25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET kultur@cumhuriyet.com.tr 7 OCAK 2015 ÇARŞAMBA 14 KÜLTÜR BRİTANYALILAR ‘GELMİŞ GEÇMİŞ EN BÜYÜK SANAT YAPITI’NI SEÇTİLER Sistina Şapeli’nin tavan freski 06 yılları arasında yaptığı Kültür Servisi Çeşitu YouGov şirketinin “Mona Lisa” tablosu yüzli alanlarda gerçekleştirdide 7 oyla ikinci sırayı alırği kamuoyu araştırmalainternet üstünden ken, yine Da Vinci’nin Mirıyla tanınan YouGov şiryaptığı ankette, lano’daki Santa Maria dele ketinin Britanya’da yaptıBritanyalıların yüzde Grazie Manastırı’nda yer ğı anket sonucunda, “gelalan “Son Akşam Yememiş geçmiş en büyük sa25’i Sistina Şapeli’nin ” (149597) adlı anıtsal nat yapıtı”nın, Vatikan’daMichelangelo tarafından ği duvar resmi yüzde 5 oyla ki Sistina Şapeli’nin Micyapılmış olan tavan üçüncü sıraya yerleşti. helangelo tarafından yapılİzlenimcilik akımının mış olan tavan freskleri olfresklerini seçti. başlatıcısı, Fransız resduğu belirlendi. sam Claude Monet’nin İnternet üstünden düzen“Nilüferler”i yüzde 5 oyla dördüncü sılenen anketi yanıtlayanların yüzde 25’i oyunu Michelangelo’nun yapıtından ya rada yer aldı. Anket sonucunda, 5. ve 6. sıraları, İngiliz manzara resminin usna kullandı. talarından John Constable’ın “Saman Papa II. Julius’un sipariş ettiği taArabası” ve Vincent Van Gogh’un van fresklerini Michelangelo 150812 “Yıldızlı Gece” adlı tabloları aldı. arasında yapmıştı. Bu fresklerde EsAnkete katılanların yüzde 28’inin ki Ahit’teki olaylar ve kişiler betimle“Bilmiyorum” yanıtını verdiği öğreniyor. Ankette, Leonard da Vinci’nin 1503 nildi. ‘Aziz Nesin Yaşasaydı’ Son yıllarda sık sık onu andık, “Aziz Nesin yaşasaydı” diye başlayan cümleler kurup nasıl bir tavır alırdı, ne yapardı, ne yanda olurdu diye tahmin etmeye çalıştık. Aziz Nesin büyük bir yazar olmasının yanında çok aktif bir mücadele adamıydı. Önemli toplumsal olaylarda, sorunlarda bir aydın sorumluluğu ile tavır almış, kendi doğruları ne kadar ters gelse, az ya da çok taraftar bulsa da sonuna kadar mücadele etmekten çekinmemişti. “Aziz Nesin yaşasaydı” 100 yaşında olacaktı. Şair Turgay Fişekçi Sözcükler dergisinin yeni sayısını “100. Doğum Yılında Aziz Nesin Özel Sayısı” başlığı ile yayımlamış. Dergide Aziz Nesin’in yazarlığı hakkında yazıların yanı sıra onunla yaşamının bir bölümünde yolları kesismiş, yoldaşlık etmiş dostları da birlikte anılarından yola çıkarak yazılar yazmışlar. Aziz Nesin’in kişiliğini, görüşlerini yansıtan söyleşilere de yeniden yer verilmiş. Dolu dolu, doyurucu bir özel sayı. Sözcükler’deki yazıları okuduğunuzda bir kez daha anlıyorsunuz ki Aziz Nesin’in yaşamı, yazarlığı ve günümüzün deyimi ile aktivistliği hakkında yazılacaklara dergiler yetmez. Bunu bir övgü sözü olarak ya da abartmak için söylemiyorum. Aziz Nesin büyük bir yazar ve Türk mizahının en önemli ustalarından biri, belki de birincisi olmasının yanında tiyatro yazarı, gazeteci, köşe yazarı, dergici, yayıncı, kitapçı, gazete dağıtıcısı, fotoğrafçı, eğitimci, yazar örgütleri ve vakıf kurucusu, eylemci, lider... Çok okunan, sevilen bir yazar olmasına rağmen düzenli bir gelir sahibi olamamış, hep yan işlerde çalışarak evini, ailesini geçindirmeye çalışmış. Aynı anda birden çok iş yapmasının, dergiler yayımlayıp yayınevleri kurmasının en önemli nedenlerinden biri bu. Diğer neden ise kendini “borçlu” hissetmesi. Gürsel Korat ve Ahmet Yıldız’la söyleşisinde bu duygusunu şöyle açıklamış; “Bana iyilik eden insanları ya da iyilik eden toplumu (isteyerek iyilik etmiş ya da buna zorlanmış olsun) bunları unutmak istemiyorum ve karşılığını vermek istiyorum.” Yoksul bir ailenin çocuğu olarak bu toplumun ödediği vergilerle parasız yatılı okullarda okuyup şimdiki durumuna geldiği düşüncesiyle borcunu ödemesi gerektiğini düşünüyordu. Aziz Nesin, neredeyse her yazdığı ya da yayımladığı nedeniyle yargılanmış, defalarca hapis, sürgün edilmiş, pasaport verilmeyip yurtdışına çıkışı engellenmiş, saldırılara uğramış, polis ya da ajan ilan edilmiş, çeşitli kereler yakılmaya çalışılmış. Hangi eğilimde olursa olsun iktidarlarla hiçbir zaman anlaşamamış. DİSK Madenİş’in grev anlayışını eleştirdiği için mitinglerde “Aziz Nesin sen nesin!” diye slogan atıldığı hâlâ anımsanıyor. İngiltere Kraliçesi, İran Şahı ve Mısır Kralı’nın kendileriyle alay ettiği gerekçesiyle birlikte dava edecekleri kadar etkili yazılar yazan bir yazar. Herhangi bir olay olduğunda ilk tutuklanacak “olağan şüpheliler”den ve de “müseccel komünist”. Aynı zamanda kitapları milyonlarca satmış, dünya dillerine çevrilmiş, uluslararası ödüller almış nadir yazarlarımızdan. 12 Eylül darbecilerine direnişin simgelerinden olan “Aydınlar Dilekçesi”, “Demokrasi Kurultayı”, İnsan Hakları Derneği’nin, Türk Yunan Barış Derneği’nin, demokratik eğitim için BİLAR’ın kurulması, özgür gazetecilik için “On Binler” girişimi, öldürülmesi için fetva çıkartılan Salman Rushdie’nün Şeytan Ayetleri’nin Türkçede yayını, Nesin Vakfı gibi başarılı, başarısız birçok girişimi olmuş. Onu en derinden etkileyen olay ise 1993 Temmuzu’nda yitirdiğimiz 34 şair, yazar, sanatçı ve aydınla birlikte yakılmak istenmesi olsa gerek. O acı yüreğini derinden dağlamış. Sivas Katliamı hakkında “Bu Kaçıncı Öldürülüşüm Hain” diye yazmış. İki yıl sonra 1995 Temmuzu’nda da kalbi durmuş. Tüm bunları anımsayınca Aziz Nesin bugünleri, bu yılları yaşasaydı ne yapar, nasıl tavır alırdı diye düşünüyor, merak ediyor, eksikliğini hep hissediyoruz. İsrail’de şair olmak ATAOL BEHRAMOĞLU ‘Mucize ve Yağma’ adlı kitabı yayımlanan Amir Or, bugün Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde sal tehlikeleri de göze alarak göçümde, Paris’te arkadaşlarla yayımladığımız Anka dergisinin ilk sayısına “İki Ateş Arasında” başlıklı bir giriş yazısı yazmıştım. Özetle, demokrasi için savaşım veren Türk aydınının iki ateş arasında bulunduğunu, bunlardan birinin kendi ülkesinde karşılaştığı baskılar, ötekinin de başka ülkelerde ülkesi konusundaki çoğu kez düşmanca önyargılarla karşılaşmak olduğunu dile getirmiştim. İsrailli demokrat yazarın konumu da buna benziyor. Kendi ülkesinde demokrasi ve insan hakları savunucusu olduğu için eleştirilirken, başka ülkelerde de doğup büyüdüğü, vatan bildiği ülkesinin var olma hakkını savunma durumunda kalıyor…. Bu gerçekten de iki ateş arasında olmaktır… Bugün saat 18.00’de, Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde, yeteneği, sağduyusu, cesareti ve bilinciyle bu ateşler arasında kavrulmayıp daha da pişip güçlenen seçkin bir çağdaşımızı dinleyecek, Türkçe kitabını şairin imzasıyla edinme olanağına sahip olacağız. Dilimizde ilk kitabı kısa süre önce Ülker İnce çevirisiyle “Mucize ve Yağma” adıyla yayımlanan Amir Or’la tanışıklığımız yıllar önceye dayanıyor ama, ilk kez nerede karşılaştığımızı anımsamıyorum. Sondan başa doğru gidersek, Çin, Yunanistan, Hindistan, Kolombiya, Japonya, İsrail, birlikte katıldığımız uluslararası şiir festivallerinin gerçekleştiği ülkelerden aklıma bir çırpıda gelenler. Belki başkaları da vardır… 1956 Tel Aviv doğumlu Amir Or, yaşamını şiire adamış bir şair. Şiirleri doğal olarak pek çok dile çevrilmiş ve hem kendi ülkesinden hem uluslararası ödüllere layık görülmüş. Katıldığımız festivallerde, şiirlerini sahneden okuyan şairler arasında en başarılılardan biri. Şiirlerini sahneden ev ödevi okurmuşçasına, bir görevi yerine getirirmişçesine okuyan şairlerden değil. Sesini çok yükseltmiyor, fakat her bir sözcüğün anlamını vurguladığı ve o anlamın izleyiciye ulaşması için gösterdiği içten çaba duyumsanıyor… nıktır ve şiirsel süreci deneyimleyen şiir kendi içine çok kapalı kalabilir. Fakat Amir Or şiirini fiziksel dünyada sağlamca temellendirerek bu gizli tuzau Amir Or’un okuru ğa düşmekten kaçıdüşünsel derinliklerde nıyor.” (Thomas Petsinis.) gezdiren, lirik Gerçekten de okuru olmaktan çok düşünce düşünsel derinliklerde şiiri diye nitelenmesi gezdiren, lirik olmaktan çok düşünce şiigereken bir şiir ri diye nitelenmesi gedünyası var. Araştıran, reken bir şiir dünyası inceleyen, irdeleyen bu. Fakat aynı zamanda da, didaktik olmakbir düşünce şiiri… tan uzak. Yanıt vermekten çok sorularla okuru bu yanıtı bulmaya yönlendiriyor gibi. Araştıran, inceleyen, irdeleyen bir Nedir bu anlam? düşünce şiiri… İlk görüşmelerimizden birinde imzalaÜlker İnce de “Mucize ve Yağma”ya yıp verdiği “The Plates From the Muderinlikli önsözünde, bu İsrailli şairin seum of Time” adlı küçük seçkinin giriş “varoluşu, hayatı, ölümü, insanı, en sayfasındaki bir değerlendirme, bunu kaönemlisi de kendini anlamaya çalıştığınımca çok doğru dile getiriyor: nı” vurguluyor… “Felsefi şiir genellikle soyut ve bula1984’te ülkeden zorunlu ve yaşam İSTANBUL MODERN SİNEMA’DA OSCAR’A ADAY OLAN ‘EN İYİ YABANCI FİLM’LER GÖSTERİLECEK ‘Oscar’ın Yabancıları’ ‘İda’ Kültür Servisi Oscar’a aday olan “en iyi yabancı film”lerden beşi, 818 Ocak tarihleri arasında İstanbul Modern Sinema’da gösterilecek. “Oscar’ın Yabancıları” başlıklı programda, başrolünü İlyas Salman’ın üstlendiği Gürcü filmi “Mısır Adası” (Simindis Kundzuli), 2014 Cannes Film Festivali’nde “Belirli Bir Bakış” jüri özel ödülünü kazanan, Ruben Östlund imzalı İsveç filmi “Turist” (Force Majeure), “Altın Aslan” kazanan “Dönüş”ten sonra bu yıl da Cannes Film Festivali’nden “En İyi Senaryo” ödülüyle dönen, Andrey Zvyagintsev imzalı “Leviathan”, Polonya’dan 2014 yılının en büyük sürpriz başarı hikâyelerinden biri olan, anlatımı ve hissiyatıyla izleyicinin üzerinde iz bırakacak Pawel Pawlikowski imzalı “İda” ve Moritanya’nın Oscar adayı, Afrika sinemasının büyük isimlerinden Abderrahmane Sissako’nun sessiz direnişi anlatan son filmi “Timbuktu” yer alıyor. Sartre’ın 1964 Nobel Edebiyat Ödülü’nü reddettiği mektubu açıklandı ‘Yazar hiçbir kurumla bütünleşmemeli’ u Sartre, Nobel’in güçlü adayları arasında olduğunu öğrenince, ödülün kendisine verilmemesini isteyen bir mektup yazmıştı. Ancak mektup İsveç Akademisi’ne ulaştığında, jüri ödülü Sartre’a vermiş bulunuyordu. Kültür Servisi İsveç Akademisi, 1964’te Nobel Edebiyat Ödülü’nü reddeden Fransız yazar ve düşünür JeanPaul Sartre’ın mektubunu 50 yıl sonra açıkladı. Sartre’ın kendisine verilecek olursa ödülü geri çevireceğini belirten mektubu jürinin eline geçtiğinde, Nobel Edebiyat Ödülü’nün ünlü yazara çoktan verilmiş olduğu öğrenildi. “Zengin düşünceler ve özgürlük ruhuyla yüklü, gerçeğin peşinde koşan yapıtlarıyla çağımızı engin bir biçimde etkilediği” gerekçesiyle Nobel’e değer görülen Sartre, geç ulaşan mektubunda, “politik, toplumsal ve edebi tutumlar benimseyen bir yazarın yalnızca kendi olanaklarıyla, yani yazılı sözcüklerle hareket etmesi gerektiğini, alacağı bütün ödüllerin okurlarını Küçük Prens artık sesli Kültür Servisi Ünlü Fransız yazar Antoine de SaintExupéry’nin telif hakları 1 Ocak’ta serbest kalınca, yayınevleri yazarın kült kitabı “Küçük Prens”i yayına hazırlamaya başladı bile. Can Çocuk Yayınları’nın Cemal Süreya ve Tomris Uyar çevirisi ise artık kitapçılarda. Aynı zamanda Can Yayınları ve Seslenen Kitap işbirliği doğrultusunda da Mirgün Cabas’ın seslendirdiği Küçük Prens, sesli kitap olarak sunuldu. Cabas, “Küçük Prens’in sesli halini büyükler mi dinler, yoksa çocuklar mı, bilemem. Zaten ‘Küçük Prens’i seslendirdim’ diyemem bu okuma için, Küçük Prens’le ödüllendirildim” dedi. ‘Rambo’ son kez istenilmeyen baskılar altına alacağını” vurguluyor. Sartre mektubunda şöyle diyor: “Bu tür bir ödülü kabul eden bir yazar kendini ödülü veren kuruluş ya da kurumla bütünleştirmiş olur. O yüzden, yazar, bu durumda olduğu gibi ödül son derece saygıdeğer de olsa kendisinin kurumsallaştırılmasını reddetmelidir.” Kültür Servisi Sylvester Stallone son “Rambo” filminin adını açıkladı: “Rambo: Son Kan.” 68 yaşındaki aktör, son bölümün adının 1982 yılındaki serinin ilk filminden esinlenildiğini söyledi. Stallone, “Rambo: İlk Kan” adıyla gösterime giren filmde sorunlu asker John James Rambo karakterini canlandırıyordu. Serinin beşinci ve muhtemelen son filminin ne zaman gösterime gireceği ise açıklanmadı. Son “Rambo” filmi dünyada 113 milyon dolarlık gişe yapmış fakat eleştirmenlerce ağır eleştirilere maruz kalmıştı. C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear