24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

ve İran’ı bekleyen olası gelişmeler… C S TRATEJİ 13 harekatı yayılıyor ABD’nin Irak’taki varlığını sürdürmesini seslendirerek bunu açıkça talep eden ve zamansız bir çekilmenin ülkede kaosa neden olacağını ileri süren tek grup ise Kürtlerdir. Mesud Barzani ve Celal Talebani’nin, ABD güçlerinin Irak’tan çekilmesi halinde komşu devletlerin bunlar Türkiye, İran ve Suriye’dir müdahalesine maruz kalacağını, böyle bir durumda ise bağımsızlıklarını ilandan başka seçeneklerinin kalmayacağını sık sık seslendirmelerinin temelinde Irak içselinden kaynaklanan korkularının yattığını ancak güçsüz görünmeme adına bunu telaffuz etmekten kaçındıklarını algılamak bir uzmanlık gerektirmemektedir. artış Irak’ın durağanlıktan henüz çok uzakta olduğunu kanıtlamakta ve direnişin giderek Arap Milliyetçiliği çizgisine kaymaya başladığını göstermektedir. Sıradaki Suriye mi? Irak’ın Ortadoğu petrol rezervleri (dünya rezervlerinin yüzde 65.8’i) içindeki yüzde 11’lik 31 milyar varil rezervinin yoğunlaştığı Musul, Kerkük, Basra yörelerindeki kuyuları ve bugünkü ham petrol varil fiyatları ile yaklaşık 2 trilyon dolarlık bir büyüklüğü ifade eden mali kaynağı denetimi altına alan ABD’nin, OPEC’in petrol fiyatlarını belirlemedeki tekelini kırdıktan başka Kuzey Irak’ta edindiği üsler ve Kürtlerle ittifakının sağladığı kalıcılık Washington’u Irak bağla ABD yaklaşımı Irak’ın içsel dinamiklerinden ABD’nin bu ülkedeki varlığına dayalı amaçlarına gelindiğinde ortaya daha farklı bir fotoğraf çıkmamaktadır. ABD gerek GOP (Genişletilmiş Ortadoğu Projesi) bağlamında gerçekleştirmek istediği siyasal ve coğrafi değişikliklere ulaşabilmek gerek Çin’in, Batıya ve Ortadoğu enerji kaynaklarına yayılmasını denetim altına almak için Orta Asya’da Afganistan’dan sonra Ortadoğu’da Irak’ta da stratejik bir köprübaşı elde etmiş ve etki alanı içindeki Körfez ülkeleri portföyüne Irak’ı da ekleyerek küresel kimliğinin yanısıra bölgenin denetleyici, yönlendirici ve kalıcı gücüne dönüşmüştür. ABD’nin Irak’ı işgale başladığından günümüze verdiği kayıpların, Pentagon’un harekat öncesi tölare edilebilir rakam ya da psikolojik sınır olarak belirlediği 1000’in iki katını aşmış bulunması (açıklamalara göre 2100), yaralanarak savaş dışı kalanların sayısının 16.000’e yaklaşmış oluşunun Amerikan kamuoyunda yaratmaya başladığı sendromun olası siyasal sonuçlarını engelleme adına Washington’un 2006 sonlarına doğru Irak’tan görece bir çekilme kararı alması sürpriz sayılmamalıdır. Irak’ın Sünni ve İngiltere’ye devrettiği Şii bölgelerini boşaltarak buralarda otoritenin sağlanmasını Irak ordusu ve polisine ihale edip Kürt bölgesinde şu anda inşasına başlanmış bulunan askeri üslere çekilmesi halinde ABD’nin, özelde Irak genelde bölgeyi denetim altında bulundurmayı sürdürmesi bir zafiyete uğramayacağı gibi gerek kayıplar gerek aktif savaş harcamalarının büyük bir bölümünden de kurtulmuş olacaktır. Adı ister ABD’nin hegemonik gücünden kaynaklanan ekspansiyonist politikalarına karşı terörizmle beslenen anonim bir tepki, ister Irak’lıların işgale karşı haklı reflekslerden kaynaklanan bir direniş hareketi ya da üçüncü güçlerin Irak coğrafyasını emperyalizme karşı kendi savaşlarının antrenman alanına çevirmesi olsun var olan durum Washington yönetimi için yeni parametreler dayatmaktadır. İşgalin birinci yılında Irak genelindeki direniş eylemleri günlük ortalama 35 iken yaşanılan günlerde bu ortalama günde 8590’a yükselmiş, ABD ordusu hemen her gün artan sayılarda kayıp vermeye başlamış, eylemlerde ölen Irak’lı asker, polis ve sivil sayısı günlük ortalama 40’a (bilinen) ulaşmıştır.Gerek eylemlerin gerek eylemlerde yaşamlarını yitirenlerin sayılarındaki Osmanlı döneminde Irak’ta coğrafi anlamda oluşturulan Musul, Bağdat ve Basra yönetim yapılanması, günümüzde etnik temele oturtulmuş olarak karşımıza çıkıyor. Önümüzdeki süreçte; ABD’nin bölgesel hedefleri açısından daha güvenli kuzey bölgesindeki üslere çekilmesi, Suriye’nin Washington doğrultusuna oturtulması ve İran’ın uysallaştırılması yönünde politikalar gündeme gelebilir. Bölgedeki benzer her yönelim Türkiye’yi doğrudan ilgilendiriyor. mında hedeflerine ulaştırmış olmalıdır. ABD’nin GOP’u büyük bir ustalıkla adım adım gerçekleştirme yolunda kaydettiği gelişmelerin Irak bölümü öyle görünmektedir ki 2006 yılında son aşamasına ulaşacak ve sıra Arap Milliyetçiliğinin merkezi misyonunu üstlenmiş olan Suriye’de Baas etkisinin nötralize edilerek ABD’ye yakın bir hükümetin yönetime gelmesi ve hemen ardından İran’ın uysallaştırılmasına gelecektir. Nitekim Washington’un, Irak Büyükelçisi Zalmay Halilzad’a İran yönetimi ile temaslarda bulunma yetkisi vermiş oluşu Beyaz Saray’ın İran üzerinde şimdilik ‘iyi polis’ rolüne soyunacağı ancak Ahmedinecad’ın amacını aşan söylemlerini temel alarak bir süre sonra aşırı sertleşebileceğinin belirtisi olarak değerlendirilmelidir. 2006’nın Irak, İran ve Suriye’de önemli gelişmelere eşlik etmesi, bu gelişmelerin yansımalarının Türkiye’de çeşitli olumsuzluklara neden olması galip bir olasılık olarak belirirken Irak Kürtlerinin beklendiği gibi erken bir bağımsızlık ilanından koşullar daha da olgunlaşıncaya kadar uzak duracaklarını varsaymak gerçekçi bir yaklaşım olacaktır. Irak’ın Kuzeyinde üslenen PKK’nın ise, bu örgüte özellikle Türkiye ve İran bağlamında yüklenen yeni misyonlar henüz tamamlanmadığı için Irak güvenlik güçleri ya da ABD’nin askeri bir operasyonuna hedef olması şimdilik ufukta görünmemektedir. 2006 Irak’ının 2005 yılından daha farklı olacağını ummak için gerekli koşulların henüz oluşmadığı günümüzde Irak ve Ortadoğu bağlamında görünen tek gerçek bölgeye egemen olan alçak basıncın daha güçlü türbülanslar yaratacağı ve ortaya çıkacak şok dalgalarının Türkiye’ye ulaşabileceğidir. Nitekim Irakta gerçekleşen seçimlerin henüz kesinlik kazanmayan sonuçları radikal Şiilerin kesin zaferini işaret etmektedir. Allavi başkanlığındaki ılımlı ve batı yanlısı Şiilerin seçimlerde ağır bir yenilgiye uğradığının anlaşıldığı ilk sonuçlar ve Sünni grupların tüm hilelere karşın meclise ikinci güç olarak girecek oluşları Irak’a beklenen durağanlığı getirmekten uzak görünmektedir. Kurulacak yeni meclis ve hükümette daha önceki etkinliklerini sürdüremeyecekleri açığa çıkan Kürtlerin, Kerkük’e yönelik planları yeni güç dengesi içinde zayıflama trendine girmiş görünmekte ve bu olgu yeni çatışmaları körükleyebilecek bir nitelik kazanmaktadır. Seçimlerden başat güç olarak çıkan radikal Şiilerin, bu güçlerini Sünni Araplar ve özellikle Kürtlerle paylaşmaya ne ölçüde hazır oldukları bilinmezliğini korurken, Irak’ta görünen demokrasinin henüz çok uzakta olduğudur. Esasen 3000 aşiretten oluşan feodaliteye dayalı sosyal ve siyasi yapısı dikkate alındığında Irak’ta bilinen anlamda bir demokrasinin işlerlik kazanması boş bir hayal olmalıdır. Görünen, Irak’ta son perdenin henüz açılmadığı ancak 2006 ve 2007’nin bir kader yılı olarak ortaya çıkmakta olduğudur.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear