23 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 EYLÜL HABERLERİN DEVAMI CUMHURÎYET/19 Roma imparatoriçesi nasıl uçtu? {Baştarafı 20. Sayfada) kanrlar. 1402 adet Roma gümüş sikke- sini dağılmadan ele geçiren mali şubesinin yetkililerine ne kadar ikramiye ödendiğini, daha doğ- rusu hâlâ ödenip ödenmediğini bilmiyorum. Bildiğim bir yıldır ödenmediğiydi. Bundan sonra niye antika yakalasınlardı. Oy- sa bunun yerine kaçakçılığa kar- şı kıllarım kıpırdatmama bede- li olarak daha çok kazanabilir- lerdi. Olayın sanıklanndan Hüseyin Şahin, öyküsünü anlattıktan sonra bir bölümünde şöyle ko- nuşuyor: "Mustafa Zavlak, 120 adet sikke getirdi. Kendisine tanesi 40-60 bin lira eder, dedim. İstan- bul'dan tanıdığım Fuat Aydı- ner'i aradım. 120 sikkeyi aolat- üm. Tanesini 40 bin liradan ala- cağını söyledi. Bunun üzerine bana Alanya tş Bankası şubesi aracılığı ile 5 milyon liralık havale gönderdi. Mustafa'ya 4,5 milyon verdim. Yarım milyon da kendime ayır- dım." Fuat Aydıner bir rakip gru- bun ihban üzerine tstanbul Mali Şubesi'nce Kapalıçarşı'da yaka- landı. Basına "Yüzyüın Define- a"ni kaçıran antikacı olarak ta- nıtıldı. Bu fırsattan yararlanarak kendisiyle bir saate yakın bir sü- re konuştum. Lefter gibi kıvrak Günü gelince Kuçük Fuat ile olan bu konuşmalanmı yayım- lamak isterim. Ancak bu arada Küçük Fuat'ı övmek zorunda- yım. En ciddi koşullar altında sempatik espriler yapan, başka- ları ile çaktırmadan dalgasını geçen, bıçkın, Türkiye'de bu işi Lefter'in kıvraklığı ölçüsünde becerebilen ilk beş kişiden biri olduğunu rahatlıkla ve övgüyle söyleyebilirim. Fuat Aydıner, Elmalı Defınesi nedeniyle önce Antalya'ya, ora- dan da Elmah'ya gönderilir. Şimdiye kadar Türkiye'de eski eser kaçakçılığından en ağır ce- zaya çarptınlan kişi olur. Elmalı Cezaevi'nde şu anda yaklaşık beş yılhk cezasını çekiyor. Bu sırada 1402 sikkelik Alan- ya defınesi olayı patlak verince hakkındaki suçlamalan şu söz- lerle yalanlar: "Hüseyin Şahin'i tanımıyo- rum. Bu kişiden 1402 adet Ro- ma sikkesi almadım. Alanya tş Bankası şubesine 5 milyon lira havale çıkarmadım." (Alanya Savcılıgı ile tş Bankası yetkilile- ri, acaba Fuat Aydıner gerçek- ten Hüseyin Şahin'e 5 milyon dolar gönderip göndermediğini biliyoriar mı?) Aydıner bağlantıh öteki olay- l&n arttırmak çok kolay. Ancak yerimiz sınırlı. tstanbul havaalanında bir Demeter Yeşilköy'deki Atatürk Hava- alanı'na ilişkin suçlar Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi'nin so- rumluluk bölgesine giriyor. Ba- kırköy 1. Ağır Ceza Mahkeme- si'nin 1988/349 sayıh kararı ol- dukça ilginç. ! Bu konulara ilgi duyan okur- tar Atatürk Havaalanı'nda yurt- dışına kaçırılmak istenen insan boyundan büyük, 600 kiloluk mermer heykel olayını herhalde anımsarlar. Bereket Tannçası "Demeter"in kaçırılmaya teşeb- büs olayı Elmalı Definesi'ni Cumhuriyet'te açıklamamdan tam iki gün önce 18 Haziran 1988'de olmuştu. Havaalanında KLM kargo- şundaki bir görevli, o gün Ams- terdam'a gidecek uçağa yükle- nen kargoya nezaret ediyordu. Sıra, bir tahta sandığın yüklen- tnesine gelmişti. Elindeki kâğıt- (arda ağırhk 200 kilo diyordu ve içinde oyuncak kalıpları vardı. Uçağa 200 kiloyu yıiklemek ile daha fazlasını yüklemek arasın- da fark vardı. 200 kilo olduğu söylenen bu sandığın yukleme- şi sırasında bir sorun çıktı. Sandık çok, ama çok daha ağırdı. Bir gariplik vardı. Tartıl- dı, 600 kilo geldi. Gümrük bel- geleri ise 200 kilo diyordu. Gö- revli gümrük yetkilileri yerine durumu mali polise haber ver- diler. Sandık açıldığında herkes şaşırmıştı. Oyuncak kalıplan ye- rine nefıs bir Demeter heykeli yatıyordu sandıkta. Polis derhal soruşturmasını yaptı. Sorumlu- larını yakalayıp savcılığa sevk etti. Belgelerde gönderici olarak Sun Trans Ticaret AŞ'nin adı vardı. İsmi var, cismi yok bir şir- ketçe gönderüen sandık Amster- dam'dan sonra Münih'te Maxi- millian Plaza 12 adresine gide- cekti. Bu adresin kime ait oldu- ğunu yine zamanı gelince açık- layacağız. Tutuklamalar, ifadeler, yargı- lanmalar, mahkûmiyetler birbi- rini izledi. Bu arada Kapalıçar- şı'da Antalya yöresindeki antik Pamfilya stilindeki bu heykelin Fuat Aydıner'e ait olduğunu duymayan kalmamıştı. Ancak kendisi Elmalı Definesi'nden dolayı Interpol ve (nezaketen) Içişleri Bakanlığı'nca da arandı- ğı için gümrük işlemleri sırasın- da ön plana çıkamamıştı. Sun Trans Ticaret AŞ adına sevkıyatı Sait Aydıner yapmıştı. Sait hem küçük hem büyük Fu- at'ın akrabasıydı. Olay üzerine firar etti. O gün bugündür po- lis kendisini anyor. Bakırköy Bi- rinci Ağır Ceza Mahkemesi ka- rannda Sait Aydıner'den "tstan- bul'da belli ikâraeti yok, bime- kân takımından" diye söz edil- miş olması onunına dokunmuş olabilir. Tony mi Sait mi? Sait Aydıner'in mekânının ne- rede olduğunu açıklamak bana düşmez. Ancak yetkililer Kana- da'nın başkenti Montreal'deki Türk Büyükelçiliği'ne sorarsa İl- yas oğlu Behiye*den 1947'de doğma Sait Aydıner'i babasının adını taşıyan ithalat ve ihracat şirketindeki ya da öteki adresle- rine ya da New York ve Münih galerilerini gezerken bulabilirler. Yalnız Kanada'da adı Sait değil Tony'dir. Firardaki bu Türk ve Kanada vatandaşının izini elle- ri ile koymuş gibi bulmalan iş- ten değildir. Heykel, havaalamnda yaka- landığı, ele geçtiği gün basın "Demeter kurtuldu" başlığını atmıştı. Gazeteler, olayı özetle- miş, tüm polis ve adliye muha- birlerinin geleneksel ifadesi ile "ilgililer soruşturmayı derinleş- tirmeye başladılar" sözleri ile noktalamışlardı. Acaba meslek- taşlanm "yüzey"deki bu habe- re geniş yer ayırdıkları halde "derinlik"te yatan daha büyük olayları neden izlememişlerdi? Oysa izleselerdi şu gerçeklerle karşılaşıp rakiplerini atlatacak- lardı: 1. Aynı kişilerin 24 Eylül 1987'de ve 29 Nisan 1988'de ay- nı yöntemlerle iki ayrı sandığı aynı adrese gönderdiklerini de öğreneceklerdi. 2. Sevkıyatın Amsterdam üze- rinden gideceği tüm ortak son durağın Münih'te Maximilian Plaza 12'deki Artemis Galerisi- nin Münih ve Cenevre"deki de- polanmn varlığını saptayacak- lardı. 3. Her sevkıyatın Almanya- daki gümrük komisyoncusunun Leber Finger ve Frantager (Al- manca kelimelerin Türkçe oku- nuşudur) olduğunu görecekler- di. 4. Bu sevkıyatların birinde gönderilenlerden biri de yine in- san boyundan büyük bir Roma imparatoriçesiydi. Peçesiz, saçk- başh, ancak hangi imparatoriçe- ye ait olduğu belli olmayan, gi- yimli, çenesi ile boynu arasında kırığı olan mermer heykel kaç- mıştı. 5. Heykelin orijinal sahibinin antik Pamfilya içinde kalan (gü- nümüzdeki Antalya'nın Perge ve Side kentlerinin bulunduğu yö- re) bir turistik beldenin kıdemli bir muhtarına ait olduğunu be- lirleyeceklerdi. Özal'ın ziyaret öncesi Roma imparatoriçesinin bu- gün nerede olduğu sorulabilir. Yanbş ammsamıyorsam, bu so- runun yanıtını bugünkü yazırmn başmda venniştim. Texas'ın San Antonio Müzesi'ni önceki yıl Houston'a uğramadan önce Cumhurbaşkanı Turgut ÖzaJ (başbakan) olarak gezmişti. O zaman Roma imparatoriçesi müzede değildi. Ama bir başka dev bronz heykel vardı. özal gel- meden bir hafta önce sergiden çekilmişti. San Antonio Müzesi'nden New York Metropolitan Sanat Müzesi yöneticiliğine dört ay önce geçen Carlos Picon, bu eseri müzeye kazandırmıştı. Pa- zarlığını bir antika galerisi ile bizzat kendisi yapmıştı. Ancak parasını bir başka kişi ödemiş- ti. Ödeyen Teksaslı zengin bir hukukçuydu. Müzeye daha ön- ce neler bağışlamarruştı ki. Avu- katlık firmasmm ayrıca petrol bağlantısı vardı. Haftalık ciro- su 2 milyon dolardı. Gerek Pi- con ve gerek hukukçu zengin ki- şi Amerikalılann "neseli çocuk" dedikleri cinstendi. İnsamn aklına bir sonı geli- yor: Demeter yakalanmadan önce iki ayrı .«"ferde uçakla aynı ad- rese, aynı nitelikte kaçakçılık ya- pıldığım, Türk gümrük ve tstan- bul emniyet yetkilileri saptadı- ğı halde, neden tçişleri, Kültür, Adalet bakanlıklan ellerindeki bilgi ve belgeleri Dışişleri Ba- kanlığı'na aktanp Alman hükü- metine bir nota verdirmediler? Neden, "oyuncak kalıbı" ya da "eşandyon, yedek parça" diye kaçırılan Türkiye'nin tarih- sel ve kültürel mirasmm geri ve- rilmesi için işbirliği yapmadılar? Neden gidenlerin peşine bik bile düşmediler? "Giden gider, kalan sağlar btrimdir" düşüncesinde olan bu yetkililerin mannğını anlamak doğrusu güç. Siz bu yetkililerin yerinde olsaruz ne yapardınız ya da verdiğiniz vergilerden maaş- larmı alan bu ilgisiz yetkililere ne yapardınız? Yarın: Herkül'ÖB 13. işi- Tuzla Piyade Okulu'ndan aldığım yedek subay öğrencı kimlik. kartımı ve evci belgemi kaybettim. Yenisini çıkaracağımdan hükümsuzdur. ALÎ RIZA KILIÇ Teknoloii ve Yeni KalabilmekTeknolojik yenilikleri izliyor musunuz ?..Ne kadar hızlı ye- ev eşyalarındaki her yeniliği Profilo'nun başlattığını-ama nileniyorlar değil mi ?..Peki bu yenilikler bir yerinden ya- daha da önemlisi- bu yeniliklerin, dünya teknolojisinin en kalanamaz mı ?..Yani. yıllarca "yeni" kalamaz mı?..Bu son aşamaları olduğunu biliyorsunuzdur!..Ve eğer bir biraz da, teknolojik yeniliklerden ne anlaşıldığına bağlı ! Profılo sahibi iseniz, gerçekten en son teknolojik yenilikler- Sözü edilen yenilik, aslında eskimiş bir teknolojinin yeni le donatılan ürünlerin zamana nasıl dayanabildiğine... bir adla sahneye çıkması mı..yoksa. dünyada gelinen en yani yıllarca, karşısına çıkan diğer "yeni" ürünlerden nasıl son aşama mı ? Eğer yakından ilgileniyorsanız, dayanıklı daha yeni kalabildiğine de tanık olmuşsunuzdur !.. Dünya teknolojisinin en son yeniliklerini, daima Profilo getirir. P RO F I L O U LJ GOZLEM UGUR MUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) fazına karar vermiştı. O günleri yaşayanlar bilirler; o günlerde Zorlu ve Polat- kan haklarında çeşitli yolsuzluk söylentileri ortaya atılmış- tı. Öyle ki bu söylentiler, Zorlu ve Polatkan'ın kabine arka- daşlarının tuttukları günlüklerde kanıtlanmış gerçeklermiş gibi kesin yargılara bağlanmıştır. Ölüm cezalarının oybirliği ile verilmesi ve onanmasında Zorlu ve Polatkan haklarında arkadaşlarınca oluşturulan bu yargıların ve değerlendirmelerin büyük payı vardır. Etem Menderes'in hatıra defterinde 21 Ağustos 1959, eski TBMM başkanlarından Refik Koraltan'ın 29 Aralık 1959 ve eski milli savunma bakanlarından Şem'i Ergln'in 28 Kasım 1959 ve eski devlet bakanlarından Nedim Ökmen'in de ha- tıra deflerlerine Zorlu ve Polatkan haklannda 14 Aralık 1955 tarihli notları, kullandıkları sözcükler ve değer yargılan çok ama çok acımasızdır. Ailelerin acılanna saygı duyduğumuz için Zorlu ve Polat- kan için arkadaşları Koraltan, Menderes, Ergin ve ÖktenV in Yüce Divan kararından da ağır ve acımasız bu yargıları- nı ve tuttukları notlarını buraya aktarmıyoruz. Demokrat Parti hükümetinin öteki bakanları hakkında ölüm cezaları niçın oy çokluğu ile verildi de Zorlu ve Polat- kan haklarındaki karar oybirliği ile çıktı? Bu sorunun yanıtını almak için Polatkan ve Zorlu'nun yar- gılandıkları öteki davaları da bilmek gerekir: Eski maliye bakanlarından Hasan Polatkan, "Anayasayı ihlal suçu" dışında ayrıca "rüşvet almak" eyleminden do- layı da yargılanmış ve cezalandırılmıştı. "Vinylex ortakhğı yolsuzluğu'' davası olarak bilinen 960/11 sayılı kararda, Polatkan'ın suni deri üreten Vinylex şirketi- ne İş Bankası, Yapı Kredi, Garanti, Osmanlı, Vakıflar ve Sı- nai Kalkınma bankalarından kredi sağlamak için aracı ol- duğu; aynı şirketin Sümerbank'tan bez alımı için adı geçen banka genel müdurüne telefon ettiği; şirketin plastik ham- madde "tahsisi" ile yedek parça sağlanmasmda ilgililerle konuştuğu, Vinylex şirketinin vergi borçlarını ödeme tarih- lerini ertelettiği; bu hizmetlerine karşıiık olarak şirketçe ken- disine Standart Anonim Ortaklığı'ndan şirket pay senetle- rinin yüzde 22'sıni oluşturan 220 adet pay senedi ayrıldığı, Vinylex şirketinin yüzde 5 ile kurulacak kimyevi madde fab- rikasının yüzde 10'unun Pdatkan'a verilmesi konusunda an- laşma sağlandığı kabul edilmıştir. Gerekçeli karar, şirket ortaklanndan Ragıp Sipahi'nin ta- nıklığına, Sipahi'nin Polatkan'a yazdığı bu ilişkileri anlatan mektuplarına ve ilgili banka genel müdürlerinin ve bakan- ların tanıklıklarına dayanmıştır. Fatın Rüştü Zorlu da 960/13'sayılı davada da "ipar Trans- portŞirketi" sahibi Ali ipar'ın yurtdışında satın aldığı gemi- ler ile ilgili olarak gemi kotası tahsis koşullarını değiştirmek için baskılar yaptığı, yaptığı bu baskılar sonucunda İpar'a 210 bin dolar döviz sağlandığı kabul edilmiştir. Bu her iki dava da "Anayasayı ihlal davası" ile birleştiril- mıştir. Yüksek Adalet Divanı yargıçları niçin Zorlu ve Polatkan haklarındaki kararları oy birıği ile vermişlerdi? Herhalde bu "Anayasayı ihlal davası" dışmdaki bu dava- lardan dolayı! Ve herhalde Zorlu ve Polatkan'ın yakın arkadaşlarınca tu- tulan "Hatıra Defterleri" ve bu anılarda yazılan satırlar hem ölüm cezalarının oybirliği ile verilmesinde, hem MBK'nın bu kararı onamasında etkili olmuştur. Bugün 27 Mayıs öncesi de sonrası da unutuldu. 26 Ma- yıs Türkiyesi de unutuldu; 27 Mayıs'ı alkışlayan yazarlar, ih- tilal protokolları imzalayan general ve albaylar, ihtilalcilere yol gösterenler, nukuk profesörleri, Yassıada'daki davalar ve bu davalarda sözü edilen ünlü hatıra defterleri de unu- tuldu. Aradan bu kadar zaman geçince infazların yarattığı dram ister istemez ön plana geçti. Zorlu ve Polatkan haklannda yakın arkadaşlarının acıma- sız değer yargılan, inanın, Yüksek Adalet Divaıu'nın çeli kararlarından da ağırdır! CUNEYT ARCAYUREK yazıyor Nereden Nereye... ANKARA — Körfez bunalı- mıyla Türkiye'nin Batı indinde vazgeçilmez yerini aldığı, Er- meni sorunundan AT'ye değin akla gelen her pürüzlü konuda bir iki küçük çabayla düzlüğe çıkacağımızı TÖ iktidarı günü birlik demeçlerinde günlerce kamuoyuna pompaladı. Körfez bunalımıyla ekonomi- miz zarar görecekti. Ambargo kararına her ülkeden önce uy- mamızdan sonra Batı'nın he- men her sorunumuza eski ka- tıiığıyla değil lehimize yaklaşa- cağına inanır duruma gelmiş- tik. Başımızp denli yüksekler- deydi ki TÖ, başta "büyük dostu" Bush'un yanı sıra Batı başkentleriyle görüşmelerde, "zararımızın bağışla kredi yoluyla" karşılanmasını asla is- temiyordu. Ya ne istiyor; zarar karşılığı hangi olanaklarda direniyordu? Zaten on yıl sonra Japonya'yı yakalayacaktık. Sanayimiz öy- lesine yol almıştı ki TÖ, dış âle- me "ticareti arttıralım" diye tut- turmuştu. Resmi demeçlerinde açıkça söylüyordu. Özetlersek ianeye karşıydık, el açıp para dilenen bir ülke durumuna, 1980'den önceki gibi düşmeye- cektik. Ne var ki zarara karşı daha fazla ticaret formülü bozulma- ya yüz tuttu. Üstelik zarar go- ren ülkeler sıralamasında Mısır ve Ürdün'den sonra üçüncü sı- raya alınıyorduk. TÖ, bu sırala- maya fena bozuldu. AT ülkelerinde dokuz milyar- lık paket hazırlığının ışaretleri çıkınca, TÖ oturdu "devlet baş- kanlarına birer mektup" döşen- di. Dokuz milyardan büyük parcanın bize düşmesı için arn- bargonun olumsuz etkilerini bir bir saymaya başladı. Yirmi gün önce yazılan mektuplar büyü- kelçiler aracılığıyla Batı baş- kentlerine ulaştmldı. Bağış pastasından büyük parça koparmaya yönelik TÖ girışımleri sürecektı. Mektup ilk aşamaydı. Hele dokuz milyar AT'de benimsensin. ardından ikıli görüşmelerle rakam öne sürmeye, pazarlığa başlaya- caktık. Nerede kalmıstı "bağış, kredi istemeyen, ticaretle zara- rımızı gidermeye" çalışan TÖ? Bunlar fiyakanın bolca yapıldı- ğı günlere özgü davranışlardı. Gözünü bir yerde ABD'ye dıkmiştı. Tekstil ve konfeksiyon urünlerimize daha geniş kota- lar ıstiyordu ABD Kongresi'n- deki komisyon önceki gün tek- stil kotalannı, ayınm yapmakst- zın yüzde 1'le kısıtlayan bir ka- rar alıyordu. AT ülkeleriyle du- rum daha başkaydı. Sağlıklı bilgilere göre TÖ, İh- racatçılar Birliğı'nden tekstil ve konfeksiyon kotalannı yüzde yüz arttırılmasında direnmele- rini istemişti. Bu iki üründe ABD'ye yılda 350 milyon dolar- hk dış satımımız vardı. Yüzde yüz artmayla olsa olsa 700 mil- yona çıkacaktık. Ama kotaları yüzde yüz arttırdığım öne sü- rerek ABD'den hayli çalımla dönebilirdi. AT ülkeleriyle tekstil ve kon- feksiyon kotaları üzerinde tar- tışmalar ekimde başlayacaktı. Körfez bunalımının başlama- sından önce temmuz ayında AT bize kotalarda ancak yüzde 3-6.5 arasında arttırım yapabi- leceğini duyurmuştu. O tarih- te Türkiye, yüzde 20 istiyordu. "Vazgeçilmez Türkiye'nin" is- teklerine karşı çıkabilir miydi AT? Elbette riayır! TÖ, ihracatçılara kotalarda yüzde 35 arttırım istemelerini bildirdi. Oysa tekstil ve konfek- siyon ihracatçıları yüzde 20'lik artışla ancak bir, bilemediniz bir buçuk milyarlık döviz sağ- lanabileceğıni hesaplıyor, yüz- de 20'yi bile olanaksız görüyor- lardı. Zararı "tazmin" gerekçesiy- le gelecek - miktarı saptan- mamış - yardımların nerede kullanılacağı da belli değil- di. Hükümetten yansıyan bilgi- lere göre gelen döviz Merkez Bankası'na aktarılacak rezerv- lerdeki kabarma sağlanacaktı. Bunalımla darboğaza giren müteahhitler, turizmciler, dışa- rıya satamadığı için ürünü tar- lada kalan çiftçiler... Şu anda zararlan karşılanacak kesimler olarak hesaba katılmıyordu. İçerideki kararsızlık bir yana Türkiye, TÖ ile bağış istemeyen bir ülke olarak uluslararası pa- ra arenasına çıkmış devlet baş- kanlarına yazdığı mektuplarla bu kez yardım pastasından "aman bize daha çok" diyecek noktaya gelmişti. Bu arada bir dediğini iki et- mediğimiz büyük dostumuz ABD Kongresi'nde, Kuveyt iş- galiyle Kıbrıs'taki Türk askerle- rinin varlığını koşut gören ra- porlar hazırlanıyordu. Gerçeklerin üstüne çekilen propaganda cilası kazındıkça çirkin yüzler yeniden sırıtmaya başlamıştı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle