Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 ST R A T E J İ c Cumhuriyet Strateji 26 Ocak 2009/239 Avrupa’nın küresel parası ‘Avrupa’yı para birleştirebilir’ sloganı, siyasi anlamda birliği getirmese de ekonomik anlamda görece başarılı olmuş durumda. ECU ile başlayan serüven Euro ile sürüyor ve küresel para olma yolunda kriz sınavı veriyor… Orhan PEHLİVANLI TUSAM Avrupa Araştırmaları Masası opehlivanli@tusam.net ECU Euro oldu, 10 yaşını doldurdu… lovakya’nın da 1 Ocak 2009 itibariyle bölgeye dâhil olmasıyla 329 milyon nüfusa ulaşan Euro bölgesi aynı zamanda 10. yılını da kutluyor. 1 Mayıs 1998’de Avrupa Merkez Bankası’nın kurulmasının ardından 1 Ocak 1999 yılında İngiltere hariç diğer üye devletlerin katılımıyla başlayan Euro macerası on yılı geride bırakırken dünya genelinde en yaygın ikinci para olmayı başardı. Avrupa’nın ortak para kullanımına geçmesini sadece on yıllık bir periyotta düşünmekse hata olur. Temelleri 1950’lere dayanan ortak para fikrini ilk dile getiren ünlü Fransız iktisatçısı ve maliyecisi Jacques Rueff’tir. Rueff, “Avrupa’yı para birleştirebilir. Yoksa Birleşik Avrupa yaratılamaz” demişti. Ortak parayla ilgili ilk fikirler 50’lerde oluşmasına rağmen uygulama fırsatı elde edilememişti. 1971 yılında ABD doların altına çevrilmesi mecburiyetini kabul etmeyerek para sistemini kökten değiştirme yoluna gitti. ABD, Fransa ve Almanya’nın yoğun muhalefetine rağmen, ekonomik gücünü kullanarak 1944’te Bretton Woods’ta yapılan ve finansal sistemi düzenleyen anlaşmayı tek başına yürürlükten kaldırmakla Avrupa devletlerini ortak bir tavır almaya yöneltti. 1972’de altı üyeyle başlayıp daha sonra sayıları dokuza çıkan Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) üyeleri ortak bir para sistemi kurmuş ve döviz kurlarını belli bir bant içerisinde dalgalanmaya bırakmışlardı. Avrupa Topluluğu’ndaki sermaye, mal ve hizmet akışını arttırması için kurulan bu sistemde ülkelerin merkez bankalarına kura müdahale yetkisi tanınıyor ve işlemlerde suni para birimi olan Avrupa Para Birimi ECU baz alınıyordu. ECU’da suni olarak test edilen ortak para birimi, Almanya gibi güçlü bir ekonomi ve Fransa gibi bu meseleyi prestij konusu yapmış iki büyük topluluk üyesinin büyük çabalarıyla nihayet ortak olarak kullanılan bir para haline dönüşmüştü. Kısa sürede doların hemen ardından ikinci sıraya yerleşen Euro rezerv para olarak 2008 başında yüzde 26,5 seviyesine çıktı. Ekonometrik modeller baz alınarak hesaplama yapıldığında 2020’de Euro’nun doların tahtına oturması bekleniyor. S fırsatı da yakalamış oluyoruz. Euro’ya geçişten sonra ortak pazarda ve ekonomik büyüme oranlarında beklenen artışlar sağlanamamasına rağmen istihdam artışında, enflasyon oranlarında ve enflasyonist beklentilerde sağlanan düşüş kayda değerdir. Finansal olarak da kısa ve uzun vadeli faiz oranları düşük ve istikrarlı bir seyir izledi, bono ve tahvil piyasalarında likidite arttı, reel değişkenlerdeki istikrarsızlık sona erdi, bütçe açıkları çok düşük seviyelere çekildi ve bütçe disiplini büyük ölçüde sağlandı. Bütün bu saydığımız olumlu gelişmelere rağmen Euro’nun asıl sınavı şimdi başlıyor. Küresel finans krizi ekonomik krize dönüşürken büyük ekonomilerin durgunluk (resesyon) tehdidiyle karşı karşıya kalması Euro’nun gücünü de herkese göstermesine aracılık edecek. Ancak Euro bölgesi ülkeleri sıkı bütçe disiplinlerinden dolayı krizle mücadeleye ABD ve İngiltere’ye göre daha avantajlı başlıyorlar. Finanse etmeleri gereken yüksek bütçe ve cari açıkları olmaması mücadeleye 1– 0 galip başladıklarının ispatıdır. Zaten Euro’ya en başta karşı çıkan kişi, kurum ve devletlerin bu günkü tavır değişikliği de Euro’nun iyi bir başlangıç yaptığının kanıtıdır. Hobson TürkiyeAB ilişkilerini yorumladı: ‘İsteklerinize dikkat edin’ Aylin YARDIMCI TUSAM T EURO’YA GEÇMEYENLER ZORDA Euro’nun kanatları altına girmeyen birlik üyelerinin ne kadar kırılgan ekonomilere sahip oldukları görüldükten sonra hepsi Euro’ya geçiş için sıraya girmiş durumda. Letonya ve Macaristan’ın neredeyse iflas etmeleri, milyarlarca Euro yardımla ayakta kalmayı başarabilmeleri Polonya, İsveç ve Danimarka’ya da örnek teşkil ederek Euro’ya geçişe sıcak bakmalarına neden oldu. İngiltere’nin bile Sterlin’den vazgeçebileceği konuşulurken, Euro’nun da güçlü olmanın yanında sabit kalmayı da başarması gerekiyor. Ayrıca doların itibar kaybetmesiyle değerli bir hal alan Euro’nun fiyat rekabetine kötü etkisinin bir an önce bertaraf edilmesi için çaba sarf edilerek ihracatı kolaylaştırması gerekmektedir. Her şey bir yana AB siyasi yönden küresel güç olamasa da Euro’sunun küresel para olduğunu 10 yıl gibi kısa sayılabilecek sürede kanıtlaması bir başarıdır. SINAV ŞİMDİ BAŞLIYOR Tarihsel gelişimi 50 yılı bulsa da Euro yüzyılın en büyük finans kriziyle karşı karşıya kaldı. Bugüne kadar olumlu gelişmeler kaydeden Euro için bu kriz kendisini ispatlama fırsatıdır. Bugüne kadar Avrupa Merkez Bankası’nın politikalarına itiraz etmeyen üye devletler bu tavırlarını kriz savuşturulana kadar sürdürmeleri halinde bu sınavdan başarıyla ayrılacaktır. AB’nin siyasi olarak bütünleşemediğini ve sadece ekonomik bir birlik olduğunun altını defalarca çizmiştik. Krizle birlikte ekonomik birliğin sağlam temelli olup olmadığını görme ürkiye’de “Batı Medeniyetinin Doğulu Kökenleri” kitabıyla tanınan, Sheffield Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Profesörü John M. Hobson ile, “Avrupamerkezcilik” bağlamındaki ABTürkiye ilişkileri konusunda söyleştik. Hobson’ın özellikle adı geçen yapıtındaki antiAvrupamerkezci yaklaşımı, Batı’nın geleneksel tabularını yıkan ve dünya düzeninin ekonomik ve “medeniyetsel” eşitsizliklerinin altını çizen tezleri, alternatif bir tarih anlayışı gözetenlerin ilgisini çekecektir. John Hobson’ın çalışmalarında, büyük dedesi ünlü İngiliz ekonomist ve emperyalizm eleştirmeni John Atkinson Hobson’ın dolaylı etkisini fark etmek zor değil. Vladimir Lenin, Lev Troçki ve Hannah Arendt gibi düşünürlere ve siyasetçilere ilham kaynağı olan J. Atkinson Hobson, “Emperyalizm” (1902) adlı eseriyle bu kavramın gerek etik olarak, gerekse politik ekonomi bağlamında bilinen en belli başlı eleştirilerinden birine imza atmıştı. Özellikle Lenin’in klasikleşen “Emperyalizm: Kapitalizmin En Yüksek Aşaması” (1916) adlı kitabı, yine J. Atkinson Hobson’ın analizlerinin temel alındığı bir eserdir. 18. ve 19. yüzyıl emperyalizmine Avrupamerkezcilik ve “medeniyetsel ayrımcılık” bağlamında eleştiri getiren John M. Hobson, tarihsel sosyoloji ve uluslararası politik ekonomi alanlarında da etkileyici araştırmalara sahip. Edward Said’in kültleşen “Oryantalizm”(1978) düşüncesinde de vurgulandığı gibi, Avrupa sömürgeciliğinin dünya tarihine miras bıraktığı DoğuBatı ayrımı, yüzyıllar geçmiş olsa da, Hobson’a göre hala dünya siyasetini yönlendiren bir faktör. Değişen tek şey, bu eğilimin farklı bir şekle bürünüp, gizlenmiş olması. Yani 19. yüzyıl tarzı bir bilimsel ırkçılık yahut medeniyet ayrımcılığı bugün hukuki olarak dünya siyasetinde hüküm sürmese de, söylemler aynı. Bu analizini AB ve Türkiye ilişkileri özeline indirgeyerek sorularımızı yanıtlayan Hobson, Avrupamerkezcilik karşıtı bir Avrupalı gözüyle Türkiye için objektif ve çarpıcı sonuçlar çıkarıyor. Avrupamerkezcilik, tarihi kökleri Avrupa sömürgeciliğine dayanan, 19. ve 20. yüzyıl uluslararası ilişkilerindeki baskın bir yaklaşım olarak tanımlanıyor. Bugünkü anlamı ise tartışılmakta olan bir konu. Avrupamerkezciliği siz nasıl tanımlıyorsunuz? Terimin tarihsel ve şimdiki anlamları arasında bir bağlantı kurmak mümkün mü? Aslında Avrupamerkezciliğin ve Oryantalizm düşüncesinin sömürgeci olmayan uyarlamalarının da varolduğunu yakın zamanda farketmeye başladım. Ancak Avrupamerkezcilik yine de dünyanın Doğu ve Batı olmak üzere iki kutba bölündüğü ve benim “medeniyetsel ırkçılık” olarak tanımladığım ayrımın inşa edildiği sürece ait bir kavramdır. Bu süreçte Batı dünyasına daha yüksek bir konum ve kalıcı üstünlük rolü biçilmiştir. Batı, bu hayalî gerçekliğe göre, esas itibariyle rasyoneldir. Liberal demokrasi, kapitalizm, bireycilik, bilim ve insan hakları gibi düşünce ve