Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 Bahadır Selim DİLEK AİHM, uzlaşmazlığa taraf oldu, siyasi sürece girdi... C S TRATEJİ belgeye ulaştı. Aslında Maraş’ın tapu kayıtlarına ilişkin çalışmalar yıllar önce başlamıştı, 1974’te Maraş’ı boşaltırken, tapu kayıtlarını da yine Maraş’ta çeşitli binalara gizlemişlerdi. Yaklaşık 10 yıl kadar önce Maraş’ta bir otelin bodrum katında 19101930 dönemine ait tapular bulundu. Osmanlıca olan bu dokümanların önce ne olduğu anlaşılamadı. Üzerinde yapılan çalışmalar uzun süreye yayıldı. Adadaki Osmanlı yönetimi döneminden sonra taşınmaz vakıf mallarının yönetimi üstlenen Vakıflar İdaresi, bu tapular üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırdı, eş zamanlı olarak 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ne ait tapu kütüklerini taramaya başladı. Bu çalışmalar bittiğinde ise Türk tarafının eline çok önemli bir koz verecek sonuca ulaşıldı. Maraş’taki taşınmaz malların Türk vakıflarına ait olduğu ve vakıflar hukuku ve anlaşmalar ihlal edilerek yasa dışı şekilde Rumların isimlerine kaydedildiğini kanıtlayan belgeler ortaya çıktı. Ortaya çıkan tablo tarihin tozlu sayfalarında gizli kalmış bir gerçeği göz önüne serdi. Rumlar, adadaki vakıfları İngilizlerin yardımıyla yağlamamışlardı. Çünkü, Osmanlı dönemindeki şeriat yasaları ve İngiliz yönetimi dönemindeki vakıf malları yasasına göre, vakıflara ait malların satışı mümkün olmuyordu. İşte Aresti’in tapusuna da bu aşamada ulaşıldı. Türk tarafı, 6 Ekim 2005 tarihinde KKTC Dışişleri Bakanlığı hukukçusu Zaim Necatigil, Aresti’in dava konusu olan evinin Abdullah Paşa Vakfı’na ait olduğunu belgeleyen tapuyu AİHM’e sundu. K ıbrıs vatandaşı Bayan Mira KnesidiAresti’in, 4 Kasım 1998 tarihinde, kapalı Maraş bölgesindeki evi için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) açtığı dava, Kıbrıs konusunun en önemli başlıklarından biri olan malmülk sorunun kırılma noktası oldu. AİHM’nin 2 Eylül 2004 tarihinde davanın kabul edilebilirliğini görüşmesinin ardından, 14 Mart 2005 tarihinde davayı görüşülebilir bulmasıyla birlikte başlayan süreç, farklı bir eksene kayarak Kıbrıs’ta Rumlar tarafından gasp edilmiş, yağmalanmış Türk vakıf mallarını gündeme taşıdı. Mahkeme süreci devam ederken bulunan tapu, söz konusu evin vakıf malı olduğunu, 93 yıl önce, adadaki İngiliz yönetimi tarafından, vakıflar hukukuna ve anlaşmalara aykırı olarak Aresti’in ailesinin üzerine tescil edildiğini ortaya koydu. Ancak, AİHM’nin söz konusu davaya ilişkin içtihatları, mal mülk sorunu bağlamında yüksek mahkemenin Kıbrıs’taki siyasi sürece müdahil olması sıkıntısını da beraberinde getirdi. Türk tarafı, sorunun "Bütüncül Takas ve Tazminat" yoluyla çözüme kavuşturulmasını savuna geldi. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat Yönetimi’nin son girişimine kadar Rumlara mal iadesini öngören hiçbir yasal düzenleme yapılmadı. Rumlar, Makarios döneminde takas ve tazminat politikasını desteklerken, Kiprianu dönemiyle birlikte 1974 sonrası göç eden tüm Rumların Kuzey’e dönüşünü sağlayacak yollara başvurma arayışına girdi. İşte AİHM’de Türkiye aleyhinde açılan mülkiyet davaları böyle bir arayış sonucunda gerçekleşti. Peki, Kıbrıs’taki bu kritik süreç nasıl başladı? Nasıl gelişti? Aresti ne istedi? AİHM ne karar verdi? Vakıf malları, sorunun Türk tarafı lehine çözümü konusunda yeni bir açılıma neden olabilir mi? Tablonun bütünü değerlendirebilmek için bu soruların yanıtlarına değinmekte yarar var. Aresti AİHM’e başvurusunda, kendisinin Kıbrıslı Rum Ortodoks olduğu için Kuzey Kıbrıs’ta, Maraş bölgesinde bulunan konutuna ve diğer mülküne gitmesine ve kullanmasına Türk ordusunun engel olduğunu ve bu durumun "Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme"nin, "Özel hayatın ve aile hayatının korunması" başlığı altında, "Herkes özel hayatına, aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir" yönündeki 8. maddesi ve "Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir" yönündeki 1. Protokolü’nü ihlali olduğunu ileri sürdü. Üstelik Aresti AİHM’e başvurusunda orijinal tapu kaydını sunmamış Sadece Rum kesimi İçişleri Bakanlığı’ndan aldığı bir yazıyı ortaya ibraz ederek, dava açmıştı. Kıbrıs’ta yağmanın belgeleri KKTC’de kapalı Maraş’ın Rumlara verilmesi, karşılığında ‘izolasyonların kaldırılması’ modeli tartışılıyor. Verilmesi düşünülen toprakların vakıf arazisi olduğu ortaya çıkınca soruna yeni bir boyut eklendi. Mülhak (Tanrıya adanmış) arazilerin devri söz konusu olamıyor. AİHM’NİN KARARI ‘EV VAKIF MALIDIR’ DENİLDİ Türkiye ise bu iddialara yönelik olarak, ilgili mülkün, TürkMüslüman dini vakfın (Evkaf) defterlerinde vakıf malı olarak görüldüğünü, vakıf mallarının kişilere devredilmesinin olanaklı olmadığını, davacının orijinal tapu kaydını ibraz edemediğini, Türkiye’nin KKTC tapu kayıtları üzerinde söz sahibi olmadığını ve dolayısı ile mal sahipliliği ve tapu kayıtları ile ilgili tarihi sürecin araştırılması sonuçlanana kadar, davacının zarar gören taraf olarak kabul edilmemesi gerektiği şeklindeki görüşünü ortaya koydu. Süreç devam ederken, Türk tarafı kritik bir Mahkeme, 1 ve 7 Aralık 2005 tarihlerinde davayı esastan görüştü ve 7 Aralık 2005 tarihinde kararını verdi ve 22 Aralık 2005’te de kararlarını özetle şu şekilde açıkladı: 1 Türkiye’nin başlangıç aşamasındaki itirazlarını reddeder. 2 Madde. 8 (Özel hayatın ve aile hayatının korunması) kapsamında Türkiye’nin suçlu olduğuna karar verir. 3 Protokol 1 Madde. 1 (Mülkiyetin korunması) kapsamında Türkiye’nin suçlu olduğuna karar verir. 4 Madde 8 ve Protokol 1, Madde 1 ile örtüşmesi nedeniyle, davacının, Madde 14 kapsamındaki şikayetlerini incelemeye gerek görmez. 5 Türkiye’nin; ilgili bu davadaki davacı ile mahkeme önünde beklemekte olan benzeri diğer müracaatlarla ilgili olarak, Madde. 8, Protokol 1 Madde 1 altındaki haklarının etkin bir şekilde korunmasını sağlamak üzere çare üretmek mecburiyetinde olduğuna karar verir. Böyle bir çare, bu dava kararının duyurulduğu tarihten itibaren üç ay içinde hazır olmalı ve ondan sonraki üç ay içinde de ihlaller ortadan kaldırılmalıdır. 6 Madde 41 altında ortaya çıkan maddi ve manevi tazminatlar hakkında karar vermeye Mahkeme’nin hazır olmadığına karar verir, ve dolayısı ile; a) bu konuyu beklemeye alır. b) kararın duyurulduğu tarihten itibaren üç ay içerisinde, Madde 44 kapsamında tarafları, konu hakkındaki kendi izlenimlerini yazılı olarak mahkemeye sunmaya ve aralarında ulaşabildikleri antlaşmadan mahkemeyi haberdar etmeye davet eder. c) bu davanın duyurulduğu tarihten itibaren üç ay içinde, yukarıdaki 5. madde uyarınca,Türkiye’yi, oluşturduğu çarenin detayları ve ulaşılabilirliği hakkında bilgi sunmaya ve ondan sonraki üç ay