Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası mvurmay@tusam.net Ortadoğu’ya yönelik yaklaşım son dönemde de olumsuz etkilerini gösterdi C S TRATEJİ 17 ülkelerinin yönetimleri ve halklarının da güven ve itibarlarını kazanmak gerekiyor. Ancak, Türkiye’nin istikrarsız tutumlar ve değişken politikalar izlemesi, halk ve yönetimler nezdinde güvenilirliği sorgulanıyor. Bu bağlamda, Türkiye’nin Ortadoğu politikasında düştüğü yanılgılardan biri ve belki de en önemlisi Suriye, Lübnan, Filistin, Irak, Mısır ve diğer "eski Osmanlı eyaleti" sıfatını taşıyan bölge ülkelerine karşı tarihi referanslarla yaklaşması. Tarihsel bağlar ve ortak bir geçmiş önemli referanslardır ancak söz konusu tarih her iki taraf için ayrı ayrı metaforlaştırılmış ise ikili ya da bölgesel ilişkilerin kurulmasında pozitif yönlü bir etki yaratmıyor. Örneğin, Filistin Sorunu için Türkiye’den her zaman İsrail ve Filistin arasında "arabuluculuk" yapması beklenir. Bölge ülkeleri içerisinde İsrail ile normal ilişkileri bulunan neredeyse tek ülke konumunda olan Türkiye, son dönem de buna dahil olmak üzere, kendisine atfedilen bu arabuluculuk misyonu konusunda kurduğu tüm cümlelerin içerisine "Filistin’in tapusu bizde, tabii ki üzerimize düşeni yapacağız" gibi kalıplaşmış ifadeleri sıkıştırıyor. Ama sonuçta "arabuluculuk" işlevselleşmeyerek sözde kalıyor. ürkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana süregelen tartışmaların başında uluslararası sistemde Türkiye’nin nerede konumlanması gerektiğine ilişkin tartışmalar yer alıyor. Temelleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun son yüzyılında kendisini iyiden iyiye gösteren "modernleşme" ve "batılılaşma" tartışmalarına kadar uzanan "kendini konumlama" ve bir sonraki aşamada "kimliğini tanımlama" çabaları, anayasal olarak tamamlanmış olsa da uygulamada neredeyse iki yüz yıldır devam ediyor. Bu bağlamda, Türkiye gerek içeriden gerek dışarıdan Batı ile Doğu arasında seçim yapması yönünde sürekli sıkıştırılıyor. Ancak popüler söyleyişle "stratejik" olarak yaşamsal önem taşıyan coğrafi konumu nedeni ile Türkiye’nin böylesine keskin bir seçim yapması teorik açıdan "olumlu" gibi gözükse de pratik açıdan son derece sancılı bir süreci beraberinde getiriyor. En genel ifade ile Tanzimat Dönemi’nden bu yana yüzünü Batı’ya dönmüş olan Türkiye, "modernleşme" adına yönünü çevirdiği Batı ile Osmanlıyla birlikte tarihe gömdüğü Doğu’sunu yani bugünkü Ortadoğu’yu ilişkiler bağlamında keskin çizgilerle birbirinden ayrı tutuyor. Bu da ister istemez Türkiye’yi seçim yapmak durumunda bırakıyor. Henüz DoğuBatı düzleminde kendisini bile tanımlayamamış olan Türkiye’nin bu iki "kutup" arasında denge kurması gerekirken böylesine bir seçim yapmaya zorlanması Türkiye’yi zora sokuyor. Bu durumda, Batı’nın doğusunda mı, yoksa Doğu’nun batısında mı olduğuna bir türlü karar veremeyen ve haliyle ihtiyacı olan denge noktasına ulaşamayan Türkiye’ye ise DoğuBatı arasında sonu gelmeyen medcezirler reva oluyor. Türk dış politikasının müzmin istikrarsızlığının temelinde de aslında bu medcezirler yatıyor. T Türkiye bağımsız dış politika izleyemiyor Hemen hemen hiçbir konuda ya da bölgesel anlamda olmadığı gibi Ortadoğu’ya yönelik de belirli, daha da önemlisi istikrarlı bir politikası ol(a)maması Türkiye’yi reflektif politikalar izlemeye zorluyor. Reflektif politikalardaki yanılgı payı ise bilimsel olarak yüzde 7580’ler gibi yüksek oranlarda seyrediyor. Türkiye, hem bağımsız dış politikadan yoksun hem de yanılgı payı yüksek bu politikalara yönelince hata üstüne hata yapıyor ve hataların onarımı çok zor oluyor. Türkiye’nin ayaklarına dolanan bu "stratejik" bağlar olmasa dahi Türkiye’de Ortadoğu’ya (Ortadoğu’da da Türkiye’ye) yönelik algıların son derece değişken olması, Türk dış politikasının Ortadoğu hanesinin soru işaretleri ile dolu olmasına neden oluyor. Hal böyle olunca dış politika zemini iyice kayganlaşıyor. Buna bir de tarihten gelen yanlış imaj ve yargıların eklenmesi ile durum daha da karmaşık ve belirsiz bir hal alıyor. Ortadoğu ülkeleri özellikle de yönetim kademesindekiler Türkiye’yi geri kalmışlıklarının tek sorumlusu "eski patron" olarak görürken, Türkiye de Ortadoğu’da çoğunluğu oluşturan Arapları, I. Dünya Savaşı’nda Türkleri sırtından vuran "eski tebaa" olarak görüyor. Bu imajlar her ne kadar diplomatik ilişkilerde resmi olarak kendisini göstermiyorsa da perde arkasında her zaman negatif bir elektrik yayıyor. Yani ilişkilerin seyrini tamamen belirlemiyorsa da kaçınılmaz olarak etkiliyor. Türkiye’nin coğrafi konumu ve geçmişi, kendisini Batı ya da Doğu’da DENGE POLİTİKASI noktada Türkiye’nin içdış konumlandıramadığı gibi dış politikasında Gelinen politika ayrımı yapmak gibi bir lüksü Zaten Türkiye gibi iç politikası dış sorunlara neden oluyor. Ortadoğu’ya yönelik yok. politikaya bağımlı bir ülkenin başka de olması düşünülemez. bağımsız bir yaklaşım geliştirilememesi de seçeneğinin Ancak uygulanabilir ve istikrarlı bir dış politika için Türkiye’nin ihtiyacı olan tek karmaşaya neden oluyor. şey denge politikası. Buna karşın REFLEKTİF POLİTİKALAR Türkiye’nin en köklü dış politika sorunlarından biri kuşkusuz strateji eksikliği. Stratejisizlikten payını en fazla alanlardan biri de hiç kuşku yok ki denge politikasına ve istikrara hasret kalan Türk dış politikasıdır. Özellikle de "unutulmaya çalışılan kötü geçmişin izlerini taşıyan" Ortadoğu’nun, Türk dış politikasında varlığı ile yokluğu neredeyse birdir. Ancak ne kadar yok sayılmaya çalışılsa da Ortadoğu’da yanan bir ateşin her zaman Türkiye’ye sıçrama olasılığı bulunuyor. Hele ki, Irak, Suriye ve İran gibi sınırlarımızın bitişik olduğu ülkelerde yanmaya başlayan ateşin Türkiye’yi sarmaması olanaksızdır. Tıpkı Irak’ta olduğu ve güçlü olasılık İran’da olacağı gibi. Türkiye, altında imzası bulunan uluslararası anlaşmalar, her şeye karşın girmeye çalıştığı AB ve ABD ile olan benzeri görülmemiş "stratejik müttefiklik" bağları nedeni ile uygulamada bağımsız bir dış politika A. Gül izleyemiyor. unutulmaması gereken çok önemli bir nirengi noktası var. Denge politikası, herkesle iyi geçinme politikası değildir. Gerektiği zaman barış meleğinin kanatlarını çıkarıp diş gösterebilmek; konjonktürü fazla zorlamadan istikrarlı ve kontrollü bir tırmandırma stratejisi izlemekten kaçınmamaktır. Aynı zamanda tarihi unutmadan ama tarihe takılıp kalmadan ulusal çıkarlar neyi gerektiriyorsa pusulayı o yöne çevirmektir. Bu hassas ayrım doğru bir şekilde yapıldığında denge politikası kendiliğinden oluşacaktır. Türkiye’nin ihtiyacı olan da budur. İsrail’in Gazze saldırılarında yaralanan çocuk... YANLIŞ İMAJ VE ALGILAR Türkiye uygulanabilir bir politikaya ve stratejik bir öngörüye sahip değilken bir yandan da Ortadoğu’yu içerisine alan coğrafyaya dair "Bölgesel Liderlik" düsturunu dilinden düşürmüyor. Ancak, bugüne kadar bu yolda tek bir adım atılmış değil. Bölgesel liderlik için öncelikle bölge devletleri ile birebir istikrarlı ilişkilere sahip olmak ve daha da önemlisi bağımsız bir dış politika izlemek gerekiyor. Ayrıca bölge