25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
30 ARALIK 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 5 DİZİ 9 Balbay Duygularıma Cezaevinde alınan ölüm haberleri, annenin elini öpememek... esareti anlatıyor FIRAT KOZOK Bir de ölüm haberi almak var cezaevinde! Kimler gitmedi ki? Cumhuriyet’te yıllarını paylaştığı İlhan Selçuk, Deniz Som, Mehmet Sucu, Abdülkadir Yücelman... Daha? Son söyleşisini Balbay ile yapan Halit Çelenk, Server Tanilli, Neşet Ertaş... Liste uzayıp gidiyor düşünsenize. “Bu günleri nasıl yaşadınız” diye sorunca hüzünleniyor Balbay: “Cezaevinde insana en çok koyan şey bayram günleri ve özel günlerdir dedim ya... Bir de ölüm haberleri. Bir şey yapamama, acıyı paylaşamama duygusu. Hele hele onlarla çok şeyler yaşadıysanız! Paylaşma sözcüğünün ne demek olduğunu çok iyi anlıyorsunuz içeride. Cezaevi zaman zaman bir araf da olabiliyor ölümle yaşam arasında. Ben cezaevinde hiçbir duygumdan çekinmedim. Ağlayacaksam ağladım, haykıracaksam haykırdım! Duygularıma özgürlük tanıdım.” Hadi oyuncak almaya gidelim Balbay’ın tahliye edildiği gün eve girişi sırasındaki fotoğraf karesi, hafızalarda yer etmiştir; oğlu Deniz ile kucaklaşma anı... O an Balbay’ın elinde kocaman bir de çikolata vardı oğlu için. O çikolata Balbay’ın oğluna elden teslim ettiği ilk armağandı. Öyküsünü merak edenler için anlatıyor: “O gün o çikolatayı nasıl aldığımı şimdi anlatmayayım. Cezaevindeyken oğluma hediyeleri hep dolaylı yollardan alırdım. Karım aracılığıyla onun neleri sevdiğini öğrenmeye çalışıyordum. Deniz okuldayken, eşim Gülşah bir hediye alıp getiriyor ve ona ‘Baban gönderdi’ diye veriyordu. Tahliyenin ikinci gününde bana ‘Baba hadi oyuncak almaya gidelim’ dedi. Kalkıp bir oyuncakçıya gittik, gece 21.30 falandı. Onun çok sevdiği bir oyuncağı beraber aldık.” Peki bundan sonra ne yapacak çocuklarıyla ve daha da önemlisi, yaşadığı süreci nasıl anlatacak onlara? Kendisinden dinleyelim: “Çocuklarla açık görüşlerde bir saat görüşüyorduk. Çıktıktan sonra Deniz baktı 34 saattir evdeyim; soran gözlerle baktı ve ‘Daha kalacaksın değil mi baba?’ dedi. Yağmur da dersini yaparken bile bizim yanımızda oturuyor. Onlarla birlikte sinemaya gideceğiz, birkaç film önerisi geldi. Birisi de Çağan Irmak’ın ‘Tamam mıyız’ filmi. Ben de ‘Hangisini Çağan Irmak yönetiyorsa ona gidelim’ dedim. En son Gani Müjde’nin Osmanlı Cumhuriyeti filmine gitmiştik. Çocuklara süreci nasıl anlatacağıma gelince... Yağmur’a başlangıçta hep onun izlediği çizgi filmler aracılığıyla anlatıyordum. İşte ‘İyi insanlar önce kaleye kapatılıyor, sonra kurtuluyorlar’, biraz daha büyüyünce Voltaire ile anlatmaya başladım. ‘O da ülkesini çok seviyordu, 4 kez tutuklandı, Paris’ten sürüldü’ diyerek aktarıyordum. Bundan sonra da tüm çıplaklığıyla anlatacağım yaşadığımız dönemi. Ama her seferinde ‘bir daha olmaması için’ diye vurgulayacağım.” özgürlük tanıdım ‘TSK Açıklamasını Yadırgamadık’ Başbakan’ın danışmanı da olan AKP Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan’ın “Milli orduya kumpas kuruldu” (Star Gazetesi24 Aralık) sözleri, Balyoz, Ergenekon, 28 Şubat, Askeri Casusluk davalarında hüküm giyen ve yargılanan askerler ve aileleriyle TSK camiasında ve kamuoyunda büyük bir beklenti yarattı. Bu sözler sonrasında Genelkurmay Başkanlığı, davaların ‘hakkaniyet’ ilkesine göre yeniden ele alınması beklentisini ima eden bir açıklama yaptı. Son olarak da AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş, yeniden yargılamaya imkân verecek bir yasal düzenleme olasılığına dikkat çekti. Dün bu gelişmeleri konuştuğumuz AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, hem Akdoğan’ın gündemi karıştıran ‘kumpas’ açıklaması, hem TSK’nin uzun bir aradan sonra yaptığı yazılı açıklama hem de iktidar partisinin bu konulara bakışını şöyle değerlendirdi: “Yalçın Bey tartıştığımız o yazının ertesi gün yazdığı bir başka yazı ile o sözünü bir çeşit tashih eden izahat getirdi ve ‘Biz Ergenekon sürecinde ne dediysek aynen onun arkasındayız’ dedi (Akdoğan’ın Yeni Şafak gazetesinde 26 Aralık’ta Yasin Doğan ismiyle yazdığı ‘İstihbarat Oyunlarının Vardığı Nokta’ yazısı). O ikinci açıklaması üzerinde pek durulmadı. Ama partimizin ve hükümetimizin duruşu budur.” “Yeniden yargılama kararını verecek yer mahkemelerdir. Eğer yeni bir bulgu, delil ortaya çıkarsa böyle bir karar verebilirler. Biliyorsunuz o sözler üzerine bazı sanıkların avukatları mahkemelere başvurdu. Bu başvurular ışığında mahkemeler Sayın Akdoğan’ın ifadesine başvurup sözlerinin ne anlama geldiğini kendisine de sorabilir. Nihai karar mahkemelere aittir.” “Ben arkadaşımız Mustafa Elitaş ile basında çıkan haberler üzerine konuştum. Bugün (dün) kendisi Anadolu Ajansı’na bir açıklama da yaptı. Hükümette de parti grubumuzda da yeni bir yasal düzenleme hazırlığı yok. Ama hükümetlerimiz döneminde, yeniden yargılama esaslarına ilişkin yasal düzenlemeler çıkarıldı. Anayasa Mahkemesi ve AİHM yolu da açık. Bunun dışında olmayan bir şeyi varmış gibi göstermek, özellikle de içerideki o insanlar ve ailelerinde karşılıksız beklenti yaratmak olur. Bu da o insanlara ve ailelerine eziyettir.” “Genelkurmay Başkanlığı’nın yaptığı açıklamada yadırganacak bir şey yok. Bu açıklamada gerek siyasete gerekse yargıya müdahale anlamına gelen hiçbir unsur yok. Kendi camialarıyla ilgili bir açıklama. Genelkurmay Başkanı bu mahkeme süreçlerinde yer alan birlikte çalıştığı silah arkadaşlarının ve onların ailelerinin durumuna üzülüyor.” Akdoğan tashih etmiş Annem elimi öptü Silivri duruşmalarını bilenler bilir ama bilmeyenler için anımsatmakta yarar var. Duruşmayı izleyenler, yakınlarına en fazla 10 metre yaklaşabilirler. Bunu “Çok susadığınız bir anda bir kişinin sizin 10 metre uzağınızda suyu yere dökmesi kadar acı bir durum” diye niteleyen Balbay, duruşma günlerinden birinde annesiyle yaşadığı bir anıyı şöyle anlatıyor: “Bazen duruşma arasında, bakanlıktan izin alan kişiler geldiğinde cezaevi minibüsü ile duruşma salonundan hemen bitişiğindeki cezaevine gidiyorduk. Bu tür günlerde tam cezaevinin dış virajında minibüs yavaşlıyor ve yakınlarımız oradaysa sadece ellerini tutabiliyorduk. Aslında bu da yasaktı, ancak geniş alanda kamera olmadığı için elimizi başımızı uzatabiliyorduk. Böyle bir günde annem ve kardeşlerim Silivri’ye gelmişlerdi. Minibüs yavaşlar yavaşlamaz elimi uzatınca görevli ‘Başınızı uzatırsanız biz zor durumda kalırız’ dedi. Ben eğilip annemin elini öpmek isterken eğilemeyince annem benim elimi öpmüştü. Bu anı hiç unutamıyorum.” Mahkeme Akdoğan’a sorabilir Beklenti yaratmak eziyettir TSK açıklamasını yadırgamadık Çiçekle sarhoşluk Öyle ya da böyle tam 4 yıl 278 gün geçti cezaevinde. Peki bu kadar süre tecritte kalan bir insan çıkınca neler yaşadı, kendisinde ve Türkiye’de ne gibi değişiklikler izledi? Balbay’dan dinleyelim: “Bir defa ben, cezaevinde bir yanım Türkiye ile yaşadım. Olabildiğince değişime tanıklık etmeye çalıştım. Tabii o değişim sizi de kavuruyor, içine alıyor. Hiçbir şey yapamazken aynı anda yeni şeyler üretme dürtüsü. O zaman ‘Ben burada bir şey yapabilir miyim?’ diyorsunuz. Dışarı çıktığımda Ankara’nın çirkinleştiğini gördüm. Betonlar, binalar... Pek çok binayı cezaevi yapısından farksız gördüm. O yabancılaşmayı hissettim. Ankara bağlamında bir hayal kırıklığı oldu tam anlamıyla... Çıktıktan sonra ilk çiçeği kokladığımda sarhoş oldum, resmen başım döndü. Bedenen tanış olmadığım bir duygu... Arada bir çiçek geliyordu ama eve gelen çiçeklerle karşılaşınca bir ilki yaşadım.” Peki 5 yıl sonra ilk kez bir halıya çorapla basmak nasıl bir duygu olabilir? Gülümseyerek devam ediyor Balbay: “Alışmak zor oldu. İlk gün ayakkabıyla daldım içeri, sonra dönüp çıkardım. Bir an ayaklarım çıplakmış gibi hissettim. Düşünün, ilk kez 5 yıldır ayakkabısız halıya basıyorsunuz. Cezaevindeyken özellikle kış koşullarında en azından kaldığımız yerlerin altındaki belirli yerlere halı koymak istemiştik ancak kabul edilmemişti. Daha sonra battaniyeyi halı olarak kullandık ama bunu da yapmamamız için uyardılar.” Maraton koşarken geriye bakılmaz, aslolan hızdır Balbay üniversiteyi İzmir’de okudu. Birlikte mesai paylaşırken sık sık anlatırdı İzmir’i, haber arasında bir koşu tatlıcıya gidip dönmelerini, İzmir ruhunu. Tahliyeden sonraki ilk hafta sonu önce anne ve babasına, ardından İzmir’e koştu. Soruyoruz, “Üzerinize gelen yalnızlığın ardından, bu kez üzerinize gelen insanlar ne hissettirdi İzmir’de?” Soruya elindeki çizikleri göstererek yanıt veriyor Balbay: “İzmir’de sadece ‘Balbay siz değerli İzmirlileri selamlıyor’ diye anons yapıldı. Bunun üzerine balkonlara çıkanlar, ağlayanlar, beni kucaklayanlar; tarifsiz bir duygu. Bakın bu elimdeki çizikler o gün oluştu. Mesela bir kadın terliğiyle, ev haliyle çıktı sarıldı, bir gelin damat arabalarından inip sarıldı. Hepsine binlerce kez teşekkür ediyorum.” İzmir’e değinmişken... Milletvekili seçildikten sonra kendisinin ağzından sık sık duyduğumuz bir cümledir; “Siyaseti sevdim”. Bu çerçevede “Yeni CHP”ye ilişkin söyleyecekleri de vardı elbette. “Ben, kuruluş yıllarında olduğu gibi ‘yeniden CHP’ diyorum” diyerek sürdürüyor konuşmasını: “Ben Sayın Kılıçdaroğlu ile de 17 Aralık’ta görüştüm, kendisine çok açık bir şekilde ‘Benden ne istersiniz?’ diye sordum. O da ‘Çalışmanızı isterim’ dedi. Şu anda başlıca hedefim, daha çok çalışmak... Bunun devamında samimiyetle söylüyorum; hiçbir noktasal hedefim yok. Ben maraton koşan biriyim. Maraton koşarken geriye bakılmaz. İkide bir kaç kilometre kaldığı da sorgulanmaz. Yalnızca dakikada kaç metre koşulduğuna bakılır. Aslolan mesafenin uzaklığı değil, sizin hızınızdır. Ben iyi bir siyaset koşucusu olacağım. Kalemimi de hem siyasal mücadelenin bir parçası hem de edebiyat akımlarının bir hizmetçisi olarak kullanacağım. Hapishane beni aynı zamanda oyun yazarı yaptı. İlk oyunum Yargıtatör illerde dolaşıyor. Kafamda ikinci bir oyun var, 2014’te onu da yazacağım.” “Bu davalarda yargılanan kişilerden bana da birçok mektup geliyor. Haksızlığa, hukuksuzluğa uğradıklarını her türlü kutsallar üzerine yemin ederek anlatanlar var. 15 sene hapis cezası almış, mesleğinden, maaşından olmuş insanlar. Bu insanların durumuna üzülmemek elde değil. ‘Acaba doğruysa bunlar’ dediğimiz olmuyor mu? Oluyor. Ama bu üzüntümüz adaletin yerini bulmasına da engel olmamalı. Biz temyiz makamı değiliz. Varsa bir haksızlık, bunu düzeltecek olan mahkemelerdir.” Bize de mektup geliyor Akdoğan bildiğini açıklamalı AKP Sözcüsü Çelik, “O söz tashih edildi’ dese de, bahsettiği 26 Aralık tarihli Yasin Doğan takma ismiyle kaleme alınan ikinci yazıda da Akdoğan kumpas iddiasını şu sözlerle tekrarlıyor: “Kendi ülkesinin istihbarat servisi, ordusu, bankası, hükümeti aleyhine faaliyetler içine girmek, onu tahrip edecek işler yapmak hiçbir makul ve meşru gerekçeyle izah edilemez... Başbakanımız defalarca bir kısım tutuklamalardan duyduğu rahatsızlığı dile getirmiştir.” Orduyu tahrip amaçlı ‘kumpas’ faaliyetleri nelerdir? Bu faaliyetleri yapanlar kimlerdir? Gelinen aşamada Akdoğan sadece askerlere değil, on yıllarca hapis cezası ile karşı karşıya olan siyasetçiler, akademisyenler, gazeteciler ve tek ortak özellikleri muhalif olmak olan yüzlerce kişiye karşı hem hukuken hem de vicdanen sorumludur. Böylesine kilit noktada bir isim, böylesine önemli bir açıklamayı sadece şüphe ile yapamaz. Akdoğan elindeki bilgi ve belgeleri açıklamalıdır. Eğer bir kişiyi dahi haksız yere bir gün fazla hapiste yatmaktan kurtaracaksa, değmez mi? Demek ki haber değilmiş Balbay’ı tanıyanlar ya da dinleyenler bilir. Daha önce de birçok kez milletvekilliği teklifi almıştır. “Ben habercilik yaptım” derken merhum Ecevit’le anısını anlatıyor: “1995’te Sayın Ecevit haber gönderdi, ‘Bir çay içelim’ dedi. Seçimlere az kalmıştı ve yine tartışmalı bir dönemdi. ‘Ya bana bir konuda demeç verecek ya da bir kararını açıklayacak’ diyerek gittim. Oturduk, ‘Yaş otuz beş, Sayın Balbay’ dedi. ‘Ankara temsilcisisiniz. Yeter artık biz sizi bu tarafta görmek istiyoruz’ dediğinde, ilk aklımdan geçen ‘Demek ki haber değilmiş’ oldu. Üzüldüğüm konu bu... Örneğin ben bir askerden ya da diplomattan bilgi aldım; ‘iyi bir yazı konusu olur’ der, bir bölümünü çıkarırdım. ‘Diplomasi muhabirine veririm’ der, bir parça ayırırdım. Emin Çölaşan’la yaptığımız televizyon programında kullanmak için bir bölüm alırdım. Üstüne, konunun geçmişiyle ilgili bir kısım varsa onu da kitaba ayırırdım. Yani bir malzemeden dörtbeş post çıkarırdım.” Yarın: Davayı sorgulamayanların hiç mi suçu yok?
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear