Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Okuduğum Kitaplar METİN CELÂL Azgın Tekeler zgın Teke”, orta yaşın üzerinde bazı şarkıcı, artist ya da işadamlarının karılarını, çocuklarını, aile düzenlerini terk edip kendilerinden yaşça çok küçük genç kadınlarla aşk hayatı yaşamalarının basına bolca yansıması ile magazin basınınca yaratılan bir deyim. Son dönem mizah yazarlarından Toprak Işık, ilk romanına “Azgın Tekeler” (İletişim Yay. 2008) adını vermiş. Romanda bu deyimi hak eden iki orta yaşlı adamın yaşadıkları anlatılıyor. Romanın kahramanları iki yakın arkadaş olmalarına rağmen karakter olarak tamamen zıt tipler. Güner, emekli bir albay. Hayatını askeri disiplin üzerine kurmuş. Disiplinli, ailesine bağlı, biraz dediğim dedik biri. Bir şirkette güvenlik amiri... Sürekli televizyonlarda yayımlanan aile facialarını ve tabii azgın tekelerin yıktığı evlilikleri izleyen karısı Ayten, bir bankada çalışan kendisi gibi otoriter kızı Nergis, ev alma hayaliyle küçük yatırımını bir an önce yüz katına çıkarmak için borsaya yatırım yapan damadı İbrahim ailenin diğer üyeleri. Diğer başkahraman Halit, elli beş yaşında, Güner’in çalıştığı şirketin mali işler koordinatörü. Halit, “Evli bir erkek olarak sadakat sicili idamlık” biri. Her fırsatta karısını aldatan, bununla övünen bir tip. Yani sonradan çığrından çıkan, azgın teke olanlardan değil. Hep azgın. Romanın kadın kahramanı Ceyda ise yirmi sekiz yaşında, kumral, ince yapılı. Güzel, çekici. “Samimi, ikna edici ve deli.” Aynı şirkette satış elemanı olarak çalışıyor. Tekstil makineleri pazarlıyor. Ceyda ile aynı günde işe alınmış olan Güner, biraz da Ceyda’nın çabaları ile dost oluyorlar. Ceyda, Güner’i karizmatik buluyor ve onunla sohbet etmekten hoşlanıyor. Bu katı ve sert adama sırdaş muamelesi yapıyor. Çünkü Ceyda’nın açık sözle anlattığı her şey Güner’i şaşırtıyor. Güner, Ceyda ve Halit’le arkadaşlığı sırasında yavaş yavaş disiplinli hayatını terk ediyor, yumuşamaya başlıyor. Halit’in sık sık odasına gelip gönül maceralarından söz etmesi ve bu arada Güner’in dikkatini yaşlandıklarına, eskisi gibi genç ve güçlü olmadıklarına, kadınların kendilerine artık ilgi duymayacaklarına, zaten artık cinsel güçlerinin tükendiğine çekmesi etkisini SAYFA 12 “A Toprak Işık göstermeye başlıyor. Benzer sözleri evde karısı Ayten’den de duyan Güner, ne kadar karşı çıksa da için için genç olduğunu kanıtlama peşine düşüyor. Cinsel gücünü kanıtlama isteğine karısı ilgisiz kalıyor. Hatta Ayten, bu girişimleri, yaşlı başlı adam neler yapıyor, dercesine küçümsüyor. Hayatında baba sevgisini hiç tatmadığını söyleyen Ceyda, Güner’e yakınlaşmaya başlıyor. Ceyda’nın tutacağı ev için Güner’in kefil olması ve Ceyda’nın onu teşekkür için evine yemeğe davet etmesi gelişmeleri hızlandırıyor. Güner, Halit’e Ceyda’yla aralarında bir şey olmasını istediğini itiraf ediyor. Böylelikle Halit hem suç ortağı oluyor hem de akıl hocası. Şirketteki masa tenisi turnuvasını kazanıp Hilton’da iki gecelik bir akşam yemeği kazanan Güner, karısına, maçta destekleyince söz vermiştim yemeğe Halit’le gidiyorum diyor ve Ceyda’yı yemeğe götürüyor. Ceyda’yla Güner bir aşk ilişkisi yaşamaya başlamıştır. Güner, artık sık sık Halit’le buluşuyorum diyerek akşamları geç saatlere kadar dışarıda kalmaktadır. İlk haftalar mutlu ve neşeli geçse de zamanla Ceyda huysuzlaşır. Hareketlerinde bir tutarlılık yoktur. Güner’i severken dövmeye başlar. Gereksiz tartışmalar, kavgalar çıkartır. Birlikte yaşadıklarının Ceyda tarafından tüm işyerindekilere anlatılması Güner için bardağı taşıran damla olur. Bu arada, hiç alışkanlığı olmadığı halde sürekli “Halit’le buluşuyorum” diyerek akşamlarını dışarıda geçiren kocasından zaten şüphelenen Ayten, Güner’in bir telefon konuşmasına şahit olur. Telefonda aslında Ceyda ile konuşan Güner’in Halit’le “sevgilim”, “aşkım” diye konuştuğunu sanarak, kocasının eşcinsel bir ilişkiye girdiğine inanır. Geçen günleri düşünür ve kocasının sürekli Halit’le buluştuğunu akşam yemeğine, sinemaya aşk filmi seyretmeye gittiğini hatırlar. Bu arada Ceyda’dan hamile olduğu haberini alan Güner, karısının evi terk ettiğini öğrenince iyice mahvolur. Kızının evine sığındığını öğrendiği karısıyla her şeyi açıkça konuşmaya karar verir. Güner, azgın tekeliğinin karşılığında cezasını bulmuş mudur? Bu sorunun cevabı tabii ki romanın sonunda. Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Muzaffer İzgü gibi Türk mizahının klasikleşmiş adları hikâye türünün kurallarına uygun bir yapıda, giriş gelişme sonuç kuralıyla gelişen eserler verirlerdi. 80’li yıllarda Gırgır’ın mizaha getirdiği yeni anlayışla Türkiye’de mizah yazarlığı bir değişim yaşadı. Haftalık dergilerin sınırlı sayfa sayısı içinde yazılı mizaha pek yer olmadığından olabildiğince az sözle çok şey anlatmak zorunluluğu doğdu. Bu zorunluluk, mizah hikâyelerinin yapılarının değişmesini getirdi. Klasik yapıdan, betimlemelerden, tanımlamalardan vazgeçildi. Sadece diyaloglardan oluşan bir anlatımla, her şey hızla ve kısaca anlatılmaya başladı. Güncel olaylara dayalı bir anlayış hâkim oldu. Kalıcılık önemsenmedi. Gani Müjde, Atilla Atalay gibi Gırgır ekolünden yetişen yazarlar bu türün seçkin örneklerini verdiler. Toprak Işık’ın anlatımında ve biçiminde Gırgır ekolününün kaçınılmaz etkisi var. Olabildiğince az tanımlama ve betimleme yapıyor. Romanın tüm yapısı diyaloglara dayalı. Karakterlerinin ruh tahlillerinde, duygu ve düşüncelerinde derinleşmiyor. Yüzeyde kalmayı, sadece görüneni aksettirmeyi yeğliyor. Olaylar diyaloglarda gelişiyor, daha çok yaşandıktan sonra esprili bir anlatımla diyaloglarda naklediliyor. Toprak Işık’ın Azgın Tekeler’i romanlaştırılmış bir senaryo olarak da değerlendirilebilir. İyi bir yönetmen başka bir metne gerek duymadan kitabı kullanarak eğlenceli bir komedi filmi çekebilir. Gırgır ekolünün bir etkisi de romanın arka planında gelişen güncellik. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girme çabası, borsada kazanma hırsının moda olması, televizyonlarda yayınlanan aile faciaları romanın iyice güncel bir tabanda gelişmesine neden oluyor. Bu hal, gelecekte, onyirmi yıl sonra Azgın Tekeler’in okunaklı olup olmayacağı sorusunu sormamıza neden oluyor ister istemez. Toprak Işık, romanın ana eksenini hiç eskimeyecek bir konu olan yaşlı adam genç kadın birlikteliği üzerine kurduğu için bu zamanla eskime sorununu bir nebze aşmış. Mizahını da daha çok erkeklerin yaşlanma korkusu üzerine kurduğu ve esprileri bu durum üzerinden geliştirdiği için sanırım Azgın Tekeler diğer örneklere göre zamana dayanıklı bir eser olacak. Toprak Işık, Azgın Tekeler’de son yıllarda hemen hiç örneğini görmediğimiz mizah romanının seçkin bir örneğini vermiş. 194 sayfa boyunca tempoyu düşürmeden, espirilerin seviyesini dozunda tutarak ve olabildiğince akıcı bir üslupla romanını okutmayı başarıyor. GARİP ŞİİRLER ANTOLOJİSİ Ellinci yılını kutlayan Bilgi Yayınevi, ilk baskısını 50 yıl önce 1958’de yaptığı Garip Şiirler Antolojisi’nin tıpkıbasımını yapmış. Ümit Yaşar’ın hazırladığı antoloji Çetin Altan ve Aziz Nesin’in giriş yazıları ile başlıyor. Aziz Nesin, antolojide yer alan şiirlerin Orhan Veli, Melih Cevdet ve Oktay Rifat’ın öncülüğünü yaptığı Garip akımı ile bir ilgisi olmadığını belirtiyor. Alışılmışın, gelenekselin dışındaki her yeni şiir anlayışı ilk başlarda okura “garip” geliyor. Anlaşılan, Garip Şiirler Antolojisi’nde yer verilen örnekler de 50’li yıllarda okurlara garip gelen şiirler. Antolojinin hazırlayıcısı Ümit Yaşar, “Bu kitapta hiç de garip olmayan fakat zamanında garip sayılmış şiirlerden tutun da, ikiüç kelimeye bütün bir hayat felsefesini sığdırıveren en özlü şiirler”in Ümit Yaşar Oğuzcan yer aldığını belirtiyor. Bu antolojiye Espri Şiirleri adı da verilebilirdi diyor ve antolojinin “şairlerin, şu her şeyiyle garip dünyayı nasıl inceden inceye alaya aldıklarını ortaya koyacak” diye ekliyor. Antolojide İlhan Berk, Edip Cansever, Dağlarca, Oktay Rifat, Attila İlhan, Cahit Külebi, Necatigil gibi Türk şiirinin büyük ustalarından ve şimdi adlarını hiç anmadığımız şairlerden şiirler var. Çoğu Garip Akımı’nın ve İkinci Yeni’nin kötü örnekleri. Birçok şiirin niye garipsendiğini ise bugünden bakıp anlamak mümkün değil. Çoğunun ise espri olarak kaldıkları ve unutulup gittikleri görülüyor. Bilgi Yayınevi bize elli yıl öncesinden bir selam getirmiş. Nice elli yıllara Bilgi Yayınevi!... ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 971