28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

? zırlayan gençlerden bir kısmı yüksek maaşlarla özel sektörde iş sahibi oldular ya da kariyer yaptılar. Kitabın ikinci baskısının piyasaya çıkmasıyla birlikte, o fanzin bir hataydı, neden yeniden gündeme getiriyorsun, şimdiki çevrem çok farklı diyen, cep telefonuyla en az kırk beş dakika konuşarak beni üstü kapalı tehdit etmeye çalışan birçok kişi oldu. Cep telefonunu özellikle vurguladım, çünkü günümüzde çok belirleyici bir özelliği var. İnsanın sahip olduğu kontör sayısı, ekonomik bir gösterge. Çünkü birkaç saatlik bir görüşmenin faturası, asgari ücrete denk. Sanırım asimile mi oluyorlar sorusunun cevabını vermişimdir! Belki altı yıl sonra kitabın üçüncü baskısını çıkarırım. O zaman da sen arar, Goygoy bir hataydı, o dönemdeki antikapitalist söylemlerim gençlikte kaldı, aman iş çevremin gençliğimdeki bu kara lekeden haberi olmasın dersen, hiç şaşırmam. Kızarım belki ama şaşırmam. DOĞAYA TERS DÜŞMEK Her insanın içinde, en ahlaklıgelenekçi yazarın bile, bir "yeraltı" ruh vardır. Herkes küfreder, meraktan da olsa porno seyreder. Bu bağlamda, "yeraltı" payesi, bünyede ve toplumda açtığı sarsıntılarla dünyanın şeklini oluşturan fay hatlarıdır diyebilir miyiz? Gelenekçilik, üstüne doğal olmayan bir zırh giyinip, bu zırhı çıkarmamak için direnmektir bana göre. Doğaya, insanın özüne ters düşmektir. Söylediğin gibi, herkesin içinde az ya da çok var bu ruhtan ama kimisi yokmuş gibi davranmayı tercih ediyor. İslam hukukunda bazı suçların, diyelim içki içmenin, fuhuş yapmanın iki ayrı cezası vardır. Aleni yapılıyorsa, ceza iki katına çıkar. Burada bir ikiyüzlülük, çifte standart mı var diye düşünebiliriz. Ne yazık ki yok. Suç işlenecekse, gizli işlenmesi teşvik ediliyor. Böylece, özendirici olmaması sağlanıyor. Zaten doğu toplumlarında gizlilik ve inkâr esastır. Ahlaken yanlış da olsa, doğru bir amaca hizmet ettiği düşünüldüğünden, ahlak göz ardı edilebiliyor. Şimdi, bu kültürden gelen insanlar olarak, en entelektüel kişi bile yeri geldiğinde küfreder ama küfrettiği açığa çıkarsa da inkâr eder. Porno da seyredebilir ama bunu gizli yapar ve asla deşifre etmez. Deşifre eden kişi toplum ahlakına aykırı davranmış olur. İnkâr eden saygıdeğerdir. Elbette dünyanın şeklini değiştiren fay hatlarından büyük kısmı yeraltından geçiyor. Ama inkâr edenler değil, sahip çıkanlar tarafından yazılıyor tarih. Bukowski’den Neyzen Tevfik’e, Can Yücel’den Chuck Palahniuk’a, Dostoyevski’ye, Baudelaire’e kadar onlarca isim sayabiliriz burada… Tek sayı çıkartıp sonra sessizliğe gömülen ve bu tarz korkuları her sayı yaşayan fanzinler var. Ne oluyor da susuyorlar? Olanaklar mı yetersiz, nefesleri mi? Zaten fanzin olanaksızlığın içinden doğmuştur ve kendi olanağını kendi yaratır. Nefes konusundaysa söyleyecek hiçbir şey yok, çünkü herkes nefesi yettiğince konuşur. Fanzinlerin kaç sayı yayımlandığı, onun gücüyle ya da niteliğiyle ilgili değildir. Çünkü kurumsallaşmak ya da bir gelenek oluşturmak gibi bir amacı yoktur ki fanzinin. Bu anlamda, bir fanzinin tek sayı çıkması olumsuz bir şey olmadığı gibi, yüzlerce sayı çıkması da olumlu olarak kabul edilemez. Çünkü ölçütler çok farklıdır. Sessizliğe gömülmek kavramını da doğru yerde kullanmıyorsun