17 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET [email protected] 27 ŞUBAT 2013 ÇARŞAMBA 14 KÜLTÜR Odakta ‘Dövmenin Dili’ var n Kültür Servisi İngiliz şair Rudyard Kipling’in Amerikalı akademisyen Thomas Pinney tarafından ortaya çıkarılan yayımlanmamış 50 şiiri, 7 Mart’ta kitap olarak piyasada olacak. 50 şiir, Kipling’in 1300’den fazla şiiri ile birlikte üç ciltlik bir kitapta yer alacak. Pinney’in “Akademisyenlerin büyük olasılıkla politik nedenlerle Kipling’i ihmal ettiğini” söylediği Nobel ödüllü şair, şoven ve emperyalist görüşleri nedeniyle eleştiriliyordu. Kipling, George Orwell tarafından da “Britanya emperyalizminin peygamberi” olarak nitelendirilmişti. Bilinmeyen Kipling şiirleri n Kültür Servisi Beşiktaş Belediyesi’nin Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Belgesel Sinemacılar Birliği ile birlikte düzenlediği “Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay ve Simit” etkinliğinde bugün, yönetmenliğini Mihriban Sezen’in yaptığı “Dövmenin Dili” adlı belgeseli saat 19.00’da gösterilecek. 55 dakikalık “Dövmenin Dili” belgeseli, tarih boyunca insanların vazgeçemediği dövme geleneğine odaklanıyor. Levent Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek gösterimin ardından yönetmen, söyleşi bölümünün konuğu olacak. n Kültür Servisi Vurmalı çalgılar ustası, besteci Yinon Muallem’in farklı ülkelerden beş besteci ve müzisyeni bir araya getirdiği “Renkler ve Sesler” projesi ve son albümü “Biraz Gülmek İstiyordum” ile Melis Danişmend, bu hafta Borusan Müzik Evi’nde. Yinon Muallem, yarın saat 20.00’de, Melis Danişmend ise 1 Mart’ta saat 21.30’da sahnede olacak. Melis Danişmend Borusan Müzik Evi’nde renkli konserler n Kültür Servisi Türkiye’de çekilen birçok kısa filmi jüri kararıyla elemeden geçirip belirleyen Hisar Kısa Film Seçkisi, bu yıl da 10 kısa filmi DVD’de toplayıp ulusal ve uluslararası alandaki festival ve yarışmalara gönderiyor. Belmin Söylemez, Esin Küçüktepepınar, Taner Birsel, Sevilay Demirci’den oluşan jürinin seçtiği filmlerin ilk gösterimi 32. İstanbul Film Festivali’nde gerçekleşecek. Hisar Kısa Film Seçkisi belirlendi Hüsamettin Koçan’ın Kibele’deki ‘41 Adım’ sergisi mart sonuna kadar izlenebilecek Gül suyu kokan işkenceci İranlı gazeteci ve yönetmen Maziar Bahari Tahran’daki tutukluluk günlerini kitaplaştırdı u Maziar Bahari, İran’da hapiste geçen 118 gününü anlattığı “Then They Came for Me” adlı kitabı, New York Times gazetesinin en çok satanlar listesinde yer alıyor. Kültür Servisi İranlı gazeteci ve belgesel film yönetmeni Maziar Bahari’nin, İran’da hapiste geçen 118 gününü anlattığı “Then They Came for Me” (Sonra Beni Almaya Geldiler) adlı kitabı New York Times gazetesinin en çok satanlar listesinde. Bahari, yeni yayımlanan kitabında, 2009 yılında Tahran’ın Evin hapishanesindeki bir hücrede geçen günlerini, yaşadığı fiziksel ve psikolojik işkenceleri ve tüm bu baskılara karşı nasıl direndiğini anlatıyor. Bahari, 2009 Haziranı’nda, İran’daki başkanlık seçimlerini haberleştirmek üzere yola çıkarken hamile nişanlısı Paola’ya birkaç gün, en fazla bir hafta sonra geri döneceğini söylemişti. Nişanlısıyla vedalaşırken sonraki üç ayı Tahran’da, işkenceleriyle ünlü Evin hapishanesinde geçireceğinden, gözleri bağlı olduğu için yüzünü göremediği, yalnızca gül suyu kokusundan tanıyabildiği bir görevli tarafından vahşice sorgu ‘Geleneği tekrardan sanat doğmaz’ ÖZLEM İNAY ERTEN Hüsamettin Koçan’ın İş Sanat Kibele Galerisi’nde açılan “41 Adım” adlı retrospektif sergisi sanatçının “Fasiküller”, “Körler İçin Resimler” ve “Yüz Göz Resimleri” gibi farklı dönemlerinden örnekleri ve resimlerindeki figür anlayışının üçüncü boyuta nasıl yansıdığını görmeye olanak tanıyan heykellerini bir araya getiriyor. Sanatçı kimliğinin yanı sıra akademisyenliği ve Bayburt’ta kurduğu Baksı Çağdaş Sanat Müzesi ile çok yönlü bir duruş sergileyen Hüsamettin Koçan’ın bu kapsamlı sergisi 30 Mart’a kadar izlenebilecek. Bu sergideki yapıtlarınız ve onları besleyen kaynaklar hakkında ne söyleyeceksiniz? Sanatta yeterlilik tezimi halk resimleri konusunda yapmıştım. İçinde yaşadığım halkın kilimlerin dışında nasıl bir görsel dil kurduğunu öğrenmek istedim ve kendimi Anadolu’ya daha yakın hissettim, koleksiyonlarım da o dönemde oluştu. 90’lı yıllarda ürettiğim işlerde minyatürün, gölge oyununun ve işlemelerin etkisi vardır. Daha sonra Selçuklu, Osmanlı ve Şamanik birtakım öğeler etkili oldu. Benim figürlerim bir perde önünde yaşarlar, orada kendilerini anlatırlar, arkalarındaki uzay mekân diyebileceğimiz alan karanlık bir boşluk değil, bir çağrışım alanıdır. Son yaptığım işlerde ise halk resmi daha da ön plana çıktı. Boncuklar, pullar, yaldızlar, oyalar o kitsch malzemenin hepsi resimlerime yerleşti. İlk dönem resimlerim ne kadar akademikse sonrakiler o kadar aykırı malzeme ve davranış üretiyor. Çokça teknik aramışım, bunların geleneksel boyutu var, cam altı resimlerine ilgimden silikon meselesi çıkıyor. Alanya’da tersanede yaptığım işlerde mum, mumyalama meselesi çıkıyor. Biliyorsunuz Selçuklular sultanlarının ölülerini bozulmasın diye mumyalarlar, bizde ise muskaları mumyalarlar. Selçuklu kültürü ve kendi geleneğimizi birleştirip mumyaladığım tuvallerimin 1996’dan bu yana diri kalmasının sebebi budur. Bu sergide tek tek parçaların birleşmesiyle bütünü gördüm, çok farklı şeyler deneyip savrulmamam, resmimin hep bir omurgası olması beni çok memnun etti. Bu deneysellik ve duygum arasında tutarlı bir ilişki var. Bu kadar çeşitli malzemeyi bir arada kullanıyor olabilmeniz Tatbiki’de aldığınız eğitimle de ilgili sanırım, Bauhaus ekolüyle biçimlenen işlevsel, toplumla bütünleşen estetiğe dayalı bu eğitim sizin sanat yaşamınızı nasıl şekillendirdi? Var olmamdaki en önemli unsurlardan biri köyde doğmuş olmamdır. Orada her çocuğa kaldırabileceği bir sorumluluk verirler. Hayatım boyunca hep bir sorumluluk almış ve bunu başarıyla yerine getirmişimdir. İkinci aşama ise Tatbiki’dir. Okulda genç Alman öğretim üyelerinin bizlerle kurduğu ilişkiler önemliydi. Bize birtakım şeyleri dayat lanacağından kuşkusuz habersizdi. “Sonra Beni Almaya Geldiler”, 2009 seçimlerinden sonra “casuslukla” suçlanarak hapse atılan Bahari’nin yalnızca hapishanede yaşadıklarını değil, İran’daki rejim değişikliklerinin son 50 yılını, her geçen gün biraz daha totaliter bir niteliğe bürünen hükümetle çatışan gençliğin demokratik mücadelesini de konu alıyor. 1967’de Tahran’da dünyaya gelen, 1988’de sinema ve siyasetbilim okumak için Kanada’ya giden Bahari kitabında, ailesinin öyküsüne de yer veriyor. İran’da muhalif siyasal hareketler içinde yer alan ailesinin, 1950’lerde Şah rejimi sırasında hapse düşen babasının, 1980’lerde Humeyni yönetimi döneminde hapse atılan kız kardeşi Meryem’in başından geçenleri de anlatıyor. 85. OSCAR ÖDÜLLERİ’NİN ‘EN İYİ FİLM’İ İRAN’I DA BATIYI DA KIZDIRDI katacak Türk Beşleri ve ona paralel ulumak yerine deneyselliği öneriyorlardı. Farklı teknikleri önümüze koyuyorlardı sal sanat yaratma çabaları var. Nurullah Berk de bu konunun teorisyenlerinve biz istediğimizi seçiyorduk. Bugünlere gelene dek sanat haden ve çıkış yolunu minyatürle diyalog yatınızda sizi en çok zorlayan mese kurmada buluyorlar. Bunlar denenmele neydi? miş olsaydı, bugün biz bu kadar rahat Benim mezuniyet sonrası hayatım iki eder miydik, onu bilemiyorum. aşamalı sürdü. Yaşayabilmek için duvar Bugün bunlar uygulamaya konur mu, resimleri, vitraylar hayır. Bizde kültür algısıyaptım, bir de kendi nın iki boyutu var, birinciresimlerimi yapmaya si İslam öncesi referanslau Gelenekten çalıştım. Beni zorları gösterir, diğeri de İslamyararlanırken hiçbir yan zaman içerisinde dan sonrasını referans gösbu iki kanalın birbiterir. Oysa kültürler birbirzaman geleneğin rine yönelik bir çatışlerini hiçbir zaman yok ettekrarcısı olmadığını maya girmesidir. 80’li mez. Bizim bugün yaptığıvurgulayan Koçan, yılların sonunda bimız o yansıyanlardan mü‘Geleneği tekrar ze çok iyi kazanç sağteşekkil. Önemli olan bu layan 34 atölyem ve yansımanın içine çağın ederseniz yaratıcılığı 1520 çalışanım varduygusunu katmaktır diye atarsınız’ diyor, dı, anahtarlarımı kardüşünüyorum. ‘Tekrardan sanat deşime verdim ve her Sanat dünyasında gedoğmaz, tekrar aslını şeyi terk ettim. Eve çen günlerde yaşanan geldiğimde eşim “Biz Türk resmi yoktur potüketir.’ nasıl yaşayacağız” lemiği üzerine Türk resdedi, benim için en mi denen şeyin sınırlazoru buydu. Bir karar rı ne olmalı diye düşünverip ikisinden birini seçecektim, atöldüm demiştiniz, bir resmin veya miyeleri feda ettim. mari eserin bize ait olabilmesi için geTürk resminin geçmişine baktığıleneksel verilerinden faydalanmak mı nızda Nurullah Berk ve Bedri Rahmi gerekir? Eyüboğlu gibi isimlerden günümüHayır gerekmiyor. Sanat böyle reçeteze kadar uzanan bir süreçte geleneklerden hoşlanmaz o zaman özgün olmaz le bağlantı kurma çabaları, dekoratif fakat sanatçılar kendi tercihlerini kullaolma veya yerel kalma gibi birtakım nabilirler. Bu dünyaya özgün bir söz ilaeleştirileri de beraberinde getirdi, siz ve edebilmişsen o Türk sanatıdır yoksa de gelenekten beslenen bir sanatçı Türk motifi kullanmakla, geleneği kulolarak bu handikabı nasıl aştınız? lanmakla olmaz. Avustralya bütün biBen gelenekten yararlanırken hiçenallere aborjin sanatı modelleri koyubir zaman geleneğin tekrarcısı olmayor. Tamamen folklor yapıyorlar bu güdım. Geleneği tekrar ederseniz yaratıdümlü bir şeydir, orada bir yaratıcılık cılığı atarsınız, tekrardan sanat doğmaz yok. Bizde süreklilik dediğimiz şey ayve tekrar aslını tüketir. Biliyorsunuz, bir nısını talep etme arzusuyla yola çıkıyor, dönem Türk ezgilerini çoksesli müziğe bu çok yanlış. ‘Argo’ya eleştiri yağmuru u İran devlet televizyonu, filmi “CIA reklamı” olarak nitelendirirken İran Kültür Bakanı “Hollywood tarihi çarpıtıyor” dedi. İran resmi haber ajansı Fars ise Michelle Obama’nın dekolte elbisesine Photoshop uygulayarak boğaza kadar kapalı hale getirildi. Batı medyasında da filme yönelik eleştiriler yer aldı. Kültür Servisi 1979 İslam Devrimi sonrası İran’da yaşanan rehine krizini konu alan Ben Affleck’in yönetmenliğindeki “Argo”nun 85. Oscar Ödülleri’nde “En İyi Film” ödülüne değer görülmesi İran’ı kızdırmayı sürdürüyor. “Argo”ya verilen “En İyi Film” ödülünün sunumunu, ABD First Lady’si Michelle Obama’nın yapmasından, yönetmen Affleck’in törendeki teşekkür konuşmasına kadar filmle ilgili hemen her detayı eleştiren İran’ın resmi haber ajansı Fars, First Lady Michelle Obama’nın göğüs dekolteli ve omuzları açıkta bırakan elbisesine de Photoshop uygulayarak sansürledi. Obama’nın sansürlenen elbisesi boğaza kadar kapalı hale getirildi. Mehr Haber Ajansı da, “Ben Affleck tarihi çarpıttığı gibi, İranlıların ‘korkunç koşullarda’ yaşadığını söyleyerek İran hakkında karanlık bir resim çizmeye de devam ediyor” ifadelerini kullandı. Rejime yakın internet sitelerinde de, İran karşıtı bir filme Oscar verilmesini engelleyemeyen ABD’deki Tahran lobisi eleştirildi. İran devlet televizyonu, filmi “CIA reklamı” olarak nitelendirirken İran Kültür Bakanı Muhammed Hüseyni ise “Hollywood tarihi çarpıtıyor. Bu film, İran’a karşı verilen yumuşak savaşın parçası” ifadelerini kullandı. Batı’dan da eleştiriler var Ben Affleck İran’ın yanı sıra, Batı medyasında da “Argo”ya yönelik eleştiriler yer aldı. The Guardian’dan Saeed Kamali Dehghan, “Film İranlıları çirkin, aşırı dinci, fanatik ve cahil olarak sunuyor. Filmde Kanada büyükelçisinin hizmetçisinden başka ‘iyi’ İranlı yok” derken, The Slate’ten Kevin B. Lee, “Hollywood klişeleriyle bezeli, ‘Beyaz Amerikalıların başı dertte’ macerası. Filmde tüm İranlılar zombi sürüsü veya karanlık yüzlü şeytanlar gibi. Kahraman diye sunulan CIA ise müdahaleleriyle İran’da bugünkü sorunu yaratan taraf” sözleriyle filmi eleştirdi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear