Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Adnan Binyazar’la ‘Edebiyatın Dar Yolu’ Eleştirmenler cüceleşiyor mu? Ë Gamze AKDEMİR E leştiri yeterince eleştirilebildi mi hiç? Hemen her ülkede, sansasyonel bir yanı yoksa, değerli olanın yüzüne kimse bakmıyor. Bu tutum, bireyleri de etkiliyor. Öyleleri var ki, nasıl bir sevgisizlikle, bencillikle sarmalanmış olmalılar ki, kendisiyle ilgisi olmayanı dışlıyor, yok sayıyor. Sevgisizliğin ilerde nasıl bir duygu körlüğü yaratacağını düşünmek bile istemiyorum! Bencilliğin ondan kalır yanı yoktur; o da, giderek kişinin özgür düşünmesine açılan bütün kapıların kapanmasına yol açacaktır. Sevgisizlik, bencillik ve üstünlük duygusunun yaygınlaştığı ortamlarda eleştirel düşünce barınamaz. Dünyada da, ülkemizde de, magazin dergileri yayılırken, sanatedebiyatbilim dergileri azalıyor. Oysa eleştirinin yeri dergilerdir. İyi bir dergi yoksa eleştiri de yoktur. Gözümün önüne 1950’leri getiriyorum. Eleştiri, yazarca da, okurca da, eleştirmence de dergilerde can buluyordu. Edebiyatla uğraşan herkes, Nurullah Ataç’ı, Cevdet Kudret’i, Vedat Günyol’u, Memet Fuat’ı, Hüseyin Cöntürk’ü, Adnan Benk’i, Fethi Naci’yi, Asım Bezirci’yi... tanırdı. Bugün, eleştiriyi bilen de yok, eleştirmeni tanıyan da... Eleştirel düşünce, aydınlanmanın ürünüdür. Aydınlanma düşüncesi, her alanda gerçekle sahtenin birbirinden nasıl ayrıldığını öğretmiştir. Bu bağlamda, kitlesel aydınlanmanın olmadığı yerde eleştiri gelişmez; ancak, elit kesimlere özgü bir övmeyerme aracı olarak söz edilir eleştiriden. Oysa eleştirinin amacı, gerçeği ortaya çıkarmaktır. ELEŞTİRİNİN AZILI DÜŞMANI; EMPERYALİZM Sorunuzda geçen “eleştirinin eleştirisi” kavramına gelelim; eleştiri kuramlarının gelişmediği toplumlarda, o alanda kavramlar da gelişmediğinden, eleştiri de olmaz, “eleştirinin eleştirisi” de. Herhangi bir düşünce alanıyla ilgili kurama kavramsal tartışmayla varılır. Bizde, Tanzimat’tan bu yana eleştirinin ne olduğunu düşünenler olmuştur. Ama Batı’dan aktarılanlar yeterli görülmüştür. Eleştirinin eleştirisinin yapılması, bir toplumda özgür düşüncenin doğmasına bağlıdır. Türkiye baskılı dönemlerden geçti. Gözünü her açtığında darbelerle karşılaştı, böylece düşünce üzerindeki baskılara, emperyalizmin baskıları da eklendi. Günümüzde, düşünsel üretimin tuşlarına sermayeyi yönlendiren emperyalist ruhlu kapitalistler basıyor. Toplumu kendi koşullarına göre biçimleyen bu güç, kendine göre adam seçiyor. Doğal olarak, seçilenlerin ayakta kalması, onların isteklerini yerine getirmelerine bağlıdır. Bu tür baskılara karşı en etkili silah bilgidir. Bilgi kitaplardan edinilir. Adnan Binyazar’ın Can Yayınları’ndan çıkan kitabı Edebiyatın Dar Yolu raflardaki yerini aldı. Kitapta eleştiri üzerine bilmediklerinizi, bilinmesi şart olanları okuyacaksınız. Eleştirinin iyi bir şey olduğunu, kötü bir şey olmadığını anımsayacaksınız… Kuşkusuz eleştiri niteliği yükseltir, ilham verir, yeniyi arar (aramalı), ileriye bakar… Tabii ideali budur; ustalarını birer birer yitirdiğimiz son zamanlarda gidişat aksini işaret eder gibi olsa da! Adnan Binyazar ile Edebiyatın Dar Yolu’nu konuştuk... Okuma tembelliği ruhumuza işlediğinden, bu kapı da bize kapalıdır. ‘AKLINA ESEN KALEMİ ELİNE ALIYOR’ Emperyalizm de okutmuyor yani... Kitap basımı artık büyük sektörlerin eline geçmiştir. Sektörün amacı çok üretmek, çok kazanmaktır. Rekabet, iyi tanıtımla sağlanıyor. Bu yüzden, klasik kitap eleştirisinin yerini tanıtım almıştır. Yazınsal eleştirileriyle tanınan Doğan Hızlan gibi, edebiyattan gelmiyorsa, tanıtımcıların çoğu, önemli kitapları tanıtacağına piyasa değeri olanları seçiyor. Bir de, eserlere ideolojik yaklaşanlar var. Onlar da, ideolojilerine uygun yazarı baş üstünde tutuyorlar, onun dışındakileri yok sayıyorlar. Öyle ki, yazılan beş para etmez şiirlere, romanlara, öykülere övgüler yağdırılırken, gerçek yazarın adı bile anılmıyor. Özellikle medyada bu tür kişiler çoğaldı. Onlar, emperyalizmin içerdeki piyonlarıdır. Sözü yine edebiyata getirirsek; Amerika’da, Avrupa’da tanıtım, yazı tekniği olarak geliştirilmiş bir dal. Bizde aklına esen kalemi eline alıyor. Kimi, kitap arkasındaki bilgilere dayanarak, kimi kitabı şöyle bir karıştırarak, kimi hiç okumdan yapıyor tanıtım işini. Buna koşullanmış okur da, geniş oylumlu eleştirilere gereksinim duymadan, önüne sürüleni körü körüne benimsiyor. Tanıtma yazarının, eleştirinin gerektirdiği kapsamlı çalışmalarla, nesnellikle bir derdi yoktur. O, belirli ölçüler içinde isteneni yerine getirir. Doğan Hızlan’ın yaptığı eleştirel tanıtımların belirgin bir ayrıcalığı var. Şöyle ki; çok az tanıtımcı, Hızlan gibi, bir yandan edebiyat, bir yandan resimyontu, bütün varlığıyla müzik eleştirisi yapabilir. ORHAN PAMUK VE ELEŞTİRİ “Eleştirinin eleştirisi”nin yapılmadığı şundan da bellidir ki, Nobel’e değer bulunan Orhan Pamuk hakkında, ondan yana olanların düzenledikleri bir sempozyum dışta tutulursa, nerdeyse dişe dokunur tek yazı çıkmadı. Pamuk’u destekleyenler var, ona karşı olanlar var, ortada olanlar var... Eksiklik Türk okurunda mıdır, Amerikalı, Avrupalı okurlar sihirli bir algılama gücüne mi sahiptirler; bizde, destekleyenlerden ya da karşı olanlardan biri çıkıp, onun neden Türkçede az okunduğunu, okumaya koyulanın da, yarısına gelmeden kitabı elinden bıraktığını, öbür dillerde nasıl bestseller olduğunu araştırma gereği duymuyor. Böyle bir ortamda eleştirinin eleştirisinden söz edilebilir mi? ELEŞTİRİNİN YOLU NEDEN DAR? Yazareleştirmenler konusunu da açmalı söyleşimizde… Yazareleştirmen olmak, birinin birinden ödün vermek değilse nedir? “Yazar” iken nasıl hisseder eleştirmen? Kişi, yatkın olduğu türlere yönelerek başlıyor yazmaya. Başlangıçta herkes kendini şiire yatkın bulur. Zamanla ¥ en zoru seçtiğini anlayan da olur, CUMHURİYET KİTAP SAYI 971 SAYFA 4