28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

için, etnik bağlarla cazibe merkezi haline getirilmesine çalışılıyor, ‘nitelikli sanayi bölgeleri’ aracılığıyla, ekonomik çerçevesi de yaratılıyor. Ayrılıkçı terör eylemleri, 1999’dan itibaren azalsa da, ayrılıkçı örgütün, Irak’ın kuzeyinde hala konuşlanıyor olması, ülkemiz açısından riskli bir konumu beraberinde getiriyor. Ayrılıkçı örgüt, 1999’dan itibaren, siyasallaşma stratejilerine hız kazandırdı. Terör yoluyla elde edilemeyenler, bu sefer, siyasal platformlarda gündeme getiriliyor. AZINLIK YARATMA ÇABALARI Türkiye Cumhuriyeti, 1999 Aralık ayında AB’yle ilgili süreçte Helsinki Zirvesi’nde resmen aday üye ülke olma niteliğini kazandı. Kopenhag Kriterleri uyum yasaları çerçevesinde sürekli dile getiriliyor. Söz konusu kriterlerin siyasal kapsamında: 1 İnsan Hakları 2 Azınlık Hakları PKK’ye karşı 3 Demokratikleşme Silopi’de konuşlu 4 Hukukun Üstünlüğü zırhlı birlik... kriterleri sayılıyor. Türkiye uyum yasalarıyla, bu kriterlerle ilgili süreci, kısa bir zaman diliminde aştı. Ancak, azınlık hakları kapsamında, sanki ille de bir azınlık olma gerekliliği varmış gibi bir algı yanılsaması yaşanıyor. Türkiye Cumhuriyeti Lozan Barış Antlaşması’nda Gayrımüslim unsurları (Ermeni, Rum, Yahudi cemaatlerini) kabul ederek, 1926’da çıkarılan Medeni Kanun’la (Yurttaşlık Yasası) azınlık kavramını yasalarından çıkardı. Günümüzde, adı sayılan unsurlar, uluslararası antlaşmadan doğan haklarını kullanıyorlar. Türkiye, tekil (üniter) bir devlet olarak, azınlık kavramına hukukunda yer vermiyor. Bu gerçekler ortada dururken, AB süreci bahanesiyle, ülkemizin içinden ve dışından bir kısım çevreler, azınlık yaratma çabalarına girişiyorlar. Türkiye’de, ‘ulusal alaşım modeli’ somut bir veri olarak dururken, yeni dinsel ve etnik cemaatler yaratarak, yurttaşları, cemaatlerin emrine verecek bir gayretkeşlik gündemde. Çok hukukluluk, çok kültürlülük adı altında, ulusal bütünlüğü, ulusal kültürü ve kimliği bozacak birtakım arayışlar ön plana çıkarılıyor. Küreselleşmenin yerelleşme ve yönetişim talep ettiği ileri sürülerek, ulusdevletin yerine yerel aktörlerin güçlendirilmesi tasarlanıyor. Bu noktada yerelleşme, idari vesayetin aşındırılması, alt kimliklerin hukuksal nitelik kazanması olarak yorumlanmaya çalışılıyor. Türkiye’nin Mustafa Kemal Atatürk’ten beri devam edegelen, ulusdevlet milliyetçiliğine, sosyolojik ulus tabanına dayanan siyasetini, günümüzde de ‘ulusal alaşım modeli’ olarak adlandırmak olanaklıdır. Azınlık yaratma çabaları, ulusdevletin sınırlarını tartışmaya açma sonucunu besleyebilecek bir başlangıcın işaretidir. Ulusdevletin laik niteliğini yıpratmak ta, çok hukukluluk adına, ülkeyi dinsel yerelleşme ve tarikatlaşma adına bölme anlamını içerir. Konumuz etnik köken siyaseti olduğu için, dinsel yerelleşmeye değindikten sonra, etnik yerelleşme konusunu irdelememiz gerekiyor. Etnik yerelleşme, etnik önceliklere dayanan bir siyasal yapılaşmayla, seçim sandığından içeriye ve dışarıya mesaj vermek anlamını taşııyor. Anayasamızın ve yasalarımız etnik kökene dayanan bir siyasal yapılaşmaya izin vermemesine karşın, bu zemin üzerinde hareket edenler bulunuyor. Parlamentoda etnik kökenin siyasallaştırılmasına yol açan bir temsil olmaması somut bir gerçekken, yerel yönetimlerde, belli bir teritoryal alanda, bu bağlamda bir yığınlaşma arayışı söz konusu. Bu arayış, terör yoluyla elde edilemeyenlerin, siyasal metotlarla elde edilmesi hedefini içeriyor. Ulusdevletin siyasal bütünlüğünü parçalayacak en sekter yapılaşmalar, etnik, mezhepsel ya da dinsel kökene dayanan siyasal yapılaşmalardır. Azınlık ya da azınlıklar yaratma arayışı saydığımız alt kimliklerin güçlendirilmesi, bu çerçevede ulus aidiyetinin zayıflatılması, ulusal dayanışmanın azaltılması, ulusal birlik ve bütünlüğün, ulusal sınırların tartışılmaya açılması anlamına gelir. Son yıllarda, özellikle kitle iletişim araçlarında, bu ve buna benzer tavırlar yoğunlaşıyor. Ulusal parantezindeki pek çok konu, geçiştirilmeye çalışılıyor. Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkeleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin DNA’larıdır. Eğer bu DNA’larla oynanırsa, nasıl C S TRATEJİ 19 kazanımlarından biri olan yurttaşlık yerine, cemaatlerin emrinde yaşayan, mürit, hemşehri olmaktan öteye gidemeyen, kullaşan, birey olma özelliğini kaybeden insanlar söz konusu oluyor. Öyle ki, 1789 Fransız Devrimi’nden önceye giden bu yaklaşım, yeni bir orta çağın kapısını aralaıyor. Ulusdevleti zedeleyen bu anlayış, Yugoslavya örneğini andırıyor. ‘Ulusal alaşım modeli’ ise, yüzyıllardan beri ayrımsız kaynaşmış, Cumhuriyet’le birlikte ümmet anlayışından çıkarak Türk ulusu konumuna gelmiş, Cumhuriyet’e yurttaşlık bağıyla bağlı olan herkesi Türk olarak kabul eder. Alaşım modelinde, çoğunluk ya da azınlık yoktur. Herkes, ulusun eşit ve özgür yurttaşıdır. Türkiye’de Türk adı bu bağlamda bir ırkın ya da etnik grubun adı değil, tüm yurttaşların ortak adıdır. ‘Ulusal alaşım modeli’, dinsel, mezhepsel ya da etnik kimlikleri yok saymaz. Ancak söz konusu kimliklerin, bir alaşım içerisinde Türk ulusunu oluşturduğunu, bu kimliklerden herhangi birine ya da ikisine dahil olmayı, üstünlük ya da aşağılık nedeni saymaz. Türkiye’de özellikle 19841999 arasında yaşanan ayrılıkçı terörün oluşmasında, etnik kimliği istismar kadar, ekonomik ve toplumsal geri kalmışlık, bölgenin yarı feodal üretim ilişkilerinden kurtulamama, sanayileşememe nedenleri bulunuyor. Yeterli kalkınma düzeyinin oluşmaması, ülkenin diğer bölgeleriyle, ekonomik ve toplumsal açıdan oluşan farklar, ayrılıkçı terörün propagandası açısından önemli bir zemini oluşturuyor. Ancak, ayrılıkçı terörün başarısızlığında, Türk Silahlı Kuvvetleri kadar, Türk ulusunun sağduyusu da önemli rol oynadı. Ayrı bir etnik kimlik ya da azınlık yaratılarak Türkiye’ye zarar verilmek istenmişse de, Türk ulusunun farklı unsurlarının ayrımsız kaynaşmış olması, ayrı bir aidiyet hissinin gelişmesini engellemiştir. Bu sağduyu, Türk ulusunun bir alaşım modeli içerisinde bütünleşmiş olduğunu, yerel ya da bölgesel kimlik yaratma anlayışının, bu yüzden başarısızlığa uğradığını ortaya koymaktadır. Bu veriler, herşeyin bittiği anlamına gelmiyor. Türkiye Cumhuriyeti, mazlum uluslar için bir modeldir. Ulusdevlet olarak, ‘ulusal alaşım modeli’ni başarıyla uygulayarak, güçlü, çağdaş, bir ülke olunabileceğini ortaya koymuştur. ‘Ulusal alaşım modeli’ tüm bir Ortadoğu ve Orta Asya coğrafyası için işlevsel bir modeldir. Bu modelin en temel öznesi yurttaşlık; yurttaşlığın akılcı ve bilimsel zemini hiç kuşkusuz laikliktir. Laiklik ‘ulusal alaşım modeli’nin olmazsa olmaz koşuludur. Laiklik, tüm unsurların ortak hukukunu, yaşam biçimini ve ulusal kimliğin niteliğini ifade eder. Ulusdevlet milliyetçiliği, ‘ulusal alaşım modeli’nde, küresel ve bölgesel milliyetçiliklere karşı, önemli bir var olma istencini ortaya koymaktadır. ‘Ulusal alaşım modeli’, eşit ve özgür yurttaşların, sosyolojik bir ulusal taban üzerinde, ortak hedeflere yönelmesi, kalkınması, mutlu ve gönenç içinde yaşamasını belirtmektedir. ‘Ulusal alaşım modeli’nin sahibi Mustafa Kemal Atatürk ve O’nun kurduğu Cumhuriyet’tir. Bizlere düşen görev, bu modeli geliştirmek, ulusal bilinci yükseltmek, tüm bir Ortadoğu ve Orta Asya coğrafyasına ‘kendi modelimiz’ olarak sunmaktır. Mazlum ulusların çıkış yolu ‘ulusal alaşım modeli’, önderleri de Mustafa Kemal Atatürk’tür. Türkiye’nin son on yıllarına damgasını vuran ayrılıkçı terör genel anlamda Türk halkının sağduyusu ile yenildi. Ayrılıkçılık AB’den gördüğü hoşgörüyle siyasallaşma arayışına girdi. vücudun metabolizması çöküyorsa, ulusdevlet ortadan kalkar, parçalanır. ‘ULUSAL ALAŞIM MODELİ’ Türkiye Cumhuriyeti, küreselleşme ve onun etkisiyle desteklenen yerelleşme, yerel kimliklerin, etnik, dinsel ya da mezhepsel alt kimliklerle donatılması süreciyle karşı kaşıyadır. Cumhuriyetin kuruluşundaki anlayış, kuruluşundan bu yana alt kimliklerin güçlendirilmesinden çok, ulusal bütünlük içerisinde, yurttaşlık bağıyla bağlı tüm unsurları, ulusal anlamda Türk olarak kabul eden, çağdaş bir yaklaşıma sahiptir. Söz konusu anlayışı günümüzde ‘ulusal alaşım modeli’ olarak adlandırmaktayız. ‘Ulusal alaşım modeli’, mozaik benzetmesinden çok, alaşım mantığını ortaya çıkarıyor. Mozaik anlayışında, alt kimliklerin farklılığı vurgulanıyor, ulusal bir dayanışma ya da bütünlükten çok, yerelleşme ya da bölgeleşmeye önem veriliyor. Bu bağlamda, insanlığın en büyük
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear