25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
DIŞ HABERLER EDİTÖR: BETÜL BERİŞE dishab@cumhuriyet.com.tr 7 17 MAYIS 2020 PAZAR Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetleri ortak bildiride hedef alındı AB’nin baskısı tam gaz Doğu Akdeniz’de etkinlik, enerji mücadelesinde gerilim dinmiyor. Avrupa Birliği’nin (AB) önceki gün dışişleri bakanları ortak bildirisi Türkiye’ye yönelik baskı politikasının süreceğini ortaya koydu. Bildiride Türkiye’nin bölgedeki sondaj hamlelerine tepki gösterilirken Ankara “tansiyonu yükseltmekle” suçlandı. AB, Türkiye’nin adımlarının birlik üyesi Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin “egemenlik haklarına ihlal olduğu” iddiasını yineledi. AFP’nin haberinde Yavuz gemisinin geçen aydan bu yana bölgede faaliyetlerini sürdürdüğü kaydedildi. AB’nin çıkışı geçen perşembe günü Enerji Bakanı Fatih Dönmez’in “Doğu Akdeniz’de birçok aktörün Türkiye’yi başından beri denklemin dışında tutmaya çalıştığını” ifade ederek “Şimdi asıl bizi dışarda tutmak isteyenler oyun dışında kaldı. Bu krizi belki bahane ettiler, oradan çekildiler... Hem Ankara sondaj faaliyetlerinin süreceği mesajını verdi. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Aksoy, “AB’nin koronavirüsle mücadelede gösteremediği dayanışmayı, söz konusu Rum kesimi olduğunda koşulsuz şartsız göstermesi manidardır” dedi. kiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO) bu bölge için ilk arama başvurusunu yaptığını söylemişti. ‘Rehin alınma...’ D. Akdeniz’de hidrokarbon arama konusunda Türkiye ve KKTC’yi dışlayan tek taraflı adımlara Ankara’dan tepki yükseliyor. Bölgede Yavuz gemisinin çalışmaları sürüyor. Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Fransa ise geçen pazartesi yayımladıkları ortak bir bildiride “Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de hem de önümüzde Libya’daki varlığını kınamıştı”. Bildiri ki temmuzdan itibaren Karadeniz’de de, “Türkiye ve Libya arasında imzala ilk defa kendi milli sondaj gemimiz nan deniz yetki alanlarının sınırlandı Fatih ile derin sondajımızı yapma rılmasına dair mutabakat muhtırası ile yı planlıyoruz” açıklamasının ardın güvenlik ve askeri işbirliği alanlarını dan geldi. Dönmez, Doğu Akdeniz’de kapsayan mutabakat muhtırası anlaş ki sondaj, sismik araştırma faaliyet malarının uluslararası hukuka aykırı lerinin durmayacağı mesajı da ver olduğu” savunulmuştu. mişti. AA’ya konuşan Dönmez, ayrıca AB dışişleri bakanları ortak bildi Libya ile yapılan mutabakat zaptına risine Ankara’dan tepki geldi. Dışiş değinerek sürecin başladığını ve Tür leri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, “Türkiye’nin iyi niyetli girişimlerine karşı kayıtsız kalan ve Yunanistan’la Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin haksız ve hukuksuz iddiaları tarafından rehin alınan bu anlayışın, bölgesel barış ve istikrara katkı yapma şansı bulunmamaktadır. AB’nin koronavirüsle mücadelede gösteremediği dayanışmayı, söz konusu Rum Kesimi olduğunda koşulsuz şartsız göstermesi ise manidardır” ifadelerini kullandı. Aksoy ayrıca, “AB’nin dayanışma kisvesi altında körü körüne Yunanistan ve Rum Kesimi’nin sözcülüğüne soyunmak yerine, sağduyuyla davranmak, uluslararası hukuk ile Türkiye ve KKTC’nin meşru hak ve menfaatlarını dikkate alması gerektiğini” belirtti. Türkiye’nin her zaman adilane diyaloğa açık olduğunu söyledi. Libya’ya ‘BAE’den paralı asker’ Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) Libya Yaptırım Komitesi’nin raporunda, Dubai merkezli iki şirketin, ülkenin doğusundaki silahlı güçlerin lideri Halife Hafter’in Trablus’u ele geçirmesine destek olmak için ülkeye paralı asker gönderdiği bilgisinin yer aldığı savunuldu. Bloomberg’in haberine göre raporda, yabancı paralı askerlerin Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki (BAE) serbest bölgelerde kayıtlı “Lancaster 6 DMCC” ve “Opus Capital Asset Limited FZE” şirketleriyle bağlantılı oldukları belirtildi. Haziran 2019’de gelen 20 kişilik bir grubun birkaç gün sonra aniden botlarla Malta’ya gittiğine dikkat çekildi. Trump ‘süper’ füze’ çıkışında ABD Başkanı Donald Trump, Rusya ve Çin’in sahip olduğundan çok daha hızlı “süper füze” için düğmeye basıldığını açıkladı. Trump, Uzay Kuvvetleri Komutanlığı ile Beyaz Saray’da gerçekleştirdiği görüşmede, “Elimizde (füze projesi) var, buna ‘süper düper füze’ diyorum. Rusya’nın elinde sesten 5 kat hızlı füzelerin olduğunu, Çin’in de 5 veya 6 kat daha fazla olan bir hız üzerinde çalıştığını duymuşsunuzdur. Bizimkisi 17 kat daha hızlı ve az önce onay aldı” dedi. Trump’ın bu açıklamasını değerlendiren Rusya Federal Uzay Ajansı (Roscosmos) Başkanı Dmitriy Rogozin, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, “Yok, ‘süper düper’ füzeye karşı yapabileceğimiz bir şey yok. Teslim oluyoruz!” espisini yaptı. Öte yandan Trump, Dışişleri Bakanlığı Başmüfettişi Steve Linick’i görevden aldı. Uzun süredir bakanlık içerisindeki atamaları eleştiren Linick’in, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo hakkında bir soruşturma yürüttüğü bildirildi. Bolsonaro’ya bakan dayanmıyor Brezilya’da yeni tip koronavirüs (Covid19) tablosu ağırlaşır ken salgını hafife aldığı tepkilerinin merkezindeki Devlet Başkanı aşırı sağcı Jair Balsonaro’nun kabinesin de sular durulmuyor. Yaklaşık bir ay önce göreve başlayan Sağlık Ba kanı Nelson Teich’ın önceki gün is tifa ettiği bildirildi. Yerel basında Teich’in Bolsonaro ile salgın konu sunda yaşadığı anlaşmazlıktan do layı görevini bıraktığı belirtildi. Bolsonaro’nun te davide uygulanma sı için klorokin ila cı kullanım proto kolünde değişik lik yapmasını iste mesine Teich’in, bu Sağlık Bakanı Teich nun bilimsel bir da istifa etti. yanağı olmadığı gerekçesiyle kar şı çıktığı kaydedildi. Ayrıca Teich’in, Bolsonaro’nun ekonominin ön plan da tutulmasına yönelik baskısına tep kili olduğu da aktarıldı. Teich’in sele fi Henrique Mandetta da 16 Nisan’da Bolsonaro tarafından görevden alın mıştı. Ayrıca Bolsonaro’ya karşı em niyet güçlerini çıkarları doğrultusun da, kişisel ilişkileri çerçevesinde kul lanmakla suçlayan Adalet Bakanı da yaklaşık iki hafta önce istifa etmişti. Brezilya’da önceki gün salgında can kaybının 14 bin 267’ye yükseldiği du yuruldu. SAHİL ZAMANI... Yunanistan, Fransa ve İtalya’da günler sonra dün sahillere girişe izin verildi. Öte yandan İsviçre ve Almanya sınırının açılmasıyla birlikte ayrı ülkelerde kalan bir çift kavuştu. Sınırlarda kısmi açılma başladı Dünyayı kasıp kavuran yeni tip koronavirüs (Covid19) salgınında küresel çapta can kaybı 309 bini geçerken vaka sayısı 4 milyon 652 bin kişi oldu. Avrupa’da salgın nedeniyle alınan önlemlerin gevşetilmesi çabaları ise sürüyor. Yunanistan, Fransa ve İtalya’da sahiller sıkı kurallarla da olsa dün itibarıyla açıldı. Öte yandan koronavirüs krizinde en ağır darbeyi alan ülkelerden İtalya’da Roma hükümetinin, salgınla mücade le ederken toplu taşıma araçlarına alternatif olarak hava kirliliğini de düşürmek adına kentlerde yaşayanların bisiklet kullanımını teşvik için 500 Avro’ya kadar yardımda bulunmayı planladığı haberleri gündeme yansıdı. Sınırlarda da önlemler kademeli olarak kaldırılıyor. Almanya ve Lüksemburg sınırının bugün açılması bekleniyor. İtalya’da da ülkeye girişçıkışları engelleyen seyahat yasağının 3 Haziran itibarıyla kaldırılacağı belirtildi. Alınan karara göre, Schengen Bölgesi ve Avrupa Birliği’nden gelenlere giriş izni tanınırken ülkeye girişten sonrai iki hafta için zorunlu kılınan karantina şartı da aranmayacak. Avusturya İçişleri Bakanlığı, Slovakya, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan sınırlarının 15 Haziran’da açılacağını duyurdu. Almanya, Avusturya, İsviçre ve Liechtenstein arasında da seyahat kısıtlamalarının 15 Haziran’da kaldırılması bekleniyor. OKTAN ERDİKMEN Almanya’nın birçok şehrinde, on binlerce kişinin katıldığı protesto gösterileri düzenleniyor. Sokağa çıkan yurttaşlar korona kısıtlamaları nedeniyle temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini düşünüyorlar. Bu konuda mahkemelere de çok sayıda başvuru yapıldı ancak hepsi reddedildi. Diğer taraftan, koronaya ilişkin her şeyin bir yalandan ibaret olduğuna, hükümetlerin bütün bunları herkese zorla aşı yapabilmek için uydurduğuna, Bill Gates’in Almanya’da yaşayanlara çip takıp kontrolü ele geçireceğine inananların sayısı da az değil. Korona salgını görülmeye başladığında, devam eden bir NATO tatbikatı nedeniyle ülkede bulunan on binlerce ABD askeri kontrollü olarak tahliye edilmeye başlandı. Tren istasyonlarında, sokaklarda tanklar görülmesi, halkın bir kesiminde “İşgale uğruyoruz” endişesine yol açtı. Helikopterlerle gökyüzünden dezenfektan sıkılacağına yönelik paylaşımlar bir ara o kadar arttı ki, sırf bu nedenle belirtilen saatlerde sokağa çıkmayanlar oldu. Hükümetten sert tepki Federal hükümetse, komplo teorisyenlerine sert tepki gösteriyor. Hükümet Sözcüsü Seibert, bu tür şeyleri yayanların Almanya’yı bölmek ve insanları birbirine düşürmek istediklerini söylüyor. Emniyet teşkilatı da gösterilerdeki aşırı sağ ve aşırı sol unsurlara dikkati çekiyor. Öyle ki, radikal gruplar ve sıradan insanlar, her şeyin yalan olduğuna dair bir gösteride birlikte yürüyebiliyorlar. Almanya’da 2002 yılında yenilenen Salgın Hastalıklar Kanunu, zorunlu aşılamayı mümkün kılıyor. 1 Mart’tan itibaren ülkede kızamık aşısı zorunlu oldu. Aşı yaptırılmayan çocuklar anasınıfına ve ilkokula kaydedilmiyor. Ailelere para cezası kesiliyor. Kamu hizmetinde çalışanlar da aşı yaptırmak ve belgelemek zorundalar. Ancak korona aşısı bulunduğu zaman, böyle bir mecburiyetin getirilmesine şimdilik gerek görülmüyor. Halkın yüzde 60’ından fazlası korona aşısına zaten sıcak bakıyor ve bunun da salgının önlenmesi için yeterli olacağı düşünülüyor. Komplo teorisyenleri, Salgın Hastalıklar Kanunu’ndan bir maddeyi ve kızamık aşısı zorunluluğu için getirilen düzenlemelerin bazı cümlelerini alarak, her şeyin yalan olduğunu ve Bill Gates’in bütün Almanlara çip takacağını yazdıklarında destek buluyorlar. İddialardaki bazı kısımların doğru olması, insanların Almanya’da on binler neden sokakta?.. daha kolay güven duymasını sağlıyor. Yalan haber, daha hızlı yayılıyor Uydurma haberlerde, yenilik değeri çok yüksek olduğundan, bunların başlangıçta gerçeklere göre daha hızlı yayılması anlaşılabilir. Ancak milyonlarca insan, federal hükümete, sağlık bakanlığına ve araştırma enstitülerine değil de, Facebook’tan açıklama yapan farklı düşünen bir doktora, hatta tıp eğitimi olmayan birine inanıyorsa, burada kurumların da kendilerini sorgulamaları gerekir. Berlin’de geçen hafta kısıtlamalara karşı çıkan sağcı gruplar meydanlardaydı. Ey leme polis müdahalede bulundu. Sokağa çıkanlar sadece aşılanmaktan veya kendilerine çip takılmasından endişe etmiyorlar. Aynı zamanda işlerini kaybedeceklerinden, çocuklarını doyuramayacaklarından da korkuyorlar. İşler bozulduktan sonra, hükümetin açıkladığı 1 trilyon Avro’luk yardım paketindeki aslan payı, senelerdir milyarlarca Avro kazanan ve iyi günlerde devleti arayıp sormayan holdinglere gitti. Orta sınıfın yararlanabileceği programların sayısı oldukça azdı ve onlar da açılan gedikleri kapatmaya yetmedi. Halk, kendini bu krizin de kaybedeni olarak gördü. Egemen güçlerden hesap sorma isteği, öfkesini konuyla ilgisi olmasa da Bill Gates’e, ilaç şirketlerine ve Rockefeller ailesine yöneltebildi. Orta sınıf gücünü kaybetti Almanya’da orta sınıfın kaybetme süreci, Avro’ya geçişin ardından hızlandı. Doğu Avrupa ülkelerinden gelen ucuz işgücü ve Uzakdoğu’ya kayan üretim, Alman orta sınıfının yaşam standardını düşürdü. 90’larda halkın yüzde 60’ını oluşturan orta sınıf, bugün yüzde 54 seviyesinde. Milyonlarca Alman, artık o yıllarda banka reklamlarında vaat edilen evi, arabayı ve tekneyi almaktan çok uzak şartlarda yaşıyor. Ülkede 1.5 milyon kişi karnını doyurabilmek için aşevlerine gidiyor. Bunların yüzde 25’ini aldıkları parayla geçinemeyen emekliler oluşturuyor. Orta sınıf, 45 sene tam zamanlı çalıştıktan sonra ancak 800 Avro emekli maaşı alabiliyor. Diğer taraftan Almanya, ekonomide rekor üstüne rekor kırıyor. Ne var ki bu ar tı değer, kendilerini güvenlikli sitelerde koruma altına alan elitler arasında dağıtılıyor. Ülkede en zengin yüzde 10’luk dilim, tüm varlıkların yüzde 56’sını kontrol ediyor. Halkın yarısı ise varlıkların sadece yüzde 1.3’üne sahip. Süper zenginler, orta sınıfa sürekli olarak bilişim teknolojilerine, yapay zekâya, kod yazmaya yönelik tavsiyelerde bulunuyorlar. Ancak milyonlarca genç, bu kavramları anlayabilecek düzeyde bir eğitim alma imkânından uzakta, devamlı büyüyen gettolarda, sistem tarafından suça zorlanarak yetişiyor. Harari’nin dediği gibi, işlevsiz bir sınıfın doğuşuna tanıklık edebiliriz. 19. yüzyılda araba icat edildiğinde, at arabası sürücüleri otomobil kullanmaya başlayabildiler. Bugünse işini bilgisayara kaptıran bir kasiyerden kod yazmasını bekleyemezsiniz. Artık işçiye ihtiyacı olmayan kapitalistler, sağlık ve eğitim sistemlerine yatırım yapma gereği görmeyebilirler. Almanya sokaklarındaki orta sınıf öfkesi, geniş bir yelpazeyi, bu kaderi kendilerine reva gören elitlere karşı birleştiriyor. Söylemlerin doğru veya yalan olması ise çok önemli değil. Zaten bugüne kadar söylenen tek yalan da bu değildi. Bütün bunlara ses çıkarmayanlar, şimdi “Sokaktaki insanlar gerçeklere neden inanmıyorlar?” diye dert yanıyorlar. Bugüne kadar insanların sistemin söylediği ev, araba, tekne yalanlarına inanmasını ve maaşları azalmasına rağmen, hep daha fazla çalışmalarını istediler. İşte şimdi o insanlar, sistemin uydurduklarına değil, kendi uydurduklarına inanmayı seçiyor. lFRANKFURT Nefretin zaferi “Öteki”mizi sen ne cüretle elimizden alırsın? “Bizden” birine dönüştürmeye nasıl kalkışırsın? Bu ne cüret, ne cesaret? İşte buna kızdılar. Bir buçuk yıl önce gönüllü bir yardım kuruluşu için gittiği Kenya’da, Eş Şebab teröristlerince kaçırılan ve tutsaklık döneminde din değiştiren; sonra MİT’le yapılan bir ortak operasyonla kurtarılarak ülkesine gönderilen Silvia “Ayşe” Romano’nun serüveninden hafta içinde de söz ettim... Üzerinde soluk yeşil çarşafıyla memleketine döner dönmez “Ayşe” adını aldığını ve din değiştirerek Müslüman olduğunu açıklayan 25 yaşındaki yardım gönüllüsü, hâlâ süren muazzam bir lince uğradı. Büyük tantana ve patırtı ile “teröristlerden kurtardığımız kızımıza kavuşuyoruz!” sabırsızlığı içinde beklenen yardım görevlisinin, ad ve din hanesi değişikliği ile jet hızıyla bir canavara dönüştürülmesine tanıklık ettik. Kin, nefret ve ötekileştirme söylemleri gerçi yeni değil; her yerde yaşanıyor, çağın gerçeği. ABD’de Trump, Brexit İngiltere’sinde Johnson mesela hep “bizonlar” kutuplaşmalarından beslenerek, öteki korkusu ve nefret söylemlerini kullanarak siyaset yapıyorlar. Ancak bu SilviaAyşe olayındaki “biz”den, “biz ve o”, “öteki”, “onlar”a savrulma, günaylar alan siyasi süreçler içinde değil saatler içinde gerçekleşti. Otopsi masasında parçalarına ayrılan bir kadavra örneğinde görülebilecek netlikte bir dönüşüm izlemiş olduk. Sağın tek argümanı Kara Afrika’nın fedakâr meleği, idealist yardım gönüllüsü “kızımız”, 24 saatte “terörist”, “terör sevici” ve “terör işbirlikçisi” oldu. “Bir Müslümanı kurtardık” (Libero), “Nankör Silvia” (Il Giornale) başlıkları ile çıkan sağcı gazeteler, sağ siyasetçiler ve en çok sosyal ağlar bu dönüşümde katalizör oldu. Kırk yıllık gazetecilik yaşamımda ilk kez bir uçtan diğerine bu hızla savrulan bir kitlesel salınıma şahitlik ettim. Gözlemcilerin İtalya da Elias Cannetti’nin “Sürü ve İktidar” göndermesiyle açıkladığı bu değişimin en büyük zamkı “uygarlık çatışması” oldu. 11 Eylül’den beri zihinlerde taş taş yükseltilen duvarlar ören “uygarlık çatışması”, Batı’da aşırı sağın bugün başlıca argümanı. Uygarlık çatışmasını ellerinden çekip aldığınızda, geriye söyleyecek sözleri kalmıyor. O nedenle Silvia’nın Ayşe’ye dönüşmesiyle ortalık karıştı, sağın ateşi çıktı ve cadı avı kazanlarını derhal yaktılar. Silvia’yı Batı’nın değerlerine ihanet etmekle, teröristlerin dinini seçmekle, üstünden çıkarmayı reddettiği çarşafıyla Batılı kadını aşağılamak ve küçük düşürmekle itham ettiler. Her şeyin siyah beyaza indirgendiği, gri tonların yok olduğu tartışmada feministler bile bölündü. COVID birlik sağlamadı İtalyan feminizminin tanınan isimlerinden Nadia Riva, Ayşe’nin Afrika’dan döndüğü yeşil çarşafı “çöp torbasına” benzetti. Silvia’ya arka çıkan feministler ise bu argümanların günümüz Avrupası’nda aşırı sağcıların değirmenine su taşımaktan başka işe yaramadığına dikkat çekti ve Müslüman kadınların tamamını temsil etmeyen “çarşaf”ın bir “uygarlık çatışması” sembolüne dönüştürülmesinin tehlikesine parmak bastı. Silvia Ayşe’nin bedeni, Eş Şebab teröristlerinin elinde geçirdiği 535 gün sonra, son kertede bir savaş alanına dönüştü. Bu da olayın çarpıcı olan diğer yönü. Silvia’dan iki ay önce cihatçı örgütler tarafından Ortadoğu’da tutsak alınan Luca Tacchetto ve Alessandro Sandrini isimli iki İtalyan daha yeni serbest bırakıldılar. Onlar da Silvia gibi ülkelerine İslamı seçerek, din değiştirip döndüler. Ama bırakın linç etmeyi, isimlerini dahi kimsenin bilmediği bu erkek tutsakların dini inançlarını sorgulamayı hiç akıl eden çıkmadı. Böylece “uygarlık çatışmasının” erkekler yerine, yalnız kadınlar üzerinden götürüldüğünü görmüş olduk. 31 bin insanın yaşamına mal olan COVID felaketinden Çizmenin toplumsal dayanışma ve birlik beraberlik ruhu ile çıkması umuluyordu. Silvia Ayşe Romano olayı İtalya’nın o noktadan çok uzak olduğunu gösterdi. “Herkes var olduğunu ve yaşadığını hissetmek için yalnız kinini ve öfkesini kusmak istiyor” diyordu dün okuduğum bir yazı: “Tüm yaşanan badirelere rağmen bundan bir türlü yorulmadık. Sanal ya da gerçek bütün meydanların altın kuralı bu: nefret etmek. Bu eleştirel tartışmanın önünü kesiyor ve engizisyoncularla, donuk zekalı insanların işine yarıyor.” Yıllar sonra adalet... 26 yıl önce 800 bin kişinin katledildiği Ruanda Soykırımı’nın sorumlularından olan Felicien Kabuga (84), Fransa’da yakalandı. Adalet Bakanlığı 25 yıldır firari olan Kabuga’nın Paris’te yargılandıktan sonra Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne götürüleceğini duyurdu. Ruanda’da en az 800 bin Tutsi ve ılımlı Hutu, radikal Hutular tarafından öldürülmüş, Kabuga’nın radikallere mali yardım sağladığı tespit edilmişti.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear