17 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
27 ŞUBAT 2013 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 13 Merhaba Cumhuriyet Gazetesi, Sizlere Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesi’nden yazıyorum. İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 3. sınıf öğrencisiyim. 18 Ocak 2013 tarihinde sabaha karşı 04.30 civarında kaldığım Çemberlitaş Kız Öğrenci Yurdu’nda hakkımda arama kararı olduğu gerekçesiyle gözaltına alındım. 4 gün boyunca Vatan Emniyet Müdürlüğü’nde gözaltında tutuldum. Ardından çıkarıldığım mahkemece tutuklandım. Tutuklanma gerekçem parasız eğitim talebiyle Gençlik Federasyonu’nun düzenlediği basın açıklamalarına katılmak, 1 Mayıs’a katılmak, Grup Yorum konserine katılmak. Benim gibi bu gerekçelerle tutuklanan arkadaşlarıma özgürlük istemek... Sizler beni daha çok babamın gazetelere verdiği yalan röportajlarla tanıdınız. Babamın verdiği bu röportajların gerçeklerle bir ilgisi yoktur. Babamın 28 Ocak 2013 tarihinde Zaman gazetesi ile yaptığı röportajda “Aylık 1000 ile 1300 lira arasında para gönderdik. Duygu Kredi Yurtlar’da kalıyordu. Aylık masrafı 300 lira civarındaydı. Gözaltına alındığında üzerinde iki yıl önce aldığım pantolon ve ayakkabı vardı. Örgüt ellerinden sadece geleceklerini değil, ceplerindeki paraları da alıyor” Basın gerçekleri yazsın diye söylemiş. Kendisi hem inşaat işçisi olduğunu söyleyip hem de bu kadar para gönderdiğini söylüyor. Keşke ülkemizdeki inşaat işçileri bu kadar para kazanıyor olsalar... Babamın söylediği tüm şeyler polis yönlendirmesiyle yapılmıştır. Kendisiyle 2 yıldır hiç görüşmedim. Öncesi de dahil olmak üzere maddi ve manevi bir destek görmedim. Kendisi annemle resmi olarak boşanmamasına karşın 2 yıldır ayrı yaşamaktadırlar. Bu gibi baskınlarda amacına ulaşamayan polis yıldırma politikalarına aileleri dahil edip kullanmaktadır. Daha önce de hatırlayacağınız üzere Berk Ercan isimli bir öğrencinin babası da oğlu için gerçekdışı haberler yaptırmıştı. Daha önce Berk Ercan bunların gerçek olmadığını söylemişti. Şimdi de aynı şeyi babam yapıyor. Araba kundaklaması olayı da yine polis yönlendirmesiyle basına yansıtılmış gerçekdışı bir olaydır. Babam örgüt tehdidinden dolayı bana avukat bulamadığını söylüyor. Bana tayin etmek istediği avukatı ben kendim istemedim. Tutuklanma gerekçelerimden biri de budur. 21 yaşında bir üniversite öğrencisi olarak ülkemin, halkımın sorunlarına duyarsız kalmamam, en meşru hakkım olan parasız eğitim talebimi dile getirmem, demokratik basın açıklamalarına katılmam bir sorumluluktur. Bu talepleri dile getirmek sadece benim değil herkesin görevidir. Adaletsizliğin kol gezdiği bu ülkede tutuklanmamak artık şans haline gelmiştir. Ben tek değilim. Tutuklanıp hapishanelere konulan binlerce öğrenciden sadece bir tanesiyim. Basın günlerdir örgüt tarafından kandırıldığımı yazmaktadır. Bu polisin senelerdir yaptığı bir demogojidir. Basın bu yalan haberler yerine 21 yaşında genç bir kadının erkek polisler eşliğinde zorla soyularak çıplak aramasının yapıldığını, gözaltı süresi boyunca avukatlarımızın getirdiği su ve şekerin dahi verilmediğini, yaptıkları işkenceleri yazmalıdır. Basının asıl yazması gereken bu gerçeklerdir. Zaman gazetesinde çıkan bu haberin gazetecilik etiğiyle uzaktan yakından bir alakası yoktur. Ben kimse tarafından kandırılmadım. Hür irademle demokratik taleplerimi dile getirdim. Bu haklı mücadeleye kendi isteğimle katıldım. Babamın bana işkence yapanlarla işbirliği yapıp gazetelere yalan röportaj vermesi beni üzdü. Bu tepkimi dile getirdiğimde ben öyle bir şey söylemedim dedi. Bir baba kızı hakkında gerçekdışı şeyler nasıl söyler? Ailelerin burada yapması gereken polis yönlendirmesiyle çocuklarını karalamak değil, onların haklı mücadelelerine sahip çıkmaktır. Basını bu konuda gerçekleri yazmaya davet ediyorum. Gerçekleri öğrenmek istiyorsanız yerim bellidir. Gelin benimle görüşün. Benim düşüncelerim öğrenilmeden, yaşananlar bana sorulmadan gazetelerde hakkımda yalan yanlış haberlerin yapılmasını istemiyorum. 03.02.2013 Duygu Yücel Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesi C9 Bakırköyİstanbul Türkleştirme Uygulamaları (1) 1924 yılından itibaren sırasıyla İçişleri, Milli Savunma, Milli Eğitim, yeniden İçişleri Bakanı ve 19461947 yıllarında başbakan olarak görev yapan Recep Peker, 19311936 yılları arasında CHP Genel Sekreterliği görevinde bulunmuştu. 1932 yılında faşizmi incelemek üzere İtalya’ya gitmiş, dönüşünde yazdığı ve Başvekil İsmet İnönü tarafından da onaylanarak imzalanan, TBMM üzerinde bir “Faşist Konsey” kurulmasını öngören raporu Cumhurbaşkanı Atatürk tarafından reddedilmişti. Recep Peker’e göre, tüm “hukuki ve siyasi haklar tüm ulus fertleri için geçerliydi”. Ancak farklı bir “etnik kökene sahip olanlar ya da olduklarını düşünenler ulusal topluluğa katılamazlar. Çünkü ulusal topluluğun tek bir etnik kökeni vardır; o da Türklüktür” diyordu. Dönemin anayasasındaki Türk ulusu kavramına da aykırı düşen bu “ırkçı” yaklaşım, “etnokültürel çeşitliliğin” reddini de beraberinde getiriyor, farklı etnik aidiyetlerin meşruiyeti ve gerçekliği kabul edilmiyordu. “Nihayet insanlık tarihi XX. yüzyıla açılırken yeryüzünü kaplayan geniş Türk yığınlarının batı parçası, her yönden güçlü, zayıf ve karmakarışık hale gelmiş olan ve kendisini terkip eden cüzler arasında bir bağlılığı kalmayan Osmanlı İmparatorluğu’nun durgunluğu içinde uyuyordu. Bereket versin ki, en büyük imha vasıtaları ve en ezici hadiselerle bile bozulması mümkün olmayan tek bir şey, bütün gürültüler içinde temiz kalmıştı. Batı Türkleri bu çöküntü içinde, kanının arılığını korudu ve sakladı. Dünyaya kahramanlık örneği gösteren Osmanlı ordusunun yüksekliği, devlet idaresinin kötülüğüne rağmen, bu orduları yaratan asil Türk ulusunun kanındaki yücelikten ileri geliyordu.” (Recep Peker, İnkılap Dersleri, İletişim Yayınları, 1984, s.16) Devletin karar verici konumundaki en güçlü üç kişisinden biri olan Recep Peker’in bu ırkçı anlayışının dönemin siyasal ve toplumsal yaşamına yansımaması düşünülemezdi, dolayısıyla ülkedeki farklı etnik kökenlerden gelen yurttaşların toplumda eşit bireyler olarak görülmemeleri doğaldı. Mustafa Kemal önderliğindeki kurucu çekirdek kadro, Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yaşayan farklı etnik kökenlerden Müslümanlar ile Müslüman olmayan halk topluluklarını Türk ulusal kimliği potasında eriterek onlardan birer eşit yurttaş yaratmayı amaçlıyordu. Bunun için herkesin Türk “dilini”, “ülküsünü”, “kültürünü” benimsemesi gerekiyordu. Bir ulusdevletin kurulma koşullarında bunlar anlaşılabilir amaçlar ve isteklerdi. Ne var ki Cumhuriyet beşinci yılını doldurmadan Müslüman olmayan azınlıklara karşı baskılar başladı. İlk baskı uygulaması kendini 13 Ocak 1928 günü yapılan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Talebe Cemiyeti yıllık kongresinde alınan “Vatandaş Türkçe Konuş!” kampanyasıyla birlikte gösterdi. CHP’nin bir yan kuruluşu olarak çalışan ve Türkiye genelinde örgütlenen Türk Ocakları’nın 1926 yılında yapılan üçüncü kongresinde ilk kez “Türkçe konuşmayan azınlıklar” konusu gündeme gelmiş ve ertesi yılki kongrede de devam eden tartışmalar sonucunda 1928’de devletçe desteklenen “Vatandaş Türkçe Konuş!” kampanyası başlatılmıştı. Bu ilkel bir uygulamaydı; sokakta aralarında kendi dillerinde konuşan Yahudi, Ermeni, Rum yurttaşlarımız kabaca uyarılıyor, itiraz edenler aşağılanıyor, hakarete uğruyor, dövülüyordu, kimi zaman herhangi bir yabancı da bu kampanyadan nasibini alıyordu. (Cihad Baban, Ulus gazetesi, 4 Eylül 1960) Olaylar bu kampanya ile sınırlı kalmadı. Ulus devletimizi diri, sağlam ayakta tutabilmek, aydınlık bir geleceğe götürebilmek için geçmişte “ulus devlet” adına yapılan yanlışları bilmek durumundayız. Benzer yanlışları yinelememek için… Sürdüreceğiz. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ‘Atatürkçü Sosyalist’ “Ben hiçbir zaman karamsarlığa kapılıp da gelecek günlerden umudumu kesmedim, beklentilerimi yitirmedim. Yaptıklarımdan pişmanlık duymadım, ödün vermedim, boyun eğmedim. Dünyada ve ülkemde barışa, insanlığa ve kardeşliğe inandım...” Sözler, Cumhuriyetle yaşıt bilge aydınımız, gazeteci çınarımız ve üretken yazarımız Hıfzı Topuz’a ait. Beşiktaş Belediyesi’nce düzenlenen “Ustalara Saygı” etkinliklerinde 90’ıncı yaşı için de yüzlerce seveniyle buluştu... Kuşaktan kuşağa dostlarının içten övgülerinin ardından unutulmaz geceyi “kendini tanımlayarak” noktaladı. Nasıl mı? Aynen aktarıyorum: verilmesine karşıyım. İşçilerin, memurların sömürülmesine, sendikal direnişlerin önlenmesine karşıyım. Kadınların ezilmesine, çocukların horlanmasına karşıyım. Paralı eğitime ve ücretli sağlığa karşıyım. Ülkeyi sömürenlerin ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaracı@gmail.com medyaya egemen olmalarına ve özgürlüğü savunan gazetecilerin zindanlarda işkence görmelerine karşıyım. Toprakların yağma edilmesine, ormanların kesilmesine, akarsuların kirletilmesine, sualtı ürünlerinin, doğadaki bitki ve hayvan türlerinin tüketilmesine karşıyım. Tarihsel zenginliklerin, kültürel varlıkların yok edilmesine karşıyım. elal sana!’ İnsan haklarına “Ben elbette ki saygıdan yanayım. Telesoldayım. Hiçbir kulağı insanlığın ayıbı zaman anarşistlerden olarak görüyorum. ya da proletarya Sosyal adalete diktatörlüğünden inanıyorum. Elbette ki yana olmadım. yargının bağımsızlığından Bağımsız, özgürlükçü, yanayım. Büyük çoğulcu demokrasiye, kazançlardan yüksek parlamenter rejime, oranda vergiler güçler ayrılığına, laikliğe, alınmasından yanayım. sürekli barışa, iletişim Azınlık haklarına özgürlüğüne inanan, saygıdan yanayım. Atatürkçü bir sosyalistim. Herkesin düşüncesine Soldaki bütün saygılıyım. Fikret’in ve devrimci ve Atatürkçü Atatürk’ün dediği gibi güçlerin birleşerek bir hurafelere ve mantık cephe oluşturmasından dışı güçlere değil, aklın yanayım. ve bilimin egemenliğine Çıkar gruplarının inanıyorum. kitleleri sömürmesine İşte benim karşıyım. Uluslararası solculuğum. Demokratik, finans emperyalizminin, barışçı, adaletçi ve tüm globalleşme ya da insanlıktan yana bir küreselleşme adına solculuk. Doğru bildiğim dünyayı sömürmesine yolda alnım açık, başım karşıyım. Terörizme, iç dik yürüdüm. Aydın ve dış savaşlara karşıyım. olmaya özen gösterdim. Silah endüstrisinin Kendimi başkalarından emrindeki politikacıların üstün görmedim. ülkeleri ve toplumları Benden bu kadar!..” birbirine düşürerek kin ve Pazartesi gecesi düşmanlık yaratmalarına Akatlar Kültür ve savaş çıkarmalarına Merkezi’nden çıkarken karşıyım. herkes “Sen çok Dinlerin sömürü aracı yaşa Hıfzı Topuz” olarak kullanılmasına, diyordu; ben de cemaat anlayışıyla ekliyordum: “Helal sana toplumlara yön öğretmenim...” HARBİ SEMİH POROY ‘H BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Kamış ya da 1 hurma dalından 2 yapılmış, iki yanı kulplu meyve se 3 peti. 2/ Eskrimde 4 kullanılan üç si 5 lahtan biri... De 6 niz kıyısında dalga aşındırmasıyla 7 oluşmuş sarp ve 8 yüksek yer. 3/ Dar 9 ve kalınca tahta.. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Gemide yelkenlerin açılması için ve 1 M İ Ş M İ Ş K A rilen komut. 4/ Top 2 I R A S A Ç A K lum içindeki davranış 3 Z İ M İ R N İ K A larda izlenecek yol... 4 M A R A S T A K Yunanistan’ın plaka 5 I S A F NO imi. 5/ İtalyan mutfaÖ ğına özgü bir cins pas 6 Z A P T İ Y E 7 P İ L A A R ta. 6/ Yiğit, kahraman... K E Ğ E Bir yüzeyin eğiklik de 8 T A K A recesini anlamaya ya 9 A K O Z L A M A K rayan araç. 7/ Radyum elementinin simgesi... Bir motorda sızdırmazlığı sağlamak için kullanılan esnek metal parça. 8/ Bilinç... “Ey Ankara / Ey en iyi kalpli üvey ” (Cemal Süreya). 9/ Bıçak, kılıç gibi kesici araçların kabı... Kayabalığının bir türü. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İki kulplu ve küfe biçiminde büyük sepet. 2/ İradesizlikten ileri gelen sürekli cansızlık... Daha iyi ürün elde etmek için bir ağaçtan başka bir ağaca dal nakletme işi. 3/ Süreç... Öğütülmüş tahıl. 4/ Tek sıra elmas ya da pırlantadan yapılmış gerdanlık. 5/ Bağışlama... İlaç, deva... Bir işi yaptırabilme gücü. 6/ “Akarsu krosu” da denilen ve azgın ırmaklarda yapılan bir spor dalı. 7/ Telefon sözü... Kütahya’nın bir ilçesi. 8/ Eflatunla kırmızı arası renk. 9/ Paylama... Özenli, düzgün.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear