02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
30 ARALIK 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 11 Kârlar eriyecek ‘Diğerleri’ Olarak AKP İktidarı AKP iktidarı bana, Amenábar’ın ünlü filmindeki (Diğerleri The Others2001) öldüğünü bilmeyen hayalet aileyi anımsatıyor. Başbakan “Gezi’yi aştık, bunu da aşarız” demişti. Yanılıyor, dün “Gezi”yi aşamadıkları (kendileri başlattıkları o yangında “öldükleri”) için bugün bu durumdalar. Bir diğer yanılgı da “Yeni Türkiye” öyküsüyle ilgili. AKP liderliğinin, “yandaş basının”, liberal entelijansiyadan, ABDAB blokundan, hatta “işbirlikçi soldan” aldıkları destekle topluma anlattıkları bu “öykünün” aksine “Yeni Türkiye”nin “demokratikleşmeyle” bir ilgisi yoktu. Şimdi tanık olduğumuz trajikomik sahneler bizi hiç şaşırtmıyor. ABDAB blokunun da fazla şaşırmadan, AKP Türkiyesi’ne ilişkin daha “yeni” bir öyküyü dolaşıma soktukları görülüyor. “Yeni Türkiye” fantezisi, Müslüman entelijansiyanın, 2000’li yılların başında yeni bir “tarihsel blok” oluşturarak devletin yönetimini ele geçirmesiyle oluşmuştu. Bu entelijansiya, tarihsel bir fırsatı yakaladığına inanarak bir “toplumsal mühendislik projesi” başlattı. Bu entelijansiya, toplumun simgeselideolojik evrenini dini bir hakikat rejimine göre şekillendirmeyi, devletin disiplin, cezalandırma araçlarının (yargı ve güvenlik güçleri) kontrolünü elinde toplamayı amaçladı. Bu sırada, devletin ideolojik aygıtlarının denetimini ele geçirmeye başlıyor, kendi projesine uygun yeni ideolojik aygıtlar (tekke, zaviye, hiyerarşik unvanlar) kurmaya hazırlanıyor; adeta bir Osmanlı “restorasyonu” dönemi başlıyordu. Bu sürecin başarısı “Yeni Türkiye”nin “yeni bireyinin” üretilebilmesine bağlıydı. Bu bağlamda da nüfusun yeniden üretimini (nüfus politikası), bunun alacağı biçimleri (ailecinsel pratikler, tercihler), bedenin estetiğini (giysi, görünüm), mekânda, zamanda yerini (ibadet saatleri, yerleri, ritüelleri) denetleyen, yeniden şekillendiren bir biyopolitik rejiminin topluma dayatılması gündeme geliyordu. “Gezi Olayı” bu toplumsal mühendislik (restorasyon) projesini bu en kritik anında, “Bourbon Restorasyonu”nun sonunu başlatan 1830 ayaklanmalarını anımsatır bir biçimde tam zamanında durdurdu. (‘Muhteşem Mayıs Haziran Günleri’, 03/06/2013) Tüm dinci, ahlakçı iddialara karşın bu “restorasyon” projesi dünyevi bir temele dayanıyordu: Bu entelijansiya, bir tür (diniahlaki) bilginin üretiminin, yeniden üretiminin, bu bilginin dolaşım kanallarıyla araçlarının kendi tekelinde bulunmasını var oluşunun önkoşulu, toplumsal ekonomik artığa, servete ulaşmasının aracı olduğunu biliyor, toplumun içindeki egemenliğini önce burada kurmaya, devleti bu yönde değiştirmeye çalışıyordu. “Yeni Türkiye”nin “yaşam savaşının”, kimi ABD’li analistlere göre, biri Arap kültürüne, Müslüman Kardeşler’e yakın, diğeri Arap İslamına yukardan bakan (Harold Rhode, The Gladstone Institute 26/12/13) iki farklı dini “gelenek” (gruplaşma) arasında, dini kodlarla, Özkök’ün deyimiyle (Hürriyet, 27/12) bir “iç savaş” olarak patlak vermesi de bu yüzden şaşırtıcı olmadı. “Restorasyon” ABDAB blokunun öngöremediği bir dış politika projesini de gündeme getiriyordu. “Gezi Olayı”ndan sonra, skandalın da katkısıyla dış basında yorumcular Türkiye’yi, AKP’yi yeniden tanımlanmaya başladılar. Dün, AKP için artık değişti anlamında kullanılan “İslamcı kökleri olan” kavramı yerini yalnızca “İslamcı” kavramına, Türkiye için kullanılan “örnek” kavramı da yerini “Müslüman” (Sünni mezhepçi) gibi kavramlara bırakmaya başladı. ABD’li analistler “stratejik ortak” kavramından, Türkiye ve ABD’nin ortak çıkarlarını sorgulama noktasına geldiler (Bipartisan Policy Centre). Şu sıralarda, “Yeni Türkiye”nin “ekonomik mucize” öyküsü de borsada çöküşe varan dalgalanmalarla uluslararası sermaye tarafından yeniden yazılıyor (Bloomberg, 26/12). Gelişmeler uluslararası bono piyasasının etkili isimlerinden El Erian’da “ya bulaşırsa” kaygıları yaratıyor. “Rakipsiz Erdoğan” savları da, son günlerde yerini “Sonu mu geldi?”, “Skandal oğluna ulaşırken yaşam savaşı veriyor”, “Skandallar Erdoğan’ı sarsıyor”, (New York Times, The Daily Telegraph, The Times, Financial Times, Wall Street Journal), “Türkiye modeli tükeniyor” (Le Monde), “Erdoğan için annus horribilis... İslamcı sağın iç savaşı” (La Stampa); “Batı anlayamadı. Erdoğan’ın İslamcı projesi vardı... Başından beri köktenciydi... yalnızca yakın çevresi biliyordu” (Die Welt) gibi yorumlara bıraktı. Bu yorumları çoğaltabiliriz. Ben, burada, ABD’de Bipartisan Policy CentreNational Security Program (İki partiden üyelerden oluşan Politika MerkeziUlusal Güvenlik Programı) bünyesinde yayımlanan The Roots of Turkish Conduct: Understanding the Evolution of Turkish Policy in the Middle East (Türkiye’nin Tutumunu Anlamak:...) başlıklı rapora değinmekle yetineceğim. Bu kurum ekimde ABD yönetiminin Türkiye politikasını yeniden değerlendiren bir rapor yayımlamıştı, kısaca aktarmıştım (30/10/2013). Aralıkta yayımlanan son raporunda, eski büyükelçi Edelman’ın, Orta AsyaKafkaslar Enstitüsü direktörü Svante Cornell’in, eski Bipartizan Centre başkanı ve JINSA üyesi Michael Makovsky’nin imzaları var. Yaklaşık 90 sayfalık rapor, AKP döneminde Türkiye’nin dış politikasında “tarihi bir kayma” yaşandığına işaret ediyor. “Türkiye’nin dünya görüşündeki kökten değişikliğin”... “zamanında anlaşılamadığını” savunuyor. Rapora göre Türkiye bu yeni dış politikasında Batı tarafından dışlanan rejimlere yakınlaşırken, bunu “Batılı ortaklarının konuşamadığı rejimlere ulaşabilen, Batı için yararlı bir politika olarak sunuyordu”. Davutoğlu’nun danışmanlığı, sonra yönetimi altında 2009’dan bu yana Türkiye’nin dış politikası Batı’dan uzaklaşmış, “panİslamcı”, “belirgin biçimde İsrail düşmanı bir hatta” oturmuş. “Arap uyanışıyla” birlikte Türkiye’nin politikası, Suriye ve Mısır olaylarına karışma biçiminin gösterdiği gibi, Sünni mezhepçi bir hatta geçmiş. Rapor, bu gelişmelerin büyük ölçüde AKP’nin dinci ideolojisinden kaynaklandığını savunuyor, bugüne kadar AKP analiz edilirken bu boyutun ihmal edilmiş olmasından yakınıyor. Bunda AKP’nin inatla bu mirası ve kimliği reddetmesinin de rol oynadığına işaret ediliyor. Rapor boyunca ErdoğanDavutoğlu politikaları, İran, Suriye, Hamas, İsrail, Mısır dönemeçlerinde ayrıntılı biçimde irdeleniyor. Yolsuzluk skandallarından önce yazılmış olan bu rapor, AKP dış politikasının, bölgesel egemenlik ihtirası, Osmanlı nostaljisi, siyasal İslamın ideolojik etkileri altında yeniden savrulmaya başladığına işaret ediyor. Rapor bunları göz önüne almanın, “Türkiye’nin, ABD ile sanılandan daha az ortak çıkarı paylaştığını göstererek” ABD dış politikasını oluşturmaya yardımcı olacağını vurgulayarak bitiyor. “Yeni Türkiye” öyküsünün hem içerde hem de dışarda dağılmasıyla birlikte, “iç ve dış dinamikler çakışıyor” varsayımı ortadan kalkıyor, AKP’nin varlık nedeni de... u Kurdaki tarihi zirveler sanayi şirketlerinin dördüncü çeyrek kârlarını aşağı çekecek. Uzmanlara göre yıllık kâr daralması yüzde 1516’yı bulabilir. Artan maliyetler nedeniyle özellikle otomobil ve konutta zam kaçınılmaz. Zam kapıda Savaş ve Barış Yüksek kur nedeniyle artan maliyetler otomobil ve konuta zam olarak yansıyacak. Yüzde 78’i ithal olan otomobilde yeni yılla birlikte en az yüzde 10 zam bekleniyor. Otomobil Yetkili Satıcıları Derneği Başkanı Şükrü Ilısal, kurda son iki aydır yaşanan artışın henüz fiyatlara yansıtılmadığını belirterek bazı markaların yılın bitmesini beklemeden, satış hedefi yüksek olanların ise yeni yılla birlikte kur farkını fiyatlarına yansıtacaklarını söyledi. Beklenti, konutta da yüzde 10’lara varan bir fiyat artışı olacağı yönünde. İstanbul İnşaatçılar Derneği (İNDER) Başkanı Nazmi Durbakayım, enerji hammadde fiyatlarındaki artışın sektöre zam olarak yansıyacağını söyledi. Durbakayım, “Fiyatların yılın ilk çeyreğinde yüzde 5 ile 10 arasında artacağını düşünüyorum” dedi. ‘Yeni Türkiye’... Ekonomi Servisi Yolsuzluk ve rüşvet iddiaları üzerine başlatılan 17 Aralık operasyonu ve ardından gelen ikinci soruşturma dalgası, siyasi riskleri son yılların en yüksek seviyesine çıkarıp liranın dolar ve Avro karşısında erimesine neden olurken, kurun yılı rekor seviyelerde kapatması döviz açığı yüksek olan sanayi şirketlerinin yıl sonu kârları üzerinde baskı kuracak. Reuters’a konuşan analistler, mevcut kur seviyeleri ile borsadaki sanayi şirketlerinin yıllık kâr daralmasının yüzde 1516’yı bulabileceğini belirtiyor. Siyasi endişelerin yükseldiği son 10 günlük dönemde dolar/TL’de değer kaybı yüzde 7, sepet bazında yüzde 7.3 olurken; dolar/TL 2.1765, Avro/TL de 3.0149 ile tarihi yüksek seviyelerini gördü. TCMB verilerine göre finansal kesim dışındaki firmaların net açık döviz pozisyonu eylül sonu itibarıyla 164.4 milyar dolar seviyesinde bulunuyor. Piramit Menkul Kıymetler Araştırma Müdürü Belgin Maviş, “Döviz kurundaki yükselişle hammadde girdi mali yetlerinde çok ciddi artışlar oldu. Hammaddesini yoğun şekilde dışarıdan temin eden otomotiv ve enerji şirketleri ile döviz cinsi kredi kullanan şirketlerin bilançoları kurdan çok ciddi negatif etkilenecek. Bu doğrultuda yılsonunda şirket kârları yüzde 715 arası negatif etkilenebilir” diye konuştu. Kurdaki yükselişin etkisiyle sanayi şirketlerinin 2013’te kârlarının yıllık bazda yüzde 16 azalacağını tahmin eden İş Yatırım ise, 2014’te yüksek borçluluk oranı ve açık döviz pozisyonu olan şirketlerden kaçınılmasını öneriyor. Türk Lirası’nın değer kaybı nedeniyle 7.7 milyar lira açık döviz pozisyonu bulunan Türk Telekom yılın ilk dokuz ayında 1 milyar lira civarında kur farkı gideri yazdı. Migros da üçüncü çeyrekte özellikle Avro cinsi yüksek kredi borcundan kaynaklanan kur etkisi nedeniyle 181 milyon lira zarar açıklamıştı. Analistler bu eğilimin dördüncü çeyrekte de devam edeceğini belirtiyor. Enerji şirketleri de yüksek döviz cinsi borçları nedeniyle kur hareketlerine duyarlılık taşıyor. Gıda mühendisleri uzaya CV gönderdi Ekonomi Servisi TMMOB Gıda Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, gıda alanında yaşanılan sıkıntıları, hem özel hem de kamu sektöründeki istihdam sıkıntılarını dile getirmek için uzaya CV’lerini gönderdi. Gıda Mühendisleri Odası, Mecidiyeköy hizmet binasından Cevahir alışveriş merkezine yürüyüş gerçekleştirdi. TMMOB Gıda Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Sedat Kuru yaptığı açıklamada, kamu atamalarında 6065 puan ile veteriner hekimlerin ve ziraat mühendislerinin atamaları gerçekleştirilirken 90 puan ile gıda mühendislerinin açıkta kaldığını, gıda sektöründeki problemlerin gıda mühendisi ataması ile gerçekleştirilecek etkin denetimle ortadan kalkacağını vurguladı. Kuru, “Gıda mühendislerinin sesleri duyulmuyor. Özel sektörde yetkilerimiz başka meslek gruplarına dağıtılıp kısıtlanırken, kamu atamalarında ise ikinci plana atılıyoruz” dedi. Açıklamaların ardından üzerinde özgeçmişlerin ve diplomaların bulunduğu onlarca balon, gıda mühendisleri tarafından gökyüzüne bırakıldı. ...yeniden tanımlanıyor Yaşanmakta olan AKPcemaat savaşının ana nedeni iktidar paylaşımındaki anlaşmazlıktır. İktidara birlikte gelenler elde ettikleri gücü bölüşemiyor. Hükümetin bir bölümüyle büyük yolsuzluklara batmış olması, yargıda, poliste, eğitimde korkutucu ve yıkıcı boyutlara varan boğazlaşmanın doğru görülmesini engellememelidir. Çok önemli olsalar da yolsuzluklar, yalnızca sonuçtur. İki tarafın başkomutanları, çocukların duyması sakıncalı olabilecek sözlerle karşı tarafa saldırıyor; beddualar, lanetler havada uçuşuyor; karanlık odaklardan, dış güçlerin oyunlarından, olmadık hayvan adları sıralanarak inlerin temizlenmesinden söz ediliyor. Başkomutanlarının ya da onları kayıtsızkoşulsuz destekleyenlerin söyleminde toplumun geleceğiyle ilgili yeni bir düşüncenin, bir açılım umudunun, yarınlara dönük sağlıklı bir yaklaşımın kırıntısı bile yoktur. İstifa eden bakan ve milletvekilleri de getirdilergötürdüler sözlerinin ötesine geçemiyor. Gerçekte, çekirdeği siyasal İslam olan bu iki hareketin, devleti kilitleyen ve toplumu şaşkına çeviren savaşından, kazanan hangisi olursa olsun, öyle kimilerinin beklediği gibi demokrasi doğmaz; demokrasiyi geçtik, sağlıklı bir toplumsal yapı oluşmaz. Çünkü, ikisi de bağnaz; taraflardan hiçbiri gerçek demokrasiyi savunmuyor. Bunların ikisi de özünde özgürlükçü ve eşitlikçi değildir; hele düşünce özgürlüğü nedir bilmezler; kadınerkek eşitliği sözlüklerinde bile yer bulmaz; öz çıkarlarına uygun düşmediğinde hak ve hukuk tanımazlar; bilimin yol göstericiliği düşüncesine tümüyle yabancıdırlar. Yaşanan savaş, üstüne üstlük, Kürt sorununa barışçı çözüm bulunması sürecine de zarar veriyor. Kaldı ki, bu ikilinin savaşı sonunda barış geleceği umudu da Başbakanı karşılayan kefene bürünmüş gençlerle açıkça kanıtlandığı gibi, Trabzon ve İstanbul havalimanlarında tamamıyla sulara gömülüyor! Siyasal İslamın tarihi ve şimdiki durumu kanıtlıyor ki, AKPcemaat savaşının yıkıntılarının üzerinde demokrasi de, barış da kurulamaz. Savaşı hangi taraf kazanırsa kazansın, kaybeden, ekonomisiyle olduğu kadar demokrasisiyle; kamu yönetimiyle; adaletiyle, hukukuyla, eğitimi ve bilimiyle bu toplumun kendisi oluyor. Bu nedenle yaşanmakta olan AKPcemaat savaşının bir an önce sona erdirilmesi gerekir. HHH Çok güçlü bir biçimde Türkiye’nin geleceği bu ikiliye mahkum değildir demek ve bunun adımlarını atmak zorunludur. Tel tel dökülen şimdiki TBMM, yolsuzlukları araştırabilecek durumda değildir; hele hele savaştan barışa geçişi sağlayacak yapıdan çok uzaktır. Bu savaşın bir an önce sona erdirilmesi için hükümeti istifaya çağırmak gereklidir; ancak yeterli değildir. Hükümetten ayrılan bir bakan bile Başbakan’a bu çağrıyı yapabildi. İlk iş olarak, savaş sonrasına ilişkin yapıcı önerilerin geliştirilmesi, demokrasi ve barış için bu yıkımdan kurtuluş anlayışıyla seçenek üretilmesi yoluna gidilmelidir. Kısa dönemli bir bakım ve onarım önerileriyle birlikte, evrensel hak ve özgürlükleri; hukukun üstünlüğünü; siyasetin demokratikleşmesini sağlayan; bağımsız kurumları; ekonomik ve sosyal hakları güvence altına alan; yolsuzluğun yollarını tıkayan ve siyasetin finansmanını kurallara bağlayan; çağdaş eğitimi ve bilimi öngören yeni bir anayasa katılımcı bir anlayışla ve hızla hazırlanmalıdır. CHP böyle bir demokratik açılıma öncülük edemez mi? Neden olmasın? Hem yeni yıl biraz da düşlerden umut üretme değil mi? Yeni yılınızı kutlarım. ‘Türkiye hasta adama dönüşüyor’ Ekonomi Servisi İngiliz The Telegraph gazetesine göre “Türkiye yükselen piyasalardaki yıldız performansından hasta adama dönüşüyor. Türk Lirası değer kaybediyor.” The Telegraph’taki “Siyasi kriz yatırımcıları korkutuyor” başlıklı Türkiye analizinde Türkiye’nin Fed tahvil alımlarını azaltımından etkilenen ilk ülke olduğu yorumu yapıldı. Liranın Ankara’da giderek derinleşen siyasi krizle birlikte en düşük seviyeyi gördüğünü belirten gazete, Türkiye ekonomisindeki gelişmelerin, Fed’in piyasaya dolar akışını azaltmasıyla birlikte yükselen piyasalarda domino etkisi yaratacağı yorumunu yaptı. CEO’lar umutsuz Ekonomi Servisi Türkiye’nin önde gelen şirketlerinin üst yöneticileri (CEO), yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ekonomiyi ciddi olarak etkileyeceğini düşünürken Türkiye’nin kredi notunun düşeceğinden endişeleniyor. Ekonomist dergisinin 132 CEO ile yaptığı ankete göre; CEO’ların yüzde 71.4’ü operasyonun ekonomiyi ciddi şekilde etkileyeceği görüşünde. Yüzde 63.6’sı Türkiye’nin kredi notunda düşüş öngörüyor. Yüzde 32.2’si yurtdışında yatırım planları olduğunu söylerken yüzde 67.8’inin ise böyle bir planı yok. CEO’ların ağırlıklı bölümü 2014’te yüzde 34 arasında büyüme bekliyor. Yüzde 21.8’i şirketlerindeki istihdam artışının yüzde 02 arasında olacağını söylüyor. İstihdamda artışa gitmeyeceklerini söyleyenlerin oranı da yüzde 21. CEO’ların yüzde 41’i enflasyonun yüzde 68, yüzde 38.5’i de yüzde 810 arasında olmasını bekliyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear