20 Mayıs 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazartesi 14 Aralık 2015 haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK 6 İnsanlıktan utandık Pınar Aydınlar’a terör suçlaması Haziran genel seçimlerinde İzmir HDP milletvekili adayı olan halk müziği sanatçısı Pınar Aydınlar ile HDP İzmir İl Yöneticisi Hacay Yılmaz ve sanatçı Murat Elmastaş hakkında “Terör örgütünün propagandasını yapmak, suçu ve suçluyu övmek” iddiasıyla dava açıldı. Aydınlar, 3 Mayıs günü İzmir’de seçim çalışması sırasında yaptığı konuşmalardan dolayı dava ile karşı karşıya kaldığını belirterek “İbrahim Kaypakkaya’yı, Deniz Gezmiş’i, Mahir Çayan’ı andığım, Kobani sürecinde devrimci güçleri selamladığım için hakkımda dava açıldı” dedi. Sanatın ve sanatçıların baskı altında olduğunu belirterek “Bizler sömürüye karşı mücadele ettiğimiz, ezilen halkların yanında olduğumuz için açılan davalarla korkutulmak isteniyoruz. Bu ülkede çocuklar katlediliyor, kadınlara tecavüz ediliyor. Onlar serbest kalırken, bir kravatla iyi hal indirimi alırken, bizler ‘sınırsız ve sınıfsız yaşamı sahipleniyoruz’ dediğimiz için yargılanmak isteniyoruz” dedi. l SİBEL BAHÇETEPE / İSTANBUL Seçim konuşması ‘suç’ oldu Kantar Karakolu’nda işkenceye uğrayan gençler yaşadıklarını anlattı ezi Direnişi’nin yıldönümünde, İzmir Kantar Polis Karakolu’nda işkence gören gençler yaşadıklarını “İnsanlığımızdan tiksindik” diyerek anlattı. Cumhuriyet’in ortaya çıkardığı görüntülerde Kantar Polis Karakolu’nda önce yere yatırılan ardından da bir sivil polis tarafından havaya kaldırılıp yere HAKAN DİRİK çarpılan Güney Akbaş, “Gözaltına alırken neredeyse kolumu kırıyorlardı. Kafamızı eğdirmeye çalışarak, polis kordonu altında içeriye soktular. Herkesi yere yatırmışlardı. Yerdekileri tekmeliyorlardı. Yerler kan içindeydi. Ayağımı kana bastığımda, içimden ‘Demek ki meşhur Kantar Karakolu buymuş’ dedim” ifadelerini kullandı. Bugün 18 yaşına girecek olan Akbaş, “Kara G YALNIZCA BİR POLİS SORUMLUYMUŞ Kantar Polis Karakolu’ndaki işkence görüntüleriyle ilgili üzerine yalnızca tek bir polis hakkında işlem yapıldığı ortaya çıktı. Görüntülerle ilgili açıklama yapan İzmir Valiliği, “Görüntülerdeki kabul edilmeyecek fiil içerisindeki polis memuru hakkında emniyet teşkilatı disiplin tüzüğünün ilgili maddesince işlem yapılması gerektiği sonucuna ulaşılmış ve disiplin cezası Polis Disiplin Kurulu Kararı ile karar altına alınarak ilgili görevli tecziye edilmiştir. Adli yönden de ilgili savcılıkça soruşturma devam ettirilmekte olup, meydana gelen ve hiçbir şekilde tarafımızca tasvip edilmeyecek olayla ilgili işlemler tarafımızdan zamanında yapılmıştır” ifadelerini kullandı. Açıklamada, polisin aldığı cezanın içeriğine ve karakoldaki diğer polisler hakkında ne işlem yapıldığına ilişkin bilgi verilmedi. Aziz Sancar’ın ‘yeni bombası’ ne? nceki gün gazetelerde yer alan haber merak uyandırdı! “Bomba haber.” Evet Sancar hangi araştırmasıyla yeniden ilgileri üzerine çekecek? Vallahi bilmiyorum! Yani “bomba” haberi! Gazeteden de sordular.. Ben de bi sorayım dedim ama Sancar’a ulaşamadım. Demek ki sakladığı “bombalar” var.. Aşkolsun ona! Bu işin şakası tabii... Bilim insanları, laboratuvarlarından bilgi dışarıya sızmasını istemez. Çalışanlar, öğrenciler, akademisyenler, teknisyenler bu ilkeyi bilir, tembihlidirler. Sorduğunuzda, çalışılan konunun ana başlıklarını söyler.. Mesela DNA onarım mekanizması üzerinde çalışıyoruz.. gibi. Zaten bunu rakipler de bilir. Çünkü o laboratuvardan çıkan araştırma sonuçlarını bilim dergilerinden de izlerler.. Mesela Aziz Sancar’ın yayımlanan makalelerine bakarsanız her şeyi görürsünüz. Araştırmacıların gözleri mesleki bilim dergilerindedir. Kendi alanlarında kim ne yapıyor izlerler. 7 Ö kolda yaşananlar çok travmatikti. Engelli bir çocuğu da almışlardı. Korkudan tir tir titriyordu. ‘Bari ona vurmayın’ dedik. Ama hiçbir şeyi gözleri görmüyordu. Ben göğsümü gere gere dolaşıyorum, ama bunu yapanlar dolaşabiliyor mu?” dedi. İsmini vermek istemeyen bir genç de “O gün insanlığımdan tiksindim. İnsan olmaktan utanç duydum. İzmir’i bilmem. Gezi’ciyiz ya, sağ olsun, karakolun ardından otobüsle İzmir’i bayağı gezdirdiler. Karakol, nezarethane dolaştık. Artık İzmir’e giderken bir daha düşüneceğim.” Yemen Cankan da o gün deniz kenarında balık tutanların bile gözaltına alındığını kaydederek, “Yalnızca karakolda değil, Kordonboyu’nda ne kadar insan varsa coptan geçirdiler” dedi. l İZMİR Berkin için mesaj attı işinden oldu İ Öğretmene destek kampanyası stanbul, Okmeydanı’nda polis tarafından gaz bombasıyla vurularak öldürülen 15 yaşındaki Berkin Elvan için sosyal medyada ‘Lanet olsun öldürülen çocukları terörist belleyenlere’ mesajını paylaşan öğretmen Hatice Dağlı, ‘yüz kızartıcı suç işlediği’ gerekçesiyle memuriyetten men edildi. Bunun üzerine Dağlı’nın görevinin iade edilmesi için kampanya başlatıldı. Kampanyada bugüne kadar 12 bin imza toplandı. l İSTANBUL / Cumhuriyet 35 yıldır 17 yaşında 12 Eylül 1980 darbesi sonrası 17 yaşındayken idam edilen Erdal Eren, yaşamını yitirmesinin 35. yılında Ankara Karşıkaya Mezarlığı’ndaki kabri başında anıldı.Törende Emek Gençliği adına konuşan Dilan Ortakçı, “Her sene 13 Aralık gününde yeni Erdallarla birlikte bura da yoldaşımızın başında onu ziyaret ederek, ona mücadele sözü veriyoruz” dedi. Devrimci 78’liler Federasyonu adına yapılan açıklamada ise“ Darbe düzeninin eli kanlı katilleri, halkın vicdanında asla aklanmayacak hep lanetli kalacaksınız” ifadeleri kullanıldı. alkın haber alma hakkını savundukları için tutuklanan arkadaşlarımız Can Dündar ve Erdem Gül’ün salıverilme istemleri bu kez daha da gülünç bir gerekçeyle reddedildi. Ret gerekçesinde hem tutuklama isteminde yer almayan yeni bir suç; “terör örgütüne üyelik” icat edildi hem de “tutuklamayı sonlandıracak yeni somut delil olmadığından…” gibi bir ibareye yer verildi. Doğan Tılıç’ın BirGün’de yazdığı gibi “dünyanın neresinden hangi hukukçuyu getirseniz, tutuklamayı gerektirecek somut bir delil bulamaz. Burada, tutuklama için delil aramayanlar, tutuklamayı sonlandırmak için ‘delil’ arayıp bulamıyorlar!” Arkadaşlarımızın tutukluluğunun sürmesine üç genç gazeteci için verilen mahkumiyet kararları eklendi. BirGün gazetesinden üç arkadaşımız, Barış İnce, Berkant Gültekin ile Cansever Uğur, attıkları manşet nedeniyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin hukuk dışı bulduğu “Cumhurbaşkanına hakaret”ten 11 ay hapse mahkum edildiler. Verilen cezanın ertelendiğini ve bu ertelemenin “bir daha aynı suçu işlerseniz...” tehdidiyle verildiğini de ekleyelim. Tutuklu gazeteci sayısında hızlı bir artış var. Öyle anlaşılıyor ki, cezalar önceden kesilmiş, hüküm verilmeden infaza geçilmiştir. Böyle gider mi? Gidebilir mi? Öyle görünüyor ki iktidar partisinin yargı üzerindeki vesayeti azalmayacak artacaktır. Yeni icatlar, yeni “suçlar” uydurarak baskı yaygınlaştırılmak isteniyor. Hukuksuzluklara karşı direnişi genişletmek, dayanışmayı bir an bile aksatmamak, kitleselleştirmek elimizdeki tek çıkış yoludur. Tutuklu arkadaşlarımızın neden H Özgürlük İçin Delil Bulamamışlar! tutuklu olduğunu herkese alatmak zorundayız. Onların yalnızca “halkın casusu” olduklarını, saklananları halka haber verdikleri için tutuklandıklarını anlatmaktır görevimiz. Paris’teki İklim Zirvesi ve Medya le yetindi. Ne tartışıldı, ne kararlar alındı, bu kararlar ne anlama geliyor, Türkiye ne yaptı, ne gibi sözler verdi, halk bir türlü tam olarak öğrenemedi. Bu köşede medyanın duyarsızlığına dikkat çekmek görevimiz. Alınan karar ısınmanın 2 derece ile sınırlandırılması için fosil yakıt tüketimini azaltmak, karbon dioksit salınımını sınırlamak; yoksa durum daha da kötüleşecek. Çevreciler alınan kararları yaklaşan felaketi önlemeye yetecek düzeyde ve nitelikte bulmadılar. Peki, Türkiye ne yaptı? Ne gibi taahhütlerde bulundu? Medyada yer almayan ya eçen hafta Paris’te İklim Zirvesi G toplandı. Medyamız ise magazin boyutunun ötesine geçmeyen haberler da kimi köşe yazarlarının anlatabildikleriyle sınırlı kalan gerçek şöyle: Türkiye fosil yakıt tüketimini kısmaktansa daha fazla fosil yakıt kullanmayı, dahası fosil yakıt yakma hızını daha da arttırma sonucu doğuracak “önlemler”den söz etti zirvede. Türkiye, 2030’daki sera gazı salımını 1.175 milyon ton CO2 eşdeğeri yerine yüzde 21 azaltarak 929 milyon ton CO2 eşdeğerine indireceğini belirtti. Ne güzel değil mi? Aslında değil. 19902013 yılları arasında sera gazı salımı Türkiye’de ortalama senede yüzda 3.9 artmış. Türkiye, beyanında sunduğu ana senaryoda 2030’a kadar bu değerin senede yüzde 5.7 artacağını öngörüyor ve bunun yerine, salımı senede yüzde 4.2 artırmayı taahhüt ediyor. Yani Türkiye’nin “çevreci” senaryo olarak öngördüğü değer dahi, fosil yakıt tüketimi ve CO2 salımında geçmişe oranla daha hızlı bir artış demek. Gerçek buysa medya neden kulaklarını tıkıyor, gözlerini kapatıyor? Okurlarımız medyanın durumuna dikkat çektiler. Bu köşede o uyarılardan bir örnek bulacaksınız. Metinde “resmî kabuller” diye bir ibare geçiyor. Bu ibarenin, kabulün resmisi, resmi olmayanıyla hiçbir ilgisi bulunmuyor oysa. “Resim” sözcüğünün anlamlarından biri de “tören”dir. Burada olması gereken anlamı da odur. Türkçesi varken, niçin “resim”de ısrar ediliyor? Bu bir. Bir ad tamlaması olan “resmi kabul”, niçin Türkçenin değil de Arapçanın kurallarına göre oluşturuluyor? Bu iki. Arapçanın kurallarına göre oluşturulan bu tamlama niçin Türkçedeki doğru yazımı olan “resmikabul” diye bitişik değil de, “resmî kabul” biçiminde sıfat tamlamasına dönüştürülerek bambaşka ve yanlış anlama gelecek biçimde ayrı yazılıyor? Bu da üç... “Kabul resmi” bile Cumhuriyet’e yakışmayan bir ifade. “Kabul töreni”nin nesi var acaba? Benzer hatanın, “resmigeçit”te de yapıldığına sıkça rastlanıyor. “Resmî geçit” diye...“Geçit töreni” dense iş bitecek oysa. Yabancı sözcükler kullanma özentisi, yabancı dillerin kurallarıyla oluşturulmuş sözcükleri kullanma merakı işte insana böyle hatalar yaptırır. Saygılar... Emre Yazman Resmi kabuller Aralık tarihli “Kitap” eki, 10 25. sayfa, “Mustafa Kemal Sofya’da” başlıklı kitabın tanıtımı... Üniversite laboratuvarlarındaki araştırmalar makale haline getirilir. Hangi bilimsel dergide yayımlanmasını isterseniz, oraya gönderirsiniz. Burada makaleler, önce editörce incelenir; ret veya kabul kararını verir. Kabul ederse, makale, konusunda derin bilgi sahibi olan mesela 3 hakemin eleştirisinden geçer, eksikler varsa saptanır, hakemin olumlu / olumsuz notlarıyla dergi editörüne geri gönderilir. Fazla ayrıntısına girmeden şunu da belirteyim: Büyük üniversiteler, makaleyi, dergilere gönderilmeden önce uzmanlarına inceletiyor, patentlenmesi gereken bir yönü var mı diye. Çünkü yayımlandıktan sonra, sonuçlar kamusal nitelik kazanır. Oysa patent, üniversiteye para kazandıracaktır. Aziz Sancar örneğin, Türkiye’den ABD’ye dönerken bir uçak dergisinde okuduğu biyolojik saat ve jet lag üzerine bir makalede parlak bir fikir yakalamış ve uçaktan inince üniversitesine telefon ederek “Kriptokrom” kavramının hemen patentlenmesini istemişti. Çünkü o sırada başladığı çalışmada aradığının “biyolojik saati ayarlayan genler” olduğunu, fikir olarak keşfetmişti. Kriptokrom, bulacağı genin adı olacaktı! Önce fikri patentledi, sonra da hedefe yönelik araştırmalar tamamen bu fikri doğrulayan sonuçlar verdi! Bulduğu bu iki genin biyolojik saati ayarlamak için çalıştığını da ilk Sancar belirlemişti. Bu yayın ve varsa patent süreci tamamlanmadan, araştırmacı, makalenin sonuçlarını kamuoyuyla paylaşmaz. Çünkü, aynı konu üzerinde çalışan “rakip” konumundaki laboratuvarlar pusudadır. Engelleyici durumlar bile ortaya çıkabilir. Bazen çığır açıcı nitelikteki araştırmaların sonuçları, daha yayımlanmadan, özel basın toplantısıyla kamuoyuna duyurulur. Sonra dergide yayımlanır veya eşzamanlı olarak elektronik yayına konur. ‘Şu kavramı patentleyin: Kriptokrom!’ Bir ‘bomba’ mı var? an Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanmasının artık bardağı taşıran bilmem kaçıncı damla olduğunun, çok acı bir dönemden geçtiğimizin farkındayım. Daha kötü ne olabilir dediğim anda gerçekten daha da kötü bir olayın haberini almaktan yoruldum. Bu ortamda gündemin siyasete yoğunlaşmasını elbette anlıyorum ancak aynı anda dünyada takip edilmesi gereken çok kritik bir gündem daha var bence: Paris’teki dünya iklim zirvesi. Bu konuda Cumhuriyet’te çok az bilgi bulabildim, o bilgiler de Erinç Yeldan’ın köşe yazılarındaydı. Günlerdir Paris’te çevre eylemleri yapılıyor, bu konudan da hiç bahsetme Çevre o kadar önemsiz mi? C diniz. Zirvenin başlangıcıyla ilgili gazetenizde gördüğüm haberler zaten siyasetle ilgiliydi, iklim değişikliği ikinci plandaydı. Hem dünya hem Türkiye için bu kadar hayati bir konudaki gelişmeleri günbegün manşetten paylaşmış olmanızı isterdim. Zira bu konuları sadece bir grup çevreci, romantik, ütopik, solcu sivil toplum örgütünün derdiymiş gibi gören çok geniş bir kitle var bu ülkede. Cumhuriyet’in bu hassasiyeti göstermesini ve küresel ısınmayla ilgili konulara sadece iç sayfalarda, ufak başlıklar altında, köşe yazılarının içinde değil ana gündeminde, manşetlerinde her zaman yer vermesini diliyorum. Petek Onur ‘Hattı zatında’ diye bir söz yok eğerli bir yazarımızda bu D yanlış kullanımı görünce çok şaşırdığımı söylemeden duramayacağım. Ayrıca isteyen istediği gibi düşünebilir ama Türkiye’de sol aydınların sağ siyaseti bilmediklerini, tanımadıklarını, muhafazakârlık hakkında fikir geliştiremediklerini söylemek aydınlara haksızlık olmaktan öte iyi izlenmediklerini de gösteriyor. Yalnızca geçtiğimiz günlerde Ankara ODTÜ’de gerçekleştirilen Sosyal Bilimler Kongresi izlenseydi böyle haksız bir değerlendirme yapılmazdı. Ekrem Kayalı anımca bütün bir hafta boyunca gazetemizdeki sayfa azaltılması, yazarların yazı günlerinin eksiltilmesi vb. konularında sizlere okurlardan görüşler gelmiştir. Umarım bu duruma hemen hemen her sayfa için işe alınan editör ve tasarım elemanlarının olumsuz bir katkısı olmamıştır. Sayfa tasarımcılarının görevlerini tam olarak yaptıkları bence tartışma konusudur. En taze örnek olarak, 9 Aralık 2015 tarihli gazetemizin 13. sayfasında haber ve fotoğraf uyumsuzluğu gösterilebilir. Akdeniz’e savaş gemisi yığan Moskova ... diye başlayan haberdeki fotoğraf Britanya donanmasına ait bir denizaltıyı gösteriyor. Saygılarımla... A.Tarık Emre kur Temsilcisi’nin notu: Bu koO nuyla ilgili iletilerdeki görüşleri gazete yönetimine ilettim. Yönetim, Haberdeki fotoğraf K Aralık tarihli Cumhuriyet portalda yer alan KPSS’de 230 kişiye dava başlıklı haberde, “Savcılık, sınav‘Yüz ve üzeri da12 100 ve üzeri net yapan 3 bin 227 adaydan …” biçibir cümle yer almaktadır.100 net yapan 100 sorunet yapan’ minde nun tamamını doğru yanıtlamıştır; peki, 100 üzeri net yapan (herhalde 101, 102, 103… net yapan) acaba 100 soruluk sınavda 100 sorudan fazlasını mı (101, 102, 103… deyince soruyu mu) doğru yanıtlamıştır? Saygılarımla... Zeki Karlı kararın sayfa sayısının azaltılması, habere daha fazla yer ayrılmasıyla ve tasarruf önlemleri ilgili olduğunu bildirdi. Konu benim ele alabileceğim ve değerlendirebileceğim alanın dışındadır. Sancar’ın laboratuvarında 34 önemli araştırma birden yürüyor. Üzerinde çalıştığı konular bellidir. Hemen hepsi, birbiriyle bir şekilde ilişkilidir. Hepsi konunun çok önemli bir özelliğini, ayrıntısını veya bütünü ortaya çıkartmaya yöneliktir. Sancar’ın son önemli araştırmasını CBT sayı 1492, 16 Ekim’de yayımladık: Sancar ve ekibi DNA hasar onarım haritasını çıkardılar. Bu büyük ve bir ilk çalışmaydı. Harita sayesinde DNA hasarlarında onarılacak bölgelerin yerleri saptanabilecekti. Sancar: “Şu anda bir araştırmacı bize ilgilendiği geni ya da noktayı söylerse, nasıl onarıldığını söyleyebiliriz. Altı milyar baz çiftinden bir noktayı alın ve biz size nasıl onarıldığını söyleyelim.” Bu, başka bir laboratuvarla yapılan ortak çalışmaydı. Bu haritayı oluşturmak için yeni bir yöntem geliştirmişlerdi. Bu haritayı oluştururken de, ultraviyole ışık ile bazı kanser ilaçlarının (sisplatin, oksaliplatin gibi) hasarladığı DNA’da onarımın nasıl ve hangi bölgelerde gerçekleştiğini, geliştirdikleri bir yöntemle izlediler. Ayrıca, DNA’da “işe yaramadığı” sanılan bölgelerin de onarıldığı izlendi. Bu önemli buluş sayesinde kanser ilaçları daha iyi geliştirilebilecek, yan etkileri azaltılabilecek. Peki ne olacak şimdi? Bomba haber nerede ve hangisi? Bu konuyu çok daha fazla açıklığa kavuşturacak, bu haritanın devamı, çok daha umut verici ve sonuç alıcı yeni bir makale yayına hazır beliyor olabilir. Önemli bir araştırma tek makale ile geçiştirilmez çünkü! Veya başka bir şey... Dediğim gibi Sancar ile görüşemedim, iki gündür hayatım yollarda geçiyor. Ama nihayet İstanbul’a ayak bastım, merhaba vatan! C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear