Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası mvurmay@tusam.net Ortadoğu’nun laboratuvarı Lübnan’da altyapı yine çöktü... C S TRATEJİ örgüt olduğu ve İsrail kabul etmese de İsrail’in Mayıs 2000’de Lübnan’dan çekilmesinin ardındaki isim olduğu göz önünde bulundurduğunda İsrail’in kafasındaki Hizbullah imajı ve asıl hedefin neden İran olduğu daha da iyi anlaşılıyor. H atırlar mısınız, yaklaşık 45 yıl kadar önce ekranlarda etkileyici bir reklam filmi vardı. Puslu, karanlık bir hava, derinden gelen bir uğultu ve bir rampadan aşağıya doğru hızla ilerleyen, önüne kattığı her şeyi yıkıp geçen, kontrolsüzce oraya buraya savrulan bir araba lastiği… Filmin sonunda da hafızalara yer etmiş olan, o anlamlı slogan "Kontrolsüz güç, güç değildir" Yaklaşık on beş, yirmi saniyelik bu kısacık reklam filmi bile gücün, kontrolden çıkıp, sınırsızca kullanıldığında nelere yol açabileceğine dair hafızalarda bu kadar güçlü bir etki bırakabiliyorsa, İsrail’in başrolünü oynadığı yeni savaş filminin aynı hafızalarda güç ve dehşet kavramlarını eşleştireceğine hiç şüphe olmasın. Hele ki söz konusu filmin senaryosu uyarlama değil, gerçeğin ta kendisi; oyuncular da figüran ya da dublör değil hayatları karşı tarafınkinden ucuz olan gerçek insanlarsa, tarih, bu filmi emsallerinin yanına itina ile kaydetmekte hiçbir sakınca görmeyecektir. Peki, ne olmuştu da "Ortadoğu Barışı"ndan yüksek seslerle bahsedilirken, İsrail’in "şahin" Likud’ları, şahinlerin yuvası Likud’u terk edip, yeni yuvaları Kadima ile barışa uçmaya karar vermiş ve adeta birer güvercine dönüşmüşken, iktidara "barışa" açtıkları yelkenle gelen Kadima Gazze’den sonra, Batı Şeria’dan da tüm eleştirilere rağmen en geç Ağustos 2006’da çekilmeye kararlıyken birden bire tüm bunlar gerilerde kalmış, hatta yok sayılmıştı? Popüler tabir ile düğmeye kim basmıştı? Filistinlilere göre İsrail donanmasına ait bir savaş gemisinin Gazze Plajı’nda sivilleri vurması; İsrail’e göre ise Hamas’ın İsrail kontrol noktasına baskın düzenleyip 2 İsrail askerini öldürmesi ve onbaşı Gilat Shalit’i kaçırması. Son olarak da Lübnan Hizbullahı’nın 2 İsrail askerini kaçırması ve İsrail’in hiç düşünmeden büyük bir hız ve şiddetle Lübnan’a girmesi. Aslına bakılırsa artık düğmeye kimin ya da kimlerin bastığının, henüz adı resmen konmamış da olsa fiilen tüm şiddeti ile ben varım diyen savaşı kimin, ne zaman ve nasıl başlattığının bir önemi yok. Bugün var olan ve önemli olan tek şey Ortadoğu’da yeniden savaş çanlarının çalmaya başladığı. İsrail İran’ın ‘gölgesiyle’ savaşıyor "Korku Kuvvetleri" adını verdikleri ilk sistematik intihar komandosu birliğine sahip olan ve bu birlik başta olmak üzere tüm kuvvetleri ile İsrail’in Lübnan’daki işgaline son vermesi için İsrail’e karşı en ciddi mücadeleyi veren ORTADOĞU’NUN LABARATUVARI ‘LÜBNAN Dünyanın kuşkusuz en talihsiz ülkelerinden biri olan Lübnan, altmış üç yıllık kısa tarihinin yarısından fazlası savaşlarla geçmiş, dünyanın en kanlı, en uzun, en yıkıcı iç savaşlarından birine sahne olmuş ve bu özellikleri ile Ortadoğu’nun çatışma laboratuvarı olarak nitelendirilen bir ülke olarak günümüz dünyasında insanlığın karanlıkta kalmış yüzünü temsil ediyor. Şubat 2005’te gerçekleştirilen Refik Hariri suikastı sonrası tüm dengeleri sarsılan Lübnan, yeni yeni kendine gelmeye ve kendi ayakları üzerinde durmaya başlamıştı ki İsrail’in yıldırım saldırıları ile karşı karşıya kaldı. Oysaki Lübnan arkasına aldığı uluslararası toplum destekğiile önce Suriye’nin Lübnan topraklarındaki otuz yıllık askeri varlığına son verilmiş ve Lübnan göreli olarak tam bağımsızlığını kazanmıştı. Lübnan önümüzdeki dönemde yine uluslararası toplumun gözetim ve denetiminde nihai sınırlarını çizmeye hazırlanıyordu. Ancak bu defa da konjonktür buna izin vermedi. Savaşın bahanelere bağlı olduğu Ortadoğu’daki çatışmalar, bölgenin laboratuvarı Lübnan’ı da içine aldı. İsrail, ‘asıl tehdit’ olarak gördüğü ‘SINIRSIZ ORTADOĞU’ kulaklarını tıkayan İsrail, amacına giden nükleer İran’ın Lübnan’daki gölgesi İnsanlığa yolda her türlü aracı kendisine mubah kılıp, gücünü sınırsız ve kontrolsüzce kullanmaya devam ederken Hizbullah’la çatışıyor. İsrail’e dur demek bir yana dursun kimseden güçlü ASIL HEDEF İRAN İsrail, en basite indirgenmiş ifade ile güvenlik paranoyasını dindirmek için elindeki gücü, dünyanın bir kısmının inanmadığı, geriye kalanın ise inanmış gibi yaptığı bahanelerle kontrolsüz ve sınırsızca Filistin ve Lübnan’a karşı kullanırken bir yandan da sıradaki hedefinin Suriye olduğuna dair güçlü sinyaller verirken kafasındaki esas hedefin İran olduğu, resmin tamamına bakıldığında kolayca görülebiliyor. İsrail her ne kadar Hizbullah’tan da son derece ciddi tehditler algılasa da varlığına en büyük tehdit olarak İran’ı görüyor. Neredeyse savaşmadığı Arap ülkesi kalmayan İsrail, bugüne kadar hiç bire bir karşı karşıya gelmediği ancak her daim istihbarat örgütleri veya maşa olarak kullanılan terör örgütleri ile perde arkasından savaştığı İran’ın, tüm dünyanın gözleri önünde nükleer güç haline gelmesine daha fazla seyirci kalmak niyetinde olmadığını göstermeye çalışıyor aslında. Hatta İsrail’in Lübnan’da, Lübnan ya da Hizbullah ile değil İran ile savaştığını söylemek yanlış olmaz. Aynı zamanda Lübnan’da siyasi bir parti olan Hizbullah’ın Şii bir örgütlenme olduğu, 80’lerin başında İran’ın mali desteği ile kurulduğu ve halen, her yönden en büyük desteği İran’dan aldığı, "Kuvvet El Ruda" yani ı iliş da " 00 yılın esi uluslararas k gibi 0 2 n i ’ l i İsra sı huku en girm ’a yenid ımı, uluslarara çtı. İsrail’in n a n b ü n L il a üç kulla ışmaya ut’u değ savaş, g rı yeniden tart si sadece Beyr ir ediyor. b la e kavram düşen her füz larını da yerle ukukunu l a ’ a ş t r a u u v r k sa h k Bey sı huku üç kullanarak her zaman a r a r a l s g z iyi ulu orantısı iplomas ararası Aşırı ve yan İsrail’in d rakması, ulusl ı sa da yok ibi devre dışı b resinden bakan g c u n pe e olduğ ealizm tı. d i e r e l i ars ilişk ları da s yaklaşım ı s a r a r a l Ulus sı a m ş ı t r a hukuk t kendi rızası ile" çkeilkeirlddeiği bir ses çıkmıyor. Hepsi kendi köşesine çekilmiş olan Arap dünyası adeta "kuzuların sessizliği"ni oynuyor. AB ise Charlie Chaplin misali siyahbeyaz. Renk vermemek için çaba harcıyor. Belli belirsiz hareketler var ama nedense Avrupa’dan da ses çıkmıyor. ABD ise tüm olanları İsrail’in "meşru müdafaa hakkı" olarak değerlendirip her zamanki gibi İsrail’e "gölgen benim" mesajı veriyor. Arkasında ABD’nin gölgesi ile kendisini savaş rüzgarlarına bırakan İsrail’e ise bu durumda daha fazla, daha fazla güç kullanmak düşüyor. Bu son olaylarla, Ortadoğu’da sınırların ne kadar kolay aşıldığı hatta her türlü sınırın gerektiği zaman hiç düşünmeden aşılması gereken hukuki formalitelerden ibaret olduğu bir kez daha görülmüş oldu. Mucizelere kalmış gibi görünen "çözüm" için ise güvenlik için her yolu denemeye hazır olan İsrail’in kendi sınırlarını güvende tutabilmek için, ‘sınırları’aştığının farkına varmasını beklemek kalıyor.