22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 1 ŞUBAT 2015 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI Bangkok’ta A eski Başbakan Şinavatra’dan Zeki Müren’e! S ir Asya uçağının düşmesinden yalnızca birkaç gün sonra ailemizin de aynı firmadan Bangkok’a bileti vardı. Güneydoğu Asya’nın hesaplı, hizmeti en iyi havayoluydu. Kazanın ardından biletimizi iade etmeyi düşünsek de kader, kısmet deyip havalandık. Oysa Japon komşumuz işi şansa bırakmamış o korkuyla bileti yakıp Singapur’a Garuda Havayolu’yla uçmuştu bile. Bangkok’a sağ salim vardık varmasına ancak bu kez de binbir pazarlıkla bindiğimiz taksi şoförünün elinden kurtuluş yok gibiydi! Şehrin caddelerinde araba yarışçısını aratmadan uçar gibi sürüyor, öndeki arabaya bindirdik derken ani bir sollamayla diğer şeride kayıyordu. Uyarmaya kalmadan şoför sanki Türkçe anlıyormuş gibi sırıtarak arkaya baktı, çoluk çocuk korku dolu gözlerimizi gördü ve kırıkdökük İngilizcesiyle 15 yıldır şoförlük yaptığını, yolları adı gibi bildiğini söyleyip güven vermeye çalıştı ama hızdan taviz vermiyordu. Sonradan taksimetre açmak istemeyen, gittiğiniz yerin adresini beğenmezse sizi almayan taksi şoförlerini görünce onu özlemle anmadık değil! Bu tatilde ailece bir ilk deneyecek ve otel yerine internetten kiraladığımız bir dairede kalacaktık. Çiceği burnunda olan bu sistem böyle giderse otellerin papucunu dama atacak gibi! airbnb. com’dan dünyanın her yerinde, bütçe ve zevkinize uygun her türlü mekânı sahibinden kiralamak mümkün. Açıkçası otellerin yarısına denk gelen kirasını peşin verdiğimiz daireyi görene kadar tereddütlüydük. Tayland’a gelin gelmiş Singapurlu güzel ev sahibimizi anahtar teslimi için evde örgüsüyle bekler bulup da daire ve çevreyi gezdikten sonra derin bir nefes aldık. Ev sahibi havaalanına iner inmez kendisiyle bağlantı kuralım diye internet şifresi bile göndermişti. Bangkok’ta halka açık yerlerde herkesin ücretsiz faydalandığı kablosuz internet sistemi olduğunu da öyle öğrendik. Ülkede neler olup bittiğini öğrenme merakıyla Bangkok Post’a abone olduk. Ancak gazetede Tayland hariç her ülkeden haber almak mümkündü. Günlük 16 sayfaya iş ve magazin eki eşlik eden gazetenin taş çatlasın iki sayfasında Tayland’dan haber var gibi yok gibiydi! Polis adliye ağırlıklı, politikaya teğet geçen haberleri görünce ülkenin başka sorunu yok demek diye düşünmekten kendimizi alamadık. Sonradan ev sahibimiz askeri hükümetin varlığını, ülkede sansürün kol gezdiğini hatırlattı. O günlerde BANGKOK gazetede Türkiye hakkında bile daha çok haber yer aldı. Büyük fotoğraflı kar haberinden tutun da yeni cumhurbaşkanı sarayına, oradan Zeki Müren’e GÜLSEREN kadar neler yoktu neler. TOZKOPARAN JORDAN AFP kaynaklı yarım sayfa haberde, bir süre önce İstanbul’da açılan Ben Zeki Müren Sergisi anlatılıyor, Müren’in kadın kıyafetlerine ilgisinden ve bugünün modern Türkiyesi için olanaksız bir kahraman oluşundan bahsediliyordu. Travesti güzelleri ile ünlü olan ve cinsiyet değişimi ameliyatının en fazla sayıda yapıldığı ülkede bu yazının seçilmesi tesadüf müydü acaba! Gazetede Tayland’dan ender bir haber bugünlerde dizilere de konu olan eski Başbakan Yinluck Şinavatra hakkındaydı. Hatırlanacağı gibi genç başbakan aleyhinde yapılan hükümet karşıtı protestolar nedeniyle 2014’te dünya gündemini epey meşgul etmişti. Ağabey Thaksin’in 2001’de başlayan başbakanlığı yolsuzluk sebebiyle 2006’da askeri darbe ve sürgünle sonlanmış, Cunta’dan sonraki ilk seçimde bu kez kardeş Yinluck başbakan olmuştu. Ağabeyin kuklası olarak görülen, onun talimatıyla ülkeyi yönetmekle suçlanan Yinluck tam Thaksin’i de kapsayan bir af yasası hazırlarken aynı kadere uğramış, geçen mayısta askeri darbe ile görevden alınmıştı. Darbeler Tayland’da olağandı. 81 yıllık demokrasi geçmişinde ülke ve kralını korumak için yapılan 19. darbeydi bu... Generallerden oluşan hükümet yeni anayasayı hazırlayıp seçime gideceğini söylerken tarih vermekten kaçınıyor. Kolay gitmeye niyetli görünmeyen hükümetin Alman usulü seçim sistemini benimseyeceği söyleniyor. Buna göre seçilmeden de dışardan bir başbakan atamak mümkün olacak. Biz ayrılırken Tayland her yıl 10 Ocak’ta kutladığı Çocuk Bayramı için hazırlık yapıyordu. Ertesi gün çocuklar TV’ler, askeri birimlere misafir olup helikopter ve kurtarma araçlarını görüp Meclis’te asker bakanlarla fotoğraf çektirecekti. Ne kadar tanıdık! 1959 yılından bu yana her Çocuk Bayramında bir slogan hazırlamak geleneği vardı ve Başbakan için yılın en zor göreviydi. Bu yıl ki slogan General Başbakan Prayut Chan’dan geldi: “Daha parlak geleceği bilgi ve ahlak getirir.” Unutmadan bir gün yolunuz Tayland’a düşerse kıyafete dikkat edin! Murray Head’in One Night in Bangok şarkısındaki adım başı rastlanan tapınaklarda gözden kaçsa bile saraylar da kaçmıyor. Tişört kolu, pantolon paçası, etek boyu denetleniyor, krala saygı! Yoksa Tayland’ın Atatürk’ü sayılan, 42 yıl krallık yapmış Rama V’in Tik ağacından, çivisiz yapılmış sarayının kapısından bizim gibi kıl payı geri dönmek de var! Masajı da ihmal etmemek gerek. gjtozkoparan@gmail.com ıcak mı sıcak, nemli mi nemli bir hava, güneş yok ama insanın üstüne hissedilir bir ağırlıkla çöken yoğun bir nem... Siyahi ve çok resmi kıyafetli olanların dışındaki yediden yetmişe, büyüklü küçüklü, kadınlı erkekli hemen herkesin terlikle dolaştığı sokaklar... Çok mu çok kalabalık, yoğun mu yoğun sokaklar hem insan hem araba kaynayan bir kente inmiştik; saatlerce süren uçak yolculuğu, aktarma ve yeniden uçak yolculuğunun ardından. Evet hakkında bir şeyler okumuştuk tabii ki gitmeden önce, az biraz fikir sahibi olalım, gördüğümüz şeyler karşısında şaşkınlığa düşmeyelim diye... Evet havası sıcak olacaktı, hatta yalnız sıcak değil aynı zamanda nemli de olmalıydı, çünkü pek çok adadan oluşan bir ülke idi gittiğimiz. Havalimanı, sokaklar, yollar, kentler ne varsa hepsi kalabalık da olmalıydı, zira nüfusu 250 milyona dayanan, dünyanın en kalabalık nüfuslu ülkelerinden birine gitmiştik. Sokaklar bizimkine benzer olmalıydı, insanlar bizim gibi diye düşünmüştüm. Ne de olsa son yılların kendimizi ekonomik olarak iyi hissetmemizi sağlayan neredeyse tek olumlu yanı olarak düşünebileceğimizsihirli tanım onlar için de geçerli idi, azgelişmiş filan değil; gelişmekte olan 10 dolar taksitle kredi gördüğüm yüzlerce kadın içinde hiç ülke... Evrimini tamamlayamamış şişman kadın yoktu. Hatta şişman erkek bir organizma gibi, gelişimi daha da de yoktu. En önemli besin kaynağı çok değişimi sürüyor işte... Bir de pirinç olan ülkede, yüksek işsizlik onların da yüzde 90’ı Müslümandı ve yoksulluk nedeniyle olsa gerek Türkiye’deki gibi... şişmanlık ender rastlanan bir olgu. Gelişmekte olan ülke, Gayri Safi Tabii bir de havayı da eklemek gerek, Yurt İçi Hasılası (GSYİH) 700 milyar bu kadar sıcak bir ülkede yemek yemek doları aşkın. G20 üyesi, Güneydoğu de sıkıntılı bir durum bence... Asya’nın en büyük ekonomisi ve dünyanın da 16. büyük Şimdi gelelim niye böyle bir CAKARTA ekonomisi... Ama başlık attığımıza... Yani, bu nüfusun kalabalıklığı sıcak ülkenin, zayıf kadınların, ve GSYİH’nin yeterli işsizliğin, yoksulluğun ve bir hacme ulaşmamış olması dolu başka şeyin 10 dolarlık nedeniyle kişi başına hatta sekiz dolarlık taksitli düşen milli gelir 3.500 kredi ile ne alakası var? İlk dolar civarında. Tabii bakışta yok tabii. Ama her şey OLCAY bunu okuduğunuzda birbiriyle bağlantılı, hem de BÜYÜKTAŞ durumun bizdekinden sıkı bir şekilde. Şimdi burada epey farklı olduğunu işsizlik çok, milli gelir az, hemen fark ettiniz. Zira bizim yıllardır ücretler düşük dedik ya, burası da bir türlü aşamadığımız için ‘orta gelir gelişmekte olan ülke dedik ya, onlar tuzağına yakalandık’ feryadına neden da bizim gibi yabancı yatırım çekmeye olan 10 bin dolarlık kişi başı milli gelir, çalışıyor ya... Onların Eximbank’ı Cakartalılar için ciddi bir zenginlik yabancı yatırımcıya yardımcı oluyor, anlamına geliyor. Bu arada Cakarta, teşvikler veriliyor filan. Bu nedenle pek çok adadan meydana gelen ve en Türkiye’den aralarında Sabancı büyük adalarından Cava adasında yer Grubu’nun da yer aldığı birtakım alan, Endonezya’nın başkenti... yatırımcılar oralarda fabrikalar alıyor, İşte bu çok kalabalık ve sıcak kentte hiç yeni işletmeler kuruyor filan. İşçilik ama hiç şişman kadın yok. Yani belki Türkiye’ye göre bir hayli düşük sayılır, de çok az sayıda vardır ama benim kısa zira bir fabrika işçisi 200 ile 400 bir süreliğine kaldığım zamanlar içinde dolar arasında bir ücret alıyor. Bu çok iyi bir ücret onlar için ve yollar dar, araçlar çok olduğu için bir hayli trafik olan ülkede, azıcık düzenli geliri olan hemen kendisine bir motosiklet alıyor. Ama aldığı tüm ücreti bu motosiklete veremeyeceğine göre ne yapıyor? Kredi almak istiyor. Oradaki bankalar bizdeki gibi değil tabii... 100 binlerce liralık kredilere alışık olmayan bankalar, çalışanlara 810 dolar taksitle kredi veriyor ve çalışanlar bu kredi ile kendilerine güzel bir motosiklet alıyor. Ülkede dikkat çeken büyük motosiklet parkları da işte böyle oluşuyor. 8 dolarlık kredi taksidi, her türlü ödenir... Memleketin bir güzel yanı da daha var: Batikler... Batik denilen egzotik renk ve desenli kumaşlar en fazla işlenen el sanatı ürünleri yaygın bir şekilde kullanılıyor burada. En güzel yanı ne derseniz özellikle erkekler için fevkaladenin fevkinde bir kolaylık sağlıyor. O kadar sıcak ve nemli ülkede, resmi davetlerde yani kravat takım elbise zorunluluğu olan tören, açılış ve benzeri durumlarda bu renkli, desenli gömlekleri giymek yeterli... Yani kravatceket yok, desenli gömlek var... Tabii bu durum kadınlar için de geçerli... olcay@ cumhuriyet.com.tr Y Kurtlar sofrasında İsveç’in işi ne? B Kentsel dönüşüme örnek kent Rotterdam Avrupa Asya Vakfı ile Avrupa Asya Ortaklık eni yılın ilk saatlerinden beri Helge’yi arıyoruz. Vakfı’na 2007’den bu yana 95 milyon vermiş. Canlı olarak bulunacağından umut kesildi. Yakındaki gölde boğulmuş olabileceği olasılığı Amerikalılar da bu milyonları uygun gördükleri akla gelince aramalar oraya yönlendirildi. Sahibi politikacıların seçim kampanyalarında ve medyada Matilda Gustavsson perişan, millet üzgün, ben istediklerini yazdırmak ve söyletmek için harcamış. Dönemin dış yardımlardan sorumlu bakan Gunilla kızgınım. Özür dilerim, beni lütfen hoş karşılayın. Carlsson, acemilik döneminde bu kuruluşların İnsanların sokaklarda kurşunlandığı, şiddetin kol Chevron, Exxon Mobil, BP gibi petrol şirketleriyle gezdiği, siyasi atışmaların, entrikaların insanları bağlantılarının ölçüsünü ve petrolcülerin niyetleri çileden çıkardığı bir ortamda bir hayvandan söz konusunda fikir sahibi olmadığını söylüyor. Ne kadar etmemi densizlik sayabilirsiniz. Hiç değilse hemen kızmayın. Okuduktan sonra saydırabilirsiniz. Helge adlı güzel at, veteriner Matilda Gustavsson’un ahırında özenle bakılıyor, mutlu yaşıyordu. Taa ki, yılbaşı gecesi, sayıları her yıl biraz daha artan şımarıkların yeri göğü zangırdatan havaifişek görgüsüzlüğüne kadar. O uysal, eğitimli, terbiyeli Helgecik kimbilir nasıl korktu ki kapıları kırarak kaçıp gitti. Evlerdeki kediler, köpekler titreyerek sahiplerinin kucaklarına sıçradı. Her havaifişek gösterisi hayvanlara kâbus yaşatıyor. Protestolara kulak asan yok. Sigara içenleri sokaklarda bile belli noktalara sıkıştırmanın inandırıcı değil mi... Bir ayrıntıyı belirtmek gerek. Dış hesapları yapılıyor ama havayı kirleten, hayvanların yardımlardan sorumlu bakan Dışişleri Bakanlığı çatısı psikolojisini bozan, aklı başındaki insanları isyan ettiren, buna karşılık toplumsal hiçbir yararı olmayan altında Carl Bildt’e bağlı olarak görev yapıyordu. Bildt ise bu kuruluşlarla ve petrol şirketleriyle havaifişek gösterilerine sınır getirmeye kimse eskiden beri al takke ver külah ilişkisi cesaret edemiyor. içinde. Haberden öğrendiğimize göre Liberallerin, serbest pazarcıların STOCKHOLM Avrupa Asya Vakfı da toplantılar için hışmından korkuyorlar. İnsanlar da Washington’da İsveç Büyükelçiliği’ni duyarsız. Anlamadığım şu: Hayvanları mekân edinmiş. Kimin eli kimin cebinde bu kadar seven, onları aileden biri anla anlayabilirsen. Bakan, acemiliğinden sayan, dahası, planlı olmasına rağmen o sıralar bilmiyormuş ama sonradan kurtların vurulmaması için avcılarla ayırdına varmış. Petrolcüler bölgedeki kavgaya girişen bu millet neden petrolü boru hattıyla Akdeniz’e indirmek OSMAN İKİZ isyan etmiyor acaba? Şımarıklığın, için uğraşıyorlarmış. Carl Bildt’in rolü görgüsüzlüğün, bilinç bulanıklığının ise demokrasi şövalyeliği. Bakanlığı sonucu böyle oluyor demek ki. Kurt deyince yine bu haftanın bir haberiyle kurtlar döneminde Gürcistan’a 11 kez gitmiş. Birkaç ay sofrası aklıma geldi. Sofra başına üşüşen kurtlar, önce gene Aftonbladet gazetesindeki bir habere arkalarında büyük petrol şirketleri olan keskin göre Gürcistan Devlet Başkanlığı, Bildt’in bakan dişli Amerikan kuruluşları. Kurtların ağzını olmadan önce yönetim kurulunda yer aldığı Creab sulandıran kuzu durumundaki ülke ise Gürcistan. adlı, PR ve daha bir sürü alanda faaliyet gösteren Ortalıkta görünmeyen ama kurtların dişlerini şirketin Brüksel’deki bürosuna 18 milyon kron bileyen bir ülke daha var. Şaşıracaksınız belki ödeme yapmış. Dünyanın hali içler acısı. Bunları ama o da İsveç. Senaryo hep aynı. Kurtlar güya okurken dünyaca ünlü Karolinska Tıp Fakültesi demokrasi, medeniyet götürüyor. Kırmızı şapkalı Hastanesi’nin bütçesinde 500 milyon kronluk kızı, anneannesinin kılığına girerek kandırmaya kısıntıya gidileceği haberi geldi. Doktorlar isyan çalışan kurt gibi. İsveç de demokrasi meleği olarak ediyor. Kanser tedavilerinin çok aksayacağını destekliyor. Büyük entrikayı Aftonbladet gazetesi söylüyorlar. Doktorlarınki de işgüzârlık. Kurtlar ortaya çıkardı. Habere göre İsveç Dış Yardım ve kurbanlar dünyasında siyasiler “demokrasi” Kuruluşu Sida, Dışişleri Bakanlığı’nın direktifiyle numaralarıyla uğraşırken kanser hastalarını mı Gürcistan’da demokratikleşme için faaliyet gösteren düşünecekler Allah aşkına. Amerikan kuruluşları, Ulusal Demokrasi Enstitüsü, osman.ikiz@gmail.com ir kentin en güzel hali hangi halidir? Hangi zamanlarında bir kent daha güzeldir? Sosyal altyapı, ekonomik dokusu, imar dokusu, bilişim, sağlık altyapısı, sanat dokusu... Sorular çok... Rotterdam’a bakarsak eğer, dünya mimarisinde isim yapmış bir kent diyebiliriz. Dünyanın en büyük limanlarından birisi olma özelliğinden başka, kent dokusu da özellikle şehir plancıları açısından özgün, yıllarca süren büyük bir özenle oluşturulmuş. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonunda yıkılmış; sil baştan başlayabilmiş, tarihle modern mimarinin uyumlu etkileşimini güzellikle bütünleştirebilmiş; bu dokuyu, toplu taşıma ve çevreye dost bir yaklaşımla kendi ölçeğinde, ağır endüstriyle özgün bir bileşime oturtmuş; sosyal yaşamı, altyapısıyla, dünyada haklı saygınlık kazanmış bir kent Rotterdam. Toplu taşıma, modern toplumda olması gereken bir konumda. Bilişimin hızla yaşama uyarlanması, dakika sapma göstermeyen ulaşım hatları, bekleme süresinin hesaplandığı ve araç frekansının iklime uygun olarak ivmelendirildiği bir planlama aynı zamanda yolcu psikolojisinin temel alınarak oluşturulmuş çıkarsamalarına dayanıyor. Yolcuysanız, tramvayın, metronun, otobüsün kaç dakika sonra geleceğini, insana 30 C° hissettiren rüzgârın biteceğini bilmenin rahatlığı içindesiniz. Kentin genellikle deniz seviyesinden birkaç metre altında ve bataklık bir alanda kurulmuş olduğunu bilmemiz gerekiyor. Çamurun içinde metro inşa etmek; mühendisliği ve teknik birikimi gerektiriyor. Son merkez istasyon yeraltında yapılırken 200C° ile bataklık yapay olarak dondurulmuştu. Rotterdam’a emek vermiş olana saygı; emekli nesil için de ücretsiz toplu taşım ve geniş hayata katılım alanları mutlu yaşam sürenizi uzatır. Altyapı konuşuyorsak, “Kentsel Dönüşüm” ROTTERDAM konusunda Türkiye’nin sadece Rotterdam’dan ve dünyadaki başka kentlerden öğreneceği ORHAN SELİM çok şey var. Binaları BAYRAKTAR ranta uygun olarak yıkıp yeniden yapmak, kentsel dönüşüm olmuyor. Bir bölgeyi yeniden modern topluma uygun olarak yapılandırmak; o semtte, yeşil alanların çağa uygun büyütülmesi; kişi başına düşen beton m² ile, kişi başına düşen yeşil alan, sanat ve spor alanlarının karşılaştırılarak uygar dünyaya uygun yeniden yapılandırılması; bölgede fizik, sağlık, iletişim, güvenlik, sosyal altyapının yeniden düzenlenmesi gibi etmenlerin yeniden değerlendirilmesi dönüşümün olmazsa olmaz çerçevesi. Sağlıkta Türkiye’de de en büyük sorunlardan biri kalp hastalıkları. AED, kalp krizinde ilk yardım malzemesi olarak Hollanda’da çok sık karşımıza çıkar. Süpermarketlerde, spor salonlarında, merkezi toplu taşım alanlarında, uçaklarda, birçok büyük kahvede, havuzlarda, okullarda, otel, sinema ve tiyatro salonlarında; daha birçok yerde vardır. Ambulansların en fazla 4 dakikada hedefe ulaştığı bir yaşam standartı, kalp krizinden ölebilme riskini ciddi ölçüde küçültmektedir. Ambulans bir yana, AED aleti bir altyapı unsuru olarak güncel yaşamda yerini almıştır. Hollanda’yı dünyanın en sosyal ülkelerinden birisi yapan, sosyal güvencelerin toplumsal yapıya güçlü entegrasyonu ve devletin arka planda garantör olmasıdır. Hollanda’da doğmuş olmak, bu anlamda şanslı doğmuş olmak sayılabilir. İşçi sınıfının mücadelesi ve örgütlülüğü, kazanımların da altyapısını oluşturmuş, bilimin aydınlığı, barışın ve hoşgörünün derinliği, yaşayan insanlarını dünyanın en mutlu toplumlarından biri olma düzeyine taşımıştır. orseba@gmail.com C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear