23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

ilaç firmasının Fransız rakibi tarafından ele geçirilmesini sağlaması ile Alman Siemens’in Fransız enerji devi Alstom’a ortak olmasını önlemesi de Sarkozy’e duyulan güvensizliği arttıran nedenlerdendir. Nihayet Sarkozy’nin eşi Cecilia Sarkozy’nin de aracılığı ile Libya’daki 5 Bulgar hemşirenin kurtarılmasında aracılık etmesinin altında insani nedenler arayanlar sonradan bunun yine Fransız devletinin yüksek çıkarları için Almanya’ya da kazık atılarak yapıldığını öğrendiler. Çünkü Fransa bu vesile ile 296 milyon Avro’luk Milan Tanksavar ve Tetra haberleşme sistemlerini ve deniz suyunu tatlı suya çevirmede kullanılacak bir fabrikaya elektrik enerjisi sağlayacak bir nükleer santral kurma ve satma anlaşmalarını Sarkozy’nin bizzat Libya ziyaretiyle geçekleştirdi. Almanya bu nükleer reaktör kurma işine önce güvenlik kaygısıyla karşı çıktı gibi gözüktüyse de işin aslının öyle olmadığı sonradan anlaşıldı. Çünkü Almanlar da bu nükleer santral işini almak istiyorlardı ve teklifleri vardı. Sarkozy bir adım önden giderek uyanık bir Yahudi tüccar gibi hareket ederek işi kaptı. Bu bağlamda Fransa’nın AB ülkelerinin AB politikalarını işlerine geldiği zaman elleriyle bir kenara itip kendi çıkarlarını ön plana aldıklarını kanıtlayan başka hususlar da var. Libya Afrika’da bilinen ve muhtemel rezervler itibariyle yakın gelecekte ön plana geçebilecek bir doğalgaz ülkesi. Ayıca şu anda Libya’nın elinde, bir süre önce ABD’nin korkusuyla vazgeçtiği nükleer programından arta kalan 1.600 ton uranyum var. Yine bunun yanı sıra Libya’nın özellikle Güneyi’nde önemli sayılabilecek uranyum madenleri olduğu da söyleniyor. Bütün bunlar elektriğinin yüzde 78’ini 59 nükleer santralden elde eden Fransa için önemli hususlar. Yani bir bakıma Fransa, Sarozy’nin son mahirane girişimleriyle Almanya’nın Gerhardt Schröder zamanında AB’yi dışlayarak Rusya Federasyonu ile gerçekleştirdiği Baltık hattı anlaşmasının da intikamını almış oldu. yüzde 15’den daha fazla bir hisse istemesi, bu şirketlerde sorunların bitmeyeceğinin göstergesi. Yeni Fransız hükümetinin dış politikada özellikle Ortadoğu’da bir rota değişikliğini ani olarak ortaya atması da sorunları arttıran hususların bir parçası. Buna göre Hamas ile olan ilişkilerde Hamas’ı provoke etmekten kaçınması ve İsrail’den barış konusunda elle tutulur daha somut adımlar beklentisine girmesi AB’yi ve özellikle Almanları rahatsız etmiş durumda. Çünkü Almanlar, Sarkozy ile yeni Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner’in her an sürprizler yapacak ve hatta ikili oynayabilecek bir dış politikaya eğilimli olduğunu düşünüyorlar. Bu konuda Sakozy’nin eşi Cecilia’nın Libya’ya yaptığı ani ziyareti de örnek olarak gösteriyorlar. Kosova konusunda da Fransa’nın Almanya’nın arka bahçesi olan Balkanlarda, AB’nin gücünü azaltacak bir pozisyon yaratacak dış politikası da yersiz olarak addediliyor. C S TRATEJİ 9 müdahale esasen kaynayan Ortadoğu’daki sorunları daha arttırabilecek bir sonuç yaratabilir. Ortadoğu’nun en istikrarlı, tek demokratik ve AB’ye komşu ülkesinin siyasal açıdan rota değiştirebileceği endişesi söz konusuyken Sarkozy’nin sorumsuzca Türkiye aleyhtarlığı yaratması özellikle Almanları endişelendiriyor ve Sarkozy bu radikal davranışlarıyla olgun ve sorumluluk sahibi bir lider havası da vermiyor. İlginç bir nokta da, Türkiye ile ilişkilerde statükonun sürmesini isteyen Kuzey Avrupalı ülkeler ile İspanya, İtalya, İngiltere, Almanya ve bizzat AB Komisyonunu, bir noktada rahatlatan hususun yeni Fransız Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner’in Türkiye konusunda daha gerçekçi ve olumlu bakış açısına sahip olmasıdır. Fransa’da son günlerde gündeme gelen ve AB’ye yeni katılacak ülkelere ilişkin kararın referandum ile değil de Fransız Meclisi’nce verileceği haberlerinin Türkiye ile Fransa ilişkilerinde bir yumuşamaya ve iyimserliğe yol açması beklenmemelidir. Çünkü referandumdan vazgeçilmesi, temelde AB’ye üye olmak için kapıda bekleyen ve AB’nin de genişleme projesinde yer alan Makedonya, Sırbistan, Karadağ ve Kosova gibi yeni adayların sıkıntıya girmemesini sağlama amacı taşımaktadır. Türkiye’nin üyeliğinin ola ki bir gün Fransız Meclisinde oylanma aşamasına gelmesi durumunda Fransız parlamenterlerin aleyhte tutum takınacağının kesin olması bakımından bizim açımızdan bu değişiklik bir yenilik getirmeyecektir. Ancak Türkiye konusunda esasen ittifak halinde oldukları bilinen iki liderin anlaşmazlık yaşadığı konular, esasen pek parlak bir gelecek vaat etmeyen AB’de şimdi bir de liderler çatışmasını yarattı. Fransa gibi çok köklü politik geçmişi olan bir ülkede, etnik olarak Fransız asıllı olmamasına karşın her çeşit mücadeleyi vererek yükselen bir lider hüviyetindeki Sarkozy’nin liderlik mücadelesinin Fransa ile sınırlı kalmayacağı açık. Bu bakımdan, Doğu Almanya’dan gelip Almanya’yı yönetecek bir pozisyona geçebilmiş bir başka mücadeleci liderle süreç içinde düello için sık sık silahlarını çekecekleri de güneş gibi ışıldıyor. İkili mücadelede iyi olduğu bilinen Sarkozy’nin, Polonyalı liderlere sütninelik yapan karikatürleri yayınlanan Angela Merkel’e karşı başarılı olup olmayacağı şimdilik belli değil. Ancak, Merkel’in de erkeklerin dünyasında sessiz ve derinden yükselişi ile Sarkozy tipi liderlerin provokasyon çalımlarından kendini kurtarabilme deneyimlerini kadınca bir yumuşaklıkla destekleyerek karşı koyabilecek olması da Merkel’e bir artı puan kazandırabilecektir. TÜRKİYE VE AB Merkel’in önüne geçip Avrupa’da bir numara olacak şekilde hevesleri olan Sarkozy’nin Türkiye ile ilgili radikal görüşleri de Merkel’e büyük ölçüde uymakla beraber Alman diplomasisini rahatsız ediyor. Çünkü Almanların Türkiye ile ekonomik ve ticari ilişkileri tarihsel olarak ve özellikle son yüz yılda hep daha ön planda olmuştur. Türkiye AB’nin 5. büyük pazarı ve Almanlar Türkiye pastasından daha çok yararlanan bir ülke. Özellikle milliyetçiliğin yükselişte olduğu bu günlerde Almanlar Türkiye’ye karşı radikal söylemlerden kaçınmak istiyorlar. Bunu Merkel’in son zamanlarda Türkiye karşıtı söylemlerinde daha ihtiyatlı konuşmasından da anlıyoruz. Almanlar Türkiye’yi oyalayıcı bir politikanın sürdürülmesinin taktik olarak daha doğru olduğunu düşünüyorlar. Ortadoğu ve Balkanları Fransızlardan daha iyi tanıyan Alman diplomasisi Türkiye’nin son günlerde karşı karşıya kaldığı sorunları çözümlemek için radikal yollara başvurabileceğinden çekiniyorlar. Politik açıdan son derece kırılgan bir döneme girmiş olan Türkiye, cumhurbaşkanlığı, milletvekili seçimlerinin sonuçları itibariyle önemli bir yol ayrımına girmeyecekse de AB’nin samimiyetsizliği Türk dış politikasını başka arayışlara itebilir. Yine bu bağlamda, Silahlı Kuvvetlerde özellikle terörden ve iktidarın tutumundan dolayı ortaya çıkan tedirginlik ve bunun doğurabileceği sonuçlar ve Irak’a koşulların zorlamasından dolayı gerçekleşebilecek olası bir ULUSALCI FRANSA VE ALMANYA Geçmişte daha bütün, derin ve güçlü bir Avrupa’dan yana olan Fransa’nın yeniden daha ulusalcı bir çizgiye yöneldiği ve Sarkozy ile bu yönelişin artabileceği de artık giderek artan kuşkular arasında. Avrupa Anayasası konusunda da Merkel ile Sarkozy arasında anlaşmazlıklar olacağı olası gibi gözüküyor. Amerika’ya karşı Avrupa’nın AB anlayışı çerçevesinde kurduğu Airbus veya onun ana şirketi EADS konusunun da Merkel, Sarkozy düellosunun ana konularından biri olacağı belli. Gerçi EADS’nin süregelen işletme sorunlarını engellemek için taraflar şimdilik EADS ve Airbus yönetimlerini paylaşmış iseler de özellikle Sarkozy’nin EADS’nin üzerinde daha etkin olmaktan vazgeçmeyeceği açıktır. Sarkozy’nin Fransız devleti olarak şirket sermayesinde Sarkozy ve Merkel İki liderin bazı konularda anlaşamayacağı bilinirken, Sarkozy’nin Libya ile ilişkileri AB bürokrasisinden tepki topluyor. Sarkozy, Schröder’in Rusya ile kurduğu bağlantıyı Kaddafi ile kurmak istiyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear