Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Cumhuriyet Strateji 19 Ocak 2009/238 ST R A T E J İ c 9 dönüştürülmüştür. Nitekim General Moşe Dayan 10 Ağustos 1967’de Jerusalem Post’a şu demeci verir. “Bizler, Tevrat’a sahipsek, bizler kendimizi Tevrat’ın halkı olarak görüyorsak, Tevrat’ta vaad edilen bütün topraklara sahip olmak zorundayız.” Kutsal toprak meselesi YahudiHıristiyan tarihinin önemli tartışma ve ayrışma konularından birisidir. Bu sadece Yahudi toplumunun değil, Hıristiyanların ve özellikle JudeoHıristiyanlığın teolojik duyarlılığının merkezini oluşturur. ‘Küresel Sistemi/İsevi Kraliyeti’ gerçekleştirmek için politikstratejik faaliyetlerin arkasına yerleştirilen teolojik efsaneler ve mitler, ne yazık ki bu coğrafyayı ahlaki ve insani ilkelerden kopmuş şiddetin, savaşın ve kıyımın alanı yapmaktadır. Fakat her nedense meselenin bu boyutunun üzeri ısrarla örtülmektedir. Politikstratejik ittifakın hem Babil ve Kudüs’te, hem de Irak’ın kuzeyinde izlediği politika ve inşa ettikleri yapılar ‘İsevi Kraliyeti’ gerçekleştirmenin araçlarıdır. Başımıza geçirilen çuval, terör belası, küresel yol haritasının içimizdeki ortakları aynı teopolitik vizyonun araçlardır. Dolayısıyla ‘hem stratejik müttefik ve eş başkanlık’ ifadelerini kullanıp hem de yaşanan vahşeti kınamak çelişkilerin kozmik evreninde seyyahlık yapmaktan başka bir şey değildir. Tabii ki böyle bir politik pratik, stratejik inşa ve teolojik vizyon ezilenlerin şiddete başvurmasına ve karşı şiddet cephesinin oluşmasına neden olmaktadır. Uzun süredir egemen devletlerin baskısı, sömürüsü, politik oyunları altında etüde tabi tutulan, egemen gücün ayarttığı politikbürokratik yapıların baskıcı ve denetleyici uygulamaları altında ezilen İslam coğrafyası; kendi tarihi ve teolojik kodlarıyla hiçte bağdaşmayan şiddet hareketlerine ev sahipliği yapmaktadır. Çeyrek asırdan daha fazla bu coğrafyada Afganistan, Irak ve Filistin’de sahnelenen vahşet, barışa, demokratik kültüre, insani ve ahlaki değerlere katkı sağlayamaz. Dolayısıyla akıtılan kanlar, ötekine kan akıtmanın yolunu açan, yöntemini gösteren bir ‘örneklemden’ başka hiçbir anlam taşımamaktadır. Diyalog ve barıştan bahsedenler acaba yaşanan olayları “çok güzel hareketler bunlar” şeklinde mi okuyorlar? Kaynakça 1 Joel Kovel, Tarih ve Tin, (Çev: H. Pekinel) İstanbul: 1994. 2 Roger Garaudy, İsrail, Mitler ve Terör, (Çev: C. Aydın) İstanbul: 1996. 3 Arthur E. Zannoni, “The Challenge of Hebrew Scriptures In Jewish Christian RElations”, The Divine Trinity, (Ed: David Brown) LOndon: 1969. dönük etiketler ‘toplumsal algının İsrail’in son Gazze saldırısından... nefretine’ ve iktidar arzusunun ürettiği çirkinlikleri örtmeye uygun kavramlar arasından seçilir. Egemen gücün sürekli yağmasına ve teolojik vizyona karşı çıkan herkes şeytandır. Dolayısıyla şiddet, bu tanım kapsamına giren herkese farklı biçimlerde yansıtılır. Politikstratejik inşa ve teolojik vizyon bu şekilde belirlenince ‘ahlaki yargıların ve insani değerlerin’ hepsi bir tarafa itilip Efendi’nin şiddeti zincirlerinden boşanır. Irak’ta ve Filistin’de akıtılan kan Şer Ekseni şeklinde tanımlanan politikstratejik inşanın ve teolojik vizyonun eseridir. Kendi özel bakışlarımızı bir tarafa bırakıp dünyasisteminin ilan ettiği öteki ve onun coğrafyasına baktığımız zaman bunu net olarak görebiliriz. Böyle bir politikstratejik inşanın ve teolojik vizyonun parçası olanların sahnelenen şiddeti ve akıtılan kanı kınaması, bağırıpçağırması politik oyundur. Bir taraftan ‘stratejik müttefik’ edebiyatı yapmak bir taraftan da sahnelenen vahşeti kınamak izlenen siyasetin iki yüzüdür. İki yüzü birleştirip önermeye çevirdiğimizde karşımıza çıkan sonuç şudur: Şer ekseninin giriş tarafından şöyle meşrulaştırılır: ‘İsrail TANRININ ŞİDDETİ kapılarında akıtılan kan küresel sistemin halkı, Hıristiyanların delilidir. Yahudilik Tarihi bir durumu teolojik kalıba parçası olmalıyız diyenlerin fiilidir. dökerek ötekine uygulanması gereken bir bu ağacın kökü, Hıristiyanlık dallarıdır. Çünkü bu iki kapı ‘küresel sistemin’ yani Tanrı Krallığı kök ve dalların birleştiği esas olarak görmek ve bunu Tanrı’nın İsevi kraliyetin işareti sayılmaktadır. ortak gücün eseri olacaktır. İsrail her ne emri olarak sunmak ‘şiddete içkin, ırkçı • Özel ve seçkin toplum algısının yaparsa yapsın ABD’nin koruması bir kültürü ve din anlayışını’ pratiği etnik temizlik misyonu ile altındadır.’ Alıntıladığımız ifadeler mücadelenin bir parçası yapmaktır. Bu buluşur: “Yeşu ve onunla birlikte bütün egemen gücün sessiz kalmasının nedenini koşullar altında iktidar arzusunun ve İsrail Lakiş’ten Eglon’a geçti. Yahova yeterince açıklamaktadır. Çünkü şer teolojik vizyonun gideceği yön ölüm Lakiş’i İsrail’in ellerine teslim etti. Onu ekseni adı altında geliştirilen stratejinin içgüdüsü etrafında örgütlenen ve ele geçirdiler ve içinde hiçbir canlı teolojik mitler ve efsaneler açısından öldürmeyle ‘örneklenen’ gücün kendini bırakmamacasına orasını kılıçtan giriş kapıları: Babil ve Kudüs’tür. Yani kıyımla ifade etmesidir. Artık bu geçirdiler…Yeşu ve onunla birlikte bütün Irak ve İsrail’dir. aşamadan sonra hedef toplum ‘edilgen İsrail Eglon’dan Hebron’a çıktı. (Yeşu • Diğer bir teolojik efsane vaat bir et parçasıdır.’ Diğer bir deyişle 10:34) Bir halkın tarih içinde yaptığı bir edilmiş topraklar meselesidir: “Mısır eşyaya çevrilen kurbandır. Ölüm savaşı ve sonuçlarını anlatan bu metin ırmağından büyük ırmağa, Fırat içgüdüsünden ölüm komandolarına ya da entegrist tavırla, kendi nehrine kadar bu diyarı senin onların eşit derece insanlık dışı, soğuk, dışında kalan herkes için zürriyetine verdim” acımasız operasyon uygulanması gereken (Tekvin 15:18) şeklinde kuvvetlerine, gizli bir teolojik esas olarak geçen ifade Hz. örgütlerine kadar görülür. Nitekim 9 İbrahim’le, yani tarihi bir uzanan ‘yok etme’ Nisan 1948’de Manahem durumla alakalı bir mantığı devreye Beghin, kendisine bağlı konudur. Ne var ki bu girer. Kaldı ki bu Irgun askerleriyle birlikte ifade seçilerek teoanlayış egemen Deyr Yasin köyünün politik esasa güç erkek, kadın ve çocuk 254 sakinini aynı mantıkla katliama tabi tutar. Günümüzde her türlü silahla Hamas üzerinden sivil halka dönük yok etme politikası söz konusu algının yeniden tanımlanmış biçimidir. Dikkat edilirse yine çocuklar ve kadınlar öldürülmekte ve medeni millet denilen güçler susmaktadır. Ayartılmış ortakları ise Gazze’de yaralanan kadın... ikili dil kullanmaktadır. Duvarların arkasında bir türlü, milletin huzurunda bir türlü. Ortak yaklaşım Irak’ın ve Filistin’in işgalini öngörüyor. Öğretiye göre vaat edilmiş topraklarda bu uygulamaları yapan İsrail’i korumak ise ABD’nin görevidir. Türkiye’nin ABD ile müttefikliği bu anlamda ciddi bir çelişki oluşturuyor.