15 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

C S bulunuyor. Konuşulan en büyük senaryo, ya da beklenti renkli devrimlerin yeni bir versiyonun Orta Asya’ya tekrar geleceği şeklinde. Bu sefer ki devrimlerin yıkıcı olacağı bekleniyor. Çin ve Rusya, tedbiri elden bırakmamak için ŞİÖ kapsamında gerektiğinde üye ülkelerin egemenliği ve toprak bütünlüğünün veya bölgenin güvenliğinin tehdit altına girmesi halinde bölgeye müdahale edebilecekler. Bu, ilk defa Çin tarafından Kırgızistan’da yaşanan renkli devrim sırasında Moskova’ya sunuldu; ancak Moskova bunun o an için gerekli olmadığını söyleyerek kabul etmedi. Rusya, ABD’nin bu olayı bahane ederek bölgeye müdahale edebileceğinden endişe ediyordu. Zira Rusya, enerji piyasasında daha henüz yerli yerince oturmamıştı ve yanı başında olası bir Amerikan varlığı gelecek planları açısından tehlikeliydi. Fakat Çin, müdahale konusunda oldukça hevesliydi. Aslında Pekin’in tavrı doğruydu. Eğer o dönem ŞİÖ, Kırgızistan’a sınırlı bir müdahalede bulunsaydı veya mevcut yönetime kararlı bir destek verilseydi, ŞİÖ’nün bölgede ve dünyada itibarı oldukça artmış olacaktı. Fakat ŞİÖ içerisinde o dönemde gelecek konusunda bir takım belirsizlikler vardı. Örneğin Rusya ŞİÖ’yü bir ekonomik ve bölgesel işbirliği örgütü olarak kabul ediyor, ama bir güvenlik örgütü olarak kabul etmiyordu. Oysa Çin bunun tam tersini düşünüyordu. Kuşkusuz bu algılama farklılığı ŞİÖ’ye büyük ölçüde kan kaybettirdi. Çin ve Rusya’nın en önemli endişe konularından birisi NATO’nun BM’nin ve ABD’nin bir ordusu gibi hareket etmesidir. Özellikle Çin, ŞİÖ’nün etkin bir güce kavuşturularak, başta Ortadoğu bölgesi olmak üzere dünyanın diğer bölgelerinde barışı koruma görevini üstlenmesini istiyor. Çünkü Çin, NATO şemsiyesinin dışında kalıyor, bu da karar alma sürecinde bulunmayan bir müstakbel süper gücü işlevsiz bırakıyor. Rusya da aslında aynı düşüncelere sahip ama pratikteki yansıması farklı seyrediyor. Rusya, Ortadoğu’da ikili ilişkileri özellikle askeri açıdan geliştirterek bölgede bir Rus etki alanı oluşturma yolunda. Bu da ister istemez Soğuk Savaş dönemindeki Ortadoğu’ya yönelik Sovyet dış politikasını akıllara getiriyor. Oysa Çin ve Rusya, birlikte hareket etseler daha geniş kapsamlı bir uluslar birliği oluşturabilirler. TRATEJİ 19 Tatbikata katılan Çinli zırhlı araçlar... Putin, Münih’teki çıkışına Avrupa’dan destek bulamadı. Çin, Sarkozy’nin seçilmesi nedeniyle Avrupa’daki ortağını yitirdi. İki Kore’nin sorunlarını çözme sürecine girmesi, Ortadoğu’nun silahlanması Çin ve Rusya’yı meydan okumaya itti. nihayet sona ermiş gibi görünüyor. Kuzey Kore, kendisinden istenilen her şartı yerine getirdi ve reaktörleri kapattı. Hızlı bir işbirliği süreci başladı. Bu süreçte en etkin ülke şüphesiz Kuzey Kore’dir. Perdenin arkasında ise, ABD bulunuyor. ABD’nin gelinen noktada Kuzey Kore’nin jeostratejik konumuna yönelik iştahı kabarmış durumda. ABD’nin bölgede beklentisi tıpkı Doğu Almanya’nın zengin ve müreffeh Batı Almanya tarafında yutulması gibi Kuzey Kore’nin de Güney Kore tarafından yutularak Amerikan yanlısı tek bir Kore’nin olmasıdır. Bu, Çin tarafından kabul edilebilir bir durum değildir. Çünkü yarın bir gün ABD’nin yanı başına gelmesi riski bulunmaktadır. ABD, bu yönde çalışıyor. İlk stratejisi hatırlanacağı üzere Moğolistan’dı. Hiçbir ABD başkanının ziyaret etmediği Moğolistan’ı Başkan Bush 2005’te ziyaret etti ve stratejik ortak olarak ilan etti. Washington yönetiminin aslında temel amacı Rusya ve Çin’in arasına girerek oraya yerleşmekti. Bunun yanında Kuzey Kore sorununun çözümüyle de Doğu Almanya örneğinde olduğu gibi ABD kazançlı çıkacaktır. Çin, Kuzey Kore sorununun Altılı Görüşmeler yoluyla çözülmesinde oldukça büyük rol oynadı. Fakat bu başarının yanında Çin, göz göre göre bir tuzağa itilmekte. Kuzey Kore’nin Güney Kore ve ABD ile işbirliği