Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
C S Yıldırım, ile söyleşi... TRATEJİ 13 genişliyor muhalifleri de Washington’da yaşıyorlar. Ya Türkiye’nin muhalifleri. Onlar da mı? Hiç olur mu? Onlar hem oradalar, hem buradalar. Bize demokrasiyi, liberalizmi, İslamla piyasa ekonomisinin uyumunu, din ve ibadet hürriyetini öğretmek için sivil(!) toplum örgütleri ağı kuruyorlar… Bu yetmiyor; Türkiye’de, bir yandan iç çatışmaları, silahlı silahsız çatışmaları körüklüyorlar, öte yandan iç barışın korunması için federe Türkiye kurulmasının gerekliliğini öğretiyorlar. ‘Federe Türkiye’ demek yanlış oldu. Türklerin egemen olmayacağı bir devlete artık ‘Türkiye’ diyeceklerini sanmıyorum. Şimdiden Türkiye yerine "Bu coğrafya" deyip geçiyorlar. Sanırım, Bartholomeos’un belirttiği gibi, AB uyumuyla Rumlar da topraklarına döneceğine göre, devletin adı ‘Federe Küçük Asya" olur. Demem o ki, Türkiye’de işler plana uygun, gürültüsüz patırtısız yürüyor. Meclisimiz yasaları çıkarıyor. Örümcek Ağı devlet kurumlarıyla iç içe çalışıyor. Ortadoğu’da işgal genişliyor, Türkiye zaten işgal altında. İran içerden dışardan karıştırılıyor. Bir enerji uzmanı olarak sizce İran’ın nükleer çalışmaları konusundaki duyarlılık ile Irak’a saldırı öncesi yöneltilen "nükleerkimyasal silah üretiyor" savları arasında bir benzerlik var mı? Benzerlik ne söz! Göz boyamanın malzemesi çok. Kovboy filmleri izleyenler bilir! Kasabayı ele geçirecek olan kibar şirket sahibi cinayetler, soygunlar örgütler ve şerif onlarla uğraşırken, kasabalılar şerifi başarısız bulup ayaklanırlar. Güvenlik işlerini kibar adam ele alır ve yeni şerifi ve yardımcılarını kendi çetesindeki adamlar arasından seçer. Elbette halkın da desteğiyle. Bugün nükleer elektrik santrallerini bahane eder, yarın yatak odasında saklanmış olabilecek kimyasal silahları… Şaka bir yana, nükleer santral dedim de anımsadım; Ermenistan’ın başkenti yakınlarında bir santral var idi, gücü 730 MW, son sekiz yılda bir yenisi daha yapıldı. Burnumuzun dibindeki, üstelik deprem olmuş olan bu yerdeki nükleer santrale karşı bir ‘green’ eylemi duydunuz mu? Ya İsrail’deki reaktörlere karşı çevreci, bir eylem, küçücük bir karşı çıkış! Kişisel bir karşı çıkış olmuştu. Bir İsrailli bu reaktörlerin, öyle elektrik santralleri işi olmadığını dünyaya açıklayınca, hapislerde süründürdüler. Türkiye, ABD’nin Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’ne mahkum mu? Çoğu çevreler öyle sanıyor da... Türkiye Cumhuriyeti’ni çok uzun yıllardır yönetenler, cesaret isteyen dönemler geldikçe, hep güçlü bir yabancı devletin kanatları altına girmeyi yeğlediler. Bugün de durum aynı! Ne zaman ki, Mustafa Kemal’in dediğince, "Merhamet dilenmek diye bir ilke" olmadığını anlayıp, yok olmak göze alınır ve Türklerin asıl görevinin işgallere karşı çıkmak olduğu anlaşılırsa işler değişir. Türkiye "Genişletilmiş İşgal Planı"na değil, insanlık erdemi için saldırılara göğüs germeye mahkumdur. Mustafa Kemal ve askerlerinin I. Büyük Savaş sonuna doğru Filistin’den başlayıp Halep’e doğru süren 58 günlük büyük direnişlerinden çıkan sonucu "Savaşmadan yenilmek yok!" diyerek özetleyebiliriz. İşte şimdi, yenilirken teslim olmak yerine buna mahkumuz. Irak’ta yaratılan dinsel ve etnik kapışma Türkiye’de uzun yıllardır yapılan bu tür provalar göz önüne alınırsa ders alınacak bir kötü örnek oluşturur mu? Saldırgan, ele geçireceği topraklarda yaşayanları birbirinden kopartacak en küçük ayrılığı derinleştirmek için suikastlar da dahil her türlü girişimde bulunmuştur, bulunmaktadır. Irak’ta olanlar Türkiye için değil, sanki geçmişte Türkiye’de yapılanlar, Irak’ta yapılmakta olanlara bir örnek oldu. Yani kötü örnek Türkiye midir? Ülkedeki kargaşayı büyütmek için oluşturulan mezhep çatışmalarını, etnik ve dinsel kimlikler yaratmak için gerçekleştirilen Irak’ta direnişçilerin kıyımları, son on saldırılarından.. sekiz yıldır, hemen her gün alevlendirilen din tartışmalarını anımsarsak kötü örneğin öncelikle Türkiye oluşturulduğunu görebiliriz. Ulusal devlet otoritesi birazcık dağılmaya görsün, Irak’tan beter olabilir. Şiilik, Kürtlük, mezhepkimlik çalışmaları önce Türkiye’de yapıldı. Daha sonra Irak’ta… Yapan adamlar bile aynıydı. Sizin deyiminizle sivil örümceğin ağına düşmüş, borç içinde yüzen Türkiye’nin kurtuluşu nerededir? Uzun yıllardır, ulusumuzun azımsanmayacak bir kitlesi, Avrupa ve Amerikan bankalarından alınan borçlarla, hak etmedikleri bir yaşam standardını sürdürmektedirler. Ben buna, "El parasıyla keyif etmek" ya da "Komşu parasıyla kumar oynamak" diyorum. Üretmeden, alın teri dökmeden yaşanan bu keyif artık sürmez! Bu keyif sürecekse, yani bizler, iyi ithal arabalara binip iyi yerlerde tatil evlerine sahip olacaksak, çocuklarımız lüks okullarda, yabancı ülkelerde okuyacaksa, yani vur patlasın çal oynasın diyeceksek açık söylüyorum: Kurtuluş asla yok! Yabancı devletlerin güdümünde oluşturulan Sivil Örümcek Ağı var bu oluşumu alttan destekleyen, yıllarca önceden yapılandırılmış gizli ağ varlığını sürdürdükçe, her türlü yanıltmaya, yönlendirmeye ve çatışmaya açık gözü boyanmış bir toplum olarak özgür, demokrat bir kolonide tebaa ‘Bize demokrasiyi, liberalizmi, İslamla piyasa ekonomisinin uyumunu, din ve ibadet hürriyetini öğretmek için sivil(!) toplum örgütleri ağı kuruyorlar… Bu yetmiyor; Türkiye’de, bir yandan iç çatışmaları, silahlı silahsız çatışmaları körüklüyorlar, öte yandan iç barışın korunması için federe Türkiye kurulmasının gerekliliğini öğretiyorlar.’ olup çıkacağız. Kurtuluş yok mu? Ne yapmalı? Var! Şimdi dünyanın büyük bir bölümünü yeniden kolonileştiriyorlar ve bunu mutlak bir çözümmüş gibi, "işgal" yerine "proje" diyerek sunuyorlar. "Küreselleşme" dedikleri işte bu işgaldir. Ele geçirdikleri ülkelerin yönetimlerinde, güvenlik kurumlarında, eğitim, kültür, sanat dünyasında, yayın dünyasında, iş dünyasında ortaklar ediniyorlar. Kurtuluşa gelince... İşgal dünyaya yayıldığına göre, bir ülke tek başına kurtulsa bile bağımsızlığını, egemenliğini sürdüremez, iktisadi olarak yalıtılır. Ancak insanlık tarihi gösteriyor ki, insanlık hep iyiye doğru, daha erdemli bir yaşama doğru gelişmiştir. Bu gelişim kökten duracaksa, yani insanlığın erdemli bir geleceği olmayacaksa, insanlığın varlığına da gerek yok. İşgal çağı süremez. İçinde bulunduğumuz bölgede de, işgale, soyguna karşı durma yeteneği olan, bu deneyime sahip, tek bir ulus var! Onurlu, özgürlük bayrağını yükseltip, öteki uluslara örnek olma görevi de, işte o ulusa düşüyor. Yineliyorum, yok olmayı göze almak gerekir. Bu bir düş değil, görevdir. Çünkü yeniden bir ateş yakılacak!