Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
cari açığımız 23 milyar dolarken finans hesabı olarak adlandırılan yabancı sermaye girişi 44 milyar dolar olarak gerçekleşti yani açığımızın çok üzerinde bir sermaye girişi oldu. Aynı trend 12,5 milyar dolarlık cari açığa 21,5 milyar dolarlık sermaye girişi ile 2006’da devam etti. MB bu döviz fazlalığı nedeniyle YTL ’nin daha da değerlenmesinin önüne geçebilmek için dolar talep etmek yani rezerv biriktirmek durumunda kaldı. Ancak bu kompozisyon MB’nin bir başka temel hatasını ortaya çıkarıyor aslında. Gereğinden yüksek tutulan faiz oranı sermaye girişini dolayısı ile YTL talebini artırdı. Bu talep artışı YTL ’nin aşırı değerlenmesine neden oldu. Bu değerlenmeyi bir miktar engellemek için MB’nin döviz talebi yaratması ise para arzının artması ile sonuçlandı. MB biriktirdiği bu rezervlere karşılık ekonomiye YTL verdi. Sterilizasyon ile fazla YTL piyasadan çekilebilirdi ancak böyle bir girişim faizler üzerinde artma yönünde baskı yaratacaktı. MB faiz artışını göze alamadığından rezerv biriktirirken reel para arzını arttırmış oldu. MB’nın sitesindeki verilere baktığımızda geniş tabanlı para arzının (M2) 20022004 arasında yılda yaklaşık yüzde 30 büyürken 2005’de rezervlerin de etkisi ile yüzde 40 büyüdüğünü görüyoruz. Para arzındaki artışın diğer bir göstergesi ise MB Bilançosudur. Bilançodaki büyüme net para arzını ifade eder. Aylık verilere baktığımızda 2003 haziranından itibaren bilançodaki büyümenin çok düşük hatta bazı aylarda negatif olduğunu görüyoruz. 2005 Kasım’ına kadar bilanço neredeyse hiç büyümüyor. Kasım ayından itibaren ise bilanço yüzde 20’lerden yüzde 50’lere ulaşan oranlarda bir büyüme sergiliyor. Benzer bir şekilde aynı süreçte rezervlerin büyüme oranında da bir tırmanış görülüyor. 2005 boyunca aylık yüzde 20’ler civarında artış gösteren rezervler Kasım ayından itibaren yüzde 35’ten yüzde 60’lara varan oranlarda büyüyor. Yani çok açık olarak görülüyor ki 2005’in sonunda IMF rezerv biriktirin diye bastırınca MB döviz alımını iyice hızlandırıyor, biriken rezervler MB bilançosunu artırırken net para arzı artmış oluyor ve kaçınılmaz son 2006 Nisan’ında enflasyon beklentilerin üzerine çıkıyor: Bu süreçte zaten değerli paranın iç tüketim ve gayrı menkul gibi alanlarda yarattığı enflasyonist şişme (balon), para arzı artışı ile de desteklenmiş oldu. 2005’in ikinci yarısında başta dayanıklı mal tüketimi (yüzde 30) olmak üzere tüketim büyüme oranında (yüzde 15) 2004’ün ilk yarısına benzer bir yükselme yaşandı. 2004’teki düşük rakamlardan sonra 2005’in başından itibaren inşaat sektörü büyüme oranlarında da yüzde 25’leri bulan ciddi bir sıçrama görüldü. 2005 Ağustos’undan bu yana tüketim malları ithalatı da oldukça yüksek seviyelerde büyüme kaydediyor. Ekonomi ısınmış durumda. 2006 Nisan enflasyon verilerindeki bozulma aslında aylarca öncesinden belliydi. Bu durumda temel amacını fiyat istikrarını sağlamak olarak belirleyen MB’nin IMF’nin uluslararası sermayenin çıkarını savunmak için dayattığı rezerv biriktirme politikasının enflasyonist etkisini öngöremediği ortaya çıkıyor. Son yıllarda sıcak para girişine bağlı olarak FİNANSAL enflasyonun düşüşü tersine dönmeye başladı. Bunun SERMAYEYE TESLİMİYET üzerine IMF, küresel finansal sermayenin Türkiye’yi Bütün bunlara rağmen çok şükür Merkez Bankamız güvenli bir şekilde terk edebilmesi için Merkez bağımsız. Düşünsenize bir de bağımsız olmasaydı halimiz Bankası’nın döviz rezervini artırmasını sağladı. nice olurdu. Siyasetten kazandığından faiz oranlarındaki düşüşe rağmen yabancı yatırımcı dünya ortalamasının çok üzerinde getiri elde edebiliyordu. YTL ’nin değer kazanması ile enflasyonun düşürülmesi desteklenince, yüksek reel faizler korunarak nominal faizler azaltılabildi. Bununla birlikte MB uygun uluslararası konjonktürü yeterince kullanamadı ve faizleri gerektiği kadar düşüremedi. MB daha önce yeterince düşürmediği için şimdi faizleri yükseltmek zorunda kalıyor. Bu noktada Nisan ayındaki faiz indirimini unutuyor değiliz ancak enflasyonist etkiler açıkça MB’nin kendi verilerinde gözleniyorken yapılan bu faiz indirimi çok zamansız ve anlamsız olmuştur. Japonya Merkez Bankası’nın beş yıldır uyguladığı gevşek para politikasından tüketici fiyatlarında görülen artışın da etkisi ile vazgeçeceğini açıklamasıyla, sıfırlanmış faiz oranlarında zaman içinde bir artış olacağı beklentisi güçlendi ve bu bilgi 2006 Mart ayında ekonomi dergilerinde küresel çapta ucuz para döneminden çıkıldığı şeklinde yorumlandı. Yine IMF’nin Küresel Finansal İstikrar 2006 Nisan Raporu’nda faiz oranları beklentilerini yansıtan getiri eğrileri yayınlandığında özellikle Japonya ve Almanya, daha az olmak üzere ABD’de faiz oranlarının önümüzdeki dönemde yükseleceği açıkça görülüyordu. MB kendi veri setlerini değerlendiremediği gibi uluslararası konjonktürü de doğru yorumlayamadı. Ama açıkçası Nisan’da faizi indirmek yerine artırmış olsaydı da sonuç pek farklı olmayabilirdi. Rodrik’in yeni yayımlanan çalışmasında da belirttiği gibi Merkez Bankaları genellikle döviz rezervlerini kısa vadeli ve düşük getirili ABD hazine bonosu olarak tutuyorlar. Rodrik gelişmekte olan ülkelerin döviz rezervlerindeki son dönemdeki hızlı artışın maliyetinin GSYİH’nin yıllık yüzde 1’ine denk düştüğünü iddia ediyor. Bunun anlamı 2003’de yüzde 46, 2004’de yüzde 25 2005’de yüzde 16 faiz karşılığında ülkemize çektiğimiz yabancı sermayeyi rezerv olarak biriktirirken yüzde 5 civarında bir getiri elde ediyor olmamızdır. Kabaca rezerv tutarken Türkiye ve ABD faiz oranları arasındaki fark kadar zarar ediyoruz. Üstelik bu rezervleri yabancı sermaye bozulan beklentileri nedeniyle ülkemizden çıkmaya karar verirse zarar etmeden güvenli limanlara yelken açabilsin diye yapıyoruz. bağımsızlığına çok önem verdiğimiz MB, uluslararası sermayenin güdümüne öylesine girmiştir ki temel hedef olarak belirlediği fiyat istikrarı amacından bile sıcak paranın selameti için vazgeçmiştir. IMF’nin isteği doğrultusunda rezerv biriktirmek için, para arzını artırırken fiyat istikrarını düşünmeyen MB’nin enflasyon rakamlarının yüksek çıkması sonucu enflasyon hedefinden çok sapmamak için faizleri artırması ne kadar inandırıcı? Acaba ülkeden çıkan sıcak para bu yüksek faizlerle geri dönüp son bir vurgun daha mı vurmak niyetinde. Döviz rezervleri de bu son vurgun vurulup dışarı çıkılırken YTL ’nin değerlenmesini sağlayıp çifte kazanç sağlamak için kullanılacak olabilir mi? Tam bir komplo teorisi oldu. Şüphesiz MB yetkilileri finansal sermayenin çıkarlarına hizmet etmek için bu kararları almıyorlar ve durumun buraya varmasında özellikle 90’lar boyunca hükümetlerce izlenen borçlanma politikaları da etkili oldu. Aslında MB’nin hükümetlerden bağımsızlığı argümanı da Türkiye özelinde tartışmaya açık. Çünkü 1980’den bu yana Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri de kaderlerini küresel finansal sermayenin ellerine teslim etmiş durumdalar. En sonunda yabancı yatırımcı kaçmasın diye MB faizleri yükseltip, dolar satmaya başlarken hükümet de yurt içi\yurt dışı yerleşik ayrımına dayanan vergi/stopaj indirimlerini gündeme getirdi. Artık tek hedefimiz sıcak paranın ülkeye geri gelmesi, bunun için yapmayacağımız yok. Peki ya yatırım yapacak parası olmayan, devlete borç veremeyen geniş kesimler onlar için de bir vergi indirimi gündemde mi? Amaç krizin etkilerini seçim sonrasına öteleyebilmekten ibaret de olabilir. Çünkü şu çok açık, sıcak para geri gelse bile en fazla bir yıl sonra aynı şeyleri yeniden ve çok daha şiddetli yaşayacağız. Bu sürdürülebilir bir durum değil. Reel olarak üretimden elde edemeyeceğimiz bir getiri oranını sıcak paraya ödemeye ne kadar devam edebiliriz? Küreselleşmenin, 1930 bunalımından sonra uygulanan refah devleti modelinin sermayenin kâr oranlarında neden olduğu azalmayı telafi etmek üzere devreye sokulduğunu ve günümüzde eksik tüketim talebinin de etkisi ile büyük miktarda sermayenin reel kesimden koparak finansal nitelik kazandığını, ancak hala büyük getiriler elde etmek istediğini, bunun için de gelişmekte olan ülkeleri gözüne kestirdiğini görmek durumundayız. Kaçacak diye ödümüzün koptuğu bu finansal sermaye gelişmiş ülkelerde elde edemeyeceği bu büyük getirileri bizim gibi ülkelerden elde ediyor. Şimdi birileri çıksa biz teknolojiyi kullanarak finansal hareketleri kontrol edeceğiz, kağıt paranın kullanımını yasaklayıp, sayısal para kullanımı sayesinde tüketim ve sermaye hareketleri üzerinden vergilendirme yapacağız. Tasarruf açığımız var ama 70 milyonluk iç pazarı olan bir ekonomi batmaz, ülkeyi küresel finansal sermayenin güdümünden kurtarmak öncelikli hedefimiz olacak, çünkü yakın gelecekte bütün ülkeler kendi kamuoyu baskıları altında bu yola gidecekler deseler... Sizce şu anda sürdürmeye çalıştığımız modelden çok daha saçma bir şey mi önermiş olurlar. C S TRATEJİ 11 İLK İŞARET JAPONYA’DAN Kısacası enflasyonun yükselmesi için gereken ne ise yapılmış oldu. Değerli para ile ısınmış ekonomi ve artan para arzı kombinasyonu başka ne sonuç yaratabilirdi ki? Şimdi enflasyon hedefi aklına gelen MB faizleri yükseltiyor. Aslında 2002’den beri MB faiz oranlarını düşürüyordu. Bu süreçte YTL sürekli olarak değer Maliye Bakanı Kemal Unakıtan