yapması demek Çin’in bölgesel gücünün en azından güneydoğu istikametinde sınırlanması anlamına gelmektedir, oysa deniz yolları ve açık deniz filosu Çin Deniz Kuvvetlerinin ve Çin dış politikasının öncelikli gündemidir. O halde Çin ve Rusya, bu tatbikatı gerçekleştirerek hem Orta Asya devletlerine hem de bölgede gözü olan bölge dışı güçlere "ayağınızı denk alın" mesajını verdi. Ama esas mesaj kuşkusuz giderek kan kaybetmekte olan ABD’ye gitti. Son bir yıldan beri Rusya ve Çin arasındaki soğukluktan oldukça memnun olan ABD, bu süreç içerisinde füze kalkanını Rusya ve Çin’e kabul ettirmeye çalıştı ancak başarılı olamadı. Çin ve Rusya’nın diğer mesajı da kuşkusuz enerji açısından zengin olan Orta Asya Devletleri’neydi. Özellikle Kazakistan’ın son zamanlarda ŞİÖ dışında yeni bir örgütten bahsetmesi, Çin ve Rusya’yı pek memnun etmedi. O nedenle, bu tatbikat, maceraya atılmak isteyen bölge ülkelerine karşı da bir gözdağı oldu. ABD’nin bölgeyi silahlandırması aslında Çin için pek sürpriz bir durum değildi. Öteden beri, Çin, ŞİÖ’nün etki alanının genişletilerek Ortadoğu’da da etkin olmasını istiyordu. Bu nedenle İran da ŞİÖ’ye gözlemeci olarak alınmıştı. Şiileri kendisine daha yakın gören Çin, İran ve Hizbullah aracılığıyla bölgede etkin olmak istiyor. Çin’in son yıllardaki Ortadoğu politikasını tamamen marjinal gruplar üzerinden yürüttüğü görülüyor. Örneğin Irak ile ilişkilerini Iraklı Kürtler üzerinden, Akdeniz’deki politikalarını da Kıbrıslı Rumlar üzerinden yürütüyor. ABD’nin bu yeni hamlesi karşısında Çin ve Rusya, BM güvenlik Konseyi’ndeki oylama nedeniyle aralarının biraz soğuk olduğu İran’a yeniden yaklaştılar. Zira İran’ın bölgede yalnız bırakılması Avrasya’da Çin ve Rus çıkarlarını tehlikeye atacaktır. Her iki ülke için İran, tampon bir ülke durumundadır. ABD’nin bu yeni hamlesinin iki amacı var. Bunlardan birincisi İsrail’i silahlandırmak. Bölge ülkelerinin tepkisini çekmemek için de Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkeleri de bu programa dahil ediyor. Ama esas amacı kısa bir süre içerisinde İsrail’i olduğundan daha güçlü hale getirmek. İkinci amacı ise Suudi Arabistan gibi zengin Sünni ülkelere İran’ı bir tehdit olarak göstererek silah satmak. Böylece, ABD’de ekonominin lokomotifi olan silah endüstrisi de canlanacaktır. ABD, aynı stratejiyi AsyaPasifik’te de uyguluyor. Örneğin Tayvan’a "Çin yakında size saldıracak" diye korkutarak her yıl silah satıyor. Sadece, bu yıl ABD, Tayvan’a 12 milyar dolarlık silah sattı. Esas ürkütücü olan senaryo ise, Irak’ta yaşanacak olası bir ŞiiSünni çatışmasında ABD, Sünni ülkeleri silahlandırarak İran üzerine saldırtma olasılığıdır. ABD’nin geçmişten kalan iki problemi var. Bunlardan bir tanesi olan Kuzey Kore sorunu şu an için çözüldü. Sırada İran var. ABD, ne pahasına olursa olsun İran’la geçmişten kalan hesabını kapatmak istiyor. Çin açısından bölgede bir mezhep savaşı çıkması, Çin’in hayat damarı olan petrolün akmasının engellenmesi anlamına gelecektir. Enerji arzında kısa bir aksaklığın bile Çin ekonomisini alt üst edeceğinin farkında olan Çinliler bölgede böyle bir çatışmanın yaşanmaması için ellerinden geleni yapıyorlar. Rusya da Çin gibi bölgede yaşanacak bir çatışmanın ardından ABD’nin bölgenin enerji kaynaklarını ele geçireceğini ve enerji kaynaklarını İsrail ile birlikte yönetmek istediğini biliyor. Sonuç olarak, Çin ve Rusya, ABD’nin kendi kafasında kurguladığı dünya düzenine birlikte karşı çıkarak, yeni bir düzenin müjdesini vermeye hazırlanıyorlar. TATBİKAT VE YENİ DÜZEN Tatbikatı farklı bir açıdan da okumak mümkün. Soğuk Savaş’ın en önemli mirası olan Kore Sorunu ABD, SİLAHLANIYOR Geçtiğimiz günlerde ABD aldığı bir kararla İsrail, mısır ve Suudi Arabistan gibi Ortadoğu’nun önemli ülkelerini İran’a karşı silahlandırma sürecini başlattı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear