Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
MoskovaFener Çatışması Moskova Patrikhanesi ile Fener Patrikhanesi arasındaki çatışmanın kökleri, 15. yüzyıla ve sonrasında Moskova’nın kendisini gerçek Hıristiyanlığın son merkezi ilan ettiği zamanlara kadar uzanıyor. (MoskovaÜçüncü Roma tezi) Modern zamandaki çatışmalar ise, Soğuk savaşla beraber başladı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Stalin, dünya Ortodokslarını etkilemek için Moskova Patrikhanesi’ni desteklemeye başlayınca ABD bu duruma el atarak Fener Patrikhanesi’nin başına Amerika Ortodoksları lideri Athenagoras’ın geçmesini sağladı. (Athenagoras acilen ABD Başkanı Truman’ın özel uçağı ile Türkiye’ye getirilip Türk vatandaşlığına geçirilerek patrik seçtirildi.) Soğuk Savaş’ın sonuna doğru yumuşar gibi olan ilişkiler, Fener’in eski Sovyet coğrafyasında etki kurma çabaları sonucunda tekrar gerginleşti. Özellikle Estonya Ortodoks Kilisesi’nin nereye bağlı olacağı konusunda yaşanan çatışma, bir ara, ilişkilerin tümden kopmasına neden olmuştu. Ukrayna ise, hem Rusya, hem de Moskova Patrikhanesi açısından, Estonya’ya göre çok daha hassas bir konumda. Ek olarak, Estonya’daki’nin C S TRATEJİ 11 döneminde girmiştir. Batı yanlısı ve Rus karşıtı Ukrayna milliyetçiliğinin beşiği olan bu bölgede, Rum Katolikliği (*) egemendir. "Turuncu devrim"in başlangıç noktası da burasıdır. Batı Ukrayna dışında Ukrayna milliyetçiliğinin, hatta ulusal bilincin zayıf olması, Ukrayna’yı Rusya’dan uzak tutmak isteyen iç ve dış çevrelerin en temel kaygısıdır. Bu açıdan, "Ukraynalılık" bilincini yaratıp geliştirecek bir Ukrayna kilisesinin kurulması ve bu kilisenin de, ABD ve AB ile içli dışlı ilişkilere sahip olan Fener Patrikhanesi tarafından tanınıp Moskova Patrikhanesi’ne karşı korunması, hem Devlet Başkanı Viktor Yuşenko, hem de bu çevreler açısından büyük önem taşıyor. Sadece Fener yanlısı oluşumlar değil, Ukraynalı Rum Katolikler’den (URK) Protestanlara varıncaya kadar bütün Moskova karşıtı dini oluşumlar da bu nedenle, Batılı çevrelerle yakın ilişki içinde bulunuyor. (Örnek: Turuncu devrimden bir süre önce Moskova yanlısı Kilise (MPUK) dışında Ukrayna’daki bütün dini oluşumlar Brüksel’deki NATO karargahında iki gün ağırlandılar ve bu dini grupların hepsi de "turuncu devrim"de aktif rol aldılar) T Rusya’nın tutumu Ukrayna’nın NATO’ya dahil olmasının kendisinin savunma alanındaki bütün avantajlarını ortadan kaldıracağının bilincinde olan Rusya ise, Ukrayna’yı denetiminde tutmanın tek yolunun enerji kartı olmadığının bilincinde. Bu nedenle, Kilise kanalıyla da Ukraynalıların Rusya’ya yakın tutulmasına çalışılıyor. MPUK ve Rusya açısından tek sorun Fener’in girişimleri değil; Vatikan’ın desteğini alan URK da Ukrayna’da yayılma çabası içinde. Şimdi, önce KatolikOrtodoks çatışmasını, sonra da Ortodoksluğun iki kutbu arasındaki çatışmayı yakından inceleyelim. Katolik Ortodoks çatışması: Moskova ile Vatikan’ın ilişkilerini kopma noktasına getiren en önemli konu, URK’nın yayılma çabalarıdır. Latin Katolikler’den farklı olarak, Ortodoks gelenekleri sürdüren Rum Katolikler, tarih boyunca, Ortodoks kiliseler tarafından, hem kendi içlerinden çıktığı için "hain", hem de Ortodokslara olan benzerlikleri yayılmalarını kolaylaştırdığı için, "sinsi düşman" olarak görülmüşlerdir. URK’nın, merkezini Batı Ukrayna’dan Kiev’e taşıması ve bir de MPUK’dan ayrılan kiliselere Vatikan’ın çatısı altında birleşme teklif etmesi Moskova için, bardağı taşıran damla oldu. Burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta, URK’nın etkinliklerinden Fener Patrikhanesi’nin de ciddi rahatsızlık duyduğudur. Fener Patrikhanesi, Doğu ritüelli Katoliklere karşı tarih boyunca en büyük baskıları yapan çevrelerden biriydi. 1991’den bugüne kadar da, Fener Patrikhanesi’nin, Ukrayna’da URK’nın etkinliklerinden ötürü, Vatikan’ı uyardığı bilinmektedir. Günümüzde Ukrayna’da bütün kiliseler, onları destekleyen Vatikan ve Fener gibi dış merkezler temel rakip olarak Moskova Patrikhanesi’ni gördükleri ve ona karşı ittifaka girdikleri için, URK ile diğer kiliseler arasındaki gerginlik sınırlı kalmaktadır. Yakın bir gelecekte kendi aralarındaki gerginliğin daha fazla su yüzüne çıkacağı beklenebilir. Zira her birinin diğeriyle tarihsel düşmanlığı ve ciddi boyutta çıkar çatışması bulunuyor. uruncu Devrim’e aktif destek veren Hıristiyan çevreler, Ukrayna’nın her anlamda Batı doğrultusuna yerleşmesini sağlamak için Ortodoksların Moskova’ya değil Fener Rum Patrikliği’ne bağlanmasını istiyor. Türkiye’nin bir kurumu olan patrikliğin de bu konuya sıcak yaklaşması, ülkemizin Rusya ve diğer çevrelerle ilişkilerinin gerilmesi riskini beraberinde getiriyor. Geçtiğimiz sonbaharda Ukrayna’da yaşananlar, olası sorunların ipucunu verdi. aksine Ukrayna’da Fener yanlısı bir kilise projesinin arkasında duracak kararlı bir devlet adamı çıkmadığı için Fener, Ukrayna üzerinde hak iddialarını açıktan dile getirememişti. Ancak "turuncu devrim"le başlayan süreç, Fener’i bu konuda cesaretlendirdi. Fener Patrikhanesi, Ukrayna Kilisesi’nin Moskova’ya bağlandığı 1684 tarihli deklarasyonu tanımadığını ve burasının her zaman Fener’in ruhani sınırları içinde olduğunu açıkladı. Ukrayna’da Moskova’dan ayrılan iki büyük oluşum var: Kiev Patrikhanesi (KP) ve Ukrayna Otosefal (**) Ortodoks Kilisesi (UOK). İkisi de aralarında birleşip Fener tarafından tanınmak istiyor. (Yuşenko, bu nedenle Haziran ayında Fener Patriği Bartholomeos’u ziyaret edip elini öpmüştü) Bu kiliselerin birleşerek tek bir Ukrayna ulusal kilisesinin yaratılması durumunda, insanları Rusya’ya göre daha dindar olan ve elli milyonluk nüfusun ve Rus Kilisesi’nin mülklerinin önemli bir kısmının bulunduğu Ukrayna gibi bir ülke, Moskova’nın elinden çıkıp Fener’in denetimine geçecektir. Bunun sonucunda Fener ekümeniklik (***) iddiasını güçlendirmiş ve Moskova’nın liderlik iddiasına ölümcül bir darbe indirmiş olacaktır. Moskova Kilisesi’ne indirilen darbe, tahmin edileceği üzere, bu kiliseyi iç ve dış politikada kullanmaya çalışan Kremlin yönetimine de şiddetli bir darbe vurulması anlamına gelmektedir. Fener Patriği’nin Türk vatandaşı olma şartının kaldırılması ve patrikhaneye ekümenik statünün Türkiye tarafından tanınması gibi, ABD ve AB’nin istemlerini, Türkiye’nin Rum kökenli vatandaşlarının sorunu olarak değil, bahsettiğimiz bu uluslararası çatışma açısından görmek gerekiyor. Ülkemizde, patrikhane tartışmalarında, Türkiye’nin, bir zamanlar Fatih Sultan Mehmet’in yaptığı gibi, Fener’i destekleyerek "Ortodoksların hamisi" olacağını söyleyenler bulunuyor. Bu noktada, hiçbir "komplo teorisi"ne girmeden, şu soruları soralım: I Bugün devlet, içte ve dışta Fatih’in zamanındaki güce sahip midir? II Türkiye, 1960’lı yıllarda bir kez Fener Patrikhanesi’nin gelirlerini inceleyeceğini söyledi, ancak ABD’den gelen sert tepki üzerine bundan vazgeçti. Soğuk savaş dönemi gibi Batı’yla ilişkilerde nisbeten rahat olunan bir dönemde bile Türkiye kendi içindeki bir kurumun gelirlerini inceleyemezken, şu anki konjonktürde, hele de patriğin Türk vatandaşı olma şartının kaldırılması durumunda –bırakalım yurtdışı etkinlikleri yönlendirip Doğu Avrupa’da hakim olmayı , en basit bir denetleme imkanına sahip olabilecek midir? Yoksa kendi topraklarındaki bir kurumun ve ona ait olan herşeyin (mesela taşınmaz malların) fiilen başkalarının denetimine geçmesi olasılığı mı daha güçlüdür? III Bütün bu noktaları aklımızda tutup şu soruyu ekleyelim: Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinin kiliseler çatışması yüzünden bozulması, Türkiye’ye ne kazandıracak ve ne kaybettirecektir? İşte, Türkiye’ye "Ortodoksların hamiliği" gibi bir misyon biçmeden ve Türk dış politikasına "yön göstermeden" önce bu sorulara net yanıt vermek gerekiyor. DİPNOTLAR (*) Rum Katolikler: "Doğu Ritüelli Katolikler" olarak bilinen cemaatin bir kolu. Ayin usulü olarak Bizans geleneklerini benimsemekle beraber üst merci olarak Vatikan’ı tanıdıkları için Katolik olarak kabul ediliyorlar. "Rum" denmesinin nedeni etnik olarak Rum olmalarından değil, Bizans ayin usulünü benimsemelerindendir. (**) Otosefal Kiliseler: Ortodoks kiliselerinde, herhangi bir patrikhaneden bağımsız olarak karar alma yetkisi olduğu için özerk (otonom) kiliselere göre daha fazla yetkisi olan, ancak protokolde patrikliğe göre daha alt bir mevkide yer alan kiliseler. (***) Ekümeniklik: Genel anlamı evrensel. Hıristiyanlık’ta değişik anlamlarda kullanılan bu sözcük, bu yazıda, Fener Patrikhanesi’nin İstanbul’daki Rum cemaatinin değil, bütün Ortodoks dünyasının merkezi olma istemini ifade ediyor. Bu talep, Türkiye’nin şu ana kadarki resmi tavrına tamamen ters düşüyor.