durumuna,
1980'den önceki gibi düşmeye-
cektik.
Ne var ki zarara karşı daha
fazla ticaret formülü bozulma-
ya yüz tuttu. Üstelik zarar go-
ren ülkeler sıralamasında Mısır
ve Ürdün'den sonra üçüncü sı-
raya alınıyorduk. TÖ, bu sırala-
maya fena bozuldu.
AT ülkelerinde dokuz milyar-
lık paket hazırlığının ışaretleri
çıkınca, TÖ oturdu "devlet baş-
kanlarına birer mektup" döşen-
di. Dokuz milyardan büyük
parcanın bize düşmesı için arn-
bargonun olumsuz etkilerini bir
bir saymaya başladı. Yirmi gün
önce yazılan mektuplar büyü-
kelçiler aracılığıyla Batı baş-
kentlerine ulaştmldı.
Bağış pastasından büyük
parça koparmaya yönelik TÖ
girışımleri sürecektı. Mektup ilk
aşamaydı. Hele dokuz milyar
AT'de benimsensin. ardından
ikıli görüşmelerle rakam öne
sürmeye, pazarlığa başlaya-
caktık. Nerede kalmıstı "bağış,
kredi istemeyen, ticaretle zara-
rımızı gidermeye" çalışan TÖ?
Bunlar fiyakanın bolca yapıldı-
ğı günlere özgü davranışlardı.
Gözünü bir yerde ABD'ye
dıkmiştı. Tekstil ve konfeksiyon
urünlerimize daha geniş kota-
lar ıstiyordu ABD Kongresi'n-
deki komisyon önceki gün tek-
stil kotalannı, ayınm yapmakst-
zın yüzde 1'le kısıtlayan bir ka-
rar alıyordu. AT ülkeleriyle du-
rum daha başkaydı.
Sağlıklı bilgilere göre TÖ, İh-
racatçılar Birliğı'nden tekstil ve
konfeksiyon kotalannı yüzde
yüz arttırılmasında direnmele-
rini istemişti. Bu iki üründe
ABD'ye yılda 350 milyon dolar-
hk dış satımımız vardı. Yüzde
yüz artmayla olsa olsa 700 mil-
yona çıkacaktık. Ama kotaları
yüzde yüz arttırdığım öne sü-
rerek ABD'den hayli çalımla
dönebilirdi.
AT ülkeleriyle tekstil ve kon-
feksiyon kotaları üzerinde tar-
tışmalar ekimde başlayacaktı.
Körfez bunalımının başlama-
sından önce temmuz ayında
AT bize kotalarda ancak yüzde
3-6.5 arasında arttırım yapabi-
leceğini duyurmuştu. O tarih-
te Türkiye, yüzde 20 istiyordu.
"Vazgeçilmez Türkiye'nin" is-
teklerine karşı çıkabilir miydi
AT? Elbette riayır!
TÖ, ihracatçılara kotalarda
yüzde 35 arttırım istemelerini
bildirdi. Oysa tekstil ve konfek-
siyon ihracatçıları yüzde 20'lik
artışla ancak bir, bilemediniz
bir buçuk milyarlık döviz sağ-
lanabileceğıni hesaplıyor, yüz-
de 20'yi bile olanaksız görüyor-
lardı.
Zararı "tazmin" gerekçesiy-
le gelecek - miktarı saptan-
mamış - yardımların nerede
kullanılacağı da belli değil-
di. Hükümetten yansıyan bilgi-
lere göre gelen döviz Merkez
Bankası'na aktarılacak rezerv-
lerdeki kabarma sağlanacaktı.
Bunalımla darboğaza giren
müteahhitler, turizmciler, dışa-
rıya satamadığı için ürünü tar-
lada kalan çiftçiler... Şu anda
zararlan karşılanacak kesimler
olarak hesaba katılmıyordu.
İçerideki kararsızlık bir yana
Türkiye, TÖ ile bağış istemeyen
bir ülke olarak uluslararası pa-
ra arenasına çıkmış devlet baş-
kanlarına yazdığı mektuplarla
bu kez yardım pastasından
"aman bize daha çok" diyecek
noktaya gelmişti.
Bu arada bir dediğini iki et-
mediğimiz büyük dostumuz
ABD Kongresi'nde, Kuveyt iş-
galiyle Kıbrıs'taki Türk askerle-
rinin varlığını koşut gören ra-
porlar hazırlanıyordu.
Gerçeklerin üstüne çekilen
propaganda cilası kazındıkça
çirkin yüzler yeniden sırıtmaya
başlamıştı.