bence. Öncelikle CUMHURİYET KİTAP SAYI sessizlik bir tercih olabilir, sessizliği bozmadan da fanzin hazırlanabilir. Diğer yandan, tek sayı çıkıp da sesini yıllarca sürdürmüş fanzinler de var, onlarca sayı çıkıp, çok istediği halde bir türlü ses çıkaramamış fanzinler de… "Son zamanlarda İslami bakış açısıyla hazırlanan fanzinlerin sayısında artış var," deyip bunlardan örnekler sunuyorsunuz kitabınızda. Bu durum kanımca dergiler için de geçerli. Peki, bunun sonucunda nasıl bir tablo çıkıyor ortaya? Bu ülkenin genel konjonktürüyle ilgili. Biliyorsun, sol jargonu kullanan bazı dergiler, politika değil poetika önemlidir diyerek İslami şairlere kapılarını açmışlardı yıllar önce. Hâlâ o anlayış sürüyor. Politika bozulunca poetikanın da bozulacağını düşünemediler o yıllarda. Şiirin çıkmaz sokağa sapmasının bir nedeni de üstüne gül suyu dökülmesidir. Tarikatların serbestçe faaliyet göstermeye başladığı, her mahalleye bir Kuran kursunun açıldığı o dönemlerde atılan tohumlar, yapılan yatırımlar bugün filizlerini vermeye başladı. Modernleşme çabalarının önü başörtüsüyle değil, taharet beziyle tıkandı artık. Yerin üstünde bunlar olurken, atıkları ister istemez yeraltındaki kanalları da kirletmeye başladı. Evet, günümüzde İslami fanzinler de var ve sayıları gün geçtikçe artıyor. Solun jargonlarını kendilerine mal edip çok bilinçli bir şekilde kullanmaya başlayan İslami kesimler, alt kültürlerin, marjinal alanların elindeki malzemeyi de kendilerince dönüştürüp kullanmaya başladılar. Aslında söylenişi bile komik geliyor: İslami fanzin! İslami piercing, İslami grafiti de yolda demektir… ÖTEKİ KİTAPLAR... Şeytan Aletleri’nin ikinci bölümü Öteki Kitaplar’a ayrılmış. Öteki Kitaplar da her kitap gibi birilerine ulaşmak istiyorlar. Ama ön rafları kapan yayınevlerinin karşısında ne denli hedeflerine ulaşabiliyorlar? Öteki kitaplar, fanzin mantığıyla hazırlanmış ama kitap bütünlüğü taşıyan yayınlara verdiğim ad. Bu açıdan, bunların her biri hem kitap hem de "öteki" olma özelliğini taşıyorlar. Elbette birilerine ulaşmak, okunmak amacıyla hazırlanmış bu kitaplar. Ama ulaşmak istedikleri kitle farklı. O yüzden de kitapevlerinin raflarında yer almak gibi bir kaygıları yok. Aksine, orada yer aldıklarında, biçimleri, tasarımları, hazırlanış yöntemleri ne olursa olsun, "öteki" olmaktan çıkarlar. Bu, tamamen bir tercih meselesi. Şeytan Aletleri’nde sözünü ettiğim Hurcumda Çağla Şiir diye bir öteki kitap var mesela. Nuh Ömer Çetinay’ın yapıtı. Çetinay ilk kitabıyla oldukça ilgi çeken, dergilerde şiirleri yayımlanan, şiir üzerine çalışmalar yapan biriyken, aniden bu ortamdan uzaklaştı ve içine kapandı. Sonra kendi hazırladığı, kibrit kutusu boyutundaki bir kitapla çıktı ortaya. Daktiloyla yazdığı şiirleri fotokopiyle onon beş kat küçültmüş, o minik sayfaları ciltlemiş, karton kapağı monte etmiş ve görünüşte küçücük, pahada ağır bir kitap hediye etmişti bize. Herhangi bir yayınevinden kitabını yayımlatabilecek birinin elini tutkala bulaması ve tek tek hazırladığı on beşyirmi kitabı okurlarına ulaştırdıktan sonra kabuğuna çekilmesi ancak "öteki" açıdan bakanların anlayabileceği bir şey! ? Şeytan Aletleri/ Altay Öktem/ Everest Yayınları/262 s. 880 SAYFA 19
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear