24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

14 Dilek FİLİZFİDANOĞLU TUSAM Çalışma Hayatı ve Türkiye Araştırmaları Masası dfidanoglu@tusam.net ST R A T E J İ c Cumhuriyet Strateji 19 Ocak 2009/238 Neoliberal yaklaşım Batı’da çöktü ama… ugüne kadar kamuoyuna sürekli ekonomik anlamda çözüm yolu olarak gösterilen özelleştirme politikalarının aslında hiç de söylendiği gibi çözüm olmadığını her geçen gün daha iyi anlıyoruz. Buna rağmen inatla bu politikalardan vazgeçilmiyor ve Türkiye açısından son derece stratejik öneme sahip kuruluşların bir bir satılmasına seyirci kalınıyor. Hep söyleniyor ya “zarar eden kamu kurumlarının yükünden kurtulmak” diye bir kılıf uydurulmuş ancak bu kılıf artık yapılan yanlışları örtmeye yetmiyor. Zira geri dönüp baktığımızda yapılan özelleştirmelerin pek çoğunda aslında ekonomik anlamda bütçeye çok büyük katkıları olan kurumların satıldığını görebiliyoruz. Sadece yabancı yatırımcılara fırsat tanınmasının dışında ekonomik anlamda bir canlılığın söz konusu olmadığı da gözlerden kaçmıyor. 2009 yılı için özelleştirme konusunda yeni serüvenlere yelken açıldığı görülüyor. Aslında daha 2007 yılı içerisinde belirlenen 20082010 yılları arası özelleştirme takvimi aksatılmadan uygulamaya konuluyor. 2008 yılı içerisinde özelleştirme gündeminden düşmeyen kuruluşlar arasında TEKEL, elektrik üretim ve dağıtım şirketleri, otoyollar, milli piyango, şeker fabrikaları, limanlar varken bu yıl yeni bir eklemeyle Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKEK), Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketi (BOTAŞ) ve Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) gibi Türkiye açısından son derece büyük öneme sahip üç kuruluş daha özelleştirme listesine eklendi. Dolayısıyla stratejik öneme sahip ve kamunun elinde kalan son kuruluşlar da özelleştirilmek üzere sıraya girmiş oldu. B ‘Özelleştirme öğüdü’ İktidarın ‘en başarılı’ uygulamalarından biri halka ait ekonomik kurumları satmaktı. Elde kalan son kurumlar da pazara çıkartılıyor. Ancak, ‘özelleştirme öğüdünü’ veren neoliberal yaklaşım Batı’da çökmüş durumda. Buna karşın Türkiye ‘bir an’ bile durup düşünme ihtiyacı duymuyor. da dahil devamlı sorgulandığı ve ihtiyaç duyulan alanlarda çalışmalar yapıldığı ancak yapılan çalışmaların MKEK'in özelleştirilmesini kapsamadığı belirtiliyordu. Oysa bugün özelleştirmeler konusunda en yetkili ağızdan gelen MKEK’in de özelleştirme kapsamına alındığı haberi gündeme bomba gibi düşüyor. Atatürk’ün kurduğu ve Türk ordusunun mühimmat ihtiyacını karşılayan üstelik Cumhuriyet tarihinin en eski Kamu İktisadi Teşebbüsü olan MKEK, adeta Mehmetçiğin eli kolu diyebiliriz. Böylesi önemli bir kurumun özelleştirilmesi demek askerin mühimmatının da yabancı ellere teslim edilmesi demektir. Bugün Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı faaliyet gösteren MKEK’in 10 fabrikası ve 2 işletme müdürlüğü var ve yaklaşık 6 bin çalışanı bulunuyor. MKEK’in 2007 yılı sonundaki karı 72 milyon TL, cirosu ise yaklaşık 400 milyon TL civarındaydı. G3 piyade tüfeğinin üretimi bu kurum tarafından yapılıyor. Bunun yanında makineli tüfekler, uçaksavar, havan, obüs ve toplar gibi çok sayıda mühimmat ve patlayıcı MKEK tarafından temin ediliyor. 2007 MKE de özelleştirme kapsamına alındı... SATILACAK NE KALDI? Özelleştirme İdaresi Başkanı Metin Kilci’den gelen açıklama önümüzdeki dönemde BOTAŞ, MKEK ve TKİ’nin de özelleştirileceğinin sinyallerini veriyor. 2008 yılının son günlerinde ortaya atılan MKEK’in özelleştirileceği yönündeki haberler Milli Savunma Bakanlığı Genel Sekreterliği’nin basına yaptığı yazılı açıklama ile yalanlanmıştı. Açıklamada MKEK’in özelleştirilmesi konusunda çalışmaların yapıldığı yönünde basında yer alan haberlerin gerçeği yansıtmadığı her kurum ve kuruluş gibi MKEK’in de değişen ve gelişen şartlara bağlı olarak kurumsal yapısı yılındaki ihracat rakamı ise 28 ülkeye yaklaşık 25 milyon TL civarında. MKEK’in Türkiye açısından önemini herhalde bu bilgiler anlatmaya yetiyordur. Ayrıca İstanbul Sanayi Odasının (İSO) açıkladığı ilk 500 şirket arasında 93. sırada olduğunu da söylemek gerekiyor. Tıpkı MKEK gibi stratejik açıdan önemi tartışılamayacak kadar çok olan BOTAŞ ise İSO’nun ilk 500 listesinde 18. sırada yer alıyor. Türkiye’nin doğalgaz ihtiyacını karşılayan ve enerji konusunda can damarı olan BOTAŞ’ın özelleştirilmesi ise Türkiye’nin enerji konusunda zaten dışa bağımlı olduğu ve bunun sıkıntılarını yaşadığı günümüzde kabul edilmesi imkansız bir durum. Zira BOTAŞ’ı satmak demek Türkiye’nin enerji konusunda tamamen dışa bağlanması anlamına gelmektedir. Dünya enerji piyasasında önemli oranda söz sahibi olan şirketlerin Türkiye’de piyasayı ele geçirmek için harekete geçmekte gecikmeyecekleri muhakkak. Üstelik enerjide dışa bağımlılık giderek artarken özelleşme ile birlikte maliyetlerin daha da artacağı dolayısıyla da enerji fiyatlarının katlanarak yükseleceği şüphe götürmez bir gerçek gibi gözüküyor. Enerji konusunda bu denli dışa bağımlı iken bir de elimizde kalan son değerlerden olan TKİ’nin özelleştirilme kapsamına alınmış olması Türkiye’nin enerji konusundaki politikalarının geleceği konusunda iyiden iyiye endişelere neden oluyor. Aslında 2840 sayılı yasaya göre kömür devlet tarafından işletilecek madenler arasında yer almaktadır. Bu durumda TKİ’nin özelleştirme kapsamına alınmış olması demek 2840 sayılı yasaya aykırı oluyor. Hal böyle olunca akıllara gelen ilk şey “Öyleyse bu yasanın değişmesi mi gerekecek?” sorusu oluyor. Doğalgazda zaten dışa bağımlı olan Türkiye’nin hiç değilse elindekilerin kıymetini bilmesi ve onlara sahip çıkması gerekliliği çok açık şekilde ortadayken, en azından Türkiye’de gaz ya da elektrik sıkıntısı yaşanması durumunda Türkiye’nin kömür üreticisi TKİ’nin kurtarıcı olacağı da unutulmamalıdır. Türkiye’de enerji politikalarının belirlenmesinde ve sorunların çözümünde önemli katkılar sağlayan böylesi bir kurumun özelleştirilmesi yapılacak en büyük yanlışlardan bir tanesidir. KAYIPLAR ARTIYOR Şimdiye kadar yapılan yanlış özelleştirmeler neticesinde yoksulluk almış başını gidiyor, işsizlik desen her geçen gün daha da artıyor, Türkiye’de ise eldeki istihdam kaynakları bir bir çökertiliyor. Özelleştirilen kurumların faaliyetlerini sürdürmeleri gerekirken bugün görüyoruz ki pek çoğu ya kapanmış ya da ticari faaliyetlerini en asgari düzeye indirmiş durumdalar. Bugüne kadar yapılan özelleştirmelerin sonucunda giderek artan işsizlik oranı, pek çok konuda dışa bağımlılığın artması ve faaliyetine devam etmesi gereken kurumların kapatılıp arsalarının kullanılması dışında Türkiye’ye hiçbir getirisi olmadığı görülebiliyor. Dolayısıyla özellikle şimdiye kadar hep söylendiği gibi stratejik kurumların özelleştirilmesi Türkiye için kazanç yerine çok büyük kayıplar getiriyor. Oysa bu kurumların özelleştirilmesi düşünüleceğine, nasıl daha verimli hale getirebiliriz diye düşünülse daha yararlı olacaktır. Ayrıca Tüm dünyada yaşanan küresel ekonomik krizle birlikte özelleştirilen kurumların tekrar kamulaştırılması söz konusu iken Türkiye’de hala daha neleri özelleştirebiliriz zihniyetinin hakim olması anlaşılır gibi değil. Dünyayı kasıp kavuran kriz nedeniyle zaten zor durumda olan şirketlerden, bu kriz ortamında özelleştirilmesi düşünülen kurumlara ne oranda talep geleceği ve hükümetin bu özelleştirmeleri nasıl yapacağı konusu da ayrıca düşünülmesi gereken bir husus. Bir diğer özelleştirilecek kurum BOTAŞ....
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear