Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
rCUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 22 OCAK 1990
îktidar ve muhalefet, 1982'de çıkarılan anayasanın cumhurbaşkanına çokfazlayetki tanıdığı kanısında
82 Anayasasıdeğil,82 Cuınhııryasası
Parlamento
İçi Diyalog
Gencay Şaylan
— 2 —
GENCAY ŞAYLAN — Sayın Bozkurt,
muhalefet partilerinden somut anayasa deği-
şiklikleri onerileri geldi. Sayın Toptan belli ve
somut sorunlarda değişme gereğinden söz etti,
Sayın Kumbaracıbaşı bütiinü ile bir degişme
gereğini ileri siirdu. Siz iktidar partisi sözcii-
sü olarak bu göriişleri değerlendirir misiniz?
Aynca TB.MM !ç Tiiziığü üzerinde bir degi-
şiklik gerekli mi, bu konuda da düşündükle-
rinizi öğrenebilir miyiz?
BOZKURT (ANAP) — 80 öncesinde siya-
si parti temsilcileri bu şekilde bir araya gel-
seydiler belki demokrasinin başına kaza gel-
mezdi. Arkadaslarımın, bir sapma ya da sap-
lantı olmaksızın içtenlikle demokratik bir yak-
Iaşım ile meselelere baktığına inanıyorum.
Dikkat buyurulursa, 82 Anayasası'run bir tep-
ki meini olduğu konusunda iiçümüz de hem-
fikiriz. Peki niye bu anayasa böyle bir tepki
sonucu ortaya çıktı? Niye böyle bir özellik söz
konusu oldu? Neden milletin seçtiği partili-
ler eliyle değil de tayin ile gelen bir kurucu
meclise anayasa yaptırıldı? Gerçekten bir şey-
leri koruma kaygısı var ve tam anlamı ile bir
haklar serbestısinden bahsetmek mümkün de-
ğil. Münakaşayı daha ileri götürmek istemi-
yorum, ama hatırlayalım, geçmişte, sendika
merkezlerinde, dernek binalarında bombalar,
ateşii, kesici silahlar bulundu; milli olmayan,
devleti bölen, parçalayan yayınlara rastlanıl-
dı; kökü dışarıda katliam planlan ortaya çı-
karıldı. Sendikal haklar, dernek hakları -ki
bunlar demokratik haklardır- kötüye kulla-
nıldı. Sendikal haklarda, dernek haklannda,
siyasi partilerle ilgili düzenlemelerde Avrupa
standartlarına pek uymuyoıuz, doğru bu.
Ama geçmiş bize yıllar kaybettirdi, şimdi bir
araya gelip çare arıyoruz. Bu bile çok önemli
bir gelişmedir.
Biz iktidar partisiyiz ve yönetimi askerler-
den devraldık. Çok sıkıntıJar çektik ve yumu-
şak bir inişle demokratikleşme siirecini baş-
lattığımızı, epeyce mesafe alındığını lütfen ka-
bul buyurunuz. Askerlerden yönetimi devral-
dık, yani onlarla sıcak teması yaptık ve hoş-
görü ile, yumuşaklık ile birçok sorunun üs-
tesinden geldik. ANAP grubu kendi bünye-
sinden bir sivili meclis baskaru secti, hükümet
sivillerden kuruldu, nihayet cumhurbaşkanı
birsivilden seçildi. Ama siyasi parti temsilci-
lerimiz bu konuda niye uzlaşma olmadı diye
itirazlarda bulunuyorlar. ''Cnmhurbaşkanı ile
bir araya gelmeyiz" diye, izin versinler, hoş-
görsünler, çağdaş sayılmayacak bir tavrı sür-
dürüyorlar. Bu noktanın altını çizmek istiyo-
rum, çünkü bu durum demokrasi, parlamen-
ter rejim aeısından bizi üzüyor. Neden mu-
halefet partileri gelip menfi oy vermedileı ya
da kendi adaylarını çıkarıp onu desstekleme-
diler diye soruyorum ve ben "boykot" söz-
cüğünü kullarunak istemiyorum, ama işlev-
lerini yapmadılar diyorum. Sayın Toptan,
"Cumhurbaşkanını halk seçsid" diyor, ama
biz zamanında aynı şeyi söylediğimiz zaman
bu işe yanaşmamışlardı. Ama bu bir görüş-
tür, saygı duyarım, tartışınm.
Atatürk'ten beri tek bir adamm hem dev-
leti hem icrayı remsil etmesi, yani her seyin
tek bir adam otoritesi altında toplanması
Türkiye'yi rahatsız etmiştir. Bu yönü ile baş-
kanlık sisteminin sakıncalan hep gündemde
kalacaktır. Münakaşayı fazia uzatmak iste-
miyorum. Şunu belirteyim, benim kanaatime
göre cumhurbaşkanı 82 Anayasası'nda çok
fazla yetki ile donatılmıştır.
GENCAY ŞAYLAN — Yani burada par-
lamenter sistemi aşan bir yetki yoğunlaşması
oldugunu mu düsünüyorsumız?
BOZKURT (ANAP) — Evet parlamenter
durum farklı. Bu parlamentonun ömrü
1992'ye kadardır, cumhurbaşkanı 7 yıl için se-
çilmiştir, daha öteye gidernez. Sistemde gelip-
gitme milletin hür iradesi ile olmaktadır. Ro-
manya ile bağ kurmak demokratik bir yak-
laşım değildir. Biz diyalog arıyoruz ve muha-
lefet partiJeri ile fevkalade medeni iltşkileri-
miz var, bu ilişkilerimiz çerçevesinde demok-
ratik sürecin sağlıklı bir biçimde yerleşeceği-
ni sanıyorum.
GENCAY ŞAYLAN — Efendim, iç tüzük
konusunda neler söyleyeeeksiniz?
BOZKURT (ANAP) — İç tüzük konusun-
da muhalefet ile aynlığa düşmeyeceğiınizi tah-
min ediyorum. Bütçe görüşmelerini yeniden
düzenlemek gerek, çok uzun sürüyor, bürok-
ratların, milletvekillerinin zamanlarını heder
ediyor. Müzakerelerin gereksiz uzaması ka-
muoyunda parlamentonun itibarını düşürü-
cü tartışmalara yol açıyor, olumsuz bir par-
lamento psikolojisi ortaya çıkıyor. Bunlann
düzeltilmesi lazım. Grup başkanvekilleri ara-
Köksal Toptan (DYP Grup
Başkanvekili) Şimdi bir
taraftan 82 Anayasası'nın
cumhurbaşkanına çok fazla yetki
verdiğini söylüyoruz, diğer taraftan
cumhurbaşkanının halk tarafından
seçilmesine karşı çıkıyoruz. Bana
göre bu bir çelişkidir. Eğer
cumhurbaşkanı fazla oldugunu
düşündüğümüz yetkiler
kullanıyorsa, halk tarafından
seçilmesi daha doğru olur.
Bu çifte standarttan
kendimizi kurtarmalıyız.
sistemin mantığını aşan ölçüde yetkiler var.
YÖK, yüksek yargı organianna doğrudan ata-
ma yetkileri var. Ben cumhurbaşkanının yet-
kilerini arttıralım görüşüne katılmakta zorluk
çekiyorum. Başkanlık sistemi tartışılmaya
başlandı, ama ben henüz bu gö'rüşün ağırhk
kazanmadığım düşünüyorum. Sayın Kumba-
raabaşı'nın Gelin, görüşelim, tarttşalıra" çağ-
rısını olumlu karşıhyorum. Anayasayı bütü-
nü ile gözden geçirmek, taramak lazım, ama
geçmişi, geçmişte dernek ve sendikalann aşı-
rı hak suüstimallerim gözden uzak tutamayiz.
Elbet Ortak Pazar'ın kapısını çalan bir Tür-
kiye hem oniarın ekonomik sistemi olan pi-
yasa ekonomisini hem de hukuk alanında ge-
çerli normları uygulayacaktır. Demekler ve
sendikalar alanında yeni düzenlemeler getiril-
mesine karşı değilim, ama bu arada yaJnış şey-
ler yapmayalım. Örneğin Türkiye için Ro-
rnanya yakıştırması yapmak doğru olmuyor.
Romanya'da halk, başındaki despotu uzak-
laştırmak için sokağa dökülmüştür. Burada
sındaki sıcak ve medeni ilişkiler bize iyi im-
kânlar hazırlıyor, bu fırsatları kaçırmayalım
diyorum.
GENCAY ŞAYLAN — Sayın Toptan. şim-
diye kadar ortaya atılan göriişleri nasıl değer-
iendiriyorsunuz? S«çim ve siyasi parliler ya-
salannda degişikliklen yana mısınız? Biliyor-
sunuz 1983 yılından beri ber seçime ayn bir
yasa ile girildi. Bu, demokrasi için çok önemli
olan güven sorunu yarattı mı?
TOPTAN (DYP) — Önce Sayın Bozkurt-
un, niye lafı oraya getirdiğini anlayamadığım
bazı görüşlerine değinmek istiyorum. Ben baş-
kanlık sistemi önermedim, DYP kesınlikle bu-
na karşıdır. Biz Türkiye şartlarında bu siste-
min doğru olacağına inanmıyoruz, bugünkü
anayasada cumhurbaşkanına verilen yetkile-
rin fazla oldugunu biz de kabul ediyoruz. Sa-
dece bugünkünden farklı olarak parlamento-
yu daha kolaylıkla seçime götürebilme yetki-
si verilmesinden yanayız. Bu, başkanlık ya da
yarı başkanlık sistemi önermek anlamına gel-
mez. Şimdi bir taraftan 82 Anayasası'nın
cumhurbaşkanına çok fazla yetki verdiğini
söylüyoruz, diğer taraftan cumhurbaşkanının
halk tarafından stjiimesine karşı çıkıyoruz.
Bana göre bu bir çelişkidir. Eğer cumhurbaş-
kanı fazla oldugunu düşündüğümüz yetkiler
kullanıyorsa halk tarafından seçilmesi daha
doğru olur.
Doğu Avrupa'da ne oluyor? Sindirilmiş,
baskı altına alınmış, özgürlük hakları kısıt-
lanmış halklar ayaklanıyor, baskıcı yöntem-
lere tepki gösteriyor.
Aslında Sayın Bozkurt, bizim söyledikle-
rimizi teyit etti. Hem baskıcı, özgürlükleri eıı-
gelleyen bu anayasa olsun, ama Romanya ör-
neği düşünülmesin demek mümkün değil, Ro-
manya çağrışımı yapılıyor. Yasal çizgiler için-
de halkın toplantı ve yüriiyüş hakkım kuüan-
masınm ne zararı vardır? Eğer bu hakkı kul-
landırmaz, kullanımı engellerseniz halkı ille-
galiteye itersiniz, başka arayışlara sürükler-
siniz. Biz Türkiye'de Romanya benzeri olaylar
olsun diye değil, tam tersi olmasın diye bu ko-
nuyu ortaya attık. Hak ve özgürlükleri kâğıt
üzerinde bırakmamak, tam anlamı ile kulla-
nılmalarını sağlamak gerek. Bu, devletin gö-
revi. Bize göre 82 Anayasası bu hakların ye-
terince kullanılmasına olanak vermiyor. Top-
lantı ve gösteri yürüyüşü hakkı da bazı uy-
gar ülkelerde kötüye kullanılıyor, ama bu hak
kötüye kullanıldı diye hiç kims< o ülkelerde
hakları kısıtlamayı düşünmüyor.
12 Eylül öncesinde (oplann ve gösteri yü-
rüyüşü, dernek kurrna hakkı zaman zaman
yanlış kullanılmıştır, ama çare yanlış kulla-
nanların yakasına yapışmak olmalıdır, bizde
olduğu gibi hakların kullanılmasını önleme-
ye kalkmak olmamalıdır. 1980 öncesi, tabii
çok geniş boyutlu bir tartışmayı gerektiriyor
ve bu tanışmayı da yaparız. Ama artık 1980
öncesirü bırakmak gerek. Türkiye'yi yöneten-
ler işlerine geldiği zaman 2000 yılından dem
vuruyorlar, işlerine geldiği zaman da geriye
bakıp 1980 öncesinden söz ediyorlar. Bu çif-
te standarttan kendimizi kurtarmalıyız, ileri-
ye bakacaksak her işimizde ileriye bakraalı-
yız. 82 Anayasası, hiç olmazsa bizi çağa yak-
laştıran hükümler içeriyorsa mesele yok. Ama
Sayın Kumbaracıbaşı ve Sayın Bozkurt da bu
anayasanın bizi içinde yaşadığımız çağa yak-
laştıran bir anayasa olmadığjnı söylüyorlar.
O halde bunu değiştirip çağa uygun hale ge-
tirmek gerek. Başta da söyledım, eğer bizim
milletimize anayasasını yapmak hakkı verilır-
se emin olun en güzelini yapacaktır. Tabii bu
anayasayı en baştan, yeniden yapmak doğru-
dur, ama yeni bir anayasanın yapılacağı gü-
ne kadar beklemek olmaz, Türkiye'nin bana
göre acelesi var. Onun için bir an önce altını
cizdiğim değişikliklerin yapılması gerek.
Tabii Seçim Kanunu'nda, Siyasi Partiler
Kanunu'nda, Seçmen Kütükleri Kanunu'nda
değişiklikler yapmak lazım. Özellikle Siyasi
Partiler Kanunu ele almmalı, dünyanın hiç-
bir yerinde bu kadar aynntılı bir kanun yok.
DYP'nin tüzüğü bu kadar aynntılı değil, SHP
ve ANAP tüzükleri için de aynı şeyler söyle-
nir sanıyorum. Bu kanuna göre siyasi parti-
lerin doğru dürüst çalışmaları mümkün de-
ğil. Peki, ne yapıyorlar? Hemen ifade edeyinı,
herhalde diğer arkadaşlarım da kabul edecek-
tir, bir sürü hükmü uygulamıyoruz. Denetle-
yiciler dr bu fîili durumu kabul ediyorlar ki
bir sorun çıkmadan iş yürüyor. Bu sıkıntı ta-
bii anayasadan kaynaklanıyor. Niye kadın
kollan, gençlik kollan kurulmasın, niye par-
tiler mahallelerde, köylerde örgütlenmesin?
Tabii partiler bunları yapmaya yöneliyorlar
ve bunun için dolambaçlı yollar buluyorlar.
DYP, kadın gönüllüleri teşkilatı kurdu, genç-
lik komiteleri oluşturdu. Genel olarak toplu-
mun tüm kesimlerini siyasete katmak yolu ye-
rine siyaset yapmamayı tesvik etmek, loplu-
mu partilerden uzaklaştırmak yolu seçilmiş.
Bu, büyük bir yanlıştır. Rejimin işlemesi açı-
sından yanlıştır, aksine tam tersi yola gitmek
toplumu politize etmek gerekir. Yasal parti-
ler halkın her kesiminden ne kadar çok ilgi
görürse o kadar iyidir, ülkenin geleceğinden
kuşku duymaımza gerek kalmaz. Herkes gel-
sin, siyasi partilerin çatısı altında siyaset yap-
partiler arasmda eşitlık sağlanmalıdır. İktidar
partisi öyle düzenlemeler yaptı ki radyo ve
TV'den yararlanma açısından partiler arasm-
da büyük uçurumlar oldu. Seçime 10 gün ka-
laya kadar iktidar partisi radyo-TV'den iste-
diği gibi yararlanıyor, sonra 10 gûnlük bir
propagar.da süresi araya giriyor, bu dönem-
de de büyük eşitsizlikler var. Bu eşitsizlik mut-
lak ortadan kaldınlmalı, adil bir sistem geti-
rilmeli.
İç tüzük için ise şunlan söylemek istiyorum.
Bu metin 1973 yılında o zamanki partilerin
ortak çabası ile hazırlanmış. Tabii 1990'age-
linceye kadar bir sürü yenilik ortaya çıkmış,
birtakım sorunlar baş göstermiş, bu arada bir
de 82 Anayasası çıkmış. Yani tüzüğün bazı
hükümleri kendiliğinden değişmek zorunda
kalmış. 1973 yılında çıkan tüzük baz alınma-
lı ve aksayan yönleri giderilmiş ortak bir me-
tin hazırlanmah. Üç siyasi parti temsilcileri
eğer hemen oturup çalışmaya başlarlarsa, öyle
sanıyorum 15-20 gün sonra bir uzlaşma met-
Yasin Bozkıırt (A\ AP Grup
Başkanvekili) Biz iktidar
partisiyiz ve yönetimi askerlerden
devraldık. Çok sıkıntılar çektik ve
yumuşak bir inişle
demokratikleşme sürecini
başlattığımızı, epeyce mesafe
alındığını lütfen kabul buyurunuz.
ANAP grubu kendi bünyesinden
bir sivili meclis başkanı seçti.
Hükümet sivillerden kuruldu,
nihayet cumhurbaşkanı bir sivilden
seçildi. Ama siyasi parti temsilcileri
itirazlarda bulunuyorlar.
sın. Eğer bu engellenirse insanJar karanlık,
birtakım gizli işler çeviren örgütlerin ağına dü-
şerler, istemeyerek de olsa onların emelleri-
ne hizmet etmeye baslarlar. Anayasalar, ya-
salar, insanların siyasi partiler altında toplan-
masını teşvik etmelidirler. Halbuki 82 Ana-
yasası ve Siyasi Partiler Kanunu, sanki özel
olarak bu işlevi yüklenmiş gibi insanları si-
yasi partilerden uzak tutmaya yönelmiş. Ka-
patılan partilerin amblemi kullanılamazmış.
Kullanılsa ne olur, zaten kullanılmıyor mü?
DYP, eski AP'nin kır at sembolünü kullanı-
yor, SHP eski CHP'nin altı okunu kullanı-
yor. Neden bu tür savunulması mümkün ol-
mayan, akla ters yasaklar var?
Seçim Kanunu da çok aynntılı ve mutlak
olarak değiştirilmesi gereken bir yasa. Ayrın-
tıya girmeden belirteyim, bize göre yüzde 10
baraj çok yüksektir, il barajı çok yüksektir.
Bunların aşağıya, makul bir düzeye çekilme-
si gerek. Seçim propagandasını düzenleyen ya-
sa maddeleri mutlaka değiştirilmeli, siyasi
ni hazırlanrr ve bu tnetin genel kuruldan ge-
çirilerek TBMM'nin iç tüzük sorunu çözül-
müş olur. Katılıyoruz, bütçe göröşmeleri ile
ilgili olarak mutlak bir tüzük değişikliğine ih-
tiyaç vardır. Bütçe müzakereleri artık kanık-
sandığı ve kamuoyunda olumsuz görüntülcr
verdiği için yeniden düzenlenmeli. Ayrıca
TBMM Genel Kurulu halen salı, çarşamba ve
perşembegünleri saat 15.00'te olağan olarak
toplanmakta ve çalışmalar saat 19.00'a kadar
devam etmekte. Ama bu çalışmalar TV ve ya-
zılı basından olması gerektiği ölçüde aksetti-
rilememektedir. Bu, sanıyorum, partilerin or-
tak şikâyetidir. Bu nedenle genel kurul top-
lantılarının 15.00 yerine 9.00'da başlamasını
öneriyoruz. Böylece özellikle basın bu çalış-
malan daha geniş ve rahat bir biçimde akset-
tirme olanağı bulabilecektir. Özetle, yapıla-
cak bir ortak iç tüzük çalışmasına DYP ola-
rak hazır olduğumuzu söylemek isterim.
S t R E C E K
T Ü R K İ N K I L A P T A R İ H İ E N S T İ T Ü S Ü
TÎTE'nin yenî yönetîmi yasal ve yansızdırBizler, gazetenizde 9 Ocak 1990 Salı günü, Sayın Prof. Dr. Nejat Kaymaz
tarafından "Tark tnkılap Tarihi Enstitüsü" başlığı adı altında yayımlanan
yazı dizisi nedeniyle enstitü yönetim kurulu olarak kamuoyunu aydınlatmak
ve dogru bilgileri vermek amacıyla bu yazıyı yazmak gereğini duyduk.
Sayın Nejat Kaymaz, enstitü hakkındaki haberleri ya yanlış ya da eksik
olarak almış ve doğal olarak gazetelere yazı yazarken yanlış ve eksik bilgiler
vermiştir. Örneğin 12 Ocak 1990 tarihli yazısında eski yönetimlerin soruş-
turmasını anlatırken esas soruşturmadan önce Doç. Dr. Eralp Özgen baş-
kanlığındaki soruşturmadan hiç bahsetmemiştir. Sayın Kaymaz, aynı günkü
yazısında yeni yönetimin 135 'yüksek lisans' öğrencisinin kaydının siiindiği-
ni ifade etmektedir. Oysa bunların içinde kaydı silinen 'doktora' öğrencileri
de bulunmaktaâır. Sayın Kaymaz, aynı günkü yazısında rektörün "YÖK'-
ün. hukumet ağırlığının biraz daha arttıgı bir kompozisyon ile yeniden bi-
cimltndiği 1988 yıiı ilerledikçe yavaşlamış ve sonra da kesilmiştir. Müdür
Prof. Dr. Hasan Köni'nin ve yönetim kurulu uyelerinin tutumlan ise rektö-
riin göıünun içine bakarak belirlennıiştir. Eski rektörün ve eski enstitü yö-
netim ekibinin harekelçi siyasal odaklardan yaptırdığı baskı oranında
sonışturma tavsarken, yeni müdür ve yönetim ekibi de rektörün yönergele-
rine uygun olarak gevşemiş ve giderek eskilerle uzlaşma, uyuşma ve bütün-
leşme yoluna girmiştir" demektedir.
Burada enstitü ve yeni yönetim kurulu üyelerine saldırı niteliğinde olan
yanlış kaynaklara dayalı bilgiler vardır. Mesela yeni yönetim kurulu göreve
geldiği ekim 19S7"den itibaren kendi vicdani düşünceleri dışında herhangi
bir makam ve kişinin etkisi altında kalmadan karar verrniş ve görev yapmış-
tır. Bunu her zaman kanıtlamaya hazırdır. Öyle anlaşılıyor ki, Sayın Kay-
maz kendi uzlaşma/ ve anlaşmaz tutumundan dolayı üniversite içerisinde
genellikle dışlanırken, enstitünün yeni yönetim kurulunu, eski yöneticileri ile
"uzlasan, uyuşan ve bütünleşen" bir tutum içerisinde bulunduklarını söyle-
yerek kendini kabul ettirme çabası içine girmiştir.
Sayın Kaymaz devamla "O zaman, eskiler usulsüz durumlann ortaya çı-
karılmasından. kayıt silmelcrden. yansız sınav komisyonlan ve jüriler ku-
rulmasından sorumlu luttukları sekreter Necip Hablemitoğlu'nun ve memur
Şafak Erdogan'ın görevlerinden alınması için bastırmaya başlamıslardır" de-
mektedir. Sayın Kaymaz'ın yukarıdaki ifadesinde enstitü görevlilerinden ba-
zılarının baskı sonucu görevlerinden alınmalarına gerekçe olarak, Necip
Hablemiıoğlu'nun diğer kişilerle doğru jüri kurdukları, yansız sınav komis-
yonlan oluşturdukları gerekçe gösterilmektedir. Oysa sözü edilen kişilerden
Necip Hablemitoğlu ve Şafak Erdogan'ın bu konularla ilgili ve yetkisi ol-
mayan enstitü memurları oldukları herkesçe bilinmektedir. Bu gerçeklerin
ışığı altında herkesin bildiği durumu Sayın Kaymaz'ın kasıtlı olarak saptır-
dığı izlenimi ortaya çıkmaktadır. Nitekim doğru jüri,yansız sınav komisyo-
nu oluşturduğunu ileri sürdüğü Hablemitoğlu'nun bazırladığı dosyalardan
bazıları incelendiğinde yanlış bilgi verdiği görülmüş ve bu dosya' sahiplerin-
den bazılarının kaydı silinmiş, dosyalardaki gerçek bilgiye göre bazılarımn
kaydı da yenilenmiştir. Hatta Hablemitoğlu görevini bu şekilde kötüye kul-
landığı için hakkında soruşturma açıltnıştır. Işte Hablemitoğlu'nun görev-
den alınmasımn sebebi Sayın Kaymaz'ın yazdıklan değil,bu ve benzeri olaylar
olsa gerektir. Yasal ve yansız hareket etmek anlayışında olan yeni yönetim
kurulu bu tutumunu değiştirmemiş, kaydı silinen öğrenci sayısı 135'ten 175'e
çıkmıştır.
Sayın Kaymaz'ın yeni enstitü yönetim kuruluna karşı tutum ve davranışı
öylesine kişisel ve duygusaldır ki kendisi doktorasını ve doçentliğini Genel
Türk Tarihi Kürsüsü'nde Selçuklu tarihi üzerinde yapmış, yirmi yıla yakın
doçentlikten sonra profesör unvanını mahkeme kanalıyla kuUanmış iken yö-
netim kurulu üyelerinden Yrd. Doç. tzzet Öztoprak'ın "doçentlik özlemi"
içinde bulunduğunu söylemekten kendisini alamamıştır. Esasen, akademik
hayata başlayan her üniversite mensubunun bir üst unvana geçme özlemi için-
de olması olağandır. Oysa Sayın Kaymaz bu ifadeyi bir kusur gibi kullan- •
maktadır. Yine Öztoprak'ın örneğine benzer olarak Yönetim Kurulu üyesi
Prof. Dr. Yiicel Özkaya'nın "kadro" beklentisi içinde oldugunu söylemek-
tedir. Acaba kendisinin ya da herhangi bir kadrosuz öğretim üyesinin kadro
beklentisi yok mudur? Kendisi için doğal saydığı bir beklentiyi Özkaya için
neden bir kusur gibi göstermektedir? Kaldı ki Yücel Özkaya kadro meselesi
yok iken yönetim kurulu üyeliğine seçilmiştir. Bu örnek de gene Kaymaz'ın
enstitü meselelerine gerçekçi değil, kişisel veduygusal bir anlayış içinde yak-
laştığını göstermektedir.
Yeni yönetim kurulunun bütün görev süresi içinde yaptığı çalışmalar ve
aldığı kararlar Sayın Kaymaz'ın ileri sürdüğü gibi "eskilerin istediği kıvama"
girmemiş, Kaymaz bunu bu şekilde ifade etmeyi kendi politikası açısından
uygun görmüştür. 1987 ekim.'nden bugüne kadar yeni yönetim, bütün çalış-
malarını yasa ve yönetmelikler çerçevesi içinde yürütmüş ve diğer kuruluşla-
ra örnek olacak şekilde -özellikle öğrenci işleri için- bir arşivieme işlemini
gerçekleştirmiştir. Enstitünün ilgili burosunda saklı bulunan bu dosyalar il-
gili ve yetkili herkes ve her kurumun incelemesine açıktır. Böyle bir inceleme
sonucu, kasıtlı olarak tek bir yanlış bulunduğu takdirde yönetim kurulu toptan
istifaya hazırdır. Yasa ve yönetmeliklerde boşluklar çıktığı zamanlarda yö-
netim kurulu kendiliğinden karar vermemiş, Rektörlük Hukuk Müşavirli-
ği'nden görüş almıştır.
Sayın Kaymaz yazısının bir yerinde Necip Hablemitoğlu ve Şafak Erdo-
gan'ın yansız sınav komisyonlan ve jürileri oluşturulmasından sorumlu tu-
tulduklannı söylerken, birkaç cümle sonra bu işlemin basında çıkan birtakım
yazılar nedeniyle rektörlükçe yapıldığım söylemekle de çelişkiye düşmüştür.
Sayın Kaymaz'ın bir diğer yanlışlığı SBF'li yönetim kurulu üyesi ile ilgili-
dir. Sayın üyenin bu olaylardan ve haberlerden çok önce burslu olarak yurt-
dışına gitmesi nedeniyle yönetim kurulundan aynlmak zorunda kaldığı
bilinmektedir.
Sayın Kaymaz'ın "Böylece Tİlfc'de Taneri ve Kafalı ekibinin savunucu-
luğunu yapan ve istediklerini yerine getiren üyeler kalmıştır" şeklindeki ifa-
desi kanıtlanması gereken, kişisel ve subjektif bir ifadedir. Kaymaz devamla
"Bunun sonucu olarak Kafalı ve avenesinin sayılan 30'ları, 40'lan aşan tez
danışraanlıklannın iizerlerinde kalması, ögrencUerin ve araşlırma görevlile-
rinin fire vermeden kayıt ve sözleşmelerinin yenilenmelerinin sağlandığı gi-
bi, istege uygun jüriler kurulup alanla ya da bilimsellikle ilgisi bulunmayan,
laiklik ilkesi ile bağdaşmayan tezlerin yagdan kıl çeker gibi geçmesine ola-
nak tanınmıştır" demektedir. Bazı öğretim üyeleri üzerinde çok sayıda bu-
lunan danışmanlıklar ve bunlann değiştirilmesi Enstitü Yönetim Kurulu'nun
yetkisi içinde olmakla birlikte, yönetim kurulu, Atatürk ve Inkılapları çer-
çevesi içerisinde ve yasal bir zorunluluk olmadıkça değiştirme gereği görme-
miştir. Ancak bu arada bazı tez konulan Atatürk ilke ve inkılaplanna uygun
görülmediği için değiştirilmiş, bazı tezler de başarısız olduğu için öğrencile-
rin kayıtlan silinmiştir. Yani bu konu Sayın Kaymaz'ın zannettiği gibi "öğ-
rencilerin ve araştırma görevlilerinin fire vermeden kayıt ve sözleşmelerinin
yenilenmesinin sağlandığı" şeklinde olmamıştır. Tez danışmanJığı dağıtımında
ve tez jürisi tespitinde Sayın Kaymaz dahil; bütün Türkiye üniversitelerinde-
ki alanlarında yetkili üyeler görevlendirilmiştir.
Sayın Kaymaz meseleleri gerektiği gibi değil, kendisinin istediği gibi de-
ğerlendirmiştir. Mesela Prof Dr. Hasan Köni hakkında adeta kendisini so-
ruşturmacı yerine koyarak, Prof. Köni'nin uyarı cezası aldığını ileri sürmüştür.
Oysa Prof. Köni böyle bir ceza almamıştır. Bütün bu davranışları ve itham-
lan, Sayın Kaymaz'ın içinde bulunduğu ruh halini yansıtan tipik örnekler-
dir.
Sayın Kaymaz, 13 Ocak 1990 tarihli yazısında sözde rektörü, aslında yö-
netim kurulunu suçlamak amacıyla yanlı bilgiler vermektedir: "Sayın rek-
tör ne yapsa TİTE bakımından kendisini aklayamaz. Kimseyi de konımayı
ve kurtarmayı başaramaz. Eninde sonunda gerçek ortaya dökülür. Örneğin
birisi çıkıp kendilerine ülkücü öğrenci Selahattin Özçelik'in doktora sınavında
'Donanma Cemiyeti' adlı tez ve alanla ilgili hiçbir çalışması olmadığı halde
tez danışmanlığı yapan Prof. Dr. Mustafa Kafalı'nın ve jüri üyesi seçilen
Necmi Ulker'in bilimsel açıdan tam anlamıyla 'bomboş' olan raporlanmn
geçerliliğini sağlamak için formaliteye sığınarak alanın uzmanı olan üyeyi
jüriden dışlamakta, enstitü yönetimine nasıl yardımcı" oldugunu gösterir tarz-
da bir ifade kullanıyor. Sayın Kaymaz gene meseleyi çarpıtmak ve yanlış bilgi
vermek yolunu seçmiştir. Prof. Kafalı adı geçen öğrencinin çok önceden be-
ri danışmanıdır. Ikinci üye Necmi Ülker'dir. Kendisi üçüncü üyenin ismini
zikretmiyor, ama biz üçüncü üye olarak konuyla ilgisi olduğu için Nejat Kay-
maz'] koymuştuk. Yönetmelikler açjktır. Üç üye toplanır, karar verir. Iki
oy müspet, biri menfidir. Aday iki müspet oya karşüık, Sayın Kaymaz'ın
muhalefetinden dolayı yönetmeliğe karşı ne savunmaya çağnlmış, ne sınava
alınmış ne de adaya not verilmiştir. Sayın Kaymaz "raporlann geçerliliğini
sağlamak için formaliteye sığınarak alanın uzmanı olan üyeyi - kendisini -
jüriden dışiamakla" ibaresini kullanırken, aslında yapılan işlemin yönetme-
liğe uygun olduğu gerçeğini saptırma yoluna gitmiştir. Sayın Kaymaz ikinci
kez toplantıya çağnlmıştır. ikinci üye tzmir'den geldiği halde, önünde epey
bir süre olmasına karşın, Kaymaz sınavdan önce değil de tam toplantı anın-
(Arkası 19. Sayfada)
'Tarihsel
bir belgeyi
açıkhyoruzh
bir açıklamaGazetenizin 14 Ocak 1990 Pazar günkü
nüshasında, "Tarihsel Bir Belge
Açıklıyoruz" başlığıyla çıkan haberde 27
Mayıs Hükümeti'ne mensup 14 bakanın,
Devlet Başkanı Cemal Gürscl'e bir dilekçe
vererek Yassıada Yüksek Adalet Divanı'n-
dan çıkacak idam hükümlerinin infazının
önlenmesi için gerekenin yapılmasını iste-
dikleri, söz konusu dilekçe metni de yayım-
lanarak kamuoyuna duyurulmuştu. Bu ara-
da gerek birinci sayfadaki alt başlıkta, ge-
rek altıncı sayfadaki haber metninde mer-
hum eşim, Devlet Bakanı Hayri Mumcu-
oğlu'nun bu dilekçeyi imzalamadıği vurgu-
lanmıştı.
Merhum eşim, Hayri Mumcuoğlu'nun
imzasının bu dilekçede yer almayışı şu va-
kıa ve düşüncelere dayanmaktaydı:
Merhum, dilekçenin verilmesinden bir
süre önce 15 Ekim 1961'de yapılacak mil-
letvekili seçimlerine katılmaya ve bunun
için bakanlıktan ayrılmaya karar vermişti.
Nitekim, gazetenizin 23 Ağustos Çarşam-
ba 1961 tarihli nüshasında birinci sayfada
yazıldığı gibi söz konusu dilekçenin mer-
hum Gürsel'e verildiği gün yeni Türkiye
Partisi'ne girmişti. Bu durumu, yani istifa
edip politikaya aulacağını bilen arkadaşlan,
ismine dilekçede yer vermemişlerdir.
Bilindiği gibi Yeni Türkiye Partisi, De-
mokrat Partili seçmen kitlesinin oylannı al-
mayı amaçlayan bir parti olarak kurulmus-
tu. Sırf bu açıdan bile merhumun dilekçe-
de talep edilen idamların infazının önlen-
mesi isteğine karşı olması düşünülemezdi.
Bu mektubu bir tekzip olarak değil, sa-
dece merhum eşimin gerçek niyet ve irade-
sine aykırı bir yanlış anlamayı önlemek ba-
kımından bir açıklama olarak gönderiyo-
rum.
Merhum Hayri Mumcuoğlu Eşi
Dürnev MUMCUOĞLU
Al Baraka Türk Özel Finans Kıınımu A.Ş. bir milli kıırumdıırCumhuriyel Gazetesi'nin
04.01.1990 Peışembe günlü nüsha-
sında "Tarikatlar Devlete Sızdı"
başlığı altında yayınlanan yazı ve
bu yazıda yer alan güya bir dizi ir-
tibatı gösteren şema, mesnetsiz,
haksız ve "Dürüst ve Çağdaş Ga-
zetecilik". "Vatanseverlik ve Insan
Haklarına Saygı" ilkelerine tama-
men aykırı Kurumumuzun itiba-
rını zedeleyici, güven azaltıcı ma-
hiyettedir. Şöyle ki:
Missuri Universitesince hazır-
lanmış ciddi bir Amerikan görü-
şü gibi takdim edilerek önem ka-
zandırılmak istenen yazıda, aslın-
da kaynak eösterilen raporun sı-
radan bir Türk öğrencisinin Sayın
Ugur Mumcu ve Sayın Genca>
Şeylan'ın kitaplarını okııyarak
derlediJi bir tebliğ olduğu anla^ıl-
maktadır. Ancak takdim sekli ile
haber kaynağı ciddi gösterilmeye
çalışıldıgı gibi, ekli şemalarla bir
dizi gerçek dışı bağlautı tahayyül
edilmeye ve bu suretle okuyucu-
nun zihninde Kurumumuz adeta
gizli araacı olan bir Kurum gibi
gösterilmeye calışılmıştır. Öncelik-
le belirtelim ki, ciddi bir gazete
olarak bilinen değerli Cumhuriyet
Gazetesi böyle bir uygulamaya ve
yayına nasıl konu edilebilmiştir?
Bunu anlamak mümkün değildir.
Basın Kanunu yanında tüm yasa-
lar, hukukun genel prensipleri ve
kişilik haklarına aykırı yayın ne-
deni ile doğmuş ve doğacak tüm
yasal haklarımız sakJı kalmak
kaydıyla aşağıdaki hususların ga-
zetenizde aynı sahile ve puntularla
n'esri için işbu düzeltme ve cevap
hakkmıızı kullanmakıayı/. Şimdi
kısaca yayın ile ilgili cc\aplarımı-
ıı belirtiyoru/.
I. AL BARAKA TÜRK ÖZEL
FİNANS KURUMU A.S. yasalar
muvacehesinde kurulnıu) ve yasa-
lara göre çalışan Milli bir Kurum-
dur.
2. Beş yıldır süren faaliyetleri-
nin tümü hiçbir hususta kuşku
vermeyecek ölçüde açıkca cereyan
eden, AL BARAKA TÜRK
ÖZEL FİNANS KURUMU A.Ş.
yasaların öngördüğü tüm dene-
timlerden geçmiş bulunmaktadır.
Buna ilişkin rapoılar da Kurumun
müsbet yönde oldugunu açıkca
tevsik etmektedir.
3. Yine Kurumumuz, kurulu-
şundan bu yana Türk Ekonomi-
sine 1.5 Trilyon TL. finans sağla-
mış, hesap sahiplerine 92,560 Mil-
yar TL. kâr dağıtmış tüm işlem-
leri sırasmda da sadece % 0,1 ora-
nıııda rikkli alacağa sebebiyet ver-
mi>t:ı. Bu şuretle Kurumumuz gü-
veniî ıık ve dikkatii çalışma konu-
sunda örnek bir müessese olarak
da varlığını kanıtlamıştır. Bugüne
kadar ödediği vergiler toplamı
31,8 Milyar liradır.
4. Tüm faaliyetleri yasalar çer-
çevesinde ve alenen cereyan eden
Kurumumuz, payı küçük de olsa
finans sektöründe artık ciddi, gü-
venilir, prestij sahibi bir müesse-
se olarak yer almaktadır. Bu ne-
denlerledir ki halkımızın Kurumu-
muza ilgi vç güveni de giderek art-
maktadır.
5. Kurumumuzun Amerikan
Aramco Şirketi ile hiçbir surette
ilgi ve alakası bulunmamaktadır.
Al Baraka Grubu'nun aynı ekono-
mik yöntemlerle İngiltere, Bang-
ladesh, Mauritanya, Tunus, Ür-
dün, Bahreyn, Birleşik Amerika ve
Çin Halk Cumhuriyetinde de fa-
aliyette bulunduğunu belirtmek is-
teriz.
6. Kurumumuzun Özal aiiesi ile
Al Baraka Türk'deki Sayın Kor-
kut Özal'a ait binde bir hisse dı-
şında hiçbir ilgisi mevcut değildir.
Bu durumun Özal aiiesi olarak
gösterilmesi keza, gereksiz bir de-
magoji ve mübalağadır.
7. İslam Kalkınma Bankası his-
sedanmızdır. Bu durum açık ve
yasaldır. Bu da zararlı veya yasa-
ya aykın bir durum değildir. Al
Baraka Türk'ün Özba Nakliyat,
Özba Petrol, Akabe İnşaat, Just
Ticaret A.Ş., Bahariye Mensucat,
Bem Dış Ticaret A.Ş., İlim Yayma
Cemiyeti, Özba Vakfı, Faisal Fi-
nans Kurumu, Feniş Holding ile
hiçbir ilgi, bağ ve alakası bulun-
mamaktadır
8. Topbaş ailesinden birkaç sah-
sın ylizlerce ortak gibi Kurumu-
muzda hisseleri vardır. Bu da açık
ve ortadadır. Son derece yasaldır.
Yukarıda 6, 7 ve 8"nci maddeler-
de belırtilcn hususlarla ilgili ola-
rak Al Baraka Türk'ün halka açık
ve hisse senetlerinin İstanbul Men-
kul Kıymetler Borsasına kote edil-
diğini, diğer bir ifadeyle arzu eden
her vatandaşın Kurum hisse senet-
lerine sahip olabileceğini ayrıca
hatırlatmak isteriz.
9. Bereket Vakfı, Kurumumu-
zun da iştiraki ile kurulmus, tama-
mı amme hizmeti mahiyetinde
olan öğrenci bursu veren bir va-
kıftır. Başarılı, ancak mali duru-
mu iyi olmayan öğrencilere burs
veren yasal bir vakıftır. Hiçbir si-
yasi düşünce ve eylemi bulunma-
maktadır.
10. Günümüzde tüm dünyada
yabancı sermayenin önemi ve ya-
rarı anlaşılmış olup, Hükümetimi-
zin de bu hususta ülke çıkarları
doğrultusunda teşvik edici bir tu-
tum içerisinde bulunduğu bilin-
mektedir. Nitekim Ülkemize her
yıl yüz milyonlarca dolar yaban-
cı sermaye gelmekte ve gelmesi de
teşvik edilmektedir. Bu sermaye
sahiplerinin bir kısmının dinleri-
nin Islam olmasının rahatsız edi-
ci bulunmasını ise anlamak müm-
kün değildir. Diğer bir deyişle,
dinsiz, inançsiz veya hıristiyan,
musevi her türlü inanış sahibi ya-
bancı sermayedara tepki gösteril-
mezken, İslam yatırımcının ser-
mayesinin rahatsızhk verişi ger-
çekten anlaşılır değildir.
Nitekim İslam ülkelerinin Bir-
leşik Amerika, tngiltere, Alman-
ya ve Japonya gibi gelişmiş ve sa-
yılmayacak kadar çok sayıda ge-
lişmekte olan ülkede yatırım yap-
maları devamlı teşvik görmekte-
dir.Çünkü busermayenin gelişi ile
diğerleri arasmda hiçbir fark bu-
lunmadığı gibi, yasalara tabi olma
ve yasal çerçevede faaliyette bulun-
mak bakımından da bunlar ara-
smda hiçbir fark yoktur. Yabancı
sernıayeye tanınan teşvikîer yö-
nünden de arada hiçbir fark bu-
lunmamaktadır.
Kanımızca ülkesini seven her bi-
rey veya kuruluş için artık yapıl-
ması gereken hayali senaryolar ve
mesnetsiz iddialar ile insanlan,
kuruluşlan ve bu arada Kurumu-
muzu kuşkulu gibi göstermeye ça-
lışmak değil, Kurumumuz açısın-
dan, geçen yıllar içerisinde Türk
ekonomisine neler sağladığımız,
çahşmalarımızın yararlarını, var-
sa aksıyan yanları ve bu kurum-
ların daha yararh duruma getiril-
mesi için neler yapılması gerekti-
ği hususlannın tanışılmasıdır.
Değerli gazetenizin "ciddi" ola-
rak bilinen yayın anlayışına asla
uymayan, ancak bu arada Kuru-
mumuzun ticari itibanna ciddi öl-
çüde zarar veren yazınız nedeniy-
le, diğer yasal haklarımız saklı kal-
mak üzerc, önelikle işbu cevabımı-
zın yayınlanmasını rica ederiz.
AL BARAKA TÜRK
ÖZEL FİNANS KURUMU A.Ş.