Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
22 Yoksullaştıran büyümede gelinen son nokta… C S TRATEJİ Türkiye avantajını kullanamıyor T Kalkınmakta olan ülkeler sınıfına giren Türkiye’de büyüme sağlıklı TUSAM Çalışma Hayatı ve Türkiye Araştırmaları Masası olmayınca işsizlik önlenemiyor. Sıcak paraya dayalı ithalat ve tüakoca@tusam.net ketime dayalı büyüme, işsizliğin azalmasını önlüyor. Yatırıma daürkiye, verdiği ödünlere karşın ne AB yalı büyüyemeyen Türkiye, bu avantajını da kullanamamış oluyor. (Avrupa Birliği) ne de DB (Dünya Aybike KOCA edildiği düşünülürse, Türkiye’nin içinde bulunduğu çıkmaz daha iyi anlaşılacaktır. Sıcak paranın aniden ülkeyi terk etmesi durumunda –ki bu faiz oranlarına bağlı olarak mümkündür kriz kaçınılmazdır. Bu filme yazılan iyi senaryo ise sıcak paranın ülkeyi yavaş yavaş terk etmesidir ki bu durumda bile ekonomi durgunluğa belki de stagflasyona sürüklenecektir. Bu bağlamda uygulanan para politikalarının sıcak paraya kilitlenmemesi gerektiğini söylemeye gerek yok. Büyüme oranı ile işsizlik arasında ters orantılı bir ilişki mevcuttur. Biri arttığı takdirde diğeri azalır. Büyüme oranı artırılmadan işsizlik azaltılamaz, bu durumda eksik istihdam ortaya çıkar. Oluşan potansiyel işsizliğin tedavisi ise daha zordur. Ancak Türkiye’de büyümeişsizlik arasındaki ilişki yön değiştirmiş, büyüme üretimden kaynaklı, reel anlamda bir büyüme olmadığı için işsizliğe katkı sağlamıyor. Sorunlu hale gelen ekonominin kaçınılmaz bir elemanı olan kayıt dışı istihdam da bu ters gidişatı destekler. İşgücü piyasasında var olan ancak (yasal olarak) çalışmayan kayıt dışılar, tüm ülkelerin karşılaştığı, ekonomik sorunlar devam ettiği sürece de karşılaşacağı bir durumdur. İstihdam sorununun ortaya çıkmasına sebep olan bir diğer faktör, çalışan nüfus ile bunun fonlandığı nüfus arasındaki ilişkinin olumsuz olmasıdır. İşgücü piyasasındaki çalışan nüfus darlığı Türkiye’nin önündeki en ciddi ekonomik sorunlardan biridir. Doğrudan yatırımlarla fabrika kurulduğu, istihdam yaratıldığı ve vergi ödendiği, en önemlisi de sürdürülebilir büyüme sağlandığı takdirde işgücü piyasası daha iyi bir hal alacak, işsizlik oranı artık birincil sorun olmaktan çıkacaktır. Bankası) yetkililerinin gözüne girebilmiş değil. DB’nin 6 Mart tarihinde yayımladığı "Türkiye Raporu"nda, cari açık ve işsizliğe dikkat çekilerek Türkiye’nin ekonomik olarak "yeterli" olmadığı belirtiliyor. Aynı tarihlerde AB Komisyonu Türkiye Temsilcisi Büyükelçi Hansjörg Kretschmer’in Türkiye’nin inanılmaz büyüme rakamları elde etmesine rağmen işsizlik oranını yüzde 10,3’ün altına indiremediği yönündeki açıklamaları ile iki kurumun görüşü birleşiyor: Türkiye’de işsizlik, büyümeye rağmen sorun. Büyümenin refah etkisi yaratması ve istihdamı olumlu yönde etkilemesi beklenirken, Türkiye’de işler ters gidiyor. Üstelik gelişmekte olan ülkelerde kalkınma aşamasında elde edilen yüksek büyüme oranlarının işgücüne, gelişmiş ülkelere oranla, daha fazla katkı sağladığı düşünüldüğünde, Türkiye’de de olması beklenen durumun gerçekleşmediği görülüyor. Yeni pazarlar yaratılması suretiyle işgücüne katılımın artırılması, sanayileşme aşamasında duyulan teknoloji ihtiyacı sebebiyle nitelikli işgücü miktarının artırılması ve büyük ülkelere yapılan hammadde ihracı sayesinde dış ticaret dengesinin iyileştirilmesi beklenirken, Türkiye’de işsizlik oranı yüzde 10, işgücüne katılma oranı ise yüzde 45 seviyelerinde gerçekleşiyor. Üstüne bir de dış ticarette karşılaşılan açık eklenince Türkiye’nin diğer ülkeler gibi gelişmekte olan ülke avantajını kullanamadığı görülüyor. İŞVERENİN İŞSİZLİĞE KATKISI İşgücü üzerine binen ağır yükler istihdamı azaltıcı etkide bulunur. İşçi çalıştırmanın maliyetine katlanamayan pek çok işveren ya bu yükü işçiye yükler ya da işçi çıkartmak suretiyle maliyet azaltıcı kanallara başvurur. İşten çıkarılan çoğunluk –işgücü maliyetini karşılayamayan ya da krizin vurduğu sektörler itibariyleerkek olmasına karşın işsizlik oranı kadınlarda yüzde 11’i geçerken, erkeklerde yüzde 10 düzeyindedir. Yine işgücüne katılma oranı kadınlarda yüzde 25 dolayındayken, erkeklerde yüzde 70 civarındadır. 2000’li yıllarda kadınların işgücüne katılma oranı daha hızlı artmıştı. Bunun sebebi kadınların daha düşük ücretle çalışmaya razı olması ve yarızamanlı çalışmada kadınların tercih edilmesiydi. Ancak bu uzun sürmedi. Adeta işsiz büyüyen/büyümeye devam eden bir ekonomi var karşımızda; üretimin yavaşladığı/durduğu, ihracattan ithalata yönelmenin arttığı ve büyük çaplı sermaye girişlerinden ötürü ulusal paranın aşırı değerlendiği bir ekonomi. Tüm bunlara işgücü maliyetleri de eklenince işsizlik ateşinin altına bir odunun da işveren tarafından atılması kaçınılmaz oluyor. İstihdam üzerindeki yük, ücretler artırılarak yok edilemeyecektir. Kaldı ki ücret artışının ihracattaki avantajları ortadan kaldırdığı dikkate alındığında bu, tercih edilen bir çözüm olmayacaktır. İşgücü maliyetleri üzerindeki vergilerin kaldırılması suretiyle işveren yükünün azaltılması, istihdam üzerinde olumlu etki gösterecektir. İSTİHDAM YARATMAYAN BÜYÜME Türkiye’de yüksek büyüme oranları elde edilmesine karşın 1997’den bu yana işsizlik oranı artıyor. Üstelik açıklanan yüzde 10’luk resmi rakamların yanında hiç bahsi geçmeyen gizli işsizlik de artmaya devam ediyor. Pek çok Avrupa ülkesine oranla eğitimli kadın nüfusu fazla olmasına rağmen kadın işgücünde belirli bir artış görülmüyor. Artık dünyadaki pek çok ülkenin ekonomilerini kadın istihdamı üzerine oturttuğu düşünüldüğünde Türkiye’nin de eğitimli kadın nüfusunu kullanması gerekiyor. Genç nüfusa bakıldığında ise işsizliğin en çok bu grupta olduğu görülüyor: yaklaşık yüzde 20. Yeni yatırım ve iş olanakları yaratılmayan bir ekonomide işsizliğin azalmasını beklemek hata olacaktır. Bu sebeple elde edilen kaynakların borçlara değil, yatırıma ve üretken alanlara aktarılması büyümenin dengeli ve kalıcı olmasını sağlayacaktır. Türkiye’nin kaydettiği "geçici büyüme"nin ithalatın ucuzlaması suretiyle artan dış ticaret hacminden kaynaklandığı dikkate alınırsa, ithalatın da sıcak para ile finanse İŞSİZLİKLE MÜCADELE (!) IMF ile varılan anlaşmalar sonucu kamunun istihdam yaratma kapasitesinde belirgin bir düşüş gerçekleşmişti. Dolayısıyla büyümeistihdam ilişkisinin IMF ile ilişkilerin hız kazandığı 1999 tarihinden itibaren ele alınması, bu yıllardan itibaren işsizlikle mücadele edilmemeye başlandığının altının çizilmesi gerekiyor. Bu yıllardan başlayarak ortaya çıkan yüksek büyümeye karşın yüksek işsizlik sorunsalı, Türkiye’ye dayatılanların reform niteliğinde olmadığının da kanıtıdır. Türkiye’de büyüme, yapılan standby anlaşmaları doğrultusunda, bir balon gibi şişirilmekte, tüketim ortamının canlandırılması sonucu büyümenin olduğu söylenmektedir. Ancak büyümenin üretim, yatırım ve istihdama yansımadığı düşünüldüğünde, sürdürülebilir olmadığı ortaya çıkmaktadır. Hal böyle olunca işsizlikle mücadele edilmediği, aksine işsizliğe alışıldığı (vatandaşın alıştırıldığı) görülmektedir. Enflasyonla mücadele edilirken, aynı zamanda büyümenin de reel olarak sağlanması gerekiyor. İşsizlik sorununun ise artık yaşlı nüfusa sahip olan ülkelere bırakılmasının zamanı geldi de geçiyor bile.