Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
? Küreselleşmenin kadınlara gösterdiği adres: Yeniden Rapunzel Kulesi ? Prof. Dr. Türkel MİNİBAŞ üm masallar kadın ve erkek cinslerinin ne denli farklı olduğunu anlatmak üzerine kuruludur. Tüm masal kahramanları zengin ve fakir, genç ve çirkin diye ayrışır. Hepsi de fakirin özverisi, zenginin bu özveriyi ödüllendirmesiyle ya da.. Genç ve güzel olanın çirkin ve yaşlı olana karşı zaferiyle sonlanır. O masallarda prensesler hiç yaşlanmaz ve hep güzeldir. Sessiz, yumuşak başlı ve güzel.. Prensine nur topu gibi "erkek" evlatlar veren uysal ve sadık kadınlar... Bilinçaltımızda bazen gerçek bir prenses, bazen bir kaz çobanı, bazen külkedisi, bazense kuleye kapatılmış altın sansı saçlarıyla yerlerini alırlar. Yeryüzünün neredeyse tüm anneleri çocuklarını kızerkek demeden bu masallarda çizilen rol modelleriyle büyütür. Hepsinin düşleri zengin prensin yoksul kızı prenses etmesi üzerinedir. Gelin görün ki, masal masalda kalmaz; çocukla birlikte anlatıcıyı da alıp yoğurmaya başlar. Hem de öyle yoğurur ki, ne bilim ne teknolojik gelişmeler bu masalların kurguladığı yaşam biçimini bozamaz. Andersen’in "Gerçek Prenses"i, Grimm kardeşlerin "Kaz Çobanı Prenses"i ya da "Kül Kedisi" sinema, televizyon ekranlarında gerçek yaşamöyküleri haline dönüşür. Yoksul kızın yerini kadın fabrika işçileri, prenslerin yerini de Mercedesleri içindeki fabrikatörler alır. Fabrikatörlerin işçilerini prenses yaptığı görülmemiştir ama gazetelerin arka sayfalan, dergiler, TV programlarında çizilen dünya saraylara taş çıkartır. Bu arada Pamuk prensesin üvey annesi de büyü yerine cep telefonu, internet kullanan sivri topuklan üzerinde dünyayı inleten bir patrona ya da yöneticiye dönüşüvermiştir. Adı kraliçe, prenses ya da kaz çobanı da olsa kadın cinsiyet ayırımına dayalı rol ayrımının yaşamını nasıl yönlendirdiğinin bilincinde olmadığı sürece masallar gerçek yaşama yansımaya devam edip gider. Andersen ve Grim Kardeşler’in masallarını 1800’lerin ilk yarısında, yani kapitalizmin oluşum sürecinde yazdıkları hatırlanırsa: Masallardaki cinsiyetçi bakışın kapitalist sistemin varlık nedeni olduğunu... Dolayısıyla, kadınların mülkiyetin yönetim ve denetiminin erkeklere verilmiş doğal bir hak olarak neden kabullendikleri ve hızla içselleştirdikleri daha iyi anlaşılır. Masalların içselleştirttiği cinsiyetçi ayırım bugün de devam ediyor. Hem de cep telefonları, internet ağları, ev robotlarıyla yaşamın daha eşitlikçi bir yapı kazandığı 21. yüzyılda! Çirkin kıza âşık Prens masalları olmadığından Pamuk prenses üvey anne rekabeti bu kez de estetik masalarında sürmekte. Yoksul semtlerin kızları televizyonlardaki "benimle evlensene" türü programlarda erkek annelerine kendilerini beğendirmek için kıyasıya yarışıyor. Oyun masallardaki gibi en uysal, en itaatkâr, açıkçası damat anasına en dayanıklı adayın yarışmayı kazanması üzerine kurulu. Oyunda kaybeden RAPUNZEL KULESİ’ne geri T dönüyor. En gelişmişinden azgelişmişine kadar tüm ülke televizyonlarında aynı oyun oynanmakta. Gelin görün ki, Rapunzel Kulesi’ne dönen kadınlar sadece televizyon yarışmalarında kaybedenler değil. Küreselleşmenin az ya da yüksek eğitimli demeden kadın emeğine biçtiği rol 21.yüzyıl kadınını kendiliğinden kuleye kapatmaya zorluyor. "Ah Rapunzel Rapunzel, dök saçlarını bir güzel" Malum, bu kez kapitalizm diğer kriz süreçlerinden farklı bir yöntemle krizini aşmaya çalışmakta! Bunu da: Bir yandan kaynakların bol, hiçbir engelle karşılaşmadan sermayenin kullanımına açıldığı ve emeğin nitelikli ama fiyatının düşük olduğu ülkelere kayarak... Diğer yandan da hangi gelişmişlik düzeyinde olursa olsun devleti "sosyal devlet" işlevinden vazgeçirterek gerçekleştirmekte. Düne kadar kârlı bulmadığı için devlete bıraktığı eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi alanları artık kârlı yatırım alanları olarak görmekte... Bu nedenle de eğitim, sağlık, emeklilik fiyatı piyasada belirlenen sektörlere dönüşmektedir. elektrik süpürgesi gibi ürünler nasıl fiyatını ödeyenin sahip olabileceği birer tüketim malıysa... Evden çalışmanın sürdürülebilmesi için gerekli olan bilgisiyar, internet hattı, cep telefonu gibi küresel teknolojiler de kadının satınalma gücü olduğu sürece sahip olacağı iş araçlarıdır. Kadının emeğini pazarlayabilmesi bu mallara sahip olmasına; yani bu mallara sahip olabilmek için emeğini ücret ve sosyal güvenlik pazarlığı yapmadan sömürüye açmasına bağlıdır. Dahası bu tür teknolojiler daha az emek gerektirdiğinden işveren öncelikle kadın emeğinden vazgeçmekte... Bu da düşük ya da yüksek eğitimli demeden kadının evden çalışmasını özendirmektedir. Magazin basını bu kez de masallardaki "ülkesini sevgi ve adaletle yöneten kraliçe" motifini bilinç altından çıkartır. TV dizilerinin de yardımıyla evdeki alan kraliçemizin prenslerine daha fazla vakit ayırdığı, kralını mutlu ettiği; kısacası halkım iyi yönettiği bir saraya dönüşür. Böylelikle, düne kadar tekstilkonfeksi Küreselleşmenin kadını, cadının kuleye kapattığı Rapunzel’e göre tabii ki daha şanslı ve özgür. Dış dünyayla bağlantıyı saçlarını sarkıtarak yapmıyorlar ama... Özgürlük alanları sistemin televizyon kanalları, internet hatlarının belirlediği alanla sınırlı. Kuleden çıkmak politika yapıcılar arasında yani karar mekanizmalarında yer almaya bağlı ki bu da kadınlara her boyutta siyasi katılımı şart koşmakta. Ancak cinsiyet ayırımına dayalı rolleri değiştirmeye kararlı bir siyasi mücadele küreselleşmenin kamusal alandaki ayırımcılığı besleyen ve kadın emeğini taşeronlaştıran bu rapunzelleştirme oyununu bozabilir. KADINLARIN ROL TANIMI Devletin ekonomik yaşamdaki etkinliğini piyasaya devretmesi demek olan bu durum kadınların aileden çalışma yaşamına kadar her alandaki rol tanımını ve duruşunu yeniden tanımlamaktadır. Zira, devletin ekonomiden çekilmesi kadınların güvence altındaki birçok hakkının da korumasız kalmasına neden olmaktadır. Örneğin, eğitime ayrılan kaynakların azaltılması ve eğitimin piyasa ekonomisine açılması kadını eğitim hizmetini satmaları bir "müşteri" konumuna sokmaktadır ki... Azgelişmiş toplumlarda bu durum mevcut cinsiyete dayalı ayırımcılığı daha da arttırmaktadır. Yüzyıllardır süren mücadele sonunda elde edilen kazanımlara karşı kadının bu durumu nasıl kabullendiğine gelince... Çocukluktan hatta doğmadan önce çizilen kadın rolünün "eş ve anne" olarak belirlenmesi kadın için "ev"i her zaman öncelikli varlık nedeni haline getirmekte. "Baba evi"ndeyken daha çok "korunma" öncelikli olan ev, evlilikle "koca evi"ne dönüşünce korunma işlevi yanı sıra görev alanı haline gelmektedir. Çalışma yaşamı ise, genellikle toplumların yazılı olmayan yasalarına göre zorunluluk nedeniyle üstlenilen "geçici" bir alan olarak görülmektedir. Kadınların erkeklere nazaran çalışma yaşamında örgütsüz ve sosyal güvenlik koşullarını önemsemeden yer almalarının temelinde bu tür önkabullerin payı büyüktür. Bilgi işlem ve iletişim teknolojilerindeki hızlı gelişmenin ev içinde kullanılan makinelere eşanlı olarak yansımasının evdeki görev alanı için harcanan zamanı azalttığını kimse yadsıyamaz. Ne var ki, kapitalist sistem bu zaman kazanımını kadının kendine vakit ayırma olanağı olarak tanımlasa da, "esnek üretim biçimi" olarak adlandırsa da..! Kadın emeğini fabrika, atölye, ofis gibi kurumlaşmış işyerinin dışında tutarak sisteme katmak için kullanmaktadır. Kaldı ki ev içi görev alanında kullanılan çamaşır makinesi, yon sektörüne ilik, düğme, overlok işleriyle evden katılan kadına.. Enerjiden mimarlığa, gazetecilikten bankacılık ve nakliyata kadar hizmet sektörünün tüm dallarına doktoralı, birkaç yabancı dil bilen, yöneticilik vasıflarına sahip kadınlar da katılır. Ev ve iş için üretim aynı mekânda gerçekleştikçe kadın sosyal yaşamdan giderek uzaklaşır, kendine yabacılaşan, merak ve yaratıcılığı sınırlı biri haline dönüşür. Kısacası... Küreselleşme kadınları evlerden üretime katarken aslında tüm kadınları rapunzelleştirmektedir. Overlokçu kadının çalıştığı odayla "home ofis" arasında aslında hiçbir fark yoktur. İkisi de çalışma mekânının kirasını, elektrik, su masrafları, kullandıkları makinelerin bakım ve amortismanlarını karşılamak ve de olası iş kazalarına karşı güvenliklerini sağlamak zorundadırlar. "NE OLURSA OLSUN SAVAŞIYORLAR" Aslında, rapunzelleştirme öyküsü yeni değil. Ta paleolotik çağdan, kadınların "meşru çocuklar dünyaya getirmek için" evlendirildikleri dönemlerden başlamakta. Server Tanilli’nin son kitabı "Ne Olursa Olsun Savaşıyorlar" bu öykünün ne denli gerçek olduğunu, kadın üstünden toplumları sömürmek amacıyla kurgulandığını tüm ayrıntılarıyla ortaya koymakta. Server Hoca: "Dünyamızın zenginleri ve yoksulları arasındaki uçurumun derinleştiği, işçi sınıfı ve emeğin bunalımının şiddetlendiği bir ortamda kadınların işi "küreselleşme" şarkılarıyla nasıl çözülecek?" diye sorarken cevabını da verir : "Liberalizmin üstündeki cilayı kazımakta daha fazla gecikmemeli!" Server Tanilli tespitlerine katılmamak mümkün mü! Özellikle de kapitalizmin sermayeye sınır tanımaz bir yapı kazandırmak için dini kullandığı şu dönemde. Her ne kadar din her dönemde toplumsal muhalefeti önlemeyi sağlayan en etkin araç olarak kullanılmaktaysa da küreselleşme dini hem toplumsal muhalefeti önlemek hem de kadın emeğini daha da ucuzlatmak adına kullanmaktadır.. Öncelikli çalışma alanı toplumun yarısından çoğunu oluşturan kadınlar ve çocuklar olması da zaten bu nedenledir. Böylelikle, Tanilli’nin "Dinci çevrelerden, bu arada İslamın radikal akımlarından gelen sahte çözümler de kadınların ilerleyişine çelme atıyor. Faşizmin ‘üç K’siyle, yani çocuk, mutfak ve kilise sloganıyla İslamcıların söyledikleri örtüşmüyor mu?" diye başlattığı sorgulama benim rapunzelleştirme tanımlamamla tamamen örtüşmektedir.. Grimm kardeşler belki de kapitalizmin oluşma safhasında oldukları için kule cadısının adını koyamamışlardı. Oysa günümüzde teknolojideki hızlı gelişmenin eşzamanlı olarak yaşam pratiklerine yansıması cadıyı uzakta aramamak gerektiğini... Rapunzelleşmeye karşı çıkmanın mümkün olduğunu göstermekte. Bunun gerçekleşmesi öncelikle kadınların kamusal ve özel alanda cinsiyete dayalı ayırımcılığa karşı çıkmasıyla mümkün, ama sorun, tek başına kadın cinsiyetine ait bir sorun değil! Çünkü sorun, sistemin kadın cinsiyeti üzerinden sömürü mekanizmalarını kurmasıyla ilgili. Hal böyle olunca çözüm de toplumun tüm kesimlerinin güç birliğine dayanmakta! Kadınlar bunun bilincinde. Bilincinde oldukları için de "Ne Olursa Olsun Savaşıyorlar". Kaldı ki, III’üncü binyılın düşlediğimiz gibi barışın ve demokrasinin küreselleştiği bir dünya olmasının da zaten başka yolu yok! ? Ne Olursa Olsun Savaşıyorlar/ Server Tanilli/ Alkım Yayınları/ 256 s. KİTAP SAYI ? SAYFA 6 CUMHURİYET 880