26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

? meleri yıkılmak yerine yanlışlarını düzelterek ayakta kalabilirlerdi belki de. Komünistlerin bir zamanlar kapitalizm için çok severek kullandıkları ‘kâğıttan kale’ benzetmesiyle söylersek, Sovyetler Birliği’nin ‘kâğıttan kale’ gibi birdenbire denecek bir hızla içerden çöküşü size tuhaf gelmiyor mu? Ben bütün bunların, Türkiye Cumhuriyeti’nin olanaklarının yakın ve uzak çevresine karşı işbirlikçilerce emperyalistlere kullandırılarak başarıldığını düşünüyorum. Yani Türkiye şimdiye değin emperyalizmin doğrudan saldırısıyla karşılaşmadıysa, bu biraz da öteki kalelerin yıkılmasında kendinden yararlandırdığı içindir. Bizim solumuz, dünyada olan bitenlere kâbelerinin ya da imamlarının söylediklerinden değil, kuşbakışı bakabilseydi, Türkiye’nin soğuk savaşta da bir tür Çanakkale savunmasında olduğunu görebilirdi. Bu Çanakkale savunması hâlâ sürüyor, ama solun sezebilme yeteneği, 2530 yıl öncesine göre daha da azalmış durumda. EMPERYALİZM HAYRANLIĞI Öyle mi görüyorsunuz? Evet. "Halk" sözünü duyuyor musunuz hiç? Emperyalizm bizi halk olmaktan "sivil toplum" olmaya geçirdi. Solumuz da, "Demokratik Kitle Örgütleri"nden "Sivil Toplum Örgütleri"ne geçmeyi pek sevdi. Bu dil değişiminde bile oyun var. Azgelişmiş ülkelerin ulusalcılığının şovenizm değil bağımsızlık, kendi kendine yetmek ve emperyalizm karşıtlığı demek olduğu, sol siyaset yazını içinde görüş birliğine varılmış, aşılmış bir konuydu. Şimdi ise dünyaya kuşbakışı bakma, emperyalizmi görebilme yeteneği köreltilmiş, hedefi şaşırtılmış, soyut bir devlet karşıtlığı ve emperyalizm hayranlığı baskın. ‘Emperyalizm’ diyeni bu gidişle nerdeyse faşist ilan edecekler. Üstelik bu bakış açısında AB hayranlarıyla Marksist solumuz arasında belirgin bir ayrım da yok. Sosyalizmi umut, emperyalizmi ise asıl düşman olarak görmekten vazgeçmeyenler dinozor ilan edildi önce, o evre geçildi. Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti’ni geri, ilkel, utanılası, yıkılası, kısacası çağdışı görmeyenlerin, kişiliklerinin de öyle sayılması gibi bir aşamaya doğru gidiyoruz. Ulusal devletiyle tüm duygusal bağlarını koparmamışlara, ulusalcılarla emperyalizm karşıtlarına, şimdilik doğrudan ‘faşist’ demeseler de, onları soldan çok sağa yakın görmekte eski Marksistlerle hâlâ Marksist olanlar büyük oranda anlaşıyorlar. Böylece, yaptıkları birçok şeyin emperyalizme yaradığının en azından hâlâ Marksist olanlar, ayrımında değiller. Bireysel direniş salt bireyin direnişi değil, o bireyin simgelediği değerlerin de direnişidir. Bu bakımdan bireysel direniş toplumsal sorumluluk ister. Aynı bakış açısından, ulusal direniş de salt ulusal direniş değildir; saldırının yöneldiği değerlerin direnişidir. Ulusal direnişler de öteki toplumlar karşısında uluslararası sorumluluk ister. Tüm direnişler öteki direnişler için birer örnektir. Yıkılışlar öteki direnişçileri zayıflatır, ayakta duruşlar onlara güç verir. Bu nedenle, her bireysel ya da toplumsal direnişi önemsiyorum. 12 Eylül yazınına nasıl bakıyorsunuz? Darbe, vurduğu yeri çürütürken o yerin içinde ne varsa zarar veriyor. Edebiyat kendini o çürümeden tümüyle koruyabilir miydi? Ben sürüklenişi gösterirken, direniş duygusunu ayakta tutmaya çalıştım. Başka türlüsünü yapamazdım, yapıma aykırı. Biraz tartışma yapalım. Kanımca, son dönemde 12 Eylül üzerine fazlaca yazılır oldu, gerek roman, gerek öykü türünde. Bunu neye bağlıyorsunuz? ‘Altmışsekizli’ adlandırmasından esinlenerek kendine ‘Yetmişsekizli’ diyen kuşağın olgun yaşlara gelmesinin etkisi var CUMHURİYET KİTAP SAYI sanıyorum. En büyük, en somut acıları gerçeğini işlediği savındaki yapıt, ki bu onlar çektiler. En sevdikleri, en güvendiktüm sanat yapıtları için geçerlidir her şeyleri arkadaşları öldürüldü, nice dağ gibi den önce iyi, güzel olmak zorundadır. yiğit yok edildi. Nice oğul, nice kız, anaŞimdi bir filmin estetik düzeyi üzerine kosından babasından, hatta çocuğundan konuşmayayım ama şunu hepimiz gördük: parıldı. Ne sanatı, ne öyküsü, ne romaO film 12 Eylül’ü konuşturmayı başardı. nı?.. Daha bunların ne kadarının öyküsü, Şu tartışmayı da burada size sunmak isromanı, şiiri yazıldı, filmi, oyunu, tablosu terim: Kimileyin denir ki, "henüz daha geçyapıldı ki? Ben bu seçmiş anlaşılamamış, 12 kiyle, yazının, sanatın, bir Eylül’e sıra var." Böyle bir toplumun belleği oldutartışmaya nasıl bakarsıBireysel di nız? Ya da yazılan öyküleğunu ve o belleğe ne çok reniş salt gereksinmemiz olduğurin böyle bir misyonu var bireyin dinu göstermeye çalıştım. mıdır? renişi de Tabii bunun tersi de Ne sırası sevgili Ersöz konusudur? Ülkenin dem! Büyük olasılıkla ğil, o biredönüm noktaları es geçisen 12 Eylül’den sonra yin simgelir ve mutlu yaşam tablodoğdun. Kaç yıldan beri lediği değerlerin de ları çizilir. de, edebiyatçılarla söyledirenişidir. Bu ba "Gülbülbül" konusu şiler yapacak yaştasın... kımdan bireysel dimu? Sanatı, söyleme işi; Bunca yıldan sonra hâlâ reniş toplumsal güzel sanatı ise güzel söy12 Eylül’e sıra gelmesin sorumluluk ister. leme işi olarak görüyomi? Hem ne sırası alrum. Hiçbir şey söylemelahaşkına! Darbe bildirisi yen bir güzel sanat türü yayımlandığı anda gelmiş ya da güzel sanat yapıtı olmadığını düşüdemektir 12 Eylül’ü sorgulama sırası. Yanüyorum. Ömrümüzün önemli bir bölüpamadıysak, bunun bir sırası olduğundan mü konuşmakla geçiyorsa, insanlık birikideğil, yapamadığımız içindir. Göze alamamimizi konuşmakla oluşturuyorsak ki dığımız içindir. O bilinçte olmadığımız bundan, yazılı yazısız, sözlü sözsüz her içindir. Bölünmüşlük içinde olduğumuz türlü iletişimi kastediyorum ömrümüzü içindir. (Bölünmüşlüğün gerçek anlamı, neleri konuşarak dolduracağımız burada işlevsel anlamı örgütsüzlüktür.) Ama 12 önem kazanıyor. Kim neyi önemli görüEylül’ü tartışmanın bir sırası olduğundan yorsa o onu söylesin. Kim neyi söylemeye değil. 12 Eylül’ü tartışmak bile gerekmideğer görüyorsa onu söylesin. Şunu anlayor bir açıdan bakarsanız. Bu tersine yüdım ki, söylenmeyen, yok hükmündedir. rüyüşü başlattığı için, sürdürebilmek amaNeyi konuşuyorsak, toplumumuzun ve cıyla insanlığın ve ulusumuzun bütün huinsanlığın birikimine o ekleniyor. Konuşkuk ve uygarlık birikimini çiğneyerek bu madıklarımız yok oluyor. Sanatta neyi koülkeye yaşattığı acılar için, anaların babanuşacağımıza ilişkin seçimimiz bu nedenların, eşlerin yüreğini azıcık olsun serinletle önemli. "Gülbülbül"ün hiç konuşulmek için, bu tersine gidişi durdurmak, madığı bir dünya da, yalnızca "gülbülevet durdurmak için, çünkü karanlık bir bül"ün konuşulduğu dünya da sıkıcı olurkuyunun dibine doğru tepetaklak iniyodu. Türk öykücüsü 12 Eylül’ü de konuşruz, 12 Eylülcü generaller mutlaka yargımuş... Gülüyle de, bülbülüyle de... lanmalıdır. Toplumun ve insanlığın adalet "Öykü dilinde bozulma görüldü" diyorduygusunun yaşayabilmesi için yargılansunuz. Bunu biraz aralar mısınız? Sanatsal malıdır. Bunların ikisi bu dünyadan gidedönüştürüm sorununun başat sebepleri nerek, kurtulmuş oldular. Hiç olmazsa ötelerdir sizce? kiler o dört duvar arasını görmeliler önce. Bozulma bütün sanat dillerinde oldu. Ondan sonra da kalan ömürleri yettiğinFilmler izledik, öyküler, şiirler, romanlar ce, sayısız suçlarının hesabını birer birer okuduk... Ne dedikleri anlaşılmayan örvermeliler. nekler çoğalmıştı. Tiyatro, müzik, hemen ‘NERDE KALMIŞTIK?’ yaygınlaşabilen çok etkili sanatlar olduğu için, oyunlar, konserler, kaset üretimi zaYetmişsekizliler inanılmaz bir şey başarten bastırıldı, yeşermesine izin verilmedi. dı. Unutturulan bu konuyu toplumun Edebiyat da anlaşılmazlığa ya da bunalıgündemi yaptılar. Sol partilerin, sağın ma kaçtı. Darbeden sonraki ilk beş on yıoluşturduğu gündemlere göre yaşamaya lın edebiyat dergilerini inceleyin, sayfaları kendilerini koşulladığı şu kurak dönemde yerli Borges’ler, küçük Bilge Karasu’larla böyle bir gündem yarattılar. Neden? Çündoludur. Bir bunalım edebiyatıyla bir ankü ateş düştüğü yeri yakar. En çok onlar laşılmaz dil birlikte, aldı yürüdü. yanmıştı. Olgun yaşa gelince de, toparlanOlan bitenleri yazmak isteyenlerin çoğu maya ve "Nerde kalmıştık?" demeye başise, sanatın gerektirdiği dönüştürümü yaladılar. "Nerde kalmıştık?" diyebilmek, ratamadan yazdılar. Bu yazarların kimi belleğine kavuşmaktır. Bu bakımdan bir bunun ayrımındaydı, sorumluluk duygusağlık göstergesidir. 78’liler "12 Eylülcüler suyla, hemen yazmak için böyle yaptı, kiyargılanmalıdır" haykırışlarıyla toplumu, mi de yazdığındaki yaşam gerçeğinin coştersine yürüyüşün başlatıldığı noktayı kusuna kapılıp dönüştürüm gereğini unuanımsamaya çağırıyorlar. Herkes onları tarak. Her ikisi de sanattan uzaklaşmaktı, desteklemeli. Hele bu kez bölünmemelibelgecilikti. Kaldı ki, kötü sanatın belge ler. Bölünme lüksleri yok. Bırakın sol içinişlevi de olmazdı. Hem iticiliği hem de de bölünmeyi, sağımızın halk tabanını da yazdığı gerçeğin yaşamın gerçeği olarak bu yargılama/yargılatma kampanyasının yargılanamayacak oluşu nedeniyle. içine çağırmalı, kazanabildikleri herkesi Bir de, mesela bu konunun sinema tüve her örgütü kazanmalılar. Çünkü 12 Eyründe de eleştirisi yapıldı, "Babam ve Oğlül bütün ülkelerin her çağdaki yasalarına lum" örneğin... Üzerine fazlaca methiye göre olduğu gibi bugünkü Türkiye Cumdüzülse de, diğer taraftan da yergi yapıldı. huriyeti yasalarına göre de, "kendi devle12 Eylül filmi denerek, somut gerçeklerin tinden ve halkından habersizce yabancı es geçilmesi… Bu tartışılmıştı sinemada, bir devletle işbirliği yapma" suçudur. "Bu peki ya edebiyatta; böyle bir tartışma söz işbirliği içinde demokrasiyi yok ederek, konusu olabilir mi? ulusal ordunun gücünü ulusun çıkarlarına Sanat yapıtının etkisiyle somut gerçekdeğil başka ülkelerin çıkarlarına kullanaleri, yani yaşamın gerçeklerini konuşturrak devleti, kurucusu Mustafa Kemal Atama etkisi, yapıtın estetik düzeyiyle yaratıtürk’ün yolundan çıkarma suçudur. Bu lır. Yapıtın düzeyi düştükçe, yaşama ilişarada olan bitenin işbirlikçi yerli sermayekin kazanımları da azalır. Üstelik, gerçeknin de işine gelmiş olması ya da olayların leri yazıyor diye kötü bir yapıt insanın üsiçinde baştan beri onların da bulunuyor tüne üstüne uzatıldıkça, "bana ne senin olması, 12 Eylülcülerin "yabancı devletlegerçeğinden" duygusu uyanır. Yaşamın rin çıkarları uğruna demokrasiyi yok ede880 rek ülkeyi tersine yürütme" suçlarını ortadan kaldırmaz. 12 Eylül solla, siyasetle ilişkili olmakla birlikte, devletin kuruluş ideolojisine, demokrasiye karşı bir suç olduğu için, her şeyden önce partiler ve siyasetlerüstüdür. Bu nedenle bu kampanyaya herkes kazanılabilir. Görüşü ya da görevi ne olursa olsun. Karşı taraf ise, efendisiyle işbirlikçisiyle, tünelin ucunu gördüğünü sanarak ivecenleşti. Daha sert, daha acımasız, ama daha dikkatsiz. 78’liler başka hiçbir şeyi önemsemeden yalnızca bu amaca, 12 Eylül’ün yargılanması amacına yoğunlaşsalar bile, buna değer. Aralarındaki tüm görüş ayrılıklarını bir yana bırakıp o ‘nerde kalmıştık’ noktasına gelmek, 12 Eylülcülerin yüreklerine devrimcilerin cesetleri üzerinde artık nü resimleri yapamayacakları korkusunu salmak gerekiyor. Bu korku başladı mı, yeni bir iş, yeni bir dava, yeni bir aşk başlamış demektir. İşte o zaman sırf kimlik kazanma, siyaset yapma enerjisini boşaltma gereksinimi nedeniyle dincilerin tuzağına düşen ya da AB hayranlığının bıktırıcılığı nedeniyle kendini ırkçıların arasında bulan gençler de kazanılır. "Bir Tersine Yürüyüş"te Abidin Dino desenleri kullanılıyor, sizi Dino’nun çalışmalarında etkileyen unsurlar neler oldu? Abidin Dino’nun desenlerini seçkiye Ferit Edgü kazandırdı. Seçkiye öyküsünü istediğimde hemen "Alın" demişti ama, bu güzel sürprizinden, sonradan haberim oldu. Türkiye İnsan Hakları Vakfı’yla kitap arasında böyle güzel bir kazanıma aracılık etti. Önerisini yayınevinde duyduğumda çok sevindim. Antoloji, 12 Eylül günü yayımlandı, o günden bugüne nasıl tepkiler aldınız? Okur çok iyi karşıladı. İlk yirmi günde kitapçılarda bitti. Ama siparişlerin yayınevine yansıması, araya Kitap Fuarı’nın girmesi, yeniden basılması iki ayı buldu. Hakkında ilk yayımlanan yazıları, karşılama yazıları olarak görüyorum. Kitabın asıl, tersine yürütülüşümüzü tartıştırmasını, konuşturmasını istiyorum içindeki öykülerle. Aralarda konuştuk, 12 Eylül geçmişine giderek, başka bir çalışma düşünüyor musunuz ya da sıradaki çalışmalarınız nelerdir? Bu çalışma böyle bir şey yapmak için girişilmiş değil de, çok daha küçük başka bir çalışmanın filizlenmesinden uç vererek bana başka işlerimi unutturduğu için, şimdilik bu alanda başka bir şey düşünmüyorum. Belki seçki birkaç öykü daha kazanabilir, o kadar. Sırada, yitik sayılabilecek bir öykücünün öyküleri var. Yirmi yıldır elimde bekleyen öyküler. Ondan sonra sıranın benim ikinci dosyamı toparlamaya ve üçüncü öykü kitabım için kendi öykülerimi yazmaya gelmesinin çok zaman almamasını diliyorum. Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Var. Sennur Sezer’in Evrensel gazetesinde bir yazısı yayımlandı. Diyordu ki anımsadığım kadarıyla, işte şu, şu, şu kişiler kitaplıklarını açmış, şu kişi de teknik donanımı sağlamış, bu ortak çalışmanın görünen adı da Hürriyet Yaşar olmuş. Sennur Sezer’e yazısı için teşekkür ederim ama kitaplarını ve tarayıcısını istediğim insanlara kitapta teşekkür ettim diye onun bir ortak çalışma olduğu sonucuna varılabilir miydi? Hele bu ortak çalışmanın görünen adı o olmuş gibi, emek hırsızlığını düşündürecek bir arsızlık, açıkgözlük anlamı çıkarılabilir miydi? Bu çıkarsama beni çok üzdü. Bu seçki bir ortak çalışma değil. Öykücülerimizin emeğinin üstüne oturan bir seçki de değil. O düzeyde bir yayınevi bulamasaydım, yayımlatmayacaktım.? [email protected] Bir Tersine Yürüyüş/ Hürriyet Yaşar/ Can Yayınları/ 296 s. SAYFA 21
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear