28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

pu senedi... C S TRATEJİ 13 Lozan görüşmelerinin yapıldığı salon isteniyor çerçevesi belirlenen çizgiden uzaklaşılmasına izin vermenin yıllardır süren bir Ege sorununa sebep olduğu ise ortadadır. Nitekim adaların silahlandırılması, karasuları ve hava sahası konularında yaratılan anlaşmazlık esasen Lozan’ın çiğnenmesi sonucunda ortaya çıktı. Etnik yapıları ayrıştırarak tanımlamak, alt kimlikleri ortaya çıkarmak eğilimindeki sağ partilerin Avrupa’da iktidarda olması da azınlıklar konusunun ve dolayısıyla Lozan’ın hedefe ulaşıncaya dek kurcalanmaya devam edileceğini gösteriyor. Bu doğrultuda azınlık hakları, Türkiye’nin yumuşak karnı olarak daha sık biçimde gündeme getirilecek, dini ve etnik ayrıştırmaya girişilip Avrupa’da dahi uygulanmayan biçimiyle çoğunluğun aleyhine yeni haklar talep edilecektir. Nitekim Birinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye’de girişilen paylaşım yarışının sebebi, petrol, bakır, gümüş, demir, kurşun, çinko, krom, kömür yatakları ve verimli topraklar iken savaşı meşru kılacak gerekçe azınlıkların korunması idi. İtilaf Devletleri azınlıklarla sömürge yapabileceği cılız devletler kurmayı planlıyorken ABD de buna bölgede manda yönetimleri kurma niyetiyle destek veriyordu. Yine, ekalliyetlerin (azınlıkların) korunması maskesi altında… Patrikhane konusu ise çoktandır Lozan görüşmelerinde öngörülen sınırı da "azınlık hakları" çerçevesindeki yerini de aşmış sadece Yunanistan’ın değil ABD ve AB’nin de kurcaladığı bir sorun haline getirilmiş durumda. Herhangi bir kilise gibi Ortodoksların dini Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun uluslararası alanda tanınması anlamına gelen Lozan Anlaşması, özellikle AB VE ANLAŞMALAR sınır konularında kırmızı çizgilerin Lozan Antlaşması’nın kodlarını oluşturuyor. Lozan’ı tartışılıyor olması bir tarafa "AB mevzuatına Türkiye’nin garantisi, temel uymadığı gerekçesi ile Türkiye’nin daha önce argümanı olarak taraf olduğu ikili anlaşmalar ile uluslararası değerlendirmek antlaşmaların sona erdirileceğini" kurala bağlayan gerekiyor. Müzakere Çerçeve Belgesi’nin 11. paragrafı ile bağlantılandırılması da olanaklı. 11. paragrafın mahiyeti belirsiz olması nedeniyle hangi tür anlaşmalar için böylesi bir uygulamaya gidileceği açıkça düzenlenmemiş olsa da Lozan’dan başka geçersiz kılınması olası anlaşmalar arasında KKTC’nin kuruluşu, 1959–1960 Londra ve Zürih Antlaşmaları ile Montrö Antlaşması ilk akla gelenlerdir. Müzakere Çerçeve Belgesi’nin sınır anlaşmazlıkları için Lahey Uluslararası Adalet Divanı’nı yetkili kılan 6. paragrafı da dikkate alındığında bu iki düzenlemenin ciddi sınır sorunlarına yol açmasının mümkün olduğu inançlarını yerine getirmelerini sağlamak amacıyla siyasi niteliğinden arındırılarak salt ruhani yetkilerle Türkiye’de kalışına izin verilen Patrikhane de, siyasi faaliyetlerine süreklilik kazandırabilmek için Lozan öncesi statüsüne dönme arayışını sürdürüyor. anlaşılıyor. Bugünün hükümetleri böylesi bir belgeyi reddetme cesareti gösteremediği için azınlıklar konusundan başka sınırların da bir sorun olarak tartışılabileceği bir süreç başladı. 11. paragraf yukarıda sayılanlardan başka sınır düzenleyen anlaşmaları da tehdit ederken 6. paragraf, bir yandan yeni sorunların önünü açıyor bir yandan da devletin –TSK’nın güç kullanma hakkını devre dışı bırakıyor. Bu çerçevede sınır anlaşmazlıkları adı altında karşımıza çıkacaklar olarak ilk etapta Yunanistan, Ermenistan ve Irak’ın kuzeyinde yaratılan siyasal oluşum akla geliyorsa da devamının da önü açık durumdadır. Lozan’la Sevr Antlaşması’nın Doğu Anadolu’da kurulmasına izin verdiği Ermeni Devleti’nden vazgeçilmiş ve bölgenin Türk toprağı olduğu kabul edilmişti. Aynı şekilde Yunanistan’ın "Küçük Asya" ya sahip olma, burada İyonya ve Pontus Devletleri kurma hayallerine vedası da Lozan’la tescillenmişti. KIRMIZI ÇİZGİLERİN TEMELİ Birinci Dünya Savaşı sonrasında paylaşım yarışının esasen Osmanlı toprakları üzerinde gerçekleştiği, o gün adı "Yakın Doğu" olan bölgenin bugün biraz daha geniş bir çerçevede ele alındığı ve o dönemde çizilen sınırların bugün değiştirilmek istendiği düşünüldüğünde Batılı devletlerin katılımıyla imzalanan Lozan Antlaşması’nın önemi bir kez daha belirginleşiyor. Lozan’ın özellikle sınır konularında belirlediği hat, Türkiye’nin bugün hala dillendirdiği kırmızı çizgilerin kodlarını oluşturuyor. Nitekim Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB) de Lozan Antlaşması’nın ince bir yorumudur. Türkiye, döktüğü kan, verdiği milyonlarca can ile geri kazandığı her şeyi belgeleyen Lozan’dan geri adım atmaktan kaçınmak zorundadır. Türk devletinin egemenlik, bağımsızlık ve toprak bütünlüğünün uluslararası sistemce tanındığı Lozan Antlaşması’nın Türkiye’nin can simidi, garantisi ve temel argümanı olarak değerlendirilmesi gerektiği ortadadır. Lozan, AB gibi günümüz supranasyonal hukuk sistemlerine bir meydan okuma aracı olarak görülmelidir. Küreselleşen dünyanın getirdiği günümüz koşullarının ‘tam bağımsızlık’ ve ‘egemenlik’ anlayışını erozyona uğrattığı bir gerçekse de Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu belgelerinden birisi olan Lozan’dan uzaklaşmak Türkiye’yi tehlikeli sularda desteksiz bırakacaktır . Dipnotlar: (1) 27 Şubat 1920 tarihli The New York Times (2) Osman ULAGAY, Amerikan Basınında Türk Kurtuluş Savaşı, 1974, İstanbul, s.61180
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear