26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

E ‘Ucuz’ ama değerli ülke: Türkiye konomide kontrol, denetim ve karar yetkisi yabancılarda Aybike KOCA C S TRATEJİ 7 TUSAMÇalışma Hayatı ve Türkiye Araştırmaları Masası [email protected] ürkiye ekonomisi hakkında yazılan pek çok makale, büyümenin artarak sürdüğü, işsizliğin azaldığı, tüketici güveninin dalgalanmalara karşın arttığı ve yatırımcı için geniş ve güvenli bir pazarın oluştuğu yönünde. Çizilen bu olumlu tablo karşısında ekonominin "kırmızı alarm" verdiğini söylemek gerçekçi bir yaklaşım gibi gelmiyor. Ancak ekonomik verilerin analizinde belki de en önemli değişken olan dış ticaret dengesi dışarıda bırakılarak çizilen bu tablo, eksik bir manzara çiziyor. Türkiye, tarihinde ilk kez bir ayda 4 milyar doların üzerinde dış ticaret açığı verdi. Cari açığın tehlikeli boyutlara ulaşması, 3 Ekim sonrası Türkiye’ye gelmesi beklenen IMF (Uluslararası Para Fonu) yetkililerinin de hükümete, ekonomik programı takip etmesi gerektiğini dikte etmesine sebep oldu. Bu bağlamda başta antiIMF’ci olmasına karşın şimdi IMF’nin direktiflerini harfi harfine yerine getiren hükümetin, ekonomik programa uyması yani özelleştirme ve doğrudan yabancı sermaye ağırlıklı neoliberal politikaları uygulaması kaçınılmaz görünüyor. MayısHaziranTemmuz döneminde tarım sektöründeki mevsimsel canlanmayla birlikte işgücüne katılım oranı arttı. Yine aynı dönemde inşaat sektöründe mevsimsel bir hareketlilik görüldü. Bu bağlamda işsizliğin "azaldığını" değil, "mevsimsel olarak azaldığını" söyleyebilir, Türkiye’de istihdamı, "mevsimlik işgücü potansiyeli yüksek istihdam" olarak nitelendirebiliriz. Bunlara ek olarak çalışabilir nüfus hacmi geniş olan bir piyasanın uluslararası kuruluşlar arasında endişeye ve rekabete yol açması da kaçınılmaz olacaktır. Bu bağlamda Türkiye ekonomisi, uluslararası kuruluşların özellikle de OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliğin Teşkilatı) ve IMF’nin gözdesi (!) haline gelmiştir. ürkiye’de, ekonominin kontrolünün, denetiminin ve T karar yetkisinin uluslararası kuruluşlara bırakıldığını söylemek yanlış olmaz. Buna karşın ekonomide toz pembe yorumlar yapılıyor. Ekonomik verilerin analizinde belkide en önemli değişken olan dış ticaret dengesi bu tabloya yansımıyor. Türkiye tarihinde ilk kez bir ayda 4 milyar dolar dış ticaret açığı verdi. T verilerine göre büyüme hedefleri belirlenmekte, yatırım kararları alınmakta, IMF ile ilişkilerin seyrine ve IMF yetkililerinin kararlarına göre ise hükümet politikaları oluşturulmaktadır. Bu bağlamda ekonominin kontrolünün, denetiminin ve karar yetkisinin uluslararası kuruluşlara bırakıldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Ekonomide ‘doldur boşalt’ dayatması ECD, IMF gibi kuruluşların ve AB’nin, genelde dünya ekonomisi özelde Türkiye ekonomisi hakkında belirledikleri stratejiler birbirine çok benziyor. Türkiye’nin, adı geçen kuruluşlara muhtaç olduğu, bu kuruluşların program ve stratejileri olmadan ekonomik büyümesini sağlayamayacağı konusunda fikir birliğine varılıyor. Esasında bu kuruluşların Türkiye’den kopmak istememelerinin en büyük nedeni, Türkiye gibi bir nimetten mahrum kalmak istememeleridir. IMF’nin başarısız Arjantin deneyimi sonucu bozulan itibarını düzeltmek için Türkiye’yi denek olarak görmesi, OECD’nin etkinliğini ve prestijini artırmak amacıyla Türkiye’yi kullanması ve AB’nin uyum adı altında Türkiye’ye uyguladığı antidemokratik politikalar ve çifte standartlar, Türkiye’nin içine düşürüldüğü oyunu gözler önüne seriyor. Söz konusu amaçlar ön plana çıkarıldığında, Türkiye’nin, kırılgan ekonomisine rağmen "sıcaksoğuk" her türlü yatırımı çekebilme potansiyeli ihmal edilmiş oluyor. Oyuna, hükümetin de katkılarıyla mağlup olarak katılan Türkiye’nin, elindekileri kaybetmek suretiyle yenilmesi sağlanıyor. Türkiye, değerinin çok altında sattırılan sanayi kuruluşlarından, değerinin çok üstünde paralar ödenerek aldırılan boş toprak parçalarına kadar ekonomik yönden bozguna uğratılıyor. Öyle ki değerinin altında satışa çıkardığı arazileri/işletmeleri fahiş fiyatlarla geri aldığına şahit olunuyor. Esas oyuncuya aracılık eden uluslararası kuruluşların, Türkiye gibi bir potansiyeli kaybetmeye niyetlerinin olmadığı anlaşılıyor. Ne var ki sahte de olsa elde ettiği ekonomik verilerle övünen basiretsiz bir hükümet varken Türkiye üzerine oynanan oyunlar da devam edecek gibi görünüyor. Bu stratejiler karşısında, Türkiye ekonomisinin "kırmızı alarm" verdiğinin ve ulusal çıkarları gözeten önlemler alınmadığı takdirde krizlerin aşılamayacağının altının çizilmesi gerekiyor. O OECD’nin incisi, IMF’nin birincisi: Türkiye T ürkiye, 14 Ağustos 1960 tarihinde Paris’te imzalanan bir anlaş ma ile, işlevini yitiren Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü’nün yerine kurulan OECD’nin kurucu üyelerindendir. O zamanlar Türkiye’yi de "Avrupalı" gören 19 gelişmiş ülke, Batı ülkeleri arasında ekonomi alanında işbirliğini gerçekleştirmeyi hedefliyordu. Zamanla bu hedefini genişleten OECD, dünya ekonomisinin gelişmesi misyonunu üstlenmiştir. Günümüzde IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşların yanında AB ile de ilişki içinde olan OECD’nin en "ucuz" ülkeleri Çek Cumhuriyeti, Polonya, Slovakya ve Macaristan olarak sıralanıyor. Milli gelir bakımından OECD’nin en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri olarak gösterilen Türkiye ise en ucuz beşinci ülke unvanına sahip. Buna göre, Türkiye’de 100 YTL’ye alınabilen mal ve hizmet sepeti için İzlanda’da 228 YTL, dünyanın en istikrarlı ekonomilerinden birine sahip olan Avustralya’da 152 YTL, dünyanın en büyük ekonomisi ne sahip olan ABD’de 144 YTL ve ekonomik bakımdan Türkiye ile benzerlik arz eden Meksika’da 102 YTL ödemek gerekiyor. Hal böyle olunca Türkiye, uluslararası kuruluşların ve diğer ülkelerin/ülke gruplarının kıskaç altına almak istediği bir yer halini alıyor. Öyle ki jeopolitik ve stratejik konumu gereği daha ucuz ekonomiye sahip olan ülkelere de tercih ediliyor. Bunun yanında Türkiye, 1947 yılından beri üyesi olduğu IMF’nin ise en borçlu ülkesi konumundadır. Uygulanan reformların gerekliliği ve gecikmişliği bir yana istikrar programları adı altında dayatılan özelleştirme uygulamaları ve alınan krediler Türkiye’yi, IMF’ye en çok borcu olan ülke durumuna getirmiştir. Öyle ki bugün IMF’ye olan borcun faizi, neredeyse kurumun personel maaşlarını ödeyebilecek kadardır. Doğaldır ki, yüksek faizle kredi almaya istekli olan bir ülkenin var olması IMF’nin sürekliliği açısından yaşamsal önemdedir. OECD ve IMF tarafından yayınlanan sonuçlara göre anlık kararlar alan hükümet, uzun dönemli politikalarını dahi bu kararlara göre belirlemektedir. Uluslararası kuruluşlarla ilişkiler ile Türkiye’nin iç piyasasının etkileşim içinde olduğu dikkate alındığında, ortaya çıkan tablolar ve veriler daha çok önem kazanmaktadır. Öyle ki, OECD
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear