25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
23 ŞUBAT 2014 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 15 zaman kipinde yazılıyor. Di’li ve miş’li geçmişe daha zaman var. Ama şimdiden bildiğimiz bir gerçek var ki, o da Abdullah Gül’ün kendisinden büyük harfli bir “tarih” yazmasını bekleyenleri büyük bir hayal kırıklığına uğrattığıdır. Ancak yaratılan hayaller kırılır. Kendisinden “tarih” yazmasını bekleyenlerin hayalini de bizzat Abdullah Gül, Gezi süreci ve sonrasında takındığı, Tayyip Erdoğan’la taban tabana zıt sükunetiyle yaptığı “demokratik olgunluk” gösterisiyle yarattı. Üstüne bir de henüz hazırlık aşamasındaki internet sansür yasasından rahatsızlığını sezdirince; beklenti arttı. Toplumsal bellek, ağır olana “molla” denildiğini anımsadı ve öfkeli molladan her gün dayak yiyip hakaret görmekten bıkan nüfusun yarısı, denize düşenin yılana sarıldığı gibi oy vermediği, benim demediği Cumhurbaşkanı’na umut bağladı. Abdullah Gül, aslında Gezi sürecine gelinceye kadar böyle bir umudu besleyecek hiçbir şey yapmamış, kendisinin de parçası olduğu iktidarın önüne koyduğu her yasayı imzalamış; onaylamadığı girişimleri bile kamuoyuna hep “sezdirmek” ve “sureti haktan” görünmekle yetinmiş, ama iş icraata gelince AKP’ye kontra gidecek hiçbir inisiyatif kullanmamıştı. Hatta güya onaylamadığı uzun tutukluluk sorununda, hasta tutukluları bal gibi af yetkisi olduğu halde, kılıfına uydurup “yetkim yok” diye kurtarmayı reddetti. Ama Türkiye nüfusunun yok sayılan, itilen, kakılan, hakir görülen muhalif yarısı; öylesine çaresizdi bdullah Gül, tarihe nasıl A bir cumhurbaşkanı olarak geçecek? İcraatı, henüz şimdiki bir sağlama sunuyorum: Türkiye’de nüfusun en az yarısı iktidar karşıtı, yani muhalif iken bu ülkede yayın yapan yüzlerce televizyondan sadece 4’ü, o da RTÜK’ün keyfi cezalarına ve maddi fedakârlıklara karşılık muhalefet yapabiliyorsa, sansür ve baskının tartışılmaz kanıtıdır. Nüfusun en az yarısının iktidara muhalif olduğu bu ülkede çıkan yüzlerce gazeteden sadece 7’si muhalif yayın yapabiliyorsa, medya baskı altındadır, sansürlüdür. Her gün bir tapesi önümüze düşen “Alo Fatih!” türü bire bir müdahaleleri, benim gibi işine son verilen gazetecileri bile konu etmiyorum, farkındaysanız. Muhalif kesim talebiyle muhalif medya arzı arasındaki orantısızlığa baktığınızda, düşünce ve ifade özgürlüğünün nasıl boğulduğu, zaten yeterince açık. İşte bu ortamda internet, biricik özgür iletişim aracıydı. Şimdi, o da sansürün pençesinde. Ve demokrasiye taban tabana zıt bu faşizan yasayı onaylayan Abdullah Gül; önüne son kez gelen bir fırsatı tepti: Sadece demokrasi, ifade özgürlüğünü savunarak muhalifi ve yandaşıyla tüm Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olmak yerine, AKP cumhurunun başkanı kaldı. Kendi ümmetini, bir kez daha millete tercih etti. Devlet adamı değil, parti adamı olduğunu bir kez daha kanıtladı. Hakkında, artık küçük harfle yazılacağı kesin tarihe de baskı döneminin “idarei maslahatçı” figürü olarak geçecek. Ne var ki aynı tarihin büyük harflisi, bu maslahatçılığın Türkiye’nin bütün tahliye deliklerini tıkadığını, yüreği şişen toplumu dört bir koldan baskı altına alarak, o mutlak ve kaçınılmaz patlamaya yol açtığını da yazacak. “Tarih, orijinallerin az, kopyaların çok olduğu bir resim galerisidir.” ALEXIS DE TOCQUE VILLE GÖRÜŞ HİKMET ALTINKAYNAK Bastır, Bastır ki Patlasın! Özleme Doğru Ali İsmail Korkmaz ve kaybettiğimiz tüm evlatlarımıza... Çocuklar taptaze bahar yağmurlarından sonra süt engin denizler gibi yürekleriyle kalkarak mapuslardan darağaçlarından ağbileriniz ablalarınız geçecek önünüzden kol kola kavgalarını inançlarını seyredeceksiniz Çocuklar 1 Mayıs’larda on beş on altı Haziran’larda haykırarak kenetlenmiş türkülerini nasırlı eller kalemli eller caddelerden geçecekler ne gaz ne cop ne polis emeği alınterini seyredeceksiniz Çocuklar kahrederek o günlerde doğmadığınıza 1 Mayısmış gibi her gün gururla dolduracaksınız parkları meydanları bütün devrim şehitlerinin hasreti rüzgârlarda gönderlerde özgür bayraklar Çocuklar bağımsızlığı seyredeceksiniz. A.KADRİ ERGİN CHP’yi Ayakta Tutan Ruh Geçen günlerde internette (gercekgundem. com) “İşte CHP’yi ayakta tutan ruh!” başlıklı bir haber okudum. Özetle şöyleydi: CHP, İstanbul’un birçok ilçesinde belediye meclis üyelerinin seçimini yapar. Seçim yapılan ilçelerden biri de Çatalca’dır. Çatalca’nın Belgrad köyünde kurulan sandığa oy vermek üzere giden 85 yaşındaki Latif Doyar, birdenbire baygınlık geçirir, yere yığılır. Ona ilk yardımı yapan CHP’lilerdir. Doyar, kendine gelir. Gözlerini açar açmaz “Oy pusulam nerede? Oy pusulamı getirin. Ben oyumu kullanmak istiyorum” der. İzin verilmez, çünkü kalp krizi geçirmiştir. Hızla hastaneye götürülür. Gereken tedavi yapılır, Latif Doyar canlanır ve hemen oradan sandık başına döner ve oyunu kullanır. CHP ruhunu, CHP’li üyenin oy verme bilincini anlatmak için bundan daha iyi bir örnek bulunabilir mi? Ama bir de son hafta olanlara bakın! Eyvah ki eyvah eyvah! Kendileri aday gösterilmeyince istifa edenler, beş dakikada başka partiye geçip aday olanlar! Böyle bir davranışın CHP’li ruhla ilgisi var denebilir mi? Her karar tartışılabilir. İçlerinde yanlışlar da bulunabilir. Ama böylesine oyları bölmek, ülkeyi karanlığa sokmaya çalışanlara omuz vermek, yanlıştan beter büyük bir sorumsuzluktur. Bilinçli bir CHP’li bunu yapar mı? CHP bunu da atlatacaktır. Bir süre sonra kendini dev aynasında görenlerin gerçekle hesaplaştıktan sonra yaşayacakları üzüntü umarım uzun süreli ve kalıcı olmaz. Seçim sürecinin parti içi yarışı öne çıkaran en sancılı dönemi aday listelerinin YSK’ye teslimiyle sona erdi. Şimdi partiler arası yarışa geçildi. Parti içi yarışta kendini vazgeçilmez gören kimi aday adayları, aday yapılmayınca, kendi kurtuluşlarını başka partilerde aradılar, arıyorlar. CHP böyle partiler kategorisinde olmaması gerekir derken bir de baktık ki, birkaç aday adayı doğrultusunu partisinden değil kendinden yana belirlemiş. Ne yazık! Çünkü onların, ülkenin geleceği CHP’nin başarısındaymış değilmiş, umurlarında olmadığı kesin. Kendi çıkarlarını gözettikleri de… İstanbul’da 12 CHP’li belediye için 2030’ları bulan aday adayı başvurusu, yönetimi başka partilerde olan belediyelerde çok az sayıda kaldı. Bazıları için de belki aday arandı. Öte yandan CHP’li belediyelerde 34 dönemdir başkanlık yapanların aday olmayı her şeyden çok istemeleri, demokratik bir hak olarak kabul edilse bile, adaylıkta direnmeleri etik ve hakkaniyetli bulunmadı ki, aday yapılmadılar. Konuya elbette herkes kendi penceresinden bakıyor. Mademki CHP’nin Türkiye’yi aydınlığa kavuşturacağına inanılmaktadır, o zaman örgüte, örgüt yöneticilerine güvenmek gerekmez mi? Örgütsel bilinç taşıdığını varsaydığımız üyeleri bunu dile getirseler bile, var olan belediye başkanlarına kimi bağlılıklar, aday yapılmayan başkanın yanında destek gibi göründü, algılandı. Başkan da bunun gazıyla başka partiye koştu ya da başka parti çengel attı, bağımsız adayım, dedi. Hırsına yenildi. Bu karışıklık içinde iki önemli ilde sorun yaşandı, yaşanıyor, o adaylar çekilmezse, çözüm sandığa kalıyor. Bunlardan biri İstanbul, diğeri İzmir. İstanbul çözüldü derken başka sorunlar çıktı. İzmir’de Aziz Kocaoğlu başkan adaylarının belirlenmesi sürecine yönelik eleştirilere “İlle ben olacağım diye bir siyaset olmaz. Ben ölümlüyüm ancak CHP 90 yıldır burada” derken, o da sanki “İşte CHP’yi ayakta tutan ruh” sözünü anımsattı. Yıllardır sahip çıktıkları partiyi bir anda bırakıp ona karşı seçime girenler, oyların AKP’ye gideceğini düşünmüyorlar mı ki, aday olmakta direniyorlar? Pes doğrusu! Bence bilinçli seçmen bu bölenleri sandıkta yalnız bırakacak, çağdaş Türkiye’nin birleştirici gücünü ortaya koyacaktır. Çünkü CHP’yi 90 yıldır ayakta tutan ruh, bence de budur… Kiev’den Bir Sahne ki Gezi’den sonra yaşanan baskı sürecinde, bir mucize umut etti. AKP’nin yekpare bir blok olmadığına, hiç olmazsa mülayim görünen Cumhurbaşkanı’nın farklı davranabileceğine, onlardan yana bile değil, demokratik özgürlüklerden yana tavır alabileceğine inanmak istedi. Olmayacak mucize beklentisi, özellikle internet sansürü yasasını geri çevirmesine yoğunlaşmıştı. Neden? Çünkü Türkiye’de, AKP iktidarına oy vermeyen ve icraatından şikâyetçi olanların, düşüncelerini özgürce söyleyebildikleri biricik iletişim aracı, internet kalmıştı. Bu saptamaya karşı çıkıp “ama senin gibiler yazıyor, konuşuyor ya...” diyenlere çok basit GÖRÜŞ AHMET CAN ŞAHİN KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK G NOKTASI behicak@yahoo.com.tr Peki, Şimdi Ne Olacak?.. Ayakkabı kutularından fışkıran milyonlarca doların, çuvallara sığmayan mızrak misali yarattığı kuvvetli depremin ülke nezdindeki artçıları tüm hızıyla sürmekte. Bir taraftan cemaat ve AKP hükümeti arasındaki savaş adeta iyot gibi açığa çıkarken, yaratılmak istenen milli irade ve darbe soslu suni gündemlerle halkın bütün bu olup bitenler karşısında algı zafiyetine uğratılmak istenmesi de bilhassa yandaş medya aracılı güç odaklarının tek gündem maddesi haline geldi. Günün belirli saatlerinde yine tıyneti kendinden menkul televizyon kanallarında, gazete manşetlerinde milli iradeye darbe teşebbüsünde bulunulduğu, faiz ve vaiz(!) lobisinin halkı kandırmak ve de ülkenin tıkır tıkır gittiği defaatle ifade edilen (!) ekonomisinin yoluna taş koymak adına harekete geçtiği senaryoları dönüp durmakta… Peki, halkımız bütün bu yaşanan rezaletin ne kadar farkında? Başta da belirttiğimiz gibi bu noktada aslında sorulması gereken en önemli sorudur, “Peki şimdi ne olacak?..” Memleketi 12 yıldır adeta dikensiz bir gül bahçesine dönüştürdüğünü belirten AKP iktidarının ortaya serilen bunca kirli çamaşırlarını temizleme gayreti halkımızı bu noktada iktidarın temiz olduğuna ikna edecek midir? Son 2 aydır Emniyet’te ve yargıda yapılan onca operasyon, görevden el çektirmeler ve en nihayetinde açılan soruşturmalara müdahaleler ile evrilen süreç, vatandaşı en temel görevlerinden birisi olan kendi kanalıyla seçtiği iktidarı sorgulama ve hesap sorma sorumluluğuna itecek midir? Olan biten onca gürültü ve patırtıya bir de doların önlenemez yükselişi eklenince, ekonomi gemisinin amiral koltuğunda oturan Merkez Bankası’nın 3 milyar dolarlık piyasaya müdahalesi de çok etkili olamadı ve sonuçta Amerikan Doları, Türk Lirası karşısında son yılların en yüksek değer artışına sahip olarak piyasaları altüst etti. Borsa İstanbul ise Temmuz 2012’den beri en düşük endeks seviyesine gerilerken bilhassa 12 senedir ülkeye sıcak para ikmalinde bulunan yabancı yatırımcıları da Türkiye endişesi ciddi bir şekilde sardı. Her ne kadar Başbakan Erdoğan, ekonominin adeta bir saat gibi tıkır tıkır işlediğini belirtse de vatandaş cephesinde durum buzdağının görünen kısmından çok daha farklı. Son iki aydır su yüzüne çıkan bütün bu gelişmelerden ülke adına hayırlar sadır olmasını dilesek de son tahlilde süreçten en fazla etkilenme durumu yine vatandaşın boyutu büyük gibi görünse de içi bomboş olan cebi ve cüzdanı olacak. Peki, halkımızın bu noktada yapması gereken nedir? İfa edilmesi en zaruri olan görevi yani kendi eliyle iktidar yetkisini verdiği güruhtan oy vermek suretiyle hesap sormak olacaktır, olmalıdır. Hiçbir zorbalık, baskı ve şiddet eylemlerine bulaşmadan, kitlelerin arasına sızmış kötü niyetli provokatörlerin her türlü kışkırtmalarına geçit vermeden kendi özgürlüğünü sağlayabilmek, haykırabilmektir sonsuz mavilere eşitliği, kardeşliği ve mutlu bir Türkiye özlemini… Bu yolda atılacak ilk adım 30 Mart Pazar günü AKP iktidarına bu ülkenin sahipsiz olmadığını, her türlü baskıya, gericiliğe, zulme, yalan ve talan düzenine karşı Atatürk yolunda, aydınlanma ışığında ve uygarlıkların izinde yürüdüğünü göstermek, hissettirebilmektir en etkili şekilde. Hülasa, kendi kaderini çizemeyen halkların yegâne kaderi her zaman başka ellerdeki kalemlerde şekillenmeye mahkum olmaktır. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1/ Deniz derin 1 liklerini ölçme2 ye yarayan aygıt. 2/ Halk dilinde 3 sütlaca verilen 4 ad... Bir kimse5 nin egemenliğini tanıma. 3/ Kü 6 çük körfez... Ge 7 milerde kürek çe8 ken tutsak ya da hükümlü kimse. 9 4/ Tuzağa düşü1 2 3 4 5 6 7 8 9 rülen şey... Kapı ya da dolap kapaklarında 1 P A D A L Y A M ki aralığı örtmek için 2 E Ğ İ R OMÇ A çakılan çıta. 5/ Gü 3 Ç I B A N F E K ney Amerika’da ya 4 V E F EME R A ban hayvanlarını ya 5 Ö R K B A T İ K kalamak için kullanıH İ T AM lan kement... Basık, 6 R E AMO K loş ve nemli yer. 6/ 7 K A Z A Bir işi gerçekleştir 8 Y E L E İ Y E mek için özel olarak 9 S A R I K A N A T yapılmış nesne... Duman lekesi. 7/ Teniste kullanılan spor aracı... Güreşte bir oyun. 8/ Son, sonraki... “Sakağı” da denilen ölümcül bir hayvan hastalığı. 9/ Işınımların ve özellikle Güneş ışınımlarının yeğinliğini ölçmeye yarayan aygıt. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Karatavuk” da denilen bir kuş... Tanrı. 2/ Adapazarı Ovası’na verilen bir başka ad... Trabzon’un Sürmene ilçesine özgü, ekşimsi tadı olan bir peynir cinsi. 3/ Denk, eşit... Türk müziğinde bir usul. 4/ Meslek... Ağır ritimli bir İspanyol dansı ve müziği. 5/ “Altın Oran” da denilen, yaklaşık 1.61 değerindeki sayıya verilen ad... Bir gıda maddesi. 6/ Sıcağa ve soğuğa karşı dayanıklılığı kükürtle artırılmış kauçuk... Bir nota. 7/ Ensiz tahta... Uğur, talih. 8/ Habeş soylusu... Katranla kıldan yapılan ve kalafat işlerinde kullanılan bir tür macun. 9/ Yunan abecesinde bir harf... Mantık. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear