Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Yılmaz Ünlü’den ‘Giritli Gelin’ Kışkırtılmış düşmanlık dramları Yılmaz Ünlü’nün ‘Giritli Gelin’i, Kurtuluş Savaşı sırasında Tarsus ve çevresinde meydana gelen olaylardan hareket edilerek yazılmış bir roman. Ünlü, bu ilk romanıyla iyi bir düzey tutturmuş. ? Yılmaz ÇONGAR ilahlarını sırtlarına çapraz asmış dört atlı, konuşmadan hızla sürüyorlardı atlarını. Önde giden çiftliğin kâhyası Ömer Ağa, onu izleyenler Artin, Hasan ve Ahmet’ti.’’ Böyle başlıyor, Yılmaz Ünlü’nün ‘‘Giritli Gelin’’ adlı yapıtı. Yollar karanlık ve bozuktur, yalnız nal sesleri duyulur. Herkes en derin uykusundadır. Berdan Çayı Çatalağzı’nın sol yanına varırlar. Atlardan inerler, biri kıyıda kalır atlarla, diğer üçü balıkçı Hüsno’nun getirdiği kayığa biner. Hangi yöne gittiklerini Hüsno’dan başka kimse bilmez. Kıyıya iyice yanaştıklarında birkadın çığlığı duyulur, etinden et koparırcasına. ‘‘Bu Giritli Gelin’’ der Ömer Ağa. Kayıktan iner, sürünerek ilerlerler sesin geldiği yöne, toz bulutlu gibi binlerce sivrisineğin arasından. Giritli Gelin’le Bilâl yattıkları yerde inlemektedir, elleri ayakları bağlı, çıplak bedenleri bıçağın ucuyla çizilmiş kan içinde. Taze kanın kokusuyla azmış sivrisinekler, gençlerin kanını emerken onlar kaşıntıdan ve acıdan çığlık çığlığa bağırmaktadır. Biraz sonra korku dolu gözlerle, sürünerek yaklaşan karartılara bakarlar. Bilâl, Artin’i tanır. Artin, önce Bilâl’den başlar, kan içindeki bileklerinden ipleri keser, her ikisini de kurtarır. Giritli Gelin kayığın içinde bayılır. Kıyıya vardıklarında yine atlara biner, gün ışırken Artin’in babası Mavro’nun çiftliğine gelirler. Olay, Tarsus civarında geçer. Kurtuluş Savaşı günleridir ve Tarsus, Fransızların işgali altındadır. Artin, Bilâl’in süt kardeşidir. Mavro’nun geniş arazileri, büyük fabrikaları vardır. Bir süre sonra gençleri, daha iyi gizlemek amacıyla mağaraya götürürler. ralarında hep Artvin’i korumuş, okulda Artin’i döven bir öğretmenin kolunu o denli sıkmış ki, Bilâl’i okuldan uzaklaştırmışlar, o da bir daha okumamış. Giritli Gelin’in adı Ayşe’dir, ama Türkçe bilmez, ailesi Girit’ten zorla göç ettirilmiştir. Uzun boylu, kıvırcık saçları, yeşil gözleri, hafif kalkık küçücük burnuyla Yunan Tanrıçaları gibi güzeldir. Artin de ona âşık olmuştur. Giritli Gelin’in babası yoksuldur, bu nedenle mahallede durumu iyi fakat yaşlı olan Bakırcı Topal Nuri ile evlendirilir. Topal Nuri, Bilâl’in kirvesidir, Bilâl her gün onların evindedir. Sonuçta Bilâl ile güzel gelin sevişirlerken yakalanmışlar, arkasından sivrisinek işkencesi gelmiştir. “S İŞİN SONU... Yüzyıllardır bir arada kardeş gibi yaşamış, birbirlerinin çocuklarını emzirmiş olan Türkler ve Ermeniler, büyük devletlerin kışkırtmasıyla, yine karşı karşıya gelirler, aralarında doğan düşmanlık giderek artar. Ermeni gençlerinin bir bölümü Fransız askerlerine yanaşır, onlara çevirmenlik yapar, Türk ve Müslüman ileri gelenlerine pusu kurmak için yol gösterir, diğer bir bölümü de komitacılık peşinde, çeteler kurarak erkekleri askere gitmiş, savunmasız kalmış Türk köylerine saldırırlar. Artin, her zaman komitacı arkadaşlarıyla ilişki içindedir. Yaşlı Ermeniler ise ahlar, vahlar arasında işin sonunu düşünürler. Artin, kendi gibi düşünen arkadaşı Nişan’la planlar yapar; Türkiye’den öç alacaklar, Fransızların yardımıyla ve onların koruması altında Kilikya’da bir Ermeni devleti kuracaklardır. Nişan’ın babası Eczacı Şakir Medo’ya planlarını anlatıp, hem bu konudaki düşüncelerini sorar hem de dert yanarlar: ‘‘Şakir Amca, senin hiç yüreğin sızlamıyor mu? Yüz binlerce insanı boğazladılar. Bunların hesabı sorulmayacak mı? Biz böyle elimiz kolumuz bağlı oturacak mıyız?” Şakir, gençleri sakinleştirmek için yarım saat dil döker, sonunu şöyle bağlar: ‘‘Şu anda yapmamız gereken; savaşı önlemek, ülkeye barışı getirmektir. Siz, Fransız’lara yardım ederek, köyleri basarak iki halkı karşı karşıya getiriyorsunuz. Sonunda onlar çekip gidecekler, hepimiz sipsivri ortada kalacağız... Yapmayın, çocuk değilsiniz artık.’’ O gün çiftlikte büyük bir hareketlilik vardır. Mavro konukları için bir koç ile KİTAP SAYI GİRİTLİ GELİN VE BİLÂL Bir zamanlar bu mağaranın Hıristiyanlar için kutsal bir yer olduğu ve Aziz Pavlus’un burada yaşadığı söylenir. Üst katın tam altına düşen odayı Bilâl’le Giritli Gelin’e verirler, bir süre gizlenmeleri için. Peki, bu kaçmalar, gizlenmeler, düşmanlık ve işkencele neyin nesi? Tarsuslular bu işkenceyi Arap’lardan öğrenmiş, onlar Mısır’da Firavunlar zamanında, Nil bataklıklarında uygularlarmış bu acı dolu, kanlı çıplak bedenleri sivrisineklere emdirmek işkencesini. Bilâl çok iridir, insan azmanı. Okul sıSAYFA 18 ? CUMHURİYET 836