Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 Ahmet GÖKSAN Kıbrıs Türk Kültür Derneği Genel Başkanı a.goksan@hotmail.com Kıbrıs’taki görüşmesi süreci kaygıları da beraberinde getirdi C S TRATEJİ Cumhuriyet Strateji 25 Ağustos 2008 / 217 ürk dış politikasının son 60 yılına bakıldığı zaman, Kıbrıs sorununun birincil ve öncelikli konu olduğu görülmektedir. Bu sorun belirli dönemlerde saman alevi gibi parlamış, sonrasında ise içten içe yanmayı sürdürmüştür. Kıbrıs’ta yaşananları özetlemek gerekirse; kısaca şovenizmin ve fanatizmin esiri olarak saldırganlaşanların sahiplendiği, insan olan kimsenin kabul edemeyeceği şekilde birlikte yaşayanların birbirlerini öldürdükleri, kurbanların toplu mezarlara gömüldüğü talihsiz bir adadır Kıbrıs… Bu güne değin, Rumların adada yaptıkları vahşetin boyutları çağdaşım diyenlerin ilgisini çekemediğini de kabul etmek durumundayız. Bunun nedenleri bile sorgulanmamaktadır. Buna karşın adada yaşananlar, dünya kamuoyuna Türk – Rum sorunu olarak sunulmuştur. Öyle de kabul görmüştür. Kıbrıs adası Doğu Akdeniz’de yüzer bir gemi konumundadır. Bu nedenle, bölgeye egemen olmak isteyen tüm ülkelerin ve güçlerin iştahını kabartmaktadır. Bu ülkelerin emperyal amaçla yürüttükleri çabalar görmezden gelinmektedir. Türk – Rum veya Yunan kavgası olarak sunulan sorunun temelinde, adanın İngilizlere kiralandığı 04 Haziran 1878 tarihi yatmaktadır. Bu tarihten sonra adada çoğunlukta olan Türkler, izlenen bilinçli politikalarla azınlık durumuna düşürülmüşlerdir. Bu nedenden olacak, Kıbrıs Türkleri 130 yıldır kimliklerini ve varlıklarını kaybetmemek için T ‘Egemenlikten’ ‘vazgeçilmemeli’ CTP’nin iktidara gelmesi ile birlikte Kıbrıs’a ilişkin ulusal politikalarda kırılmalar da ortaya çıkmaya başladı mücadelelerini sürdürmektedirler. 1940’lı yılların sonlarında Rumlar, Ortodoks Kilisesinin önderliğinde Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlama girişimlerini başlattılar. Diplomatik çabalarla sonuç alınamadığı noktada ise teröre başvurdular. EOKA terör örgütü ile İngilizleri adadan attılar, Türkleri de soykırımdan geçirmeye başladılar. Kıbrıs Türkleri de uygulanan soykırıma seyirci kalmadılar. EOKA’ya karşı örgütlendiler. Olayların çığırından çıkması ile İngiltere adayı terk etme hazırlıklarına hız verdi. Yapılan görüşmelerden sonra imzalanan anlaşmalarla Kıbrıs Cumhuriyet’i de kurulmuş oldu. Anlaşmanın olduğu günlerde de Kıbrıs Türklerin sayıları bugünkü gibi bir orandaydı. Buna karşın her iki ulusun uzantıları olan Türklerle Rumların birbirlerine karşı üstünlükleri söz konusu değildi. Her iki toplum, yönetim kademelerinde eşit ve egemendi. Bu eşitliğin temelinde ise toprak konusu yatmaktadır. Ada topraklarının büyük bölümü Türk Vakıflarına aittir. Kişilere ait topraklarında dikkate alınması ile Türklerin az da olsa üstünlükleri bulunuyordu. Rumların kafasında Dr. Fazıl KÜÇÜK’ ün söylemi ile ENOSİS çivisi çakılı olduğundan 1963 Aralık ayında yeniden saldırıya geçtiler. Dünyada eşi ve benzeri olmayan bir olay adada yaşanıyordu. Devletin ortağı olan Türkler, diğer ortak Rumlar tarafından hükümetten atıldılar. Bununla yetinmedikleri için Türklere soykırım uygulamaya başladılar. 4 Mart 1964 gününde, adaya BM Barış Gücü’nün gönderilmesi kabul edildi. BM Güvenlik Konseyi’nin 161 sayılı kararına göre Barış Gücü adada bozulan düzeni yeniden kurmakla görevlendirildi. Rumların tutum ve yaklaşımları nedeniyle bu güne dek sorunu çözmek olanaklı olamadı. Adada çözüme ilişkin süreçlerde değişik plan ve önerilerle sorun çözülmeye çalışıldı. BM adına görev yapan özel temsilcilerin çabalarından da bir sonuç alınamadı. Özel temsilcilerden görevlerini tamamlayıp ülkelerine döndükleri zaman anılarını yazanların olduğu biliniyor. Birbirlerinden farklı uluslardan gelen bu temsilciler, ortak bir noktada uzlaşıyorlardı. Buluştukları ortak noktanın Rum uzlaşmazlığı olduğunu da belirtmek Talat ve Hristofyas durumundayız. Rumların uzlaşmazlığı yalnızca özel temsilcilerle sınırlı kalmadı. Genel sekreterlik yapanlar da bu kervana katılarak gerçekleri vurguladılar. Tüm bunlara karşın yine de Türkler uzlaşmaz taraf olarak kabul edildi. 20 Temmuz 1974 ve 14 Ağustos 1974 günlerinde gerçekleştirilen Barış Harekatları sonrasında, BM öncülüğünde başlatılan çözüme ilişkin görüşmelerden bilinen Rum yaklaşımları nedeniyle bir türlü sonuç alınamadı. Bu güne dek yedi kez denenmiş olan görüşmelerden sekizinci görüşme maratonundan sonuç alınmaya çalışılıyor. Rumların tutum ve yaklaşımlarını değiştirmedikleri takdirde sonsuza dek sonuç alınamayacağının da bilinmesi gerekiyor. 2007 yılı Aralık ayında, Rum Ulusal Konseyi izleyecekleri politika konusunda karar vermek için toplantı yaptı. Bu toplantıda alınan kararla Tasos Papadopulos’un uzlaşmazlığı kabul edilerek yerine ılımlı bir ismin çıkarılması kararlaştırıldı. Alınan bu karara konseyin üyesi olan tüm siyasi partilerin uymakla yükümlü olduğunu vurgulamak durumundayız. Bay Dimitris Hristofyas’ın ortalık yere çıkmasında bu kararın etkili olduğunun kabul edilmesi gerekiyor. Hristofyas’ın partisinin, 1947 ve 1967 yıllarında genel kurullarında alınmış olan ENOSİS kararları olduğunu da anımsatmak durumundayız. Geçmişteki birliktelikleri yadsınamayan CTP’nin de KKTC’de hükümetin büyük ortağı olmasının çözüme giden yolu açacağı beklentisi üst düzeye taşındı. Yoldaşların yıllardır çözülemeyen Kıbrıs sorununu çözebilecekleri vurgulanmaya başlandı. Dış baskılarla her iki lider bir araya getirildi. Türkiye’de de ‘sorunu biz çözeriz’ diyen bir iktidarın olması umutların da artmasına neden oldu.